Ana Sayfa Blog Sayfa 2851

Macaristan genel seçimleri sonrası bir muhalif gazete ve bir radyo yayınına son verdi

Geçtiğimiz günlerde Macaristan’daki genel seçimlerde Başbakan Viktor Orban genel seçimlerden oyların % 48,41’ini alarak daha da güçlenerek çıkmıştı.

Sağcı iktidar partisi FİDESZ lideri Orban’ın iktidarını korumasının ardından Macar medyasının iki muhalif organı Magyar Nemzet gazetesi ve Lanchid radyosu yayın hayatına son verdiğini açıkladı.

Bugün uygulamaya geçen kararla Magyar Nemzet gazetesi artık yayınlanmayacak ve Lanchid radyosunun mikrofonları kapanacak.

Gazete ve dergi, Macar iş dünyasının önemli isimlerinden Lajos Simicska’nın mülkiyetindeydi.

Simicska ise Viktor Orban’ın eski “silah arkadaşlarından”.

80 yıllık Magyar Nemzet gazetesini satın alan, Lanchid radyoyu ve Hir TV adındaki Macaristan’ın ilk haber kanalını kuran Lajos Simicska, Viktor Orban’ın iktidara geldiği ilk dönemde kurduğu inşaat ve altyapı şirketleri üzerinden çok sayıda devlet ihalesi almıştı.

Bu dönemde muhalefetin iddialarına göre devlet kurum ve şirketlerinin reklamları da hep bu medya kanallarına akıtılmıştı.

Daha sonra 2015 yılında gündeme gelen ekonomi politikası ve parti içi hesaplaşmalar nedeniyle Viktor Orban ile bozuşan Lajos Simicska açıkça Orban’a karşı savaş ilan etmiş ve elindeki tüm medya imkânlarıyla hükümeti ve Orban’ı eleştirmeye başlamıştı.

 

(BBC Türkçe)

Kırklarelililerden kalker ocağına geçit yok: Soğucak Köyü’nde ÇED toplantısı yapılamadı

Vize’ye bağlı Soğucak köyü ormanlık alanda açılması planlanan kalker ocağı için bugün (10 Nisan Salı) yapılması planlanan ÇED halkı bilgilendirme toplantısı, toplantı saatinden önce köy meydanında toplanan yörede yaşayanlar ve çevre il ve ilçelerden gelen doğa hakları savunucularının tepkisi sonucu yapılamadı.

Soğucak ve civardaki diğer köylüler, Kırklareli Milletvekili Turabi Kayan, Vize Belediye Başkanı Sedat Balkı, Kaynarca Belediye Başkanı Serdar Türker, Tekirdağ-Kapaklı Belediye Meclis üyesi ve Kapaklı AKP  Kapaklı Kadın Kolları Başkanı Nezahat Erdoğan, Muhtarları, İl Genel Meclis üyeleri, Vize Ziraat Odasının yanı sıra, Kırklareli Kent Konseyi Çevre Meclisinin, bölgede faaliyet gösteren çok sayıda Sivil Toplum Örgütü ile Köyde yaşayan, genç, yaşlı , çocukların ve özellikle köyde ki kadınların yoğun tepkisi nedeniyle planlanan ÇED  bilgilendirme toplantısı yapılamadı.

Toplantı yapılması planlanan köy kahvesinin girişini kapatan kadınlar ve çocukların tepkileri nedeniyle Kamu görevlileri ve şirket yetkileri sunum yapmak için köy kahvesine giremediler.

Soğucak çimento ve kalker ocağı

’20 köyün su kaynağı kurudu’

Bakanlık ve Firma Yetkilileri toplantı yerine ulaşamadan, köye 450 metre mesafede açılması planlanan ocağına karşı çıkması ve bilgilenme istememesi nedeniyle köyden ayrılmak zorunda kaldılar.

Proje alanı köye 450 metre mesafede

Bölge halkı, yetkililere karşı çıkma gerekçesini, “Her taraf taş, kil, mıcır ocağı ve çimento fabrikası. Neyin bilgisini vereceksiniz. Burada biz yaşıyoruz. Siz değil. Köyün neredeyse içerisinde dinamitler patlayacak. Var olanlar yaklaşık 20 köye su veren kaynakları kuruttu. Su bu köye bile yetmeyecek duruma geldi. Bir yenisine tahammülümüz yok.  Artık yeter. Daha iyi anlamanız için İS-TE-Mİ-YO-RUZ”  diyerek tepkilerini dile getirdiler.

 

 

Haber: Göksal Çidem

(Yeşil Gazete)

Orman Bakanlığı’nın projesi ile yakalanan yılkı atları ölüme terk edildi

Orman Bakanlığının “Anadolu Yaban Koyunu Koruma Projesi” kapsamında, Konya-Karaman bölgesinde ihaleyle yakalanan ve ücretsiz dağıtılacağı açıklanan yılkı atlarının ölüme terk edildiği tespit edildi.

İhaleyi alan şirket ile atları teslim alacağını beyan eden şahıs arasında çıkan anlaşmazlık yüzünden sahipsiz kalan atlardan onlarcasının öldüğü bir o kadarının da açlık ve susuzluktan ölümle pençeleştiği ortaya çıktı. Bölgeye giden Konya Doğayı ve Hayvanları Koruma Derneği yetkilileri yaşanan dramı görüntüledi.

Sözcü’den Deniz Ayas’ın haberine göre Orman ve Su İşleri Bakanlığı Doğa Koruma ve Milli Parklar 8’inci Bölge Müdürlüğüne bağlı Karaman Şube Müdürlüğü tarafından ‘Yılkı Atları Kontrolü ve Rehabilitasyon Projesi’ kapsamında atlarının bakım ile tedavilerinin yapılması, kayıt altına alınması ve sayılarının alanın taşıma kapasitesi seviyesine getirilmesi için çalışma başlattı.

İhaleyi alan yurtdışına gitti iddiası

Çalışma kapsamında geçtiğimiz yıl Ağustos ayında atların yakalanması için ihale yapıldı. Dört firmanın katıldığı ihaleyi 368 bin lirayla en düşük fiyatı veren Kuzeyas Grup kazandı. İhaleyi kazanan firma Eylül ayı başında atların yakalanması için çalışmalarına başladı. Dağın zirvesindeki kısıtlı su kaynağına su içmeye gelen atlar, at seyisleri tarafından zarar verilmeden gruplar halinde yakalanmaya başlandı. Burada yakalanan atların bir bölümü, daha sonra kamyonlarla dağın ortasında bulunan meralık alanındaki çitlerle çevrilen çiftlikte toplandı.

Atların isteyen vatandaşlara ücretsiz olarak dağıtılacağı duyuruldu. Ancak ihaleyle yakalanan ve alıcısı tarafından bir merkezde toplanan yılkı atları ölüme terk edildi. Açlık ve susuzlukla boğuşan atların bazıları ölürken, birçok at ise bakımsızlıktan bir deri bir kemik kaldı.

İddialara göre; yakalanan atlardan 100 tanesini alan ve İsmil bölgesinde atlar için bir alan oluşturan şahıs ise atları aldıktan sonra yurt dışına gitti. Sahipsiz kalan atlardan açlık ve susuzluk nedeniyle ölenler olurken, birçok at ise bir deri bir kemik kaldı. Yetkililer tarafından da denetimi yapılmayan atların ne durumda olduğunu ise Konya Doğayı ve Hayvanları Koruma Derneği ortaya çıkardı.

‘Açlıktan ölen onlarca hayvan için sorumlulardan hesap sorun’

Konya Doğayı ve Hayvanları Koruma Derneği Başkanı Ümit Sürmeli Börü

Konuya dair açıklama yapan Konya Doğayı ve Hayvanları Koruma Derneği Başkanı Ümit Sürmeli Börü, gelinen süreci özetledikten sonra “Konya Doğayı ve Hayvanları Koruma Derneği’nin haberi olunca, 2 gün boyunca atlara ot taşıdılar. Geçmiş olsun. Şimdi Sayın Konya Valimiz Yakup Canbolat’a sesleniyorum. Açlıktan ölen onlarca hayvanın telef olmasına sebep olanlardan ve kontrol etmeyerek görevlerini kötüye kullananlardan bunun hesabını sorun. Bu hayvanların her gün birer ikişer ölürken umursamayıp, dernek duyunca harekete geçenlerden bunun hesabını sorun. Biz konuyu hem Cumhuriyet Savcılığı’na hem de Orman ve Su İşleri Bakanlığı’na ileterek sorumlular hakkında gereğinin yapılmasını isteyeceğiz. Başka yerlerdeki atların da başına neler geldiği soruşturulmalı. Yoksa ölenler unutturulup, birileri korunup, olmamış gibi mi davranılacak. Kamuoyu önünde, onlarca atın ölümünün aç ve susuz bırakılmalarının hesabının sorulmasını istiyoruz” diye konuştu.

 

(Sözcü)

 

Tutuklanan Boğaziçili öğrencilerin ailelerinden, ‘Hukuksuzluğa son verin’ çağrısı

Boğaziçi Üniversitesi’nde Afrin operasyonunda hayatını kaybeden askerler için lokum dağıtanları protesto etmelerinin ardından tutuklanan öğrencilerin aileleri İstanbul Tabip Odası’nda (İTO) basın toplantısı yaptı.

Açıklamaya çok sayıda akademisyen ve öğrencinin yanı sıra DİSK Genel Başkanı Kani Beko, TTB Başkanı Raşit Tükel, KESK Eş genel Başkanı Aysun Gezen, HDP Milletvekili Sırrı Süreyya Önder, Prof. Dr. Gençay Gürsoy, ANAP eski Genel Başkanı Nesrin Nas, DİSK Genel Sekreteri Arzu Çerkezoğlu, TMMOB MMO Başkanı Battal Kılıç, İTO Sekreteri Samet Mengüç, ÖDP Başkanlar Kurulu Üyesi Alper Taş, EMEP MYK üyesi Levent Tüzel ve Halkevleri Eş Genel Başkanı Nuri Günay katıldı.

Bianet’den Tansu Pişkin’in haberine göre Tutuklu öğrencilerden Deniz Yılmaz’ın babası Bülent Yılmaz’ın okuduğu açıklamada 19 Mart’tan ri üniversitede yaşanan olaylara değinilerek “Çocuklarımız hedef gösterilmiştir” denildi. Bülent Yılmaz açıklamayı okumasının ardından hedef gösterenlerin özür dilemesi, çocuklarının serbest bırakılarak hukuksuzluğun son bulmasını talep etti.

Boğaziçi Üniversitesi eski Sosyoloji Bölüm Başkanı Prof. Dr. Faruk Birtek de açıklamada söz alarak “Bizim üniversitemizde her görüş özgürce ifade edilir. İsmi geçen çocukların pırıl olduklarına eminim, onlardan terörist olamaz. Bütün çocukların suçsuz olduğu ortaya çıkacak fakat ben dayanamıyorum. Dershanede berabersek hapishanede de onlarla olmak istiyorum.” diye konuştu.

Boğaziçi öğrencileri adına konuşan ve kendisi de 22 Mart’ta gözaltına alınıp serbest bırakılan Tilbe Akan ise “Arkadaşlarımızla kendi seslerini zorbalığa karşı ifade edebildikleri için gurur duyuyoruz” dedi.

Akan insani duygularla yapılan eylemlerin çarpıtıldığını belirterek bunun sebebini Boğaziçi Üniversitesi’nin “iktidarın bastırdığı düşüncelere her zaman yer vermiş olması” olarak açıkladı.

 

(Bianet)

Amsterdam’da ‘Ermeni Soykırımı anıtı’ açılıyor

Hollanda’nın Amsterdam kentinde 1915 olaylarında hayatını kaybedenlerin anısına “soykırım anıtı” açılacak. Ermenistan’da yerel bir sanatçı tarafından yapılan ve üç parçadan oluşan anıt, Amsterdam’daki Ermeni-Apostolik Kilisesi’nin dış duvarına monte edilecek.

Anıt, Ermenistan hükümet temsilcilerinin de yer aldığı heyetin katılımıyla 21 Nisan’da açılacak. Bu, Hollanda’da açılan ilk anıt değil. Ancak en göze çarpanı olacak. Daha önce Almelo kentindeki Ermeni Kilisesi’nin bahçesine ve Assen kentindeki mezarlıkta iki ayrı anıt açılmıştı.

Amsterdam’daki 3 metrelik anıt ise, kent merkezindeki Krom Boomssloot ile Keizerstraat’ın köşesinde görünür noktada olacak.

Ermenistan’da yerel bir sanatçı tarafından yapılan anıt, 3 parçadan oluşuyor. Taştan yapılan anıtın ortasında bir haç ve etrafında süslemeler yer alıyor. Anıtın üzerinde Ermenice ve Hollandaca yazılar yer alıyor.

Hollanda Meclisi, Şubat ayında “1915 yılında Anadolu’da yaşanan olayların soykırım olarak tanınmasını” içeren tasarıyı kabul etmişti. Ankara, Hollanda Meclisi’nin aldığı kararı tepkiyle karşılamıştı. Hollanda hükümeti ise, meclisin aldığı karara katılmadığını, “soykırımı tanımadığını” açıkladı.

Amsterdam Belediyesi tarafından Ocak ayında izin verilen anıt için gerekli olan 13 bin euro, Ermeni cemaati tarafından toplandı.

Sint Grigor Narekats Kültür Vakfı Başkanı Vahan Avakyan, 24 Nisan’da yapılacak “soykırım anmasını’ gölgelememek için anıtın 21 Nisan’da açılacağını söyledi.

Avakyan, Parool gazetesine yaptığı açıklamada, 1915 yılında Osmanlı İmparatorluğu tarafından Suriye’ye sürgün edilen Ermeniler’in 800 bin ile 1,5 milyon kayıp verdiğini öne sürdü. “Soykırım kurbanı olmayan hemen hemen hiç Ermeni ailesi yok” görüşünü savunan Avakyan, kurbanların toplu mezarlarda kaybolduğunu ileri sürdü. Ermeni yetkili, anıtın geride kalanlara o kurbanları anma şansı vereceğini söyledi.

Avakyan’ın verdiği bilgiye göre, anıtın açılışına aralarında diaspora bakanının da yer aldığı Ermenistan’dan bir heyet katılacak. Ayrıca Hollandalı birçok siyasetçiye de açılış için davetiye gönderildi.

Amsterdam, Hollanda’da Türkiye kökenli göçmenlerin en yoğun olduğu kentlerden biri. Vahan Avakyan, bu nedenle provokasyon olasılığını gözardı etmediklerini belirtiyor. Ancak Ermeni yetkili, “soykırım anıtının” açılması ile ilgili olarak herhangi bir sorun beklemediklerini vurguluyor.

Hollanda Türk İslam Kültür Dernekleri Federasyonu (HTİKDF) ise 21 Nisan’da açılacak anıta tepki gösterdi. HTİKDF başkanı Ömer Altay, anıtın Amsterdam’da hem Türk hem de Ermeni toplumu arasında gerginlik ve huzursuzluğa yol açacağını savundu.

 

(BBC Türkçe)

Hemşinlilerden HES’e karşı ortak bildiri: Bu vadileri koruyacağız!

Rize’nin Hemşin ilçesinde Büyük Dere ve Pazar Çayı üzerine yapımı planlanan Dikmen HES projesine karşı 12 yıldır hukuk mücadelesi yürüten yöre halkı ortak bildiri paylaştı.

Rize’nin Hemşin ilçesinde siyasi partilerin ilçe başkanları ile 12 köy ve mahalle muhtarı HES karşıtı hazırlanan ortak bildiriye imza attı. Belediye başkanı ve meclis üyeleri de aldıkları meclis kararı ile destek verdi. Vadilerini korumaya kararlı olan ilçe halkı, HES yapımına karşı çıktıklarını belirterek doğal güzellikleri ile öne çıkan ilçelerinin turizme kazandırılması için geliştirilen projelere destek verilmesini istedi.

Hemşin İlçesi’nde Büyük Dere ve Pazar Çayı üzerine yapımı planlanan Dikmen HES projesi için Çevre ve Şehircilik Bakanlığı 2006’da ‘Çevresel Etki Değerlendirmesi (ÇED) Gerekli Değildir’ kararı verdi. Yöre halkı tarafından yargıya taşınan karar, Rize İdare Mahkemesi tarafından 2008’de iptal edildi. Bakanlık, 12 Mart 2014’te aynı proje için bu kez ‘ÇED Olumlu’ kararı verdi. Bunun üzerine Hemşin Muhtarlar Derneği, raporun iptali istemiyle yeniden dava açtı. Dava dilekçesinde söz konusu projenin oluşturacağı çevre zararlarına dikkat çekildi. Rize İdare Mahkemesi, bilirkişi raporuna dayanarak yüzeysel ve eksik bulduğu, ‘ÇED Olumlu ‘ kararını oybirliği ile iptal etti. Bakanlık, yerel mahkeme kararına Danıştay 14’üncü Dava Dairesine başvurarak itiraz etti. Danıştay, bilirkişi raporunu yetersiz bulması üzerine Rize İdare Mahkemesi’nin iptal kararını Kasım ayında bozdu. Böylece ilçede HES yapımının önü açılmış oldu.

Bahar Mahallesi Muhtarı Sabri Kobal, ilçelerinde yapımı planlanan HES’e karşı olduklarını belirterek tüm siyasi parti ve muhtarların ortak bildiriye imza atarak birlikte hareket ettiklerini söyledi.

Hemşin Belediye Başkanı Halim Kazım Bekar da çok bakir ve bozulmamış olan vadileri ellerinden geldiğince korumaya ve kollamaya çalıştıklarını belirterek, “Bu vadileri koruyup turizme ve insanların ziyaretine açmak hedefindeyiz” dedi.

 

(Birgün)

Vegan mahkum Osman Evcan’ın açlık grevi Meclis gündemine taşındı

CHP İstanbul Milletvekili Sezgin Tanrıkulu, Adalet Bakanı Abdulhamit Gül’ün yanıtlaması istemiyle verdiği soru önergesinde, Silivri Kapalı Cezaevi’nde bulunan ve 26 Mart’ta süresiz açlık grevine başlayan vegan mahpus Osman Evcan’a yönelik uygulamaları, Meclis gündemine taşıdı.

“60 yaşında bir hükümlüye, yasal hakkı olan vegan yemeklerin verilmemesindeki gerekçe nedir?” diyen Tanrıkulu, önergede şu ifadelere yer verdi:

“Osman Evcan adlı hükümlü, etik ve vicdanî sebeplerden, uzun yıllardan beri vegan (hiçbir hayvansal ürünü tüketmeyen) olarak yaşamaktadır. Evcan, nakledildiği cezaevlerinde, kendisine ısrarla vegan yemek verilmemesi üzerine birçok kez açlık grevine başlamış, 2012’de sürdürdüğü açlık grevi ve hak savunucularının uluslararası kampanyası sonucunda, Adalet Bakanlığı ilgili yönetmelikte değişikliğe giderek tüm dünyaya örnek ve ülkemiz için umut veren bir uygulamaya imza atmıştır. 28 Mart 2012’de Resmi Gazete’de, Hükümlü ve Tutuklular İle Ceza İnfaz Kurumları Personelinin İaşe Yönetmeliğinde Değişiklik Yapılmasına Dair Yönetmelik yayınlanmış ve ilgili yönetmeliğe ‘vegan-vejetaryen hükümlü ve tutukluların özel beslenme talepleri iaşe miktarıyla sınırlı kalmak üzere karşılanır’ maddesi eklenmişti.”

Tanrıkulu, Osman Evcan’ın bir mektubunda, kurban bayramını protesto ettiğini açıkladığından beri kendisine kimi zaman etli kimi zaman da tadı bozuk yemeklerin getirildiğini ve gardiyanların sözlü tacizlerine maruz kaldığını anlattığını ifade etti.

“Bu eylem benim için varoluşsaldır!”

26 Mart 2018’den beri süresiz açlık grevine başladığını duyuran Osman Evcan’ın, “Başka seçeneğim kalmadı çünkü. Yakında 60 yaşıma basacağım. Henüz grevin ilk haftasında nefes zorlukları ve kalp sıkışmaları yaşıyorum ancak bu eylem benim için varoluşsaldır. İfşa etmeseydim kendime olan saygımı yitirirdim. Sonu ölümle sonuçlansa bile taleplerimin arkasındayım” dediğini hatırlatan Sezgin Tanrıkulu, Adalet Bakanı Abdulhamit Gül’e şunları sordu:

“60 yaşında bir hükümlüye, yasal hakkı olan vegan yemeklerin verilmemesindeki gerekçe nedir?”

“Bakanlığınızın yürürlükte bulunan ilgili yönetmeliğine aykırı davranan personel tespit edilerek haklarında soruşturma başlatılacak mıdır?”

“Bakanlığınızın değiştirmiş olduğu yönetmelik ile ilgili cezaevlerine bir genelge göndererek Osman Evcan ve benzer hak ihlâllerini yaşayan tutuklu ve hükümlülerin sorunlarının çözülmesini sağlayacak mısınız?”

“Şu anda cezaevlerinde, vegan-vejetaryen olarak beslenen kaç hükümlü ve tutuklu bulunmaktadır?”

“Bu hükümlü ve tutukluların talepleri doğrultusunda Bakanlığınızca yürütülen soruşturma sayısı kaçtır?”

Vegan mahkum Osman Evcan yeniden süresiz açlık grevinde

 

(Gazete Yolculuk)

Ergene ve Dilovası’nda yapılan kanser araştırması sonuçları neden açıklanmıyor? – Bülent Şık

Bu yazı bianet.org/ dan alınmıştır

“Bu uzun yazı ülkemizde kanser vakalarının en çok görüldüğü yerler olan Kocaeli Dilovası ile Ergene Nehri Havzasında yer alan Edirne, Kırklareli ve Tekirdağ illerinde (ve Antalya Kumluca’da) yürütülen kapsamlı bir halk sağlığı araştırma projesinin akıbetinin ne olduğunu sorgulamaya imkân verebilmek amacıyla yazıldı. Yazıda mecburen kendimden söz etmek zorunda kaldım; ama meselenin odak noktasının araştırma projesinden elde edilen çarpıcı sonuçların kamuoyuna açıklanmasını sağlamak olduğunu nezaketle hatırlatmak istiyorum.”

* * *

Ülkemizde kanser vakalarının en fazla görüldüğü bölgeler olan Kocaeli (Dilovası) ile Ergene Nehri Havzasında yer alan Edirne, Kırklareli ve Tekirdağ illerinde çevresel ortamlarda bulunan kanserojen (kanser yapıcı) kimyasalları tespit etmek amacıyla 2011-2016 yılları arasında kapsamlı bir araştırma çalışması gerçekleştirildi. Araştırma sonucunda halk ve çevre sağlığı açısından çok önemli bulgular elde edildi.

Çalışma ile Ergene Havzası ve Kocaeli (Dilovası) bölgesindeki binlerce yerleşim bölgesinden alınan toprak, su, gıda ve hava, akarsu ve deniz suyu gibi örneklerin analizi sonucu ciddi bir kimyasal kirlenme olduğu tespit edildi. Ergene nehrini kirleten kimyasal maddelerin nehre hangi noktalarda karıştığı da belirlendi.

Araştırma projesi “Kocaeli, Antalya, Tekirdağ, Edirne, Kırklareli İllerinde Çevresel Faktörlerin ve Sağlık Üzerine Etkilerinin Değerlendirilmesi Projesi”ana başlığını taşıyor.

Proje Sağlık Bakanlığı’na bağlı Türkiye Halk Sağlığı Kurumu tarafından çeşitli üniversitelerden bilim insanları ve bakanlık personelinin katkıları ile yürütüldü.

Araştırma projesinin amacı endüstriyel üretimin yoğun olduğu Ergene havzası ve Kocaeli Dilovası bölgesinde kanser hastalığı görülme sıklığı ile çevresel ortamlardaki kanserojen madde kirliliği arasında bir ilişki olup olmadığını araştırmaktı. Yani o bölgelerde yaşayan insanların soludukları hava, içtikleri su, yedikleri gıdalar ve çalışma ortamlarından bünyelerine kansere neden olan kimyasal maddeleri alıp almadıklarını belirlemekti. Bu çerçevede köy ve mahalle düzeyinde binlerce yerleşim bölgesinden analiz için örnekler alındı.

Bir halk sağlıkçısı gözüyle bakıldığında tenimize temas eden ve bünyemize giren her şey dış çevreyi oluşturur. Deriyle temas, soluma, yeme ya da içme yoluyla dış çevrede bulunan toksik etkili çeşitli kimyasal maddeleri bünyemize alırız. Kanser hastalığı ile bünyemize giren toksik kimyasal maddeler arasında güçlü bir bağlantı vardır.

Araştırma çalışmasında bölgede yer alan binlerce hanede aile soy kütüğünde kanser vakalarının görülüp görülmediği anket yolu ile belirlendi. Daha sonra hava, toprak, yeraltı ve yerüstü suları ve çeşitli gıda örneklerinde kanserojen etkili kimyasal maddelerin varlığı araştırıldı. Bir haritalama tekniği ile kanser vakalarının yoğun olduğu bölgelerde kimyasal kirliliğin de yoğun olup olmadığına bakıldı.

Araştırma projesinde Antalya Kumluca da yer alıyor

Çalışmanın odağında Ergene havzasındaki iller ve Kocaeli ili özellikle de Dilovası yer alıyor. Antalya ili Kumluca ilçesinde sanayi faaliyetleri yok. Dolayısıyla Ergene Havzası ve Kocaeli bölgesinde sanayi faaliyetlerinden ve atıklardan kaynaklanan kanserojen kimyasal madde kirliliğini kıyaslamak amacıyla uygun bir bölge olduğu için Kumluca seçildi. Ancak araştırma sonucunda Kumluca bölgesinde üretilen gıdalarda pestisit kalıntılarının çokluğu nedeniyle bir sağlık riski olduğunun tespit edilmesi şaşırtıcı olmuştu.

Araştırma projesi çalışma sahasının genişliği ve kapsadığı nüfus (5-10 milyon arası) açısından dünyanın sayılı büyüklükteki halk sağlığı çalışmalarından biridir.

Proje çalışması 2015 yılı sonu itibariyle büyük oranda sona ermişti. Sadece işçi sağlığı açısından çalışma ortamlarından kaynaklanan bir maruziyet var mı; sorusunun yanıtı araştırılacaktı.

2015 yılı sonunda saha çalışmaları bitti

Sağlık Bakanlığı tarafından Ergene Çayı Havzası, Kocaeli Dilovası ve Antalya Kumluca ilçesinde yürütülen araştırma çalışması tek bir araştırma projesinden değil yan yana yürüyen ve farklı akademik ekiplerce yürütülen pek çok araştırma projesinden oluşuyor. Ben gıda ve su ile ilgili araştırma projelerinin organizasyonu, analizlerin yapılması ve sonuç raporlarının yazımında görev almıştım.

Araştırma yapılan bölgelerdeki binlerce gıda ve su örneği Akdeniz Üniversitesi Gıda Güvenliği ve Tarımsal Araştırmalar Merkezi’nde analiz edildi.

Ergene Nehri havzası, Kocaeli (Dilovası)  ve Antalya Kumluca bölgelerinde yetişen çeşitli gıdalar ve yeraltı-yüzey sularından alınmış binlerce örnek üzerinde pestisitler, ağır metaller, poliaromatik hidrokarbonlar başta olmak üzere binlerce analizin yapılması işini üç yıl boyunca organize ettim. Proje ile asli ilintim de bu noktadadır. Diğer araştırma alt projeleri ile bir ilgim olmadı.

Proje 2015 yılı sonu itibariyle Ergene ve Dilovası bölgelerinde yaşayan insanların çalıştıkları iş ortamlarında kanserojen kimyasallara maruz kalıp kalmadıklarını belirleme çalışması dışında tamamlanmıştı.

İşçi sağlığı kısmı eksik kaldı

İşçi sağlığını ilgilendiren bu çalışmanın yapılıp yapılmadığını bilmiyorum.

2015 yılı sonunda proje ekibi ile bu çalışmanın nasıl yapılacağını; çeşitli iş kollarında çalışan işçilerden kan ve idrar örneklerinin nasıl alınacağını, alınan örneklerin ArGe merkezine nasıl ulaştırılacağını ve hangi analizlerin yapılacağını planlamıştık. ArGe merkezindeki hazırlığımı da ona göre yapmıştım.

O zamanlar Akdeniz Üniversitesi Gıda Güvenliği ve Araştırma Merkezi’nde çalışıyordum. Ancak Barış Bildirisine attığım imzadan on beş gün sonra görevimden uzaklaştırıldım ve içinde yer aldığım ya da yürütücüsü olduğum bütün araştırma projelerinden de çıkarıldım. 2016 yılı sonunda da KHK ile üniversiteden de çıkarıldım zaten. Böylece araştırmanın durumu hakkında bilgi edinme olanağım kalmadı. Ancak işçi sağlığı ile ilgili olarak iş ortamlarından kaynaklanan maruziyet çalışmasının ArGe merkezinde yapılamadığını biliyorum.

Sonuç raporu yazımı 2015’de büyük ölçüde bitmişti

2015 yılı sonunda neredeyse tamamen bitirilmiş olan genel değerlendirme ve sonuç raporu yazımı işinin 2016 yılında tamamlandığını düşünüyorum. Değerlendirilmesi gereken ve birbiri ile ilintili veri sayısı çok fazla olduğu için işin biraz sarkabileceğini de düşünmüş ve Sağlık Bakanlığı’nın yürütmüş olduğu bu projenin sonuçlarını 2017 yılı içinde kamuoyuna duyuracağını ummuştum. Oysa öyle olmadı.

Projenin yürütücüsü olan Sağlık Bakanlığı’nın milyonlarca insanın sağlığını ilgilendiren son derece kapsamlı bir araştırma projesinin kanımca son derece vahim sonuçlarını halktan gizlediğini düşünüyorum artık.

Çalışma sonuçları neleri içeriyor?

Araştırma çalışması çok kapsamlı olduğu için burada ayrıntılı bir bilgi vermem olanaksız. Sadece su ve gıda çalışmasının sonuçları bile 200 sayfaya yakın. Dolayısıyla özetleyerek, bazı önemli bilgilere yer vereceğim.

Çalışmada Ergene Havzası, Kocaeli Dilovası, Antalya Kumluca ilçesinde yeraltı ve yerüstü suları, atık sular, toprak, hava gibi ortamlarda ve çeşitli gıda ürünlerinde bulunması muhtemel pestisit ağır metal, uçucu organik bileşikler ve aldehitler, poliaromatik hidrokarbon kalıntıları (PAH’s) gibi yüzlerce farklı toksik kimyasal maddenin kalıntı analizleri yapıldı. Ayrıca İzmit, Saroz ve Antalya körfezindeki balıklarda, kabuklularda, deniz suyunda toksik kimyasal kalıntıları da araştırıldı.

Arpa, Bakla, Bezelye, Biber, Buğday, Çilek, Dereotu, Domates, Erik, Havuç, Hıyar, Isırganotu, Karalahana, Kabak, Kanola, Karpuz, Kayısı, Kiraz, Marul, Mısır, Muz, Nohut, Patates, Pirinç, Roka, Sarımsak, Semizotu,  Şeftali,  Şeker Pancarı, Yer Fıstığı, Yeşil Soğan, Yumurta başta olmak üzere çeşitli gıda ürünleri analiz edildi.

Araştırmada 1440 su örneği ve 1380 gıda örneği çalışıldı. Her bir örnek belli bir yerleşim yerinden alındı. Bu örneklerde toplam olarak 15 bin civarında analiz yapıldı. Çalışma esnasında İngiltere’de düzenlenen “Uluslararası Yeterlilik Testlerine” girilerek yapılan analiz çalışmalarının doğruluk ve kesinliği garanti altına alındı.

Yüksek Çözünürlüklü LC MS, LC MSMS, GC MSMS, ICP MS çalışmada kullanılan cihazlardan bazıları.

Araştırmada 1380 gıda örneğinde insanlarda çeşitli sağlık sorunlarına yol açtığı bilinen ağır metaller başta olmak üzere; Alüminyum, Antimon, Arsenik, Bakır, Baryum, Berilyum, Bizmut, Civa, Çinko, Demir, Gümüş, Kadmiyum, Kalay, Kobalt, Krom, Kurşun, Manganez, Molibden, Nikel, Selenyum, Sezyum, Stronsiyum, Lityum, Vanadyum ve Talyum elementlerinin kalıntı düzeyleri araştırıldı.

Bütün gıda örneklerinde 330 farklı pestisitin kalıntı analizi yapıldı. Hormonal sistem bozucu olarak nitelenen pestisitlerin tamamı analiz kapsamındaydı.

Çalışma sonuçlarından bazı örnekler

Ergene Havzası ve Kocaeli’nde araştırılan ağır metallerin toprak, su ve gıda gibi örneklerdeki miktarları Antalya Kumluca ilçesine kıyasla daha yüksek çıktı. Bu beklenen bir sonuç zaten denilebilir. Ama elde edilen bilgilerin kıymeti hangi mahalde ne düzeyde bir kirlenme olduğuna işaret etmesi ve o mahalde bulunan endüstriyel tesislerin çevreye yaydığı kirleticilerle bir ilişki kurmaya imkân sağlamasında yatıyor. Yıllardır dile getirilen kirlilik iddiaları için ilk kez somut ve üstelik örneklem büyüklüğü açısından da eşsiz bir kanıt var elimizde.

Hava kalitesi ölçümleri, atıksu ölçümleri, Ergene çayı boyunca alınan ölçümler, toprak, gıda, su, körfezdeki su ürünleri, balıklar ve deniz suyunda yapılan analiz çalışmaları incelenen bölgelerin ciddi bir kirliliğe maruz kaldığına işaret ediyor.

Kocaeli’nde 1 karalahana (0,003 mg/kg) ve Kırklareli’nde 1 marulda (0,1 mg/kg) olmak üzere toplam 2 gıda örneğinde radyoaktif Berilyum elementi kalıntısı tespit edildi.

Kocaeli’nden alınan 1 karalahanada Bizmut elementi tespit edildi. Akademik yayınlarda gıdalardaki Bizmut düzeyinin genelde çok düşük olduğu ve 0.0001 ile 0.001 mg/kg arasında değiştiği belirtilir. Bizmut doğada elementel halde ya da saf olarak bulunabildiği gibi, endüstriyel olarak üretilen pek çok ürünün de bir hammaddesi. Ayrıca kurşun ve bakır işleme tesislerinin faaliyetleri esnasında açığa çıkan yan ürünlerden biri olarak nitelenmekte. Tespit edilen Bizmut miktarı düşük de olsa ülkemizdeki endüstriyel faaliyetlerin en yoğun olduğu bölgelerden biri olan Kocaeli yöresindeki kirliliğin gıdalara bir yansıması olduğu düşünülebilir.

Alüminyumçinkodemirmanganez ve nikel analiz edilen gıda örneklerinin tümünde saptandı. Avrupa Gıda Güvenliği Otoritesi (EFSA) çoğu işlenmemiş gıdanın 5 mg/kg’dan daha az alüminyum içerdiğini; ekmek, kekler ve mantarlar, ıspanak ve turp gibi bazı sebzelerin 5-10 mg/kg arasında alüminyum içerebileceğini belirtmiştir. Araştırma çalışmasında elde edilen değerler EFSA tarafından belirtilen değer ile karşılaştırıldığında, Ergene bölgesinde buğday, erik, ısırgan otu, roka, sarımsak, semizotu ve yeşil soğan örneklerinin bazılarının EFSA tarafından belirtilen değerin (5 mg/kg) üzerinde alüminyum içerdiği belirlendi.  Bu yüksekliğin çevresel bir kirlenmeden kaynaklanıp kaynaklanmadığının belirlenmesi için aynı bölgede yapılan toprak ve su analizlerinin de dikkate alınması gerekiyor; fakat o veriler ben de yok; nihai sonuç raporunda bulunabilir ancak.

Alınan gıda örneklerinde yapılan Arsenik analizinde 24 çeltik, 5 ısırgan otu, 1 kara lahana, 2 marul, 8 sarımsak ve 14 yeşil soğan örneğinde olmak üzere toplam 54 gıda örneğinde (yüzde 3.9) tespit edilebilecek düzeyin üstünde arsenik bulunmuştur. Kocaeli ve Ergene bölgesindeki örneklerin benzeri başka çalışmaların yapıldığı bölgelere kıyasla daha yüksek miktarlarda arsenik içerdiği belirlendi.

Antalya, Kocaeli ve Ergene havzasından alınan örnekler arasında bir kıyaslama yapıldığında Kocaeli ve Ergene bölgesinden alınan örneklerin Antalya ilinden alınan örneklere kıyasla daha yüksek miktarlarda BaryumVanadyumKobalt ve Molibden içerdiği ve bu durumun endüstriyel bir kirliliğin sonucu olarak görülebileceği düşünülmüştür. Aynı bölgeden alınan toprak ve su ölçümlerinde de benzeri sonuçların olup olmadığına bakmak gerekiyor ve bu sonuçlar projenin nihai raporunda bulunabilir ancak.

Ergene havzasında yer alan yerleşim bölgelerinden elde edilen kaynak sularında; Antalya ve Kocaeli iline kıyasla çok yaygın ve çok daha yüksek oranlarda Stronsiyum kirlenmesi olduğu tespit edildi.

Çalışmada 1 karalahana, 1 marul, 1 sarımsak, 4 yeşil soğan, olmak üzere toplam 7 gıda örneğinde ( yüzde 5,0) radyoaktif Sezyum tespit edildi.

Doğadaki Sezyum kirlenmesinin ana kaynağı atmosferik nükleer silah denemeleri. Ayrıca nükleer kazalar ve kazara doğaya karışan radyoaktif tıbbi atıklar da sezyum kirlenmesine neden olan unsurlardır. Çalışma sonucunda analiz edilen örneklerdeki Sezyum düzeyinin 0.005 ile 0.05 mg/kg arasında değiştiği belirlenmişti. İngiltere’de yapılan bir çalışmada radyoaktif bir kirlenmenin söz konusu olmadığı durumlarda gıdaların içerdiği Sezyum düzeyinin 0.05 µg/kg düzeyinin altında olduğunun tespit edildiği bildirilmiştir. Bu veri baz alınarak duruma bakıldığında tespit edilen Sezyum miktarının doğal olmadığı açıktır. Ergene bölgesinin Çernobil nükleer kazasından etkilenen bölgelerden biri olmasının bu ürünlerdeki sezyum kalıntılarının yüksek çıkması ile ilgili olabileceği düşünülebilir.

Radyoaktif Sezyum ve Stronsiyum kirlenmesi birlikte ele alınmalı ve bu konuda daha detaylı analizlere ihtiyaç var.

Pestisit kalıntıları

Pestisit kalıntı analizi yapılan 1318 gıda örneğinin 794’ünde (yüzde 60,2) pestisit kalıntısına rastlanmadı; 524’ünde (yüzde 39,8) ise en az 1 pestisit olmak üzere 73 farklı pestisit kalıntısı tespit edilebilir düzeyin üstünde bulundu.

256 gıda örneğinde (yüzde 19,4) bir pestisit kalıntısı bulundu. 147 gıda örneğinde (yüzde 11,2) 2 farklı pestisit, 67 gıda örneğinde (yüzde 5,1) 3, 29 gıda örneğinde (yüzde 2,2) 4, 12 gıda örneğinde (yüzde 0,9) 5, 5 gıda örneğinde (yüzde 0,4) 6 farklı pestisit ve 8 gıda örneğinde ise (yüzde 0,6) 7-12 farklı pestisit kalıntısı tespit edildi.

Pestisit kalıntı analizi yapılan 1318 gıda örneğinin 794’ünde (yüzde 60,2) pestisit kalıntısı tespit edilemezken, 296 gıda örneğinde (yüzde 22,5) izin verilen limitin altında,  228 gıda örneğinde ise (yüzde 17,3) izin verilen limitin üstünde pestisit kalıntısı saptandı.

Türk Gıda Kodeksinde izin verilen limitin altında pestisit kalıntısı saptanan 296 (yüzde 22,5) gıda örneğinden 179 örnekte (yüzde 13,6) Türk Gıda Kodeksinde izin verilen limitin altında 1 pestisit saptandı.  Ancak 79 örnekte (yüzde 6,0) 2 farklı pestisit, 23 örnekte (yüzde 1,7) 3; 12 örnekte (yüzde 0,9) 4 ve 3 örnekte ise (yüzde 0,2) 5 farklı pestisit olmak üzere 117 gıda örneğinde (yüzde 8,9) Türk Gıda Kodeksinde izin verilen limitin altında kalan birden fazla sayıda pestisit kalıntısı saptandı. Bu gıdalarda da pestisit miktarının kümülatif olarak değerlendirildiğinde Türk Gıda Kodeksinde izin verilen limitin üstünde olduğu düşünülebilir.

Gıdalarda bulunan çoklu pestisit kalıntılarının yol açacağı sağlık riskleri hakkındaki toksikolojik çalışmalar görece yenidir ve bu çalışmalarda bir gıda ürününde birden fazla sayıda pestisit bulunmasının sağlığı olumsuz etkileyeceği ve yapılacak değerlendirmelerin çoklu pestisit kalıntılarını dikkate alması gerektiği çeşitli akademik yayınlarda vurgulanmaktadır.

Kocaeli’nde alınan toplam 283 örneğin yüzde 38’inde, Antalya’da 572 örneğin yüzde 60’ında ve Ergene bölgesinde 463 örneğin yüzde 14’ünde pestisit kalıntısı tespit edildi. Antalya Kumluca bölgesi gıdalarda pestisit kalıntısı açısından en fazla öne çıkan bölge oldu.

Çalışmada gıda ürünlerinde saptanan pestisit etken maddelerinin yüzde 40’ının hormonal sistem bozucu nitelikte olduğu belirlendi. Bu pestisitlerin kullanımına yönelik ulusal ve uluslararası mevzuatta sınırlayıcı bir hüküm yok. Ancak hormonal sistem bozucu kimyasal maddelerin toksik etkilerini mevzuatlarda belirtilen kalıntı limitlerinin çok daha altındaki değerlerde göstermeleri bu konuda şimdiye kadar geçerli olan ve bir kimyasal maddenin zehirli etkilerinin alınan doz arttıkça ortaya çıkacağına dayanan akademik görüşü sorunlu bir hale getiriyor.

Yapılan araştırma çalışmasından elde edilen sonuçlara dair başka verilebilecek örnekler de var ama yazıyı uzatmamak için bu kadarının yeterli olacağını düşünüyorum. Temel meselemiz elde edilen çalışma sonuçlarının tamamının açıklanmasını sağlamak çünkü.

Veri dosyasının tamamı açıklanmalı

Bakanlık araştırma çalışmasına dair elde mevcut veri dosyasının tamamını açıklamalı. Sadece özet bir değerlendirme raporundan söz etmiyorum. Tıpkı bu yazıda verdiğim örneklerde olduğu gibi kapsamlı değerlendirme raporunun açıklanmasından söz ediyorum.

Çalışmanın nihai değerlendirme raporunun binlerce sayfa olabileceğini düşünüyorum. Çünkü sadece gıda ve su çalışmasının sonuç raporu 200 sayfaya yakın.

Araştırma projesi geniş bir coğrafi bölgede yaşayan en az 5 milyon insanı doğrudan ilgilendiriyor. Marmara körfezindeki belli bölgelerdeki dip çamurları, körfezdeki kabuklu deniz canlıları ile balıklarda yapılan çalışmalar da dâhil edildiğinde projenin çıktıları İstanbul ilinde yaşayanları da yakından ilgilendirmektedir. Buna ek olarak Türkiye’nin en önemli meyve ve sebze ürünleri üretim bölgesi olan Kumluca ilçesi de hesaba katıldığında araştırma projesinin sonuçları ülke genelini yakından ilgilendiren bir noktaya taşınmaktadır.

Bu konularda duyarlılık taşıyan siyasetçiler, akademisyenler, halk ve çevre sağlığını önemseyen kişi ve sivil toplum kuruluşları Sağlık Bakanlığı’ndan bu “olağanüstü kapsamlı” araştırma projesinin sonuçlarının açıklanmasını talep etmelidir.

Verilerin ilgili kişi ve kurumlarca gözden geçirilebilmesi ve kamusal bir tartışma (olabildiği kadarıyla!) başlatılabilmesi için bu kesin bir gerekliliktir. İçinde olduğumuz ve hukuku, parlamentoyu, kamu bürokrasisini, akademik kurumları, medyayı felç eden koşulların kamusal tartışmaları mümkün kılacak eylem ve çabalardan kaçınmamıza yol açmaması gerektiğine inanıyorum.

Her şeyin tarumar edildiği bu dönemde bizi birbirimizden sorumlu kılacak kamusal bir dilde ısrar etmenin daha da önemli olduğunu düşünüyorum.

Her şeyden önce, bunu yapmak kimyasal olarak kirletilmiş o bölgelerde yaşadıkları için çaresiz hastalıklara yakalanan insanlara karşı da bir borçtur.

Bu yazı bianet.org/ dan alınmıştır

 

Bülent Şık

Trump’tan Suriye açıklaması: “48 saat içinde karar vereceğiz”

ABD Başkanı Donald Trump, Suriye’deki kimyasal gazlı saldırı iddiasıyla ilgili askeri liderlerle görüşerek 24 ya da 48 saat içinde büyük bir karar vereceğini duyurdu.

Trump, askeri seçeneğin de masada olduğunu kaydetti.

Saldırının ardındakiler için, “Rusya mı, İran mı, Esad mı yoksa hepsi birlikte mi bulacağız” diye konuşan Trump, Beyaz Saray’daki kabine toplantısının açılışında gazetecilere yaptığı değerlendirmede, Duma’da yaşananları “masumlara yönelik hain saldırı” olarak nitelendirdi.

Trump komutanlarla buluştu

ABD Başkanı, “Bu insaniyetle ilgili bir mesele ve yaşanmasına asla izin verilemez” dedi. ABD ordusunun kuvvet komutanları dün akşam Beyaz Saray’daki ulusal güvenlik toplantısına katılmak üzere Washington’daydı.

Trump konutanlarla toplantı yaptı.

Toplantının sonuçlarıyla ilgili henüz bir açıklama yapılmadı.

“ABD gemisi Suriye’ye doğru hareket etti” iddiası

Öte yandan ABD donanmasına ait USS Donald Cook adlı “Aleigh Burke” sınıfı destroyer gemisinin Kıbrıs’ın Larnaka Limanı’ndan ayrılarak Suriye karasularına yaklaştığı öne sürüldü.

Donald Cook (DDG-75) adlı füze destroyerinin, Tartus’un 100 kilometre açığına kadar geldiği iddia edildi.

 

(Artı Gerçek)

Bor ve Kırşehir’in ardından Çorum ve Yozgat şeker fabrikaları da satıldı

Özelleştirme İdaresi Başkanlığı (OİB) tarafından yapılan açıklamaya göre, Türkşeker’e ait Çorum Şeker Fabrikası ve Yozgat Şeker Fabrikasının nihai pazarlık görüşmeleri bugün idarede gerçekleştirildi.

Çorum Şeker Fabrikası

Çorum Şeker Fabrikası ihalesini Safi Katı Yatık A.Ş 528 milyon lira bedelle kazandı. Yozgat Şeker Fabrikası da 275 milyon lira bedelle Doğuş Yiyecek’in oldu. Doğuş, geçen hafta cuma günü yapılan Niğde-Bor fabrikası ihalesini de kazanmıştı.

Böylece iki ihale gününde toplam dört şeker fabrikası satılmış oldu.

İlk satılanlar Bor ve Kırşehir olmuştu

6 Nisan Cuma günü Bor Şeker Fabrikasını Doğuş Gıda 336 milyon liraya, Kırşehir’i Tutgu Gıda 330 milyon lira vererek en yüksek teklif sahibi olmuştu.

Özelleştirme daha önce durdurulmuştu

Türkşeker’e ait fabrikaların özelleştirilmesi en son 2003 yılında gündeme gelmişti. Bor, Ilgın ve Ereğli Şeker Fabrikaları’nın özelleştirmeleri, 2005 yılı sonunda özelleştirme kapsamına alınmıştı. Ancak ihale yasal süreçte düzenlenmedi ve 2006 Haziranı’nda özelleştirlmenin ertelendiği duyurulmuştu.

 

(Bianet)