Küratör ve sanatçı Amirali Ghasemi’nin Dustopedia projesi ve Hareketli Toz programı hakkında yapacağı sunumun ardından, Kum Fırtınası – And Then There Was Dust sergisi küratörü Sarah Maske ve Amirali Ghasemi, DEPO-İstanbul‘un düzenlediği bir söyleşi gerçekleştirecek.
Konuşma, 13 Ekim Salı günü, saat 18.00’de.
Ghasemi’nin Dustopedia için Hareketli Toz başlığı altında seçtiği filmlerden oluşan programı, konuşma öncesinde New Media Society websitesinde izlenebilecek.
Bilimsel ve ekolojik perspektiften felsefeye kadar toz
Dustopedia tozu çevreleyen bilimsel ve ekolojik perspektiflerden soyut felsefi meselelere kadar çeşitli alanlara dair arşivsel / güncel metin, imaj ve film girdilerine ve değişikliklere açık olan bir ansiklopedi. Proje, toz kavramıyla ilintili temel soruları araştırmaya çalışıyor:
Toz hakkında neler biliyoruz? Havada kayan/ asılı duran madde midir yoksa bu fenomenin başka katmanları/okumaları var mıdır? Sürekli toz almaya mı, rahat içinde yalnızca oyalanmaya mı lanetliyiz? Bunu değişimi başlatabilecek bir koşul/alan olarak kabul edersek ne olur? Merkez ve çevre arasındaki ilişki toz yoğunluğuna ve/veya tutarsızlığına göre nasıl yeniden çizilebilir? Daha önce varolmuş nesnenin kalıntıları olarak ölüme, çürümeye ve çözülmeye nasıl atıfta bulunur? Sürekli değişen kompozisyonu, baskı ve mecburiyeti nasıl gündeme getirir?
Daha geniş bir proje olan Dustopia’nın bir bölümü olarak Hareketli Toz, Park Video Kütüphanesi’nden sanatçıların ve film yapımcılarının hareketli görüntülerinde tozun temsili çevresinde dönen bir dizi videoyu bir araya getiriyor. Hareketli Toz, Anahita Hekmat, Arash Khosronejad, Arash Fesharaki, Saman Khosravi, Nazgol Emami, Ali Momeni, Minou Iranpour, Amirali Mohebbinejad, Aria Farajnejad, Jaleh Nessari, Tessa Knapp’ın çalışmalarını içeriyor.
Çevrimiçi gerçekleşecek konuşma ve programın dili İngilizce.
“Ubıh dili ayakta ölecek. Dağılmıyor. Tevfik bu dili bizim için konuşuyor, tanıklar var, yakın zamanlara kadar bu dili konuştuğu yaşlılar vardı. Sözgelimi Latincenin Roman dillerini doğurarak dağılmış olduğu söylenebilir. Ama Ubıh dili, hayır. Dağılmadı. Kaybolacak, hepsi bu.” (Prof. Georges Dumézil)
*
Tevfik Esenç’i 8 Ekim 1992 yılında kaybettik. 28 yıl önce bugün bir dilin son seslerinin sustuğu gündü. Tanıklık ettiğim, ses kaydı aldığım ve Prof. Georges Charachidzé’nin yazıp yayımladığı son çalışmasında Tevfik Esenç çalışmayı şu sözlerle bitirmişti:
“Büyük dostum Prof. Charachidzé,
Çok Laf Yalansız Olmaz, Çok Mal Çobansız Olmaz (Ubıh Atasözü).
Hata yaptımsa da kusura bakmayın. Ubıhçanın sonunu böyle bitiriyorum. Bundan sonra benden fazla Ubıhça bilen birisini bulursam yine onunla da konuşurum.
Ubıhça bugünden sonra sensin. Bugünden sonra anlatacak, konuşacak sensin. Bunları okuyanlara sesleniyorum; daha doğrusunu, daha gerçeğini bilen varsa söylesinler, çok memnun olurum. Allah size iyilikler, güzellikler versin! Ubıh dili burada sona eriyor.”
‘Son Ubıh’
Tevfik Esenç 1906 yılında Balıkesir ilinin Manyas ilçesine bağlı Hacı Osman Köyü’nde (Huncahable) doğdu. Annesi Ubıhların Hunca ailesinden, babası ise Zeyşüe ailesindendir. Hacı Osman Köyü, 1864 yılında Kafkasya Soçi’den Osmanlı topraklarına sürgün edilen bir Çerkes kabilesi olan Ubıhlar tarafından kurulmuştur. Köyde sonradan öğrendikleri Türkçe ile beraber üç dil konuşulur: Ubıhça, Adigece ve Türkçe.
Ubıhça 3’ü sesli, 82’si sessiz toplam 85 harften oluşur. Kafkasya’da uzun süren savaşlarda, Ubıhlar dil birliği olması amacıyla, Adigece konuşma kararı alırlar ve Adigece iletişim dili olur. Osmanlı topraklarına sürgünden sonra Adigecenin yanı sıra yıllarca Ubıh dilini de konuşmuşlardır.
Tevfik Esenç’in bu kadar iyi Ubıhça bilmesi yaşadığı ortamla çok ilgilidir. Çok küçük yaşta babasını kaybeder ve dedesi Papüj’ün yanında büyür. Papüj, Kafkasya’dan gelirken dilini de getirmiştir; konuştuğu dil en saf, en doğru ve en zengin Ubıhçadır. Tevfik Esenç anadilini Kafkasya’da öğrenmediyse de dedesi anavatandan getirdiği dili konuşmuş ve ona öğretmiştir. Ailede herkesin Ubıhça konuşması da bu dili kusursuz öğrenmesine yol açmıştır.
Tevfik Esenç’in Ubıh dili çalışmalarına katılması, Prof. G. Dumézil ile tanışmasıyla başlar. Ünlü Fransız dilbilimci G. Dumézil, ilk olarak 1929-1930 yıllarında Adapazarı ve Sapanca köylerini ziyaret eder ve oralarda yaptığı çalışmalarda Ubıh dilini konuşanların öldüğünü düşünmesine rağmen, “ender rastladığım bir olay” diye ifade ettiği, bir kişinin Ubıhça – Adigece – Abazaca konuştuğuna tanık olur. Dumézil sonraki yıllarda Paris’te tanıştığı Prof. AytekNamitok tarafından Türkiye’ye davet edilir. Eşi Hayriye MelekHunç ile Manyas’ın Dümbe Köyü’nde yaşayan Namitok’un davetiyle, 1954’te ziyaret ettiği Manyas’ın HacıOsman Köyü’nde bu dili konuşanları görünce Dumézil çok şaşırır. Köyde yaşlılarla çalışmaya başlayan ve her yıl Türkiye’yi ziyaret eden Dumézil daha sonra çalışmalarını Tevfik Esenç ile sürdürmüştür.
Tevfik Esenç’in dili çok iyi bilmesi, genç, istekli ve eğitimli olmasının çalışmaları daha kolaylaştırdığını Dumézil bir yazısında şöyle anlatır:
“Dilin kaybolacağının bilincinde o. Çok zeki. Bir dili kurtarmanın önemini kavramış. Yaşamının yapıtı bu ve atalarının dilinin cenazesini teyp bantlarına geçirmek gurur veriyor ona.”
Büyük sözlük, yeni sözcükler
Tevfik Esenç son Ubıh değildi ve bu çalışmaların yapıldığı yıllarda Ubıhça konuşan son kişi de değildi. Ama Ubıh dilinin kaybolduğunun bilincindeydi ve onun kayda geçirilmesi için yıllarca çalıştı. Son yıllarında Prof. Georges Charachidzé ile çalışmalarında üzerinde yoğunlaştıkları tek konu yanlışların düzeltilmesiydi. Dumézil’in başladığı ve bitiremeden vefat ettiği, daha sonra Charachidzé’nin devam ettiği sözlük üzerine yoğun bir çalışma içindeydiler. Hatta, yeni bulunan birkaç kelime de vardı ve bunlardan birini de ben bulmuştum, çocuklukta dinlediklerimden aklımda kalan bir kelime, literatüre benim adımla geçti.
Yine son yıllarında ziyaretine gelen biri vardı. Ama bu diğerlerinden çok farklıydı ve anavatandan geliyordu. Ubıh asıllı Abhaz dilbilimci Prof. ViacheslavChirikba. Çok soğuk, karlı bir günde içini ısıtmıştı Tevfik Dede’nin; “Nihayet kızım ikimizden başka, bizden birisi de ilgileniyor” demişti. Ve bu ziyaretçi yıllar sonra anavatana geri taşıdı Ubıhça sözcükleri ve hatta Sohum’daAbhazDevletÜniversitesi’nde öğrencilerine Ubıhça dersi verdi. Tevfik Esenç’in bir zamanlar Paris’te CollégedeFrance’ta ders verdiği Fransız ve diğer öğrencilerin yerine, şimdi Chirikba’nın Kafkasya’da Kafkasyalı öğrencilere ders verdiğini görseydi sevinci sonsuz olurdu.
Tevfik Esenç’in oğlu Zeki Esenç, halen Hacı Osman Köyü’nde yaşıyor.
Son yıllarında, çoğu kez günün yarısını çalışarak, kalan yarısını da hasta yatağında geçirdi Tevfik Esenç. Son günlerinde daha çok Ubıhça konuştu. Bir gün yanına gittiğimde bana içerisinde Alemkeri ve Celalettin’in de olduğu bir anısını anlattı, ben gözümden dökülen yaşlara engel olamadan dinledim, dinledim ama sadece bir kısmını anlayabildim.
28 yıl önce, bugün bir dilin sonuna anbean tanıklık edip, ata dilimin son seslerini dinledim.
Son sözlerinde bile, daha iyisini bilen varsa konuşsun diyebilecek kadar mütevazı, her yönüyle beyefendi olan bu “Son Ubıh”ı çok özlüyorum. Saygıdeğer büyüğüm, öğretmenim, yol gösterenim Tevfik Esenç’i saygı, sevgi ve minnetle anıyorum.
İstanbul Kartal’da boşanma aşamasında olduğu 20 yıllık eşi ve 2 çocuk annesi Derya Elbasan‘a 6 Haziran tarihinde sokak ortasında öldüresiye şiddet uygulayanErol Elbasan‘ın yargılandığı davanın karar duruşması görüldü.
Anadolu 19’uncu Asliye Ceza Mahkemesi tarafından görülen duruşmaya, davanın tutuklu sanık Erol Elbasan cezaevinden getirilirken, müşteki Derya Elbasan ve taraf avukatları salonda hazır bulundu.
‘Yarım bıraktığı işi tamamlayacak’
Duruşmada söz alan müşteki Derya Elbasan, “Şikayetim devam ediyor. Sanığın pişman olduğuna inanmıyorum. Tahliye edilmesi halinde yarım bıraktığı işi tamamlayacaktır” diyerek sanığın sınırdan cezalandırılmasını istedi.
Esas hakkındaki savunması ve son sözü sorulan sanık Erol Elbasan ise, beraatini isteyerek pişman olduğunu söyledi.
2 yıl 8 ay 15 gün hapis cezası
Davayı karara bağlayan mahkeme, sanık Erol Elbasan’ı önce, ‘eşi kasten yaralama’ suçundan 3 yıl 3 ay hapis cezasına çarptırdı. Sanığın duruşmalardaki iyi halini göz önünde bulunduran mahkeme, sanığın 2 yıl 8 ay 15 gün hapis cezası ile cezalandırılmasına hükmetti.
‘Tehdit’ ve ‘alenen hakaret’ suçlarından ise suçları işlediğine dair kesin ve inandırıcı delil elde edilemediğinden beraat kararı verildi.
Tutuklulukta geçirmiş olduğu süreyi nazara alarak sanığın tahliyesine hükmeden mahkeme, sanığın Derya Elbasan’ın konutuna 500 metreden fazla yaklaşmasının yasaklanmasına da karar verdi. Öte yandan, sanık hakkında ‘yurtdışına çıkmamak’ şeklinde adli kontrol hükmü uygulandı.
‘İyi hal derken ne kast ediliyor?’
Duruşmadan sonra adliye önünde açıklama yapan Derya Elbasan, “Yargılama sisteminde caydırıcılığa önem verilse, bu suç oranı yüzde 50’ye inebilir. Yani yaklaşık altı aydır süren bir mahkeme var ve bunlar göz önünde bulundurulmuyor” dedi. Elbasan sözlerinde şu ifadelerle devam etti:
Sen git, bir daha gelirsen eğer sen bu cezayı bu şekilde yatarsın’ şeklinde bir sırt sıvazlanıyor. Ondan sonra kadınlar neden ölüyor? İyi hal derken ne kastediliyor? Mahkemedeki iyi hal, beni, hakimin ve savcının gözünün önünde darp etmemesi mi, bana hakaret edememesi mi? Bunu yapmadığı için mi iyi hali.
Benim fotoğraflarım, benim 20 gün boyunca bir pipetle beslenmem, benim mağduriyetim niye göz önünde bulundurularak bir ceza sistemi uygulanmıyor? Şu an çıkan karardan hiç memnun değilim. Evime 500 metre yaklaşamayacakmış. Benim evimin etrafında park var, kafe var, her şey var. ‘Kafeye geldim’ dediği zaman bitti bu olay. Yani bu kadar basit” dedi.
Özellikle mahkemenin verdiği ‘iyi hal’ kararını kendisine hakaret olarak saydığını belirten Elbasan, “Benim mağduriyetimin fotoğrafları varken, onun iyi hali göz önünde bulunduruluyor ve benim mağduriyetimi kapatıyor. Ben buna karşıyım. Hakimin, savcının yanında bana ne yapacaktı. Ne olursa iyi halden kalkardı? Benim oradaki mağduriyetim niye göz önünde bulundurulmadı” dedi.
Tarsus Belediyesi, ata mirası olan yerli tohumların yaygınlaştırmasını sağlamak, kırsal mahallerde zor koşullarda üretim yapan çiftçilere ihtiyaç duydukları tohum ve fideyi temin etmek için oluşturduğu Ata Tohumu Bankası’nda Tarsus yöresine özgü tohum ve fideleri üretmeye devam ediyor.
Tarsus Belediyesi bünyesinde kurulan Gen Bankasından yetişen karnabahar, marul, beyaz ve kırmızı lahana ile taş armudu fideleri Taşkuyu ve Baltalı köylerinde üreticilere dağıtıldı. Dağıtım törenine belediye başkanı Haluk Bozdoğan da katıldı.
Aynı zamanda yurttaşların ellerindeki ata tohumlarını takas edebilmesi için bir takas şenliği düzenlendi. Takas şenliğinde 1 milyon adet pembe domates, karpuz, mor mısır, acebek (börülce), bamya, firik, mısır, susam, sumak, kavun, bal kabağı, Tarsus nohudu, yeşil mercimek ve fasülye çeşitleri takasla teslim alındı ve incelenmek üzere Tarsus Belediyesi’nin tohum bankasına yönlendirildi.
‘Daha hormonsuz ve zehirsiz mutfaklar için’
Tarsus Belediye Başkanı Dr. Haluk Bozdoğan, “Benim için önemli olan köy. Daha önceden hep duyduğum klasik bir laf vardı: Köyler şehirleşsin diyorlardı. Biz buna karşıyız. Daha temiz, daha güzel ve daha organik, hormonsuz, zehirsiz mutfaklarımızın olmasını istiyoruz” dedi.
Ata tohumunun kendileri için önemli olduğunu belirten Bozdoğan”İsrail’in tohumuna mahkûm kalmayalım. Ülkemizin her bir köşesi cennet gibi, bu ülkede üretilmeyecek, yapılmayacak hiçbir şey yok. Bu projemizin ana amaçlarından birisi köylünün şehre göçünü engellemek ve ata tohumları ile üretimlerini sürdürmelerine olanak sağlamaktır” ifadelerini kullandı.
TBMM Başkanlığı‘na sunulan 46 maddelik Elektrik Piyasası Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi‘nin maden şirketlerine yeni olanaklar sağladığı ortaya çıktı.
Torba kanun teklifi, ruhsat süreleri biten maden işletmelerinin süre uzatım talebi yapmaları halinde ruhsatları yenilene kadar faaliyetine olanak sağlıyor. Teklifin 3’üncü maddesine göre ruhsat süresi geçtiğimiz yıl 13 Ekim 2019’da dolan Kazdağları’ndaki altın madeni projelerinin sahibi Alamos Gold ile ruhsatı 16 Ekim 2020’de dolacak olan Emirdağ‘daki TÜPRAG şirketinin altın madeni ruhsatları da süre uzatım talebinde bulundukları için iptal olmuş sayılmayacak.
Evrensel‘den Özer Akdemir’in aktardığına göre, kanun teklifinin maden şirketlerinin önündeki yasal engelleri kaldıran 3’üncü maddesinin gerekçesinde şu ifadeler yer alıyor:
“12 ayı geçmemek üzere Bakan onayı ile maden işletme faaliyetine izin verilmesine imkan tanınarak aktif ticari hayatı devam eden ruhsat sahiplerinin ve dolayısı ile ülke ekonomisinin üretimden kaynaklı kayıplarının önüne geçilmesi amaçlanmaktadır”
Tüm muafiyetler de devredilecek
Yine kanunun 4’üncü maddesine göre ruhsat devirlerinde ruhsatı devralan “kurulu işletme kapasitesi veya şerh edilen sözleşmedeki kapasiteyi aşmayacağı yönünde vereceği taahhüde istinaden ilgili alan için tanınan tüm muafiyetler ve alınmış bütün izinler”i de devralmış olacak.
Önümüzdeki hafta Meclis’te görüşmelerine başlanacak teklif, şirketlere arazilerin bedelsiz devri ve irtifak hakkında kamu yararı aranması şartını da kaldırırken şirketlere KDV, harç, kira bedellerinde muafiyetleri getiriyor.
Ayrıca bazı hallerde verilen cezai yaptırımları da esnetiyor.
TEDAŞ ‘kamu yararı’ kararı verebilecek
Torba yasanın 37. maddesine göre, ön lisans ya da lisans almış enerji yatırımlarında ihtiyaç duyulan taşınmazlar için yapılan başvurular da TEDAŞ tarafından değerlendirilerek karar alınabilecek. Bu alınacak karar “kamu yararı” olarak değerlendirilirken, herhangi bir kurumun onayına da ihtiyaç duyulmayacak.
Maddenin amacına dair açıklamada şu gerekçeler bulunuyor:
İhtiyaç duyulan taşınmazlara ilişkin hak veya mülkiyet edinimlerinin daha etkin ve hızlı bir şekilde değerlendirilebilmesi, iş süreçlerinin daha rasyonel hale getirilmesi, değişik kamu kurumları arasındaki yetki karmaşasının giderilmesi, yatırımcıya tek merkezden hizmet sunulması, bürokrasinin azaltılması, kurumların görev, yetki ve sorumluluklarının netleşmesi ile hesap verebilir bir kamu yönetiminin oluşturulması…”
Yeni vergi muafiyetleri
Kanun teklifi ile Doğalgaz Piyasası Kanunu’nun Ek 1’inci maddesi kapsamındaki devirler katma değer vergisinden müstesna tutulurken, bu kapsamda yapılan işlemler için yüklenilen vergiler, vergiye tabi işlemler nedeniyle hesaplanan vergiden indiriliyor.
Kanun değişikliğinde şirketlerin vadesi geçmiş borçları için ruhsat iptalleri de zorlaştırılıyor.
Doğalgaz altyapı giderlerini belediyeler karşılayacak
Yasa teklifine göre doğal gaz dağıtım şirketlerinin dağıtım bölgelerine ilave edilecek yeni genişleme bölgelerinde belediye doğalgaz getirilmesini isteyen belediye buna dair kazı, altyapı, üstyapı, hafriyat döküm gibi tüm masrafları karşılamak zorunda olacak.
Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı ile ilgili kamu iktisadi teşebbüsleri ve bunların bağlı ortaklıkları tarafından Türkiye`deki şubelerinin bulunduğu yerlerde Cumhurbaşkanı kararıyla ayrı birer şirket kurulabilecek.
Kurulan şirketlerin ortaklık yapısını değiştirmeye, yurt içinde ve yurt dışında şirket kurmasına veya bir şirkete yüzde elliden fazla hisseyle ortak olmasına karar vermeye Cumhurbaşkanı yetkili olacak.
İspanya’da korona virüsü vakalarındaki yüksek artıştan dolayı Madrid özerk yönetiminde acil durum ilan edildi. Acil durum kararı, Başbakan Pedro Sanchez tarafından Madrid özerk hükümet başkanı İsabel Diaz Ayuso’ya iletildi.
Sağlık Bakanlığı’nın çıkardığı genelgeyle kentte 2 Ekim’den beri uygulanan, bölgeye giriş ve çıkışların kontrol edildiği serbest dolaşım kısıtlaması, yerel yönetimin itirazı sonrasında mahkeme kararıyla dün iptal edilmişti.
Madrid yerel yönetimini Covid-19’a karşı yetersiz önlem almakla suçlayan merkezi hükümet, mahkemenin iptal kararı sonrası bölgesel acil durum ilan ederek, Madrid’deki serbest dolaşım kısıtlamasını yarım günlük aradan sonra tekrar yürürlüğe soktu.
İspanya’daki tüm vakaların üçte biri Madrid’de
Son üç haftadır İspanya genelinde açıklanan Covid-19 vakalarının üçte birinin tespit edildiği Madrid, Avrupa’da da salgının en yoğun görüldüğü kent olarak öne çıkıyor. Madrid’de pandemiye karşı alınan ek önlemler kapsamında son iki haftadır altı kişiden fazla toplanmama, yüzde 50 doluluk oranıyla çalışma şartı konulan restoranların en geç saat 22.00’ye kadar müşteri kabul edip 23.00’te kapatılması gibi tedbirler uygulanıyor.
Salgından dolayı 14 Mart-21 Haziran’da ülke genelinde acil durum ilan eden merkezi hükümet, ilk kez bunu Madrid’de bölgesel olarak uygulayacak. Madrid yerel yönetimi, acil durumun bölge ekonomisine büyük zarar vereceğini savunarak, dolaşım kısıtlamalarının sadece salgının yoğun görüldüğü mahallelerde uygulanmasını talep ediyordu.
İspanya’daki son verilere göre toplam vaka sayısı 848 bin 324’e çıkarken salgın nedeniyle 32 bin 688 kişi öldü. Madrid’de ise toplam vaka sayısı 258 bin 767, ölü sayısı da 9 bin 637 olarak açıklandı.
Bingöl Üniversitesi öğretim üyelerinin yaptığı araştırmada, kenttin Çapakçur Vadisi’nde, izine 150 yıldır rastlanmayan ve bu nedenle botanikçilerin “Kayıp Boğumcuk” olarak adlandırdığı bitki türü bulundu.
Bitkinin, Micromeria (Boğumlu Çay) cinsine ait “Micromeria cymuligera” olduğu açıklandı. Bitki, Lamiaceae (Ballıbabagiller) familyasına ait bir cins olarak biliniyor.
Üniversiteden yapılan açıklamada, bitkinin, Fen Edebiyat Fakültesi Biyoloji Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Lütfi Behçet’in yürüttüğü, “Çapakçur Vadisi’nin Florası (Bingöl)” başlıklı proje çalışmaları esnasında bulunduğu belirtildi.
Alarko Carrier’ın iklim değişikliğinin etkilerine dikkat çekmek için bu yıl yedincisini düzenlendiği Küresel İklim Değişikliği Fotoğraf Yarışması sonuçlandı.
Yarışma bu yıl da, dünyayı etkileyen en büyük tehditlerden biri olan iklim değişikliğinin yarattığı tahribatı ve çevresel etkilerini dikkat çekici karelerle gözler önüne serdi.
Fotoğraf: Meriç Aktar
Instagram ve Twitter üzerinden yapılan yarışmada toplanan binlerce fotoğraftan halkoylaması sonucu en yüksek beğeni sayısına ulaşan 50 kare, seçici kurul tarafından değerlendirmeye alındı.
Fotoğraf: Mutlu Taşpınar
12 fotoğraf belirlendi
Alarko Carrier Yönetim Kurulu Başkanı Niv Garih, Alarko Carrier Klima Ar-Ge Proje Müdürü Harun Özkara, gazeteci-fotoğrafçı Adem Meleke, fotoğraflarıyla Instagram’ın öne çıkan isimlerinden Ahmet Erdem, belgeselci-foto muhabiri Coşkun Aral, fotoğraf editörü Ercan Arslan, fotoğrafçı Mustafa Seven ve fotoğraf eğitmeni Yüksel Altun’dan oluşan jürinin puanlarıyla dereceye giren 12 fotoğraf belirlendi.
Fotoğraf: Aynur Bostan
Öztürk: Ülkemiz en riskli bölgelerden
Küresel iklim değişikliğinin etkilerine farkındalık yaratmak için bu yarışmayı düzenlediklerini belirten Alarko Carrier Reklam ve Halkla İlişkiler Müdürü Hüdai Öztürk, “Günümüzde milyonlarca kişi, iklim değişikliğinden dolayı meydana gelen felaketlerin yıkıcı sonuçlarından etkileniyor. Ülkemiz de coğrafi konumu açısından en riskli bölgeler arasında yer alıyor” dedi.
Fotoğraf: Melih Akkuş
‘Yaşam hakkı ile bağlantılı’
Öztürk açıklamasında “İklim değişikliğinin yalnızca doğa olayları ile değil yaşam hakkı ile de bağlantılı olduğunun farkına varmamız gerek. Her yıl yarışmaya kurumuş göllerimizden yaşamını yitirmiş canlılara, dev yıldırımlardan yıkıcı doğa olaylarına kadar çok çarpıcı fotoğraflar geliyor” ifadelerini kullandı.
Fotoğraf: Ömer Faruk Güler
‘Doğru yolda olduğumuzu gösteriyor’
Bu konuda hepimizin üzerine düşen ciddi sorumluluklar var. 7 yıldır düzenlendiğimiz ve kamuoyunu iklim değişikliği hakkında bilinçlendirmeyi amaçladığımız yarışmaya gösterilen ilginin her yıl artması doğru yolda olduğumuzun bir göstergesi” dedi.
Fotoğraf: Serap İkiyek
Santrallere eğitim ve destek
Alarko Carrier, bir yandan yenilenebilir enerji üzerindeki çalışmalarını sürdürürken bir yandan da fosil yakıtlara yönelik destekleriyle biliniyor.
Adana’da kurulu ve Turkiye’nin en büyük linyit santrali yatırımı niteliğini taşıyan Tufanbeyli Termik Santrali’nin iklimlendirmesini sağlıyor. Bunun dışında Cenal Karabiga Termik Santrali gibi santrallere soğutma grupları hakkında teknik destek eğitimleri sağlıyor.
Fotoğraf: Emre Şentürk
Ayrıca Altek Alarko Enerji Elektrik Santralleri A.Ş.’ye bağlı Cenal Karabiga Termik Santrali, Çanakkale İthal Kömür, Kırklareli Termik Santrali Kırklareli Doğalgaz Santrali, Karakuz Barajı ve HES Adana Hidroelektrik ve Gönen HES projeleri bulunuyor.
Fotoğraf: Esen Uz SökmenFotoğraf: Emel AltayFotoğraf: İsa TuranFotoğraf: Hasan Avuçtekin
Yaz aylarının oldukça sıcak geçtiği Mersin’de yaylacılık önemli bir kültür. Yerleşik nüfus yayla olarak anılan yerlerde bahçecilik ve hayvancılıkla geçimini sağlarken şehirdeki yerleşik nüfus yaylaları dört ay süren yaz sezonunda kullanıyor. Bu nedenle Mersin’de yaylalar hem köylüler hem şehirliler için önemli bir yaşam alanı.
Mersin şehir merkezine 35 kilometre mesafede bulunan Gözne de Mersin’in önemli yaylalarından biri. Kış nüfusu 2 bin civarında olan Gözne’nin yaz nüfusu 30 bini buluyor. Bunun yanı sıra yaz aylarında her gün binlerce insan günübirlik piknik için ‘Gözne taraflarına’ çıkıyor.
Mersin’in yayla olarak anılan köy yerleşim yerlerinde taşocakları işletmeleri yeni değil. Gerek devletin yol yapım çalışmaları dolayısıyla gerekse Çimsa’nın piyasadaki etkisiyle Mersin’de birçok yerde irili ufaklı taşocakları açıldı, faaliyet gösterdi.
Ancak son yıllarda taşocaklarının hem sayısı artıyor hem de ilk açıldıklarında düşük kapasite ile çalışan taşocakları bir süre sonra kapasite artırmaya başlıyor, kapasite artırımı için hazırlanan ÇED raporları da genellikle kısa sürede onaylanıyor. Böylece şirketler kademe kademe kapasite artırıyor ve ÇED süreci daha kolay işliyor.
Şirket yavaş yavaş büyüdü, taksitle ÇED raporu aldı
Gözne’de yaşanan da bunun bir benzeri. Gözne’de halihazırda taşocağı işleten Doğakan adlı şirket ilk ocağı 2015 senesinde açtı. O dönemde şirketin faaliyet alanı 9 hektar olarak belirlenmişti. 2019 yılında şirket kullanım alanını 100 hektara çıkardı. Şirket 2020 yılında yeniden Çevre ve Şehircilik Bakanlığı’na başvurdu ve faaliyet alanını 600 dekara çıkarmak istediğini bildirdi.
Pandemi koşulları olmasına rağmen ÇED süreci işledi ve Gözne’de bir kahvehanede ÇED Halk Bilgilendirme Toplantısı yapılacağına dair ilana çıkıldı. Halk toplantısı çevre örgütlerinin ve yöre halkının yoğun protestoları arasında yapılamadı ve toplantının yapılamadığına dair tutanak tutuldu.
Muhtar: Şirket mıcırı bedava veriyor, spor kulübüne destek veriyor
Gözne Mahallesi Muhtarı Şevket Taşkın, şirketin 2015’ten beri Gözne’de faaliyet yürüttüğünü söyledi ve şirketin mahalle halkı ile kurduğu iyi ilişkilere dikkat çekti. Taşkın “Şirketin mahallemize mucırı ve yolların onarımında kullanılan malzemeyi bedavaya veriyor. Bunun yanı sıra spor kulübümüze yardımları oluyor” dedi.
Taşocağı nedeniyle toz sorunu yaşadıklarını, dinamit gürültüsünün bazen çok yüksek olduğunu ifade eden Muhtar Taşkın şunları söyledi:
“Şirketin sahibinin söylediği kadarıyla alanı genişletip mermer çıkaracaklarmış. Mermer çıkarınca dinamit patlatmayız diyorlar. Tabi bu şirket sahibinin dediği, ne yapacaklar, nasıl bir şey olacak, hiçbirimiz bilmiyoruz. ÇED toplantısında devletin memurları anlatır diye düşündük. Şirketin sahibi bazı şeyleri saklar ama devletin memuru saklamaz diye düşündük. Ama toplantı olmadı. Hiçbir şey öğrenemedik. Ne yapacaklarını bilmiyoruz.”
Avukat Kabasakal: ÇED raporunda eksikler, yanlışlar var
Süreci yakından takip eden Mersin Çevre ve Doğa Derneği Başkan Yardımcısı Semra Kabasakal, şirketin mermer sahası açmak istediği yaklaşık 650 dönümlük alanın 1/100 bin Ölçekli Çevre Düzeni Planı’nda orman alanları, tarım alanları ve kırsal yerleşim alanları olarak işaretli olduğuna dikkat çekti.
Ocağın Çevre Düzeni Planı’na aykırı şekilde genişlemesinin kanuni olmayacağına işaret eden Kabasakal, “Taşocağı ve mermer alanı yerleşim alanlarına da çok yakın. Ocak açıldığında buradan dev iş makineleri geçecek sürekli. ÇED raporunda sanki burada altı metrelik cadde varmış gibi göstermişler” dedi.
Kabasabal şu konulara dikkat çekti:
Bu bölgeye kimliğini kazandıran dağlar ve ormanlar yok edilerek kimliksizleştirilmeye çalışıyor. Bizim de amacımız yaşam alanlarımızı korumak. Zaten nefes alamıyoruz. Zaten hava kirliliği sağlığımızı tehdit ediyor. Eğer mermer ocağı sahasından yüzlerce ağacın kesilmesi ve 10 santim tabakadan 88 bin ton 1. sınıf bitkisel toprağın sökülüp atılması isteniliyorsa, buna vicdanlar dayanabiliyorsa mermer ocağına gidip evet denilebilir.”
Avukat Aktay: Gözne de kontrolsüz maden yatırımcılığının yeni mağduru
Cumhuriyet Halk Partisi Mersin İl Başkanı Avukat Adil Aktay da, madencilik sektörünün son yıllarda plansız ve hızlı büyümesine dikkat çekti:
Bu ortam içerisinde maden işletmelerinin nasıl korkunç sonuçlara yol açtığını ülkenin her yanında görebiliyoruz. Gözne de maalesef ülkemizdeki plansız ekonominin, kontrolsüz maden yatırımcılığının yeni mağduru haline getirilmek isteniyor. Bölgenin havasını ve suyunu kirletecek, bitki örtüsüne zarar verecek, yaşam alanlarını riskli hale getirecek bu madende kamu yararı yoktur. Madenin sağlayacağı varsayılan faydalar, yol açacağı zararların, yaratacağı risklerin yanında devede kulaktır.”
Şirketin doğal olarak gerekli önlemleri alacağını, insana ve çevreye zarar vermeyecek üretim yapılacağını söyleyeceğini; bunun için raporlar, belgeler sunacağını vurgulayan Aktay, şöyle konuştu:
“Ancak hepimiz biliyoruz ki, bu ülkede bazı kesimlerin çıkarları söz konusu olduğunda hiçbir şey kuralına göre yapılmaz. Her zaman halk sağlığından, çevreden, dar gelirli kesimlerin çıkarlarından feragat edilir. Kurallar, denetlemeler, yaptırımlar kağıt üstünde kalır. Son yıllarda yüzlerce örneğini gördüğümüz bir senaryonun bu güzel coğrafyada tekrarlanmasını istemiyoruz. Gözne’nin göz göre göre heba edilmesini, Göznelilerin mağdur edilmesini kabullenmiyoruz. Bunun için mücadelemizi her platformda sürdüreceğiz”
Mahkeme,Nallıhan Kuş Cenneti‘nin yakınına kurulması planlanan, ekosisteme büyük zararlar verecek olan Çayırhan-B Termik Santrali‘ne ilişkin plan değişikliklerini iptal etti.
Santralin, Ankara‘nın Nallıhan ilçesine bağlı Uluköy ve Karaköy Mahalleleri sınırları içerisinde yaklaşık 740 ha büyüklüğündeki bir alanda Çayırhan-II Linyit Sahasındaki kömürün değerlendirilmesi amacıyla kurulması planlanıyordu.
Bu doğrultuda hazırlanan 1/5000 ölçekli Nazım İmar Planı ve 1/1000 ölçekli Uygulama İmar Planı değişikliklerini Mimarlar Odası Ankara Şubesi yargıya taşımıştı. Değişiklikleri inceleyen Ankara 6’ncı İdare Mahkemesi söz konusu değişikliklerin iptaline karar verdi.
Karakuş: Mahkeme bilimden yana karar verdi
Kararı değerlendiren Mimarlar Odası Ankara Şube Başkanı Tezcan KarakuşCandan, “Bilim ve teknikten aldığımız güçle kamu yararını ve doğal ve kültürel değerlerimizi savunuyoruz. Verdiğimiz hukuk mücadelesinin sonuç verdiğini görmek bizi mutlu ediyor” ifadelerini kullandı.
Santralin çevre, tarım, su kaynakları ve deprem riski açısından büyük bir tehdit oluşturduğunu belirten Karakuş Tezcan “Mahkeme gerekçesinde söz konusu imar planı değişikliklerinin, kamu yararına, planlama esaslarına ve dolayısıyla hukuka aykırı olduğunu vurgulamıştır. Yargı bilimden yana tavır koymuş ve bilirkişi raporunu esas almıştır’’ dedi.
Plan Kuş Cenneti’ni görmezden geldi
Kararda ek bilirkişi raporunda, “dava konusu planlarda çevresel değerlerin göz önüne alınmadığı, plan açıklama raporunda Mekansal Planlar Yapım Yönetmeliği’nde bulunan araştırmalara yer verilmediği, ÇED raporunda yer alan önerilerin plan açıklama raporuna yansıtılmadığı, devamında Bakanlığın hazırlattığı diğer raporlarda ki verilerin plan açıklama raporuna yerleştirilmediği” ifadelerine yer verildi.
‘’Mahkemenin çevre dersi veren bilirkişi raporunu esas alması hukuka alan inancımızı perçinlemiştir’’ diyen Candan, dava konusu plan açıklama raporunda Kuş Cenneti’nden bahsedilmediğini, ayrıca diğer flora ve fauna özellikleri yer almadığı gibi müdahale biçimlerinin de bulunmadığını, planlama alanı ve yakın çevresi için depremsellik konusunda da hiçbir araştırma yapılmadığını ve bunların bilirkişi raporunda da yer aldığını hatırlattı.