Ana Sayfa Blog Sayfa 1094

Bolu’da Orman Bölge Müdürlüğü ekipleri çam ağacı nöbetinde

Bolu‘da Orman Bölge Müdürlüğü ekipleri, ormanlardan yılbaşı dolayısıyla çam fidanlarının kesilmesini önlemek için denetimlerini artırarak, çam ve köknar ağaçlarının bulunduğu bölgelerde nöbet tutmaya başladı.

Bolu’nun yüzde 65’i ormanlarla kaplı.

‘Kaçak ağaç kesenleri 112 Acil Çağrı Merkezi’ne bildirelim’

DHA‘da yer alan habere göre, ekipler yeni yılın yaklaşmasıyla ormanlarda kaçak olarak çam ağaçlarının kesimini önlemek için Gölcük, Abant, Yedigöller, Aladağ, Sarıalan gibi birçok bölgede denetimlerde bulunuyor. Ekipler, özellikle çam ormanlarının yoğun olduğu alanlarda denetimlerini sıklaştırıyor.

Bolu Orman Bölge Müdürü Mahmut Şentürk, konuyla ilgili şu açıklamalarda bulundu:

Yeni yıla girmek üzere olduğumuz şu günlerde, yılbaşı çamı konusunda daha duyarlı olalım. Ormanlarda kaçak ağaç kesenleri veya fidan sökenleri 112 Acil Çağrı Merkezi’ne bildirelim. Bölge müdürlüğümüz gelen ihbarları değerlendirmek ve kaçak ağaç kesimine engel olmak amacıyla koruma tedbirlerini artırdı. Ekiplerimiz 24 saat görev yapmaktadır. Yılbaşı çamı almak isteyen vatandaşlarımızın özel fidanlıklardan veya kurumumuza ait orman fidanlıklarından yılbaşı çamını temin etmelerini rica ediyoruz. Ayrıca almış oldukları fidanları ertesi gün toprakla buluşturmasını istirham ediyoruz.”

Hindistan’da bir yılda 126 kaplan öldü: Son 10 yılın en büyük kaybı

Hindistan‘da bu yıl nesli tükenmekte olan kaplanlardan 126’sı öldü. Channel News Asia‘nın haberine göre, Ulusal Kaplan Koruma Kurumu‘nca (NTCA) yapılan açıklamada, bu rakamın 10 yıl önce veri toplanmaya başlanmasından bu yana en yüksek sayı olduğu belirtildi.

En son kaplan ölümünün 29 Aralık’ta Madya Pradeş eyaletinde görüldüğü aktarılan açıklamada, kaplanların en büyük ölüm sebebinin “doğal nedenler” olarak belirtilse de açıklamada, kaplanların birçoğunun kaçak avcılara ve “insan-hayvan çatışmasına” kurban gittiği ifade edildi.

3 milyar insanın yaşadığı ülkede,  kaplanların yaşam alanlarına insan tecavüzü her yıl artıyor. Hükümet rakamlarına göre, 2014-2019 yılları arasında kaplan saldırılarında yaklaşık 225 kişi öldü.

Kaplan ölüm sayısının 2016’da 121 olduğu belirtilmişti. 

Dünyadaki kaplanların yüzde 75’i Hindistan’da yaşıyor

Hindistan Hükümet, kaplan popülasyonunu daha iyi yönetmek için çaba sarf ettiğini söylüyor ancak ülke genelinde hayvanlar için 50 yaşam alanı ayırdı İki yıl önce hükümet, nüfusun 2006’da 1.411 olan rekor düşük seviyeden 2018’de 2.967’ye yükseldiğini duyurulmuş ve bu, Başbakan Narendra Modi tarafından “tarihi” olarak nitelendirilen bir başarı olarak adlandırılmıştı. 

Hindistan, dünyadaki kaplanların yaklaşık yüzde 75’ine ev sahipliği yapıyor.

‘Çocuğunu istismar eden baba’ haberine dava

Kılıçdaroğlu MEB’e alınmadı: Kapıya kilit vuruldu

CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, KPSS’de yüksek puan almasına rağmen sözlü mülakatta elenen öğretmen adayları için Bakan Mahmut Özer’le görüşmek üzere geldiği Milli Eğitim Bakanlığı‘na alınmadı. Kapısına kilit vurulan MEB’in önünde açıklama yapan CHP lideri Kılıçdaroğlu, “Emrivaki şekilde yapılacak görüşme talebini karşılamamız beklenmesin” diyen Bakan Özer’e, “Saray’ın talimatıyla iş yapanları muhatap almam; hedefim Saray’da oturup haksızlık yapanlarla hesaplaşmaktır” dedi.

Bakanlıktan randevu talebine dönüş yapılmadığını söyleyen CHP liderinin gelişi öncesi, bakanlığın kapısına kilit vuruldu. Kapı önünde açıklama yapan CHP lideri, KPSS’de yüksek puan alarak sözlü sınavlarda elenen öğretmen adaylarına hukuki destek sağlanacağını belirtti; Danıştay‘ın kararına gönderme yaparak ‘Mülakatlarda +3 – 3 arasında puan verilecektir’ şeklindeki uygulama neden terk edildi? Kimin talimatı ile? TÜGVA‘dan TÜRGEV‘den gelen listeler üzerine mi bu karar alındı? Büyük haksızlık var” diye konuştu.

CHP lideri şunları söyledi:

Haksızlık yapanlar şunu unutmasınlar: Görecekler, haksızlık yapanlarla nasıl hesaplaşacağımızı görecekler. Dürüst bürokratlar başımın üstünde, haksızlıklara mesafeli durun, altına imza atmayın diye onlara söylemiştim. Haksızlık karşısında susan dilsiz şeytandır, bu şeytanlarla hesaplaşmak boynumun borcudur. ”

Bakan Özer: Emrivaki talepleri karşılamayız

KPSS’de yazılı sınavdan geçip sözlü mülakatta elenen adaylar, Twitter’dan sınav sonuçlarını paylaşarak tepkilerini dile getirmeye başlamış; CHP lideri, Twitter’dan mülakatta çeşitli gerekçelerle elenen gençlerin sorunları ile ilgileneceğini  açıklamıştı.

Dün, basın toplantısı düzenleyen CHP lideri, mülakatta elenen öğretmen adaylarını kürsüye çıkarmış, sorunlarını dinletmişti. CHP lideri ayrıca, Milli Eğitim Bakanı Mahmut Özer’den de konuyu görüşmek üzere randevu talep etmiş, randevu talebine yanıt gelmemişti.

Talebine yanıt gelmediğini dile getiren CHP lideri, dün gece açıklama yaparak bugün 13.00’te MEB’e geleceğini söylemişti.

CHP liderinin çıkışı sonrası MEB, sözlü sınavların, mevzuat çerçevesinde objektif olarak yapıldığına, herhangi bir öğretmen adayına yönelik adaletsiz durum olmadığına yönelik açıklama yapmış; Bakan Özer de bir açıklama yaparak  Bakanlığımızın kapıları herkese açık. Kamuoyunu yanlış yönlendirerek maksadını aşan, emrivaki şekilde yapılacak görüşme talebini karşılamamız beklenmesin” demişti.

CHP lideri Kılıçdaroğlu, aralık ayının başında, TÜİK‘in enflasyon verilerinin açıklamasının ardından rakamlara yönelik eleştiler üzerine kurumdan randevu talep etmiş, ancak randevu verilmemişti. CHP lideri, “Geliyorum, haberiniz olsun” diyerek TÜİK’e gitmiş ancak içeri alınmamıştı.

 

[2021’in ardından] Çöpler, müsilaj, ithalat yasağı, lobi faaliyeti, Mersin polipropilen zaferi ve dahası…

Şüphesiz 2020 yılında olduğu gibi 2021 yılının da en önemli olayı Çin’de ortaya çıkan ve tüm dünyayı etkisi altına alan koronavirüs salgını olmaya devam etti. Ancak ülkemizde 2021 yılında çok daha vahim başka olaylar gerçekleşti.  Ülke sathına yayılmış yangınlar, müsilaj, çöp ithalatı kısıtlamaları, orman tahribatı, patlayan maden havuzları ve daha niceleri 2021 yılının ekolojik açıdan tam bir felaket yılı olarak geçirmemize neden olmuştu.

Gelin birlikte bir 2021 fotoğrafı çekelim

Marmara Denizi müsilajı

2021 yılının en vahim olayı adeta bir çevre suçu olan müsilaj problemiydi. 50 yıldan fazladır tüm atık suların boca edildiği bir iç deniz olan Marmara, en sonunda dayanamadı ve içine boşalttığımız pisliği bize geri gönderdi.  Arıtılmayan evsel ve endüstriyel atık sular ile Marmara etrafındaki termik santrallerin soğutma suları yıllar içinde Marmara Denizi’ni bir foseptik çukuruna dönüştürmüş ve ortaya müsilaj problemi çıkmıştı. Göstermelik toplantılar ve su numunesi alan gemiler dışında dişe dokunur herhangi  bir şeyin olmadığı müsilaj sürecinde mesele sümen altı edildi ve her şeyde olduğu gibi gündemden düşürüldü. Olan Marmara’ya olmuş sorumlular ise ortadan kayboluverdi.

Avrupa’dan en çok çöp ithal eden ülke ve çöp ithalatında aç-kapa yönetmelik salvoları

2021 yılının şüphesiz en önemli olaylardan bir diğeri de çöp ithalatı üzerinde gerçekleşen karar ve yönetmelik salvolarıydı. Artık ayyuka çıkan, ithal çöplerin yasadışı dökümü neticesinde bakanlık radikal bir kararla Mayıs 2021’de etilen polimer tipteki plastik çöplerin ithalatını yasakladı ve beraberinde bir de sıkı yönetmelik getirdi.  Ardından da temmuz ayının başında daha karar uygulamaya gireli yedi gün olmuşken yasak kaldırıldı ancak getirilen sıkı denetimli yönetmelik ise kaldırılmadı. Bu geri adımda çöp lobisinin önemli bir payı vardı. Milyonlarca lira ile bir sürü ana akım medya kuruluşuna reklam verdirildi ve ek olarak da birkaç medya fenomeni gazeteciye kurmaca program yaptırıldı.  Sonuç da kendini yasağın geri çektirilmesiyle gösterdi.

Şu anda çöp ithalatı oldukça düşük olsa da son üç ayda yavaşça artan bir eğilim göstermekte ve 2022 yılında da böyle bir gündemimiz olacağına dair güçlü emareler taşımaktadır.

Polipropilen üretim fabrikaları

Hatırlarsanız geçtiğimiz yıl da bu başlığı önemli bir konu olarak işlemiş ve Adana/Ceyhan ve Mersin/Karaduvar’da iki farklı polipropilen üretim fabrikası kurulacağından bahsetmiştik. İşte bunlardan bir tanesi yani Mersin/Karaduvar’da yapılması planlanan tesis yerel dinamiklerin Mersin’e sahip çıkması nedeniyle iptal ettirildi. Ancak Adana/Ceyhan’da kurulacak olan için Adana’daki yerel dinamiklerden herhangi bir ses çıkmadığı için inşaat temeli atıldı. Bunun yanında bir de Hatay/Erzin polipropilen tesisi planı ortaya çıktı ki Erzin’de Adana’nın aksine geniş halk muhalefeti de bu projenin kolay kolay ekosistemi tahrip etmesine izin vermeyecek gibi görünüyor. Nitekim ÇED halk toplantısının yapılmasını engellediler. Durum şimdilik mahkeme süreçlerinde. Aynı bölgedeki yeni termik santral planları, zihni sinir kimya vadisi girişimleri ve diğer tehlikeli kimyasal fabrikalarını da düşünürsek 2022 yılında da bu gündemin sıcaklığını koruyacağını düşünüyorum.

Geri dönüşüm fabrika yangınlarındaki rekor artış

2020 yılında yıl boyu 65 tane geri dönüşüm fabrikası yangını çıktığını bu köşeden çok defa dile getirmiştik. Bu sayının 2021 yılında neredeyse iki katına çıktığını ve 120’yi geçtiğini gördük.  Bu durumun kasıtlı ve bilinçli bir yangın çıkarmak suretiyle çöplerden kurtulma yöntemi olduğunu söylemek gerekiyor. Bu konuda bakanlığın ya da başka herhangi bir kurumun net bir denetimine de şahit olmadık. Şimdiye kadar savcılığın en az 10 defa resen soruşturma açması gerekiyordu ancak henüz buna dair bir girişimi de duymadık. Sadece bakanlıkça bir müfettiş görevlendirildiğini ve akabinde de “kasıt çıktığı tespit edilirse” şartına bağlı bir yasal düzenleme çıktığını duyduk. Ancak daha henüz fabrikasını yaktığı ya da yanmaması için önlem almadığı için fabrikası yanan bir işletme sahibine herhangi bir ceza kesilmedi.

Fabrikalar hala yanmaya devam ediyor. Medya kuruluşları yangınları korkutan yangın, maddi hasar ya da gökyüzü siyaha büründü temalarıyla vermeye devam ediyor. 2021 yılında olduğun gibi 2022 yılında da geri dönüşüm fabrika yangınlarının problem olmaya devam edeceğini söyleyebilirim.

Türkiye Akdeniz’i plastikle en çok kirleten ülke olmaya devam etti

Daha önceki yıllarda da bu köşeden özellikle Doğu Akdeniz kıyılarındaki 1 km’lik sahil şeridine günde 31 kg plastik atık vurmasıyla en kirli sahiller olduğunu anlatmıştık. Bu durumun ana kaynağının hem Türkiye’nin kendi çöplerinin hem de akıntılar aracılığıyla diğer Akdeniz ülkeleri olduğunu da biliyorduk. Ancak yapılan son çalışmalar Türkiye’nin kendi çöpleriyle de Akdeniz’i en çok kirleten ülke olduğunu ortaya koydu. 2021 tarihli bu çalışmaya göre Türkiye topraklarından Akdeniz’e dökülen nehirler Akdeniz’i plastikle en çok kirleten nehirler olarak tespit edildi. Bu durumun Türkiye’nin Avrupa’nın en büyük plastik çöp ithalatçısı olmasıyla bağlantısı olduğunu unutmamak gerekiyor.

Atık yönetiminin çalışan tek halkasına yönelik baskılar

Türkiye’de atık yönetim alt yapısı olmadığını, tüm ülkenin çöplerinin ekserisinin karışık ve bir beceriksizlik örneği olan sokak konteynerları aracılığıyla toplandığını hepimiz yaşayarak görüyoruz. Bazı lokal örneklerle bu durumun çözülmeye çalışıldığına da çeşitli illerdeki çöpünü getir paranı al temalı girişimler üzerinden öğreniyoruz. Hepsi birbirinden kıymetli olan bu girişimlerin Türkiye’nin çöp yönetim problemini çözmek bir yana daha da zorlaştırdığını unutmamak lazım. Çünkü çöp ile ilgili ulusal bir strateji ve eylem olmadan yapılan tüm girişimler birbirinden bağımsız ve ilişkisiz palyatif çözümler olmaya mahkumdur. Palyatif olmayan çözümler için uygun olan alternatifler ve fırsatlar ise adeta yeraltına itilerek oyun dışı bırakılmak isteniyor.

İşte 2021 yılının belki de en trajik ve bir o kadar da oksimoron olayı kağıt toplayıcılara karşı yapılan operasyonlardı! Hemen her ilde karşılaştığımız ve neredeyse atık yönetimin işleyen ve ulusal ölçekli tek halkası olan kağıt toplayıcılarına karşı gerçekleşen bu yıldırma ve sistem dışına atma çabaları çöp meselesine 2021 yılında da para ve kar dışında herhangi bir perspektiften bakılmadığını ortaya koydu. Yaşanan olaylar sonucu kağıt toplayıcıları ile valilik ve bakanlık arasında bazı görüşmeler olduysa da sorun hala olduğu yerde duruyor. 2022 yılında da bu durumun tekrar gündem olacağını söylersek yanlış yapmış olmayız.

Sonuç olarak 2021 yılı Türkiye için de dünya için de bir ekolojik felaketler yılı oldu. Plastik kirliliği açısından gerek çöp ithalatı ve beraberindeki illegal faaliyetler, gerekse de ortaya konulan yeni çalışmalar, plastik kirliliği açısından Türkiye’nin geleceğinin çok da parlak olmadığını açığa çıkardı.  Hatırlarsanız bu durumun endüstrinin pespayeliğiyle ne derecede ilişkisi olduğunu açılan tek kullanımlık mağaza açma absürtlüğünde görmüştük. Yani ertelenen depozito iade sistemi, çöp ithal etme sevdalısı endüstrinin lobi faaliyetleri ve çöp yönetim altyapısızlığından kaynaklı ortaya çıkan en fazla kirleten ülke unvanı gelecek açısından kaygılarımızı doğruluyordu. Dolayısıyla 2021 yılı çöp ithalatının azalması ve Mersin polipropilen yatırım iptali dışında çok da iyi haberlerle anılmadı. Umarız 2022 yılı daha az çöple, daha az plastikle anılan bir yıl olur.

Bakan Koca: Omicron varyantı nedeniyle vaka sayılarında artış var

Koronavirüs varyantı Omicron’un etkileri Türkiye‘de de hissedilmeye başladı.

Omicron varyantı nedeniyle vaka sayılarında artış olduğunu belirten Sağlık Bakanı Fahrettin Koca, “Vaka sayılarında yaşanan artışla birlikte, hastalığa yakalananlar arasında ileri yaştakilerin, kronik rahatsızlığı olanların sayısı da yükselecek. Bu durum, kayıplarımızın artma ihtimalini güçlendiriyor” dedi.

36 bini aşkın kişinin testi pozitif

Sağlık Bakanlığı’nın son açıkladığı Günlük Koronavirüs Tablosu verilerine göre, son 24 saatte 36 bin 684 kişinin testi pozitif çıktı, 142 kişi hayatını kaybetti.

18 yaş ve üzeri nüfusun aşılanması verilerinde 1’inci doz Türkiye ortalaması yüzde 91,62, 2’nci doz ortalaması yüzde 83,01 olarak ölçüldü. Ayrıca, 1’inci dozda 56 milyon 867 bin 625, 2’nci dozda 51 milyon 527 bin 171 ve 3’üncü dozda 18 milyon 341 bin 323 olmak üzere toplam 130 milyon 571 bin 857 aşı uygulandı.

Bakan Koca’dan uyarı

Sağlık Bakanı Fahrettin Koca, sosyal medya hesabından yaptığı paylaşımda, virüse karşı uyarılarda bulundu. Omicron varyantı nedeniyle vaka sayılarında artış olduğunu belirten Koca, sözlerine şöyle devam etti:

Vaka sayılarında yaşanan artışla birlikte, hastalığa yakalananlar arasında ileri yaştakilerin, kronik rahatsızlığı olanların sayısı da yükselecek. Bu durum, kayıplarımızın artma ihtimalini güçlendiriyor. RİSK GRUBUNDAKİLER daha dikkatli olmalı, hatırlatma dozlarını yaptırmalıdır.

Bakan Koca, bir önceki gün yaptığı açıklamada da “Vaka sayılarını 20 bin düzeyine indirmek ciddi bir başarıydı. Omicron varyantının hızlı yayılması sebebiyle şimdi bir artış trendine girildiği görülüyor. Dikkatli olmayı, hatırlatma dozlarını bir an evvel yaptırmayı gerektiren bir dönemdeyiz. Şüpheniz olmasın. YİNE BAŞARACAĞIZ” demişti.

Almanya’da nükleer enerjiye veda için son düzlük: Üç reaktör kapatılıyor

Almanya, nükleer enerjiden uzaklaşma yolculuğunda sondan bir önceki adımı atma hazırlığı yapıyor. Ülkenin nükleerden çıkış planının bir parçası olarak, cuma günü üç nükleer yakıtlı enerji santralini elektrik şebekesiyle bağlantısını sona erdirecek.

Çevre ve Nükleer Güvenlik Bakanı Steffi Lemke , “Nükleerden çıkış, ülkemizi daha güvenli hale getiriyor ve radyoaktif atıkların önlenmesine yardımcı oluyor” dedi. Bakanlıktan yapılan açıklamada, “Artık yüksek seviyeli radyoaktif atıklar için nihai bir depo ve düşük ve orta seviyeli radyoaktif atıklar için kalıcı çözümler arayışını ilerletmek şart” ifadeleri kullanıldı.

Bu ayın başında kurulan yeni koalisyon hükümetinin Ekonomi ve İklim Koruma Bakanlığını üstlenen Almanya Yeşiller Partisi Eş Başkanı Robert Habeck de, Brokdorf, Grohnde ve Gundremmingen C tesislerinin 31 Aralık’ta elektrik şebekesinden çekileceğini doğruladı.

Habeck, Avrupa’nın en büyük ekonomisinin santralleri devre dışı bırakmasına rağmen, herhangi bir enerji sıkıntısı olmayacağına dair Alman halkına güvence de verdi. Almanya’nın temiz ve yenilenebilir enerjiye dönüş stratejisinin yürütecek olan Bakan, daha yeşil güç kaynaklarına geçişin, “sürdürülebilir büyüme”nin merkezinde olduğunu söyledi.

21 yıllık mücadele

Kapanan üç santral, nükleer enerjiye karşı protestoların yoğunlaştığı ve  o dönemki Batı Almanya‘da Yeşiller Partisi‘nin yükselişini sağlayan 1980’lerde açılmıştı.

Nükleer enerjiden çıkış kararı ise 1998’te Gerhard Schröder‘in liderliğindeki Sosyal Demokrat Parti (SPD) ve Yeşiller Partisi’nden Joschka Fisher‘in Başbakan Yardımcılığı ve Dışişleri Bakanlığı’nı üstlendiği “Kızıl-Yeşil Koalisyonu” döneminde alınmıştı.  Çevre Bakanı Jürgen Trittin ülkenin 19 nükleer enerji tesisinde kullanımın azaltılması konusunda enerji şirketleri ile anlaşmış ve 2020’ye kadar nükleer enerjinin sivil kullanımının durdurulmasına karar verilmiş ve “Nükleerden Çıkış Yasası” ile de karar resmileşmişti.

Angela Merkel döneminde ağır aksak yürüyen Almanya’nın nükleerden çıkışı, 2011’de Japonya‘nın Fukuşima kentindeki nükleer santralde, depremden sonra   meydana gelen erimenin ardından yeniden gündeme getirildi.  Bu yıl hükümet tarafından yaptırılan bir anket, Almanların yüzde 76’sının kararı desteklediğini gösteriyordu.

Ekonomi ve İklim Eylem Bakanlığı (BMWi), tesislerin kapatılmasının, 2011’de kabul edilen nükleerden aşamalı çıkışın başka bir önemli aşamasını tamamlayacağını ve ülkedeki nükleer güvenliği önemli ölçüde artıracağını belirtti.

Kalan üç reaktör gelecek yıl kapatılacak. Söz konusu altı santral 2021’in üçüncü çeyreğinde Almanya’nın yerel elektrik üretiminin yüzde 14’ünü oluşturuyordu.

Almanya, Avusturya ve Belçika da dahil olmak üzere müttefikleriyle, nükleer enerjiyi AB tarafından müzakere edilen tartışmalı “iklim dostu yatırımlar” listesinden çıkarmak istiyor. Belçika, 2025’te nükleer enerjiden çıkacak. Elektriğinin çoğunu 56 nükleer reaktöründen alan Fransa ise, Avrupa içinde nükleer enerjiyi savunanlar kampına liderlik ediyor.

Yeşiller’den Alman Federal Meclisi üyesi  Oliver Krischer nükleer santrallerin ürettiği atıklardan kaynaklanan uzun süreli tehdidi vurguladı: “Neandertaller onları kullanmış olsaydı, şimdi hala atıklarına bakıyor olurduk”

Koalisyon hükümeti, kömürle çalışan elektrik santrallerine de 2030’a kadar veda etmeyi planlıyor. Bunların yerine yeni yeni inşa edilen her binanın çatısına güneş panelleri yerleştirilmesi ve Almanya topraklarının yüzde 2’sinin rüzgar çiftlikleri için kullanması planlanıyor.

Almanya’nın yeni hükümeti, Rusya’ya giden tartışmalı Nord Stream 2 doğalgaz boru hattı konusunda ise henüz kesin bir tavır almadı.

Habeck: Muhtemelen iki yıllık iklim hedeflerini tutturamayacağız 

Öte yandan dün Die Zeit gazetesine konuşan Robert Habeck, Almanya’nın önümüzdeki iki yıl içinde muhtemelen karbon emisyonlarını azaltma hedeflerini tutturamayacağını söyledi.

Nisan ayında bir üst mahkeme Almanya’nın iklim koruma yasasını sıkılaştırması gerektiğine karar verdikten sonra, o zamanki hükümet 2045 yılına kadar karbon nötr olmak da dahil olmak üzere daha iddialı CO2 azaltma hedefleri belirlemişti.

Yeni koalisyon hükümeti, kamu hizmetleri sektörü ve imalat sanayileri, binalar, ulaşım ve tarım genelinde geniş kapsamlı reformlar gerektiren iklim koruma çabalarını hızlandırma planlarını hazırladı, ancak Habeck, “Muhtemelen 2022 hedeflerimizi kaçıracağız. 2023 için bile bu yeterince zor olacak” dedi.

Almanya, en büyük karbon yayan sektör olan sanayideki emisyonları, 1990 yılına kıyasla %38 düşüşle 2022’de 177 milyon CO2 tona düşürmeyi hedefliyor. Bunun için de taşımacılık sektöründe, CO2 emisyonları 1990’dan %15’lik bir düşüşle, önümüzdeki yıl 139 milyon tona düşürülmesi gerekiyor.

Habeck, hükümetin yenilenebilir enerjiye yönelik 2030 yılına kadar enerji talebinin %80’ini karşılama ve %2’sini ayırma hedeflerine ulaşmak amacıyla Almanya’da yılda inşa edilen rüzgar türbini sayısının 450’den bin ila bin 500’e yükseltileceğini kaydetti.

HAKİM: Saldırganlaştırılmış köpekler aslında şiddete maruz kalmış köpeklerdir

Hayvan Hakları İzleme Komitesi (HAKİM) ve Fikir ve Sanat Atölyesi Derneği (FİSA) Çocuk Hakları Merkezi, son günlerde Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan‘ın sokakta yaşayan hayvanları hedef alan açıklamalarının ardından hayvanlara yönelik artan şiddet sarmalıyla ilgili bir açıklama yaptı.

Antep’te iki köpeğin saldırısına uğrayan A.A ilgili açıklamalara da yer verilen metinde, çocuklar ve hayvanlarla ilgili, “Onlara verilen değer yaşama, eşitliğe verilen değerdir” denildi.

‘Bir anda en tehlikeli olanlar kategorisine alınabiliyorlar’

Açıklamada, Türkiye’de çocuklar da hayvanlar da bir yandan hep korunması gereken, masum, güçsüz varlıklar olarak görüldüğünden, öte yandan da aniden toplum için en tehlikeli olanlar kategorisine alınabildiğinden şöyle bahsedildi:

23 Aralık 2021 tarihinde basına yansıdığı üzere Gaziantep’te 4 yaşındaki A.A. isimli çocuğa iki köpeğin saldırmasının sonucunda A.A. ağır bir şekilde yaralanmıştır. Bu yaşanan çok üzücü olayın ardından Cumhurbaşkanı Erdoğan ‘Sahipsiz hayvanların yeri sokaklar değil, barınaklardır’ demiş ve bu açıklamalarla beraber bazı belediyeler hayvanları sokaklardan toplayarak bakımevlerine ya da dağ başlarına götürmeye başlamıştır.

Bu yaşanan üzücü olayın basına yansıma biçimi, sosyal medyada yarattığı tartışmalar ve konuyla ilgili yapılan açıklamalar; hayvanları ve çocukları şiddete daha fazla açık hale getiren, bizleri şiddet tanığı haline getiren toplumsal algımızla ilgili bizlere ipuçları verdiğini ve bunlarla yüzleşmemiz gerektiğini düşünüyoruz.

Türkiye’deki toplumsal algımıza baktığımızda çocuklar da hayvanlar da bir yandan hep korunması gereken, masum, güçsüz varlıklar olarak görülmekte öte yandan aniden bir toplum için en tehlikeli olanlar kategorisine alınabilmektedir. Örneğin; çocuklar ‘terörist’ olarak tutuklanabilmekte, köpekler toplu halde barınaklar denilen ölüm kamplarına kapatılabilmektedir.

Oysa çocuklar da hayvanlar da farklı özelliklere ve farklı gereksinimlere sahip, yerkürede; kentlerde ve kırda bir arada yaşadığımız varlıklardır. Onlara verilen değer yaşama, eşitliğe verilen değerdir.”

‘Saldırganlaştırılmış köpekler şiddete maruz kalmış köpekler’

Çocuklar da hayvanlar da tıpkı yetişkin insanlar gibi şiddeti öğrendiğinin altı çizilen açıklamada, saldırganlaştırılmış köpeklerin aslında şiddete maruz kalmış köpekler olduğundan bahsedildi:

Çocuklar da hayvanlar da tıpkı yetişkin insanlar gibi şiddeti öğrenebilmektedir. Bir çocuk şiddet fiiline karıştıysa, bu durum bize; onun aslında bir dizi hak ihlaline maruz kaldığını gösterir. Türü ne olursa olsun bir köpek de ona bakan kişi tarafından şiddete maruz bırakılıyorsa, onun iktidar ve hükmetme nesnesi olarak görülüyorsa saldırgınlaşabilir, hatta bu saldırganlaştırılma kasti olarak kullanılabilir.

Bunun pek çok örneğini görüyoruz. Özellikle ‘tehlikeli türler’ olarak görülen bir grup köpek yasak olmasına rağmen; dövüş müsabakalarının, rekabetin, kişisel iktidar ve hırsların araçsallaştırılması için çoğaltılmakta, satılmakta, şiddete maruz bırakılarak saldırganlaştırılmaktadır. Saldırganlaştırılmış köpekler aslında şiddete maruz kalmış köpeklerdir.”

‘Şiddetin faili onları saldırgan hale getirenler’

Açıklamada, A.A’nın yaşadığı olayla ilgili bazı tespitlerin de açıkça yapılması gerektiği belirtildi ve bunun sebebi olarak da “yöneticilerin yaptığı açıklamaların yanı sıra sosyal medyada ve basında izahı olmayan; çocukları da köpekleri de tanık olduğumuz şiddete yönelik öfkemizin nesnesine dönüştüren, ancak bu şekilde şiddeti yeniden üreten ve hepimizi bir başka şiddete daha tanıklık ettiren tartışmalar” olduğu kaydedilerek şunlar denildi:

  • 4 yaşındaki A.A.’nın maruz kaldığı şiddetin sebebi ne A.A’nın kendisi ne de ebeveynleridir. Bu şiddetin gerçek faili A.A.’yı ısıran köpekler de değildir. Bu şiddetin faili onları bu kadar saldırgan hale getiren, bu durumu bile bile aynı alanda bulunan çocukları korumayan köpeklerin sorumluluğunu alan kişilerdir.
  • Bu olayı bahane ederek kentlerde yaşayan köpekleri, barınaklara kapatılmasını talep edenler ya barınakların köpekler için açlık ve ölüm kampları olduğunu bilmiyorlar ya da bunu biliyorlar ve bilerek bir kırımın zeminini oluşturmak istiyorlar.
  • Olayın bahane edilmesinin ardından kent ortamında yaşayan köpeklerin barınaklara gönderilmesi talimatının faili Antep’te şiddete maruz kalan çocuğun ebeveynleri değildir. Bu konuda ebeveynler hakkında suç duyurusunda bulunmak; yapılan açıklamaların ekonomik-politik sebeplerinin göz ardı etmek, belki de bir arada yaşam olanaklarımızı elimizden almaya çalışanlara alet olmak anlamına gelmektedir.
  • Çocuğun maruz kaldığı şiddetin görsellerinin, sonraki süreçte yaşadıklarının kişisel bilgilerinin açık ederek verilmesi, paylaşılması; çocukların bir kere daha unutulma hakkının ve özel hayata saygı hakkının ihlali anlamına gelmektedir.

‘Cadı avı adaleti sağlamayacak’

Şiddetin öğrenilen bir davranış olduğunun yinelendiği açıklamada, hayvanların değil onları saldırganlaştıran insanlar ve bu konuda herhangi bir denetim yapmayan devlet mekanizmalarının fail olarak görülmesi gerektiğine vurgu yapıldı:

İnsan türü olarak yeterince zarar verdiğimiz ve ihlallere neden olduğumuz doğada, hayvanların yer almamasını talep ediyor olmak, ayrımcılığın, bir diğer ifadeyle türcülüğün apaçık bir ifadesidir. Hayvanlara yönelik bu türcü yaklaşım, onlara uyguladığımız şiddet, onları saldırganlaştırmak insan olma sorumluluğumuzu kötüye kullandığımız anlamına geliyor.

O halde bir kere daha söyleyelim: Hiçbir köpeğin doğasında şiddet olmayabilir, şiddet öğrenilen bir davranıştır, hayvanların değil onları saldırganlaştıran insanlar ve bu konuda herhangi bir denetim yapmayan devlet mekanizmaları fail olarak görülmelidir. Bir cadı avına çıkıp ilk görülen hedefe saldırılması hakikatleri gizlediği gibi adaleti de sağlamayacaktır.

Bütün bunlar göz önünde bulundurarak, 4 yaşındaki A.A. için ya da toplatılan hayvanlar için adalet talep ediyorsak öncelikle kentlerin birer ortak yaşam alanları olduğunu, bu ortak yaşamın pek çok öznesinin bulunduğunu unutmamamız, bu öznelerin birbiriyle barış içerisinde yaşamasının koşullarını oluşturmamız gerekiyor.
Bunun da yolu; biz yurttaşlar adına karar aldığını iddia eden devleti, yerel yönetimleri; bu açıdan öncelikle gerçek bir sorumluluk almaya ve hayvanların toplatılmasıyla ilgili tartışmasız bir şekilde hayvan hak ihlali içeren kararından vazgeçmeye; tüm canlılar ile birlikte ve barışçıl yaşanacak bir dünya için adım atmaya davet ediyoruz.

Basını ve bu konuda tepkisini ifade etmek isteyen tüm bireyleri, insan ve hayvan haklarına dayalı örgütlenmeleri ise bir tepki verirken ya da görevini yaparken çocuk haklarını ve hayvan haklarını gözetmeye davet ediyoruz.”

1 Nokta 5: ‘Sessiz katil’: Hava kirliliği

Son zamanlarda yapılan araştırmalar soluduğumuz havanın ne derece kirli olduğunu defalarca ortaya koydu. Temiz hava solumak insanın en temel haklarından olduğunu da akılda tutmak gerekiyor.

Uzmanların “sessiz katil” dediği hava kirliliğinin nedeni nedir? Yönetimler temiz hava hakkı için neler yapıyor?

1 Nokta 5’in 12. bölümünde Gezegen editörü Zeynep Yüncüler, kirli havanın bizi nasıl öldürdüğünü, temiz hava hakkının ne kadar peşine düşüldüğünü beş soruda Temiz Hava Hakkı Platformu Koordinatörü Buket Atlı ile konuştu.

1 Nokta 5

WWF: Canlı türlerindeki yok oluş dinozorlar sonrası en ciddi boyuta ulaştı

Dünya Doğal Hayatı Koruma Vakfı (WWF), dünya çapında canlı türlerindeki yok oluşun, dinozorlar devri sonrasındaki en ciddi boyuta ulaştığını kaydetti.

WWF, insan eliyle ortaya çıkan iklim krizi kaynaklı sıcaklık artışından dolayı 2035 yılı yazında Kuzey Buz Denizi‘ndeki buzların ilk kez tamamen erimiş olabileceğini ve bunun sonucunda da kutup ayısı popülasyonunun büyük bölümünün yüzyıl sonuna kadar yok olabileceğini kaydetti.

En büyük kayıplarla karşılaşan canlı türleri

DW Türkçe‘de yer alan habere göre, WWF’nin son açıkladığı rakamlarda Uluslararası Kırmızı Liste’de yer alan tehlike altındaki 142 bin 500 hayvan ve 40 bin bitki türünün soyunun tükenme tehdidiyle karşı karşıya olduğu görülüyor.

WWF, yaklaşık bir milyon canlı türünün soyunun önümüzdeki on yıllarda tükenebileceğin kaydetti ve “Dinozorlar devri sonundan bu yana canlı türlerindeki en büyük yok oluşla karşı karşıyayız” ifadelerini kullandı.

Dünya Doğal Hayatı Koruma Vakfı tarafından hazırlanan rapor göre, 2021 yılında en büyük kayıplarla karşılaşan canlı türleri Afrika orman filleri, kutup ayıları, ağaç kurbağaları, turnalar ve balık türlerinden köpek balığı, Mersin balığıgiller ve mezgitgiller oldu. Bu türlerin durumunun giderek kötüleşmeye devam ettiği de belirtildi.

Orta ve Batı Afrika’da yaşayan orman fillerinin sayısı son 31 yılda yüzde 86’dan fazla düşüş gösterirken, Afrika orman filleri bu yıl ilk kez resmi olarak soyu tükenme tehlikesiyle karşı karşıya bulunan türler arasında yer almıştı.

Bu yıldan itibaren köpek balığı ve vatoz türlerinin üçte biri de aşırı avlanma nedeniyle tehdit altındaki türler arasına girdi.

Kutup ayılarının büyük bölümünün de yüzyıl sonuna kadar yok olabileceği tahmininde bulunuldu.

WWF Yönetim Kurulu’ndan Eberhard Brandes, “Canlı türlerinin korunmasında artık konu bir çevre sorununun giderilmesinden ibaret değil. Konu, biz insanların da bir gün Kırmızı Liste’ye girip kendi yaşam tarzımız nedeniyle kaybedenler arasında yer alıp almayacağımız” açıklamasında bulundu.

Toy kuşları 40 yılın en büyük sayısına ulaştı

2021 yılında popülasyonu artan türler de oldu. İber vaşaklarının sayısı son 18 yılda bin 111 doğumla ona katlanırken, sakallı akbabaların tüm Alpler bölgesindeki sayısı 50 doğumla 300’e yükseldi. Almanya‘nın Brandenburg ve Saksonya-Anhalt eyaletlerindeki toy kuşlarının sayısı da 347’ye yükselerek 40 yılın en büyük sayısına ulaştı.