Nükleerde yerel seçim sessizliği

Bu yazı yeniyasamgazetesi.com/ dan alınmıştır

Bu yazının amacı Sinop Nükleer Santral Projesi’yle ilgili gelişmelerin ışığında iki yönlü bir değerlendirme yapmak. Lakin iğneler hükümete yönelse de çuvaldız muhakkak kendimize…

Türkiye’de Cumhuriyet Dönemi’nden itibaren enerji yatırım planları kalkınmanın ön koşulu sayılmış, zenginleşme vaatleriyle de seçim malzemesi yapılmıştır. Siyasi iktidarların oyunu isteyeceği kitlede beklenti oluşturması, beklentiyi yönlendirmesi, seçim öncesi başvurulan bir yoldur. Uluslararası plan ve projelerin parçası olarak toplum menfaati gözetilmeyen bu projeler önümüze politik kararlar şeklinde çıkarılır. Misal, nükleer santrallere sahip olunursa bırakın sınıf atlanmasını, çağ atlanacaktır(!) Bugünkü hükümet de 16 yıllık iktidarı boyunca içinden çıktığı siyasi kültürle ters düşmemiş hatta boynuz kulağı geçmiştir. 2010 yılından itibaren nükleer santral projelerinin yeniden sahneye çıkmasıyla bu projeler seçim öncesi hiç olmadığı kadar propaganda malzemesi yapılmıştır. Şimdi yine bir seçim hazırlığı içindeyiz ve 31 Mart’taki yerel seçimlere 2,5 ay kaldı. Peki bu kez nükleer santrallerle ilgili bir söylem duyduk mu?

Duymadık…

Neden?

Aslında soruyu farklı sormam gerekir çünkü, bu yazının başlığı “yerel seçimde nükleer sessizliği” değil, “nükleerde yerel seçim sessizliği”… Bu ayırımı yapmamın iki nedeni var: Birincisi Sinop Nükleer Santral Projesi’nin 20 milyar dolarlık inşaat maliyetinin 44 milyar dolara çıkmış olması nedeniyle iptal olmuş olması ihtimali. (Tabi Hükümet bir başka ülkeyle anlaşma yapmayı da bekliyor olabilir). İkincisi ise oluşan maliyet farkının, elektrik faturalarına yansıtılmak suretiyle projeye devam edilmesi ihtimali ki seçim öncesi bu bilginin ekonomik kriz içindeki halkı çileden çıkarması kuvvetle muhtemel… Diğer taraftan Japonya’nın nükleer endüstri alanında aktif şirketlerinden Hitachi, finansman zorlukları nedeniyle Birleşik Krallık’taki Wylfa Nükleer Santral Projesi’nden çekildi. Bu gelişmenin ardından Japon şirketlerinin tüm yurt dışı nükleer projelerinden çekildiği, projelerin kaybedildiği yönünde haberler yazılı ve görsel medyada yer aldı ki bu listeye Türkiye projesinin iptali de dahil! Görünen o ki nükleer santral projeleri tüm dünyada kan kaybediyor… Nükleer endüstri böylesine küresel geri adımlar atarken, nükleeri seçim malzemesi yapma alışkanlığında olan bir hükümet için ise durum hüsran olsa gerek… Peki muhalefet için de mi öyle?

Şimdi gelelim çuvaldızı kendimize batırmaya…

Şarkiyatçılık üzerine çalışmaları ile tanınan Edward Said, Batı’nın “şark”ı yani doğu toplumlarını kendisinin ötekisi olarak tanımladığı tespitine benzer şekilde Türkiye’de muhalefetin kendi sözünü söylemektense iktidarınkileri alıp ters yüz etmeye odaklandığı aşikar. Daha açık ifade etmem gerekirse, iktidar nükleer santral konusunu gündeme getirmedikçe başta ana muhalefet partisinin ve sivil toplumun bu konu üzerine bir söylem üretimi artık söz konusu olmuyor.

Oysa 2011 yılından itibaren (2011 genel seçimlerinde, 2014 yerel seçimlerinde, 2015 genel seçimlerinde ve nihayet 24 Haziran 2018 genel seçimlerinde) siyasi iktidarın söylemleri içinde nükleer santral planları yer alırken “Nükleercilere oy yok!” kampanyaları yapılmıştı. 2016 yılında Mersin Büyükşehir Belediyesi’nin elli binlik plan çalışmalarına Akkuyu Nükleer Santral Projesi’ni dahil etmemesinin şehrinde nükleer santral kurulmasını istemeyen, bir nükleer santrale komşu olma düşüncesine katlanamayan halkın ortaya koyduğu iradesi değil miydi? Aynı şekilde İğneada’da yirmi beş binlik planların yüz binlik planlara uyumlulaştırılmasına direnilmedi mi? Trakya Kent Konseyleri’nin, Sinop’taki yerel örgütlerin çabalarına ne oldu? Sivil toplum nükleer santrallere, termik santrallere karşı tavrını yerel seçimlerde ortaya koymayacak, yerel yönetim adayları “Nükleersiz bir gelecek istiyoruz” demeyecek, sivil toplum yerel seçim öncesi “Nükleercilere Oy Yok!” kampanyasını şimdi yapmayacak da ne zaman yapacak?

Bu yazı yeniyasamgazetesi.com/ dan alınmıştır

.

Pınar Demircan

Pınar Demircan
Pınar Demircan
Lisansını iktisat ,yüksek lisansını ingilizce işletme, doktorasını sosyoloji alanında tamamlamış olan Bağımsız Araştırmacı Pınar Demircan iş yaşamına Japonca bilmesi vesilesiyle Japon şirketlerinin insan kaynakları ve kalite yönetimi alanında çalışarak başladı. Profesyonel iş yaşamı devam ederken Türkiye'de bir nükleer santral kurulmasının yeniden gündeme gelmesinin ardından Fukuşima Nükleer Felaketi üzerinden nükleer santrallerin gerçeklerinin öğrenilmesi için Japonya'daki sivil toplum örgütleri ve ağlarıyla bağlantıya geçti. 2014 yılında Yeşil Gazete yazarları arasına katılarak nükleer santraller ve enerji konusuna yazılarıyla katkı yapan Demircan nukleersiz. org koordinatörlüğünü de bu tarihten itibaren yürütüyor. Çok sayıda sivil toplum örgütüyle çalışmalar yürüten Demircan'ın yurt içi ve dışında katıldığı konferans, etkinlik ve atölyelerde iklim, enerji, çevre ve ekoloji konularında özellikle nükleer bağlamında paylaşımları bulunuyor. Çalışmalarını akademik alanda da sürdürmek için başladığı sosyoloji alanındaki doktorasını 2023 yılında tamamlayan Demircan'ın disiplinlerarası alanda çeşitli çeviri ve makaleleri bulunuyor. İletişim: [email protected]

İLGİLİ HABERLER

İLGİNİZİ ÇEKEBİLİR

Otoban

Otoban yapılmaya başlanmasıyla birlikte şehrin küçük nüfusunu oluşturan otomobil sahipleri yayalara değil, yayalar onlara tabi kılınmaya başlandı.

Kazdağlarını savunmak ve kurumların sessizliği: Yeni toplumsallık

'Üzerinde düşünülmesi gereken, neoliberal pratiklerle frenlenmiş toplumsal dinamik ve mekanizmaların baskı ve zor araçlarıyla kuşatıldığı şartlarda nasıl bir direnişin örülebileceğidir.'

Tanrı ve şiddet

İlahi şiddetin amacı hukuksal bir yaptırım ya da düzen değil, aksine kurbandır.

Açık Radyo’dan mesaj var: Buradayız, hazırız, neşemiz daim!

'Kainatın tüm seslerine açık' Açık Radyo,, sesini kesmek isteyenlerine inat cıvıl cıvıl, hareketli, ziyaretçi akınından başını kaldıramadan 30. yaş gününe ve dinleyicisiyle buluşmaya hazırlanıyor.

Kazdağları, yeniçeriler, madenler: Enter! – Gizem Kastamonulu

Cengiz Holding, hukuku da yanına alarak bakır madeni için Kazdağları'nda ağaç kıyımına başladı. Bu talanı durdurmak için Kirazlı'daki sesi yeniden yükseltmekten başka çaremiz yok.

EN ÇOK OKUNANLAR