Köşe Yazıları

Kota Sorunu Üzerine

0

Bir siyasi partide veya demokratik örgütte, “yönetim” seçimleri sadece liyakat esasına göre değil, aynı zamanda temsil esasına göre yapılır. Seçimlerin temelini oluşturan delege sisteminin amacı da budur. Bu konuyu biraz daha açmaya çalışayım:

Bir örgütün/kurumun/devletin demokratik olup olmadığını belirleyen en basit ölçüt şudur: “Yönetenlerin”, yönetilenlerin (ya da daha kibar bir deyişle, yönetenlerin aldığı kararlara tabi olanların) içinden ve onlar tarafından eşit oy hakkıyla seçilmesi. (Elbette bu kuralın geçerli olduğu her durumda demokrasi var demek değildir. Ama bu temel ölçüt uygulanmıyorsa başka ne gibi düzenlemeler yapılmış olusa olsun demokratik bir yapı yok demektir.) Bu nedenle örneğin bir şirket, tanımı gereği demokratik değildir. Çünkü şirket yönetimini hissedarlar seçer, çalışanların oy ve seçimlere katılma hakkı yoktur. Aynı şekilde vakıflarda da (en azından Türkiye’deki uygulamasıyla) seçme ve seçilme hakkı sadece vakıf kurucularına aittir (mütevelli heyeti biçimi). Çalışanların ve gönüllülerin katılımları başka şekillerde düzenlenir. Dolayısıyla şirket ve vakıf gibi yapılarda demokratik teamüller çeşitli şekillerde işletilmeye çalışılsa da, bu yapılar tanım olarak demokratik değildir.

Dernekler ve siyasi partiler ise başta tanımladığım demokratik örgüt örnekleridir ve temel olarak aynı esaslara dayanırlar. Yani tüm üyelerinin kural olarak eşit haklara sahip oldukları, kimsenin yönetici olma ve oy kullanma hakkının sınırlanamayacağı oluşumlardır. Büyük yapılarda (çoğu siyasi partilerde, şubeleri olan derneklerde ve dernek federasyonlarındaki gibi) bu oy hakkı iki dereceli olarak kullanılır. Yani delege sistemiyle. Delege sistemi bile tabanın bütününe oy hakkı ve seçilme şansı tanımadığı için genel seçimler örneğinde olduğu kadar demokratik değildir (mesela Türkiye’de tek parti döneminde genel seçimler de iki dereceliydi!)

Bu nedenle demokratik olmayan şirket, vakıf gibi yapılarda yönetim ve benzer görevlere seçimde liyakat çok daha önemliyken (bir işe eleman alırken ya da terfi sırasında liyakat esasının geçerli olması gibi), dernek ve siyasi partilerde liyakat kadar temsil esası da önemlidir.

Delege sistemi, bölgesel temsilde adaleti sağlamayı hedefler. Ama adaletsizlik ihtimali sadece bölgesel değildir. Toplumsal cinsiyet evrensel düzeyde en önemli adaletsizlik kaynağı (ya da en belirgin olanı) olarak kabul edilir. Bu nedenle de yaklaşık otuz yıldır, öncelikle Avrupa yeşil partilerinde başlayarak ve kısmen diğer sol partilere de yayılarak temsil esasına dayalı yapılarda (sadece parti yönetimlerinde değil, aday listelerinde kota uygulaması yapmak yoluyla bazı ülkelerdeki parlementolarda da) cinsiyet adaletsizliğini azaltmaya yönelik kota kuralları uygulanıyor. Toplumsal cinsiyet temelinde adaletsizliği azaltmaya yönelik kota da dünyanın her yerinde dezavantajlı konumda olan kadın lehine oluyor. Kota yoluyla yönetsel yapılarda cinsiyet temelinde temsil adaleti arttırılmış oluyor.

Kadın kotası dışında da kota uygulayan yerler var. Örneğin ABD’nin bazı eyaletlerindeki yeşil partiler etnik ve ırksal adaletsizliği azaltmaya yönelik olarak Latino ve Afro-Amerikalılara da kota uyguluyorlar. Elbette etnik ve ırksal adaletsizlikte de, toplumsal düzeyde dezavantajlı olan grupların temsilini arttıracak bir önlemdir bu. Bunu mümkün kılan şeyin de ABD’de demografik yapının bu esaslara göre kategorize edilmiş olması olduğunu unutmamak gerekir.

Temsilde kadın kotasının %50 olması bu nedenle, yani toplumun %50’si kadınlardan oluştuğu için normal olandır. Ama elbette burada bir sorun ortaya çıkıyor. Toplumdaki bu doğal oran, örgüt üyeleri arasında da aynen geçerli midir? Ne yazık ki geçerli olamadığı için, yani toplumsal nedenlerle kadınlar politikaya katılmak için erkekler kadar (ya da ABD’de Latinolar ve Afro-Amerikalılar beyazlar kadar) imkan sahibi olmadıkları için, %50 temsil çoğu zaman mümkün olmuyor ve kota oranı düşürülüyor.

Bu tartışmada önemli birinci nokta, temsilde adaletin her zaman dezavantajlı toplumsal kesim lehinde kullanılabileceğidir (toplumsal cinsiyet örneğinde kadınlar).

İkinci önemli nokta ise demokratik yapılarda elbette liyakatin önemli olduğu, ama temsil adaletinin eşit önemde (belki de daha önemli) olduğudur. Yani parti yönetimi seçimlerinde sadece liyakat esasına göre hareket edilemez.

Kadın kotası ile ilgili tartışmalarda asıl sorunun, kadınların ezilen, dışlanan, toplumsal yaşama katılırken daha büyük engellerle karşılaşan bir toplumsal grup olarak görülüp görülmediği, yani cinsiyetçi / erkek egemen toplumda kadının durumuna ilişkin bir fikir birliği olup olmadığı olduğunu düşünüyorum. Belki de yukarıda anlatmaya çalıştığım temel siyaset/demokrasi ilkelerinin ötesinde, asıl tartışmanın bu yönde yürümesi gerekir.

Ümit Şahin

You may also like

Comments

Comments are closed.