Röportaj

Ebru Arıman: “Vejetaryenlik bir tercih meselesi değil, bir zorunluluk”

0

Sofralarımızdaki sorgulamadığımız alışkanlıklarımız üzerine bir kez daha düşünmenin tam zamanı bu ay. Dünya vejetaryen ayı kapsamında Türkiye Vegan & Vejetaryenler Derneği (TVD) Kurucu Başkanı Ebru Arıman‘a vejetaryen beslenme ve bu özel ay ile ilgili merak ettiğimiz soruları mail üzerinden yönelttik.

***

Dünyada ve Türkiye’ de ne zamandan beri “1 Ekim Dünya Vejetaryenler Günü” kutlanmaktadır?

Dünyada ilk kez 1977 yılında Kuzey Amerika Vejetaryen Derneği tarafından yerel bir organizasyon olarak kutlanmış Dünya Vejetaryen Günü. Ertesi yıl yani 1978’de Uluslar arası Vejetaryenler Birliği tarafından da resmi olarak kabul edilerek uygulanmaya ve tüm dünyada kutlanmaya başlıyor. Şimdilerde Dünya Vejetaryen Günü genellikle bir gün olarak değil bir hafta olarak kutlanıyor. Hatta 1 Kasım Dünya Vegan Gününü de bağlayan Ekim ayı, Dünya Vejetaryen ayı olarak kabul ediliyor artık.

Ülkemizde bu alanda biraz geç kalındığını kabul etmek lazım. Türkiye’de ilk kez 2009 yılında Vejetaryen Kulübü’nün basın açıklamasıyla gündeme geldi. 2010 yılında Vejetaryen Kulübü organizasyonuyla Türkiye’de de kutlanmaya başladı.

Türkiye’ deki organizasyonun öncü kuruluşları?

Türkiye’de bu alandaki öncü kuruluş Vejetaryen Kulübü oldu. Yakın zamanda kulübün bünyesinde toplanan ve sayısı her geçen gün artan vejetaryenler olarak organizasyonun resmi bir hal alması için gerekli çalışmaları başlattık ve 03 Mart 2012 tarihinde Vejetaryenler Derneği’ni kurduk. Şu anda vejetaryenleri ve veganları tek çatı altında toplayan ilk ve tek resmi organizasyon olarak yer alıyoruz. Aslında vejetaryen kelimesi içinde anlamını barındırıyor olmasına rağmen vegan ibaresini de ayrıca ekleyerek, Vegan&Vejetaryenler Derneği Türkiye(TVD) olarak isim değişikliğine de gittik.

Derneğimiz, bu alandaki tüm uluslararası organizasyonlarda Türkiye’yi temsilen çalışmalar yapmaktadır; Uluslararası Vejetaryenler Birliği ve Avrupa Vejetaryenler Birliği tam üyesidir. Ayrıca vejetaryenlik (ve dahi veganlık) kriterlerine uyguluk simgesi olan ürün etiketi V-Label’ın da Türkiye temsilcisi/lisans dağıtıcısıdır. Avrupa Vejetaryenlik ve Hayvan Hakları Haber Ajansı’nın Türkiye temsilcisidir. Bunun dışında tüm Avrupa Üyesi vejetaryen birlikleri ile ortak bir proje içerisindedir ve yaklaşık 2 ayda bir düzenlenen yurtdışı toplantılarına katılmaktadır. Bu sayede farklı ülkelerin çalışmaları da gözlemlenebiliyor ve onların bilgi ve tecrübelerinden istifade edebiliyor.

Etkinlik haftası kapsamında programınızda neler var? Nerelerden takip edilebilir?

Etkinlik haftası olarak organize ettiğimiz programımızı, bu yıl 27 Ekim – 3 Kasım tarihleri arasında daha geniş bir organizasyon olarak 3 büyük ilde eş zamanlı olarak gerçekleştirmeyi planladık. Bununla ilgili olarak web sitemiz ve sosyal platformlardaki sayfalarımızı takip eden üyelerimize duyuru yapıyoruz. Bunun beraberinde üniversitelerde gerçekleştirmeyi düşündüğümüz etkinliklerimiz var. Panel ve sempozyumlar düzenleyerek doğru bilgiye birinci elden ulaşılmasını sağlamak, işin uzmanlarıyla bu konuyu konuşmak ve tartışmak istiyoruz.

Gezegen açısından Vejetaryen beslenmeyi nasıl değerlendiriyorsunuz?

Gezegenimiz açısından bir çok insanın tahmin edemeyeceği boyutlarda bir yok oluş yaşanıyor, ana sebebi sınai hayvancılık. Bu konuda geçerli kaynaklara dayanan birçok istatistik mevcut. Et tüketimi iklimin, doğal yapının, türlerin ve neticesinde gezegenin sonunu hazırlayan küresel ısınmanın en büyük sebebi. Sınai hayvan çiftliklerinden atmosfere karışan CO2 gazı, dünyadaki tüm taşımacılık faaliyetlerinden kaynaklanan CO2 salınımından %40 daha fazladır. Örneğin normal boyutlarda bir ineği, eti için besleyerek atmosfere saldığınız karbon salınımı, bir otomobilin 70.000 km yol almasıyla ortaya çıkan karbon salınımına eşittir. Et üretimi için beraberinde kullanılan su ve yem tüketimi de göz ardı edilemeyecek kadar büyük boyutlardadır. Her kg et için ortalama 20 kg tahıl harcadığınız bir sistemi, dünyada 2 milyardan fazla insan aç insan olduğunu düşünerek tersine çevirirseniz küresel açlığı bile sona erdirebilirsiniz. Şu anda dünyadaki toplam ekilebilir tarım arazinin 3’te 1’i hayvanları beslemek için yem üretiminde/tahıl ekiminde kullanılıyor.Yaratmaya çalışılan tarım alanları sürekli büyüyen et ihtiyacını karşılayamadığı için ormanlar da, temiz su kaynakları da aynı hızla yok ediliyor. Etin her kg’ı karşılığında 16.4 ton (yanlış duymadınız 16.400 lt!) temiz su kullanılıyor. Yani tüketilen her 1 kg et karşılığında gezegenden 16.4 ton su çalınıyor. Buna kimsenin hakkı yok. Çünkü gezegen yalnızca onların şımarıklığıyla yok edilemeyecek kadar bize ve diğer canlılara da ait. Neden önlem alınmıyor diyebilirsiniz. Merkezi Stocholm’de bulunan Dünya Su Enstitüsü’nün 2011 yılında yayınladığı araştırma raporuna göre; 2050 yılında yaklaşık 9 milyarı vuracak bir açlık, susuzluk tehdidiyle karşı karşıya dünya. Buna engel olması beklenen tek çözüm ise dünya nüfusunun bir an evvel vejetaryenliğe yönelmesi…” Yani artık bu bir tercih meselesi değil, bir zorunluluk! Bu bile yanlışın boyutlarını anlatmaya yetiyor. Ancak kimse bunları duymak, bilmek istemiyor. Bu büyük bir zincir, zincirin ilk halkası da insanoğlu ve ne acıdır ki her şey bu kendini bilmez türün elinde. Sınai hayvancılığa, üreterek ya da tüketerek destek veren hiç kimse çevrecilikten bahsedemez!

Hayvanlar açısından Vejetaryen beslenmeyi nasıl değerlendiriyorsunuz?

O konu ayrı bir dram. Veremediğimiz canı almaya da hakkımız olmadığını düşünürüm hep. Yok etmek işin en kolay kısmı. Siz sadece 1 hayvanı yok etmiyorsunuz, bir canı, bir yavruyu, bir anneyi, bir babayı, ekosistemin bir parçasını, yerkürede en az bizler kadar yaşama hakkı bulunan bir yapıyı, beraberinde merhametinizi, empatinizi, iyi niyetinizi yok ediyorsunuz. Bununla ilgili karşı savda bulunan birçok insan doğal yaşam zincirinden bahseder; hani şu gücü yetenin yetmeyeni yuttuğu, birbirini ayakta tutan doğal sistemden. Kendilerini vahşi bir hayvanın hayatta kalmak için doğal olarak içinde var olan ve öğretilmemiş yok etme dürtüsüyle kıyaslarlar. Ancak anlayamadıkları en önemli ayrıntı şudur ki; biz aynı yapının parçası değiliz, etçil değiliz. Doğduğumuz andan itibaren hayvanları parçalayıp yeme dürtümüz yok, bunlar öğretilmiş davranışlar. Tersine doğamızda bitkilere yönelten bir dürtü var. Bu hep şu örnekle açıklanır; doğduğu andan itibaren dış etkilere kapatılmış bir bebeğe 1 elma ve bir tavşan sunarsanız, bebek elmayı yemek üzere hamle yapacak, tavşanı besin olarak düşünmeyecektir. Hayatta kalmak için öldürmeye ihtiyacımız yok; denediğinizde bunu siz de göreceksiniz. Bütün canlıların eşit derecede yaşamaya hakkı vardır. Ve hayvanlar bu mükemmel düzenin bir yapıtaşı, olmazsa olmazıdır. Çığ gibi büyüyen et ihtiyacına yönelik, seçtiğimiz türde hayvanların istemleri dışında üremesini sağlıyor ve sonra onları annelerinden, yavrularından kopararak öldürüyoruz. Ve ardından da hayvan haklarından bahsediyoruz. Hangi hayvan, hangi hak?

İş sadece et tüketimiyle sınırlı da değil, sınai hayvancılık daracık alanlarda bedenlerini hapsederek süt ve yumurta sektörüne cevap vermek üzere, onları son derece eziyetli bir şekilde üretmeye zorluyor. Süt içebilmek için her şeyden önce yeni doğum yapmış lohusa bir canlıya ihtiyacınız var. Yani “süt ineği” denen kavram, sadece o ineğin süt verme konusunda yüksek verimde olduğunu ifade ediyor, hayatı boyunca süt üreten bir yapıda olduğunu değil. Doğum sonrası yavrunun ne kadar süt içebileceğine sistem karar veriyor. 1 hafta-2 hafta … Sonrası insana. Sütü biten canlı tekrar döllenmeye… Döllenme, doğurma ve süt verme yetisini kaybedince de mezbahaya. O şartlar altında siz olsanız direk ölmeyi tercih edebilirsiniz, ancak bu konuda bile seçme özgürlüğünüz yok. Bunu bir çocuk sahibi olduğunuzda çok daha net kavrayabiliyorsunuz.

Yumurta ise vücuttan belli periyotlarla atılan bir üreme hücresi. Elbette bu doğal bir döngü. Ancak doğal olmayan, son derece eziyetli bir yaşam sürecinde, kıpırdamanın bile özgürlük olduğu daracık kafeslerde çeşitli ışık oyunlarıyla gece gündüz kavramını yok ettiğiniz canlılardan ilaç ve hormonların da desteğiyle yüksek verim alma kandırmacası. Bir nevi tutuklu kampı, ölüm kampı.

Beslenme alışkanlıklarınızı bir anda değiştirmekte zorlanıyor olabilirsiniz. İlk hedefiniz eti kesinlikle terk etmek olmalı, sonrasında hayvansal ürünlerden vazgeçiş sürecinde en azından bir endüstri yaratmadan, doğal yaşam alanlarına müdahale etmeden ve sayılarını artırmaya hizmet etmeden kendi tüketiminizi minimuma indirerek, tükettiklerinden kalan sütü, doğal döngülerinden kalan döllenmemiş yumurtayı tercih edebilirsiniz, ki bu bile gerekli değildir aslında. Bu süreç doğal üretimi artıracak bir boyutta üretime hizmet etmenize sebep olabilir, o nedenle tüketim alışkanlıklarınızı minimuma indirerek işe başlamanız ve bireysel çıkarlarınızı ikinci planda tutmanız çok önemli, sonrasında bu alışkanlığınızı terk etmeniz de öyle. Bunun bile gerekli olmadığı, bir süre sonra kendiliğinden şekillenecektir zaten. Her şeyden önce etik olmayı hedeflemelisiniz ve hayvanları bir tüketim malzemesi olarak görmemelisiniz. Yani onların haklarına tecavüz etmeden ve hayatlarına müdahale etmeden yaşamak. 80 yaşına gelmesine rağmen sütü gelişimi için hala gerekli gören tek canlı insandır.

Sağlık açısından Vejetaryen beslenmeyi nasıl değerlendiriyorsunuz?

Et tüketimi, kalp ve damar hastalıklarından, dolaşım bozukluklarına, diyabete ve hatta birçok kanser türüne kadar birçok hastalığın ana sebebi ya ada tetikleyicisi konumundadır. Bu konuda yapılmış birçok akademik çalışma mevcut, bunları sitemizden takip edebilirsiniz. Et tüketimi, az önce bahsettiğim; insanın fizyolojik yapısının bir etçilden ziyade otçul beslenmeye uygun olması sebebiyle insan sağlığı açısından doğru bir seçenek değildir. Örneğin bir etçile göre daha uzun olan bağırsak yapımız, etin uzun süre bağırsaklarda kalarak çürümesine ve toksik etkisinin ortaya çıkmasına yol açar.  Halbuki tüm etçillerin bağırsakları kısadır. Ayrıca beklemiş etin tüketimi, hiçbir etçilde sorun yaratmazken, bunu absorbe edemeyen insanda sonu ölümle bile sonuçlanabilen zehirlenmelere yol açar. Neden bizim vücudumuz bunu tolere edemiyor, hiç düşündünüz mü? Peki bu kadar zararlı bir alışkanlık nasıl oluyor da sadece bizim tarafımızdan telaffuz ediliyor ve kimse duymuyor , görmüyor, önemsemiyor ya da önlem almıyor? Dünyanın en büyük endüstrilerinden hayvancılık endüstrisinde trilyon dolarla ifade edilebilen bir para akışı döner. Hayvanların etinden, sütünden, gücünden, yününden, derisinden, dışkısından, kanından, hatta deney yapmak üzere canlı bedeninden faydalanırlar. Bu da yetmez ardından devreye ilaç sektörü girer. Ve bu iki sektörün çarkları muazzam şekilde işler. Biri cama taş atarken, diğeri de camı değiştirir. Ve elbette ki bu büyük gücün sesi bizim sesimizden daha gür çıkar. Hepsi bu…

Vejetaryen  beslenmenin geniş kesimlerce sağlıksız beslenme olarak nitelendirmesini nasıl değerlendiriyorsunuz? Ön yargılar nasıl kırılabilir?

Bugün tüketmekten son derece hoşnut ve etin zararlı etkilerini görmek istemeyen bir kesim var. İnanmak istedikleri şeye inanıyorlar onlar. Biliyorsunuz sağlık sektöründe bile bu konuda farklı görüşler var. Bir kısmı et tüketmeden sağlıklı olunamayacağını söylerken diğer kısmı da tam tersi görüş belirtmektedir.

Bu durumda en doğru şeyi yapın ve bunu uzun vadede yaşayan insanlara bakın.

Türkiye’ de vejetaryen olmanın zorlukları nelerdir?

Türkiye’ye vejetaryenlik henüz çok yabancı bir kavram. Göçebe bir toplumdan yerleşik düzene geçmiş bir yapının izleri hala var olsa da, zengin bir coğrafyada yer alıyor olmamız tarımın çeşitliliğine olanak veriyor. Bu da eti hayatınızdan çıkardığınızda alternatiflerinizi artırıyor, hayatınızı kolaylaştırıyor. Kutuplarda bir Eskimo değilsiniz yani ;)

Ancak beraberinde geçmişten gelen ve sebebi sorgulanmayan birçok geleneğimiz var. Etsiz sofrada misafir ağırlamanın ayıp olduğu düşünülür mesela. Nedendir bilinmez. Müslüman yoğun bir yapıda olmamız mutfağımız ve yemek kültürümüze de etki etmiş. Her kurban bayramı bir kavurma şöleni yaşanır. İnsanlar bu şekilde dini ibadetlerini yerine getirdiklerini söyleseler de birçok din adamı kurban geleneğinin o dönemin şartlarını yansıttığını ve paylaşmanın esas olması gerektiğini belirtiyor. Ancak yine de bu bir ritüel olarak tekrarlanır her yıl. Beraberinde herhangi bir belayı başından savan da, isteğine ulaşan da, sevinci paylaşan da anında bir koç yatırır toprağa. Bunlar da işin zorlukları. Yani Müslüman bir ülkede vejetaryenlik belki dinsizlik gibi algılanıyor ancak din iman Allah ile kul arasındadır. Ve yaratılanı yaratandan ötürü sevmek de bu imanın bir parçasıdır.

Bir vejetaryenin en sık karşılaştığı soru nedir? Karşı görüş argümanı nedir?

“Ama bitkiler de canlı, onları niye yiyorsunuz?” Cevap vermeye bile gerek yok sanırım öyle değil mi? Yine de geniş duyarlılığımız ve merhametimize örnek olur diye söylüyorum; bu yaz sonu sebze bahçemde dolaşıp bütün meyve ağaçlarıma, domates fidelerime, nanelerime, soğanlarıma yanlarına eğilerek tek tek teşekkür ettim, bana sundukları nimetler için. Komik mi geliyor? Bence hayır. Onlar az önce bahsettiğim insan için doğal yaşam döngüsünün birer halkası. Onlar sayesinde sağlıklı ve ayaktayız. Kısacası onlara minnettarız.

Vejetaryen beslenmenin yaygınlaşması / tanıtımı açısından yapacağınız/yaptığınız kampanyalar var mı?

Evet, öncelikle işe vejetaryenliğin ne demek olduğunu anlatmakla başladık. Beraberinde etik, ekolojik, sağlık ve sosyal anlamdaki faydalarından. Yeni başlayanlar/başlayacak olanlar geriye doğru bakıldığında çok daha şanslı; önlerinde biz varız, uzun vadede yaşamışlığımız tecrübelerimiz ve somut sonuçları var. Oysa eskiden, örneğin ben başladığımda (30 yıla yakın bir zaman oldu),son 10 yıla kadar kendimden başka tanıdığım bir vejetaryen yoktu, vejetaryenler ortada yoktu ya da iletişim kurulamıyordu. Bu şekilde sosyal paylaşımlar yoktu, yapılan bilimsel çalışmalar çok daha sınırlıydı ya da bize kadar gelmiyordu. Doktorlarsa her zaman olduğu gibi üstünkörü  konuşuyorlardı. Zararlı! İnsanlar bilmedikleri şeylerden korkarlar, bu da onlar için karanlıktı. Oysa bunu artık deneyimledik ve bizden sonrakilere anlatacak çok şeyimiz var.

Doğru bilgileri anlatarak, sonuçlarını bizim de yaşadığımız bu yanlışın düzeltilmesi için elimizden ne geliyorsa yapmamız gerekiyor. Bildiklerimizi paylaşmak, bizden daha önde olanların deneyimlerinden faydalanmak. Bunun bizim sorumluluğumuz olduğunu düşünüyorum.

Eklemek istediğiniz?

Herkesi “düşünmeye” ve “gerçeklerle yüzleşmeye” davet ediyoruz. Veggie sevgilerimizle.

www.vejetaryenkulubu.com

www.facebook.com/VejetaryenlerDernegi

www.tvd.org.tr (yapım aşamasında)

Röportaj: Zeliha Yıldırım – Yeşil Gazete

More in Röportaj

You may also like

Comments

Comments are closed.