İklim KriziKentManşetRöportaj

Altyapı olarak ekosistemler: İklim direncine yönelik yeni bir yol

0
Memphis'te Mississippi Nehri boyunca uzanan Tom Lee Parkı, Kate Orff'un firması tarafından tasarlanan bir proje. Bir zamanlar şehir çöplüğü olan alan şimdi yerli ağaçları ve diğer bitki örtüsünü destekliyor. SCAPE

Yazan: Richard Schiffman

Yeşil Gazete için çeviren: Ali Serdar Gültekin

*

Peyzaj mimarlığı denince akla kent parkları, bahçeler ve golf sahaları gibi küçük ölçekli rekreasyon alanları gelebilir. MacArthur “Deha Ödülü” sahibi Kate Orff ise daha büyük ve ekolojik açıdan daha iddialı bir vizyona sahip.

Columbia Üniversitesi Kentsel Tasarım Programı Direktörü Orff, mimarların sadece güzel alanlar yaratmaktan daha fazlasını yapması gerektiğine inanıyor: “Hem insan topluluklarını bir araya getirmeye yardımcı olan hem de onları iklim değişikliğinin tahribatına karşı koruyan esnek yaşam ortamları yaratmak için doğayla birlikte çalışmaları gerekiyor.”

Orff’un 2007 yılında kurduğu New York merkezli tasarım firması SCAPE, şu anda Louisiana’da Mississippi Nehri Deltası‘nda deniz seviyesinin yükselmesine ve arazi kaybına karşı koyacak bir proje üzerinde çalışıyor. SCAPE ayrıca Chattahoochee Nehri boyunca 200 km uzunluğunda bir patika ve yeşil yol oluşturmak için Atlanta Bölge Komisyonu ile ortaklık kurdu ve nehir kıyısındaki ırksal çeşitliliğe sahip toplulukları nehre duydukları ortak sevgi temelinde bir araya getirmeyi amaçlıyor.

Yale Environment 360‘a verdiği röportajda Orff, doğal sistemleri eski haline getirmenin tek başına yeterli olmadığını söyledi: “Bizim dışımızda, dağ eteklerinde bir yerlerde el değmemiş bir ‘saf doğa’ yok. Dünyayı zaten olduğu hale ‘getirdik’, bu yüzden şimdi yeniden oluşturulmasına çok ama çok güçlü bir şekilde el atmamız gerekiyor. … İklim adaptasyonunun büyük bir kısmı, halihazırda inşa ettiklerimizi yeniden inşa etmek olabilir.”

Büyük ölçekli, esnek bir peyzaj mimarlığı

Orff’un Yale Environment 360’ın sorularına verdiği yanıtlar şöyle:

İklim değişikliği çağında peyzaj mimarlığının rolü nedir?

Kate Orff: 1997’de okula gittiğimden bu yana dünya kökten değişti ve neyin gerekli ve önemli olduğuna dair görüşlerimiz de buna bağlı olarak değişti. Ben de lisanslı bir profesyonel peyzaj mimarı olarak öğrendiğim araçları – bahçecilik, tesviye ve drenaj, zemini ve toprağı şekillendirme – kullandım. Ancak bunları çok farklı bir amaçla kullandım.

Hedeflerimden biri, peyzaj mimarlığını kendi vizyonumu empoze ettiğim tepeden inme bir şey olarak değil, daha çok birçok sesi kanalize etmenin toplum odaklı bir yolu olarak düşünmek. İkinci hedefim ise iklim değişikliğinin etkilerine odaklanmak ve tüm mesleği büyük ölçekli iklim adaptasyon projelerine doğru kaydırmak.

SCAPE’i bu tür ekolojik projelerde yer almak için kurdunuz.

Bu doğru. SCAPE özel bir tasarım pratiğidir, bu nedenle sahil parkları ve bahçeleri gibi geleneksel projelerimiz var, ancak aynı zamanda gerçekten büyük ölçekli esneklik ve adaptasyon planlaması da yapıyoruz.

Bunun bir örneği, Louisiana‘nın Kıyı Koruma ve Restorasyon Kurumu ile birlikte, esasen eyalete bakan ve kıyı bölgesi için yatırım ve projelere rehberlik etmeye yardımcı olan devasa bir plan üzerinde çalışmamız.

Louisiana, deniz seviyesinin yükselmesi gibi antropojenik faktörler nedeniyle yaklaşık 2.000 mil karelik bir alanı kaybetti. Kıyı restorasyonu ve risk azaltma için bataklık oluşturma ile dip bölgelerin yeniden ağaçlandırılması, tortu derivasyonları ve ilgili peyzaj restorasyonu ve istihdam yaratma stratejilerini birleştiren bir ana plan geliştirilmesine yardımcı oluyoruz.

Yapmaya çalıştığımız şey, birçok yerel projeyi daha büyük ölçekli sistemik bir yaklaşıma, daha büyük ölçekli bir esneklik planına entegre etmek.

Yani temelde bu geniş bölgeye bakıyor ve çeşitli bölgelerinde ne yapılması gerektiğini öneriyorsunuz?

Evet, böylece hepsi bir araya geliyor. Genellikle sadece parça parça yanıt veriyoruz. Sistemde bir çöküş var ama bunu orada burada sınırlı projelerle ele alıyoruz. Yapmaya çalıştığımız şey, birçok yerel projeyi daha büyük ölçekli sistemik bir yaklaşıma, daha büyük ölçekli bir esneklik planına entegre etmek.

Biyolojik çevrenin tasarımı

Bize Yaşayan Dalgakıranlar projesinden bahsedin. Hangi aşamadasınız ve hedefleriniz neler?

Ekim 2012’de Sandy Fırtınası’nın vurmasının ardından New York Konut ve Kentsel Gelişim DepartmanıRebuild by Design” adlı bir proje başlattı. Staten Island‘daki Yaşayan Dalgakıranlar projesini geliştirmek için onlarla birlikte çalıştık. Esasen istiridyelerle tohumlanan taş çekirdekli bir dalgakıran olan bu yapı, zararlı dalga hareketini denklemden çıkarıyor ve sahilin yeniden inşasına yardımcı oluyor. Aynı zamanda kritik gelgit arası deniz ekosistemini, yok edildiği kentsel peyzaja geri getiriyor. Gelecek yıl istiridye yetiştiriciliği başlayacak.

İstiridyeler bir zamanlar New York Limanı’nda önemli bir türdü.

Doğru, 1900’lerde çökene kadar kilit taşı bir türdü. Belki de yüzde 20’si istiridye resiflerinden oluşan bir limandan sıfıra indik. Bu derin fiziksel bir değişimdi. Esasen daha yavaş, daha temiz sudan daha hızlı, daha kirli suya geçtik, çünkü istiridyeler suyu, özellikle de fazla nitrojeni filtreliyor. Bu da deniz yaşamımızın büyük bir kısmında çöküşe yol açtı.

Yaşayan Dalgakıranlar projesi 2022 yılında Staten Island, New York açıklarında inşa ediliyor. Sahada istiridye yetiştiriciliğinin önümüzdeki yıl başlaması bekleniyor. SCAPE

Bunun gibi bir proje peyzaj mimarlığı hakkında yeni bir düşünce tarzı gerektiriyor, değil mi? Sadece fiziksel peyzajı tasarlamıyorsunuz. Biyolojik çevrenin tasarımında da aktif bir rol alıyorsunuz.

Şimdi, altıncı yok oluşla birlikte, altyapının ne anlama geldiği konusunda radikal bir şekilde farklı düşünmemiz gerekiyor. Yaşamı dahil etmemiz ve örneğin ormanların suyumuzu ve havamızı temizlemesi anlamında canlı peyzajların bir altyapı biçimi olduğunu görmemiz gerekiyor. İstiridye resifleri suyu temizler ve kıyıyı destekler; mangrov ormanları ise kıyı şeridimizin bozulmadan kalmasına yardımcı olur. Heyecan verici bir değişiklik de ekosistemleri altyapı olarak yeniden çerçevelememiz ve bunların etkinliğini test edip modellememizdir.

‘Artık ‘doğal doğa’ yok, onu olduğu hale biz getirdik’

Bu bazen yeşil altyapı olarak da adlandırılıyor, değil mi?

Evet, esasen yaşayan sistemlerin tasarlanması ve yerleştirilmesidir – yeniden ağaçlandırma, mercanların restorasyonu, suyu yakalamak ve tutmak için biyo-su kanalları inşa etmek. Temelde fiziksel peyzaj ve bizi ayakta tutan ekolojik sistemler hakkında düşünmek ve bunları sadece acil durumlara yanıt vermek için değil, uzun vadede uyum sağlamamıza yardımcı olmak için şehirlere geri örmek, toplumlarımızın dokusuna geri işlemektir.

Bu tür konulardan bahsederken genellikle “doğayı restore etmekten” bahsetmemeniz ilgimi çekti. Bunun yerine “rejeneratif tasarım” dediğiniz bir şeyden bahsediyorsunuz. Aradaki fark nedir?

Doğayı restore etmek, doğanın iyiliği için doğayı geri getirmeye çalışmaktır. Her ne kadar ben de zaman zaman bu arzudan dolayı suçlu olsam da, su kalitemiz değiştiği, hava ve su sıcaklıklarımız değiştiği için bu mümkün değil. Benim yapmaya çalıştığım şey, doğal sistemleri toplumlar için iklim riskini azaltacak stratejik bir şekilde yeniden inşa etmek.

Tasarımı sadece katkı sağlamak veya ‘güzelleştirmek’ olarak düşünmek yerine, çevresel hatalarımızı geri almayı düşünmeliyiz.

Söylediklerinizden alıntı yaparsak: “Artık doğal doğa yok. Artık bu bir tasarım meselesi.” Bununla ne demek istediniz?

Biz insanlar gezegeni derinden etkiliyoruz. Bizim dışımızda, dağların eteklerinde bir yerlerde el değmemiş bir “saf doğa” yok. Dünyayı zaten olduğu hale “getirdik”, bu yüzden şimdi yeniden oluşturulmasına çok ama çok güçlü bir şekilde el atmamız gerekiyor. Bu, çalışma, niyet, tasarım, finansman ve siyasi beceriler gerektiren bir tasarım meselesi.  Bu, geçmişi restore etmeye yönelik naif veya nostaljik bir girişim değildir. Bunun yerine, riski azaltmak için doğal sistemleri katmanlaştırıyor ve doğanın korunduğu bu melez geleceği inşa ediyor.

‘Eski kurallar artık geçerli değil’

Staten Island’da açık denizde bir dalgakıran inşa ediyorsunuz, ancak diğer yerlerde sel sırasında suyun gidebileceği bir yer sağlamak için bazı inşa edilmiş yapıların yıkılmasını savundunuz.

Kıyı şeritlerimizi yumuşatmalıyız, yolları kritik göç yollarından kaldırmalıyız. Aksi takdirde ani seller daha da kötüleşecek ve biyoçeşitliliğimiz azalmaya devam edecek. Dolayısıyla iklim adaptasyonunun büyük bir kısmı, halihazırda inşa ettiklerimizi yeniden inşa etmek olabilir. Tasarımı sadece katkı sağlayan veya “güzelleştiren” bir şey olarak düşünmek yerine, nehirlere baraj yapmak, kıyılarımızı perdelemek ve akarsuları betonlaştırmak gibi çevresel hatalarımızı geri almayı düşünmeliyiz. Nehirlere ve sellere yer açmaya başlamalıyız.

Orff (ortada) Memphis’teki Tom Lee Parkının maketine bakıyor. MEMPHIS NEHRİ PARKLARI ORTAKLIĞI

Büyük altyapı projeleriyle doğayı kontrol etmeye çalıştık. Ama bu geri tepebilir, değil mi?

On yıllar boyunca altyapı “tek amaçlı” olarak inşa edildi, genellikle mühendisler tarafından bir sistemin bir unsurunu izole etmek ve bir sorunu çözmek için tasarlandı. Örneğin, Staten Island‘da, Süper Fırtına Sandy sırasında, suyu dışarıda tutmak için tasarlanan bir setin aşılması, suyu dışarıda tutmak yerine bir mahallenin içine hapseden ve birkaç ölümle sonuçlanan bir “küvet etkisi” ile sonuçlandı. Doğal sistemleri yerinde sabitlemeye çalışıyoruz. Ancak elbette doğal sistemler bu şekilde tepki vermiyor ve birçok bölgede daha yoğun yağmurların yaşandığı, daha aşırı sıcaklarla karşı karşıya kaldığımız, deniz seviyelerinin yükseldiği iklim değişikliğine uğramış bir çevre için tamamen yetersiz kalıyor. Açıkçası eski kurallar artık geçerli değil.

Üzerinde çok düşündüğünüz bir bölge de Mississippi Nehri. Bir Mississippi Nehri Ulusal Parkı önerdiniz. Bu nasıl olabilir?

Amerikan peyzajı hakkında daha kapsamlı düşünmemiz gerekiyor. Eskiden bunu yapardık – ülkeyi boydan boya geçen Route 66 veya Ulusal Park Sistemini kurduğumuzda bile. Bir zamanlar daha büyük ölçekte düşünüyorduk. Şimdi o kadar kutuplaşmış, o kadar parçalanmış durumdayız ki, sadece küçük bir alanda hemen mümkün olan bir sonraki şeyi düşünebiliyoruz.

Dolayısıyla Mississippi Nehri Ulusal Parkı, nehri taşkın yatağına geri bağlayan ve Iowa‘lı domuz çiftçisinden Louisiana‘lı karidesçiye kadar paydaşlarını birbirine bağlayan ve bana göre nihayetinde bu topluluklardan bazılarının karşı karşıya kalacağı riski azaltan daha büyük bir vizyon öneren bir fikirdi.

Chattahoochee projesi aynı zamanda her zaman fazla etkileşim içinde olmayan topluluklardan insanları bir araya getirmekle de ilgili.

Milli park çerçevesi nehri sağlıklı bir duruma geri getirmenin bir yolu olabilir mi?

Milli park çerçevesi, her ne kadar kusurlu olsa da, bu toprakları rekreasyon ve iklim adaptasyonu amaçları için bir araya getirmenin ve nehri yaşayan bir sistem olarak geri getirmenin bir yoludur. Çünkü şu anda öyle değil. Nehir parçalanmış durumda ve aşağı Mississippi’de bir kanalizasyon olarak varlığını sürdürüyor, yukarı nehir ise inşa edilmiş setlerin gerisinde akıyor, dolayısıyla bir sel felaketi yaşadığımızda çok büyük boyutlara ulaşıyor.

Biraz daha az iddialı bir ölçekte, Atlanta Metropolitan Bölgesi’nde Chattahoochee RiverLands adında, hem beyaz hem de Siyah topluluklardan geçen 125 mil uzunluğunda bir bisiklet yolu ve yeşil yol projeniz var. Bu tür projelerin kutuplaşmış toplumları bir araya getirmeye yardımcı olabileceğini söylediniz.

Bu proje için bürokrasiyi aşarak kamu ve özel arazilerden oluşan bir mozaik üzerinden bir erişim yolu çizdik. Bu, nehrin ekolojisini ve tarihini sergileyen, tarihsel olarak parçalanmış bir kamusal alanı bir araya getirmek için radikal bir çabadır. RiverLands‘in amacı, fiziksel ayak izinin ötesinde, kamu bilincini artırmak, bağlantıları ve erişimi iyileştirmek, uzun bir çevresel ırkçılık mirasını ele almak, yetersiz hizmet alan topluluklar için hareketliliği genişletmek ve su kaynaklarının korunması ve korunmasına ilişkin güçlü bir bölgesel miras üzerine inşa etmektir.

Bu, aynı zamanda her zaman çok fazla etkileşim içinde olmayan topluluklardan insanları bir araya getirmekle de ilgili – ve bu zaten işe yarıyor. Nehirler insanları bir araya getirme, birbirinden kopuk yerleri birbirine bağlama ve şehirlere yeniden hayat verme gücüne sahiptir.

(Bu röportaj uzunluk ve anlaşılırlık açısından düzenlenmiştir.)

Makalenin İngilizce orijinali

More in İklim Krizi

You may also like

Comments

Comments are closed.