Hafta SonuKöşe YazılarıManşetRöportajYazarlar

Antakyalı müzisyen Özlem Koyuncu: Meğer bir şehir de ölürmüş

0

Yerle bir olan evlerimiz, mahallelerimizle birlikte sevdiklerimizi kaybetmenin yanı sıra zamanla anılarımızı, hafızamızı da kaybetmenin korkusunu yaşıyoruz.

Enkazın altında  sayısız hikayeler… Zamanı geldiğinde sıra sıra o enkazdan çıkarak, zamanın tozunu üstünden silkerek görünür olacak bu yaşamlar, yeniden can bulacaklar. Dolayısıyla bunları kayıt altına almak çok önemli olacak.

Toplumsal hafızamızı şehir mekânlarıyla, bireysel hafızamızı ise yaşadığımız mekanlar, evimiz  üzerinden kurarız. Antakyalı müzisyen Özlem Koyuncu ile “kendi depremini”, Antakya’sını, 2022’de yazıp bestelediği ve deprem nedeniyle tekrar gündeme gelen “Kefen” adlı şarkısının hikayesini konuştuk.

Müzisyen olduğunuzu ve deprem sırasında Antakya’da olduğunuzu biliyoruz. Sizi tanıyabilir miyiz öncelikle? Ve deprem gecesi neler yaşadığınızı anlatır mısınız?

Ben Özlem Koyuncu. Hatay/Antakya’da doğdum.  Müzisyenim. Bir EP ve 4 single çıkardım. Bunlardan sonuncusu “Kefen”.

Gece odamın ışığını son kez kapattığımı bilmeden yatağıma girdim. Saat 4:17’de depremin ilk saniyesinde hemen uyandım. Bir rüya zannedip gözlerimi hafifçe açtım, depremin şiddeti kendini gösterirken kendimi yatağın kenarında buldum. Bitmesini bekledim. Deprem durur durmaz, pijamalarımla kendimi sokağa attım. Ortalık enkaz gölüne dönmüştü, çığlıklar hala kulaklarımda… Annemin evine doğru yürüdüm, normalde 20 dakika sürecek yol 2 saat sürdü. Yağmur daha önce hiç yağmamışçasına sanki bize ağlar gibi gökyüzünden ağıtlar yakıyordu… Bu süreçte en üzüldüğüm şey enkazlardan gelen yardım seslerine karşılık verememek oldu. Annemin evine yetiştiğimde ailemizle birlikte günün aydınlanmasını bekledik. Gün aydınlanınca şehrin gerçek yüzünü gördüm. Bu yüz, daha önce gördüğüm hiçbir yüze benzemiyordu. Soğuk, puslu, yıkık, mutsuzdu…

Çok büyük bir acı, dayanmak çok zor, gerçekten  sözcüklerin yetersiz kaldığı zamanlardayız.

2022 senesinde bestelediğiniz “Kefen” adlı bestenizin klibini Antakya sokaklarında ve dünyanın en uzun ikinci kumsalı olan Samandağ sahilinde  çektiniz.  Şarkınızın sözleri çok etkileyici. O gün hangi duygularla yazmıştınız ve bugün ne hissediyorsunuz?

Kefen, acıları hiç kimse tarafından fark edilmemiş birinin sessiz gidişini, bu gidişten sonra ardında bıraktıklarını, pişmanlıkla iç hesaplaşmalarını anlatıyordu. Şimdi aynı sözleri düşündüğümde, bizi ansızın bırakıp giden ve sevdiklerimizi de yanında götüren âşık olduğum şehrime yazmış gibi hissediyorum.

Şarkımın sözlerinde şunları diyorum:

“Toprak ne soğuktur şimdi,
İncecik kefen ısıtır mı seni?”

Gerçekten de birçok sevdiğimizin kefensiz gömülmesi şarkımdan da daha çok acıttı içimi.

 

Şarkınızın sözlerini bugün dinlediğimizde adeta Antakya’ya bir ağıt gibi. Böyle bir felaketin yaşanacağını hiç düşünmüş müydünüz?

Hatay daha önce tarihine baktığımızda yedi kez yıkılmış bir şehir ama insan ne olursa olsun böyle bir şeyin tekerrür edeceğini düşünmüyor ya da düşünmek istemiyor.  Meğer içimize doğmuş.

Nereden bilebilirdim ki bu şarkım Antakya’ya veda şarkısı olacak… Meğer bir şehir de ölürmüş. Umarım bir gün Antakya için umutlu şarkılar söylediğimiz günler gelir…

Güneşte kalmış plastik şişeler gibi ısınan ömrümüz..

Afetin ilk şokunu atlattıktan sonra neler gördünüz, neler  hissettiniz?

Çürük kokusu, dışarıda hüzün ve gözyaşı yağmurları yağarken toz duman yığınına bürünmüş bir kentte haykırışlar, çığlıklar ve kayıplarla, asrın en acı yarasında soğumak üzere olan bedenler kurtarılmayı beklerken elden hiçbir şeyin gelmemesi derin bir kabus.

Bıraktığımız özlemle, aldığımız bir kaç parça sesle yeni bir yere gidiyoruz. Neresi mi? Bilmiyoruz. Düşüncelerimiz bir boşluk. Yasımız koca bir karanlıkta umuda hasret. Sözcüklerimiz ise hapsolmuş evini özlüyor.  Bir gün tekrar buluşmak üzere sevdiklerim, çocukluğum, evim, hayallerim…

Depremin ardından bir ay geçti. Şimdi nasılsınız?

Bir ay geçti, aynı gece gibi. Acılar bir asır ağırlığında, bedeller bitmiyor.  Boynumuzda asılı bir zaman, eskiyi özlemekle geçiyor. Güneşte kalmış plastik su şişesi gibi yavaş yavaş ısınan ılık ömrümüzü içiyoruz.

Her şeyi sıfırladık. Yeniden doğmuş bir bebek gibiyim. Tek farkı, topraktan çıkmış gibi hissediyorum. İliklerime kadar işleyen korku tamlamalarını ezberlemiş olmak artık beynimin daha da uyuşmasına neden oluyor. Bir nedeni var biliyorum; umudum sonsuz ancak acılarımı silecek bir silgi bulursam ona sarılmak istiyorum…

Sizinle bu söyleşiyi yaptığımız gün İstanbul’daydınız. Arkadaşlarınızın yanında kalıyorsunuz. Antakya’ya dönecek misiniz?

Üniversiteyi Istanbul’da okudum ben, bir gün dönmek üzere gittim Antakya’dan. İş hayatı, müzik hayatı derken İstanbul’a yerleştim. Pandemi zamanı Antakya’ya temelli taşınma kararı aldım. Her şey tam düzene girmişti ki deprem oldu. Ben ve ailem, Antakya’nın çıkmaz sokaklarına ruhumuzu bırakıp geldik İstanbul’a. Elbet bir gün döneceğiz. Orası bizim çocukluğumuz. Kaybettiklerimiz de orada, vedalaşamadıklarımız da… Ancak şu an için dönecek bir evimiz yok.

Yazmak bana iyi geliyor diyorsunuz, müzik gelecek  planlarınızda ne kadar hayatınızda olacak? Geleceğinize dair düşüncelerinizi bizimle paylaşır mısınız?

Sözcükler hep benim arkadaşım oldu, dile getiremediğim her ses, kağıda döküldüğünde kendimi hep daha güçlü hissettim. O yüzden gün yüzüne çıkaramadığım, paylaşamadığım duygularımın buluşma yeri benim kalemim, kağıdım olmuştur. Bir şeyler yazarken her şeyi en ince ayrıntısına kadar tüm hücrelerimde yaşıyorum. Benim en yakın arkadaşım, canım dostum kalemimdir. Müziğimle birleşince de benden güçlüsü yok. İşte şimdi daha çok sarılmak istiyorum ona. Düşüncelerimin kütüphanesinde sakladığım birçok bestem var. Bu depremden sonra daha da birikti. En kısa zamanda onlara tekrar sarılma ümidiyle bu yaşananları haykıra haykıra anlatmak istiyorum. Sözcüklerimi o derin enkazdan çıkarıp melodilerle buluşturmak bundan sonra benim en büyük amacım olacak!

Depremde, ‘ilk kurtardığım eşyam gitarımdı’ demiştiniz.  Sanat ve müzik çalışmalarınızda size destek olmak isteyecek çok insan olacağını düşünüyorum. Size nasıl ulaşabilirler? Nasıl bir desteğe ihtiyacınız var?

Aslında ilk başta hiçbir şey kurtaramadım. Cüzdanımı bile alamadım. Depremin üçüncü günü eve girip sadece çantamı alıp çıktım, çünkü koyacak bir yer yoktu. Bir arabada 10 kişi kalıyorduk. Alsam onlara haksızlık olurdu. Her şeyi geride bırakıp geldik. Daha bir hafta önce gidip gitarımı kurtardım. Öyle büyük bir mutluluk ki bu anlatamam size. Çünkü ben bu gitarı almak için öğrencilik hayatımda tam üç sene yazları çalıştım. Orda yitirilen her şey bakıldığında, tüm insanlar için öyle… Her şey emek. Unutulmamalı bu yaşanılanlar. Destekler devam etmeli. Yalnızlıklara sarılmalı insanlar. Yalnızlık hiç olmadığı kadar suskun, hiç olmadığı kadar çaresiz şimdi.

Bana sosyal medya hesaplarımdan ulaşabilirler. Şarkılarım tüm dijital platformlarda yer alıyor. Yeni çıkaracağım şarkılar konusunda desteğe ihtiyacım var çünkü müzik yapmak sponsor gerektiren bir şey. Stüdyo, klip, reklam…

Gözlerimi kapatıp şarkı söylediğimde yitirdiğim sevdiklerimle aynı şarkıda buluşmuş gibi hissediyorum. Onları yaşatmak için daha çok şarkı söyleyeceğim.

Kefen

Gidiyormuş o da
Bırakıyormuş her şeyi
Bunca zaman üzgünmüş aslında
Yalnızmış tek başına

Ne çok kırılmış kalbi
Severken beni
Nasıl anlamadım uzaklaşırken gözleri
Cam üstünde dans etmek gibi

Söyle tek suç bende mi?
Her şeyin ben mi sebebi?
Hiç mi aldatmadın kendini?
Hiç mi?

Toprak ne soğuktur şimdi
İncecik kefen ısıtır mı seni?
Ah zamanı durdursak
Affeder miydin beni?

Söyle tek suç bende mi?
Her şeyin ben mi sebebi?
Hiç mi aldatmadın kendini?
Hiç mi aldatmadık kendimizi?
Hiç mi?
Hiç mi?
Hiç mi?
Hiç mi?

More in Hafta Sonu

You may also like

Comments

Comments are closed.