Ahmet Atıl AşıcıKöşe Yazıları

Vizyon 2023 hedefleri revize edilmeden işçi ölümleri son bulmayacaktır!

0

Ermenek’te meydana gelen maden kazası ile gözler tekrar işyeri güvenliğine odaklandı.  Oysa Soma Faciası sonrası YSGP (Yeşiller ve Sol Gelecek Partisi) olarak yayınladığımız raporda da belirttiğimiz gibi iş güvenliği sorunun önemli; ancak nihayetinde sadece bir parçası. Soma’da, Torunlar İnşaat’da olduğu gibi Ermenek’te yaşanan kazaların esas belirleyeni, hükümetin Vizyon 2023 hedefleri etrafında şekillenen ekonomi politikaları olmaya devam ediyor. Bu, ne yazık ki Vizyon 2023 hedefleri revize edilmediği  müddetçe işçi ölümleri artarak devam edecek demek.  İlk düğme yanlış iliklendiyse sonrasında ne yaparsanız yapın bunu değiştiremezsiniz. İliklenmiş ilk yanlış düğme bu yanlış ve tutarsız hedeflerdir, bunlara dokunulmadan iş güvenliği ve çevre standartlarının yükseltilmesi sadece kağıt üzerinde kalmaya mahkumdur. Soma’dan sonra sıkılaştırılan yönetmeliklerin Ermenek’te emek sömürüsünü daha da ileri boyutlara taşımış olduğu bunun en açık kanıtıdır.

En büyük 10. Ekonomi hedefi: Nasıl ve ne üreterek?

Şekil: Rekabetçiliğin Yapısı (1=ucuz emek-doğal kaynak, 7= benzersiz ürünler-süreçler)

Kaynak: Global Competitiveness Index, 2005-2013, World Economic Forum

Kaynak: Global Competitiveness Index, 2005-2013, World Economic Forum

Yukarıdaki şekil oldukça manidar. Yıllar itibariyle evrimi izlenebilen değişken ülkelerin ihracat pazarlarında ne üzerinden rekabet ettiklerini gösteriyor. En yüksek değer olan 7’ye yaklaşıldıkça ülkenin rekabet gücünün katma-değeri oldukça yüksek olan, AR-GE’ye dayalı ve başka ülkelerce taklit edilemeyecek denli benzersiz ürün ve süreçler üzerinden sağlandığını görüyoruz. Buna karşılık en düşük değer olan 1’e yaklaşıldıkça ülkenin rekabet gücünü ucuz emek ve doğal kaynak sömürüsü üzerinden sağlamakta olduğu anlaşılıyor.

Türkiye 2005 yılında 120 ülke içinde 76.  sırada başladığı yolculuğunu 2013 yılında 144 ülke arasında 95. sırada tamamlamış.  2012 yılında 87. sıradayken son bir yıl içinde 8 basamak düşmüş olduğunu görüyoruz.

Türkiye sıralamada hızla geriye düşerken kişi başına düşen gelirleri Türkiye’nin altında olan Çin ve Hindistan’ın ucuz emek ve doğal kaynak sömürüsünden hızla uzaklaştıkları görülüyor.

Şekilden çıkarılabilecek bir diğer ders İtalya gibi son dönemlerin en ağır krizini geçiren bir ekonomide yaşananlar. Ekonomik büyümeyi unutan İtalyan ekonomisinde rekabetçiliğin kaynağı yüksek katma-değerli ürünler olmaya devam ediyor. Demek hiçbir İtalyanın aklına ekonomiyi büyütmek için emek ve çevre standartlarını aşağı çekerek maliyetleri düşürmek gelmiyor!

Doğanın ve emeğin haklarına saygı gösterildiğinde Türkiye’de birçok madenin kapanacağı, birçok çılgın projenin rafa kalkacağı bellidir. Bu çok normaldir. Açığa çıkacak kaynakların katma-değeri daha yüksek, insan onuruyla bağdaşan, doğayla uyumlu alanlarda kullanılması biraz daha çok çalışmayı gerektirir ama böylesi felaketleri önlemenin de başka yolu yoktur.

Buraya nasıl geldik?

AKP iktidarları döneminde Türkiye ekonomisi hızlı biçimde dönüşüme uğradı. Büyümeyi sırtlayan sektörler giderek  daha kirli ve enerjiyi daha yoğun biçimde kullanan sektörler oldular.  Bunun sonucunda Türkiye’de çevre kirliliği rekor düzeylerde artarken, dışa bağımlı oluğumuz enerji ithalatı cari açığı rekor düzeylere yükseltti. Büyürken cari açık verme durumunda kalma gibi yapısal bir bozukluğa sahip olmasına rağmen bugüne kadar bu soruna çare olacak bir program uygulanmadı. Uygulanan tek politika, yerli fosil enerji kaynaklarını teşvik ederek ithal doğalgaza bağımlılığı azaltmak oldu. Kömüre verilen dolaylı ve dolaysız teşvikler neticesinde sektöre olan ilgi arttı. Ancak “Eski Türkiye” den kalma birtakım yönetmelikler ve idari yapı sektörün serpilmesinin karşısına engel olarak çıkabiliyordu. 2012’de maden ruhsatları verme yetkisi ilgili ve deneyimli kurumlardan Başbakanlık’a geçirildi. Zeytinlik gibi tarım alanlarına yakın yerlerde madenciliği engelleyen düzenlemeler teker teker değiştirildi. Yasak olmasına rağmen madenlerde taşeron sisteminin tüm sektörü ele geçirmesine göz yumuldu. Madenler etkin biçimde kontrol edilmedi, müeyyide neredeyse hiç uygulanmadı. Ve tüm bunlar katma-değeri son derece düşük, ne var ki elektriği son derece yoğun kullanan iki sektörü ayakta tutmak için yapıldı: Demir-çelik ve çimento.

Günümüz Türkiye’sinde üretilen elektriğin yarısına yakını bu iki sektör tarafından kullanılmakta. Hükümetin Türkiye’nin önüne koyduğu 2023’te demir-çelikte lider ülkelerden biri olma hedefine bu yapı altında ulaşmak mümkün mü? Finlandiya’nın portakal üretiminde dünya liderliğine soyunması ne kadar mümkünse Türkiye gibi (demir-çeliğin asli iki bileşeni olan hurda demir-çelik ve enerjide dışa bu denli bağımlı) bir ülkenin demir-çelikte dünya lideri olması o kadar mümkündür.

Mümkün olmasa da hükümetin ekonomiyi kolay yoldan büyütme inadı ve bu yolda yiten canlara baktıkça böylesi bir zenginleşmenin arzulanabilecek bir tarafı da yoktur.

Bu noktada, hükümetin hedeflerini veri kabul edip, “bu hedeflere ulaşmak için şu kadar elektriğe ihtiyacımız vardır”, o kadar elektrik için de “şu kadar yerli kömür üretmeliyiz” şeklinde hesaplama yapan mühendislerin acıklı hallerine de bakmak yerinde olur. Unutulmamalıdır ki, bir adım geri atıp, “bu kadar elektriğe bu sektörler eliyle büyümek için mi ihtiyaç duyuyoruz?” sorusu sorulmadıkça felaketler katlanarak artacaktır.

Soma Raporu’nda da belirttiğimiz gibi Türkiye’nin daha fazla elektrik üretmeye değil, ürettiği elektriği daha akıllıca kullanmaya ihtiyacı vardır.

Türkiye, büyümek için madenciliğe, inşaata, demir-çeliğe muhtaç değildir. İş güvenliği standartları evrensel standartlarda oluşturulana, bu standartları denetleyecek etkin bir idari yapı kurulana kadar tüm maden ve inşaatlardaki faaliyetler durdurulmalıdır. Soma sonrası olduğu gibi işini kaybeden işçilerin işverenin elinde bir koz olarak kullanılmasına izin verilmemeli, bugünler için oluşturulmuş İşsizlik Sigorta Fonu devreye sokulmalıdır.

Türkiye, Vizyon 2023 hedeflerini ekolojik, ekonomik ve toplumsal sürdürülebilirlik ilkeleri doğrultusunda revize etmelidir.

Ahmet Atıl Aşıcı

 

 

Ahmet Atıl Aşıcı

You may also like

Comments

Comments are closed.