Ahmet Atıl AşıcıGünün Manşetiİklim ve EnerjiManşet

Fosil çıkmazının sorumluları kim?

0

‘Her konuda olduğu gibi bu sektörde de politikaların yönünü rengini belirleyen ana etken ranttır. Buna dur dememiz gerekiyor. 20 Eylül’deki İklim Grevi’nde bu talebimizi yüksek sesle haykırmalıyız: Başka bir enerji sistemi mümkün!’

Şirketler her yıl gelecekte ürettiklerine olan talep düzeyine ilişkin kestirim yapar. Fabrika kapasitesi, işçi sayısının zamanında belirlenmesi, dolayısıyla karın maksimizasyonu için bu kestirimin doğruluğu çok önemlidir. Bir sonraki yıl satış düzeyinin 100 tahmin edilip 60’da kalan bir şirkette bu kestirimi yapanın görevde kalabileceğine aklınız kesiyor mu? Hele hele her yıl böyle hatalar işlendiğini düşünün. Satış 100 olacak diye fabrikanızı genişletiyor, işçi alıyorsunuz ama gerçekleşen planlananın hep %40 altında kalıyor. Hangi şirket böyle bir zararın altından kalkabilir?

Türkiye enerji sektöründe bundan daha beter bir durumla karşı karşıyayız. Örneğin, EPDK 2000 yılında 2014’teki elektrik talebinin 379,7 Gwh olacağı tahmin etmişken 2014 yılında gerçekleşen tüketim 257,2 GWh’da kalmıştır (EPDK, 2016). Bir başka deyişle EPDK’nın projeksiyonu gerçekleşenin %47,6 üzerindedir. Hadi bu kadar uzun bir dönemde bu hata normal diyelim. 2002’de 2008 için öngörülenin %24 altında kalınması, başka söze gerek bırakmıyor.

Türkiye enerji sektörü büyük bir krizin eşiğinde. Bu projeksiyonlara “güvenip” 57 milyar USD kredi çeken enerji şirketleri 2019 içinde bankalara 10 milyar USD geri ödemek zorunda. Ama ortada böyle bir kazanç yok. Ekonomik durgunluğun etkisiyle, üretim düştükçe enerji talebi de düşüyor.

İşin kötüsü risk sadece enerji sektörüyle sınırlı değil. Halihazırda, “kardeş” inşaat sektörünün batırdığı kredilerle zor günler geçiren bankacılık sektörü, bir de enerji sektörünün batığını kaldıramaz. Dolayısıyla tüm ekonomik yapı risk altında. Yunanistan 2009’da krize girdiğinde gayrimenkul fiyatları kimi yerlerde yarı yarıya düşmüştü. Bugün de bankacılar inşaat sektörüne benzer bir teklif yapıyorlar. Ödenemeyen kredilere karşılık müteahhitlerin elinde kalan daireleri bankaların alması öngörülüyor. Ama bankalarla müteahhitler fiyatta anlaşamıyor. Son gelen bilgiler bankaların fiyatları yüksek buldukları, onlara göre dairelerin gerçek değeri %50 daha düşük olmalı! Bu, neyle karşı karşıya olduğumuzun en belirgin göstergesi.

Neyse, inşaatı bırakıp enerji sektöründeki fiyaskoya dönelim.

Devamlı yanlış tahmin edip, ülkeyi fosile bağımlı termik santral cehennemine çeviren, sektörü ve sonrasında tüm ekonomik yapıyı krizin eşiğine getirenler kimler?

Tabii ki, Türkiye enerji sektörünü kontrol eden siyasiler ve bürokratlar! Ama bırakın görevden alınmayı terfi üstüne terfi alıyor, “üstün başarılarına atfen daha “prestijli” bakanlıklara kaydırılıyorlar!

Bu yanlışların faturasını halk ödüyor. Parasıyla, sağlığıyla ve hatta canıyla. 2013 Soma kazasında can veren 301 madenci bu kıfayetsiz muhteris politikaların kurbanıdır.

Her konuda olduğu gibi bu sektörde de politikaların yönünü rengini belirleyen ana etken ranttır. Buna dur dememiz gerekiyor. 20 Eylül’deki İklim Grevi’nde bu talebimizi yüksek sesle haykırmalıyız.

Başka bir enerji sistemi mümkün! 

You may also like

Comments

Comments are closed.