Yeşeriyorum

Yeşiller Farkı

0

Her siyasal hareketin kendini üzerine kurduğu bir tema vardır. Yeşiller için de bu teknolojik-endüstriyel uygarlık ile doğa arasındaki çelişkidir. Konu doğanın koruması olunca ve sorgulanan da tekno-endüstriyel uygarlık olunca Yeşiller bir anda özellikle Türkiye için kazlar arasındaki kuğu gibi olur.

Türkiye’de siyasetin temel hattı modernleşmedir. Kemalizm olarak ortaya çıkan tepeden modernleşme ile şu an AKP’de somutlaşan muhafazakârlık için modernleşme sorgulanması mümkün olmayan bir tabudur.

Kemalizm radikal bir modernleştirme hamlesi olarak doğmuştur, Osmanlı aydınlarının Avrupa’ya gittiklerinde burunlarının dibindeki Marks ve Nietzsche’ye dönük cehaletlerinden beslenerek modernleşmeyi sadece ve sadece Fransız Devriminde hayat bulan ulus devlet, deizm eksenli pozitivizm olarak okurlar ve dondururlar. Oysa tek bir modernlik yoktur Kıta Avrupası Modernleşmesi olarak bile Almanlar ile Fransızlar arasında derin bir fark vardır.

Alman Modernleşmesi Prusya Tipi modernleşme olarak dini karşısına almak yerine dini modernleştirme ekseninde gelişen bir modernleşme pratiği üretir. Dahası Alman Modernleşmesi daha devlet eksenlidir. Ulusçuluk olgusunda Almanların geç uslulaşmasından doğan bir gecikmiş milliyetçilik görülür. Dahası Alman Modernleşmesi Romantizmle Fransız Devriminde karşılık bulan Radikal Akılcıklıkla’da uyuşmayan muhafazakâr bir modernleşme olmuştur.

İngiliz Modernleşmesi ise daha liberal bir modernleşme pratiğini hayata geçirmiştir. Alman, Hollanda ve İngiliz Modernleşmesi Protestanlığın ruhunu taşıdığından dinle mücadele etmek yerine dini kapitalizme uyarlamayı daha eksene almıştır.

Buna karşılık Katolik Fransa’da Laikleşme, Monarşinin de destekçisi olması nedeni daha sert bir biçimde gelişmiş bu nedenle de Fransız Laikliği dini olgusunu dışlamıştır.

Ancak modernleşme ister şu biçimde ister bu biçimde olsun temel bir takım argümanlara dayanır. Modernleşme, Avrupa’da yaklaşık olarak 15.yy sonlarında başlayan Rönesans’la baslar, çünkü insan ilk kez Rönesans’la birlikte kendisine, doğaya, hayata dışardan bakmaya baslar, daha doğrusu dener. Modernleşme, devamlilgi olan, insanlarin aydınlanma dönemine doğru attığı ilk adîm, çoğul dilin başlangıcı ve ronesansla başlayan bir sureci içerir. İnsanın kendini diğerlerinden yarıştırıp diğerlerini insanın kullanıp atacağı nesnelere dönüştürdüğü araççı akılcılığa dayanır. Modernleşme bu anlamda akla uygun bir dünya kurma tasarımıdır. Bu anlamda modernleşme için dünya insanın etkinlik gösterdiği bir yer, bir malzeme deposudur. Bu süreç tekno-endüstriyel uygarlıkla sonuçlanmıştır. Ve dünyada modernleşmenin orijinal başvuru noktası da hep batı olmuştur. Ancak yüzyılın ikinci yarısı ile birlikte Japonya örneğinde görülen özgün bir aşağıdan modernleşme ile çoğul bir modernleşme, bir batı dışı modernlik süreci başlamıştır.

Modernizm ise endüstri devriminden sonra başlayan bir donemdir. Soyutlanmayla, geleneksel dünyanın normları çözülmeye baslar. Anonim dil yerine entiteler -özerk, kendiliğinden varolan-baş gösterir, özel, kişisel diller yaratılmaya başlanır(çoğul dil).endüstri devrimi, insanın doğadan daha da uzaklaşmasına neden olur ayrıca bu soyutlama icin araç gereci de yaratan odur. Devrimden sonra çözülen, yokolan doğal normların yerine ‘dışardan normlar’ taşınmaya başlanır. İşte modernizm, normları dışardan taşıma temeline dayali bir dönemin adıdır.1 Modernleşme tekno-endüstriyel medeniyetin dayanak noktasını teşkil eden düşünsel süreci, modernizm ise bunun dünyaya yayıldığı bir toplumsal bağlamı tarif eder. Modernizmde özne modernliği ilk başlatan, nesne ise onu kendi bünyesine taşıyan olduğundan modernizm aynı zamanda Avrupa-merkezciliği de içeren sömürgeci bir sürecin de adıdır.

İç Sömürgecilik Olarak Kemalizm

Bu anlamda Kemalizm bir modernist hükümet darbesi olarak Fransız Devrimini model alan ve modernleşmeyi tek bir biçimde algıladığından süreci donduran ve zaman içinde taşlaşan bir ideolojidir. Kodları batıya aittir, ama batılı değil batıcıdır. Batı bir üst model olarak algılanır ve onun süreçleri dayandığı tarihten de yerel sosyal boyutlarından da kopartılarak buraya taşınır. Bundan dolayı Kemalizm için batı bir özne şarklı doğulu olan ise kendi hilâfına dönüşmesi gereken bir nesnedir. Bu yönüyle Kemalizm bir toplumun kendi kendini sömürgeleştirmesidir. Lâkin Kemalizmin ne kadar bir modernleşme olduğu da sorguya değerdir. Çünkü toplumlar; kentleşme, endüstrileşme, çocuk ölümlerini önleme gibi modernleşmenin kriterlerini yerine getirebilirler; ancak bu, onların modern oldukları anlamına gelmez. Modern olan; arayan, soran, sorgulayan, sol modernleşme sürecinde olduğu gibi özgürlük peşinde koşan, imkânsız olsa da eşitsizliği, yoksulluğu yok etme cüretine girendir

Kemalizmin taşımacı modernizm olarak ortaya çıkmasına dönük bu atılımı karşısında geleneksel olan vuruşarak değil dönüşmeye karşı olabildiğince direnerek ayakta kalmaya çalışır. Bu tepkisel hamle ise muhafazakârlık olarak ortaya çıkar. Ancak batıda gördüğümüz modernleşme gibi özgüvenli bir hareket olmaktan çok geleneği taşlaştıran bir süreçtir bizdeki muhafazakârlık. Çünkü ne bir özgün estetiği ne bir özgün dili, ne bir özgün değerler sistemi ve bunu besleyen bir felsefesi vardır. Daha çok elde kalanı korumak üzerine kuruludur. Bu anlamda Türk muhazakarlığı Cemil Meriç’in deyimi ile türbe bekçiliğidir daha çok. Bu nedenle de Ahmet Hamdi Tanpınar gibi bir estetiysen yaratmış, Nurettin Topçu gibi su katılmamış batılı anlamda bir muhafazakâr yaratmış olmasına karşılık onlardan beslenememiş ve sonuçta ortaya daha çok Nacip Fazıl Kısakürek gibi Osmanlı İslâm’ından kopuk tepkici, estetikten çok çıplak siyasette somutlaşan selefilik belâsını da içeren modernist bir muhazakarlığı içermiştir. Bu nedenle muhazakarlık gelenekten beslenmekten çok gelenek üzerinden siyaset yapan güç temelli bir siyasal harekettir. Bu bakımdan otoriteyi yüceltmekle birlikte muhazakarlıkta olduğu gibi yücelttiği otorite karizmaya değil İktidar’a ve güce tapınma biçiminde tezahür eden bir anlayıştır bu.

Gücü yüceltmek ve her şeyi araçsallaştırmak bakımından radikal modernizm olarak Kemalizm’le, Muhazakarlık aynı zihni yamukluktan muzdariptir. Bu bakımdan bu düşüncelerin her ikisi de gerçek mahiyette bir özgürleşemeye olanak sağlayamaz.

Yeşiller ve tarihe genç kalmak

Modernleşme Türkiye´de daha çok çağdaşlaşma olarak anlaşılmıştır. Bununla da kastedilen çağın teknolojisi ve kültürüyle uyumlu hale gelmektir. Bu hali ile modernleşme modernleşmeyi ithal eden batılı olmayan ülkeler için bir uyum sürecidir. Uyum gösterilecek olan çağın “modern” koşullarıdır Dolayısıyla modernleşmenin az gelişmiş ülkelerdeki anlamı kuskusuz kalkınmayla iç içedir. Çünkü kalkınmak özellikle biz de batı karşısında mağlup olunmuş batı ile tekrar eşitlenme anlamı taşıyan güç temelli bir şeydir. Kalkınmak varolmakla eşdeğerdir ve bir eziklik psikozunu yansıtır. Kalkınmak batıyı batıya benzeyerek yenme ideolojisini, sömürge olmaktan kurtuluşu ifade eden sihirli bir sözcüktür. Kavram basitçe ekonomik büyüme değil de kalkınmak olunca da değer yüklenerek anlam kaymasına uğrar. Çünkü ekonominiz güçlendikçe, batının teknolojisini ve kimi kurumlarını aldıkça sizde bir güç olacak ve hesaba katılacaksınız demektir. Kalkınmanın bilinçaltı dünyası ayrı bir yazı olmayı hak edeceğinden bu konuya ilişkin söylenecek her şeyi söylemiş olalım.

Bu anlamda Türkiye’de Sol’da Sağ’da Kalkınma-Modernleşme ekseninin dışında değildir.

Fark sadece ve sadece Osmanlı’da beri süregelen “batının İlmini, Fennini alıp, ahlâkını dışarıda bırakıp bırakmamak”la bağlantıldır. Benliğini bütünü ile batıya yaslayan Kemalizm için batının kurumlarını alıp, onun yaşam tarzını almamak bir çelişkidir. Muhafazakâr sağ-ki bunun en otantik biçimi AKP’dir-içinse yaşam tarzını almak ahlâkî çöküşe neden olacağından bundan olabildiği ölçüde uzak durmak en doğru olandır.

Bu anlamda batılı yaşam biçimi içinde nefes alıp veren orta sınıflar için batının yaşam biçiminden uzaklaşmak bir kötülükken Anadolu’da ve kentin kenarlarında temsil olan Ahmet Çiğdemin Yerinde ifadesi ile bir “taşralılık” olarak tezahür eden muhazakarlık için yaşam tarzındaki tam batılılaşma ahlâkî çöküş, “milli benliğin” çürümesidir. Bu anlamda Türkiye’de gerçek manasında bir yerlileşme olmamıştır.

“bu ‘ millileştirme’ çabasının sonucunda ortaya çıkan ‘ürün’, hem kastedilen millî oluşa hem de millileştirilen ögeye uzak kalıp, sadece adıyla varolabildiğinden Türkiye’deki hegemonik (başat, egemen) bütünün takviyesine katkıda bulunuyor… … Böylece liberalizmden muhafazakârlığa, sosyalizmden milliyetçiliğe bütün ideolojik eğilimlerin, kolayca ‘denetlenebilir’ bir araca indirgendiklerini yadsıyamayız”2

İşte yeşilleri özgün kılan da bu radikal modernleşme hamlesinden de, taşra epiği olarak muhazakar sağdan da başka olmasıdır. Soldan sağa paylaşılan ortak temel olan modernleşme-kalkınma olgusu yeşillerin siyasal itirazının temel bileşenidir. Yeşiller belki de ilk kez bu toplumda batılılaşma, modernleşme tartışmalarına bambaşka bir yerden modernleşmeyi red yönünden verilmiş bir cevap olduğundan “benlik”, “kimlik yarası” sorununa bir cevaptır. Bir yanıyla otantik olana dönüş, gelenekten beslenme olarak orijinal anlamda “muhazakar” (ülkenin doğasını, yerel kültürlerini korumak anlamında, bunları muhafaza etmek anlamında) diğer yanıyla post-modern bir hareket. Post-modern derken modernliği içine alarak onun kimi ögelerini içine alarak ama onu dönüştürerek aşmadır.

Yeşiller batılaşmamayı, modernleşmemeyi önerdiği oranda diğerlerinde kalın bir çizgi ile ayrılmakta. Yeşiller Sol modernliğin eşitlik ve özgürlük ufkunu tamamı ile paylaşır, hatta onu genişletir (özellikle de insan dışı dünyaya doğru) ama diğer yandan modernleşmenin yıkıcılığına karşıda radikal bir direnç mekanizmasıdır.

İşte Tüm bunlar yeşilleri tarihe genç kılıyor. Yani Türk modernleşmesine damga vuran yükseklik kaybından doğan bilinçsel yaraya karşı bir mehlem olarak ortaya çıkarken bu yaradan doğan sorunlara ise tamamı ile uzak kalıyor. Bu da onu toplumun karşısında daha şanslı kılıyor. Eğer yeşiller olarak bizler kendimizi topluma iyi anlatabilir ve kalkınmanın yerine yoksulluğu, sefaleti dışlayan niteliksel gelişme kavramını anlatabilirsek bu ülkenin tarihi bambaşka bir biçimde yazılmaya başlanmış olacak.

More in Yeşeriyorum

You may also like

Comments

Comments are closed.