Akbelen DirenişiDoğa MücadelesiEkolojiManşet

Av. Cangı: Akbelen için açılan davada acilen ‘yürütmeyi durdurma’ kararı bekliyoruz

0

‘Oldu bitti yaratılarak kıyım yapılıyor’

Ormandaki kesimleri, şirket işçileriyle beraber Orman İşletmesi’nin işçilerinin yaptığını, ancak bunun bir ihalesi olup olmadığının belli olmadığını belirten Cangı şunları söyledi:

“Burada  1984’ten beri faaliyet yürüten termik santraller var. Daha sonra özelleştirme sonucunda ortaklıkla oluşturulan YK Enerji’ye bırakılmış ve  santraller de onlara kömür sağlayan maden ocakları da hiçbir  Çevresel Etki Değerlendirmesi (ÇED) yapılmadan faaliyet yürütüyor. Keşif sırasında bunu bize doğrudan söylediler. Özelleştirme sırasında Türkiye Cumhuriyeti Devleti yetkilileri tarafından, ‘hiçbir çevresel değerlendirmeye tabi tutulmayacaksınız, engelle karşılaşmayacaksınız’ şeklinde kendilerine söz verilmiş. Onun gücüyle hareket ediyorlar.”

‘Maden Işıkdere Köyü’nü yuttu, sıra ormanda ve diğer köylerde’

Cangı, orman ve ağaç kesiminin belli kuralları olduğuna ancak Akbelen’de bir katliam yaşandığına dikkat çekti:

“Bu kıyımı durdurmak için İkizköylüler bedenleriyle karşı dururken, davayı yürüten  mahkeme, kararı vermekte gecikiyor, bakanlık siyasilerin tepkilerine ses çıkarmıyor. Oradaki katliamın doğuracağı sonuç şu: Bodrum başta olmak üzere bölgenin susuz kalmasına yol açacak, bölgenin yaşamının ortadan kalkmasına yol açacak. Ama buna rağmen hiçbir güç bu katliamı durduramıyor. ”

Bölgede her iki santrale kömür çıkaran devasa bir açık linyit madeni bulunuyor.  Ancak oradaki linyit bittiği için ağaçları kesip ormanın içine doğru yeni madenler açılması isteniyor.

Arif Cangı, buradaki durumu şöyle anlattı:

“Şimdi, devredilen devasa bir ruhsat sahası var, en önemli kısmı da Akbelen Ormanı. Akbelen Ormanı’na gelinceye kadar adım adım Akbelen İkizköy’e kadar dayanmış kömür madeni. Hatta İkizköy’ün en eski mahallesi olan Işıkdere Köyü’nü yutmuş vaziyette. Işıkdere Köyü’nün bir kısmı kamulaştırma bir kısmı da satın alınarak kömür madeni haline getirilmiş. İkizköylülerin ‘bıçak kemiğe dayandı’ dedikleri yer burası zaten.

Orası şu an cehennem çukuru haline gelmiş durumda. Daha sonra köylüleri ovaya indiriyorlar. Ovada size dokunulmayacak deniyor. Ovada ev yapıyorlar. Geçimlerini sağlamaya çalışıyorlar. Bu sefer ovadaki yerler için kamulaştırma ihtarı gelmeye başlıyor. İkizköylülerin ayağa kalkmasına yol açan en son nokta da bu.”

Akbelen Ormanı’nın bölgede sağlam kalmış, yaşayan en önemli orman ekosistemi olduğunu vurgulayan Cangı,  “İki ekosistem arasında geçiş sağlayan, canlıların geçişini sağlayan bir yer bu orman. Bodrum ve bu bölgenin su havzası, su kaynağı. Eğer Akbelen Ormanı ortadan kalkarsa, Bodrum ve civarı susuz kalacak. Diğre yandan ormana girilmesi halinde madencilik diğer yerlere de yayılacak. Milas’ın Ören tarafının önemli bölümü kömür madeni haline gelecek. Bunun önüne geçilebilmesi için Akbelen Ormanı’ndan geçit vermemek lazım. Akbelen Ormanı bu anlamda son derece önemli” diye konuştu.

‘Madencilik, kutsal faaliyet haline getirildi’

Cangı, bir şirketin ormana girip kesim yapmasının yasal prosedürüne ilişkin de şu bilgileri verdi:

Madencilik mevzuatı doksanlı yıllarda Bergama Ovacık Altın Madeni süresinde ciddi anlamda değiştirildi; ‘kutsal faaliyet’ haline getirildi. Yasalardaki koruma güvencelerinin hepsi aşındırıldı. Orman alanlarında da bu şekilde madencilik yolu açıldı.

Diğer yandan bu şirkete özelleştirme yapılırken de söz verilmiş. Sözüm ona, ÇED yönetmeliğinin yürürlüğe girdiği 1983’den önce projelendirildiği gerekçesiyle ÇED’den muaf tutuluyor. Yani şu anda Yeniköy Kemerköy Termik Santrali ve onun maden faaliyetleri için herhangi bir ÇED süreci işletilmemiş. ÇED dahi yapılmamış durumda. Ona ilişkin açmış olduğum dava ne yazık ki reddedildi şu an Anayasa Mahkemesi‘nde. Akbelen Ormanı kesilecek olursa eğer maden işletmesi için yine ÇED süreci işletilmeyecek. Yani  çevre hukukunun hiçbir kuralı uygulanmıyor. Anayasaya aykırı, yasalara aykırı, ulusal sözleşmeye aykırı. Bütün bunlar da küresel iklim krizinin en önemli müsebbiplerinden olan iki tane termik santralin çalışması için yapılıyor. Yani Akbelen’deki mücadele aslında iklim mücadelesinin bir parçası. ”

ÇED muafiyet davasına ilişkin Anayasa Mahkemesi’nden ihlal kararı çıkmasını beklediklerini belirten Av. Cangı, ancak bunun iş işten geçmeden olmasını umduğunu söyledi:

“Diğer yandan Tarım ve Orman Bakanlığı’nın yasal değişiklikler üzerine, yapılan başvuru üzerine 2020’de verdiği bir izin O işlemin iptali davası şu anda asıl davamız. O davada üç defa keşfe gidildi. Hatta 2021’de Ağustos ayında, yine bugünlerde yoğun orman yangınlarının başlaması üzerine şirket orman yangınlarını bahane ederek sözüm ona, termik santralin etrafındaki ağaçları keserek orman yangınını önleme girişimi adı altında hiç ilgisi olmayan maden ocağının kıyısında, şu anda kesilen alanda kesime başladı. Yine aynı yerde kesim yapılıyor. O zaman girişimleri köylülerin ve aktivistlerin müdahalesiyle durdurulmuştu. Şu anda şirketin yapamadığını Orman İşletmesi yapıyor. Onun üzerine mahkeme geçici yürütmeyi durdurma kararı verdi. Keşiften sonra tekrar değerlendirme yapacak. O bizim için bir güvenceydi. Birinci keşif rezalet bir keşifti. Zira hakim tarafından hakarete uğradık. Buna rağmen bilirkişi raporu yapılan işlemin hukuka aykırı olduğunu anlatıyordu. İkinci keşfin sonuçları da lehimize çıktı;  işlemin uygulanması durumunda bölgenin ekosisteminde yıkıma yol açılacağına dair tespitler yapıldı. Artık davanın kararının verilmesi gerekirken, hiç gereği yokken üçüncü kez keşif dediler. Bütün ısrarlarımıza, itirazlarımıza rağmen üçüncü keşif yapıldı. Asırlık zeytin ağacının gölgesine sığınılarak, 40 derecede yapılan keşifte bu kez bilirkişiler kendi varlık nedenlerini ortadan kaldıran bir rapor verdiler. 30 yıldır çevre davalarına bakıyorum, böylesine rezalet bir bilirkişi raporu görmedim. O bilirkişi raporu yüzünden yürütmeyi durdurma kararı kaldırıldı. 1 Aralık 2022’den beri yürütmeyi durdurma kararı yok ve her an ormana girecekler beklentisi ve kaygısı içindeyiz.

Seçim sonucundan sonra hiçbir şey dinlemez oldular ve bu bu müdahale oldu. Şu anda yapılan müdahale için şunu da söylemek gerekir: Yürütmeyi durdurma kararı olmamasına rağmen, davanın esası hakkında henüz karar verilmiş değildir ve biz eninde sonunda bu davayı kazanacağız. Bu işleme gerçekten hiçbir mahkeme hukuka uygun olduğunu söylemez. Biz bu davayı kazanacağız. Muğla Birinci İdare Mahkemesi önümüzdeki günlerde duruşma açacak ve esas hakkında karar verecek. Orada kazanamazsak İzmir Bölge İdare Mahkemesi’nde kazanacağız. Reddederse Danıştay‘da kazanacağız. Ama ortada orman kalmayacak. Onun kavgası yürütülüyor. ”

Cangı, dava sürecinde ormana verilecek hasarın hesabını kimin vereceği sorusuna da şu yanıtı verdi:

“Ne yazık ki hukukun H’sinin olmadığı bir ortam yaşıyoruz. Burada herkesin sorumluluğu var. Yürütmeyi durdurma kararı vermeyen mahkemeden başlamak üzere bu emri verenlerin, kesimi yapanların hem siyasi hem hukuki sorumlulukları olur.  Türkiye’de şu anda kamu görevlilerinin hukuki sorumluluklarına ilişkin düzenlemeler değişti. Hiç kimse, hiçbir kamu görevlisi bu konuda yargılanmaz, tazminata mahkum edilmez hale geldi. Ona güvendikleri için  jandarma komutanı, “Buyurun,” diyor, “Şikayetçi olun,” diyor, “İstediğinizi yapın,” diyor. Çünkü biliyor, kendilerine güvenceler yaratılmış.

Burada bir yurttaş olarak, yurttaşın hakkına sığınarak tepki gösterebiliyorsunuz. Anayasanın 169. maddesi çok açık. Ormanları koruma görevini devlete yüklüyor, ‘Orman alanlar daraltılamaz’ diyor, ‘Orman suçlarına ilişkin af getirilemez’ diyor. 56. madde, 17. madde zaten her şeyi, sorumlulukları yurttaşa yüklüyor ve şu anda İkizköylüler ve onların destekçileri olan aktivistler aslında devletin yapmadığını yurttaş olarak yapıyorlar. Bu yaptıkları iş fiili bir müdahale, fiili bir direniş, meşru bir iştir.

Şu anda bu kesimi durduracak olan Muğla Birinci İdare Mahkemesi. Pazartesi sabahı kesim başladı. ‘Hiç olmazsa tesis hakkında karar verilinceye kadar yürütmenin durdurulması kararı verin’ diye başvuru yaptık. İki gündür kesime ilişkin fotoğraflar gönderildi. Dün yayınladığınız sesleri, görüntüleri mahkemeye sundum. Mahkeme başkanına mesaj gönderdim. Görüşme olanağı olmadı. Sabahleyin kalemi tekrar aradım. Bugün bu karar verilmezse eğer, yürütmeyi durdurma kararı verilmezse eğer bundan sonra olacaklarının tamamı mahkemenin sorumluluğundadır.”

 

 

You may also like

Comments

Comments are closed.