İklim ve EnerjiManşet

Shell’in iklim değişikliği söyleminin altında yatan asıl hikaye

0
Mart 2013'de Shell petrol sızıntıları sonucu Nijer Deltası'ndaki ırmak kolları ve bitki örtüsü yıkıma uğradı. Fotoğraf: Pius Utomi Ekpei/AFP/Getty Images

Terry Macalister tarafından The Guardian‘da yayınlanan yazıyı Yeşil Gazete gönüllü çevirmeni Sıla Özkavaf‘ın çevirisiyle sunuyoruz.

***

Mart 2013'de Shell petrol sızıntıları sonucu Nijer Deltası'ndaki ırmak kolları ve bitki örtüsü yıkıma uğradı. Fotoğraf: Pius Utomi Ekpei/AFP/Getty Images

Mart 2013’de Shell petrol sızıntıları sonucu Nijer Deltası’ndaki ırmak kolları ve bitki örtüsü yıkıma uğradı. Fotoğraf: Pius Utomi Ekpei/AFP/Getty Images

Ben van Beurden gibi bir adamın gücü ve onun ün salmış dobra konuşmaları, bir balo salonu dolusu gürültücü akranını susturabilir. Shell genel müdürü, Londra’da bir otelde gerçekleştirilen sektör toplantısına hitap etmek için ayağa kalktığında, derin sessizlik bozuldu.

Van Beurden, 57, Hollanda’daki mütevazı bir geçmişten, amansız ve politik olarak rahatsız edici olan ve seyrek de olsa kendini kamu önünde ateş hattında bulan bir sektörün başına yükselmiştir. Her sene Şubat ayında gerçekleştirilen Uluslararası Petrol Haftası kapsamında, üst düzey yöneticiler ve hükümet yetkilileri için tipik bir bağlantı noktası olarak görülen akşam yemeğinde, sektörün en büyük sorunu olan küresel ısınmaya hitaben samimi bir değerlendirme bekleniyordu. Van Beurden hayal kırıklığı yaşatmadı.

İklim değişikliği gibi konularda sessiz kalmış ve güvenilirlik sorunu yaşamış olan sektörü uyararan Van Beurden’e göre “Eğer iklim değişikliğinin varlığını kabullenmekte yavaşsanız, eğer etkin karbon fiyatlandırması çağrılarının altını boşaltmaya çalışıyorsanız ve eğer kamusal müzakerelerde sürekli ‘kâra karşı çevre’ tartışmasına düşüyorsanız, küresel karbon salınımlarının düşürülmesinden güvenilir bir biçimde bahsedemezsiniz.”

Bu konuşma, özellikle böyle toplantılarda yaşanan karşılıklı pohpohlama durumundan çok uzak bir tavır sergiliyordu ve tabii ki bazılarını kızdırdı. Yine de, Van Beurden’in havalı liberallerden farklı olduğunu bilenler, bu konuşmayı hoş karşıladılar. Van Beurden’in çalışma arkadaşlarından birinin dediğine göre ‘Parayı Takip Et’, Shell’in kimyasallar departmanında görev yaparken Van Beurden’in sürekli tekrarladığı sözlerdi. Şimdi ise, onun sektöre mesajı, sera gazı emisyonlarına dair varolan baskın delilleri kabul et ve iklim değişikliği tartışmalarına katıl, ya da, fosil yakıt sanayisinin kenara itilmesini riskini al.

Fakat Van Beurden tarafından icra edilen Shell’in kendine özgü iş modeli, özellikle kariyer tanımlı bir ele geçirme modeline, daha farklı bir kurumsal felsefeye işaret ediyor. Ancak petrol ve doğalgaz sektörünün en güçlü yöneticileri büyük bir değişikliğe şahit olmuş değiller. Van Beurden yönetimindeki Shell, kontrolden çıkmış iklim değişikliğini durdurma konusuna gelindiğinde 130 milyon avro değerinde Anglo-Flemenk grubu değiştirilmemiş olarak bırakmak isteyen bir strateji takip ediyor.

Shell’in işleyişine dair yapılan araştırmalar, Shell’in kendi tahminlerine göre dünyanın ısısının, iklim değişikliğinin tehlike sınırı olan 2°C’nin yaklaşık iki katı kadar daha artacak olduğunu, buna rağmen şirketin kendi ürettiği sera gazı emisyonlarının hala artmakta olduğunu ve bu artışın rakip şirket olan BG (British Gas) Grubu’nun yaklaşık 74 milyar ABD Doları’na satın alınmasından sonra daha da hızlanacak olduğunu gösteriyor.

Dahası, analizler gösteriyor ki, yüksek karbon salımı gerektiren keşif projelerine getirilen küresel kısıtlamalar, Shell’in Kanada katranlı kumları, Brezilya, Nijerya ve Birleşik Devletler körfezindeki derin-deniz projelerini büyük ihtimalle değersiz kılacak. Ek olarak, şirketin büyümesi sondaj kuyularına (bazıları BP’nin körfez patlamasına sebep olan kuyulardan daha derin olan) bağımlı hale gelmekte ve şirket, iklim değişikliğini ele alan politikalara karşı çıkan American Legislative Exchange Council (ALEC) adlı politik bir kuruluşun üyesi.

Van Beurden’nin konuşmasına sert bir karşı atak, küresel karbondioksit salınlarının azaltılmasına yönelik sektör görüşmesi öneren 2013 Shell New Lens Scenario (Shell Yeni Objektif Senaryosu)’su planlama dökümanından geliyor. Uluslararası kararlaştırılmış limit olan 2°C küresel sıcaklık artışına istinaden, dökümanın açıklaması şöyle: “ Hem bizim senaryolarımız, hem de Uluslararası Enerji Kuruluşu ( International Energy Agency (IEA)) Yeni Politikalar senaryosu; salımları, daha önce hesaplanmıs olan milyonda 450 birim (atmosferdeki CO2) ile tutarlı olacak şekilde sınırlandırmıyor. Ayrıca, hükümetlerinde 2°C senaryosu ile tutarlı adımlar attıklarını görmüyoruz.”

Bir tahmine göre Shell’in bu açıklaması, dünyanın 2°C limitini feci bir şekilde aşacağını kabullenmesi ile aynı anlama geliyor.

Greenpeace iklim kampanyacısı Charlie Kronick’in tahminine göre, Shell tarafından alıntılanan ve yukarıda bahsedilen IEA senaryosu, fosil yakıtların kullanımına devam edilirse dünyayı 3.7°C  bir sıcaklık artışı ile karşı karşıya bırakıyor.

Uluslararası biliminsanlarının çalışmaları, dünyadaki 4°C sıcaklık artışı sonucu küresel düzeyde gerçekleşebilecek ciddi kuraklık problemleri ve bunun sonucunda besin tedarik sistemlerindeki çöküş sebebiyle milyonlarca insanın göç edebileceği konusunda uyarılarda bulunmaktadır. 2010’da Royal Society tarafından yayınlanan makaleler derlemesine göre, gezegenimizin bazı bölümlerindeki çölleşme, bakir kalan alanlarda tarım yapmaya mecbur edecekken, insan toplulukları da yükselen deniz seviyelerine, olağanüstü iklim koşullarına, artan tarım zararlıları ve hastalıklara uyum sağlamak zorunda kalabilir.

Bu esnada, yakın zamanda gerçekleşen başka bir olay, Van Beurden’nin sözleri ve gerçeklik arasındaki mesafeyi daha da arttırdı. 8 Nisan’da Shell Genel Başkanı, BG Grubu’nun satın alınmasına dair sektörü şok eden bir açıklamada bulundu. Kar ve çevre arasındaki güvenilmez seçim dengesine atıfta bulunan açıklamalarıyla sektör çalışanlarını uyaran Van Beurden, vurgulu bir biçimde büyümeye öncelik tanıyor. British Gas’in satın alınması şirket tarihinin en büyük edinimlerinden biri ve bu durum açık bir biçimde, Shell’i daha fazla fosil yakıt çıkarmaya sürüklüyor.

Bu iki şirketin birleşmesi aynı zamanda karbon ayakizinin de daha fazla artmasına sebebiyet verecek. Shell’in 2014’de kendi tesislerinden açığa çıkan sera gazı salımı 76 milyon ton CO2’ye denk ve bu 12 ay önceki değer olan 73 milyon tondan % 4’lük bir artışa tekabül ediyor. 2014 yılında British Gas kontrolünde gerçekleştirilen çalışmalarda ise 7,6 milyon ton sera gazı salımı kaydedilmiş. Bu değer 2013 senesine kıyasla 600.000 ton, yani %9‘luk bir artış sergiliyor. Eğer düzenlemeler yeni ortaklığın devamına müsade ederse, Shell kendi petrol ve doğalgaz rezervlerini %25 ve üretimini %20 oranında arttırmış olacak, ayrıca yaklaşık 100.000 çalışan daha görevlendirecek. Yaklaşık bir yüzyıl önce, Shell’in yeni hayat bulduğu ve Dünya’daki petrolün %11’inin  üretimini gerçekleştiriyor olmaktan övündüğü zamanlarda bile kendi petrol ve doğalgaz rezervlerini sondaj yardımıyla bulmakta güçlük çektiği düşünülürse, yukarıda bahsedilen ortaklık çok büyük bir artışa işaret ediyor. Saygı duyulan bir sanayi analizcisi Fadel Gheit bu hareketi “sektörün görüp görebileceği en iyi anlaşma” olarak değerlendiriliyor.

Fakat Lombard Odier Küresel Enerji Fonu (the Lombard Odier Global Energy Fund) yöneticisi olan ve enerji sektörüne yatırım yapan Pascal Menges’e göre, bu anlaşmayı yönlendiren gerekçeler hayli başarısız ve iddasına göre “Son 10 seneyi kapsayan bu tarz bir büyüme stratejisi fiyaskodan ibaret olduğunu gösteriyor.” Petrol fiyatlarının, doğalgaz ve petrol aramanın kar getirmesi durumunu zora sokan varil başına 50 ABD Dolar‘ın dan daha düşük fiyatlardan, bu sene yükselerek 65 ABD Doları’na çıkmasına rağmen Menges’e göre; “Katran kumlarından, aşırı derin sulardan ve Arktik alanlardan petrol çıkarmak için aşırı fahiş fiyatlara bahse girerek şu anki durumda azalan petrol fiyatları ile başa çıkmak için hastalıklı adımlar atılmakta.”

Menges aynı zamanda Shell’in keşif için Dünya’nın zor bölgelerini, yani Kanada katran kumları, Nijerya, Brezilya çevresindeki derin sular ve A.B.D. körfez bölgesini (ve A.B.D.’nin 11 Mayıs’ta verdiği, Alaska açıklarında Shell’in tekrar sondaj yapmasına dair tartışmalı kararı) seçmeye iten eğilimlerin de altını çiziyor.

Shell erişilebilir petrol ve doğalgaz yataklarını eline geçirse de yada kaynak milliyetçiliği yapan devletler tarafından yolu tıkansa da, hükümetler devlet şirketlerine, çok uluslu yabancı şirketlere verdiği değer üzerinden lisans veriyor.

Shell’in BG devralımı beligin bir biçimde kar ve imkan ile alakadar.

Bir konuşmacının deyimiyle “ BG’in portföyü ve becerileri ile Shell’in imkanlarının bir araya gelmesiyle, iki şirket için büyüme önceliklerinin yerine getirilmesi konusunda kademe atlayabiliriz. Daha fazla derin su ve daha fazla LNG (sıvılaştırılmış doğalgaz), daha güçlü kar marjı ve imkanlar demek oluyor.”

Bununla beraber, Dünya’nın sahip olduğu en zor ulaşılabilir ve teknik olarak en zorlayıcı petrol ve doğalgaz sahalarına olan bu geri dönüş, Shell için başka bir tehdit oluşturuyor: 2°C’den daha fazla bir artışın yolunu kesebilecek küresel bir hareket oluşması durumu, bu projelerin zorunlu bir biçimde rafa kaldırılması ihtimalini getirebilir.

İklim değişikliği konusu üzerine çalışan bir düşünce kuruluşu olan Carbon Tracker’ın bir araştırması, tüm bu alanların mecburi rafa kaldırıma riskini fazlasıyla taşıdığını ve milyarlarca sterlin değerinde hissedar kaynağı sağlayan “çıkmaza girmiş değerler, değersizleşen varlık” haline geldiğinin altını çiziyor.

Bu analize, Rystad Enerji danışmanlık firması tarafından Norveç hükümeti için yapılan başka bir çalışma ile daha da ağırlık verildi. Analizin sonucuna göre eğer dünya 2°C limiti sınırları içinde kalmayı başarabilirse bile, en çıkmaza girecek alanlar Kuzey Amerika’nın açık denizleri, Güney Amerika, Batı Afrika ve de Kuzey Kutup Bölgesi olurdu.

BG anlaşması, Shell’e teknik olarak dünyadaki en zorlayıcı olmanın yanı sıra potansiyel olarak da çıkmazda olan derin deniz projelerine dair kaydadeğer bir menfaat kazandırıyor. Geçtiğimiz 10 yıllık süreçte Brezilya, Atlantik kıyında devasa büyüklükte bir petrol keşfinde bulundu ve Shell, BG’ın orada yapmış olduğu yatırımları devraldı. Brezilya açıklarında bulunan bu alanlar 2.100 metre derinliğinde. 2010 yılında BP’nin Meksika Körfezinde sondaj yaparken Deep Horizon ekipmanın patladığı zaman çalışılan derinlik ise 1,500 metre. Derin deniz çalışmaları, işletmek için hem pahalı ve hem de BP’nin de farkettiği gibi, ciddi kazaların sonuçlarının üstesinden gelmenin daha zor olduğu bir ortam.

Van Beurden Shell için yapılan “çıkmaza girmiş değer” argümanını reddediyor. Geçtiğimiz Eylül ayında New York’da bulunan Colombia Üniversitesi’nde yaptığı konuşmada şunlardan bahsediyor: “Bize göre, “çıkmaza girmiş değer” tezi artan enerji talebinin önemini küçümsüyor. Doğalgazın küresel enerji düzeninde, özellikle kömürlü termik santrallerin yerini alması konusunda oynayacağı rolün hakkını vermiyor. Ayrıca karbon yakalama ve depolama gibi yeniliklerin potansiyelini görmezden geliyor.”

Shell’in bu tür tartışmalı konulara dahil olmasıyla birlikte, onun kulis yapmaya yönelik gayretlerini de incelemek mümkün hale geldi. Amerika’da yeralan Union of Concerned Scientists (Kaygılı Biliminsanları Birliği), Shell’in hala insanların iklim değişikliğine olan katkısını reddeden bir mevzuat modeli tasarlamasıyla eleştirilen muhafazakar ve kar amacı gütmeyen bir kurum olan ALEC’de yeralıyor olmasına yönelik bir kampanya başlattı.

Occidental Petrol ve Google (geçen sene, Google’ın yönetim kurulundan Eric Schmidt, ALEC’in iklim değişikliği konusunda kelimenin tam anlamıyla yalan söylediğini öne sürdü) gibi şirketler ALEC’den ayrılırken, iş imkanları yarattığı ve serbest piyasa ekonomisini teşvik ettiği için Shell ALEC’i desteklemeye devam ediyor.

Shell’in bu konudaki açıklaması ise şu yönde: “Politik yelpaze içinde yer alan ve seçilmiş yetkililer arasında çift taraflı değişimleri besleyen ALEC ve diğer benzer gruplara üyeyiz. ALEC’in büyüme ve kar taraftarı gündemini destekliyoruz ve petrol ve doğalgaz sektörüne dair konularda genel olarak ortak bir tabanda birleşiyoruz.”

“Bazı hususlarda farklı bakış açılarımız olsa da, sadece tek bir nokta üzerinde durmak yerine, kuruluşun bütününe bakıyoruz. Bu durum diğer kuruluşlar için de geçerlidir.”

Bazı eleştiriler ise, Shell’in BG anlaşması vasıtasıyla daha temiz bir enerji sektörüne yönelen “Sorumluluk Sahibi İmajı”’nın aslında iklim değişikliği ile yüzyüze olan bir dünyada yaşam mücadelesi veren bir fosil yakıt şirketini maskelediğinden bahsediyor.

Hollanda’da Friends of the Earth enerji kampanyacısı Ike Teuling ise “O dünyayı yıkıma sürükleyen kötü bir adam değil. Sadece bu fosil yakıt sistemini devam ettirmenin bir yolunu bulmaya çalışan bir şirketin önderliğini yapıyor” diyor.

Pragmatik bir Hollandalı’ya uygun olarak, Van Beurden’in iklim değişikliğine karşı olan tutumunda farkedilebilir bir genişlik var.Küresel ısınmanı önlem alınması gereken önemli bir mevzu olduğunu savunuyor, fakat bunu artan nüfus, refah ve enerji ihtiyacı gerçekliğinden dikkatleri başka yöne çekerek yapmaya çalışıyor.

“Bugün 3 milyar insan hala, birçoğumuzun sorgulamadan kabul ettiği modern enerjiye erişim sorunu yaşıyor. Bu sadece elektrik süpürgesi yada televizyona sahip olmak anlamına gelmiyor. Enerjiye erişim çoğu zaman yoksulluk ve refah arasındaki farkı belirlemekte. Aynı zamanda talep de artışı da mevcut. Bu gezegende daha fazla insan yaşıyor olacak, daha fazla insan şehirlerde yaşıyor olacak ve daha fazla insan yoksulluktan geliyor olacak. Gelişmek istiyorlarsa hepsinin enerjiye ihtiyacı var. Asıl sorun, ahlaki bir vazife olarak herkes için enerji erişimi ve iklim değişikliği ile olan mücadelenin nasıl dengede tutulacağıdır.”

Bu durum, Van Beurden’ün fosil yakıt tartışmalarının genel olarak refah içinde yaşamakta olan batıya özgü olduğunu ve bu tartışmaların kendi refah seviyelerini arttırmak için petrol ve gaz enerjisine ihtiyaç duyan Çin ve Hindistan gibi gelişmekte olan ülkeleri inkar ettiği durumunu belirtmesine olanak sağlıyor.

Van Beurden’in sektöre yaptığı konuşmasında, statükoyu destekler nitelikte alıntılar da yer alıyor ve belirtiyor ki, “ Evet, iklim değişikliği gerçek. Evet, yenilenebilirler geleceğin enerji modellerinin vazgeçilemez bir parçası. Fakat, fosil yakıtların ani ölümünü kışkırtmak hiç akla yatkın bir plan değil.”

Shell’in mevcut stratejisindeki hiç bir nokta, Van Beurden’in makul alternatifler sunacağını hissini vermiyor.

Yazının İngilizce Orjinali

Yazı: Terry Macalister

Yeşil Gazete için çeviren: Sıla Özkavaf

(Yeşil Gazete, The Guardian)

You may also like

Comments

Comments are closed.