Ana Sayfa Blog Sayfa 975

TBB Erdoğan’ın Boğaziçi’nde hukuk fakültesi açılması kararını Danıştay’a taşıdı

Türkiye Barolar Birliği (TBB) Boğaziçi Üniversitesi’nde hukuk fakültesi açılması kararına karşı açılan davaya katılma ve kararın yürütülmesinin durdurulması talebiyle Danıştay’a başvurdu.

Danıştay 8. Dairesi’ne başvuran TBB tarafından konuya ilişkin olarak yapılan açıklamada davaya katılma taleplerinin dayandığı gerekçeler şöyle sıralandı:

“Anayasa ve yasalarımız, fakültelerin kanunla kurulacağını hükme bağlamıştır. Cumhurbaşkanı kararı bireysel işlem niteliğinde olduğundan, düzenleyici işlem nitelikli dava konusu karar açıkça Anayasa’ya aykırıdır. Ayrıca gerekli ihtiyaç analizleri ve akademik alt yapı çalışmaları yapılmadan kontrolsüz şekilde açılan hukuk fakültelerine bir yenisinin daha eklenmesinde hiçbir kamu yararı bulunmamaktadır.”

Boğaziçi Üniversitesi’nde Hukuk ve İletişim fakültelerinin kurulmasına ilişkin Cumhurbaşkanlığı kararına karşı açılan iptal davasına, TTB davacılar yanında “Hukuk Fakültesi kurulmasına ilişkin kısım yönünden” katılma talebinde bulundu.

Danıştay’a yapılan başvuruda, Cumhurbaşkanlığı kararının iptali ile yargılama sonuçlanıp hüküm verilinceye kadar yürütülmesinin durdurulması istendi.

Boğaziçi Üniversitesi akademisyenleri, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın rektörlüğe atadığı Prof. Dr. Melih Bulu’nun göreve gelmesinin ardından üniversiteye İletişim ve Hukuk fakülteleri kurulmasına yönelik Cumhurbaşkanlığı kararının iptali için 29 Mart 2021’de Danıştay’a başvurmuştu. Bulu’nun ardından rektörlüğe Prof. Dr. Naci İnci atanmıştı. Boğaziçi Üniversitesi’ndeki direniş ise 450. gününe girdi.

Boğaziçi’ndeki tüm bölümler ve üç enstitüden kadrolaşmaya yönelik ortak açıklama

Boğaziçi Üniversitesi’ndeki 29 bölüm ve üç enstitü dün bir açıklama yayımlayarak Boğaziçi Üniversitesi’nin liyakate dayalı istihdam sisteminin ağır bir kadrolaşma tehdidi altında olduğunu duyurdular.

29 Bölüm ve üç enstitünün imzası ile akademisyenlerin yazışma grubuna gönderilen açıklamada, şeffaflıktan yoksun, liyakat ve birimlerin akademik özerklikleri dikkate alınmadan yapılan atamaların kabul edilemez olduğu, Boğaziçi Üniversitesi akademisyenlerinin tüm bu atamalara dair tüm hukuki yollara başvurulacağı ifade edildi. Açıklamada ”Boğaziçi Üniversitesi’nin liyakate dayalı istihdam sistemi ağır bir kadrolaşma tehdidi altındadır” denildi. Açıklamada şu ifadeler kullanıldı:

“Üniversitemizde birimler ve kurullar tarafından titizlikle uygulanan bu süreçler akademik yetkinliğe sahip kadrolarıyla iyi eğitim veren, nitelikli bir araştırma üniversitesi olma özelliğimizi koruyabilmemiz için elzemdir. Bu nedenle aşağıda isimleri bulunan bölüm ve enstitüler olarak Üniversitemizin birim ve kurullarında değerlendirilmeden, liyakat ve şeffaflık prensipleri ile birimlerin akademik özerklikleri dikkate alınmadan yapılan atamaların kabul edilemeyeceğini ve gerekli tüm hukuki yollara başvurulacağını belirtmek isteriz.”

Bölümler:

1.Bilgisayar ve Öğretim Teknolojileri Eğitimi
2.Eğitim Bilimleri
3.Temel Eğitim
4.Matematik ve Fen Bilimleri Eğitimi
5.Yabancı Diller Eğitimi
6.Batı Dilleri ve Edebiyatları
7.Çeviribilimi
8.Dilbilim
9.Felsefe
10.Fizik
11.Kimya
12.Matematik
13.Moleküler Biyoloji ve Genetik
14.Psikoloji
15.Sosyoloji
16.Tarih
17.Türk Dili ve Edebiyatı
18.Ekonomi
19.Siyaset Bilimi ve Uluslararası ilişkiler
20.İşletme
21.Uluslararası Ticaret
22.Turizm İşletmeciliği
23. Yönetim Bilişim Sistemleri
24. Bilgisayar Mühendisliği
25. Elektrik-Elektronik Mühendisliği
26. Endüstri Mühendisliği
27.İnşaat Mühendisliği
28 Kimya Mühendisliği
29. Makine Mühendisliği

Enstitüler:

1) Atatürk İlkeleri ve İnkılâp Tarihi Enstitüsü
2) Biyomedikal Mühendisliği Enstitüsü
3) Çevre Bilimleri Enstitüsü

Adalet geç geldi: Aydın Engin basın kartı iptaline karşı açtığı davayı kazandı

24 Mart’ta kaybettiğimiz usta gazeteci Aydın Engin‘in, kendisine yeniden basın kartı vermeyen İletişim Başkanlığı‘na 2020’de açtığı dava sonuçlandı.

Mahkeme, mevzuat değişikliği sonrası basın kartı yenilenmeyen Engin’in haklı olduğuna hükmetti.

Ankara 18’inci İdare Mahkemesi, İletişim Başkanlığı’nın Engin’e devam eden bir davasını gerekçe göstererek basın kartı vermediği belirterek işlemin iptaline karar verdi.

Sınır Tanımayan Gazeteciler (RSF) Türkiye, karara ilişkin, “Mahkeme, İletişim Başkanlığı’nın geçtiğimiz günlerde aramızdan ayrılana kadar sürekli basın kartını vermeyerek oyaladığı 53 yıllık gazeteci Aydın Engin’e hak verdi” açıklamasını paylaştı.

Aydın Engin, kendisine verilmeyen “sürekli basın kartı” için Cumhurbaşkanlığı İletişim Başkanlığı’na 2020 yılında dava açmış ve şunları söylemişti:

“Basın kartı, mesleğimizin gereğini yerine getirmemiz için kullandığımız bir iş aracı ve İletişim Başkanlığı seneler önce kazandığım bu hakkı bana iki yılı aşkın süredir teslim etmiyor. Ben Fahrettin Altun’un doğumundan yedi yıl önce mesleğe başladım. Bu cezalandırma pratiğinin gazetecilerin mesleğini yapmasını engellemeye yönelik tutum olduğu çok açık. Biz buna boyun eğmeyiz.”

Engin, 24 Mart’ta 82 yaşında hayatını kaybetmişti.

Alev Karakartal’ın yazısı: Aydın Abi…

AYM Başkanı: Dünyanın hiçbir yerinde bu kadar bireysel başvuru yok, rakamlar endişe verici

Anayasa Mahkemesi (AYM) Başkanı Zühtü Arslan, AYM’ye yapılan bireysel başvuru sayısının 90 bine yaklaştığını açıkladı.

Gaziantep‘te Adli Yargıda Bireysel Başvuru İhlal Kararları ve İhlalin Sonuçlarının Ortadan Kaldırılması Bölge Toplantısı‘nda konuşan Arslan, rakamların ‘gerçekten endişe verici’ olduğunu söyledi:

“Dünyanın hiçbir yerinde bu kadar çok bireysel başvuruya muhatap olan bizim dışımızda herhangi bir anayasa mahkemesi de yok, insan hakları mahkemesi de yok.”

Anayasa Mahkemesi’nin 2012’den bu yana iş yüküyle mücadele etmek için çok farklı teknikler geliştirdiğini belirten Arslan, “Anayasa Mahkemesi, gece gündüz bu yönde gayret gösteriyor ama takdir edersiniz ki bu iş yüküyle mücadelede tek başına başarılı olması mümkün değildir” dedi.

Başvuruların yüzde 75’i adil yargılanma hakkıyla ilgili

Başvuruların yaklaşık yüzde 75’inin ‘adil yargılanma hakkı’na ilişkin olduğunu ve bunların yaklaşık yüzde 90’ının da uzun yargılama şikayeti ya da kanun yolu şikayeti olduğunu açıklayan AYM Başkanı, “Uzun yargılamalarla ilgili yapısal sorunumuz olduğu belli. Bunu çözmek zorundayız” dedi.

Arslan başvuru sayılarının azaltılması için üç temel hususun üzerinde durulması gerektiğini söyledi ve şunları kaydetti:

Anayasa Mahkemesi’ne bireysel başvuru, bir temyiz yolu olarak algılanıyor: “Anayasa Mahkemesi, istinaf kararlarının temyiz edildiği veya Yargıtay ve Danıştayın kararlarından sonra başvurulacak süper bir temyiz mercii değildir. Bireysel başvuruda Anayasa Mahkemesi sadece süreçte ortaya çıkan hak ihlalleri şikayetlerini inceleyen bir mahkemedir; tıpkı Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi gibi. Dolayısıyla özellikle avukatların temyiz başvurusu mahiyetindeki başvuruları Anayasa Mahkemesine getirmemesi gerekir.”

Devlet, temel hakları korumak bakımından negatif ve pozitif yükümlülüklerini yerine getirsin: “Negatif yükümlülük, yapmama eksenli yükümlülüklerdir; devletin yapmaması gereken şeyler vardır. Mesela orantısız güç kullanarak hak ihlaline yol açması gibi. Bunlar devletin negatif yükümlülükleri ihlal ettiği anlamına geliyor. Diğer yandan, kamu gücü kullananların pozitif yükümlülükleri vardır: Söz gelimi bir ölüm olayı veya bir yaralanma olayı gerçekleştiğinde çok hızlı etkili bir soruşturma yürütmesi gerekiyor. Yapması gerekeni yapmadığı taktirde de pozitif yükümlülük ihlal ediliyor ve bu bize bir başvuru olarak ve nihayetinde bir ihlal olarak geliyor. Devletin negatif ve pozitif yükümlülüklerini yerine getirmeleri başvuru sayısını da, bu sayılar sonucunda ortaya çıkacak ihlal sayısını da ciddi şekilde azaltacaktır.”

Anayasa Mahkemesinin ihlal bulduğu kararların harfiyen uygulanması gerekir: “Bireysel başvurunun objektif etkisinin hayata geçirilmesi gerek. Subjektif etki somut, münferit başvuruda, başvurucunun uğradığı zararın karşılanması, giderilmesidir. Bu zaten başvurunun doğal sonucudur, olması gerekendir. Bunu konuşmaya, tartışmaya bile gerek yok. Dünyanın her yerinde mahkemelerin verdiği kararlar bağlayıcıdır ve o somut olayda mutlaka uygulanması gerekir. Fakat asıl konuşmamız gereken mesele bireysel meselenin objektif etkisi. Yani yeni ihlallerin ortaya çıkmasını engelleyecek şekilde Anayasa Mahkemesinin kararlarında vurgulanan belirtilen ilke ve esasların idare makamları tarafından yargı makamları tarafından yasama organı tarafından dikkate alınması ve uygulanması meselesi. Bunu yaptığımız takdirde ben inanıyorum ki Anayasa Mahkemesinin önündeki başvuru sayıları da ciddi şekilde azalacaktır. Eğer ihlal kanundan kaynaklanıyorsa veya Anayasa Mahkemesinin norm denetiminde kanun hükmünün Anayasa’ya aykırı olduğunu söylüyor ve iptal ediyorsa bir an önce o kanunun ihlal üretmeyecek hale getirilmesi gerekiyor.

Sinop’ta nükleer santral davasında karar bir ay sonra açıklanacak: Yaşamak istiyoruz!

Sinop’taki nükleer güç santraline verilen Çevresel Etki Değerlendirmesi (ÇED) ‘olumlu kararı‘nın iptali için dün karar duruşması gerçekleştirildi. Samsun 3. İdare Mahkemesi’nde görülen davaya ilişkin gerekçeli kararın bir ay sonra açıklanacağı bildirildi.

Sinop Nükleer Karşıtı Platform’un (NKP), Sinop Nükleer Güç Santrali (NGS) için verilen ÇED olumlu kararının iptali için Samsun 2. ve 3. İdare Mahkemesi’nde açtığı dava dün saat 10.00’da başladı.

Davaya NKP üyeleri, avukatlar, doğa mücadelecilerinin yanısıra CHP Sinop Milletvekili Barış Karadeniz, CHP Samsun Milletvekili Neslihan Hancıoğlu, HDP İstanbul Milletvekili Ali Kenanoğlu, Sinop Belediye Başkanı Barış Ayhan, Türkiye Barolar Birliği (TBB) Başkanı Erinç Sağkan, Türk Tabipleri Birliği (TTB) Merkez Konsey Başkanı Prof. Dr. Şebnem Korur Fincancı, KESK Eş Genel Başkanı Mehmet Bozgeyik, Sinop Barosu Başkanı Funda Öztürk Altunbaş, Samsun Barosu Başkanı Pınar Gürsel Yıldıran ile Yeşiller ve Sol Gelecek Partisi Eş Genel Başkanı İbrahim Akın da katıldı.

Duruşma sonrası mahkeme önünde açıklama yapan Samsun Nükleer Karşıtı Platform’un avukatı Mehmet Horuş, şöyle konuştu:

“Türkiye çevre hareketi açısından tarihi bir duruşma oldu. Karar 30 gün sonra bize yazılı olarak bildirilecek.”

TBB Başkanı Erinç Sağkan duruşma sürecinde yaptığı açıklamada davanın konusunun sadece kendilerini ilgilendirmediğini, Türkiye’de yaşayan herkesi ilgilendirdiğini belirterek “Hatta komşu ülkelerdeki insanları da ilgilendiren bir dava. Çünkü davanın konusu, bu ülkenin toprağının, suyunun, yaşam sebeplerimizin ve çocuklarımızın geleceğinin davası” ifadelerini kullandı.

‘Çevre ve hukuki dayanaktan yoksun bir rapor’

Sinop Barosu Başkanı Funda Öztürk Altunbaş nükleer santrale verilen ÇED raporunun kesinlikle kabul edilemeyeceğini söyleyerek “Çevre ve hukuki dayanaktan yoksun bir rapordu. Nükleer santrale ilişkin hayati sorunlar yaşayacağız. Raporu hiçbir şekilde kabul etmiyoruz, itiraz ediyoruz. Bilindiği gibi bu dava, ÇED olumlu olduğu gerekçesiyle açıldı” dedi.

‘Sağlığımız tüketim nesnesi olarak kaynayıp gidecek’

TTB Başkanı Şebnem Korur Fincancı da “Ekolojik olarak koruma öncelikli bir yerde yapılacak NGS ile olası durumda insanlar nasıl tahliye edilecek? Sağlık sorunlarına nasıl çözüm getirecek? ÇED raporu nasıl bir perspektifle yapıldı? Sağlığımız tüketim nesnesi olarak kaynayıp gidecek! Kamusal sağlık haktır.14 bin yapım işinde çalışacak emekçiden bahsediliyor. Bunların iş güvenliği, sağlık hakkı nasıl korunacak?” şeklinde konuştu

‘Asıl uzmanlara bu zamana kadar hiçbir şey sorulmadı’

Prof. Dr. Aziz Konukman “Kamu avukatları her konunun uzmanı dendiğinde her seferinde ÇED Daire Başkanı Uzmanı’na söz verdi. Biz asıl uzmanlara, bu zamana kadar hiçbir şey sorulmadı” ifadelerini kullandı.

‘Planın hiçbir yerinde nükleer santralin yeri belli değil’

TMMOB ve Şehir Plancıları Odası adına konuşan Orhan Sarıaltun, “Planın hiçbir yerinde nükleer santralin yeri belli değildir. Yapılma aşamasında yer tespitinin yapılacağı not olarak alınmıştır. Planlama yapılırken yerel yetkililer dahil edilmeden yapılmıştır. İmar mevzuatında planlama yapılırken halk söz sahibi olmalı derken bu planlamada halka söz hakkı verilmemiştir” dedi.

‘Orman Bakanı’ndan ormanı, Çevre Bakanı’ndan çevreyi korur hale geldik’

CHP Sinop Milletvekili Barış Karadeniz, “Biz, bu nükleer santrali ne Sinop’ta ne Türkiye’de istiyoruz.Bizim yaşam hakkımızı elimizden almaya kimsenin hakkı yok. Geleceğimizi alamazsınız! Ey kamu avukatları nükleer santrali öyle bir anlattınız ki evimizin bahçesine yapasımız geldi. Orman Bakanı’ndan ormanı, Tarım Bakanı’ndan denizi, Çevre Bakanı’ndan çevreyi korur hale geldik” ifadelerini kullandı.

‘Yaşamak istiyoruz’

Sinop NKP dönem sözcüsü İlker Şahin ise “Biz Sinop halkı olarak ölmekten korkuyoruz. Yaşamak istiyoruz” dedi.

‘Bu ÇED raporu bizim için çöp hükmündedir’

Sinop Belediye Başkanı Barış Ayhan da “Çernobil’e giderek neler yaşadıklarını bizzat gördüm. Böyle bir sonu biz kendi geleceğimiz için istemiyoruz. Sizin enerji üretiminiz beni ilgilendirmiyor. Beni Sinop halkının sağlığı, geleceği ilgilendiriyor. Bu ÇED raporu bizim için çöp hükmündedir” dedi.

‘Halkın görüşünü bildirmesi gereken toplantılar engellendi’

TMMOB Yönetim Kurulu üyesi Cemalettin Küçük ise şöyle konuştu:

“Halkın görüşünü bildirmesi gereken toplantılar engellendi. Polis koridorundan geçemedik. Bu emri kim verdi sorusuna kimseden yanıt alamadık. Geçmişte ÇED raporları ile yapılan projelerin şu anki durumu ortadadır. Tesislerin rapor içerikleri okunmadan kararlar alınmıştır. Biz satılık mıyız? Bizi enerji arzı üzerinden esir etmeye çalışıyorlar!”

‘En küçük bir hatanın telafisi yok’

Sinop Çevre Dostları Derneği Başkanı Hale Oğuz ise “Nükleer santrallerde yapılacak en küçük bir hatanın telafisi yoktur” şeklinde konuştu.

Dava sürüyor

Kararın 30 gün sonra açıklanacağı dava bugün de Samsun 2. İdare Mahkemesi’nde görülmeye devam ediliyor.

Dava öncesi beş şehirde protesto

Duruşma öncesinde, 26 Mart’ta beş farklı şehirde nükleer santrale karşı protestolar gerçekleştirilmişti. Nükleer Karşıtı Platform eş zamanlı olarak beş şehirden seslenmiş, ‘Nükleere hayır’ demişti.

Sinop’ta nükleer santral davası: Nükleeri değil, yaşamı savun

AKP’nin torba kanun teklifi şirketleri koruyor: Gazetecilere aba altından sopa

Türkiye Gazeteciler Cemiyeti (TGC), AKP tarafından Türkiye Büyük Millet Meclisi‘ne (TBMM) sunulan ve gazetecilere yeni hapis cezaları getirilmesinin yolunu açan torba kanun teklifiyle ilgili açıklama yaptı.

Şirketler aleyhine haber yapan gazetecilere, ‘şöhrete zarar verme’ suçlamasıyla üç yıla kadar hapis cezası öngören teklifin, yurttaşların habere erişim hakkını engelleyeceğine işaret edilen açıklamada, “Anayasal bir hak olan basın ve düşünceyi ifade özgürlüğünü engellemek için iktidar tarafından sistematik olarak girişimde bulunulmaktadır” ifadelerine yer verildi.

AKP’li 85 milletvekilinin imzası bulunan “Hazineye Ait Taşınmaz Malların Değerlendirilmesi ve Katma Değer Vergisi Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun ile Bazı Kanunlarda ve 375 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnamede Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi”, 25 Mart’ta TBMM Başkanlığı’na sunuldu. 39 maddelik torba kanun teklifine göre, gazetecilere haberlerinde “şirket itibarını zarar verme” gerekçesiyle 1 yıldan 3 yıla kadar hapis cezası ve adli para ceza verilebilecek:

Bir şirketin itibarını kırabilecek veya şöhretine ya da servetine zarar verebilecek bir hususa kasten sebep olunamayacak ya da bu yolla asılsız haber yayılamayacak. İsimleri belirtilmese dahi şirketlerin güvenilirliği konusunda kamuoyunda tereddüde yol açacak veya şirketlere duyulan güveni sarsacak veya şirketlerin mali bünyelerinin olumsuz etkilenmesine neden olabilecek nitelikte asılsız haberler yapılamayacak.

Bir şirketin itibarını kırabilecek veya şöhretine ya da servetine zarar verebilecek asılsız haber yayanlar 1 yıldan 3 yıla kadar hapis ve 1000 günden 2000 güne kadar adli para cezası ile cezalandırılacak. Bu eylemler neticesinde özel veya kamusal bir zarar doğarsa verilecek ceza altıda bir oranında artırılarak hükmolunacak.”

Yurttaşların habere erişiminin önüne yeni bir engel

TGC, ‘şirketlerin güvenirliği konusunda kamuoyunda tereddüde yol açacak’ haberlerin yapılmasının sansürlenmesi olarak yorumladı:

Yaşanan sosyal ve ekonomik sorunlarla ilgili haberlerin serbest dolaşımı bir kez daha engellenmek istenmektedir.

“Bu madde kabul edilirse yurttaşların habere erişiminin önüne yeni bir engel konulacaktır” diyen TGC, basın ve düşünceyi ifade özgürlüğüne yeni bir darbe olan bu teklifin çekilmesi için iktidar ve muhalefet partilerine çağrıda bulundu.

Beşli çete demek yasaklanıyor

HDP Grup Başkanvekili Meral Danış Beştaş, Meclis’te düzenlediği basın toplantısında kanun teklifine ilişkin şu yorumları yaptı:

“Kanun teklifinde skandal maddeler var. Vergi kaçıranlara yine af imkanı getiriliyor ve beşli çete diyen gazetecilere üç yıla kadar hapis cezası öngörülüyor.”

Torba kanun teklifini, “Yapboz tahtası yasama meclisi. Bir getiriyorlar sonra bakıyorlar ki işlerine gelmiyor bir daha değiştiriyorlar” sözleriyle eleştiren Beştaş, “Beşli çete demek yasaklanıyor artık” değerlendirmesinde bulundu.

Teklifle, vergi kaçırdığını yakalanmadan önce itiraf edenlere uygulanan ‘etkin pişmanlık’ hükümlerinin kapsamı genişletiliyor.

Teklifte, Hazine’ye ait taşınmazların peşin satışında indirim uygulanması,finans sektöründe Kurumlar Vergisi’ninyüzde 20’den yüzde 25’e çıkarılması ve muhtar maaşının asgari ücrete eşitlenmesi gibi maddeler de yer alıyor.

Altı muhalefet lideri yeniden toplandı: Birlikteliğimiz siyasi mühendislik çabalarından etkilenmeyecek

Altı muhalefet partisinin genel başkanları, 28 Şubat’ta Güçlendirilmiş Parlamenter Sistem Mutabakat Metni‘ni imzalamalarının ardından ilk kez DEVA Partisi Genel Başkanı Ali Babacan ev sahipliğinde bir araya geldi.

Babacan, CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, İYİ Parti Genel Başkanı Meral Akşener, Saadet Partisi Genel Başkanı Temel Karamollaoğlu, Demokrat Parti Genel Başkanı Gültekin Uysal ve Gelecek Partisi Genel Başkanı Ahmet Davutoğlu‘nu, DEVA Partisi‘nin genel merkezinde akşam yemeğinde ağırladı.

Beş saatlik görüşmelerinin arından yapılan ortak açıklamada liderler, ‘birlikteliklerini bozmayı amaçlayan’ yeni seçim kanunu teklifini masaya yatırdıklarını paylaşarak şöyle dedi:

“Demokratik ilkelere dayanan birlikteliğimiz, bu gibi siyasi mühendislik çabalarından etkilenmeyecektir. İş birliğimizi uyum içinde sürdürmeye kararlıyız.”

Seçim güvenliğini sağlamak amacıyla bir çalışma daha grubu oluşturduklarını açıklayan liderler, “Tüm vatandaşlarımıza seslenmek istiyoruz, bizler Türkiye’yi karanlık günlerden çıkartma kararlılığı içerisindeyiz. Umutlarımız ve geleceğe olan inancımız, Türkiye’nin sorunlarından çok daha büyüktür. Güçlendirilmiş Parlamenter Sistem mutabakat metnimiz ve sürdürdüğümüz iş birliği, milletimizin geleceğe dair umudunu ve inancını artırmıştır” dedi.

Ekonomik sorunların da toplantıda tartışıldığı belirtilen açıklamada, “Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi ile uygulamaya konulan akıldan, bilimden, gerçeklikten ve istişare kültüründen kopuk keyfi politikalar ağır bir hayat pahalılığına, işsizliğe ve yoksulluğa yol açmış, ekonomik kırılganlıklar ciddi biçimde artmıştır” ifadeleri yer aldı.

Rusya’nın Ukrayna’yı işgaline de değinen liderler, “Bu kriz bize akılcı, tutarlı ve ülkemizin orta ve uzun vadeli stratejik menfaatlerini dikkate alan bir dış politikanın önemini bir kere daha göstermiştir” açıklamasında bulundu.

Muhalefet liderleri, 12 Şubat’ta CHP lideri Kılıçdaroğlu‘nun davetiyle Ahlatlıbel‘de ilk kez bir araya gelmiş ve ‘Güçlendirilmiş Parlamenter Sistem Mutabakat Metni’ne 28 Şubat’ta düzenlenen bir toplantıyla imza atmışlardı.

Hattat Holding şimdi de kömür tesisi kurmak istiyor: Bartın Platformu dava açtı

Bartın Amasra‘da çevre aktivistlerinin 15 yıllık mücadelesiyle bölgeye termik santral yapması defalarca yargı kararlarıyla engellenen Hattat Holding, yıllar sonra kömür çıkarmak için Bakanlığa başvurdu ve Lavvar Tesisi için ÇED Gerekli Değildir kararı aldırdı.

Bartın Platformu, kararın iptali için dava dilekçesini gönderdiklerini söyleyerek bir açıklama yayımladı.

Açıklamada Hattat Holding’in, daha önce ‘kömürcü olmadığını yalnızca termik santral kuracağını’ söylediği hatırlatılarak, “Bartın-Amasra halkının kararlı mücadelesi sonucu termik santral işi çıkmaza girince zaman kazanmak için bu sefer de ‘kömür çıkaracağım’ demeye başlamış. Bununla da yetinmemiş, ÇED Gerekli Değildir iznini bile almış. Şimdi biz Hattat’a nasıl inanalım?” denildi.

Daha önce holding tarafından alınan izin ve ÇED Olumlu kararlarının yargı mücadeleleriyle iptal edildiğini hatırlatan açıklamada, “Hattat, Amasra’da tutunmak ve şu ana kadar politikacı ve bürokratlarla kurduğu işbirliği sayesinde devletten aldığı destekleri devam ettirebilmek için, önce bir Çinli ortak hikayesi uydurdu, şimdi de Amasra B sahasından kendi başına taş kömürü çıkaracağını ve bu kömürü lavvar işleminden geçirdikten sonra çevredeki termik santrallere satacağını iddia ediyor” ifadeleri yer aldı.

Holdinge lavvar tesisi için verilen ÇED Gerekli Değildir kararında, projenin ömrünün yalnızca bir yıl olarak göründüğünü aktaran Bartın Platformu, yetkililere şu soruları yöneltti:

“Aynı başvuruda 2045 yılına kadar 56 milyon ton işletilebilir rezervin tüvenan olarak çıkarılacağı ve yıkama işleminden sonra 43.5 milyon ton satılabilir kömür elde edileceği yazarken, 23 yıl boyunca çalışacak olan ve 56 milyon ton kömür işleyecek olan lavvar tesisinin ömrü projede sadece 1 yıl olarak veriliyor.

En az 2045 yılına kadar çalışacak bir maden tesisinde lavvar tesisinin proje ömrü nasıl bir yıl olabilir sayın yetkililer? Hileli bir başvuru olduğu açıkça belli olan bir başvuruya siz nasıl “ÇED Gerekli Değildir” kararı verebilirsiniz?

Holdingin termik santral başvurusu devam ediyor

Holding, termik santralle ilgili çıkan iptal kararlarına müdahil olarak itiraz edip ve temyiz yoluna gitmişti. Hema Termik Santrali ÇED olumlu kararının 2019 yılında iptal edilmesinin ardından aynı yıl içinde aynı yerde yeni bir termik santral kurmak için Bakanlığa başvuran Holdingin bu hamlesi de başka davalarla 2021 yılında engellenmişti.

Bu başvuru sürecinin hala rafta olduğunu belirten Bartın Platformu, temyiz davalarının da devam ettiğini hatırlatarak şunları söyledi:

Bu başvuru devam ederken kimse bizden “Hattat termik santral kurmaktan vazgeçti, sadece kömür çıkaracakmış” diye kendimizi kandırmamızı  beklemesin.

“Amasra B sahasında Hattat’ın gerçek niyetinin kömür çıkarmak değil, termik santral kurmak olduğunu, Türkiye Taşkömürü Kurumuna (TTK) ödemesi gereken yüklü miktarda tazminatı ödenmekten kaçındığı, bu nedenle devlet tarafından Amasra B sahasında Hattat Holding’le yapılmış olan Rödovans Sözleşmesi’nin sona erdirilerek bu sahanın TTK tarafından işletilmeye başlanmasını istemiştik.

Biz hala aynı noktadayız. Devlete çağrımız şudur: Termikçi Hattat gidecek, Amasra B sahasını TTK işletecek, gençlerimiz daha iyi koşullarda iş sahibi olacak ve böylece yöre insanın ortak hazinesi taşkömürü gerçek değerini bulacak.

Açıklamanın sonunda,  avukat Engin Uzun‘un, “ÇED Gerekli Değildir” kararının iptali için, Bartın Amasra halkını temsilen 300 davacılı dilekçesini teslim ettiği; davacıların çoğunluğunun bu tesisin yapılmak istendiği Tarlaağzı ve Gömü köyleri sakinleri olduğu belirtildi.

Ne olmuştu?

1999: Hattat Holding, Bartın’da termik santral açma niyetleriyle ilgili olarak ilk kez açıklamalarda bulundu.

2005: Hattat Holding taş kömürü çıkarmak için Türkiye Taş Kömürü Kurumu’ndan Amasra-B sahasını kiraladı.

2006: Termik santral için Enerji Piyasası Düzenleme Kurumu’ndan (EPDK), HEMA (Hattat Enerji ve Maden A.Ş.) adına üretim lisansı alındı.

2009: Tarlaağzı ve Gömü köylerinde santraller için ilk ÇED başvurusunu Kasım 2009’da yaptı. Çevre ve Şehircilik Bakanlığı eksik evrak gerekçesiyle geri çevirdi.

2010: HEMA Elektrik Üretim AŞ. Amasra Termik Santrali ve Batı Karadeniz Elektrik Üretim AŞ. Bartın Termik Santrali için ÇED başvurusu yapıldı.

İçerisinde Bartınlıların, kadın örgütlerinin, belediye temsilcilerinin, meslek odalarının ve sendikaların Bartın Platformu kuruldu.

24 ve 25 Kasım 2010 tarihlerindeki iki ayrı ÇED Halkın Katılımı Toplantısı binlerce insanın protestosuyla engellendi. 29 Kasım Ankara’daki toplantıya bin kişi katıldı.

2011: 22 Nisan 2011’de yapılan “Bartın’da Yaşıyorum, Yaşayacağım” mitingine 10 bin kişi katıldı.

2012: Çevre ve Şehircilik Müdürlüğü, Haziran 2012’de, Delikliburun mevkiinin santraller için uygun olmadığını belirterek ÇED süreçlerini durdurdu.

Aralık 2012’de Bartın Termik Santrali ile aynı koordinata Hema Entegre Termik Santrali yapmak için yeniden ÇED başvurusu yapıldı.

2013: 19 Şubat 2013 tarihinde Hema Entegre Termik Santrali ÇED sürecinde yapılmak istenen Halkın Katılımı toplantısı gene halkın tepkisiyle engellendi.

2014: 2014 yılında askıya çıkarılan Hema Entegre Termik Santralinin ÇED başvurusuna 42 bin itiraz dilekçesi verildi.

2016: Termik santral ÇED olumlu kararına karşı 2019 kişiyle iptal davası açıldı. ÇED Olumlu kararı 2018’de Danıştay 14. Dairesi tarafından iptal edildi.

2019: Aynı yere farklı adla yeniden ÇED başvurusu yapıldı. 1/100 bin ölçekli plan değişikliği Kasım’2019’da Danıştay 6. Dairesi tarafından durduruldu.

2020: Zonguldak İdare Mahkemesi 17 Eylül 2020’de termik santral için yapılan 1/5000 ve 1/1000 planlarındaki değişiklikleri de iptal etti.

2020: 1/100 bin ölçekli Çevre Düzeni Planı değişikliği kararı Danıştay 6’ncı Dairesi tarafından bozuldu. Mahkeme yürütmeyi durdurma kararı verdi.

2021: 1/25 bin ölçekli Çevre Düzeni Planı’ndaki değişiklikler Ankara 5’inci İdare Dairesi tarafından iptal edildi.

2022: Hattat Holding, termik santral planı iptal edilen bölgede 17 yıl sonra kömür tesisi yapmak için Bakanlığa başvurup ÇED Gerekli Değildir kararı aldırdı. Bartın Platformu, kararın iptali için 300 kişilik dilekçe ile davacı oldu.

ZeroBuild, ‘Sıfır Enerji Binalar’a dönüşümün aciliyetini vurgulayan deklarasyonla sonlandı

Avrupa Birliği’nde zorunlu hale getirilen Sıfır Enerji Binalara dönüşüm konusunda Türkiye’de farkındalığı artırmak için bu yıl üçüncüsü düzenlenen ZeroBuild Summit’22Uluslararası Sıfır Enerji Binalar Zirvesi, İstanbul’da gerçekleşti. Hyve Group tarafından düzenlenen 44. Yapı Fuarı TurkeyBuild İstanbul ev sahipliğinde yapılan Zirve’nin kapanış oturumunda sektör temsilcileri ortak bir deklarasyona da imza attı.

Sıfır Enerji Binalara dönüşümün aciliyetinin vurgulandığı “Sıfır Enerji Binalar ile Geleceği İnşa Et” deklarasyonunu; AGİD, CEPHEDER, EYODER, MÜKAD, OMİD, PÜKAB, SEPEV, SOLARBABA, TEMEV, TÜRKONFED, VERİMDER’in başkan ve temsilcileri imzaladı.

Zirvenin web sitesinde de imzaya açılan deklarasyonda; Türkiye’nin Sıfır Karbon Binalar İçin Yol Haritası’nın çıkarılması, Sıfır Enerji Binaları yaygınlaştırmak üzere teşvik planları geliştirilmesi gibi talepler dile getirilirken, bu alanda faaliyet gösteren sektörlerin de çalışmalarını gözden geçirmeleri ve iyileştirme yapmaları öneriliyor. Deklarasyona; yapı malzemeleri, yalıtım, havalandırma, ısıtma-soğutma, ev otomasyonu, aydınlatma, ev aletleri ve mimarlık gibi bu alandaki tüm ilgili sektörlerin temsilcilerinin imza vermesi hedefleniyor.

‘Sadece merkezi hükümet değil tüm paydaşlar sorumlu’

Zirve’nin kapanışında konuşan ZeroBuild Summit’22 Direktörü Dr. Gamze Karanfil, deklarasyonun imzacılarının; yeni binaların 2030’a, tüm binaların ise 2053’e kadar Net Sıfır Enerji Bina olması için oluşturulacak stratejik plana katkıda bulunmayı benimsediklerini söyledi. Deklarasyonla sadece merkezi yönetimin değil tüm paydaşların üzerine düşen sorumluluğu hatırlatmak istediklerini de vurgulayan Karanfil, deklarasyonun, “2053 Net Sıfır Hedefine” ulaşmada gerekli aksiyonları almak üzere bu alanda çalışan paydaşların benimsedikleri yaklaşımları içerdiğini aktardı.

Dr. Gamze Karanfil

Dr. Gamze Karanfil, Sıfır Enerji Binalara dönüşüm konusunda merkezi hükümetten beklentilerini ise şöyle özetledi:

Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanlığı Strateji ve Bütçe Başkanlığı tarafından açıklanan On Birinci Kalkınma Planı’nda (2019-2023) daha verimli ve kendi enerjisini üreten binaların yaygınlaştırılacağı belirtildi. Deklarasyona imza veren paydaşlar olarak merkezi yönetimden beklentilerimiz; 2053’e kadar bina sektörünün karbonsuzlaştırılmasına yönelik ulusal yol haritalarının geliştirilmesi ve bu konuda yasal düzenlemelerdeki eksikliklerin giderilmesidir.”

İmzaya açılan “Sıfır Enerji Binalar İle Geleceği İnşa Et” deklarasyonun 12 maddesi şunlardan oluşuyor:

  1.  “Türkiye’nin Sıfır Karbon Binalar İçin Yol Haritası”nın çıkarılmasına destek olmak.
  2. Stratejik eylem planları hazırlamak / hazırlanmasına katkı sunmak.
  3. Sıfır Enerji Binaları yaygınlaştırmak üzere teşvik planları geliştirmek.
  4. Sürdürülebilir Kalkınma Hedefleri ile 2053 Net Sıfır Hedefine yönelik mevzuat çalışmalarına destek olmak.
  5. Merkezi ve yerel yönetimlerin hazırlayacağı strateji ve eylem planlarına destek olmak.
  6. Sıfır Enerji Binalarla ilgili yeni teknoloji, ürün ve hizmet geliştirmek için başta üniversiteler olmak üzere konunun paydaşlarıyla birlikte AR-GE, bilgilendirme ve eğitim faaliyetlerine katkı sağlamak.
  7. Binalarda enerji verimliliği ve emisyonlarla ilgili periyodik çalışmalar/raporlamalar yapmak.
  8. Sıfır Enerji Binalar ve binalarda enerji verimliliği ile ilgili farkındalığı artırmak üzere tüketici odaklı eğitimler düzenlemek.
  9. Sıfır Enerji Binalar ile ilgili iletişim çalışmaları yapmak.
  10. Her kurum ve kuruluşun kendi bünyesindeki binalar için enerji ve CO2 emisyonlarını azaltma hedeflerini belirlemek.
  11. Sürdürülebilirlik Faaliyet Raporlarını yıllık olarak yayınlamak.
  12. Bina sektöründe Sıfır Enerji Binalar için uluslararası standartlarda malzeme üretimine ve geliştirmesine ağırlık vermek.

ZeroBuild Summit’22’ye ev sahipliği yapan Yapı Fuarı TurkeyBuild İstanbul, bu yıl enerji, çevre ve sürdürülebilirlik yaklaşımlarını odağına aldı. Fuarda yer alan Enerji Verimliliği ve Enerji Yönetimi Konusunda Uygulama ve Araştırma Merkezleri, enerji verimliliği ve enerji yönetimi konusunda verdikleri eğitimlerle Türkiye’de uzman ihtiyacını karşılarken, Sıfır Enerji Binalara giden yol için gerekli zemini nasıl hazırladıklarını anlattı.

Öte yandan, Yapı Sahnesi’nde gerçekleştirilen etkinliklere ek olarak, fuar katılımcılarının sundukları ürün ve teknolojiler, Türkiye’nin, Sıfır Enerji Binalar için ihtiyaç duyulan inşaat malzemeleri ve teknolojiler açısından doğru yolda olduğunu da göstermiş oldu.

Zeytinlikleri madenciliğe açan yönetmeliğin ardından yüzlerce maden sahası ihaleye açıldı

Mart başında zeytinlik sahalarını madencilik faaliyetlerine açan madencilik yönetmeliğindeki değişiklik kararına imza atan Enerji ve Tabi Kaynaklar Bakanlığı 61 ilde 344 maden sahası için ihale açtı.

Söz konusu ihale ilanında Sivas‘ta 26, Afyonkarahisar’da ise 24 adet maden sahası ilanı açıldı. En çok ilan açılan iller arasında 17 ilanla Kahramanmaraş, 12 ilanla Antalya ve Erzurum bulunuyor.

Kapalı teklif ve açık artırma usulü ile yapılması planlanan ihalelerin taban bedelleri ise 113 bin lira ila 690 bin lira arasında belirlendi. Resmi Gazete’den duyurulan ihalelere ilişkin olarak verilen bilgilere göre; ilk defa ihalesi yapılan sahalara başvuru yapılmaması halinde sahalar yeniden ihale edilecek. Ayrıca yapılan duyuruda şu ifadelere yer verildi:

“Maden Kanunu‘nun 30’uncu maddesi kapsamında 344 adet maden sahası ihale edilmek üzere, ilanın Resmî Gazete yayın tarihinden itibaren en az on beş gün süre ile http://www.mapeg.gov.tr/ adresinde ilan edilecektir.”

İhalesi yapılacak maden sahaları sayılarıyla iller:

  1. Adana 6
  2. Adıyaman 9
  3. Afyonkarahisar 24
  4. Ağrı 3
  5. Aksaray 3
  6. Amasya 1
  7. Ankara 7
  8. Antalya 12
  9. Artvin 1
  10. Aydın 6
  11. Balıkesir 9
  12. Batman 2
  13. Bayburt 5
  14. Bilecik 3
  15. Bingöl 1
  16. Bitlis 3
  17. Bolu 4
  18. Burdur 9
  19. Bursa 3
  20. Çankırı 5
  21. Çorum 2
  22. Denizli 5
  23. Diyarbakır 1
  24. Edirne 2
  25. Elazığ 6
  26. Erzincan 10
  27. Erzurum 12
  28. Eskişehir 11
  29. Gaziantep 3
  30. Giresun 1
  31. Gümüşhane 10
  32. Hakkari 1
  33. Hatay 2
  34. Isparta 7
  35. İzmir 5
  36. Kahramanmaraş 17
  37. Karaman 4
  38. Kastamonu 1
  39. Kayseri 5
  40. Kırıkkale 2
  41. Kırklareli 4
  42. Kırşehir 5
  43. Konya 8
  44. Kütahya 3
  45. Malatya 2
  46. Manisa 3
  47. Mersin 3
  48. Muğla 8
  49. Nevşehir 4
  50. Niğde 11
  51. Ordu 4
  52. Osmaniye 5
  53. Sivas 26
  54. Şanlıurfa 1
  55. Şırnak 8
  56. Tekirdağ 1
  57. Tokat 2
  58. Tunceli 6
  59. Uşak 3
  60. Van 4
  61. Yozgat 7

Çeşme Projesi çağrıları devam ediyor: Belediye başkanları detayları acilen açıklasın!

Kültür ve Turizm Bakanı Mehmet Nuri Ersoy’un, 2020’nin ilk aylarında gündeme getirdiği Çeşme Turizm Projesi hazırlıkları sürerken projeye çevre örgütlerinden itirazlar gelmeye devam ediyor. İzmir Yaşam Alanları tarafından yapılan açıklamada İzmir Büyükşehir ve Çeşme Belediye başkanlarına projeye ilişkin ayrıntıları açıklamaları için çağrıda bulunuldu.

Çevre aktivistleri tarafından ‘İzmir’in Kanal İstanbul‘u diye tanımlanan Çeşme Turizm Projesi’ne ilişkin olarak şu ifadeler kullanıldı:

“Ayrıntıları aylarca kamuoyundan sır gibi saklanan ‘Çeşme Turizm Projesi‘ne ilişkin aralarında İzmir Yaşam Alanları’nın olduğu çevre örgütleri, meslek odaları, İzmir ve Çeşmelilerin açtığı davalara ilişkin atanan bilirkişiler 27 Ekim’de Çeşme’ye keşfe gelmişti. Bilirkişilerin sonuçları henüz yayınlanmadan, detayları sadece iş insanları ile yerel yöneticilerde olan Çeşme Kültür ve Turizm Gelişim Bölge projesi ile ilgili makyajlanmış, süslenmiş bazı bilgiler Kültür ve Turizm Bakanlığınca kamuoyu ile paylaşıldı.”

Çeşme’deki kamu arazilerinin yüzde 55’inin talan projesinin içerisinde yer aldığının belirtildiği açıklamada “Turizm geliştirme bölgesi olarak belirlenen 166,2 milyon m2’lik, yüzde 98’i kamuya ait bu alan turizm yatırımcılarına satılmak için çok sayıda parsele bölünüyor. Böylece kamu malı olan, yani hepimizin olan dönümlerce arazi sermayeye aktarılıp, parsel parsel satışa sunuluyor” denildi.

‘Proje alanı soyu tükenme tehlikesi altında olan Akdeniz fokunun üreme alanını da kapsıyor’

Yarımadanın sahillerinin ve hatta denizlerinin de satışa dahil edilmiş durumda olduğunun vurgulandığı açıklamada “Endemik, nadir ve acil korunması gereken on dokuz tür bu alanda yaşıyor. Bölgede çok sayıda, bazıları nadir görülen kuş türü de yaşıyor. Bunlardan bazıları soyları tehlikede olan tavşancıl, bıyıklı doğan ve küçük kerkenez. Proje alanı soyu tükenmek üzere olan Akdeniz fokunun Ege kıyılarında işaretlenen beş öncelikli üreme alanını da kapsıyor” ifadeleri kullanıldı.

‘Alt yapı mevcudu bile taşımazken nüfusun altı kat artması hesaplanıyor’

Parsellerin üzerinde yalnızca otellerin değil, çok sayıda golf sahalarının, marinaların, alışveriş merkezlerinin de yapılacağının belirtildiği açıklamada şu sözlere yer verildi:

“Proje tamamlandığında bölgenin nüfusunun beş ila altı kat artacağı hesaplanıyor. 100 bin kişinin istihdam edileceği, yılda bir milyon turistin geleceği vaat ediliyor. Alt yapısının mevcut nüfusu bile taşımadığı, yazları sıklıkla su ve kanalizasyon sorununun yaşandığı Yarımada önce tam bir şantiyeye dönüşecek, sonra da turizm yapısı tümüyle değişecek. Tüm bunlar düşünülünce proje ile yarımadaya ve İzmir’e yaşatılmak istenen tehdidin gerçek boyutu ortaya çıkıyor.”

Açıklamada ‘rant ve talan projesi’ olarak tanımlanan projeye ilişkin olarak İzmir Büyükşehir  ve Çeşme Belediye Başkanlarının hala “ortada bir projenin olmadığı” söylemleri olduğu belirtilerek Başkanların sessizliklerinin yapılan açıklamalarla boşa düştüğü ifade edildi. Açıklamada şu sözlere yer verildi:

“Tuncay Özkan, Ednan Arslan, Murat Bakan, Musavat Dervişoğlu, Tacettin Bayır, Serpil Kemalbay ve Murat Çepni gibi CHP, HDP ve İYİ Parti’nin İzmir Milletvekilleri ve İl yönetimler konuya ilişkin değişik zamanlarda yaptıkları açıklamalarda bu talan projesini teşhir etmekte ve meseleyi bizlerin ifade ettiği açıklıkta dile getirmekteyken, CHP merkez yönetiminin ‘betonlaşma olmaz ise, itirazımız olmaz’ gibi gerçeklikten uzak ifadeleri ile yerel yöneticilerin sessiz ya da destekçi durumları kamuoyunda belirsizlik yaratsa da projeyi engelleme mücadelemizi sürdürmeye devam ediyoruz.”

İzmir Yaşam Alanları tarafından yapılan açıklamada “Yarımadanın ve İzmir’in haramilere teslim edilmemesi için, herkes gibi yerel yöneticileri de bu mücadelenin içinde olmasını bekliyoruz” denildi.

Ne olmuştu?

Çeşme Turizm Projesi’ne karşı açılan davanın bilirkişi keşfi 27 Ekim 2021’de gerçekleşmişti. Çevre platformlarıyla meslek örgütlerinin yaptığı çağrılar sonucu çok sayıda İzmirli ve Çeşmeli keşfi yakından izlemişti.

Çeşme Çevre Platformu da bölgenin Doğal SİT derecelerinin, yapılaşmaya elverişli hale getirmek için düşürülmesi kararının iptali için İzmir 2. İdare Mahkemesi’nde, 27 Aralık 2021 de dava açmıştı.

Turizm Kararı iptali için ise Çeşme Çevre Platformu tarafından açılan dava Danıştay 6. Dairesi’nde görülmüştü. Ekim 2021’de yapılan bilirkişi keşif raporu ise bekleniyor.