Ana Sayfa Blog Sayfa 973

Restorasyonlarda zanaatkar belgesi olmayanların da çalışmasına izin verildi

Resmi Gazete’de dün yayımlanan Milli Saraylar İdaresi Başkanlığı hakkında Cumhurbaşkanlığı Kararnamesi’nde değişiklik yapılmasına dair kararnameyle birlikte müzeler ve yönetimlerine ilişkin bir dizi değişikliğe imza atıldı.

Değişiklikle birlikte müzelerdeki restorasyon çalışmalarında zanaatkar temin edilememesi halinde, söz konusu işlerde ‘zanaatında ustalaşmış ve temayüz etmiş olmak’ şartıyla belge aranmaksızın da kişilerin çalıştırılabilmesine izin verilmiş oldu. Değişiklikle başkanlığın görevlerine bir yenisi daha eklenmiş oldu.

Cumhuriyet’ten Sefa Uyar’ın haberine göre; Cumhurbaşkanlığı yönetimindeki saray ve müzelerin işletilmesi ve restorasyonun yapılması gibi görevler üstlenen başkanlık, artık cumhurbaşkanının onayıyla yeni müze kurabilecek, kamu kurum ve kuruluşlarının müzelerinin yönetimini devralabilecek. Başka bir ifadeyle, belediyelerin ya da üniversitelerin bünyesinde bulunan müzeler, sadece cumhurbaşkanı imzası ile başkanlığa devredilecek, işletilmesi ve restorasyonu gibi görevler başkanlıkça yürütülecek.

Öte yandan değişiklik ile zanaatkarlık belgesi istemi esnetildi. Böylece, restorasyon çalışmalarında, kriterleri belirlenmeyen “ustalaşmak” şartı yetkililer tarafından uygun görülürse belgesiz isimler de yer alabilecek.

Belgesiz kişilerin önünün açılması, yakın dönemde yaşanan restorasyon facialarını yeniden gündeme getirdi. Geçmiş yıllarda yaşanan facialardan bazları:

  •  Saraya pencere: Bin yıllık geçmişi olduğu değerlendirilen Tekfur Sarayı’na restorasyon sonucu ahşap pencere, alüminyum korkuluklar eklendi.
  • Camiye cam kaplama: İstanbul’da bulunan, sekizgen yapılı ve kubbeli Süheyl Bey Camisi restorasyon sonucu camla kaplandı.
  • Taş camiye sıva: İstanbul Fatih’teki Meslevihane Camisi yığma taştan inşa edilmesine karşın sıva çekilerek beyaza boyandı.
  • Şifahaneye otomatik kapı: Mimar Sinan’ın eseri olan Atik Valide Külliyesi’nin şifahanesi tamamen camla kaplanırken iç bahçesine otomatik kapılar konuldu.
  • Mozaiklere zarar: Dünya’nın ikinci büyük mozaik sergileme alanı olan yeni Hatay Arkeoloji Müzesi’nde bulunan mozaikler orijinalliklerini yitirdi.
  • Çeşme yıkıldı: İstanbul’daki Sokullu Mehmed Paşa Çeşmesi’nin bir kısmı restorasyon firması tarafından yıkıldı.
  • Pirinç Han’a çelik kapı: Bursa’daki Pirinç Han’a çelik kapı takıldı.
  • Kaleye PVC pencere: Mersin’deki Mamure Kalesi’nde PVC pencere kullanıldı.
  • Antik tiyatroya beyaz mermer: Aspendos Antik Tiyatrosu’nun restorasyonu sırasında orijinal koyu gri yerine beyaz mermer kullanıldı. Bakanlık, durumu “zamanla eskisi gibi olacak” ifadesiyle savundu.
  • Güneş saatine badana: Üsküdar’daki Abdullah Ağa Camisi’nin minaresindeki 259 yıllık güneş saatine badana yapıldı.
  • Galata’ya hilti: Galata Kulesi’ndeki restorasyon sırasında iki işçinin hilti kullanarak duvarı delmesi kamuoyunun tepkisini çekti.

Görme engelli yurttaşlar, engelsiz seçim istiyor

Türkiye Körler Federasyonu ve görme engelli hakları örgütleri, Türkiye Büyük Millet Meclisi (TBMM) önünde eylem yaptı.

Bugün TBMM Başkanlığı‘nda görüşülmeye başlanacak yeni seçim kanunu teklifine konuya ilişkin düzenleme getirilmemesini protesto eden yurttaşlar,  Seçim Kanunu’nun 93. maddesine, görme engellilerin özgür ve bağımsız biçimde oy kullanmalarına olanak sağlayacak hükmün konulmasını istedi.

AKP Genel Başkan Yardımcısı Hayati Yazıcı, yeni seçim kanunu teklifine, görme engellilerin tek başlarına oy kullanmaları için bir düzenleme ekleyeceklerini açıkladı.

Buna göre, oy pusulalarında şablon uygulaması yapılacak. Yazıcı, “Bu düzenlemenin uygulanmasıyla ‘oyun gizliliği’ esası korunmuş olacaktır” dedi.

Görme engelli yurttaşlar, her seçimde gündeme gelen konuya ilişkin, pusulayı değiştirmenin yeterli olmadığını, ‘engelsiz binalar’ istediklerini de belirttiler.

Eylem sonlanırken AKP Genel Başkan Yardımcısı Ali İhsan Yavuz ve TBMM İçişleri Komisyon Başkanı ve AK Parti Kahramanmaraş Milletvekili Celalettin Güvenç alana geldi.

Yavuz, “Komisyon Başkanımız Hayati Bey ile, arkadaşlarımız ile bu teklifi gündemimize alacağımızı, sizin de arzu ettiğiniz şeyin gerçekleşeceğinizi size çok net söylemek isterim. Şimdiden hayırlı olsun” dedi.

Vekiller, mikrofonu eline alarak, kalabalığa düzenlemelerin yapılacağını söylediler. Bazı katılımcılar ise açıklamaların güven vermediğini söyleyerek tepki gösterdi.

Türkiye’nin otuz yıllık sera gazı emisyonu karnesi: Toplam emisyon yüzde 138,4 arttı

Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK) 1990 ile 2020 tarihleri arasında kaydedilen sera gazı emisyon istatistiklerini açıkladı. Buna göre 1990’dan 2020’ye kadar geçen sürede sera gazı emisyonu yüzde 138,4 oranda artış gösterdi. 

TÜİK’in verilerine göre; toplam sera gazı emisyonu 2020’de 523,9 milyon ton karbondioksit (CO2) eşdeğeri (eşd.) olarak hesaplandı. Rakam sera gazı emisyonunun önceki yıla göre yüzde 3,1 oranda arttığını ortaya koydu. Kişi başı toplam sera gazı emisyonu 1990’da 4 ton CO2 iken bu rakam 2019’da 6,2 ton CO2’e çıkmıştı.

Paris İklim Anlaşması’na 2016’da imza koyan Türkiye’nin bu geçen süre içerisinde emisyon oranları da arttı. TÜİK’in verilerine göre geçen sürede emisyonlar yaklaşık 23,9 milyon ton CO2 artış gösterdi.

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın Ekim 2021’de Paris İklim Anlaşması‘nın onaylanması üzerine yapmış olduğu değerlendirmelerde söz konusu adımı “Yeşil Kalkınma Devrimi” olarak adlandırmış ve şöyle demişti:

“Türkiye, nasıl salgın döneminde güçlü sağlık altyapısı sayesinde kendini diğer ülkelerden ayrıştırmışsa, inşallah yeşil kalkınma devrimiyle de iklim değişikliği sürecinde aynı başarıyı elde edeceğiz. Gençlerimizden, milli teknoloji hamlesi ve yeşil kalkınma devrimiyle ilk hedeflerini gösterdiğimiz 2053 vizyonu için şimdiden kafa yormalarını istiyorum. Unutmayın, her şey hayal etmekle başlar. Sonra bir bakarsınız ki adım adım o hayale yaklaşmaya başlamışsınız.”

TÜİK’in rakamları emisyon azaltımına adım adım gitmenin oldukça uzağında bir tabloyu gözler önüne sererken kişi başına düşen emisyon salımının da arttığını gösteriyor. İklim değişikliğine ilişkin vadedilen politikalar ise gerçekleşebilmiş değil.

‘Kritik derecede yetersiz’

The Climate Action Tracker (İklim Eylem Takipçisi, CAT) tarafından 22 Ekim 2021’de paylaşılan son analizlerde Türkiye’nin iklim hedefleri ve politikaları “kritik olarak yetersiz” olarak değerlendirilmişti. CAT’ın “Kritik Derecede Yetersiz” notu, Türkiye’nin iklim politikalarının ve taahhütlerinin asgari düzeyde eylem yansıttığını veya hiç önlem almadığını ve Paris Anlaşması ile hiçbir şekilde uyumlu olmadığını gösteriyor. Analizde ayrıca şu ifadelere yer veriliyor:

“Türkiye’nin emisyon azaltımı için daha iddialı bir hedef belirlemesi ve daha iyi bir derecelendirme elde etmek için emisyonları azaltmak amacıyla ilgili politikalar oluşturması gerekiyor. ‘Kritik olarak yetersiz’ notu, Türkiye’nin 2030’daki politikalarının ve eylemlerinin asgari düzeyde önlemi yansıttığını veya hiç önlem almadığını ve Paris Anlaşması’nın 1,5°C sıcaklık sınırıyla hiçbir şekilde uyumlu olmadığını gösteriyor.”

Sera gazı emisyonlarında enerji sektörü ilk sırada!

TÜİK verilerine göre; enerji sektörü emisyon miktarında diğer sektörleri geride bıraktı. Toplam sera gazı emisyonlarında 2020’de CO2 eşd. olarak en büyük payı yüzde 70,2 ile enerji kaynaklı emisyonlar alırken bunu sırasıyla yüzde 14 ile tarım, yüzde 12,7 ile endüstriyel işlemler ve ürün kullanımı ve yüzde 3,1 ile atık sektörü takip etti.

Şubat’ta yayımlanan İstanbul Politikalar Merkezi’nin (IPM) ‘Türkiye’nin Karbonsuzlaşma Yol Haritası: 2050’de Net Sıfır’ raporu, ülkenin küresel sıcaklık artışını 1,5 derecenin altında tutmak amacıyla ekonomisini 2050’ye kadar karbonsuzlaştırmak için nasıl bir dönüşümden geçmesi gerektiğini ortaya koymuştu.

Dr. Ümit Şahin, Doç. Dr. Osman Bülent Tör, Dr. Bora Kat, Dr. Saeed Teimourzadeh, GTE Carbon Yönetici Ortağı Kemal Demirkol, Venesco Yönetim Kurulu Başkanı Arif Küna, Prof. Dr. Ebru Voyvoda ve Prof. Dr. Erinç Yeldan’ın katılımlarıyla hazırlanan raporda Türkiye ekonomisinin fosil yakıtlar terk edilerek, yenilenebilir enerjiye geçilerek, enerji verimliliği ve ilgili sektörlerde elektrifikasyon yoluyla 30 yıl içinde büyük ölçüde karbonsuzlaştırılmasının ve 2050’lerin başında Net Sıfır hedefine yaklaşılmasının mümkün olduğu belirtilmişti. Ancak söz konusu raporda belirtilen gereklilikler de ekonomi yönetiminde kendisine yer bulabilmiş değil. TÜİK’in verileri enerji sektöründeki sera gazı emisyonunun son 30 yılda yüzde 163,3 arttığını gösterdi. 

Enerji sektörü emisyonları 2020’de, 1990’a göre yüzde 163,3 arttı. Emisyonlar bir önceki yıla göre ise yüzde 0,6 artarak 367,6 milyon ton CO2 eşd. olarak hesaplandı. Endüstriyel işlemler ve ürün kullanımı emisyonları 1990’a göre yüzde 190,5 ve bir önceki yıla göre yüzde 14 artarak 66,8 milyon ton CO2 eşd. olarak gerçekleşti.

Enerji sektörünü tarım takip etti: Yaklaşık yüzde 60 artış!

Tarım sektörü emisyonları ise 2020’de, 1990’a göre yüzde 58,8 arttı. Bir önceki yıla göre ise yüzde 7,5 artarak 73,2 milyon ton CO2 olarak hesaplandı. Atık sektörü emisyonları ise 1990’a göre yüzde 48, bir önceki yıla göre yüzde 2,1 artarak 16,4 milyon ton CO2 eşd. olarak kaydedildi.

Toplam CO2 emisyonlarının 2020’de yüzde 31,6’sı elektrik ve ısı üretiminden olmak üzere yüzde 85,4’ü enerji sektöründen, yüzde 14,2’si endüstriyel işlemler ve ürün kullanımı sektöründen, yüzde 0,4’ü ise tarım ve atık sektörlerinden kaynaklandı.

Metan emisyonlarının yüzde 61’i tarımdan

Metan (CH4) emisyonlarının ise yüzde 61’i tarım, yüzde 22,1’i atık, yüzde 16,9’u enerji ve yüzde 0,02’si endüstriyel işlemler ve ürün kullanımı sektöründen; diazotmonoksit (N2O) emisyonlarının ise yüzde 80,3’ü tarım, yüzde 9,1’i enerji, yüzde 5,6’sı atık ve yüzde 5’i de endüstriyel işlemler ve ürün kullanımı sektöründen kaynaklandı.

Ek olarak enerji üretiminde kömürün 2035’te tamamen terk edilmesinin hedeflenebileceğinin belirtildiği IPM raporunda, elektrik üretiminde doğal gazın, şebeke esnekliğiyle ilgili daha iddialı çözümler üretmek yoluyla 2050’den önce tamamen terk edilebileceği söyleniyor. Doğal gazın ise büyük bir bölümü metan gazından oluşuyor. TÜİK istatistiklerinde verilen metana (CH4) ilişkin veriler ise 2020’deki toplam sera gazı emisyonları arasında metanın yüzde 12,2’lik bir oranla karbondioksitten sonra ikinci sırada geldiğini gösteriyor. 

Paris İklim Anlaşması

Dünyanın ilk kapsamlı iklim anlaşması olarak bilinen Paris İklim Anlaşması’na Nisan 2016’da imza koyan Türkiye, anlaşmayı ancak aradan beş yıl geçtikten sonra Ekim 2021’de Parlamento’da onaylamıştı. Böylece küresel ısınmayı iki derecenin altında, bir buçuk derece seviyede tutmayı amaç edinen ülkelerle işbirliğini de kabul eden Türkiye, 2053’te ‘net sıfır emisyon’ hedefine ulaşacağını duyurmuştu.

2050’ye kadar sera gazı emisyonlarının sıfırlanması için ülkelerin ortak çalışmasını teşvik eden anlaşmaya Türkiye’nin bağlılığını Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Nisan 2021’deki Birleşmiş Milletler (BM) Genel Kurulu’nda yaptığı konuşmayla dünyaya duyurmuştu:

“Yatırım, üretim, istihdam politikalarımızda köklü değişikliğe yol açacak bu süreci 2053 vizyonumuzun ana unsurlarından biri olarak görüyoruz. Tabiata en büyük zararı kim verdiyse, doğal kaynakları kim vahşice sömürdüyse iklim değişikliğiyle mücadeleye en büyük katkıyı da onlar yapmalıdır.”

Ancak TÜİK’in sera gazı emisyonlarındaki artış söz konusu hedefe yaklaşmak yerine, uzaklaşılmış olduğunu ortaya koyuyor. Erdoğan’ın söz konusu konuşmayı yaptığı 2021’den bu yana sera gazı emisyonu yüzde 3,1 oranda arttı.

AKP’den istifa eden yüz kişi İYİ Parti’ye geçti

Antalya Döşemealtı ilçesinde 31 Mart yerel seçimlerinde AK Parti Belediye Başkan adayı olan Emre Afacan ve 100 diğer kişi, İYİ Parti‘ye katıldı.

Afacan’ın İYİ Parti’ye geçişi için tören yapıldı. İYİ Parti Antalya Milletvekili Feridun Bahşi ve Antalya İl Başkanı Mehmet Başaran ve partililerin katıldığı törende, yeni üyelere parti rozetleri takıldı.

Bahşi, “Ülkemizin her köşesinde partimize daha büyük katılımlar olacağı gibi güzel Antalya’mızda da bu katılımlar artarak devam edecektir. Bizler İYİ Parti ailesi olarak sürekli büyüyecek ve daha faydalı işlere imza atacağız” ifadelerini kullandı.

Belediye Meclis üyelerinden istifalar: Bu kadarı da olmaz

İstanbul Büyükşehir Belediyesi (İBB) Meclis üyesi Amine Cansu Kaba‘nın AKP’den ayrıldığını duyurmasının ardından Muğla Fethiye Belediye Meclis Üyesi Ayşe Çiftçi de AKP’den istifa ettiğini duyurdu.

Amine Cansu Kaba, partisinden istifa etmesinin gerekçeleri arasında “makam ve mevki sahiplerinin liyakatsizliği, adaletten ayrılma, ‘bu kadarı da olmaz’ dediğimiz yanlışlar” gibi maddeler saymıştı.

Kaba’nın partisinden istifa etmesinin ardından Muğla Fethiye Belediyesi Meclis Üyesi Ayşe Çiftçi ve Bursa Orhangazi Belediyesi Meclis Üyesi Nurcan Eroğlu Polat da AKP’den istifa etti.

İstanbul sularındaki serseri mayınlar endişe yaratıyor: Bakanlık teyakkuzda

Hafta sonunda İstanbul Boğazı açıklarında, ardından Bulgaristan sınırına yakın İğneada sularında ikinci bir mayın tespit edilmesi, endişeleri artırdı.

Mayınların Sualtı Savunma Timleri (SAS) tarafından imha edildiği bildirildi.

Dün kabine toplantısı ardındankonuya ilişkin  soruları yanıtlayan Milli Savunma Bakanı Hulusi Akar, denizcilerin uyarıldığını ve sürüklenen serseri mayınlara karşı teyakkuzda olduklarını belirtti.

Rusya Savunma Bakanlığı‘na bağlı Federal Güvenlik Servisi (FSB), daha önce Ukrayna‘nın Odessa kenti kıyıları ve çevresine döşediği 400’ü aşkın mayının fırtınalı hava nedeniyle sürüklenip Karadeniz‘in batı kıyılarına varmış olabileceği uyarısını yapmıştı.

Ukrayna’dan yalanlama

Ukrayna Dışişleri Bakanlığı, iddiaları yalanlayarak bu mayınları Ukrayna’nın döşemediğini söyledi.

Resmi açıklamada Bakanlık, 26-28 Mart’ta Türkiye ve Romanya’da görülen deniz mayınlarının 2022 yılı başı itibarıyla Ukrayna Deniz Kuvvetleri’ne kayıtlı olmadığının tespit edildiğini bildirdi.

Açıklamada Rus kuvvetlerinin, 2014 yılında Ukrayna’nın Sivastopol kentini geçici işgali sırasında ele geçirdiği deniz mayınlarını kullanarak, uluslararası ortaklar nezdinde Ukrayna’yı kasten kışkırtmaya ve itibarsızlaştırmaya çalıştığı ifade edildi.

Rusya Deniz Kuvvetlerinin, Ukrayna’yı denizden bombalamanın yanı sıra, deniz mayınlarını yeni bir “korsanlık yöntemi” olarak kullandığı söylenen açıklamada, sürüklenen mayınların sorumluluğunun yalnızca Rusya Federasyonu ve donanmasına ait olduğu ileri sürüldü.

Akar,”Ukrayna’da döşenen mayınlar mı geldi yoksa başka mayınlar mı devreye girdi, bu konuda emin olmadan bir şey söylemek doğru olmaz. Bununla ilgili çalışmalarımız devam ediyor” dedi.

Mayın arama çalışmaları. Fotoğraf: Deniz Kuvvetleri Komutanlığı

Mayın avlama gemileri ve deniz karakol uçaklarının devrede olduğunu söyleyen Akar, “Alınan her ihbar anında değerlendiriliyor ve gereği yapılıyor. Tespit edilen mayınlar emniyetli şekilde anında imha ediliyor” açıklamasında bulundu.

Rusya ve Ukrayna ile mayınlar konusunda herhangi bir iş birliği içinde olunmadığını belirten Milli Savuna Bakanı, konuya dair Romanya ve Bulgaristan’la iş birliği yapıldığını söyledi:

“Mayınlar bizim alanımızda tespit ediliyor, Rusya veya Ukrayna tarafından değil. Rusya ile iş birliğimiz ayrı. Bizim ticari gemilerimizin gelişleri konusunda Ruslarla gerekli koordinasyonu yaptık.”

Mayınların yerinde veya emniyetli bölgeye çekilerek imha edildiğini aktaran Akar, “Mayınla mücadele, Türk Silahlı Kuvvetleri’nin hakim olduğu, başarılı olduğu bir konudur. Çok şükür, bu çalışmalarda son derece başarılı olduğumuz da herkes tarafından görüldü” ifadelerini kullandı.

Balıkçı teknelerine ve gemilere çarpması halinde mayınlar ciddi tehlikelere yol açabilir.

Kriz balık tezgahlarına yansıdı

Endişeler üzerine Karadeniz kıyısında ticari ve amatör balık tutmak yasaklandı.

Tarım ve Orman Bakanlığı Balıkçılık ve Su Ürünleri Genel Müdürlüğü, “Görülen lüzum üzerine balıkçılarımızın ve halkımızın can ve mal güvenliğinin temini için Bulgaristan sınırı ile Kocaeli ili Kefken bölgesi arasındaki denizel alanda, gün batımından gün doğumuna kadar her türlü ticari ve amatör su ürünleri avcılığı, bu günden itibaren ikinci bir duyuruya kadar durdurulmuştur” açıklamasını yaptı.

Balıkçılar, sulara çıkmakta endişe etikklerini belirttiler. Tezgahlar boş kalırken, balık fiyatlarında da artış gözlendi, hamsinin kilosu 60 lirayı buldu.

Aydınlardan Boğaziçi Üniversitesi’ndeki direnişe destek

Boğaziçi Üniversitesi’nin 1985 ile 2013 tarihleri arasında Fahri Doktora ünvanı verdiği bilim ve kültür sanat camiasından on altı isim bugün bir açıklama yayımladı. Aydınlar açıklamalarında Boğaziçi Üniversitesi’nde 2 Ocak 2021 tarihinden beri yaşanan gelişmeleri kaygıyla izlediklerini ve Boğaziçi Üniversitesi’nin bileşenlerinin haklı taleplerinin yanında olduklarını belirttiler.

Aralarında Gazeteci Özgen Acar, Akademisyen Prof.Dr. Daren Acemoğlu, Prof.Dr. Şeyla Benhabib, Sosyolog İsmail Beşikçi, Piyanist İdil Biret, Yönetmen Nuri Bilge Ceylan, Akademisyen Prof.Dr. Zeynep Çelik, akademisyen, İspanya eski Eğitim ve Bilim Bakanı Prof. Dr. Federico Mayor, Piyanist Gülsün Onay, yazar Orhan Pamuk, Piyanist ve Besteci Fazıl Say ve Besteci İlhan Usmanbaş’ın da olduğu on altı aydın, açıklamalarında başarılı bir üniversitenin şeffaf, hesap verebilir ve katılımcı bir akademik ve idari yönetişim yapısına sahip olması gerektiğini de vurguladılar.

‘Süreci kaygıyla izliyoruz’

Çoksesliliğe olanak sağlayan ortamı ve akademik kültürü ile Boğaziçi Üniversitesi geleneğinin tehdit altında olduğunu gördüklerini belirten Boğaziçi Üniversitesi’nden Fahri Doktora ünvanı almış on altı aydının yaptığı açıklama şöyle:

“Bizler, Boğaziçi Üniversitesi’nden fahri doktora ünvanı almış kişiler olarak, Boğaziçi Üniversitesi’nde 2 Ocak 2021 tarihinden beri yaşanan süreci kaygıyla izliyoruz.

Üniversiteler, bilimsel bilginin ve yaratıcı düşüncelerin üretildiği, geliştirildiği ve özgürce ifade edildiği yerlerdir. Aynı zamanda kültür ve sanatla zenginleşir; toplumun da zenginleşmesine katkıda bulunurlar. Başarılı bir üniversitenin şeffaf, hesap verebilir ve katılımcı bir akademik ve idari yönetişim yapısına sahip olması gerekliliği açıktır. Biliyoruz ki, Boğaziçi Üniversitesi’nin kültür, sanat ve bilim dünyasına katkılar sunan insanlar yetiştirmiş olması üniversitenin temsil ettiği demokratik ve çoğulcu değerlerle yakından ilintilidir. Çoksesliliğe olanak sağlayan ortamı ve akademik kültürü ile Boğaziçi Üniversitesi geleneğinin tehdit altında olduğunu görmekteyiz. 2 Ocak 2021 tarihinden bu yana yapılan müdahalelerin yüz elli sekiz yıllık bir geçmişe ve uluslararası akademik camiada önemli bir konuma sahip Boğaziçi Üniversitesi’nin demokratik değerlerini yok edeceği kaygısını ve akademik mükemmeliyetini kaybetmesiyle sonuçlanacak bu sürecin geri dönülmesi güç bir kamusal zarara yol açacağı endişesini taşımaktayız.

Yükseköğretimde akademik ve idari yönetişimi şekillendirmek üzere yapılacak her çalışmada akademik özgürlük, üniversite özerkliği, şeffaflık ve hesap verilebilirlik ilkelerinin öncelikli olması gerektiğini savunuyor ve fahri doktoramızı aldığımız Boğaziçi Üniversitesi’nin bileşenlerinin haklı taleplerinin yanında olduğumuzu duyururuz.”

İmzacı aydınlar:

Özgen Acar (Gazeteci, 4 Kez Kültür Bakanlığı Şükran Plaketi Sahibi),
Prof. Dr. Daron Acemoğlu (Massachusetts Teknoloji Enstitüsü Öğretim Üyesi),
Prof. Dr. Tamer Başar (Illinois Üniversitesi Urbana-Champaign Swanlund Daimi Emeritüs Profesörü ve İleri Araştırmalar Enstitüsü Elektrik ve Bilgisayar Mühendisliği Emeritüs Profesörü),
Prof. Dr. Şeyla Benhabib (Yale Üniversitesi Siyaset Bilimi ve Felsefe Eugene Meyer Emeritüs Profesörü ve Columbia Üniversitesi Hukuk Fakültesi Misafir Öğretim Üyesi ve Hukuk Emeritüs Profesörü),
Prof. Dr. Engin Bermek
İsmail Beşikçi (Sosyolog, Yazar, 2012 Uluslararası Hrant Dink Ödülü Sahibi),
İdil Biret (Piyanist, 1971 yılından beri Devlet Sanatçısı),
Nuri Bilge Ceylan (Yönetmen, Senarist, 2014 Altın Palmiye Ödülü Sahibi),
Prof. Dr. Zeynep Çelik (Columbia Üniversitesi ve Sakıp Sabancı Üniversitesi Tarih Profesörü ve New Jersey Teknoloji Enstitüsü Mimarlık Bölümü Emeritüs Profesörü),
Prof. Dr. Erol Gelenbe (Polonya Bilim Akademisi Teorik ve Uygulamalı Enformatik Enstitüsü Profesörü, Duke Üniversitesi Elektrik ve Bilgisayar Mühendisliği Eski Nello L. Teer Bölüm Başkanı, Londra Emperyal Koleji Eski Dennis Gabor Başkanı, Macar Bilimler Akademisi ve İslam Bilimler Akademisi Onursal Üyesi, Belçika Kraliyet Bilimler Akademisi ve Polonya Bilim Akademisi Yabancı Üyesi, Fransa Ulusal Teknoloji Akademisi Üyesi),
Prof. Dr. Federico Mayor (Madrid Özerk Üniversitesi Barış Kültürü Vakfı Başkanı, Granada Üniversitesi Eski Rektörü (1968 – 1972), İspanya Eğitim ve Bilim Eski Bakanı (1981 – 1982) ve UNESCO Eski Genel Direktörü (1987 – 1999)),
Prof. Dr. Justin Mc Carthy (Emeritus Profesör, Louisville Üniversitesi Öğretim Üyesi),
Gülsin Onay (Piyanist, 1987 yılından beri Devlet Sanatçısı),
Orhan Pamuk (2006 Nobel Edebiyat Ödülü sahibi, Columbia Üniversitesi Robert Yik-Fong Tam Beşeri Bilimler Profesörü),
Fazıl Say (Piyanist ve Besteci, 2008 Avrupa Birliği Kültür Elçisi),
İlhan Usmanbaş (Çağdaş Klasik Müzik Bestecisi, 1971 yılından beri Devlet Sanatçısı)

Boğaziçi Üniversitesi bileşenleri İstanbul Barosu avukatlarıyla da bir araya geldi

Boğaziçi Üniversitesi bileşenlerinden oluşan 12 kişilik bir heyet de dün İstanbul Barosu’nu ziyaret etti. Öğrenciler, akademisyenler, idari personel, mezunlar ve aile temsilcilerinden oluşan heyet, İstanbul Barosu Başkanı Mehmet Durakoğlu, Başkan Yardımcısı Nazan Moroğlu, Genel Sekreter Cengiz Yaka, İnsan Hakları Merkezi temsilcisi Gizem Günaydın, Yönetim Kurulu Üyesi Sinan Naipoğlu ve Boğaziçi Üniversitesi öğrencilerinin avukatı Burçin Şahan ile görüştü.

Boğaziçi Üniversitesi’nde bir yılı aşkın süredir yaşanan hukuksuzlukları dile getirmek, barodan hukuksuzlukların tespiti, duyurulması ve davaların takibinin yapılmasına dair taleplerde bulunmak için gerçekleştirilen ziyarette, Boğaziçi Üniversitesi bileşenleri İstanbul Barosu Başkanı Avukat Mehmet Durakoğlu’na üniversitede yaşanan hukuksuzluklara dair hazırladıkları raporu sundu. Ziyaretin ardından İstanbul Barosu avukatları ve üniversite bileşenleri temsilcilerinden oluşan ortak bir çalışma grubu kurulmasına karar verildi.

Üniversitenin bileşenlerinin İstanbul Barosu’ndan temel talepleri ise şöyle:

  1. İstanbul Barosu bünyesinde barodan ve üniversite bileşenlerinden oluşacak temsilciler ile bir çalışma grubu oluşturulması. Çalışma grubu bünyesinde yaşamış olduğumuz hukuksuzlukların envanterinin çıkarılması, takibi ve kamuoyuna duyurulması
  2. Üniversitelerde ve diğer kamu kurumlarında yapılan tüm antidemokratik atamalar ve müdahalelere karşı verilen mücadeleye, kamuoyu nezdinde ve hukuki düzeyde verilen desteğin artırılması
  3. Yönetmeliklere aykırı ve üniversitenin ilgili birimlerinin görüşü dahi alınmadan mevcut kadrolara müdahaleler yapıldı ve yeni kadrolar oluşturuldu. İlgili hukuksuzlukların tespit edilmesi ve konuyla ilgili üniversite bileşenlerinin açmış olduğu davaların hukuki takibi
  4. Üniversite bileşenlerine karşı açılan davaların yürütülmesinde karşılaşılan usulsüzlük ve hukuksuzlukların takip edilerek hukuki gereklerinin yerine getirilmesi
    Berke Gök ve Perit Özen’in davasında Prof. Dr. Naci İnci’nin “kaçak bir duruşma” ile (savunma makamına haber verilmeden) dinlenmesinin gündeme getirilmesi ve İnci’nin bir sonraki duruşmaya getirilmesinin sağlanması
    • Davalar öncesi gözlemci avukat desteğinin artırılması. En yakın tarihli olan 30 Mart 2022’de görülecek “Sergi Davası”na katılım ve sürecin takip edilmesi
  5. Bu tür toplumsal davalarda hak kaybına yol açan, duruşmaya katılımda karşılaşılan engeller ve salon büyüklüğü gibi sıkıntıların baro tarafından gündeme getirilmesi
  6. Aşağıda sıralanan alan içindeki hukuksuzluklarda barodan daha fazla destek alınması
    -Gözaltı süreçlerinde, savcılıkta, cezaevinde, görüşmelerde hem öğrencilerimizin hem de avukatların yaşadığı hukuksuzluklar ve baskıların kamuoyuna duyurulması ve hukuki süreçlerin takibi
    -Disiplin cezalarının, okuldan uzaklaştırmaların, yurtdışı yasaklarıyla ilgili hukuksuzlukların kamuoyuna duyurulması ve hukuki süreçlerin takibi
    -Kesilen KYK kredileri ile ilgili hukuki süreçlerin takibi
  7. Kampüslerde, kimsenin yaşam alanını tehdit etmeyen sosyal/kültürel/siyasi faaliyetler, şovenist, ırkçı, cinsiyetçi, LGBTİ+fobik, mizojinist tutumlarla sürekli engellenmektedir. Bu yöndeki hak ihlallerinin takip edilmesi ve yürütülen mücadelede hukuksal destek verilmesi
  8. Kadınların ve LGBTİ+’ların temel insan hakları ve anayasal hakları üniversitelerde de güvence altında değildir. Kapatılan BÜLGBTİ+ Çalışmaları Kulübü’nün kulüp statüsünü geri almasında, Cinsel Tacizi Önleme Komisyonu (CİTÖK) biriminin atamalar öncesi sahip olduğu işleve döndürülmesinde hukuksal destek verilmesi. CİTÖK için öğrenciler tarafından kurulan Patriyarkayla Mücadele Komisyonu’na yapılan ifşa başvuruları konusunda hukuki desteğin sağlanması
  9. Kanunlara ve yönetmeliklere aykırı süreçler işletilerek açılan Boğaziçi Üniversitesi hukuk ve iletişim fakültelerinin hukuksuzluğunun baro tarafından gündeme getirilmesi. İlgili davaların takibi ve kamuoyuna duyurulması. Yapılan atamaların durdurulması için başlatılan hukuki süreçlerin takibi.
  10. TMMOB Mimarlar Odası’nın, Boğaziçi Üniversitesi arazisi ve yakın çevresi hakkında, Bakanlığın koruma altındaki alanlarda yapılaşmanın önünü açan yeni SİT planlaması tebliğine karşı, yürütmenin durdurulması amacıyla açtığı davaya Baronun müdahil olması
  11. Boğaziçi Üniversitesi bileşenleriyle yapılan görüşme, ilettiğimiz talepler ve oluşturulacak çalışma grubunun gündemine alınacak konular hakkında baronun basın açıklaması yapması

Kız ve erkek öğrencilerin ayrı oturması talimatını veren müdür göreve iade edildi

Okuldaki kız öğrencilerle erkek öğrencilerin ayrı sıralara oturtulması için öğretmenlere resmi yazı gönderen ve tepkiler üzerine görevden alınan Bursa Osmangazi’deki Mithatpaşa Ortaokulu Müdürü Haydar Akın, beş gün sonra görevine iade edildi.

Eğitim ve sivil toplum kuruluşlarının tepkileri üzerine haber gündem olmuş, Akın 23 Mart’ta görevden alınmış ve hakkında soruşturma başlatılmıştı.

Bursa İl Milli Eğitim Müdürlüğü, Akın’ın soruşturmasının devam ettiğini belirterek, “Devlet Memurları Kanunu’nun 144. Maddesi gereğince görevine iade edilmiştir” açıklamasını yaptı.

İlgili madde, “Görevden uzaklaştırma tedbiri, Devlet memurunun soruşturmaya konu olan fiillerinin, hizmetlerini devama engel olmadığı hallerde her zaman kaldırılabilir” diyor.

MEB kime hizmet ediyor bu kararla?

Eğitim-Sen Genel Başkanı Nejla Kurul karara, “Bursa’da Anayasa’yı öğrenmemiş, karma eğitimle ilgili yasalardan bihaber, yılların deneyimine sahip öğretmenlere neyi yapıp ne yapmayacağını söyleyen, aklını radikal cinsiyetçi gruplara bağlamış okul müdürü aynı okulda görevine devam edecek” sözleriyle tepki gösterdi.

Kurul, “MEB kime hizmet ediyor bu kararla?” diye sordu.

Kurul ayrıca, “Bursa Eğitim Bir Sen ve Türk Eğitim Sen şubelerinin, çocukları cinsiyetine göre ayrıştıran okul müdürüne verdiği destek, ayrımcı eğitim anlayışını ortaya koyuyor” açıklamasını paylaştı.

Ne olmuştu?

Bursa Osmangazi ilçesinin Mithatpaşa Ortaokulu Müdürü Haydar Akın’ın, 22 Mart 2022 tarihinde öğretmenlere okullarında 10-13 yaş arasındaki kız ve erkek çocukların ayrı sıralara oturtulması gerektiğini içeren resmi bildirisi sosyal medyada da gündem olmuştu.

Akın tarafından öğretmenlere yollanan resmi belgede, “Tüm sınıflardaki oturma düzeninin değiştirilmesi ve erkek öğrenciler ile erkek, kız öğrenciler ile kız öğrencilerin denk geleceği şekilde bir düzen oluşturulması gerekmektedir” denilmiş, müdür öğretmenlere attığı mesajında da, “Kız ve erkek yan yana oturtulmuş bazı sınıfları görüyorum. Sınıf öğretmenlerimizin sınıflarda kesinlikle erkekleri erkeklerle, kızları kızlarla oturtulması konusunda hassas davranmanızı özellikle rica ediyorum. Bu durumda olan sınıf öğretmenlerimizin en kısa zamanda gerekli değişiklikleri yapmalarını önemle rica ederim” ifadelerini kullanmıştı.

Konu ile ilgili Eğitim-SEN üyeleri ve CHP Bursa İl Örgütü okul önünde toplanarak tepkilerini dile getirmiş, adliyeye giderek okul müdürü hakkında suç duyurusunda bulunmuşlardı.

Osmangazi Kaymakamlığı‘ndan da yapılan açıklamada, “Ortaokulda yaşanan hususlarla ilgili inceleme soruşturma başlatılmış olup, konu hakkında çalışmalar tüm boyutlarıyla kapsamlı bir şekilde ve hassasiyetle yürütülmektedir” denilmişti.

HDP Batman milletvekili Ayşe Acar Başaran, Millî Eğitim Bakanı Mahmut Özer’in yanıtlaması istemiyle soru önergesi vermiş, “10-13 yaş arası öğrencilerin bir arada oturmasının ne gibi bir sakıncası olabileceği düşünülmektedir? Söz konusu okulda öğrencilere yönelik başka ayrımcı yaklaşımların olup olmadığının soruşturulması amacıyla Bakanlığınız tarafından bir teftiş gerçekleştirilmiş midir?”diye sormuştu.

Müdür Haydar Akın 23 Mart’ta MEB tarafından müdürlük görevinden alınmış, memurluk yapma hakkı ise geçerli kalmıştı.

İmamoğlu’na suikast iddiasına soruşturma başlatıldı

İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı, İstanbul Büyükşehir Belediye (İBB) Başkanı Ekrem İmamoğlu‘na suikast düzenlenebileceğine dair ihbara yönelik soruşturma başlattı.

Savcılık ayrıca İstanbul Valiliği‘ne yazı yazarak İmamoğlu‘nun can güvenliğinin sağlanması için gerekli tedbirlerin alınmasını istedi.

İmamoğlu’na suikast düzenleneceği iddiasıyla cezaevinde bulunan bir sanık tarafından ihbar mektubu gönderilmişti. İmamoğlu’nun avukatı Kemal Polat, mektubun ardından “kasten öldürmeye teşebbüs” ve “tehdit” suçlarından şikayette bulunmuştu.

Ekrem İmamoğlu, suikast ihbarına yönelik şunları söylemişti:

“Şahsen benim beklentim bu işle yetkili ve ilgili olan kurum ve kuruluşların gerektiği zaman dilimlerinde siyasilere gereken açıklamaları ilgiyle, itinayla yapmaları ve iş birliği içinde olmalarıdır. Bunlar olur, olacaktır, Türkiye’mizde bunlar geçmişte de olmuştur. Ama biz tam irademizde, gücümüzle, kaygısız bir biçimde işimize devam ediyoruz. Ama aynı zamanda da tabii yetkililerin, ilgililerin görevlerini iyi yapmalarını diliyoruz.”

Ne olmuştu?

Edirne Cezaevi‘nde tutuklu bulunan Osman Yıldırım, 31 Ocak 2022’de Cezaevi Müdürlüğü’ne gönderdiği mektupta, Ekrem İmamoğlu’na suikast yapılacağına dair ihbarda bulunmuştu.

Cezaevi, mektubu Edirne Savcılığı‘na, Savcılık da İBB’ye gönderdi.

Yıldırım’ın mektubunda, “Danıştay cinayetinde mobese kayıtları silinmişti. O kayıtlar silinirken; sizin yemek yediğinin görüntüler nasıl sızdırılıyor zannediyorsunuz? Bu suikastten önceki son adımdır” dediği belirtildi.

Danıştay 2. Daire Üyesi Mustafa Yücel Özbilgin‘in yaşamını yitirdiği ve 4 kişinin yaralandığı 17 Mayıs 2006’da düzenlenen silahlı saldırının faillerinden Osman Yıldırım, 39 yıl 2 ay hapis cezasına çarptırılmıştı.

İmamoğlu’na yönelik suikast iddiaları, geçmişte birkaç kez daha gündeme gelmiş; IŞİD üyesi olduğu iddia edilen Kasım Güler, yakalandığında benzer bir iddiayı dile getirmişti.

 

Plastik poşetlerin Londra’da başlayan yolculuğu Adana’da son buldu

ABD merkezli Bloomberg Green’de yer alan Kit Chellel ve Wojciech Moskwa imzalı haber, İngiltere’nin bir zincir marketindeki plastik poşetin iki ay sonra Adana’ya geldiğini gösterdi.

Bloomberg Green’deki muhabirler tarafından zincir marketin üç plastik poşetine koyulan izleme cihazları poşetlerin kilometrelerce süren ve Adana’da son bulan yolculuğunu gözler önüne serdi.

Marketin geri dönüşüme gittiğini söylediği plastiklerin nasıl bir işlemden geçtiğini ayrıntılarıyla açıklamadığının belirtildiği yazıda, şirketin dört yıl önce gereksiz ambalajlamayı ortadan kaldırmayı ve geri dönüştürülemeyen plastik kullanımını durdurmayı ve yeni ambalajlara en az yüzde 30 geri dönüştürülmüş malzeme eklemeyi taahhüt eden 42 büyük şirket arasında yer aldığı ifade ediliyor.

Fotoğraf: Chris Ratcliffe / Bloomberg

Poşet önce Almanya’ya, sonra Polonya’ya gitti

Dijital takip cihazlarının koyulduğu poşetlerden birinin, İngiltere’deki Thames Nehri’nde konumlandığının görüldüğü belirtilirken; diğer iki izleyici aracın olduğu plastiklerin ise İngiltere’nin doğu kıyısındaki Harwich Limanı‘na görüldüğü bildirildi. Buradan gemilerle taşındığı tespit edilen plastik poşetlerin Almanya’dan sonra Polonya’ya geçtiği ve birbirine birkaç metrelik mesafede olduğu görüldü.

İki ayın sonrasında ise dijital takip aracının olduğu poşetin Adana yakınlarında bir sanayi bölgesinde olduğu tespit edildi. Poşet üç bin kilometrenin üzerinde bir yolculuk yaptıktan sonra Adana’da görüldü.

Plastikler Adana’da toplandı

Araziye giden bir gazeteci ise söz konusu bölgede karışık plastik çöplerin istiflendiğini belirtti. Alanda ayrıca İtalya ve Hırvatistan etiketli plastikler görüldü. Bölgedeki geri dönüşüm şirketinde yönetici olduğunu belirten bir kişi, şirketin Avrupa’dan satın alınan plastikleri Mersin Limanı üzerinden Adana’daki sanayi bölgesine gönderdiğini, gelen atıkların düşük kalite olduğunu belirterek yine de bazılarının geri dönüştürülebileceğini söyledi. Söz konusu kişi, malzemelerin yüzde 90’ının kurtarılabileceği yönünde tahminde bulundu.

Fotoğraf: Greenpeace

Atıkların arazilerinde şüpheli yangınlar

Arazideki plastik atıkların görüntülerini inceleyen birkaç uzman, bunun iddialı bir tahmin olduğunu belirtti. Daha sonra tekrar görüşülen aynı yönetici ihracatı kabul etmediğini ve şirketinin sadece Türkiye’nin evsel atıklarıyla ilgilendiğini söyledi.

İngiltere, 2020’de her gün Türkiye’ye ortalama 575 ton plastik çöp gönderdi; bu, Polonya’ya gönderdiğinden daha fazla. Bunun etkisi, işlenmesi zor çöplerle uğraşmanın sorumluluğunu daha fakir ülkelere devretmek ve atık yok etme altyapılarını zorlamak.

Haberde ayrıca bu atıkların geri dönüşümden geçirilmek yerine yakılarak imha edildiği de belirtildi. Yakılan atıkların havaya ve toprağa karışması ise bir başka çevre sorunu. Yazıda atık arazilerinde gerçekleşen şüpheli yangınlara da ayrıca dikkat çekildi.

Fotoğraf: Greenpeace

Çin’den sonra plastiklerin adresi: Türkiye

Öte yandan plastik atıkların yasa dışı yakılması sonucu ortaya çıkan ağır metal, dioksin ve furan ve kalıcı organik kirleticilerin toprağa, suya, havaya ve besin zincirine karışarak kansere neden olabileceği gerçeği, insan sağlığı için de geri dönüşümü olmayan zararlar içeriyor.

Greenpeace tarafından yapılan açıklamaya göre; Türkiye’nin plastik atık ithalatı, 2018 başında Çin tarafından alınan yasak kararıyla beraber hızla artmış ve Türkiye, 2019 ve 2020’de Avrupa’dan gelen plastik atıkların en büyük alıcısı olmuştu.

Fotoğraf: Caner Özkan / Greenpeace

Bulgular ‘sarsıcı’

Greenpeace İngiltere Siyasi Kampanyacısı Megan Randles “Bu, İngiltere’nin plastik atıkları gözden uzaklaştırma şeklindeki tehlikeli modelinin zehirli parmak izi. Plastiğimizin denizaşırı yerlere atıldığında ve yakıldığında neden olabileceği zarara dair kanıtımız, hükümeti doğru olanı yapmaya ve plastik atık ihracatını yasaklamaya teşvik etmelidir” demişti.

Greenpeace‘nin Nisan 2021’deki saha araştırmasında, çoğunluğu İngiltere ve Avrupa Birliği ülkelerinden ithal edilen plastik atıkların Adana’da yasa dışı olarak çevreye döküldüğünü ve açıkta yakıldığı tespit edilmesinin ardından döküm alanlarından örnekleri üzerinde inceleme gerçekleştirilmiş, analizler sonucu ortaya çıkan bulguların ise ‘sarsıcı’ olduğu bildirilmişti.

Fotoğraf: Greenpeace

Araştırmaya göre; Adana’da tespit edilen dioksin furan miktarı, kirletilmemiş toprak numunesinin 400 bin katı ve şimdiye kadar Türkiye’de toprakta rapor edilen en yüksek toksik düzey. Dioksin-furanların bilinen en önemli özelliği ise kanserojen olması. Greepeace tarafından yapılan açıklamada bu kimyasalın, anne karnındaki bebekler için toksik olabileceği, tümörleri tetikleyebileceği, hormon ve bağışıklık sistemlerini etkileyebileceği belirtilmişti.

Analizi gerçekleştiren bilim insanlarından Dr Kevin Brigden “İngiltere başta olmak üzere Avrupa’dan gelen plastik atıkların yoğun olarak tespit edildiği alanların bazılarında bu kirleticilerin seviyeleri çok yüksekti” demişti.

Greenpeace Akdeniz Biyoçeşitlilik Proje Lideri Nihan Temiz Ataş da “Türkiye’nin toprağı, havası ve suyu, Avrupa’nın plastik atık ihracatının çevre ve insan sağlığı için yarattığı tehlikeye tanıklık ediyor. Plastik çöplerini denizaşırı ülkelere gönderen İngiltere ve Almanya gibi ülkeler, Türkiye’nin verimli topraklarında zehirli bir iz bırakıyor. Bu hasar geri döndürülemez. Başta İngiltere olmak üzere ihracatçı ülkeler sorumluluk almalı ve Türkiye’ye plastik göndermeyi bırakmalı. Türkiye plastik çöplüğü değil ve bu zararlı atık oyunları sona ermeli” diyerek uyarılarda bulunmuştu.

Kırşehir’de vefat eden hastanın yakınları, sağlık çalışanlarına saldırdı

Kırşehir Eğitim ve Araştırma Hastanesi‘nde beyin kanaması ve COVID-19 tedavisi görürken hayatını kaybeden ve S.A’nın yakınları, sağlık çalışanlarına saldırdı.

Yoğun bakım ünitesinin camlarını kıran saldırganlar, doktor, hemşire ve klinik destek personelini yaraladı. Bir çalışanın kolu alçıya alındı.

Hastanenin güvenlik görevlilerinin olaya müdahale etmesinin ardından, darp edilen sağlık çalışanları saldırganlar hakkında şikayetçi oldu. Polis, 3 kişiyi gözaltına aldı.

Sağlık Bakanı Fahrettin Koca, olayla ilgili Twitter paylaşımında şunları söyledi:

“Kırşehir Eğitim ve Araştırma Hastanesi’nde beyin kanaması nedeniyle dört gündür tedavi gören bir hastamız kurtarılamayarak vefat etti. Bu olaya bütün arkadaşlarımız üzüldü.

Hasta yakınlarıysa bir hemşiremizi, hekimimizi, sağlık çalışanlarını darp etti. Camları kırdı. Bu nasıl insanlık?”