Ana Sayfa Blog Sayfa 952

Silivri’deki 10 tutuklu 10 farklı hapishaneye sevk edildi

Marmara Bölgesi Hapishaneleri İzleme Heyeti, 6 Nisan’da Silivri 5 Nolu Cezaevi’nde 60 gardiyan tarafından tutuklulara dönük işkence ve intihara zorlanmaları üzerine cezaevlerine gerçekleştirdikleri ziyarete ilişkin İHD İstanbul Şubesi’nde basın toplantısı düzenledi.

Toplantıya, İHD İstanbul Şube Başkanı Gülseren Yoleri, Özgürlük İçin Hukukçular Derneği (ÖHD) İstanbul Şubesi, Çağdaş Hukukçular Derneği (ÇHD), Ceza İnfaz Sisteminde Sivil Toplum Derneği (CİSST), Türkiye İnsan Hakları Vakfı ile birçok sivil toplum örgütü temsilcisi avukat katıldı. Heyet, intihar girişiminde bulunan 10 tutuklunun 10 ayrı cezaevine sevk edildiğini duyurdu.

‘Ferhan Yılmaz’ın ölümü şüpheleri artırdı’

Mezopotamya Haber Ajansı’nın aktardığına göre; heyet, yaptıkları görüşme sonucunda tutukluların Karabük T Tipi, Akhisar T Tipi, Bolu T Tipi, Düzce T Tipi, İzmir 1 Nolu T Tipi, Manisa T Tipi, İzmir 2 Nolu F Tipi, Eskişehir H Tipi, Manisa Salihli T Tipi, Kütahya Tavşanlı T Tipi cezaevlerine sevk edildiğini belirtti. Heyetin ziyaret sonrası yaptığı açıklamada şunlar aktarıldı:

“11 Nisan günü adı geçen mahpuslardan Ferhan Yılmaz’ın vefat etmesi ve ertesi gün ailenin yokluğunda tüm işlemler tamamlanarak cenazesinin teslim edilmesi, ölüm nedeni olarak aileye kalp krizi denmesine rağmen, ölüm belgesinde ‘bulaşıcı hastalık’ yazması, sağlık görevlilerinin aileye bilgi vermekten kaçınması olaydaki şüpheleri artırmıştır.”

Ferhan Yılmaz’ın yoğun bakım görüntülerinin basına düşmesi sonrasında Ceza ve Tevkif Evleri Genel Müdürlüğü yaptığı yeni bir açıklama ile ölüm nedenini ‘kalp durması’ olarak  ifade etmiş, Silivri Cumhuriyet Başsavcılığı da yaptığı açıklama ile işkence iddialarını yalanlamıştır.”

10 farklı hapishaneye sevk

İstanbul Barosu İnsan Hakları Merkezi ve Özgürlük İçin Hukukçular Derneği’nden heyetlerin mahpuslarla ve idare ile görüşme girişiminde bulunduğunun ve kamuoyuna izlenimlerinin açıklandığının belirtildiği toplantıda şunlara değinildi:

“Bu açıklamalarda; olayda adı geçen mahpuslardan bir çoğunun başka hapishanelere sevk edildikleri, görüşme yapılan mahpusların ise işkence ve intihara teşvik iddialarını doğruladığı görülmektedir. Heyetimiz de 14 Nisan günü Silivri 5 Nolu Ceza İnfaz Kurumu’na giderek olayda adı geçen 10 mahpus ve hapishane idaresi ile görüşme talep etmiştir. Henüz kayıt aşamasında, görevli memur ‘sosyal medyada ismi geçen mahkumları soruyorsanız onların hepsi başka hapishaneye sevk edildi’ demiş, hangi hapishanelere sevk edildiklerini öğrenmek istediğimizde Karabük T Tipi, Akhisar T Tipi, Bolu T Tipi, Düzce T Tipi, İzmir 1 Nolu F Tipi, Manisa T Tipi, İzmir 2 Nolu F Tipi, Eskişehir H Tipi, Manisa Salihli T Tipi, Kütahya Tavşanlı T Tipi hapishanelerine  sevk edildikleri öğrenilmiştir.”

Ters kelepçe, kötü muamele ve yoğun baskı

Olayın içinde olmayan ancak tanıklığı bulunduğu belirtilen bir mahpus ile görüşme sağlandığının ifade edildiği açıklamada şunlar aktarıldı:

“Mahpus anlatımında; sesleri duyduklarını ve iki kişinin ters kelepçeli halde ve 20 kadar infaz koruma memurunun arasında kötü muamele edilerek götürüldüğünü gördüklerini belirtmiştir. Devamında ise genel olarak tüm mahpuslara yönelik bilinçli olarak kötü muamele ve yoğun baskı uygulandığını, baskı nedeniyle büyük bir gerginlik yaşandığını, her an yeni bir gerginlikle karşı karşıya bırakıldıklarını, bugün böyle ama yarın nasıl olacaklarını bilemediklerini, patlama noktasında olduklarını ama sabretmeye çalıştıklarını belirtmiş, ‘sabrımızı zorluyorlar’ demiştir.”

‘Burada da risk altındayız, basına daha fazla açıklama yapmayın’

Hapishane idaresi ile görüşme talep ettiklerini ancak idarenin toplantıda oldukları ve toplantının geç biteceği gerekçesiyle görüşmenin gerçekleşmediğini belirten heyet tarafından “Toplantının bitimini bekleyebileceğimiz bildirilerek görüşme talebimizde ısrarımız üzerine 17.00 sonrasında da görüşme imkanı olmayacağını, iş yoğunluğu nedeniyle randevu da veremeyeceklerini söylemeleri üzerine saat 17.00 gibi hapishaneden ayrılınmıştır” denildi. Son olarak heyetin kanaati bildirildi:

“Kanaat; kamuoyuna yansıyan bilgiler, ses kayıtları, fotoğraflar, mahpus yakınlarının açıklamaları ve heyetlerin raporlarına ve Cumhuriyet savcılığının soruşturma başlatıldığına dair açıklamasına rağmen olaya karışan  görevlilerin halen açığa alınmamış olması, resmi makamların olaya dair tatmin edici bir açıklama yapmayıp iddiaları yalnızca  reddetmesi, olayda adı geçen 10 mahpusun alelacele 10 ayrı hapishaneye sevk edilmiş olması, hapishane idaresinin görüşme talebimize olumsuz cevap vermesi; olayın üzerinin örtülmeye çalışıldığı izlenimi yaratmıştır. Nitekim sonrasında, sevk edilen mahpusların, ailelerine ‘burada da risk altındayız, basına daha fazla açıklama yapmayın’ dedikleri öğrenilmiştir. Ayrıca, görüşme yapılan mahpusun hapishane koşullarına dair verdiği bilgiler, hapishanede infaz koşullarından kaynaklı gerginliklerin artarak devam edeceğine dair kaygılarımızı artırmıştır.

Sonuç olarak; olaya ilişkin etkin soruşturma yürütülmesi, söz konusu olaya karışan infaz koruma memurlarının ve hapishane yönetiminin soruşturma süresince açığa alınması, sorumluların tespit edilerek cezalandırılmalarının sağlanması, sürecin şeffaf yürütülmesi ve her aşamada kamuoyunun bilgilendirilmesi, hapishanelerin sivil izleme heyetlerinin inceleme ve denetimine açık hale getirilmesi için yetkililere açık çağrıda buluyor, heyetimizin olayın takipçisi olacağını duyuruyoruz.”

Karadeniz’de kruvazör gemisi batan Rusya’dan ABD’ye nota: Ukrayna’ya silah göndermeyi kesin

Rusya, işgal sırasında girdiği Ukrayna‘nın kuzey bölgelerden çekilmesine karşın saldırılar, Kırım‘a doğru uzanan kıyı şeridinde ve Donbas bölgesinde yoğunlaşıyor.

Güney kenti Mauripol’de şiddetli çatışmalar uzun süredir devam ediyor. Rusya kentte şu ana kadar binden fazla Ukrayna askerinin teslim olduğunu, Ukrayna ise kuşatma altındaki kentin düşmediğini söylüyor. 

Mariupol Belediye Başkanı Vadim Boychenko bu zamana kadar şehirde  yaklaşık 21 bin sivilin öldüğünü ve 100 bin kişinin de hala tahliye edilmeyi beklediğini belirtiyor.

Haftalardır yoğun kuşatma altındaki şehirde elektrik, su ve yiyecek sıkıntısı çok büyük boyutta. Kentte sivillerin sığındığı bir tiyatro binası ve bir doğum hastanesi de füzelerle vurulmuştu.

Avrupa Güvenlik ve İşbirliği Teşkilatı (AGİT)‘in Ukrayna’da yaptığı soruşturma sonrası yazdığı raporda da Rus güçlerinin yaptığı hak ihlalleri arasında  yaşam hakkı ihlali, cinsel şiddet, yargısız infazlar, zorla göçler, canlı kalkan kullanma, gazetecilerin ve insan hakları savunucularının kaybolması sayıldı. 

Raporda insani konvoyların saldırıya uğradığı 9 Mart’ta Mariupol’deki bir doğum hastanesine saldırının Rusya tarafından düzenlendiği yine Mariupol’de sivillerin sığındığı tiyatro binasının vurulmasının da savaş suçu olduğu kaydedildi. Rusya ise saldırıları reddediyor.

Analistlere göre Mauripol’ü ele geçirmesi halinde Rusya’nın, birliklerin yoğunlaştığı doğu Donbas bölgesine takviye göndermesi kolaylaşabilir.

Ukrayna bir suç mahallidir

Uluslararası Ceza Mahkemesi (UCM) Başsavcısı Kerim Han, başkent Kiev‘in yakınlarında yer alan banliyölerde, Rus askerlerinin geri çekilirken işlediği öne sürülen savaş suçlaırını incelemeye gitti.

Brodoyanka ve Buça‘yı ziyaret eden Han, “İddia edilen suçlardan etkilenenler, gerçeği ortaya çıkarmak için bağımsız çalışmamızın merkezinde olmalıdır. Hayatta kalanlar ve kurbanların aileleri, adaleti sağlamak için çabalarımızda tam ortak olacaklar” dedi.

Mahkemenin yetki alanına giren suçların işlendiğine inanmak için makul nedenleri olduğunu vurgulayan Han, Ukrayna bir suç mahallidir. Gerçeğe ulaşmak için savaş sisini delip geçmeliyiz” şeklinde konuştu.

Savcı Han, Ukrayna Başsavcısı İrina Venediktova‘yla da temaslarda bulundu.

Polonya, Litvanya, Letonya ve Estonya liderleri de Ukrayna Devlet Başkanı Vladimir Zelenski ile görüşmek üzere Kiev’i ziyaret etti.

Ziyaret hakkında detaylı bilgi verilmezken Estonya Cumhurbaşkanı Alar Karis Twitter hesabından bir fotoğraf paylaştı ve “Ukrayna halkına güçlü desteğimizi göstermek için Andrzej Duda, Gitanas Nauseda ve Egils Levits ile Ukrayna’yı ziyaret ediyoruz, sevgili dostumuz Zelenski ile görüşeceğiz” diye yazdı.

İngiltere Başbakanı Boris Johnson da 9 Nisan’da Kiev’e sürpriz bir ziyaret yaparak Zelenski ile görüşmüştü.

Fotoğraf: Jakub Szymczuk / KPRP

Rus kruvazör gemisi battı

Ukrayna, Rusya’nın Karadeniz filosuna ait “Moskova” isimli gemisini Neptün füzeleriyle vurduğunu açıkladı.

Önce gemide yangın çıktığını ileri süren Rusya Savunma Bakanlığı geminin çıkan yangın ve meydana gelen patlama sonucu ağır hasar aldığını, filosunun bölgedeki diğer gemilerine tahliye edildiğini ve  geminin limana çekilmesine çalışıldığını açıkladı.

Akşam saatlerinde ise Bakanlık, “Hedeflenen limana doğru ilerlerken top ateşine tutulan gemideki mühimmat patladı, gövdesinde yangın çıkan gemi büyük hasar gördü ve dengesini kaybetti, dalgalı denizde gemi battı.” açıklamasını yaparak haberi doğruladdı

Ukrayna’nın bu gemiyi batırması, hem askeri hem de sembolik olarak Moskova’ya ciddi bir darbe şeklinde yorumlandı.

Batan Moskova kruvazörü geçen yıl İstanbul Boğazı’nda. Fotoğraf: Yörük Işık / Reuters

Moskova isimli güdümlü füze kruvazörü, 16 adet 700 kilometrelik menzile sahip gemisavar füzeleri ve S-300 hava savunma füze sistemi ile donatılmış bir gemiydi.

AA’nın haberine göre bir ABD Savunma Bakanlığı (Pentagon) yetkilisi, gemideki yangından sonra Karadeniz’in kuzeyinde bulunan Rus savaş gemilerinin daha da güneye çekildiğini aktardı.

Rusya’dan ABD’ye nota

Rusya bu hafta ABD’ye gönderdiği resmi diplomatik notada, ABD ve NATO‘nun Ukrayna’ya hassas silah sistemleri sevkiyatının çatışmayı körüklediğini ve “öngörülemeyen sonuçlar” doğurabileceğini söyledi.

“Kiev rejimine büyük miktarda silah ve askeri teçhizat tedariki bağlamında Rusya’nın endişeleri hakkında” başlıklı belge, Rusya’nın Washington Büyükelçiliği tarafından ABD Dışişleri Bakanlığı‘na iletildi.

Rusya, NATO müttefiklerini, silahların çatışma bölgelerine transferini düzenleyen ilkeleri ihlal etmek ve yüksek hassasiyetli silahların Ukrayna’daki radikal milliyetçilerin, aşırılık yanlılarının ve haydut güçlerin eline geçmesi tehdidinden habersiz olmakla suçladı.

Fotoğraf: AFP

ABD Başkanı Joe Biden, Ukrayna’ya 800 milyon dolarlık yeni silah ve savunma yardımı yapacaklarını açıklamış; sağlanan silahların kapsamını genişleterek, 800 milyon dolarlık bir paketi onaylamıştı. Paket, uzun menzilli topçular, insansız hava araçları, zırhlı araçların yanı sıra taşınabilir hava savunma ve tanksavar silahlarıyla milyonlarca mühimmatı kapsıyor.

ABD, Slovakya‘nın Ukrayna kuvvetlerinin halihazırda üzerinde eğitim almış olduğu Rus yapımı Sovyet döneminden kalma S-300 fırlatıcılarının sevkiyatı da dahil olmak üzere uzun menzilli hava savunma sistemlerinin Ukrayna’ya sevkiyatını da kolaylaştırdı.

Zelenski, Rus güçlerinin  Donbas bölgesine büyük bir saldırı için seferber olduğu söyleyerek Biden’a acil yardım çağrısı yapmıştı.

Ukrayna’nın ABD’nin verdiği silahları gayet verimli kullandığını belirten Biden, “Rusya, Donbas bölgesindeki saldırılarını artırmaya hazırlanıyor. Ukrayna’ya kendini savunmasını sağlayacak yardımları yapmayı sürdüreceğiz” dedi.

Belgeye dair WAshington Post‘a konuşan  konuşan üst düzey bir ABD yetkilisi, şöyle dedi:

“Ruslar bizim dünyaya alenen söylediğimiz şeyi tekrar etmiş oldu. Belge, Ukraynalı ortaklarımıza sağladığımız büyük miktardaki yardımın olağanüstü etkili olduğunu kanıtlıyor.”

Öte yandan  Rusya Dışişleri Bakan Yardımcısı Sergey Ryabkov, Ukrayna topraklarında silah taşıyan ABD ve NATO araçlarını “meşru askeri hedefler” olarak gördüklerini, bu koşullarda ABD yönetimi ile Ukrayna’daki durum konusunda kapsamlı temasların “anlamsız” olduğunu söylemişti.

Kaybetmekte olan Putin nükleer silahlara yönelebilir

CIA Başkanı William Burns, Rusya’nın Ukrayna’yı işgalinin Rusya’nın planlarına uygun gitmediğini ve bu nedenle Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin‘in, taktik nükleer silahlara  başvurabileceği uyarısında bulundu.

Endişeli olduklarını ifade eden Burns, Başkan Joe Biden’ın çok kaygılı olduğunu, nükleer çatışmanın mümkün olduğu bir eşikten ve üçüncü dünya savaşından kaçınmaya çalıştığını söyledi.

Burns, Putin ile ilgili ise “Neredeyse mistik bir inanca sahip, Rusya’nın etki alanını yeniden inşa etmenin kaderi olduğunu düşünüyor” sözlerini kullandı.

Üst düzey bir Rus güvenlik yetkilisi olan Dmitri A. Medvedev de dün yaptığı bir  açıklamada, İsveç ve Finlandiya’nın NATO’ya katılmasına ilişkin “nükleer olmayan bir Baltık bölgesinden artık söz edilmeyeceğini” söyledi.

Putin, birkaç gün önce yaptığı açıklamalarda, Ukrayna’nın İstanbul‘da düzenlenen barış görüşmelerindeki anlaşmalardan saptığını söyleyerek görüşmelerin çıkmaza girdiğini ifade etmişti.

İklim değişikliği: Kasırga mevsiminde yağışlar artıyor

Nature Communications dergisinde yayımlanan çalışmada, 2020’deki Atlantik kasırga mevsiminin, 30 fırtına ile şimdiye kadarki en aktif sezon olarak kayıtlara geçtiği belirtildi. Araştırmaya göre bu bir rekor.

Antropojenik iklim değişikliğinin (insanların etkisiyle gerçekleşen değişim) kasırga mevsimi boyunca saatlik yağış miktarını yüzde 10’a kadar artırdığına işaret edilen çalışmada, “İnsan faaliyetleri atmosferdeki sera gazı miktarını artırmaya devam ediyor ve bu da 2020’de 1850’ye kıyasla küresel ortalama yüzey sıcaklığında 1 santigrat dereceden daha fazla bir artışa neden oldu” ifadesine yer verildi.

İnsan faaliyetleri sonucunda oluşan karbon emisyonları nedeniyle atmosferdeki sera gazında meydana gelen artışlarda saptanabilir bir artış eğilimi olduğu bildirildi.

Küresel ısınmanın, Kuzey Atlantik‘teki deniz yüzeyi sıcaklıklarını da artırdığına işaret edilen çalışmada, daha sıcak okyanusların, tropik fırtınaların daha fazla nem almasına izin vererek bunun sonucunda da rekor miktarda yağışın karaya düşmesine neden olduğu vurgulandı.

Araştırmanın baş yazarı Stony Brook Üniversitesi Deniz ve Atmosfer Bilimleri Fakültesi’nden Kevin Reed, “Çalışmamızın ana bulgusu, insan kaynaklı iklim değişikliğinin 2020 kasırga mevsimiyle ilişkili aşırı yağışları yüzde 5-10 artırmasıdır” ifadesini kullandı.

Araştırmada güçlü kasırgalara dönüşen fırtınalarda ise yağışların en kötü üç gün için yüzde sekiz ve en yoğun üç saat için yüzde 11 arttığı saptandı.

Öte yandan geriye dönük ilişkilendirme metodolojilerinin kullanımının, insan kaynaklı ısınmanın, 2017’de Irma ve Maria ve Harvey, 2018’de Floransa ve 2019’da Dorian dahil olmak üzere son fırtınalarla ilişkili yağışları artırdığını gösterdiği bildirildi.

Atlas Okyanusu‘nda her yıl 1 Haziran ile 30 Kasım arasında kasırga sezonu yaşanıyor.

Kömür için zeytinlerin söküldüğü Milas’tan ortak ses: Gelecek zeytinyağında

Milas Kent Konseyi, Avrupa İklim Eylem Ağı (CAN Europe) ve İklim İçin 350 Derneği’, “Yerel Ekonomi için Dönüşüm Fırsatı: Milas’ta Zeytincilik” başlıklı bir rapor hazırladı.

Rapora göre,  kömür madenini genişletmek için zeytinlerin söküldüğü Milas’ta zeytinin işlenmesi için kurulacak 70 yeni tesisle, kömüre mahkum olmadan zeytine dayalı yerel bir ekonomi kurmak mümkün. 685 kişiyi istihdam edecek bu tesisler için ihtiyaç duyulan yatırım ise, Milas’ta işletmedeki iki kömürlü termik santrale sadece bir yılda verilen teşvik miktarına eşdeğer. Ayrıca, yörede zeytine dayalı bir ekonominin desteklenmesi ile AB coğrafi işaretli Milas zeytinyağının yarattığı değer 4,5 milyon TL’den 60 milyon TL’ye çıkabilir. 

Türkiye’nin AB coğrafi işaretli tek zeytinyağı

Zeytinlikleri madenciliğe açan ve tüm Türkiye’nin tepkisini çeken yeni yönetmelikle Milas’taki zeytin ağaçları da kesilme tehdidi altında. Oysa Milas zeytinyağı, Türkiye’nin tek Avrupa Birliği coğrafi işaretli zeytinyağı. 

 

Üç kurumun ortaklaşa hazırladığı raporun amacı amacı “2053 net sıfır emisyon hedefi”nin gerektirdiği bölgesel ekonomik geçişe bir örnek olarak, iki termik santral ve kömür madenlerinin de bulunduğu Milas için zeytine dayalı bir ekonominin geliştirilmesi olasılığını araştırmak. 

Rapor, 15 Nisan Cuma günü Milas’ta Milas Belediyesi Prof. Dr. Aşkıdil Akarca Salonu’da yapılan bir basın toplantısıyla kamuoyuna tanıtıldı.

Zeytin ve termik ekonomi karşılaştırması

Raporun öne çıkan çıktıları şöyle:

  • Milas’ta yıllık ortalama 100 bin ton zeytin hasadı yapılıyor ancak bunun beşte biri bölge ekonomisi için ek katma değer yaratmadan işlenmemiş zeytin olarak bölge ekonomisi dışına çıkıyor. 
  • Bölge ekonomisi dışına çıkan bu 20 bin tonluk zeytini kullanmak için 50 zeytin işleme tesisi, 15 zeytinyağı tesisi ve 5 sabun-şampuan tesisi kurulabilir. Bu sayede 685 kişilik yani Milas’ın doğrudan kömür madenlerindeki istihdamın neredeyse tümü kadar yeni iş yaratılabilir. 
Fotoğraf: Selen Çatalyürekli.
  • Yerel, ekonomik ve çevresel sürdürülebilirliğe dayalı bu dönüşümün maliyeti (2021 fiyatlarıyla 240 milyon TL), Milas’ta var olan iki kömürlü termik santrale bir yılda yapılan kapasite mekanizma ödemesiyle (260 milyon TL) sağlanabilir. 
  • Gerekli tanıtım ve tescil süreçleri uygulanırsa Avrupa Birliği coğrafi işaretli Milas zeytinyağının 100 ton üretimi sekiz katına çıkabilir. İtalya’nın AB Coğrafi İşaretli Toskana zeytinyağının yörenin toplam zeytinyağı üretimindeki oranı olan %4 ve litre fiyatı olan 7,5 Euro. Bu üretim oranı ve fiyata ulaşmak, Milas zeytinyağı için hedeflenebilir. Bu hedeflenen üretim oranı ve fiyata ulaşılması durumda Cİ tescilli üretimin Milas’ta 800  tona ve fiyatının da ortalama 75 TL’ye  (2021 yılı fiyatları ile) yükselebileceği öngörülüyor. Bu durumda Cİ tescilli zeytinyağının yarattığı değer 4,5 milyon TL’den 60 milyon TL’ye artabilir. (2021 yılı kur ortalaması ile 0.4 milyon avrodan 5,7 milyon avroya artış)
Fotoğraf: Selen Çatalyürekli.
  • Milas, Türkiye’de zeytin ve zeytinyağının başkenti. Milas 5 bin yıldır insanların yerleştiği, 4000 yıldır diğer bir deyişle Karya Uygarlığı’ndan bu yana zeytincilik yapılan ve zeytinyağı üretilen bir coğrafya. Türkiye, Avrupa Konseyi Kültür Rotası olarak tanınan Zeytin Ağacı Rotası içinde yer alıyor. Zeytin etrafında şekillenecek yeni ekonomiyle Milas  gastroturizme açılabilir.

Zeytin ve zeytinyağına dayalı agroturizm fırsatları

  • 120 km’lik kıyı şeridi ve koyları, 
  • 27 antik kente ve Uluslararası Milas-Bodrum Havalimanına yakınlığı 
  • UNESCO Dünya Mirası geçici listesindeki Milas’ta bulunan Hekatomnos Anıt Mezarı ve Kutsal Alanı (2012) ve Beçin Ortaçağ Kenti (2012) 
  • Zeytin yürüyüş rotası, kamp ve foto-safari gibi rotaların oluşturulmasına uygun olan Bafa-Kapıkırı yöresi 
  • “Anıt Zeytin Ağaçları Rotası”nın düzenlenmesine imkan sağlayan Milas’taki anıt zeytin ağaçları
  • Çomakdağ-Kızılağaç mahallesinin hala yaşayan 500 yıllık kültürü ve kırsal turizm olanakları
  • Hasat şenlikleri
  • UNESCO tarafından Zeytin Ağacı Rotası içinde Türkiye’nin bulunması (Türkiye’nin kendi potansiyel zeytinyağı rotasını belirleyip, ilgili rotayı Avrupa Komisyonu’na sertifikalandırması gerekiyor)
  • Karia yolunun Milas’tan geçmesi
  • Milas’ta Karia, Roma, Selçuklu, Osmanlı uygarlıklarından kalma zeytinyağı işliği vb üretim alanlarının hala bulunuyor olması.
Fotoğraf: Khaled Tanji.

Üçpınar: Binlerce yıllık zeytin ağaçlarıyla birlikte kültür de yok ediliyor

Toplantıda konuşan Milas Kent Konseyi Başkanı Dr. Çağlayan Üçpınar, kısa vadeli kazançlar için binlerce yıllık zeytin ağaçlarının ve onlarla birlikte, içinde yaşadıkları, yaşattıkları kültürün de yok edilmeye çalışıldığını söyledi. Yaptıkları çalışmanın başka bir geleceğin mümkün olduğunu gösterdiğini kaydeden Üçpınar, “Milas’ta yaşayanlar için Milas’ın binlerce yıllık kültürünü ve doğasını koruyarak  yeni ekonomik fırsatlar yaratılabileceğini göstermesi bakımından çok değerli bir çalışma” dedi.

Kent Konseyi Üyesi Serap Türker de 1 Mart’ta yayınlanan ve zeytinlikleri enerji üretimi için madencilik faaliyetlerine açan Maden Yönetmeliği değişikliğini ele alan ve yaratacağı ekolojik ve ekonomik zararlara işaret eden konuşmasında, 17 Nisan Pazar günü yapılacak Milas Zeytin Mitingi öncesinde bu raporun yayınlanmasının çok isabetli olduğunu belirtti.

Katısöz: 2053 net sıfır emisyon hedefine uygun bölgesel dönüşüm mümkün

Avrupa İklim Eylem Ağı Türkiye İklim ve Enerji Politikaları Koordinatörü Özlem Katısöz de raporlamalarının Milas’ta zeytin sektörünün tek başına sahip olduğu potansiyeli ortaya koyarak Türkiye’nin 2053 net sıfır emisyon hedefine uygun bir bölgesel dönüşümün mümkün ve gerçekçi olduğunu gösterdiğine dikkat çekti: ” Eğer Milas için bir gelecek kurmak istiyorsak, bu kömür madenini genişletmek için zeytinlikleri yok ederek değil, aksine zeytinyağının ve zeytinin etrafında bir ekonomi yaratarak mümkün. “

İkizköy-maden. Fotoğraf: Eran Hakim

Baysal: Zeytin Milas’ın sembolü ve bereketi

Zeytin ağacının binlerce yıldır Anadolu’nun, Milas’ın sembolü ve bereketi olduğuna dikkat çeken İklim İçin 350 Derneği Kampanya Sorumlusu Efe Baysal ise şunları söyledi: “Günümüzde maalesef Milas’taki iki termik santrale kömür sağlamak için madencilik tehdidi altında. Oysa raporumuzun da gösterdiği gibi zeytincilik etrafında örgütlenecek yerel bir ekonomi Milas için büyük bir fırsat. Gastroturizmiyle, zeytin rotasıyla, Karia yoluyla, Milas’ın kültürüne sahip çıkan; yörenin ekolojisini koruyan; bölgenin geçim kaynaklarını dönüştüren kömüre feda edilmemiş planlı bir ekonomi pekala hayata geçirilebilir.”

Fotoğraf: Selen Çatalyürekli.

Milas zeytinyağı neden tescilli?

Türk Patent Enstitüsü’ne göre;

Milas’ın tarihinde Karya Uygarlığı döneminden itibaren zeytinyağı ticareti önemli yere sahip. Milas zeytinyağının ünü, antik dönemden beri yoğun olarak ve yüksek kalitede yetişen Memecik çeşidi zeytininin kullanılmasından geliyor.  Memecik çeşidi zeytinin, doğadan gelen yağmurla birlikte suyu az gördüğü için nefaseti yüksek bir zeytin olarak biliniyor. Tanesi küçük bu zeytin çeşidinden, verimi yüksek, sarı-yeşil arası renkte, orta değerde meyvemsi aromaya sahip üst sınıf bir natürel zeytinyağı elde ediliyor.  Meyvemsiliğinde dikkat çeken özellikleri ise turunç, portakal mandalina ve limon aroma kokularının hakim olması.

Raporun tamamı için tıklayın

 

Koca’dan yaz için koronavirüs açıklaması: Maskeli günlerimiz geride kaldı

Sağlık Bakanı Fahrettin Koca, dün Sakarya Valiliği ziyaretinde gazetecilerin sorularını yanıtladı. Koronavirüs salgınındaki son duruma ilişkin bilgi veren Bakan Koca, “En kötü günlerimiz geride kaldı”dedi.
Fahrettin Koca, Bilim Kurulu‘nun haftaya en önemli toplantılarından birini yapacağını duyurdu.

Fahrettin Koca yaz dönemine ilişkin açıklamalarda bulunarak koronavirüs salgınının gelecek dönemdeki seyrine ilişkin konuştu. Okullarda maske kullanımıyla ilgili de konuşan Koca, kararın gelecek hafta yapılacak Bilim Kurulu toplantısında açıklanacağını duyurdu.

Söz konusu toplantının çok önemli olacağının altını çizen Koca şöyle konuştu:

“Özellikle sıfır vaka olan illerimiz, sıfır yatan hastası olan illerimiz ve sıfır yoğun bakım hastası olan illerimiz olmaya başladı. Şu an 19’a yakın ilimizde yoğun bakımda yatan hasta sayısı sıfır. Her geçen gün bunun azaldığını görüyoruz. Ağrı’da, Uşak’ta, Gümüşhane’de, Bayburt’ta, Artvin’de yoğun bakım yataklarımızda şu anda hastamızın olmadığını söyleyebiliriz. Toplam 19 ilimizde yoğun bakım yataklarımızda şu anda hastamızın olmadığını söyleyebiliriz”

‘Kötü günler geride kaldı’

Koronavirüs sürecinde kötü günlerin geride kaldığını belirten Koca, şunları söyledi:

“Hatırlarsanız geçen yıl ‘Maskeli son yazımız olacak’ demiştim. O dönem çok inanan olmamıştı. Geldiğimiz noktada, bahar geldi ve o yaza giriyoruz. Giresun’da da 3 ay öne hatırlarsanız sağlık bakanı olarak yüksek sesle ifade ediyordum. ‘En kötü günlerimiz geride kaldı, endişe etmeyiniz’ diye bir konuşmam oldu. O dönemde özellikle bilim insanı arkadaşlarımız olmak üzere biraz endişeyle yaklaştılar. Aynı şeyi söylüyorum. Endişe etmeyiniz. En kötü günlerimiz geride kaldı, müsterih olun.”

‘Bilim Kurulu toplantısı çok önemli’

Gelecek hafta yapılacak olan toplantıya ilişkin konuşan Koca “Salgının seyri giderek etkisini yitirmeye başladı. Özellikle şu an maske uygulamasının yoğun uygulandığı yer okul. Maske başta olmak üzere bu anlamda alınacak önemli kararlar olacak, okullarda maske kullanımı dahil olmak üzere. Gelecek hafta çok önemli olan Bilim Kurulu toplantısında ele almış olacağız. Maskenin en yoğun uygulandığı yer okullarımız. Okullarımız başta olmak üzere maske konusunu da haftaya Bilim Kurulu değerlendirmiş olacak” dedi.

TTB’nin pandemi raporu: Maske ve COVID-19 bulaşma süreleri

Türk Tabipleri Birliği (TTB) Pandemi Çalışma Grubu tarafından hazırlanan “COVID-19 Pandemisi İkinci Yılı Değerlendirme Raporu” geçtiğimiz günlerde yayımlandı. Sekiz başlık altında 40 yazının yer aldığı rapor, 13 Nisan 2022 günü çevrimiçi düzenlenen bir basın toplantısıyla paylaşıldı. Raporda maske kullanımına ilişkin verilere de değinildi. Raporda maske kullanımıyla ilgili şunlara yer verildi:

“Her iki tarafın birden maske takmadığı durumlarda 15 dakika gibi bir sürede hastalık bulaşabilirken, her ikisi de cerrahi maske taktıklarında 60 dakika gibi bir süreye uzamaktadır. Sağlam kişi eğer N95 türü bir maske takıyorsa, karşısındaki birey COVID pozitif olsa ve maske takmıyor olsa bile bulaşma için geçen süre 2,5 saate kadar uzamaktadır. Her iki taraf N95 taktığı zaman ise bulaşma için 25 saat gibi bir süreye uzadığı görülmektedir.”

NP95 maske takılmasıyla korumanın önemli ölçüde arttığının belirtildiği raporda ayrıca şunlara değinildi:

“Enfeksiyon olasılığını azaltan en önemli faktörlerden birisi olan havalandırmanın, sağlık iç ortamlarında ne derecede sağlanabildiği konusunda maalesef yeterince bilgi sahibi değiliz. Havalandırma durumlarını bilemediğimiz çeşitli sağlık hizmeti verilen ortamlarda, rehberlerin önerdiği maskeleri takıp, mesafe kuralına uyan meslektaşlarımız da hastalandılar ve canlarını verdiler. Tüm ortamlarda çalışanlar için güvenli işyeri kavramı çerçevesinde düşünüldüğünde, sağlıkçıların bu derecede hastalanması ve ölmesi sorgulanması ve ek önlemlerin alınmasını gerektirecek bir durum olmasına karşın, böyle bir bilgilenme kanalı da bulunmamaktadır.”

Brooklyn metrosu saldırganı mahkemeye çıktı: Açıklama yapmadı

ABD’nin New York kentinde Brooklyn‘de bulunan bir metro istasyonunda insanlara ateş açan ve 30 kişiyi yaralayan Frank R. James‘in ilk duruşması görüldü.

Savcılar, ‘istasyonu bir anda kaos ortamına çeviren ve bir katliamla sonuçlanabilecek saldırının tamamen planlanmış olduğunu’ söyledi ve James’in kefalet kabul edilmeden bir sonraki duruşmaya kadar tutuklu kalmasına karar verdi.

Saldırı iki gün önce  yerel saatle sabah 8:30 civarında Brooklyn Sunset Park‘taki 4th Avenue yakınlarında bulunan 36. Cadde metro istasyonunda gerçekleşmişti. Silahla vurulanlar da dahil 30 kişinin yaralandığı saldırı sonrası bölgede dumanın kaynağını bulmak için bomba araması da yapılmıştı.

İlgili haber: New York’ta metroda silahlı saldırı: En az 13 yaralı

Duruşmada James‘in lalabalık bir metro platformunda sis bombası patlatıp kurşun yağmuruna tuttuktan sonra kaçarken kılık değiştirdiği kaydedildi. Federal savcılar, “Tren istasyona yaklaşırken, kaçacak ve saklanacak hiçbir yeri olmayan korkmuş yolculara soğukkanlılıkla yaklaşık 33 el ateş etti” diye yazdı.

Saldırının ardından polisin James tarafından kiralanan bir depoda mühimmat ve diğer silahlar bulduğu belirtildi.

Avukat Sara K. Winik mahkemede, “Davalı, kalabalık bir metro treninde yolculara korkunç bir şekilde ateş açarak bu şehrin 20 yıldan uzun süredir görmediği bir şekilde sabah trafiğini kesintiye uğrattı. Sanığın saldırısı önceden tasarlanmış ve dikkatlice planlanmıştı; ve şehrimizde teröre neden oldu.” şeklinde konuştu.

Psikolojisi inceleniyor

James’e dair, bir süre Amazon‘da çalışmış olması dışında detaylı bilgi paylaşılmadı. New York Times‘ın haberine göre kolluk kuvvetleri, James’in aylarca bir YouTube kanalında ve diğer sosyal medya hesaplarında yayınlanan bazı videolardaki  ruh haline dair ipuçlarını inceliyor. Bu videolarda James, ırk meselesine ve güncel olaylara dair yorumlar yapıyor.

Avukatları, federal yargıçtan, James’in hapiste psikiyatrik tedavi görmesini sağlamasını istedi.

Toplu taşıma sistemine terör saldırısı düzenlemekle suçlanan ve suçlu bulunursa ömür boyu hapis cezasıyla karşı karşıya olan James ise çok az şey söyledi ve yargıcın sorularına genellikle “Evet” diyerek yanıt verdi. James, bu ilk duruşma olduğu ve hakkında herhangi bir suçlamada bulunulmadığı için henüz bir savunma yapmadı.

Fotoğraf: Dave Sanders / The New York Times

James’e mahkeme tarafından atanan avukat Mia Eisner-Grynberg, müvekkilinin adil bir yargılanmayı hak ettiğini söyleyerek, polis ve haber kuruluşlarından gelen ilk raporların “yanlış olabileceği” konusunda uyardı ve James’in, haberlerde kendi fotoğrafını görünce arayp yerini polise söylediğini dile getirdi.

Geçen ayın çoğunda pandemi öncesi ortalamalarının hala yüzde 60’ının altında olan metro yolcusu sayısı, saldırının hemen ardından düştü.

Yetkililer, şehir hayatının onlarca yıl öncesine göre çok daha az tehlikeli olduğunu vurgulayarak New Yorkluları trenlere binmeye teşvik etmeye, yolculara toplu taşıma sistemlerinin güvenli olduğuna dair güvence vermeye çalışıyor.

Saldırının asıl nedeni ve terör boyutu olup olmadığı ise henüz bilinmiyor.

 

 

Diyarbakır’da gazeteciler de dahil çok sayıda gözaltı

Diyarbakır‘da yapılan ev baskınlarında aralarında gazetecilerin de olduğu çok sayıda kişi gözaltına alındı.

Diyarbakır Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından yürütülen soruşturma kapsamında sabah saatlerinde birçok eve eş zamanlı polis baskını yapıldı. Aralarında gazetecilerin de olduğu çok sayıda kişi gözaltına alındı. Newroz gerekçesiyle yürütülen soruşturmada 57 kişi hakkında gözaltı kararı olduğu öğrenildi.

Kadir Esen

Mezopotamya Haber Ajansı’nın aktardığına göre; gözaltına alınanlar arasında Kürtçe yayın yapan Xwebûn Gazetesi İmtiyaz Sahibi Kadri Esen ile gazeteci Ali Koçer de bulunuyor.  2022’de yapılan Newroz kutlamaları gerekçesiyle gözaltına alınan Esen, ifadesi alınmak üzere karakola götürüldü. Gözaltına alınanlar Diyarbakır Emniyet Müdürlüğü’ne götürüldü.

Hubble teleskobu şimdiye dek görülen en büyük kuyruklu yıldızı keşfetti

Amerikan Ulusal Havacılık ve Uzay Dairesi (NASA), Güneş Sistemi içerisinde “şimdiye kadar görülen en büyük kuyruklu yıldızı” keşfettiğini açıkladı.

NASA’nın Hubble Uzay Teleskobu, gökbilimciler tarafından şimdiye kadar görülen en büyük buzlu kuyruklu yıldızı görüntülendi.

İlk olarak 2010’da fark edilen ve şimdi Hubble Uzay Teleskobu sayesinde varlığı teyit edilen kuyruklu yıldızın genişliği 137 kilometre, ağırlığı ise yaklaşık 500 trilyon ton: Buna göre neredeyse ABD‘nin Rhode Island eyaletinden daha büyük.

2002 yılında keşfedilen bir önceki rekor büyüklükteki kuyruklu yıldız ise yaklaşık 95 kilometre genişliğindeydi.

Saatte 35 bin kilometre hızla hareket eden ve 1 milyon yıldır Güneş Sistemi’ne doğru çekildiği belirlenen kuyruklu yıldızın Dünya için bir tehlike oluşturmadığı açıklandı.

Los Angeles California Üniversitesi’nde (UCLA) gezegen bilimi ve astronomi profesörü David Jewitt, “Bu kuyruklu yıldızın bu kadar uzak mesafeden çok parlak olması nedeniyle çok büyük olması gerektiğinden şüphelenmiştik. Şimdi teyit etmiş olduk” dedi.

Bernardinelli-Bernstein kuyruklu yıldızının (C/2014 UN271, en sağda) buzlu, katı çekirdeğinin boyutunu diğer birkaç kuyruklu yıldızla karşılaştıran grafik.

Normalden 50 kat daha büyük bir çekirdeğe sahip kuyruklu yıldız, gökbilimciler Pedro Bernardinelli ve Gary Bernstein tarafından ilk kez Şili’deki Cerro Tololo Amerikalar Arası Gözlemevi’ndeki Karanlık Enerji Araştırması’ndan alınan arşiv görüntülerinde keşfedilmişti. Bu sebeple yıldıza Bernardinelli-Bernstein adı verildi.

Yıldız, Güneş’e asla 1.5 milyar kilometreden daha yakın olamayacak, bu da 2031 yılına kadar gerçekleşmeyecek.

Kuyruklu yıldız nedir?

Kuyruklu yıldızlar, güneş sisteminin oluşumundan kalan donmuş artıklardır: Toz, kaya ve buzlardan oluşurlar. Genişlikleri birkaç kilometreden yüzlerce kilomerteye kadar değişebilir. Güneş’e yakın yörüngede döndüklerinde ısınma sebebiyle yaydıkları gaz ve tozlar ise bir gezegen büyüklüğünde olabilir.

Güneşe yaklaştıkça arkalarında bıraktıkları parçalar sebebiyle ‘kuyruklu’ yıldız şeklinde anılırlar.

Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu’nun kapatma davasının arkasından nafakadan tutuklanan koca çıktı

Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu Derneği’ne açılan fesih davasının nafakasını ödemediği için tutuklanan ve ardından AKP Kayseri İl Başkanlığı’nın parayı ödemesi üzerine iki gün sonra tahliye edilen Ahmet Eliaçık’ın şikayeti üzerine açıldığı ortaya çıktı. 

Platform, davanın ‘kadın haklarını savunmak kisvesi altında aile mevhumunu yok sayarak aile yapısını parçalamak’ başvurularından oluşturduğunu duyurmuş, muhtelif dilekçelerin söz konusu olduğunu bildirmişti.

İsmail Saymaz’ın Halk TV’de kaleme aldığı yazısıyla ortaya çıkan şikayetin sahibi Ahmet Eliaçık’ın İstanbul Sözleşmesi’ne ve kadın örgütlerine karşı savaş açtığı belirtildi. Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu Derneği’ni (KCDPD) kapattırmak için şikayette bulunan Eliaçık, Kasım 2016’da Savcılığa, İçişleri Bakanlığı‘na ve Cumhurbaşkanlığı İletişim Merkezi‘ne e-mail gönderdi. Eliaçık’ın yazısında şu ifadeler kullanıldı:

“Aileyi yok sayan, kadını korumak için çaba içinde olduğunu söyleyen birçok dernek, kadın ve çocuklarımızı kullanarak menfaat elde etmekte, Türk aile yapısını parçalamak ve toplumu birbirine düşürmeyi amaçlamaktadır. Bunlardan biri de Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu’dur ve tutuklanan milletvekillerini savunmuştur.”

Saymaz “İstanbul Valiliği Dernekler Müdürlüğü, Eliaçık’ı karşılıksız bırakmayarak, ‘Araştırma yapılmak üzere havale edilmiştir’ diye yanıt verdi” şeklinde yazdı.

Müdürlük 29 Mart 2018’de İstanbul Cumhuriyet Başavcılığı‘na başvurarak, “amacının dışında faaliyet gösterdiği, kanuna ve ahlaka aykırı hale geldiğine dair kanaat” nedeniyle derneğin feshini istedi.

Başsavcılık, “Bu kanaate ulaştıran somut olay ve olguların neler olduğu yazı içeriğinden anlaşılamıyor” dedi. Fesih talebinin somut olay ve olgulara dayalı olarak gönderilmesini istedi.

Böylece 2 Aralık 2021’de İstanbul 13. Asliye Hukuk Mahkemesi’nde kapatma davası açıldı. Davanamede Eliaçık’a atıfta bulunularak, şu suçlama yöneltildi:

“Muhtelif şikayet dilekçelerinde, derneğin kadın haklarını koruma kisvesi altında aile mefhumunu yok sayarak aile yapısını parçaladığı, kadın ve çocuklar üzerinden menfaat elde ettikleri, kaos yaratıp mağduriyetleri arttırmayı amaçladığı, Sebahat Tuncel, Gülten Kışanak gibi isimlerle birlikte terör faaliyetine katılan kadınları savunduğu…”

Derneğin amacına, kanuna ve ahlaka aykırı faaliyetlerden ötürü kapatılması istendi.

Yazının devamına buradan ulaşabilirsiniz. 

Greenpeace Türkiye’deki plastik çöpleri sergileştirdi: Anadolu’da Batı Medeniyetlerinin İzi

Greenpeace Akdeniz, ‘Anadolu’da Batı Medeniyetlerinin İzi‘ sergisiyle plastik atık ticaretinin Anadolu’da bıraktığı toksik mirasın izlerini gözler önüne serdi.

Avrupa ülkelerinin düşük gelirli ülkelere plastik atık ihraç ederek kendi aşırı plastik tüketim günahlarının bedelini dünyadaki daha az şanslı insan topluluklarına ödettiğine dikkat çeken Greenpeace Akdeniz tarafından yapılan açıklamada şu ifadelere yer veriliyor:

“Ocak 2018’e kadar Çin, bu plastik çöplerin bir numaralı adresi olmuştu. Ancak ortaya çıkan çevre ve sağlık sorunlarının sarsıcı gerçekliğiyle sarsılan Çin Halk Cumhuriyeti Hükümeti, ani bir kararla plastik atık ithalatını yasakladı. İşte bu noktada Türkiye’nin Atık Oyunları’nda başrole doğru uzanan yolculuğu başladı.”

Ticari açıdan önemli bir ham madde olarak tanımlanan ithal plastik çöplerin çoğu Türkiye’de geri dönüştürülmedi aksine İzmir, İstanbul, Adana gibi şehirlerde doğaya dökülerek yakıldı.

‘Üç çöpten biri Türkiye’ye geldi’

Özellikle Adana’nın verimli topraklarının adeta bir açık hava çöplüğüne dönüştüğünün belirtildiği Greenpeace Akdeniz açıklamasında şunlar aktarıldı:

“Portakal çiçeği kokuları yerine şehri esir alan çöp ve yanmış plastik kokuları ise buzdağının sadece görünen yüzüydü. İthal çöplerin doğaya atıldığını belgeleyen görüntülerin kamuoyunda yarattığı tepki üzerine Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı, belirli bir türe ait plastik çöp ithalatını 18 Mayıs 2021’de tamamen yasakladı. Ancak,18 Mayıs’ta resmi gazetede yayınlanan karar, yalnızca bir hafta dayanabildi. Plastik atık ithalatı yasağı, ‘sıkı denetim’ler getirilerek yürürlükten kaldırıldı. Sıkı denetimler, Adana’daki yasa dışı plastik çöp sorununa çözüm olmadı zira Eurostat ve UK Trade Info 2021 verilerine göre; Türkiye 2021’de sadece Avrupa’dan 518 bin 80 ton plastik atık ithal ederek bu sene de Avrupa’nın çöpünü almada birinci oldu ve bu rakamlara göre Avrupa’da atılan her üç çöpten biri, Türkiye’ye geldi.”

Adana’nın verimli toprakları, sıkı denetimlere ve geri dönüşüm iddialarına rağmen Avrupa’dan ithal edilen plastik çöplerin egemenliği altında. Medeni Avrupa ülkelerinin, uygarlıklar beşiği Anadolu’ya bıraktığı 21.yy eserleri ise toprağa, suya, havaya karışan zehirli kimyasallar, ağır metaller ve kalıcı organik kirleticiler.

Anadolu’da Batı Medeniyetlerinin İzi, sergisinde Adana’nın verimli tarım arazilerine ve sulama kanallarına atılarak toprağa, suya ve yakılarak havaya karışan ithal plastiklerin zehirli mirasına şahit olacak, plastik çöp ithalatının sebep olduğu zararların geri dönüşümsüz etkisini Adana’da bu etkilere doğrudan maruz kalan insanlar anlatıyor. Açıklamada son olarak şunlara yer veriliyor:

“Adana’da yapılan araştırmalar açıkça gösteriyor ki, plastik sadece kirlilik değil, aynı zamanda bir küresel sosyal adalet sorunu. Öncelikle Avrupa ülkeleri düşük gelirli ülkelere plastik atık ihraç ederek kendi aşırı plastik tüketim günahlarının bedelini dünyadaki diğer canlılara ödetmekten vazgeçmeli. Adana’da tespit edilen yasa dışı plastik atık bertarafının yarattığı çevre sorunlarına karşı sorumlu bulduğumuz devletler, İngiltere başta olmak üzere, kirleten öder ve önleme ilkeleri gereğince çevre maliyetine dahil olmalı. Türkiye Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı da plastik atık ithalatını tamamen yasaklamalı. Bu orantısız ve adaletsiz oyun bir an önce son bulmalı.”

“Anadolu’da Batı Medeniyetlerinin İzi” adlı sergi buradan izlenebiliyor.

İlgili haber: Plastik poşetlerin Londra’da başlayan yolculuğu Adana’da son buldu

Çin’den sonra plastiklerin adresi: Türkiye

Öte yandan plastik atıkların yasa dışı yakılması sonucu ortaya çıkan ağır metal, dioksin ve furan ve kalıcı organik kirleticilerin toprağa, suya, havaya ve besin zincirine karışarak kansere neden olabileceği gerçeği, insan sağlığı için de geri dönüşümü olmayan zararlar içeriyor.

Greenpeace tarafından yapılan açıklamaya göre; Türkiye’nin plastik atık ithalatı, 2018 başında Çin tarafından alınan yasak kararıyla beraber hızla artmış ve Türkiye, 2019 ve 2020’de Avrupa’dan gelen plastik atıkların en büyük alıcısı olmuştu.

Bulgular ‘sarsıcı’

Greenpeace İngiltere Siyasi Kampanyacısı Megan Randles “Bu, İngiltere’nin plastik atıkları gözden uzaklaştırma şeklindeki tehlikeli modelinin zehirli parmak izi. Plastiğimizin denizaşırı yerlere atıldığında ve yakıldığında neden olabileceği zarara dair kanıtımız, hükümeti doğru olanı yapmaya ve plastik atık ihracatını yasaklamaya teşvik etmelidir” demişti.

Greenpeace‘nin Nisan 2021’deki saha araştırmasında, çoğunluğu İngiltere ve Avrupa Birliği ülkelerinden ithal edilen plastik atıkların Adana’da yasa dışı olarak çevreye döküldüğünü ve açıkta yakıldığı tespit edilmesinin ardından döküm alanlarından örnekleri üzerinde inceleme gerçekleştirilmiş, analizler sonucu ortaya çıkan bulguların ise ‘sarsıcı’ olduğu bildirilmişti.

Fotoğraf: Greenpeace

Araştırmaya göre; Adana’da tespit edilen dioksin furan miktarı, kirletilmemiş toprak numunesinin 400 bin katı ve şimdiye kadar Türkiye’de toprakta rapor edilen en yüksek toksik düzey. Dioksin-furanların bilinen en önemli özelliği ise kanserojen olması. Greepeace tarafından yapılan açıklamada bu kimyasalın, anne karnındaki bebekler için toksik olabileceği, tümörleri tetikleyebileceği, hormon ve bağışıklık sistemlerini etkileyebileceği belirtilmişti.

Analizi gerçekleştiren bilim insanlarından Dr Kevin Brigden “İngiltere başta olmak üzere Avrupa’dan gelen plastik atıkların yoğun olarak tespit edildiği alanların bazılarında bu kirleticilerin seviyeleri çok yüksekti” demişti.

Greenpeace Akdeniz Biyoçeşitlilik Proje Lideri Nihan Temiz Ataş da “Türkiye’nin toprağı, havası ve suyu, Avrupa’nın plastik atık ihracatının çevre ve insan sağlığı için yarattığı tehlikeye tanıklık ediyor. Plastik çöplerini denizaşırı ülkelere gönderen İngiltere ve Almanya gibi ülkeler, Türkiye’nin verimli topraklarında zehirli bir iz bırakıyor. Bu hasar geri döndürülemez. Başta İngiltere olmak üzere ihracatçı ülkeler sorumluluk almalı ve Türkiye’ye plastik göndermeyi bırakmalı. Türkiye plastik çöplüğü değil ve bu zararlı atık oyunları sona ermeli” diyerek uyarılarda bulunmuştu.