Ana Sayfa Blog Sayfa 926

Avrupa’nın en büyük ‘yüzen güneş parkı’ Portekiz’de açılıyor

Portekiz‘de, 120 güneş panelinden oluşacak Avrupa’nın en büyük yüzen güneş parkı, temmuz ayında Alqueva yapay gölü üzerinde açılacak. 

Dört futbol sahası büyüklüğündeki güneş parkı için panellerin taşınmasına ve yerleştirilmesine başlandı. Ülkenin kamu hizmeti şirketi EDP tarafından Batı Avrupa’nın en büyük yapay gölü üzerinde inşa edilen yüzen ada, Portekiz’in Rusya‘nın Ukrayna’yı işgalinden bu yana fiyatları yükselen ithal fosil yakıtlara olan bağımlılığı azaltma planının bir parçası olarak gerçekleştiriliyor. 

Gazla çalışan bir tesisin üçte birine mal olacak

Portekiz uzun saatler boyunca güneş ışığı alan bir ülke. Ayrıca Atlantik üzerinden gelen rüzgarlara da açık olduğu için yenilenebilir enerji bakımından sahip olduğu şansı, krizi de fırsat bilerek daha güçlü kullanmak istiyor. Ülkede neredeyse hiç Rus fosil yakıtı kullanılmıyor ancak  gazla çalışan enerji santralleri hala artan yakıt fiyatlarının baskısı altında. 

Projeden sorumlu EDP grup direktörü Miguel Patena geçen hafta sonu Reuters‘e konuşarak 5 megavat (MW) kurulu güce sahip yüzer parktan üretilen elektriğin, gazla çalışan bir tesisten üretilenin üçte birine mal olacağını söyledi.

Hidroelektrik üretmek için kullanılan Alqueva rezervuarındaki paneller, yılda 7,5 gigawatt/saat (GWh) elektrik üretecek ve 2 GWh’sini depolamak için lityum piller kullanılacak. 

Reuters

Patena, “Bu proje, Avrupa’daki bir hidrobarajda bulunan en büyük yüzer güneş enerjisi parkı olacak” dedi. 

Göllerde veya denizde dubalara monte edilen güneş panelleri, CO2 emisyonlarını azaltmak için Kaliforniya‘dan Çin‘deki kirli endüstriyel havuzlara kadar çeşitli yerlere kurulmuş durumda. Herhangi bir gayrimenkul gerektirmediği ve elektrik şebekesine hidroelektrik için kullanılan mekanizmalar üzerinden, yani mevcut bağlantılarla bağlanabildiği için özellikle maliyet açısından verimli görülüyor. Güneşli günlerde üretilen fazla  enerjinin bulutlu günlerde veya geceleri kullanılmak için depolanmak üzere suyu göle pompalayabilmesi de önemli bir avantaj. 

2030’a kadar yüzde yüz yenilenebilir enerji hedefleniyor

EDP ​​yönetim kurulu üyesi Ana Paula Marques, Ukrayna’daki savaşın yenilenebilir kaynaklara geçişi hızlandırma ihtiyacını gösterdiğini söyledi. Alqueva projesinin EDP’nin “2030’a kadar yüzde 100 çevreci olma” stratejisinin bir parçası olduğunu kaydeden Marques, yenilenebilir kaynakların şu anda EDP’nin 25,6 GW kurulu gücünün yüzde 78’ini oluşturduğunu belirtti. 

2017 yılında EDP , Avrupa’da hidro ve güneş enerjisinin birbirini nasıl tamamlayabileceğini test eden ilk tesis olan Alto Rabagao barajına 840 panelli bir pilot yüzer güneş enerjisi tesisini kurmuştu. EDP,  Alqueva projesini genişleterek, 70 MW kurulu güce sahip ikinci bir yüzer çiftlik inşa etmeyi planlıyor. 

İnsan idrarı sentetik gübrenin yerini alabilir mi?

Endüstriyel tarımda kullanılan sentetik azotlu gübreler, tarımsal üretimi artırmaya yarasa da hem doğayı kirletiyor hem de küresel ısınmayı artıtıyor. Kimyasal gübreler ayrıca, iklim değişikliğine katkıda bulunan güçlü sera gazı azot oksit emisyonlarını artırıyor.

Özellikle Ukrayna‘daki savaş sonrası yükselen fiyatlar üzerine çözüm aramaya başlayan bilim insanları, kimyasal gübrelere benzersiz bir doğal alternatif bulmuş olabileceklerini düşünüyorlar: İnsan idrarı.

Kentsel dışkı, kimyasal gübrelerle değiştirilmeden önce tarım alanlarında uzun yıllar boyunca kullanıldı. Modern zamanda idrarı kaynağında ayırmak, toplamak ve işlemek ise; tuvaletleri ve atık su toplama ağını yeniden düşünmek ve bazı önyargılı fikirlerin üstesinden gelmek anlamına geliyor.

İdrarın tuvaletlerde ayrıştırılması ilk olarak 1990’ların başında İsveç eko-köylerinde, ardından İsviçre veya Almanya‘da test edildi. Şu anda Amerika Birleşik Devletleri, Güney Afrika, Etiyopya, Hindistan ve Meksika‘da da deneyler yapılıyor; Fransa’da Dol-de-Bretagne, Paris ve Montpellier‘de projeler ortaya çıkıyor.

Fransa’nın başkentinde, şehirdeki yeşil alanları gübrelemek için idrar toplayan dükkanlar ve 600 konut ile bir eko-bölge geliştiriliyor. Ofisler gibi büyük binalarda ve şebeke drenajına bağlı olmayan evler, önemli bir potansiyel teşkil ediyor.

Paris‘te idrar toplayan susuz tuvaletlerle donatılmış 211 restoran bulunuyor. Bu restoranlardan birinin sahibi Fabien Gandossi, “Oldukça olumlu geribildirim aldık. İnsanlar biraz şaşırıyor, ancak geleneksel tuvalet sistemiyle karşılaştırıldığında çok az fark görüyorlar” diyor.

Fransa’da gıda sistemlerine ve insan atık yönetimini inceleyen OCAPI araştırma programını yürüten mühendis Fabien Esculier, bitkilerin ihtiyacı olan nitrojen, fosfor ve potasyum gibi besin maddelerini “çoğunlukla idrar yoluyla attığımızı” hatırlatıyor.

Önyargılar kırılır mı?

Yöntemin bir zorluğu ise, kamusal çekingenliğin üstesinden gelmek.

İsviçre’nin Eawag su araştırma enstitüsünde araştırmacı olan Tove Larsen, “Ekolojik yenilikleri ve özellikle idrar ayırma gibi çok radikal bir yeniliği tanıtmak uzun zaman alıyor” diyor.

Larsen, denenmekte olan idrar yönlendirme tuvaletlerinin çirkin olduğuna, pratik olmadığına dair eleştiriler aldıklarını ve insanların hoş olmayan kokularla ilgili endişelerini dile getirdiğini söylüyor. Ancak İsviçreli Laufen ve Eawag şirketi tarafından geliştirilen yeni bir modelin, idrarı ayrı bir kaba aktaran bir tasarımla bu zorlukları çözmesini umuyor.

AFP tarafından hazırlanan “İdrarın bitki besinine dönüşmesi” sürecini anlatan görsel: Özel dizayn edilmiş tuvaletler, idrarı dışkıdan ayırıyor ve idrar, ekstra su kullanılmadan özel bir boru hattından taşınarak depoya aktarılıyor. Amonyaktan nitratı ayrıştırılan ve bakteriden arındırılan idrar, tarımda kullanılabilecek gübreye dönüşüyor.

Nasıl işlenecek?

Bu yöntem idrarın toplandıktan sonra ayrıştırılmasını da gerekiyor. Fakat bu sanıldığı kadar zor değil: İdrar, genellikle önemli bir hastalık taşıyıcısı değil, bu yüzden tarımda kullanım için ağır bir işleme tabi tutulması gerekmiyor. Pastörize edilmesi veya Dünya Sağlık Örgütü’nün (WHO) önerdiği gibi dinlenmeye bırakılması bazı seçenekler.

Daha sonra sıvıyı, hacmini ve tarlalara taşıma maliyetini azaltmak için konsantre etmek ve dehidre etmek gibi çeşitli teknikler kullanılıyor.

Peki insanlar bir sonraki aşamaya geçmeye ve idrarla gübelenmiş yiyecekleri tüketmeye hazır mı?

Konuyla ilgili bir çalışmaya göre, bu sorunun cevabı ülkeden ülkeye değişiyior: Örneğin Çin, Fransa ve Uganda‘da kabul oranı çok yüksekken, Portekiz ve Ürdün‘de düşük.

Gıda güvenliği artık öncelikli

Fakat sentetik gübrelerin hem de doğaya zararları, hem de fiyatları ve dolayısıyla yol açtığı kıtlıklar; ülkeleri gıda güvenliklerini artırmayı düşünmeye teşvik ediyor.

OCAPI ağında Esculier ile birlikte çalışan antropolog Marine Legrand, hala “aşılması gereken engeller” olduğunu söylüyor, ancak su kıtlığının ve kirliliğin bedeli konusunda artan farkındalığın, önyargıları kırmaya yardımcı olacağına inanıyor.

‘Gıdadaki zehir tüketiciden saklanıyor’

Tarım zehirleri sebebiyle Avrupa Birliği (AB) ve diğer ülkelerden Türkiye’ye geri dönen gıda ürünleri rekor seviyeye ulaştı. Gıda güvenliği ve sağlıklı bir gelecek için bir araya gelen Zehirsiz Sofralar Platformu, bakanlıktan gıda ürünlerindeki denetimlerin artmasını ve şeffaflık talep ediyor.

Platform’un bildirdiğine göre, pestisit sebebiyle 2021 yılında AB ülkelerinden Türkiye kaynaklı 372 bildirim yapıldı. Ancak Tarım ve Orman Bakanlığı, rekor seviyeye ulaşan bildirimler, geri dönen ürünlere ne olduğu ve kendi yaptığı iç pazar denetimlerine dair herhangi bir açıklama yapmadı.

Buğday Ekolojik Yaşamı Destekleme Derneği’nin, tarımda kullanılan pestisitlerin yasaklanması amacıyla yürüttüğü Zehirsiz Sofralar projesi kapsamında bir araya gelerek Zehirsiz Sofralar Platformu çatısı altında faaliyet gösteren Pestisit Eylem Ağı ve Zehirsiz Kampanya’ya (Change.org/ZehirsizSofralar) destek veren 166 bini aşkın yurttaş ise Bakanlık’tan sofrasına gelen gıdaların daha fazla denetlenmesini ve analiz sonuçlarının şeffaf bir şekilde paylaşılmasını istiyor.

Zehirli ürün tespiti üç kat arttı

AB Komisyonu, gıda ve yemlerde yapılan kontroller sırasında tespit edilen gıda risklerini, Gıda ve Yemler İçin Hızlı Alarm Sistemi (RASFF) portalı üzerinden herkesin erişimine açık olacak şekilde bildiriyor. Türkiye’den ihraç edilen ürünlere dair sistemdeki veriler incelendiğinde, 2018’de 113, 2019’da 98, 2020’de 194 parti üründe limitlerin üstünde pestisit tespit edildiği görülüyor. 2021 yılında ise, bu sayı son üç yılın ortalamasının yaklaşık üç katına ulaşmış durumda. Geçtiğimiz yıl, 372 parti ürünün çoğunluğu sınır kapılarında reddedilerek Türkiye’ye iade edildi.

AB RASFF, Türkiye’den ihraç edilen biber, mandalina, greyfurt, limon, portakal, asma yaprağı, üzüm, kuru incir, nar, baharat ve bitki karışımları, haşhaş tohumu, keçi boynuzu zamkı ve kimyonda tarım zehiri kullanıldığını ortaya koydu.

AB ve Japon Kimyasalların Sınıflandırılması ve Etiketlenmesi İçin Küresel Uyumluluk Sistemi (GHS) tarafından, insan üreme sistemi için toksik olduğu bildirilen ve ülkemizde yasaklı olan klorprifos-etil maddesi limonda, AB ve Japon GHS’nin kanserojen kategorisinde bulunan ve Eylül 2021’den itibaren ülkemizde kullanımı sonlandırılan bifenthrin maddesi ise portakalda tespit edildi. Bunların dışında tespit edilen maddeler arasında, Uluslararası Kanser Araştırmaları Ajansı’na (IARC) göre kanserojen, AB ve Japon GHS’ye göre insan eşey hücrelerinde kalıtsal mutasyonları indüklediği bilinen ve insan üreme sistemi için zehirli bir madde olan etilen oksit; solunması halinde ölümcül olan ve arılar için tehlikeli formetanate; üreme sistemi için zehirli triadimenol ve klorprifos-metil; arılar için tehlikeli pyridaben ve esfenvalerate gibi maddeler yer alıyor.

Ayrıca geri dönen ürünlerde, çocuklar için oldukça zararlı ve ülkemizde de yasaklı olan klorprifos, hormonal sistem bozucu pestisitler arasında bulunan prochloraz ve toplu arı ölümlerine sebep olduğu bilinen acetamiprid gibi tehlikeli zehirler de bulunuyor.

Türkiye’nin gıda ihracatında itibar kaybı 

AB RASFF portalında yayınlanan rapor, Türkiye’deki artışa dikkat çekiyor. Tehlike ve ürün kategorisine göre yapılan değerlendirmede, 2020 yılında en çok bildirim yapılan 10 konu başlığının üçündeTürkiye’nin adı geçiyor. Bu bildirimlerin sebebinin 190 parti meyve ve sebzede pestisit, 58 parti meyve ve sebzede aflatoksin ve 38 parti tohum, kabuklu yemiş ve türevi ürünlerde aflatoksin tespiti olduğu görülüyor.

Hindistan’ın etilen oksit bildirimi ile ilk sırada, Polonya’nın salmonella bildirimi ile ikinci, Türkiye’nin pestisit bildirimi ile üçüncü sırada yer aldığı raporda, 2020 yılında en çok bildirim yapılan kategorinin meyve ve sebze olduğu belirtiliyor. Bu kategorideki ciddi artış ise, Türkiye’den ihraç edilen meyve ve sebzelerdeki pestisit kalıntısı bildirimlerinden kaynaklanıyor.

Avrupa Komisyonu, 2019 yılında, Türkiye’den ithal edilen limon, yeşil biber, nar ve asma yaprağında tespit edilen tarım zehirleri sebebiyle bu ürünlerin daha sık analiz edilmesine karar vermişti. Türkiye’nin tarımsal üretim potansiyeli yüksek olmasına rağmen, ihraç ürünlerinde pestisit kullanıldığının uluslararası ölçekte ortaya konması ülkenin ticari itibarını da zedeliyor.

Pestisit, dış pazarla sınırlı değil

Tarım ve Orman Bakanlığı pestisit kalıntıları konusunda iç pazarda denetimler yapıyor. Ancak denetim sonuçları, taklit ve tağşiş yapıldığı kesinleşen gıdalarda olduğu gibi şeffaflıkla paylaşılmıyor ve ihraç edilen ürünlerde pestisit kaynaklı bildirimlerin artması, iç pazara sunulan ürünlerde daha fazla pestisit bulunabileceğine dair endişe yaratıyor.

Zehirsiz Sofralar Platformu, AB’den ülkemize geri gönderilen kalıntılı ürünlerin akıbeti hakkında bilgi eksikliğine dikkat çekiyor:

“Zehirli meyve ve sebzeler mevzuata uygun bir şekilde imha ediliyor olabilir ancak milletvekilleri, sivil toplum örgütleri ve konu uzmanlarınca yöneltilen geri dönen ürünlere ne olduğu, yasaklı maddelerin nasıl hâlâ kullanılabildiği sorularına ve ortaya net bir kanıt koyma gerekliliğine dair beklentilere karşı Bakanlık şu ana kadar net bir yanıt vermiş değil. Bakanlığın bu konuda açık ve şeffaf olmaması pestisitli ürünlerin iç pazara sürülme iddialarını kamuoyu nezdinde güçlendiriyor ve kuşku uyandırıyor.”

Avrupa’da olduğu gibi ülkemizde de Gıda Güvenliği Bilgi Sistemi (GBS) verilerinin halkın erişimine açılmasını talep eden Platform, son dönemde rekor seviyeye ulaşan kalıntılı ürünlere ilişkin halkın endişelerinin giderilmesi gerektiğini vurguluyor.

Vakit kaybetmeden #ZehirsizSofralar

Zehirsiz Sofralar Platformu’nun insana ve çevreye zarar veren tarım zehirlerinin yasaklanması için başlattığı Zehirsiz Kampanya’ya bugüne kadar 166 bini aşkın kişi imza desteği verdi. Kampanya sayesinde pestisitlerin zararları konusunda kamuoyunda farkındalık yaratıldı. Tarım ve Orman Bakanlığı, AB geçiş sürecinde 200’ün üzerinde, Kampanya döneminde ise 27 pestisit etken maddesinin yasaklanmasına karar verdi. Ancak kampanya talepleri arasında yer alan, Dünya Sağlık Örgütü’nün “son derece tehlikeli”, “yüksek seviyede tehlikeli” ve “muhtemel kanserojen” olarak belirlediği 13 etken maddeden 9’u hâlâ yasaklanmadı.

Platform, pek çok ülke organik tarım, onarıcı tarım ve agroekoloji gibi tarım sistemlerine ve kültürel, biyolojik, biyoteknik ve mekanik mücadele gibi alternatif teknik ve yöntemlere yönelirken; Türkiye’nin de artık tarım politikalarını yenilemesini,  ivedilikle daha fazla ekolojik ve ekonomik kayba ve hastalığa sebep olmadan bir stratejik eylem planı geliştirmesini talep ediyor.

Buğday Derneği’nden Gıda Yüksek Mühendisi Merve Atınç, çok sayıda meyve ve sebzenin içinde soframıza gelen, özellikle bebeklerin ve çocukların hormon sistemine zarar veren pestisitlerin ivedilikle yasaklanması gerektiğini vurguluyor:

“Toplum sağlığını korumak için çalışan kurumlar, gerek günümüz toplumlarının gerekse gelecek kuşakların ve doğal varlıkların sağlığı ile esenliğini korumak üzere, sorumlu ve önlemini baştan alan bir yaklaşımla yönetilmelidir. Dolayısıyla, bu zehirlere baştan izin vermeyecek bir yaklaşım, ruhsatlandırma süreci tanımlanmalıdır. Öncelikle ticari olarak ülkemizden, AB ve diğer ülkelere yapılacak gıda ihracatında sıkıntı yaşanmaması ve ülke ihracatının olumsuz etkilenmemesi adına acilen önlemler alınmalı, düzenlemeler yapılmalı ve denetim sonuçları kamuoyu ile paylaşmalıdır.”

‘Atatürk Havalimanı’na yapılmak istenen Millet Bahçesi ihalesi yine ‘Beşli’ye’

CHP’li Karaca: Gıda krizi inanılmaz boyutlarda, acil önlem alınmalı

Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) Genel Başkan Yardımcısı, Denizli Milletvekili Gülizar Biçer Karaca, gıda enflasyonu ve gıda kriziyle ilgili acil önlem çağrısında bulundu.

CHP İnsan Haklarından Sorumlu Genel Başkan Yardımcısı Denizli Milletvekili Gülizar Biçer Karaca, sahada yaptıkları çalışmalarda gıda krizinin inanılmaz boyutlara ulaştığını tespit ettiklerini belirtti.

Türkiye Büyük Millet Meclisi’ne (TBMM) gıda enflasyonunun sebeplerinin araştırılması için komisyon kurulması teklifi sunmuş olduklarını hatırlatan CHP’li Gülizar Biçer Karaca, Tarım ve Orman Bakanlığı bünyesinde “Gıda Enflasyonu Komisyonu” kurulması çağrısında bulundu.

İlgili haber: CHP’den gıda krizi için araştırma komisyonu talebi: Yarın değil, şimdi

Beslenme hakkı ihlallerinin yarattığı hasarın geri dönülemez olduğunu söyleyen Karaca, Türkiye’nin üreten değil, ithal eden ülke konumundan derhal çıkması gerektiğini, ard arda gelen zamlar ve enflasyon karşısında perişan olan vatandaşların güvenilir gıdaya erişim engellerinin kaldırılması gerektiğini vurguladı.

Makas açıldı: Gıda enflasyonu rekoru

Birleşmiş Milletler Gıda ve Tarım Örgütü FAO verilerine atıfta bulunan Gülizar Biçer Karaca; “FAO verilerine göre Nisan’da yıllık artış yüzde 29,81 oldu. TÜİK’in son açıkladığı enflasyon verilerine göre Türkiye’de Nisan’da yıllık gıda enflasyonu ise yüzde 89,10 olarak kaydedildi. Böylelikle küresel gıda enflasyonu ile Türkiye gıda enflasyonu arasındaki makas rekor kırdı. Türkiye’de gıda enflasyonu, küresel gıda enflasyonundan Nisan’da rekor negatif ayrışma yaşadı. FAO verilerine göre küresel gıda fiyatları Nisan’da bir önceki yılın aynı dönemine göre yüzde 29,81 artış kaydetti” dedi.

İlgili haber: CHP’li Biçer Karaca: Gıda güvenliği iklim krizinin sonucudur

“Küresel gıda enflasyonu ile Türkiye’de yaşanan gıda enflasyonu karşılaştırıldığında, Türkiye aleyhine makas ne yazık ki rekor seviyeye çıktı” ifadelerini kullanan Karaca TÜİK verilerine işaret etti:

Türkiye İstatistik Kurumu verilerine göre Nisan’da Türkiye’de yıllık gıda enflasyonu yüzde 90,8 olarak gerçekleşti. Yani, Türkiye’de gıda enflasyonu küresel gıda enflasyonun 61 puan üzerinde yer aldı.”

Gıda enflasyonunun sebeplerinin belirlenerek gerekli çözüm önerilerinin tespit edilmesinin zorunlu ve acil olduğunu belirten Karaca son olarak şu ifadeleri kullandı:

“Ancak sorunların tespit edilmesi tek başına yeterli değildir. Tespit edilen çözüm önerilerinin uygulamaya geçirilebilmesi için başta Tarım ve Orman Bakanlığı olmak üzere kurumsal kapasitelerin artırılması, bu bağlamda yapılacak araştırma, tespit ve çözüm önerileri için sürekli olacak Tarım ve Orman Bakanlığı bünyesinde bir ‘Gıda Enflasyonu Komisyonu’ kurulması, gıda enflasyonunun temel sebeplerinden olan tarım sektöründeki sorunların belirlenebilmesi ve çözüm üretilebilmesi için Tarım, Orman ve Köyişleri Komisyonu ile ortak bir çalışmanın yürütülmesi ve bütün bu uygulamaların hayata geçirilebilmesi için gerekli mevzuat değişikliklerinin belirlenebilmesi gereklidir. Bu bağlamda TBMM’de araştırma komisyonu kurulması acil ve önceliklidir.”

Putin Kızıl Meydan’da konuştu, G7 ülkeleri Rus petrolünü durdurma sözü verdi

Rusya‘nın Ukrayna‘yı işgali iki aydan uzun süredir devam ederken Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin, İkinci Dünya Savaşı‘nın sonu olarak kutlanan 9 Mayıs Zafer Günü için Moskova Kızıl Meydan‘da büyük bir askeri geçit töreni düzenledi.

Ukrayna ise İkinci Dünya Savaşı’nın sonunu kutlamak için her yıl yapılan  kutlamaları sıkıyönetim nedeniyle iptal ettiğini açıkladı. Kiev’de şehrin belediye başkanı Vitali Klitschko, sakinleri toplantı yapmamaya çağırdı.

 1945 yılında Sovyetler Birliği’nin Nazi Almanyası’nı yenilgiye uğrattığı 9 Mayıs, İkinci Dünya Savaşı’nın sonu kabul ediliyor.

Ukrayna ‘müdahalesi’ tek doğru karardı

Moskova’daki törende  yaptığı konuşmada Putin, “Batı’nın Rusya’yı işgal etme planı” olduğu için Ukrayna’ya “müdahale” etmek zorunda kaldıklaırnı söyledi. Bu “müdahalenin tek doğru karar olduğunu söyleyen Putin, NATO sınırlarımızda tehlike yaratıyordu. Küresel bir savaş tekrar yaşanmamalı” ifadelerini kullandı.

Ukrayna’da ölen Rus askerlerinin”vatanlarını savunmak için savaştığını” ve ailelerine yardım yapılacağını belirten Putin, kalabalığı da “Rusya için! Zafere! Yaşasın!” sözleriyle selamladı.

Putin’in bugünkü konuşmasında, Ukrayna’da Rus ordusu kontrolüne geçen bölgelerden hareketle zaferini ilan edebileceği beklentisi vardı.

Luhansk’ta okul bombalandı: 60 kişi öldü

Ukrayna Devlet Başkanı Volodimir Zelenski, şiddetli çatışmaların devam ettiği Luhansk bölgesinde bir okula atılan bomba sonucu 60 civarında kişinin öldüğünü açıkladı.

Luhansk bölgevalisi Serhiy Gayday, neredeyse tüm köy halkının sığındığı binanın enkazından 30 kişinin sağ çıkarıldığını duyurmuştu.

İtfaiye ekipleri bomba sonucu çıkan yangnın dört saatte kontrol altına alınabildiğini söylerken Gayday, “Askerleri değil savunmasız çocukları öldürüyorlar. Bunu kim yapabilir” diye tepki gösterdi.

G7 ülkeleri Rus petrolünü yasaklama sözü verdi

Kanada, Fransa, Almanya, İtalya, Japonya, Birleşik Krallık ve ABD‘den oluşan G7 topluluğu, Ukrayna Devlet Başkanı Zelenski ile çevrimiçi gerçekleştirdiği toplantıda, Rusya’ya yaptırımları ağırlaştırarak Rusya’dan petrol ithalatını durdurma sözü verdi.

Toplantı sonrası yapılan açıklamada, bu yasağın “zamanında ve düzenli bir şekilde ve dünyanın alternatif kaynakları güvence altına alması için zaman sağlayacak biçimde” uygulanacağı söylendi.

Petrol, Rusya için en büyük ihracat kalemi. Yasaklanması durumunda Moskova büyük bir ekonomik darbe alabilir, ancak Avrupa’nın bazı kısımları Rus petrolünee büyük ölçüde bağımlı.

Rusya’dan nispeten az miktarda enerji kaynağı ithal eden ABD, Rus petrol ve gazının ithalatını daha önce yasaklamıştı. Fakat ham petrol ithalatının yaklaşık dörtte birini Rusya’dan sağlayan Avrupa Birliği, Rus petrolünü aşamalı olarak durdurma planlarını da açıkladı, ancak kararı resmileştirmek için hala görüşmelerde bulunuyor.

Birlik ülkelerinin bir kısmı kısa vadede ithalatı kesmeyi düşünemeyecek kadar Rus gazına bağımlı olsa da, uzun vadede bağımsız hale gelme planlarını ortaya koyuyor.

G7 ayrıca, Rusya’nın bağımlı olduğu kilit hizmetlerin sağlanmasını durdurmak ve Putin’i destekleyen mali seçkinlere ve aile üyelerine yönelik yaptırımları sertleştirmek için adımlar atacağını ve Ukrayna’ya yönelik milyarlarca dolarlık askeri yardımın artacak süreceğini kaydetti.

Açıklamada, Zelenski’ye “Ukrayna’nın özgür ve demokratik geleceğini güvence altına almasına yardımcı olmak için daha fazla taahhütte bulunmaya hazır olduklarına” dair güvence verildiği söylendi:

“Putin’in Ukrayna’ya karşı savaşını kazanmaması gerektiği konusundaki kararımızda birleştik. Bunu İkinci Dünya Savaşı’nda özgürlük için savaşan herkesin anısına borçluyuz. Putin’in eylemleri, Rusya’ya ve halkının tarihi fedakarlıklarına utanç getiriyor.”

Açıklamada ayrıca savaşın enerji, gıda başta olmak üzere tedarik zincirlerinin işleyişini küresel ölçekte aksattığı, hazırlıksız ülkelerin bundan çok etkileneceğine değinildi.

Beyaz Saray‘dan yapılan açıklamada da üç Rus devlet televizyonuna karşı yeni yaptırımlar duyurdu ve Amerikalıların Rusya’daki herhangi birine muhasebe veya danışmanlık hizmeti vermesini yasakladı. Söz konusu televizyonların ise Channel One Russia, Russia-1 ve NTV.

Birleşik Krallık da Ukrayna’ya mevcut yardımın neredeyse iki katı olan 1,6 milyar dolar ek yardım ve askeri destek teklif edeceğini söyledi.

Mauripol’de son sivil tahliyesinin ardından…

Mariupol‘deki bir çelik fabrikasının altındaki sığınaklardan son siviller tahliyesinin ardından kente giden yol işaretlerini değiştirmek için Rus askerleri gönderildi, Ukraynaca ve İngilizce yazılar kaldırılıp yerine Rusça yazıldı. 

Deniz kıyısındaki çelik fabrikası, Mariupol’un Rus kontrolünde olmayan tek bölümüydü. Yeraltındaki tüneller ve sığınaklar sayesinde birçok sivil, büyük ölçüde tahrip olan kentteki bombardımanından korunmak için en güvenli yer olarak buraya sığınmıştı.

Fotoğraf: Francisco Seco / AP

Ancak Rus güçlerinin elindeki diğer bölgelerden tahliye konvoyuna katılmak isteyen yüzlerce kişi, Rusya ve Ukrayna’nın tahliye konusunda anlaşmaya varamaması üzerine geride kalmak zorunda kaldı. Diğer siviller otobüslerle Zaporizhzhia kentine götürüldü.

Birleşmiş Milletler (BM)İnsani Yardım Koordinatörü Osnat Lubrani, “Genel olarak 10 günlük bir süre içinde çok karmaşık, yüksek riskli, çok hassas güvenli geçiş operasyonlarına toplam 600 kişiyi getirmeyi başardık. Daha fazla sivili getirmeyi umuyoruz” dedi.

Yeni salgınlar yolda

İki yılı aşkın bir süredir yaşadığımız Covid-19 pandemisi giderek etkisini kaybediyor. Tüm dünyada açıklanan yeni vaka sayıları düşme eğiliminde, can kayıpları da çok azaldı. Özellikle zengin batı ülkelerinde aşılama oranları da aşı karşıtlarının tüm karşı kampanyalarına rağmen istenilen düzeylere ulaştı. Bu nedenle uzmanların pandeminin henüz bitmediği uyarılarına rağmen çok sayıda ülke, özellikle son iki yıl içinde yaşadığı turizm sektörü kayıplarını telafi edebilmek için turizm hareketlerinin artmaya başladığı bu dönemde hemen hemen bütün sınır kontrollerini kaldırdı. Daha birkaç ay önce neredeyse adım başı PCR testi talep eden çok sayıda ülke bugün artık aşı kartı kontrolü bile yapmıyor.

Fakat popüler bilim dergisi Nature’de yayınlanan bir makale bugünlerde yaşanan bu gevşemenin çok uzun süreli olmayabileceğini gösteriyor. Makaleye göre küresel iklim değişikliği nedeniyle önümüzdeki 50 yıl içinde memelilerden diğer memelilere geçecek 15 bin yeni virüs vakası yaşanabilir. Yayınlanan bilimsel çalışma, alanında bir ilk olma özelliği de taşıyor ve küresel ısınmanın doğal yaşam habitatlarını nasıl etkileyerek, türler arasında hastalık etkenlerinin nasıl daha kolay yayılabileceğini modellemelerle gösteriyor.

Kaynak: Climate change will force new animal encounters — and boost viral outbreaks/ nature.com

Çalışmayı yürüten ekip, ilk adımda gezegenimiz ısınırken memelilerin nerelere göç edeceğini tahmin edebilmek için bir dağılım modeli hazırlamış. Virüs bulaşma modeli ise türlerin habitatları değiştikçe yayılımın nerede ve evrimsel olarak nasıl olacağı tahmin edilerek oluşturulmuş. Araştırmacılara göre türler arasında birbirine geçen virüslerde yaşanabilecek bir artış daha fazla salgın yaşanmasını tetikleyebilir, bu durum hem insan hem de hayvan sağlığı için ciddi yeni tehditler ortaya çıkarabilir.

En riskli bölgeler Afrika, Hindistan, Endonezya

Bu araştırma kapsamında yapılan modeller 2070 yılına kadar birçok memeli türünün ilk kez daha soğuk bölgelere doğru yayılacağını gösteriyor. Modellere göre şayet dünya 2°C ısınırsa türler arasında virüslerin geçişi, insan nüfusunun da çok yoğun olduğu Afrika’nın bazı bölgeleriyle, Hindistan ve Endonezya gibi ülkelerde çok artacak. Bu bölgelerde insan nüfusunun çok yoğun olması bu virüslerin insanlara bulaşma riskini de ciddi olarak artıracak.

Çalışmayı yapan bilim insanları grubundan Georgetown Üniversitesi’nden Gregory Albery’e göre bu modeller sonucu ortaya konan sonuçlar bize önümüzdeki on yılların sadece daha sıcak değil, yeni salgınların yaşanacağı bir dönem olacağını da gösteriyor. Ancak bu yayılımın insan sağlığı üzerindeki etkilerinin ne olabileceği konusunda araştırma grubu temkinli davranıyor. Araştırmacılara göre memelilerden insanlara virüs bulaşma riskinin ne kadar artacağını tahmin edebilmek çok zor. Çünkü insan çok daha karışık bir ekolojik ortam ve değişik sosyo-ekonomik yapılarda yaşadığı için insana bulaşmayı tartışırken daha dikkatli olmak gerekiyor. Araştırmacılar ayrıca sağlık hizmetlerine son pandemiden alınan derslerle yapılacak yeni yatırımların insan sağlığına yönelik riskleri azaltabileceğine de dikkat çekiyor Onlara göre hükümetler zaman geçirmeden patojen sürveyansına yatırım yapmalı, sağlık alt yapısını güçlendirmeli ve özellikle Güneydoğu Asya gibi bölgelerde doğal yaşam ve zoonotik hastalıklar yakından izlemeli…

Bu çalışma gösteriyor ki; küresel iklim değişikliğini durdurmak için çaba harcanırken, gözden kaçırılmaması gereken diğer önemli noktaların başında ise pandemiye hazırlıklı olmak geliyor. Son Covid-19 pandemisinin geçtiğimiz iki yıllık dönem içinde bize yaşattıklarından gerekli dersleri çıkarıp, önlemleri almazsak kısa süre içinde başka salgınlarla karşılaşmamız kaçınılmaz.

 

 

En nadir deniz memelisi için genetik çalışmalardan umut çıktı

Science Dergisi’nde yayımlanan genetik çalışmalar, yalnızca yaklaşık 10 tanesi hayatta kalan dünyanın en nadir memeli hayvanının soyunu hâlâ devam ettirilebileceğini gösterdi.

Bilim insanları, sadece Meksika‘daki California Körfezi’nde yaşayan körfez muturunun (vaquita porpoise) genetik olarak hâlâ yaşayabilir durumda olduğunu söylüyor. Ancak balıkçı ağları hayatlarını tehdit ediyor.

Fotoğraf: Paula Olson / BBC

BBC’den Helen Briggs’in aktardığına göre; San Francisco‘daki California Üniversitesi’nden araştırmacı Dr. Jacqueline Robinson, körfez muturunun soyunun devam edebileceğini ancak yaşam alanlarına kurulan ağların kaldırılarak korunmaları gerektiğini belirtiyor.

Az sayıda kaldıkları ve genetik çeşitlilikleri azaldığı için körfez muturunun ölüme mahkum olduğunun düşünülmemesi gerektiğini söyleyen Robinson, bunun insanların seçim ve hareketlerine bağlı olduğunu ekliyor.

Bazıları, balıkçı ağlarından kurtarılsa bile sağlığının soy içi üremeden etkileneceğini düşünerek körfez muturunun soyunu kurtarmaktan vazgeçmiş olabilir.

Ancak araştırmalar gösteriyor ki körfez muturu “genetik olarak zayıf” değil ve eğer yaşam alanları tamamen korunursa hayatta kalabilir. Dr. Robinson “Önümüzdeki 50 yılı aşkın sürede hayatta kalma şansları çok yüksek, eğer tamamen koruma sağlanabilirse” diyor.

Araştırmacılar bugün hayattakilerle akraba olan körfez muturlarının DNA’larını 1985 ve 2017 yılları arasında analiz ettiler. Onların genetik bulgularından gelecek 50 yılki nüfus değişimlerini öngörmek için özel bir bilgisayar modeli geliştirdiler.

Fotoğraf: PA MEDIA

Bu araştırmalara göre genetik çeşitliliğinin doğal yollarla düşmesiyle türünün uzun zamandır nadir olması, soy içi üremeden kaynaklanan risklerini azaltıyor.

Ancak koruyucular ve yerel insanlar arasındaki son tartışmalarla Meksika hükümetiyle balıkçılık yasaklamaları hakkında devam eden diplomatik sürtüşmeler, körfez muturunun soyunu tükenmekten kurtarmanın kolay olmayacağını gösteriyor. Çünkü balıkçılar ağların kaldırılmasına karşı geliyor.

Nesin Vakfı’nın banka hesapları bloke edildi: Yetti ama!

Yazar Aziz Nesin tarafından 1973’te kurulan Nesin Vakfı’nın banka hesapları bloke edildi.

Hesaplarının bloke edildiğini sosyal medya hesabı üzerinden duyuran, Vakfın yönetimini 1995’te bu yana sürdüren Ali Nesin, “Valilik banka hesaplarımızı bloke etti. Bu Vakıf’ta maaşlı çalışan var, okuyan, beslenen çocuk var demeden, acımasızca… Bir yere kaçtığımız, kaçacağımız da yok, devlet istediği zaman istediğini alır zaten. Banka hesaplarımızı bloke etmek en hafif deyimle ancak hoyratça bir tavır olabilir” dedi.

Rabıta Vakfı ve sonrası

Söz konusu olaya ilişkin açıklamada bulunan Nesin, “2017’de sizlerin de katkısıyla komşu araziyi satın almış, böylece Nesin Vakfı’nı büyütmüştük. Babamın hayaliydi, gerçekleştirdik” diyerek geçen yıl İsmailağa cemaatinden Rabıta Vakfı’nın söz konusu arazinin yanına yerleştiğine ve komşu olduklarına dikkat çekti ve şunları aktardı:

“Eksantrik ve hatta sevimli bulduğum bu cemaatin yanı başımıza gelmesinden hiç rahatsız olmadım, hatta aksine, gülümsemeyle karşıladım. Türkiye farklı inançların, farklı görüşlerin, farklı yaşam tarzlarının bir arada barış içinde yaşayacakları bir ülke olmalı çünkü, aksi hâlde hiçbirimize huzur yok. 1995 Temmuz’unda ülkeye döndüğümde de bu düşüncedeydim, bugün de bu düşüncedeyim. Siyasi tavırlarımı biliyorsunuz… Ama olaylar hiç de umduğum gibi seyretmedi.”

Tehdit, kaçak cami inşaatı, özel hayatın ihlali

Vakfın yanı başlarında kalabalık ve yüksek sesli ayinler düzenlediklerine değinen Ali Nesin, “Bakışlarından ve hareketlerinden rahatsız olmamızı istedikleri anlaşılıyordu. Fotoğraflarımızı çekip özel hayatımızı ihlal ettiler. Tehdit ettiler. Çatalca’da aleyhimize dedikodular çıkardılar. Hiç nedensiz düşmanca bir tavır içine girdiler. Kaçak bir cami (ya da mescit) inşaatına başladılar. İçlerinden biri bize fiziken saldırdı” dedi.

‘Adeta nasırlaştık, sonrası daha vahim…’

Hiçbir zaman tahriklerine kapılmadıklarını ifade eden Nesin, gerekeni yaptıklarını belirterek “Ne yazık ki şikayetlerimizin hepsi resmî mercilerden geri döndü. Arkaları sağlam anlaşılan. Buraya kadar olanlar o kadar önemli değil, biz bu tür mücadelelerle çok haşır neşir olduk, âdeta nasırlaştık. Sonrası daha vahim” şeklinde konuştu.

İzinsiz bağış kampanyası

Bir ay önce Valiliğin, izinsiz bağış kampanyası yaptıkları gerekçesiyle banka hesaplarını bloke ettiğini bildiren Ali Nesin açıklamada şunlara yer verdi:

“Şu anda paramıza ulaşamıyoruz. Hem araziyi hem de o süreçte toplanan parayı istiyorlar. Bir ay boyunca sorunu diyalogla, güzellikle, bu ülkeye ve insanlarına inanan uygar insanlar gibi çözmeye çalıştık, ama olmadı. İzinsiz bağış kampanyası dedikleri de bir Facebook duyurusundan ibaret. Kaldı ki o zamanlar sosyal medya duyurularını kampanyadan sayan bir kanun maddesi de yoktu, üç dört yıl sonra çıktı.”

‘Yetti ama’

Son olarak Ali Nesin şunları söyledi:

“Son bir söz: Nesin ailesi bu ülkenin düşmanı değildir, aksine, Birinci Dünya Savaşı’na, ardından gönüllü olarak Kurtuluş Savaşı’na katılan dedemi de sayarsak, üç kuşaktır karşılıksız bu halka hizmet ediyoruz, izin verirlerse daha da edeceğiz. Yetti ama!”

Brezilya Amazonları’nda ormansızlaşma nisan ayında da rekor kırdı

Brezilya Amazonları‘nda nisan ayında rekor seviyede ormansızlaşma kaydedildi.

Çevreciler, Nisan ayında yaklaşık 140 bin futbol sahasına eşdeğer olan Amazon kaybının yılın bu zamanı için çok yüksek olduğunu söylüyor.

Yılın ilk dört ayındaki 1954 kilometrekarelik ormansızlaşma, 2021’in aynı dönemine göre ormansızlaşmada yüzde 69 artış anlamına geliyor. Yılın başında ocak ve şubat aylarında da art arda rekor seviyede artış kaydedilmişti.

Dünya Yaban Hayatı Fonu’nun (WWF) Brezilya direktörü Mariana Napolitano, “Bu rakam, yılın bu dönemi için son derece yüksek ve ormanın gördüğü muazzam baskının bir işareti.”

İlgili haber: İklim krizi: Amazon yağmur ormanları kritik eşiğe yaklaştı

Dünyanın en büyük yağmur ormanlarının korunması, ağaçlarının emdiği büyük miktarda sera gazı nedeniyle iklim değişikliğini engellemek için hayati önem taşıyor.

Brezilya Amazonları’ndaki ormansızlaşma, hükümetin başkanı Jair Bolsonaro‘nun 2019’da göreve başlamasından bu yana hızla arttı. Bolsonaro, Amazonları çiftçilik ve madenciliğe açan bir dizi yasa hazırlamış, ülke çağında çevreciler tarafından büyük tepki görmüştü.

İlgili haber: Brezilya’da binlerce kişi Amazon’u madenciliğe açan yasa tasarısını protesto etti

Amazon Çevre Araştırmaları Enstitüsü‘nün bilim direktörü Ane Alencar, yetkililerin seçmenleri kızdırmaktansa genellikle yasayı uygulamak için daha az şey yapmaları nedeniyle, Brezilya’nın son üç seçim yılında olduğu gibi Ekim başkanlık seçimleri öncesinde ormansızlaşmanın artmaya devam etmesini beklediğini söyledi.

Ülkedeki çevre savunucusu Climate Observatory grubu, yağmur mevsiminde çamurlu ormanlarda kaçak ağaç kesiminin daha zor olduğu nisan ayındaki bu kadar yüksek bir ormanıszlaşma verisi karşısında “hayrete düştüğünü” söyledi. Climate Observatory başkanı Marcio Astrini ise “Bu rekorun nedeninin bir adı ve soyadı var: Jair Messias Bolsonaro” dedi.