Ana Sayfa Blog Sayfa 673

Vahşet de bitmiyor, cezasızlık da: 15 kedi boş arazide ölü bulundu, kediyi fırında yakan zanlı tahliye edildi

Malatya‘da sokakta yaşayan bir kediyi çalıştığı iş yerindeki fırında yakarak öldüren sanık, üç yıl hapis cezasına çarptırılmasına rağmen, tahliye edildi.

11. Asliye Ceza Mahkemesi’ndeki duruşmaya, “Bir ev hayvanını veya evcil hayvanı kasten öldürme” suçundan hakkında 6 aydan 4 yıla kadar hapis istemiyle dava açılan tutuklu sanık B.B. (18), cezaevinden Ses ve Görüntü Bilişim Sistemi aracılığıyla katıldı.

Duruşmada, Malatya Tarım ve Orman İl Müdürlüğü yetkilileri de hazır bulundu.

Tedavi görmek istiyorum dedi, tahliye oldu

Hakim, sanığın cezai ehliyetinin tam olduğu yönündeki tıbbi raporu okudu. Sanık B.B. savunmasında, çok pişman olduğunu belirterek “Psikolojik destek ve tedavi görmek istiyorum. Söz veriyorum bir daha karşınıza böyle çıkmayacağım” dedi.

Mahkeme, üç yıl hapis cezası verdiği sanığı tahliye etti.

Kentte bir ekmek fırınında çalışan B.B, 18 Ekim’de gece saatlerinde sokakta bulduğu bir kediyi fırına atarak ölümüne neden olmuş, olayı güvenlik kamerası kaydından izleyen işyeri sahibinin ihbarıyla gözaltına alınarak tutuklanmıştı.

Boş arazide 15 kedi cesedi

Öte yandan Edirne‘de boş bir arazide ölü 15 kedi bulundu. Talatpaşa Mahallesi‘ndeki hayvanları gören çevre sakinlerinin durumu bildirmesi üzerine bölgeye gelen ekipler arazide inceleme yaptı. Kedilerin ölüm nedeninin tespiti için başlatılan çalışma sürüyor.

Hayvanların öldürülmesinden büyük üzüntü duyduklarını ve olayın takipçisi olduklarını söyleyen Bir El Bin Nefes Derneği Başkanı Yağmur Islattı Aydın, “Dernek olarak olayla ilgili olarak kurumlarla irtibat halindeyiz. Otopsi sonucunun ardından ölümlere neyin neden olduğu anlaşılacak. Hayvanlara karşı yapılan bir şey varsa dernek olarak yasal tüm haklarımızı kullanacağız. Konunun bir an önce aydınlığa kavuşmasını istiyoruz” dedi.

Bir banka daha kömür finansmanında yer almayacağını duyurdu

Türk Ekonomi Bankası (TEB) bundan böyle kömür yatırımlarını finanse etmeyeceğini duyurdu.

İklim İçin 350  “Türkiye’deki Bankaların İklim Değişikliğine Yaklaşımı” raporunu yayımlamış, raporda bankalara başta kömür olmak üzere fosil yakıtlı yatırımlara finansman sağlamamaları çağrısında bulunmuştu. Türkiye’deki Bankaların İklim Değişikliğine Yaklaşımı raporu Türkiye’nin en büyük 17 bankasını iklim değişikliğiyle ilgili beş kriterde değerlendirmişti:

  • Fosil yakıt varlıkları/yatırımları,
  • Temiz enerji yatırımları,
  • “Net Sıfır”,
  • Karbon ayak izi ve “Karbon Nötr” için hedef belirlenmesi,
  • ESG (Çevresel, Sosyal, Yönetişimsel uygulamalar) ve benzer derecelendirmeler.

Rapora göre, Türkiye’de sekiz banka kömürü finanse etmeyeceğini açıklarken, geri kalanların böyle bir beyanı bulunmuyordu.

Akbank, Garanti BBVA, HSBC Grup, ING Grup, İş Bankası, QNB Finansbank, Yapı ve Kredi Bankası, Türkiye Sınai Kakınma Bankası kömür projelerini finanse etmeyeceklerini duyurmuştu. Bu bankalara TEB de katıldı.

Türkiye’deki bankaların iklim karnesi: Ulaşılamıyor… 

TEB’in Çevresel ve Sosal Risk Yönetimi Politikası’na eklenen yeni ibarede 2030’a kadar kömürle çalışan enerji üretim sektöründeki şirketlerden çıkılacağı ifade edildi:

“Yeni veya mevcut kömürle çalışan termik santraller için kapasite artışı, kullanım ömrünü uzatmayı hedefleyen projeler, termal kömüre yönelik altyapı yatırımları (örneğin liman, demiryolları). 2030 yılına kadar kömürle çalışan enerji üretim sektöründeki şirketlerden çıkılacaktır.”

İklim İçin 350 Derneği’nden Efe Baysal, iklim kriziyle mücadelede adil bir ekonomi ve yaşanabilir bir yeryüzü için bankalara büyük sorumluluk düştüğünü belirtiyor:

“350 Türkiye olarak geçtiğimiz Mart ayında bankaların kömür finansmanını durdurmalarına yönelik olarak başladığımız ‘Dumansız Para Sahası’ kampanyası sonrasında ikinci taahhüt de Türk Ekonomi Bankası’ndan geldi! Dumansız Para Sahası olmaya davet ettiğimiz bankalardan Türk Ekonomi Bankası (TEB), artık kömür yatırımlarının finansmanında yer almayacağını duyurdu. Temiz bir geleceğe katkı sunmak üzere TEB’in yaptığı bu açıklamayı olumlu buluyoruz.”

  

AB’den plastik ve ambalaj atıklarını azaltmak için bir adım daha

AB, Avrupa’daki plastik çöp dağlarını dizginlemeye yönelik yasal çalışmaların bir parçası olarak otellerdeki mini şampuan şişelerini ve kafe ve restoranlarda tek kullanımlık bardakları yasaklamak istiyor.

Çarşamba günü yayınlanan yönetmeliği taslağı, tek kullanımlık plastik içecek şişeleri ve metal kutular için zorunlu depozito ve iade şemalarının yanı sıra küçük eşyaları büyük kutulara saran e-ticaret şirketlerinin bu faaliyetlerine de son verilmesini öneriyor.

AB üye devletleri ve Avrupa parlamentosu tarafından onaylanması gereken yeni kuralların amacı, plastik ve diğer ambalaj atıklarındaki artışla mücadele etmek. AB yetkilileri, plastiğin %40’ının ve kağıdın %50’sinin ambalajlamada kullanıldığını ve bunun da sektörü çok büyük bir işlenmemiş malzeme tüketicisi haline getirdiğini tahmin ediyor.

AB 2019’da plastik çatal bıçak takımı, karıştırıcılar ve pipetler gibi en yaygın tek kullanımlık plastik ürünleri yasaklayan bir yasa çıkarmıştı,  ancak yetkililer artan miktarlardaki ambalaj çöpüyle mücadele etmek için daha fazla önlem almak gerektiğini düşünüyor. Ortalama bir Avrupalının her yıl 180 kg ambalaj atığı ürettiği düşünülüyor. Bu rakamın ise herhangi bir önlem alınmadığı takdirde 2030 yılına kadar %19 artabileceğine dikkat çekiliyor.

‘Önlenebilir ambalaj’ yasaklanacak

Son önerilere göre, AB üye devletlerinin 2040 yılına kadar 2018’e kıyasla kişi başına ambalaj atığını %15 oranında azaltması gerekecek. Yetkililer bunun daha fazla yeniden kullanım ve yeniden doldurmanın yanı sıra ambalaj üzerinde daha sıkı kontrollerle sağlanabileceği kanısında.

Taslakta, e-ticaret perakendecilerinin bir kutudaki boş alanın ürüne göre maksimum %40 olmasını sağlaması talep ediliyor. Kanunlaşması halinde otellerdeki mini şampuan şişeleri ve küçük miktarlarda meyve ve sebze için tek kullanımlık ambalajlar gibi bazı “önlenebilir ambalajlar” kesin bir yasakla karşılaşabilir. Oteller, kafeler ve restoranlar da artık tüketiciler için tek kullanımlık bardak ve tabakları kullanamayacak.

2040 yılına kadar, paket servis sunan restoranlar yemeklerinin %40’ını yeniden kullanılabilir veya doldurulabilir ambalajlarda sunmak zorunda kalacak, kahve servisleri ise yeniden kullanılabilir fincanlarda ya da müşteri tarafından sağlanan kaplarda verilecek.

Avrupa Komisyonu başkan yardımcısı Frans Timmermans, “Malların paketlenme şekli çok daha iyi yapılabilir ve yapılmalıdır. Bu tür aşırı paketleme bizim için bir baş belası ve çevremize giderek daha fazla zarar veriyor” dedi.

Daha fazla ambalajın yeniden kullanılabilir olmasını istediklerini belirten Timmermans, “Çünkü artan atık akışıyla baş edemiyor ve kendimizi geri dönüştüremiyoruz. Yeniden kullanılabilir ambalajlar, çevre için tek kullanımlık seçeneklerden daha iyidir” diye konuştu.

Komisyon ayrıca geri dönüşümle ilgili kafa karışıklığını sona erdirmek üzere tüketicilerin hangi çöp kutusunun kullanılacağını açıklamak için uyumlaştırılmış etiketler kullanılmasını öneriyor.

Ayrı bir yasayla ise  “biyobazlı”, “biyobozunur” veya “kompostlanabilir” olduğunu iddia eden ürünlerin minimum standartları karşılaması için yeni kurallar getirilmesi için çalışma sürdürülüyor. Böylece tüketiciler, bir ürünün biyolojik olarak parçalanmasının ne kadar sürdüğünü, üretiminde ne kadar biyokütle kullanıldığını ve evde kompostlama için gerçekten uygun olup olmadığını rahatlıkla anlayabilecek

Oceana: 2040 çok geç bir tarih

Okyanusları koruma grubu Oceana ise komisyonu tek kullanımlık plastiklerin azaltılmasına yönelik hedefleri 2040’a kadar geri iterek endüstrinin baskısına boyun eğmekle suçladı.

Grubun Avrupa’daki plastik kampanyasını yöneten Sánchez. “İçecek ambalajları ve e-ticaret kapları için yeniden kullanım hedeflerinin, yalnızca bir ay önce sızan taslak metne kıyasla düşürülmesi ve hatta bazılarının yarı yarıya inmesi endişe verici” dedi.

Birleşik Krallık’ta üç üniversite daha fosil yakıt şirketlerine personel vermeyecek

Birleşik Krallık‘taki üç üniversite daha, fosil yakıt şirketlerinin kariyer hizmetleri aracılığıyla öğrenci almasını yasakladı.  

University of the Arts London, University of Bedfordshire ve Wrexham Glyndwr üniversiteleri ‘fosilsiz kariyer’ politikasını benimsediğini açıkladı. Söz konusu eğitim politikasını ilk kez geçen eylül Londra Üniversitesi Birkebeck Koleji başlatmıştı.

Guardian‘ın aktardığına göre, okulların bu eğilimi bu  ülkede düzinelerce üniversitede faaliyet gösteren ve öğrencilerce yönetilen People & Planet grubunun desteklediği bir kampanya sayesinde güçleniyor. Grup, üniversitelerin “gezegeni yok etmekten en çok sorumlu olan şirketleri desteklediğini”, iklim krizinin ise “çoğu öğrencinin hayatını belirleyen sorun” olduğunu söylüyor.  Kampanya, akademisyenleri ve destek personelini temsil eden Ulusal Öğrenci Birliği ve Üniversiteler ve Kolej Birliği tarafından da destekleniyor.

Wrexham Glyndwr Üniversitesi’nde (WGU) operasyonlar yöneticisi Lynda Powell, “Bu yaklaşım, gelecek nesilleri anlamlı kariyer kararları vermeleri için destekliyor. Biz de gelecek için sürdürülebilir bir iş gücünün gelişimini destekliyoruz” dedi. WGU’nun eğitim politikasında da “sosyal adalet ve iklim adaleti konusundaki sorumluluklarını ciddiye aldıkları ve daha adil ve sürdürülebilir bir dünya için temel engeller olarak gördükleri bazı sektörler olduğu” belirtiliyor.

Fosil yakıtçılar kariyer fuarlarına alınmıyor

Londra Sanat Üniversitesi Rektör Yardımcısı Prof David Mba, okullarının iklim adaleti taahhüdü ve sosyal amacı doğrultusunda, fosil yakıt, madencilik, silah veya tütün endüstrilerindeki şirketlerle çalışmadığını belirtirken, Bedfordshire politikası fosil yakıt şirketlerinin kariyer fuarları ve işe yerleştirmeler dahil tüm faaliyetlerin dışında tutulduğunu vurguluyor.

Üç üniversitenin de iklim liderliği için tanınması gerektiğini söyleyen People & Planet’ten J Clarke “Üniversitelerimizin, bizi ilk önce en az sorumlu olanlara zarar veren bir iklim krizine daha da derinden sürükleyen endüstrilerin değil, iklim adaletinin yanında yer aldıklarını sözlerle değil, eylemlerle göstermeleri hayati önem taşıyor” diye konuştu.

Maden ocaklarıyla dolu Karadeniz’de ağır metal kirliliği

Karadeniz Teknik Üniversitesi Deniz Bilimleri ve Teknolojisi Enstitüsü‘nden bilim insanları, Karadeniz’e kıyısı olan Sakarya ve Artvin arası 11 ili kapsayan bin 100 kilometrelik kıyı şeridi boyunca deniz tabanından tortu örnekleri topladı. 31 ayrı istasyondan alınan örneklerdeki kimyasal analizlerde; 10 farklı toksik metal izlerine rastlanıldı.

DHA‘nın aktardığına göre; deniz tabanında en fazla kirlilik yükü oluşturan ağır metallerin ise bakır, kurşun, arsenik ve çinko olduğu tespit edildi.

En fazla kurşun ve bakır oranı Trabzon’un Sürmene ilçesinde, en fazla arsenik oranı da Ordu kıyılarında belirlendi.

Fotoğraf: DHA

Araştırmada, canlıyla temas etmesi halinde zararlı etkisi bulunan bakır, kurşun, çinko, nikel, kobalt, arsenik, stronsiyum, vanadyum, lantan ve alüminyumdan oluşan 10 toksik metal türünden bakır ve kurşunun birikiminin limitlerin üstünde, arsenik ve çinkonun limitlere yakın olduğu saptandı.

Araştırmaya göre, litre başına en fazla bakır oranı; 170 miligram ile Sürmene’de, 162 miligram ile Ordu’da, 135 miligram ile Artvin’in Hopa ilçe kıyısında tespit edildi.

Toksik metal türlerinden kurşun ise en fazla 62 miligramla Sürmene, 56 miligramla Hopa ve 54 miligramla Düzce’nin Akçakoca ilçesi kıyılarında belirlendi.

En fazla kirlilik yükü oluşturan metallerden çinko ise 160 miligramla Sürmene, 150 miligramla Ordu kıyılarında görülürken, zehirleyici etkisi bulunan arsenik de en fazla 28 miligram ile Ordu ile yakın ilçe kıyılarında görüldü.

Doğu Karadeniz’deki ağır metal yükü, diğer bölgelerden daha fazla

Araştırma sonuçlarında Doğu Karadeniz kıyılarındaki ağır metal yükünün, Orta ve Batı Karadeniz’e göre daha fazla olduğu belirtildi.

Bölgeler dağılımında ise Zonguldak ile Samsun arasında nikel ve kobalt, Ordu çevresinde arsenik ve bakır, Artvin ile Rize arasında yüksek oranda bakır, kurşun, çinko ve arsenik; Hopa kıyısının da alüminyum, kurşun ve bakır yüklü olduğu ortaya çıktı.

Fotoğraf: DHA

KTÜ Deniz Bilimleri ve Teknolojisi Enstitüsü’nde görevli Doç. Dr. Koray Özşeker, 11 ili kapsayan araştırmaları ile ilgili “31 istasyon belirledik ve Doğu, Batı ve Orta Karadeniz olarak üç kısımda inceledik. Tespit ettiğimiz sonuçlar, daha önce yapılan bölgesel çalışmaların sonuçlarıyla benzerlik gösteriyor. Bu da, ağır metal açısından daha önce kirlilik unsurları devam ediyor anlamına gelir” dedi ve ekledi:

“Verileri kirlilik indekslerine göre yorumladık ve buna göre bakır ve kurşun toksik metallerinin limitlerin üzerinde olduğunu tespit ettik. Arsenik ve çinko için de limite yakın olduğunu ve limit üstüne artış gösterebileceğini söyleyebiliriz. Bölgesel olarak kıyaslarsak Doğu Karadeniz bölgesindeki metal değerlerinin Orta ve Batı Karadeniz bölgesine göre daha yüksek olduğunu tespit ettik.”

‘Maden ocakları ağır metal yükünü artırıyor’

Maden yatakları ve maden ocaklarının varlığının, Karadeniz’deki ağır metal yükünü artırdığını belirten Özşeker, “Bölgemizde en yüksek bakır ve kurşun değerlerine Çamburnu, Hopa ve Çayeli istasyonu yakınlarında tespit ettik. Bu aslında beklenen bir durumdu. Bu bölgelerde karasal olarak çok sayıda maden yatakları ve maden işletmeleri aktif olarak çalışıyor. Her ne kadar önlem alsalar da bu madenlerden akarsularla beraber denizlerimize ağır metal geçiyor” ifadelerini kullandı.

Ağır metallerin akarsularla taşınarak deniz tabanından biriktiğini ve suya karışabildiğini de kaydeden Özşeker, “Bunlar sucul ortama girdiklerinde sadece su kolonunda kalmaz. Belirli bir miktarı aştıktan sonra deniz tabanındaki tortu tabakada çökelmeye başlar” dedi ve ağır metalin sulardan sofralara yolculuğunu şöyle anlattı:

“Tortu tabakadaki birikim, taşıma limitinin üzerine çıktığı zaman ağır metaller sucul ortama geçiş yaparak tabana yakın bölgede yaşayan balık popülasyonları buna doğrudan maruz kalabiliyor. Bu balıklar da besin zinciri yoluyla sofralarımıza geliyor. Bizler bir şekilde ağır metale maruz kalabiliriz. Mikroplastik ve diğer kirleticiler gibi ağır metalleri de bu anlamda değerlendirmek gerekiyor. Ağır metallerin sadece bir bölgeyi değil, burada yaşayan canlılara, oradan bir üst canlıya ve sonra da soframıza kadar gelip sağlığımızı etkilediği düşünülebilir.”

Çevresel Gürültü Kontrol Yönetmeliği yenilendi

Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı‘nın hazırladığı Çevresel Gürültü Kontrol Yönetmeliği‘nin yenilenmiş hali,  bugünkü Resmi Gazete‘de yayımlandı.

Bakanlıktan yapılan açıklamada hali hazırdaki yönetmelikte yer alan eğlence yerleriyle ilgili bazı hükümlerin Danıştay Kararı ile iptal edilmesi nedeniyle yönetmeliğin uygulanmasında sıkıntılar meydana geldiği belirtiliyor, bu nedenle yeni yönetmelikle çevresel gürültünün kaynağında çözülebilmesinin amaçlandığı kaydediliyor.

Yeni yönetmelik kapsamında “şehre özel gürültü yönetimi, açık hava etkinliklerine yüksek ses ayarı, havai fişeğe izin şartı, gürültüye sürekli izleme sistemi, şantiyelere zaman ayarı, tarihi yapılara gürültü kalkanı, 81 ile gürültü haritası yapılması” konularında düzenlemeler yapıldı. Böylece şehre özel gürültü yönetimi uygulanacak.

Yönetmelikle müzik yayını yapan iş yerlerinin çalışma saatlerinin, yaz ve kış dönemi, yörenin özellikleri, stratejik gürültü haritaları ve eylem planları dikkate alınarak İl Mahalli Çevre Kurulu kararı ile yeniden düzenlenebilmesi kararlaştırıldı.

Açık hava etkinliklerine yüksek ses ayarı

Açık hava etkinliklerine yüksek ses ayarı kapsamında yapılan düzenlemeye göre, gece arka plan ses seviyesinin daha düşük olmasından dolayı gürültünün daha fazla hissedilir olması sebebiyle, açık havada gerçekleştirilen etkinlikler 10.00-01.00 saatleri arasında yapılacak. Müzik yayını yapan işyerlerine ayrıca hazırlanan akustik raporlar doğrultusunda müzik yayın izni verilecek. Akustik raporların aynı takvim yılı içinde üç ihlali durumunda müzik yayın izni iptal edilecek.

Yönetmelikle havai fişek kullanımı için de zaman ve mekan bildirilerek mahalli mülki amirlikten izin alınması zorunluluğu getirildi.

Ayrıca müzik yayını yapan iş yerleri ve deniz araçlarına yönelik yapılan düzenlemelerde, kurdurulacak olan ses gücü sınırlayıcı sistemler ve “sürekli izleme sistemleri” ile gürültünün kaynağında kontrolü ve gürültü kaynaklarının sürekli takibi sağlanacak.

Müzik yayını yapan deniz araçları için, müzik yayını yapılabilecek sahaların sınır koordinatları İl Mahalli Çevre Kurul Kararı ile belirlenecek, belirlenen koordinatlar dışında faaliyet gösterilmesi durumunda idari yaptırım uygulanacak.

Yönetmelikle şantiyelerde yaşanan gürültüye de zaman ayarı getirildi.

Buna göre, yerleşim alanlarındaki şantiye faaliyetlerinin süreklilik arz etmemesi ve dönemsel gerçekleştirilmesi nedeniyle 10.00-22.00 saatleri arasında gerçekleştirilecek.

Tarihi bölgelerde gürültü ve titreşim ölçülecek

Tarihi ve doğal yapıların bulunduğu bölgelerde titreşim sınır değerlerine yönelik, çevresel titreşim sınır değerleri düzenlendi. Bu sınır değerler tarihi ve doğal yapıların bulunduğu alanlarda yapılacak titreşim ölçümlerine göre kısıtlanabilecek.

Yönetmelikle ayrıca stratejik gürültü haritası olmayan illerde, stratejik gürültü haritaları ve stratejik gürültü eylem planlarının üç yıl içerisinde hazırlanmasına ilişkin düzenleme yapıldı. Bu kapsamda Bakanlıkça hazırlanan akustik raporların, stratejik gürültü haritalarının ve stratejik gürültü eylem planlarının yer alacağı veri tabanı oluşturulacak.

Yanmış ağaçları kesiyoruz diye anti kentte 800 metrelik yol açmışlar

Bu kapsamda 3 Mart 2022’de müze görevlilerinin denetiminde yanmış ağaçlar kesildi. İkinci kesim 17-23 Ağustos 2022’de yapıldı. Tespit tutanağına göre o gün şu uyarıda bulunuldu: ‘Yine kesim yapılacağı zaman haber verilmesi, müdürlüğümüzce görevlendirilecek uzman personel olmadan kesim yapılmaması sözlü olarak aktarılmıştır.’

Ancak bu yazılar hiç yazılmamış, hiç uyarıda bulunulmamış gibi Manavgat Orman İşletme Müdürlüğü’nün kesim işlemini ihale ettiği Eylül Palet Orman Ürünleri İnşaat Nakliye Sanayi Ticaret Limited Şirketi’nin çalışanları antik kente iş makinasıyla girip yol açtı.

Side Müze Müdürlüğü’nün 8 Kasım’da Lyrbe’ye giderek yaptığı inceleme sonucunda tespitleri şöyle:

Kentin üst kısmında batı, kuzeybatı ve güneybatı kısmında müdürlüğümüze haber verilmeden ağaç kesimi yapıldığı, iş makinasıyla yer yer 15 metreyi bulan yaklaşık 600-800 metre uzunluğunda yol açılmış olduğu, topoğrafyayı değiştirecek ölçüde yer yer iki metreyi bulacak şekilde derinleşmeye gidilip çıkartılan toprak ve kayanın açılan yolu düzleme işlemi için kullanılmış olduğu, açılan yolun kenarlarında kesilen ağaçların istiflendiği, ayrıca ağaç kesimi sırasında sarnıcın kemerinin yıkılmış olduğu, kontrolsüz işlemlerin devam ettiği tespit edilmiştir.”

Ayrıca ‘Lento’ adı verilen mimari bloklar ve taş sütunlar da yol kenarlarına dizildi. Side Müze Müdürü Melih Kılınç, kentte iş makinasıyla izinsiz yol yapma, kültür varlığı tahribatına yol açma suçlamasıyla şikayetçi olunmasını istedi.

Orman İşletmesi Müdürlüğü çalışanları ise antik kentte yapılan yer yer iki metre derinliğindeki kazının yol açmak amacıyla değil, define bulmak için yapıldığını belirtiyor.

Helenistik dönemden kalma

Manavgat’ın Bucakşeyhler Mahallesi’nde yer alan Lybre Antik Kenti’nin Helenistik döneme ve Romalılara ait olduğu düşünülüyor.

Güneyi surlarla çevrili kente anıtsal bir kapıdan giriliyor. Kent merkezinde agora bulunuyor. Agoranın kuzeyinde ‘Yedi Bilgeler Mozaiği’nin çıkartıldığı alanda kütüphane, ayrıca hamam, kilise, sarnıç ve nekropol var.

Antalya Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Bölge Kurulu’nun 6 Aralık 2010 tarihli kararıyla birinci derece arkeolojik sit alanı olarak belirlendi. Girişinde güvenlik kulübesi yoksa da Manavgat’a uzak olduğu için şimdiye dek korunan bir bölgeydi.

Validebağ davası görüldü: Koru kazanacak

İstanbul Üsküdar’daki Validebağ Korusu‘nun millet bahçesi yapılmasına karşı bölge halkının davası görüldü. Millet bahçesi projesinin ve koruyu yapılaşmaya açacak koruma amaçlı imar planlarının iptali için Validebağ Gönüllüleri‘nin açtığı iki davada da yürütmeyi durdurma kararı verilmişti. Bugün iki davanın duruşması Bağcılar‘daki 6. İdare Mahkemesi’nde görüldü.

SoL’un aktardığına göre; Validebağ Gönüllüsü yaklaşık 45 kişinin katıldığı davanın duruşmasında Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı avukatları ile Üsküdar Belediyesi avukatları savunma yaptı. Avukatların duruşmaya hazırlık yapmadıkları, dosyaya hakim olmadıkları öğrenildi. Bakanlık ve belediyenin avukatları davaların reddini talep etti.

Duruşmada Validebağ Gönüllüleri’nin avukatlarının yanısıra TMMOB Mimarlar Odası‘nın avukatı da müdahil olarak konuştu. Validebağ Gönüllüsü Arif Belgin duruşmanın olumlu geçtiğini dile getirdi. Belgin “Çok umutluyuz. Bir ay sonra karar açıklanacak. Tüm avukatlarımıza teşekkür ederiz” dedi.

Duruşmanın ardından Validebağ Gönüllüleri  “Bu dağın görünmeyen tarafı binlerce insan gönüllü doğa sever hep birlikte takip ettik etmeye de devam edeceğiz. Kararı bekliyoruz. Elbette koru kazanacak ,çocuklar kuşlar kaplumbağalar serçeler kazanacak. Kediyi sev, köpeği öp, koruyu koru” mesajını paylaşıldı.

İliç’teki madenin ÇED davasında bilirkişi ve reddi hakim talebi: Her tarafa üşüşmüş durumdalar

Erzincan, İliç’teki Anagold bünyesindeki Alacer Gold ve AKP’ye yakın bir şirket olan Çalık Holding’in sahibi olduğu Çöpler Altın Madeni’nin kapasite artışı için verilen ‘ÇED Olumlu Kararı’na karşı açılan dava bugün görüldü.

Çöpler Altın Madeni bugüne kadar gerek borusunun yırtılmasıyla sızan siyanürlü solüsyon gerek madenin havuzundan buharlaştırmayla havaya karışan kimyasallara araç olan evoporatörlerle sık sık gündeme geldi. Madenin faaliyetlerine siyanür sızıntılarından sonra ara verilse de faaliyetlerin sürdürülmesine aylar sonra izin verildi. Söz konusu maden tesisinin sahasını artırmak için de ‘ÇED Olumlu Kararı’ verilmişti. Bugünkü davanın konusuysa ÇED Olumlu Kararı‘nın iptaline ilişkindi. Bugünkü davada davacı taraf mahkeme heyetinin tarafsızlığından şüpheye düştükleri için reddi hakim talebinde bulundu. Ayrıca yeniden bilirkişi incelemesi yapılması istendi.

‘Adalet Bakanlığı’na tazminat davası açmayı planlıyoruz’

Bugünkü duruşmaya ilişkin Yeşil Gazete’ye konuşan Avukat İsmail Hakkı Atal, bugünkü duruşmada talep ettikleri reddi hakimin de kabul edilmemesi durumunda yeniden talepte bulunacaklarını söyledi:

“Dosyayı reddi hakim konusunda karar vermek üzere en yakın idare mahkemesine gönderecekler. Mahkeme dosyanın reddi hakim talebinin haklılığı veya haksızlığı yönünde karar verecek. Eğer reddi hakim talebi reddedilirse yeniden reddi hakim talebi yapacağız. Adalet Bakanlığına da tazminat davası açmayı planlıyoruz.”

13 Nisan’da İliç’te altın madeninde bilirkişi keşfi yapılmış ancak davacı Sedat Cezayirlioğlu, keşfe alınmamıştı. Keşiften aylar sonra 21 Haziran’da maden tesisinde siyanür solüsyon bulunan boru yırtılmış ve 20 ton civarında siyanür bulunan solüsyonun borulardan çevreye yayıldığı bildirilmişti.

Kendileri çalıp kendileri oynuyor 

Olay gününe ilişkin jandarma tutanağında ise yırtılan boru içerisinde yaklaşık 20 m3 siyanürlü solüsyonun liç sahasına ve yola aktığı belirtilmişti.

Anagold Madencilik, Erzincan İliç’teki siyanür sızıntısını doğruladı
Erzincan, İliç’te Çöpler Alın Madeni’nde ayrıca evaporatörlerle havuzdaki sıvılar buharlaştırılarak atmosfere karıştırılıyor.

Siyanür solüsyonun sızmasından aylar sonra bugün yine İliç’in davası görülürken yeniden bilirkişi keşfi talebinde bulunuldu. Avukat Atal bu taleplerinin nedenini de şöyle açıkladı:

“Tekrar bilirkişi incelemesi yapılması gerekiyor. Çünkü 13 Nisan’da keşif yapıldı, sonra 21 Haziran’da siyanür borusu patladı. 13 Nisan’da keşif yapıldığı tarihteki Çöpler Altın Madeni ve sahasıyla, 21 Haziran’dan sonraki saha aynı değil. Fırat Nehri’ne yeraltından, yer üstünden, buharlaşma yoluyla seyrelerek dağılan, karışan siyanürü tespit edebilme olanakları zaten yok. Çünkü zaten aktı gitti oradan. Tesisin pasasında, zeminde, membranda her türlü kimyasal bulunabilir. Siyanür borusu patlamasa bile normal tarafsız bir bilirkişi orada her türlü değeri bulur.”

İliç’te kapasite artışına verilen ÇED’in iptal davası görülürken şirket binası önünde protesto 

Şirketin faaliyetleri siyanür sızıntısından sonra üç aylığına durdurulmuştu. Şirketin faaliyetlerinin durdurulmasına ilişkin son durumu sorduğumuz İsmail Hakkı Atal şunları söylüyor:

“Faaliyetlerinin durdurulmasıyla ilgili mahkeme yürütmenin durdurulması kararı vermedi. Bir de şöyle bir hukuksuzluk var; TMMOB’un açtığı ve Sedat Cezayirlioğlu’nun açtığı davalar vardı. Cezayirlioğlu’nun açtığı davadaki yürütmenin durdurulması kararını, TMMOB’un dosyasında yapacağı keşfe bağladı. Cezayirlioğlu’nun açtığı davada keşif yapmadı.”

‘Sömürgeciler ve işbirlikçileri Türkiye’nin her tarafına üşüşmüş durumda’

İsmail Hakkı Atal, 12 yıldır faaliyet gösteren Kanada ve Çalık Holding ortaklığındaki Anagold altın madeni şirketinin Çöpler Altın Madeni’ne ilişkin şu değerlendirmelerde bulunarak kanser verilerine işaret etti:

“Şuanda sömürgeciler ve işbirlikçileri Türkiye’nin her tarafına üşüşmüş durumda. 2002 ile 2016 arasında Sağlık Bakanlığı’nın kanser istatistikleri erkeklerde kanser vakalarının 12 kat, kadınlarda 7.8 kat arttığını gösteriyor. Bununla ilgili Halk Sağlığı Genel Müdürlüğü’nün raporları ve istatistikleri elimizde. Ama Sağlık Bakanlığı 2016’dan beri kanser istatistiklerini saklıyor. Ne Erzincan’ın, ne Fatsa’nın, ne Uşak’ın, ne Bergama’nın ne de Türkiye’nin kanser istatistiklerini 2016’dan beri yayınlamıyorlar. Dolayısıyla bu sömürgecilerin ve yerli işbirlikçilerin Türkiye’yi nasıl sömürdüklerinin ortaya çıkmasını istemiyorlar. Bunlardan mutlaka ama mutlaka kurtulmak zorundayız.”

Son olarak Atal, çevre ekoloji mücadelesinin Türkiye’deki sömürgeci madencilik işletmeleriyle birlikte bir yaşam mücadelesi haline geldiğini belirtiyor.

Aktivistler Ankara ve İstanbul’da protestodaydı

Duruşma öncesinde vatandaşlar madenin sahibi Anagold Madencilik’in Ankara merkezinde ve ortağı Çalık Holding’in İstanbul merkezinde protesto gerçekleştirdiler. Aktivistler bina önüne yaklaştırılmadılar. Öte yandan birçok aktivist de Erzincan’daki duruşmaya destek verdi.

Peki bugüne kadar İliç’te neler yaşandı?

Yeşil Gazete’nin daha önce gündeme getirdiği üzere; İliç’le ilgili Türk Toraks Derneği ve Türk Tabipler Birliği tarafından yıllar önce raporlar yazılmış, siyanürlü liçlemenin tehlikelerine dikkat çekilmiş ve derhal durdurulması istenmişti.

Ancak tesiste 2001’de sondaj çalışmalarına başlandı, 2010’da siyanürle altın üretimine geçildi.

2019’da sodyum siyanür 11 bin tona, sülfürik asit üretimi 122 bin tona çıkarıldı.

2021’de yayınlanan raporda ise 18 adet tehlikeli maddeye yer verildi.

Bunlar arasında solunum yollarına, sudaki organizmalara, ciddi yanıklara, aşındırıcı etkilere, cilt ve gözde aşırı tahrişlere neden olan sodyum siyanürnitrik asitbakır sülfatsodyum hidrosülfit gibi tehlikeli maddeler de bulunuyor.

‣Altın madeni kapasitesini artırırsa Fırat Nehri ölecek

Çöpler Kompleks Madeni için ilk ÇED çalışmaları 2007-2008 tarihlerinde yürütülmüş ve hazırlanan ÇED raporuna, 16 Nisan 2008 tarihinde “ÇED Olumlu” kararı verilmişti.

Maden için 2008’de verilen ÇED Raporu kapsamında 18 yıl sürdürülmesi planlanan faaliyetlerde 100 milyon ton kaya (pasa) ve 52 milyon ton cevher çıkarılacağı belirtiliyordu. Ancak rakamlar zaman içerisinde arttı.

2014’teki ÇED raporunda pasa 173 milyon tona çıkarıldı.

2021’de ise rakamlar dört kata kadar arttı; pasa 420 milyon tona, cevher 85,3 milyon tona çıkarıldı.

TTB’den 25 Mayıs 2021’de konuya ilişkin paylaşılan raporda “Siyanürlü madencilik faaliyeti dört ana aşamadan oluşur: Arama, sıyırma ve patlatma, öğütme ve siyanürleme, atıkların depolanması. Madenciliğin tüm bu aşamaları doğa ve insan sağlığı için farklı tehditler içerir. Biyolojik çeşitlilik, tatlı su varlığı ve insan sağlığını tehdit edecek derecede toksik bir kimyasal olan ‘siyanürlü liçleme kesinlikle yasaklanmalıdır” ifadelerine yer verilmişti.

Türk Toraks Derneği tarafından 24 Temmuz 2017’de bildirilen görüşte ise tesiste kullanılacak maddelerin hemen hepsinin insan sağlığı ve ekolojik yaşam açısından riskli olduğunun altı çizilmişti.

Türk Toraks Derneği tarafından verilen görüşte “Bazıları (örneğin kuvars içeren kum) sadece çalışan sağlığı açısından risk oluşturmakta iken (silik, silikozise yol açmaktadır, kanserojen olduğu bilinmektedir); çoğu madde başta çalışan sağlığı olmak üzere, çevredeki insanlar, ekolojik yaşam üzerinde olumsuz etki potansiyeline sahiptirler” denildi.

İşletmenin çalışma süresince hiçbir risk olmayacağı varsayımında bulunması durumunda dahi maden işletmeciliği sona erdikten sonra bu atıkların ortadan kaldırılamadıkları için mevcut tehlikenin varlığını ilelebet süreceği söylenen görüşte, “Bölgenin Fırat Nehri‘ne yakınlığı göz önüne alındığında olası bir sızıntı, yıkım riskinin yol açabileceği çevresel bir felaketin ne boyutlara ulaşacağını öngörmek mümkün değildir” ifadelerine yer verildi son olarak şunlar aktarıldı:

“Çevre sağlığı ve hava kirliliği bağlamında işletmede kullanılacak dizel yakıtların yaratacağı çevre kirliliğinin boyutunun da devama miktarlarda olduğu gözlemlenmektedir. Bölgenin aktif fay hatlarına ve Fırat Nehri’ni besleyen su kaynaklarına yakın olması nedeniyle oluşabilecek bir kaç/afet durumunda olumsuz etkilerin Fırat Nehri havzasındaki tüm coğrafyayı ve ekosistemini etkileyebilecek potansiyele sahip olduğu gözükmektedir.”

İTÜ’den Prof. Dr. İsmail Duman’ın ÇED raporuna ilişkin görüşü de diğer iki görüşle benzer nitelikte: 

“Fare zehri olarak da bilinen Arsen’in akut etkisi, aşırı miktarda alındığında öldürücü olmasıdır. Kronik etkileri ise şöyledir: cilt kanseriduyu bozukluğurefleks kaybı ve depresyonkansızlıkkalp yetmezliğikan kanserilenf sistemi kanserkaraciğer tümörüdoğuştan sakatlıklargelişmesini tamamlamadan doğan bebeklerakciğer kanseriböbrek yetmezliği ve akıl hastalıkları.

Öte yandan madende saatte 460,65 metreküp su kullanıldığı belirtiliyor.

Tesis ayrıca büyük miktarlarda karbondioksit atmosfere salıyor.

Raporda karbondioksit (CO2) miktarına ilişkin olarak şu ifadeler yer alıyor:

“Düşük pH seviyesinde cevherdeki karbonatlar asitle reaksiyona girerek CO2 açığa çıkarmaktadır. Asitlendirme prosesi ile büyük miktarlarda CO2 açığa çıkmakta ve böylece otoklavda daha az CO2 açığa çıkarak BO ünitesinde oksijen kullanımı verimini kuvvetlendirmektedir.”

Dersim’de katı atık tesisini yanlarında getirdikleri hayvanlarıyla protesto ettiler

Dersim‘in merkez ve ilçe belediyeleri tarafından Sütlüce köyü yakınlarında yapımı planlanan katı atık tesisi projesiyle 55 bin ağacın kesileceğini, tarımsal ve hayvansal faaliyetlerin son bulacağını ve ekosistemin yok olacağını belirten köylüler, yanlarına eşek, keçi ve arı kovanlarıyla geldikleri belediye binası önünde protesto gösterisi yaptı.

Dersim Belediyesi öncülüğünde, yedi ilçenin belediye başkanları tarafından 18 hektarlık alana yapımı planlanan tesis projesine karşı köylüler,  inanç merkezlerinin de çöp altında kalacağını belirtti. Geçen ay belediyenin Katı Atık Bertaraf Tesisi projesinden çekilmesine ilişkin meclis oylaması yapılmış; oy çokluğuyla projeye devam edilmesi yönünde karar çıkması üzerine köylüler tepki göstermiş ve salonda arbede yaşanmıştı.

‘Tesise karşı değiliz, yeri yanlış’

Bugün merkez ve yedi ilçe belediyesi tarafından DER-KAB (Dersim Katı Atık Birliği) toplantısının olacağını öğrenen köylüler, getirdikleri eşek, keçi, köpek ve arı kovanlarıyla belediye binası önünde toplandı.  Köylüler, belediye başkanlarının projeden çekilmelerini istedi.

Hayvanlarıyla belediye binası önüne gelen köylülerden İmam Çelik şunları söyledi:

“Geçimimizi bunlardan sağlıyoruz. Köyümüz, onların da doğasıdır. Bizim orada inanç yerlerimiz var. Bu kurbanlarımızı orada kestiğimiz için bunları da bugün oraya getirdik. İnanç yerlerimizin çöplerin altında kalmaması için bunu yapıyoruz, yoksa biz tesise karşı değiliz. İnanç yerlerimizin üzerine çöp tesisi yaptıkları için karşıyız. Herkesi duyarlı olmaya çağırıyoruz, herkes bu mazeretimizi göz önünde bulundursun ve ona göre hareket etsin.”

Tesisle arıcılık faaliyetlerinin de son bulacağını belirten Zülfikar Güçlü de şöyle konuştu:

“Sorunumuzu anlatmanın en güzel yollarından biri buydu. Bizim doğada beraber bulunduğumuz, beraber yaşadığımız canlılar bunlar. 18 hektar, korkunç büyük bir alan. Canlıları hayatta tutan yeşil bir alan. Burayı yok etmekle, bu canlıları yok edeceksiniz. Onlar yok olursa, bizler de yok oluruz. Oraya gidecek yollar bile korkunç bir ağaç katliamına yol açacak. Anlayamıyorum, o yer konusunda neden bu kadar ısrar ediyorlar? Ben arıcılık yapıyorum. Albert Einstein‘in ‘eğer arılar ölürse sonraki yıllarda insanlar da ölür’ sözüne gerçekten inanıyorum. Arıcılık bu tesisle bitecek.”

Ali Hıdır Kulu ise tesisin yapılmasıyla atalarının mezarlarının çöp altında kalacağını söyledi;  “Bu tesis yaşamımızı yok etmek demektir. Bizim orada dedelerimiz, babalarımız, ağabeylerimiz ve yeğenlerimizin mezarları var. Biz mezarlıklarımızı kendimize mezar ederiz, yine bu projeye izin vermeyiz” dedi.

Köylüler, yer seçimi konusunda kendilerine danışılmasını ve onlarla birlikte yer belirlenmesini talep etti.