Ana Sayfa Blog Sayfa 492

Deştin’de bilirkişi raporu çıktı: Çimento fabrikası bölgeye uygun değil, rapor yetersiz

Muğla Çimento Sanayi ve Ticaret A.Ş.’nin Muğla’nin Menteşe ilçesindeki Tekağaçsırtı mevkiinde kurulması planlanan Entegre Çimento Fabrikası ve Hammadde Ocakları projesine 2014’te verilen Çevresel Etki Değerlendirmesi (ÇED) Olumlu Kararı’nın iptaline karşı açılan dava kapsamında yapılan bilirkişi incelemesinden sonuç çıktı. Tüm bilirkişiler aynı şeyi söyledi: Uygun değil.

Dava, projeye dair Çevre ve Şehircilik Bakanlığı’nın 31 Aralık 2014’te verdiği ÇED Olumlu kararının iptali ve yürütmenin durdurulması istemiyle Çevre Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı’na karşı Akdeniz Yeşiller Derneği  ve vatandaşlar tarafından açılmıştı.

23 Şubat’ta farklı bilim dallarındaki uzmanlardan oluşan bilirkişi heyeti bölgede incelemede bulunmuştu. Tüm bilimsel görüşler, bölgede yeterince inceleme yapılmadığı ve yapılan incelemenin ise yıllar öncesine dayandığı ve bu nedenle de günün verilerini işaret edemeyeceği yönünde. Ayrıca ÇED Raporu’nun yetersiz olduğu belirtildi. Bölgenin tarım alanlarına sahip olduğu, oluşacak toz emisyonundan çevredeki zeytinlikler dahil, ekinlerin etkileneceği bildirildi. Ayrıca bölgedeki su kaynaklarının da projenin yapılması durumunda olumsuz etkileneceği aktarıldı.

‣Otuz yıllık bir doğa mücadelesi: Muğla’da çimento fabrikası istemiyoruz

Bilirkişi raporunda özetle projenin neden bölge için zararlı olduğuna ve kamu yararının bulunmadığına dair şu görüşlere yer verildi:

Jeoloji ve hidrojeoloji mühendisliği açılarından;
  • Dava konusu etkinlikle ilgili hazırlanmış olan ÇED raporunda söz konusu etkinliğin jeolojik ve hidrojeolojik açıdan yeterli düzeyde tanıtılmadığı,
  • Sunulan jeoloji haritası ve kesitleri doğru ve saha gerçekleriyle uyumlu olmakla birlikte etkinliğin tanıtılması ve çevresel etkilerinin anlatılması açısından yeterli olmadığı, Özellikle hammadde ocaklanının jeolojik ve hidrojeolojik özellikleriyle çevreye olası etkileri çok yüzeysel ve yetersiz açıklanmıştır. Her bir ocak için kapsamlı ve birbirinden farklı değerlendirmeler gerektiği halde çok yüzeysel ve özet bilgilerle geçiştirilmiştir. Bu nedenle söz konusu etkinlikle ilgili hazırlanan ÇED raporunda bu konuların ve açıklamaların yeterince olmamasının önemli eksiklik olduğu,
  • Dava konusu proje alanı Kazan Göleti‘nin uzun mesafeli koruma alanında kalmakta ve etkinliğin söz konusu baraja zarar verme potansiyeli bulunması,
  • Söz konusu etkinlikle yöre halkı tarafından kullanılan yeraltı sularının ve sulama amaçlı kullanılan Kazan Göleti rezervuarının olumsuz etkilenme potansiyeli bulunmaktadır. Söz konusu etkinlikle 9’u kil ve 4’ü kalker ocağı olan toplamda 13 hammadde ocağından açık ocak üretim yoluyla sahadan önemli miktarda malzeme alınarak stok ve pasa alanları oluşturulacağından yüzey ve yeraltı sularının olumsuz etkilenme potansiyeli bulunması nedenleri ile söz konusu projenin kamu yararına olmadığı ve Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığının 31.12.2014 Tarih ve 3754 Karar Numaralı işlemiyle verilen ÇED OLUMLU kararının Jeoloji Mühendisliği ye Hidrojeoloji Mühendisliği yönlerinden uygun olmadığı kanaatine varılmıştır.
MADEN MÜHENDİSLİĞİ AÇISINDAN:
  •  Açık ocak planlamalan maden mühendisliği açısından risklerin ÇED dosyasında ortaya konulmadığı, nedenleri ile söz konusu proje kapsamında Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığının 31.12.2014 Tarih ve 3754 Karar Numaralı işlemiyle verilen ÇED OLUMLU karanının Maden Mühendisliği yönünden uygun olmadığı kanaatine vanılmıştır.
  • […] nakliye sürecinde meydana gelecek emisyon değeri ÇED raporunda belirtilen değerlerin çok üstünde olduğunun görüleceği,
  • ÇED raporunda yer alan ve yukarıda verilmiş olan açık ocak madenciliği sürecinde oluşacak emisyon değerleri denetime açık değildir. Açık ocak madenciliğinin oluşturacağı toz emisyonlarının miktar ve dağılımı konusunda doğru değerlendirme yapılamasını engellediği,
  • Sahada oluşacak gürültü seviyeleri: proje sahasında kullanılması öngörülen makine/ekipmanların eşdeğerleri doğrultusunda proje kapsamında kullanılması öngörülen makinelere göre, araçlanın ses güc seviyeleri hesaplanmaktadır. Projenin inşaat kısmı için bu değerlendirmeler çeşitli ekipmanlar için yapılmıştır. ANCAK işletme aşamasında ocak alanlanından kaynakh birçok gürültü neden olabilecek makine/ekipman hesaplamaya dahil edilmemiştir.
  • Kamyon, Ekskavatör, Yükleyici, Arasöz, Delici, Greyder, vb. araç bu hesaplamalara dahil edilmemiştir. Bu ekipmanlanın bu işletmede kullanılmaması mümkün görünmediğinden gürültü ile ilgili hesaplamaların gerçeği yansıtmayacağı,
METEOROLOJİ MÜHENDİSLİĞİ AÇISINDAN.
  • Söz konusu ÇED Raporu, Meteorolojik Değerlendirmesi‘nin 1975-2001 yılı datalarına göre yapılmış olması nedeniyle, güncellenen mevzuatlar açısından yeterli olmadığı,
  • Dünya Meteoroloji Teşkilatı (WMO)’na göre dünyamız neredeyse her yıl bir önceki yıldan daha sıcak olan en sıcak 10 yılını yaşamaktadır. Ülkemizde de; iklim değişikliği nedeniyle bu parametrelerin güncel datalarla yapılması önem arz etmektedir. Bu nedenle, bundan tam 22 yıl öncesine ait datalar ile yapılan modelleme hiç bir parametresi ile artık günümüzü temsil etmekten uzaktır.  
BİYOLOJİ BİLİMİ AÇISINDAN
  •  Ekolojik bütünlük içerisinde alanı çevresi ile bir bütün olarak değerlendirdiğimizde bilhassa yörede yürütülen maden faaliyetleri, tarımsal faaliyetler ve insan etkilerinin oldukça fazla olması ve 2021 yılında yöre ve çevresinde çıkan büyük orman yangınları bu tür doğal orman ekosistemlerinin önemini daha da artırmıştır. Söz konusu inceleme alanını bir bütün olarak değerlendirdiğimizde etrafındaki doğal alanlanın ekolojik bütünlüğünü ve devamlılığını sağladığı gözlemlenmektedir. Doğal alanlarla bağlantısı devam eden davaya konu orman alanı bu habitat bütünlüğünün korunması açısından son derece önem arz ettiği,
  • Literatür çalışmaları alan ve yakın çevresinden yürütülen çalışmalara yer verilmemekle birlikte zaten çalışma 2010 yılında yapıldığından verilse dahi güncel verileri içermesi mümkün olmayacaktır. Bitki listesi uygun bilimsel yöntemle hazırlanmadığı için buradan elde edilen sonuçlara göre yörede hangi endemik veya nadir taksonlanın bulunduğu ile ilgili tespit mümkün olmadığından, olası burada var olan bitkilerin alanda yürütülecek faaliyetlerden ne şekilde etkileneceği ve ne gibi tedbirler alınması gerektiği bilgisi de anlamsız kalmaktadır.
  • Tesis sahasının tamamı( kapalı alan olarak) 9,53 hektar olduğu ayrıca projeye konu olan maden sahalanının toplam alanının ise 765,66 hektar olarak belirtilmiş olup bu alanların büyük bölümü orman ekosistemlerini içermektedir. Söz konusu faaliyet neticesinde orman ekosisteminin büyük oranda etkileneceği, toprak altı canlıları ve toprak üstünde ormanı barınma, üreme, beslenme ve avlanma amacıyla kullanan çok sayıda fauna üyesi direkt etkilenecektir.
  • Alanda yürütülecek maden ve çimento üretim faaliyetleri ile ilgili Artaya çevre mühendisliği disiplinince konulan toz emisyon hesaplamaları bitkilerin vejetatif gelişmelerini olumsuz etkileyecektir. Faaliyet sahasının yer altı ve yer üstü su kaynaklanına yakınlığı sebebiyle ekolojik bütünlük çerçevesinde tüm canlıları zincirleme olumsuz etkileyecektir.
  • Tüm bilimsel veriler ışığında alan değerlendirildiğinde davaya konu yürütülmesi planlanan faaliyetlerin doğal alanları ve ekolojik bütünlüğü olumsuz yönde etkileyeceği bu nedenlerle söz konusu etkinliğin kamu yararına olmadığı ve Çevre Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığının 31.12.2014 Tarih ve 3754 Karar Numaralı işlemiyle verilen ÇED OLUMLU kararının Biyoloji Bilimi (Bitkisel Biyolojik Çeşitlilik) yönlerinden uygun olmadığı…
ORMAN MÜHENDİSLİĞİ AÇISINDAN
  • Toz ve gaz emisyonundan kaynaklı ağaçlanın fotosentez yeteneğinin zarar görmesi. ilerleyen dönemde yaprak dökülmeleri ve kurumalar ile biyotik ve abiyotik zararlıların ormanda etkin olması, tozlaşmanın devamlılığını sağlayan an ve diğer böceklerin uğrayacağı zarar neticesinde arıcılık ve çam balı faaliyetlerinin sekteye uğrayacak olması, çok sayıda ağacın kesileceğinin görülmesi, bu ağaçların çoğunluğunun verimli Devlet ormanı statüsünde 3 kapalı tam kapalılığa sahip alanlardan kesileceği, kesilecek ağaçlanın orman ekosistemine olası etkilerinin göz ardı edilmesi,
  • Orman Yangınlarıyla Mücadele kapsamında ilgili proje alanı incelendiğinde orman sınırlanı içerisinde bitişiğinde olması, orman yangını riski bulunan ve yangına 1. derecede hassas bir alanda yer alması söz konusu iken Orman Yangınlarıyla Mücadele Eylem Planı olmaması…
ZİRAAT MÜHENDİSLİĞİ AÇISINDAN:
  • Dava konusu olan projenin tamamen doğal yapısı korunmuş orman alanlan ile tarım alanlan üzerinde yapılmak istenildiği, projenin hayata geçmesi ilede çimento fabrikası ve maden alanlarının tanım alanlan ile orman alanlanının ortasında kalacağı görülmektedir. Bu durumda çimento fabrikası ve çevredeki tanım alanlan ile orman alanlarının doğrudan fiziki ve toz etkisi açısından doğrudan etkileneceği, Bu etkinin proje alanının yaklaşık 775 hektar yani 7750 dekar alanı içerdiği ve bu alanların tamamen doğal orman ve tanım alanlan şeklinde olması projenin çevresel olumsuz etkisini artıracağı,
  • ÇED dosyasının çevreye olası etkilerin ve bu etkilerin önlenmesinde alınacak önlemlerin ÇED formatına uygun olarak açıklanmadığı ve çok eksik ve yetersiz hazırlandığı…

 Ne olmuştu?

Muğla Çimento Sanayi ve Ticaret A.Ş.’nin Muğla’nin Menteşe ilçesindeki Tekağaçsırtı mevkiinde kurulması planlanan Entegre Çimento Fabrikası ve Hammadde Ocakları projesine 2014’te verilen Çevresel Etki Değerlendirmesi (ÇED) Olumlu Kararı’nın iptali istenmişti.

Muğla 2. İdare Mahkemesi tarafından verilen kararda dava süre aşımından dolayı reddedilmişti.

‣Muğla’daki çimento fabrikasına ruhsat tepkisi sürüyor: Yeni dava açıldı

Reddin ardından ekoloji aktivistleri davayı Danıştay’a taşımıştı. Karar Danıştay’da temyiz edilmiş, yerel mahkemede verilen karar Danıştay 6. Dairesince bozulmuştu. Davanın esastan görüşülmesi için Danıştay, dosyayı yerel idare mahkemesine göndermiş, söz konusu karara itiraz yolu da kapanmıştı.

‣ Mahkemenin Deştin’de çimento fabrikasına verdiği kararı Danıştay bozdu

Başta Deştin olmak üzere Muğla’nın çeşitli bölgelerinden vatandaşlar, 3 Nisan’da Bayır köyünde yapılan protestoda Menteşe Belediyesi tarafından onay verilen entegre çimento fabrikası alanına malzeme taşıyan kamyonların yolunu keserek oturma eylemi gerçekleştirmişti.

Beş gün devam eden eylem, 8 Nisan Cumartesi günü 04.30’da jandarmanın müdahalesiyle 11 kişinin gözaltına alınmasıyla son bulmuştu.

Gözaltına alınan vatandaşlar aynı gün saat 21.30’da adli kontrol şartı ile serbest bırakılmıştı.

‣ Deştinliler çimento fabrikasına karşı direniyor: Sahuru da gece nöbetinde yaptılar

Baskında gözaltına alınanların yanı sıra eyleme destek veren toplam 110 kişi hakkında “Kanuna Aykırı Toplantı ve Gösteri Yürüyüşleri Düzenleme, Yönetme, Bunların Hareketlerine Katılma” suçlamasıyla soruşturma açılmıştı.

Muğla’da 1993 yılında ilk girişimlerin başladığı, açılmaması için köylülerin 29 yıldır mücadele verdiği Bayır beldesinde entegre çimento fabrikası kurulması için Menteşe Belediyesi tarafından verilen ruhsata ilişkin tepkiler devam ediyor. Vatandaşlar hukuki mücadelelerini sürdürüyor.

[Seçim Günlüğü] LGBTİQ+ meclisleri: Seçim, Taliban zihniyetiyle özgür ve eşit yaşamanın umudu arasında…

LGBTİİQ+ Meclisleri, 14 Mayıs 2023 Cumhurbaşkanlığı ve Parlamento seçimlerine günler kala iktidara şöyle seslendi:

“Kadın ve LGBTIQ+ düşmanı politikalarınızı bu topraklardan söküp atmanın en büyük adımını 14 Mayıs’ta atacağız. 15 Mayıs sabahına uyandığımızda ise henüz her şey bitmiş olmayacak. Bizler İstanbul Sözleşmesi tekrar yürürlüğe girene kadar, ülkede tek bir kadın öldürülmeyene kadar, LGBTİQ+lar tüm eşit haklara sahip oluncaya kadar mücadeleden hiç vazgeçmeyeceğiz.”

Günler kalan seçime dair “Önce bu karanlık iktidarı göndereceğiz, sonrasında da eşit ve özgür bir dünyayı hep birlikte yaratacağız. Şiddetin, sömürünün, kadın ve LGBTIQ+ düşmanı karanlık zihniyetin sonunu getirmenin ilk adımı olarak 14 Mayıs’ta sandıklardayız” ifadelerine yer verilen açıklamada talepler şöyle sıralandı:

“2002 yılında ‘LGBTIQ+’ların haklarının yasal güvence altına alınması şart’ diyen ancak 20 yıllık süreçte gerçek yüzünü defalarca gösterenlerin koltuklarından inme vakti geldi. Sizi göndereceğiz ve siz isteseniz de istemeseniz de:

  • En temel insan haklarına tüm bireylerin eşit şekilde ulaşmasını sağlayacağız.
  • Nefret cinayetlerinin faillerini koruyan ceza kanunlarını yeniden şekillendirteceğiz.
  • İstanbul Sözleşmesi’ni yeniden ve tam uygulatacağız. 6284 sayılı kanunu etkin uygulatarak patriyarka içerisinde sindirilmeye çalışılan tüm kadınların, LGBTIQ+’ların kazanımlarını koruyacağız.
  • Anayasanın 10.maddesine ‘cinsel yönelim ve cinsiyet kimliği ibaresini ekleteceğiz.
  • İkili cinsiyet sisteminin dayatmalarını ve heteronormatif toplum düzenini değiştireceğiz.
  • Kadınların, LGBTIQ+’ların mücadelelerini yürüttükleri demokratik kitle örgütlerinin seslerinin mecliste duyulmasını sağlayacağız.”

Açıklamanın devamında ise şu ifadeler kullanıldı:

“Önümüzdeki seçim, 20 yıldır devletin tüm imkanlarını elinde toplayarak ülkeyi karanlığa sürükleyen Taliban zihniyeti ile, özgür ve eşit yaşamanın umudu arasındadır. Açlık sınırında yaşamaya mahkum edilen milyonların üstüne çöken enkazları yaratanlarla, yıkılmayan kentler kurabilmenin imkanı arasındadır.

20 yıl boyunca yaratılan karanlığın başrolü olan AKP-MHP rejimi seçim sürecine girerken gideceğini anladı. Koltuklarını terk etmemek adına kadınların, çocukların, LGBTIQ+’ların hayatlarını hiçe sayanları aynı masanın etrafında bir araya topladı.

Seçimleri kazanmak için bir avuç kadın ve LGBTIQ+ düşmanından medet umanların, topluma vaad edebileceği hiçbir şey kalmadı. Bu yüzden gökkuşağını yasaklamayı, bir yandan LGBTIQ+ kavramının varlığını bile inkar ederken diğer yandan bizi ipe sapa gelmez açıklamalarla ‘sapkın’ ilan etmeyi iyiden iyiye seçim stratejisine dönüştürdüler. Neymiş, 6284 sayılı kanun kaldırılacakmış, karma eğitim zorunlu olmayacakmış, evlilik dışı ilişkiler yasaklanacakmış. Bunların hiçbirine ne gücünüz ve kalan sayılı günleriniz yeter, ne de seçimlerin kendisi için hayati olduğunu bilen kadınlar ve LGBTIQ+’lar müsaade eder.

İstediğiniz kadar yok sayın, karşınıza alın; dünyanın da, bu toprakların da bir parçası olarak başından beri buradayız. Gökkuşağı bayrağını onurla taşımaya devam edeceğiz. Eşitliği ve özgürlüğü kazanmak için toplumun ezilen diğer tüm kesimleriyle birlikte mücadele edeceğiz. Biliyoruz ki çok kısa süre içinde tarih olmaya, sessizliğe gömülmeye mahkum olan bizim mücadelemiz değil sizin orta çağ zihniyetiniz.

LGBTIQ+’ların, kadınların ve tüm toplumun yeniden nefes alabilmesi için ilk görevimizin seçimlerde bu karanlık ittifakı göndermek olduğunu biliyoruz. Toplumsal cinsiyet eşitliğinin tam anlamıyla sağlanabilmesinin yolu, demokrasiyi kazandığımızda açılacak.”

’50 yılda dünyada 25 milyar nükleer bomba gücünde iki trilyon ton sera gazı hapsoldu’

Yapılan son araştırmalar, sadece son 50 yılda Dünya sistemine 25 milyar nükleer bombanın enerjisini eklediğimizi gösteriyor.

18’nci yüzyıldan bu yana insanlar fosil yakıtları yeraltındaki güvenli depolarından çıkarıp elektrik veya güç makineleri üretmek için yakıyor. Bunun sonucunda kömür ,petrol ve gaz,  iki trilyon tondan fazla ısı tutucu karbondioksite ve diğer sera gazlarına dönüştü ve bunlar atmosfere eklendi.

Böylece gezegenin yüzeyindeki ortalama sıcaklık, sanayi öncesi döneme göre yaklaşık 1,2°C daha sıcak hale geldi.

Avustralyalı iklim araştırmacıları Andrew King ve Steven Sherwood, The Conversation‘da yayımladıkları makalede, 1971’den bu yana,  yaklaşık 50 yılda Dünya ekosistemine eklenen bu devasa enerjinin çoğunlukla okyanuslarda hapsedildiğini belirtti.

İklim krizi: Okyanus yüzey sıcaklıklarının rekor kırmasıyla aşırı hava olaylarında artış bekleniyor
deniz yüzeyi sıcaklığı
Bu deniz yüzeyi sıcaklık haritası, 30 Nisan 2023’teki uzun vadeli ortalamanın üstündeki veya altındaki sıcaklık anormalliklerini gösteriyor. Kaynak: NOAA

Buna göre, 1971’den 2020’ye kadar yapılan ölçümler, gezegenin kabaca 380 zettajoule fazladan ısıyı hapsettiğini ortaya koyuyor. Bir zettajoule (Zj), bir sekstilyon (10 üzeri 21) joule’a eşit. King ve Sherwood’un aktarımına göre II. Dünya Savaşı’nda Hiroşima’ya atılan atom bombası Little Boy’un  15 trilyon joule enerji ürettiği tahmin ediliyor.

Bu da insanlığın sera gazı emisyonlarının 2020’ye kadarki 50 yıllık dönemde yarattığı etkinin, Hiroşima nükleer bombasının yaydığı enerjinin yaklaşık 25 milyar katı olduğu anlamına geliyor.

Bugüne kadarki ekstra enerjinin neredeyse hepsinin (yaklaşık yüzde 90’ı) okyanuslara gittiğini ve özellikle de suyun en üst kısmında biriktiğini ifade eden King ve Sherwood,  “Su mükemmel bir ısı emicidir. Ancak mercanların ağarmasında ve deniz seviyesinin yükselmesindeki en büyük rol, okyanuslardaki ısınma”diyor.

“Günümüz koşullarında kendimizi insanların genişlemesine, çiftçilik yapmasına, şehirler inşa etmesine ve yaratmasına izin veren rahat iklim koşullarının dışına itme riskiyle karşı karşıyayız” diyen araştırmacılar, şu bilgileri veriyor:

“Endüstriyel uygarlığı mümkün kılan enerji yoğun yakıtlar, peşinde muazzam bir acı ile geliyor. Şimdi yaz, sonra öde. Şimdi fatura belli oldu.

Atmosferdeki karbondioksit miktarını şimdiden yaklaşık %50 artırdık ve önemli miktarlarda metan ve nitröz oksit de ekledik. Bu, yaşamı sürdüren sera etkisi dengemizi bozuyor.”

Bu kadar ısıyı okyanuslara taşımanın uzun zaman aldığına ve bir kez oraya vardığında yok olmadığına işaret eden King ve Sherwood, küresel ısınmayı tamamen tersine çevirmek mümkün olmasa da sıcaklıkların daha da yükselmesini durdurmak ve dengesizliği düzeltmek için CO2 seviyelerini endüstri öncesi seviye olan 280 pmm’e indirmenin önemine dikkat çekiyor:

‘Net sıfır yetmez, net negatif emisyon gerekir’

“Net sıfır sera gazı emisyonuna ulaşabilirsek, büyük olasılıkla daha fazla küresel ısınmayı durduracağız ve karbondioksit konsantrasyonları yavaş yavaş düşmeye başlayacak. Gerçekçi olarak, bu, ortadan kaldıramadığımız emisyonları telafi etmek için emisyonların hızlı, büyük ölçekli azaltılması ve karbon yakalamanın devreye alınması anlamına gelir.

Daha ileri gitmek ve gezegeni tekrar sanayi öncesi bir iklime doğru soğutmak için net negatif emisyonlar gerekir, bu da atmosferden herhangi bir kalıcı emisyondan daha fazla karbon çekmemiz gerektiği anlamına gelir.

Ne yazık ki, henüz orada değiliz. İnsan kaynaklı sera gazı emisyonları rekor seviyelere yakın . Ancak temiz enerji üretimi hızlanıyor . Bu yıl, elektrikten kaynaklanan emisyonların ilk kez düşmeye başladığı yıl olabilir.”

 

‘İklim işgali’: Avrupa’da 22 okulda eğitim, aktivist öğrenciler tarafından durduruldu

İklim değişikliği konusunda hükümetlerin eylemsizliğe karşı düzenlenen gençlik protesto kampanyalarının bir parçası olarak, öğrenciler Avrupa‘daki 22 okul ve ve üniversiteyi işgal etti.

Almanya‘da Wolfenbüttel, Magdeburg, Münster, Bielefeld, Regensburg, Bremen ve Berlin’deki üniversiteler, İspanya‘da, Barselona Özerk Üniversitesi, Belçika‘da Ghent Üniversitesi, Birleşik Krallık‘ta Leeds, Exeter ve Falmouth üniversitelerinin öğrencileri işgal ettikleri okullarında iklim krizi üzerine çeşitli etkinlikler yaptı, protesto gösterileri düzenledi. Çek Cumhuriyeti‘nde de yaklaşık 100 öğrenci Ticaret ve Sanayii Bakanlığı dışında kamp kurdu.

Eylemlerin bir ay boyunca sürdürülmesi planlanıyor.

En radikal eylemler, gençlerin yedi okul ve iki üniversiteyi işgal ettiği Portekiz‘in Lizbon kentinde yaşandı. Perşembe günkü işgalde  öğrenciler bir liseyi üç gün kapattı, Lizbon Üniversitesi’nin beşeri bilimler fakültesinde dekanın ofisine barikat kuruldu. Üniversite öğrencisi olmayan gençler de işgalcilerle dayanışma amacıyla sokak ablukalarıyla Lizbon’un ana caddelerindeki trafiği durdurdu.

Söz konusu abluka ve işgaller,  2019’daki kitlesel iklim seferberlikleri sırasındaki iklim grevleri güçlendirmeyi amaçlayan “Fosili Bitir: İşgal Et” başlığıyla gerçekleştirilen genişletilmiş kampanyanın bir parçası olarak yapılıyor.

Kampanya tarafından yapılan açıklamada şunlar denildi:

““Fosili Bitir: İşgal Et! gençlik iklim hareketini taktik ve taleplerde radikalleştiriyor. Grev yerine işgaller. “Bilimi dinlemek” yerine fosil ekonomisine son verin. Fosili Bitir: İşgal Et! en son 2019’da görülen gençlik iklim hareketinin ateşini yeniden alevlendiriyor.”

Kampanya, geçen yıl eylül ve aralık ayları arasında 50 okul ve üniversitenin işgal edilmesiyle ikinci kez bir işgal dalgası çağrısında bulunmuş ve bunlardan üçü çevik kuvvet polisi tarafından şiddet göstererek tahliye edilmişti. Kampanya organizatörleri, önceki protesto dalgasının Barcelona Üniversitesi’ni tüm öğrenciler için zorunlu iklim ve ekolojik acil durum modülü yapmaya teşvik ettiğini söylüyor.

68’e selam!

İşgal eylemine katılan öğrenciler Paris’teki üniversite öğrencilerinin anti-emperyalist protestolarına grevci işçilerin katıldığı ve kıta genelinde bir isyan dalgasını hızlandırdığı Mayıs 1968’deki radikalizmi yakalayıp yeniden yaratacağını umuyor.

Kampanya sözcüleri, işgallerle ilgili şunları söyledi: “Okulları ve üniversiteleri işgal eden öğrenciler olarak başlıyoruz, ancak fosil [yakıtları] sona erdirmek için tüm toplumun bizimle birlikte radikal adımlar atmasına ihtiyacımız var. Tüm toplumun fosil yakıt çağını durdurmak için sorumluluk üstlenmesini içeren bir kitle hareketi olarak sistemi gerçekten değiştirebiliriz.”

Dünyanın herhangi bir yerinde yerel okul veya üniversitelerde iklim işgalleri düzenlemek isteyen herkesin katılmayı kabul ettikleri üç ilkeyi takip ettikleri sürece bunu yapabileceğini belirten işgalci öğrenciler şu çağrıyı yaptı: “Gençlerin liderliğindeki işgalimiz, iklim adaleti çerçevesindeki taleplerimiz. için. Kazanana kadar işgal edin!”

‘Ukrayna’daki savaş yüzünden Karadeniz’de 100’den fazla yunus öldü’

Bilim insanlarının bildirdiğine göre, Ukrayna‘daki savaş nedeniyle Rus donanmasının faaliyetleri geçen ay Karadeniz‘de 100’den fazla yunusun ölümüne neden olmuş olabilir.

Ukrayna’nın güneybatısındaki Tuzlivski lymany Milli Parkı Araştırma Departmanı Başkanı Ivan Rusev, ölümleri 1 Mayıs’ta Facebook’ta yaptığı paylaşımla duyurdu.

Aynı zamanda bir ekoloji doktoru olan Rusev, ölü yunusların çoğunun “askeri sonardan etkilenmiş olduklarını” gösteren semptomlara sahip olduğunu söyledi. Ivan Rusev, ölen yunusların çoğunun Karadeniz şişe burunlu yunusları olduğunu bildirdi.

Rusev, “Maalesef, Nisan 2023’te, Sivastopol koylarında ve işgal altındaki Kırım‘ın diğer kıyılarında ve yakınlardaki Novorossyska, Soçi, Gelendzhik’te askeri sonardan etkilenen yüzden fazla ölü yunus kayıtlara geçti” ifadelerini kullandı.

Novorossyska, Soçi, Gelendzhik, Karadeniz kıyısındaki liman şehirleri ve yakındaki tatil beldeleri arasında yer alıyor.

Rusev, paylaşımında Ocak ayından bu yana Kırım’da 77 ölü balinanın da tespit edildiğini yazdı.

Şimdiye kadar en az 100 ölü kaydedilmiş olsa da bilim insanları sayının bini geçtiğine inanıyor.

Ayrıca Rusev, “Bu, Karadeniz’in Kırım ve Novorossiysk yakınlarındaki o bölümünde düşman denizaltılarının ve denizaltılarının faaliyet gösterdiği gerçeğinin bir teyididir” ifadelerini kullandı.

Ivan Rusev – Fotoğraf: BBC

Balıkçılıkla ilgili yaralanmaya dair herhangi bir kanıt yok

Ocak ayında BBC, yunusların ve liman yunuslarının Karadeniz kıyılarında alışılmadık derecede tehlike altında olduğunu ve bilim insanlarının artan Rus askeri harekâtına işaret ettiğini bildirmişti.

Rusev önceki yıllarda da o bölgede ölü hayvanlar tespit ettiğine, ancak çoğunun vücutlarında olta takımlarına takıldıklarını gösteren işaretler olduğuna dikkat çekti.

Fakat Nisan ayında ölü bulunan deniz memelilerinde bu işaretlerin bulunmadığı bildirildi.

Ölümlerdeki artışın olağandışı olduğunu söyleyen Rusev, daha önce parkın 27 millik kıyı şeridinde her yıl üç ila dört ölü yunus bulduğunu belirtmişti.

Ancak savaş başladığında ordu kıyı şeridinin büyük bir bölümünü kapattı. Rusev, Şubat ve Ağustos 2022 arasında ekibiyle birlikte üç millik kıyı şeridinde 35 ölü deniz memelisi bulduğunu söyledi.

Bilim insanları, rakamları topladıklarında, savaşın başladığı Şubat 2022 ile geçen yılın Mayıs ayı arasında en az 2 bin 500 ölü yunusun kıyıya vurduğunu gördü. Çoğu ölü yunus denizin dibine battığı ve asla sayılmadığı için Rusev, gerçek sayının çok daha yüksek olduğuna inanıyor.

Şişe burunlu yunuslar

Animals Around The Global‘in tanımıyla; Şişe burunlu yunus, Delphinidae (Yunusgiller) familyasına ait bir deniz memelisi türü. Dünya çapında ılık ve ılıman sularda yaşayan şişe burunlu yunuslar, gri derileri ve belirgin uzun burunları ile tanınırlar.

Şişe burunlu yunuslar, gruplar halinde yaşayan zeki ve sosyal hayvanlardır. Bu gruplar birkaç kişiden yüzlerce kişiye kadar değişkenlik gösterir.

Bu yunuslar, ıslıklar ve vücut dilini kullanarak birbirleriyle iletişim kurarlar. Ek olarak avlarını bulmak ve çevrelerinde gezinmek için ekolokasyonu (sesle yer belirleme) da kullanabilirler. Şişe burunlu yunuslar çeşitli balıklar, kalamar ve diğer deniz organizmalarıyla beslenirler ve ekosistemlerinde en uç yırtıcılardır.

Bununla birlikte, aşırı avlanma, kirlilik, habitat tahribatı ve eğlence amaçlı yakalama gibi insan faaliyetleri, şişe burunlu yunusların ve ekosistemlerinin hayatta kalması için önemli tehditler oluşturuyor.

Avrupa’da aşırı sıcaklığa bağlı ölüm riskinin en yüksek olduğu kent, Paris

Fransa‘nın başkenti Paris’te insanların yüksek sıcaklıklardan ölme olasılığının, Avrupa’daki diğer kentsel alanlardaki insanlara göre daha yüksek olduğunu gösteren bir araştırma yayımlandı.

Lancet Planet Health’te yayımlanan araştırmada, tüm yaş gruplarındaki Parisliler, araştırmaya dahil edilen 845 kentsel alan arasında sıcaklıkla ilgili en yüksek ölüm risklerine sahip. 

Euronews‘in aktardığına göre, çalışma, Ocak 2000’den Aralık 2019’a kadar “optimal olmayan sıcaklık koşulları” nedeniyle Avrupa çapında meydana gelen ölümleri değerlendirdi.

Buna göre 85 yaş ve üzerindeki yaşlı sakinler için, sıcaklıktaki artışa bağlı aşırı ölüm, Paris’te diğer yerlere göre 1,6 kat daha fazla olarak ölçüldü.

Sıcaktan ölüm riski açısından Paris’i Amsterdam ve Zagreb izliyor.

MARTİN BÜROSU/AFP

Rapora göre, Paris’te sıcaklığa bağlı ölüm oranları, Fransa’yı özellikle kötü şekilde etkileyen 2003 sıcak dalgasından sonra arttı.  Sıcak dalgalarının giderek yaygınlaşıp yoğunlaştığı kentte yeterince yeşil alan bulunmaması da son yılların en çok tartışılan konuları arasına girdi.

Raporda, kentteki konutların çatılarında ısı emici bir metal olan çinko kullanılmasının da yüksek sıcaklıkları şiddetlendirdiğine dikkat çekiliyor.

Kentler aşırı ısındı

Uzmanlar, sıcağa bağlı ölümlere karşı savunmasızlık yaşla birlikte artsa da, aşırı sıcakların her yaşta aşırı soğuğa göre daha homojen bir şekilde etkilediğini belirtiyor.

İklim değişikliği nedeniyle bu tür anormal hava olayları giderek yaygınlaşıyor.  Bilim insanları sert önlemler alınmadıkça, özellikle elverişsiz sosyo-ekonomik koşullarda yaşayanları ve diğer dezavantajlı grupların durumlarının daha da kötüye gideceği konusunda uyarı üzerine uyarı yapıyor.

Uzmanlar, Paris’in “aşırı ısındığını” ve 2010’larda yılda ortalama 14 gün olan sıcak dalgalarının 2080 yılına kadar yılda 34 gün yaşayabileceğini kaydederken, yakın tarihli bir raporda da yüzyılın ortasına kadar bunaltıcı sıcakların 50 C’nin üzerine çıkma olasılığı konusunda uyarıda bulunuyor.

2003 sıcak dalgasının ardından oluşturulan iklim eylem planı, kenti 2050’ye kadar karbon nötr hale getirmeyi ve bir “ısı adası” haline gelmesini önlemeyi hedefliyordu. Raporda değişen iklim koşullarından giderek daha fazla zarar gören kentlerde, büyüyen sorunla başa çıkmak için daha sağlam politikalar çağrısında bulundu.

[Seçim Günlüğü] AA: Bu kez veri akışında sıkıntı olmayacak, olursa savcılığa başvurun

31 Mart 2019’da yapılan yerel seçimlerde, veri akışını saatlerce durduran Anadolu Ajansı‘ndan (AA) 14 Mayıs’taki Cumhurbaşkanlığı ve milletvekili seçimleri için açıklama geldi.

“Bu kez kesintinin olmayacağını” söyleyen AA yönetimi, “Verdiğimiz hizmette en küçük bir aksaklık görülürse, hizmet alanlar bizi savcılığa şikayet etsin” dedi.

31 Mart’ta  İstanbul Büyükşehir Belediyesi (İBB) başkanlığı için CHP adayı Ekrem İmamoğlu ile AKP’den Binali Yıldırım karşı karşıya gelmiş; ajans İmamoğlu’nun öne geçtiği saatlerde müşterilerine veri akışı ve sonuçlarını iletmeyi saatlerce durdurmuştu. İmamoğlu’nun seçimi önde tamamlamasına rağmen AKP’den gelen itirazlar sonucunda Yüksek Seçim Kurulu (YSK) seçimi tekrar ettirmiş; bu kez İmamoğlu seçimi 800 bin oy farkla kazanmıştı.

Millet ittifakının cumhurbaşkanı adayı CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu ise YSK’ya da AA’ya da güvenmediklerini belirtmiş, ittifak görevlilerinin ıslak imzalı sandık tutanaklarını mutlaka almaları gerektiğini söylemişti.

‘Aksaklık olursa, savcılığa şikayet edin’

Sözcü’den Saygı Öztürk’e konuşan AA Genel Müdürü Serdar Karagöz ve Yardımcısı Yahya Bostan, seçim gecesi veri akışının nasıl işleyeceğini anlattı. Saygı Öztürk yöneticilerin “Eğer verdiğimiz hizmette en küçük bir aksaklık görülürse, hizmet alanlar bizi savcılığa şikayet etsin” dediğini aktardı.

“Bu kez veri akışı yine duracak mı” sorusuna yanıt veren Karagöz, “her türlü önlemi aldıklarını, bunlar arasında AA’ya yapılabilecek siber saldırılara karşı teknik önlemlerin de bulunduğunu, seçim gecesi elde edilecek tüm verilerin müşterileriyle kesintisiz paylaşılacağını” söyledi.

Buna göre AA’nın seçim verisi toplama sistemi iki ana kaynağa dayanacak:

  • “1- 14 Mayıs Parlamento ve Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde editöryal ve idari çalışanlar ile serbest habercilerden oluşan 2 bin 500 kişilik AA ekibi sahada görev yapacak.
  • 2-Araştırma şirketi çalışanları. (Anlaşma gereği bu şirketin ismi açıklanmıyor.) Türkiye genelindeki tüm sandıklardan seçim verilerini toplayabilmek için bir araştırma şirketi ile iş birliği yapacağız. Araştırma şirketi, AA çalışanlarının ulaşmadığı sandık sonuç verilerini toplayarak AA sistemine yükleyecek.”

Sistem nasıl işleyecek?

Bostan da sistemin nasıl işleyeceğini anlattı:

“Sandık sonuç verilerinin toplanmasından sorumlu olan görevliler, cep telefonlarına indirdikleri mobil uygulama üzerinden hangi sandıklarda görevli olacaklarını görecek. Bu görevlendirme, çalışanların kayıtlı adreslerine göre yapıldı. Her bir görevli, kayıtlı adresine en fazla 3 kilometre uzaklıkta olan sandıklarda görev yapacak. Bir görevli en az 10, en çok ise 40 sandığın sonucunu sandık sonuç tutanağının fotoğrafını çekmek suretiyle sisteme aktaracak.

Bu çerçevede AA çalışanları yaklaşık 50 bin sandığın verisine doğrudan ulaşabilecek. AA ekipleri sandıklar kapandıktan ve oy sayım işlemi başladıktan hemen sonra, görevli oldukları sandıkların başında olacak. Oy sayım işlemi tamamlandığında ve sandık sonuç tutanağı oluşturulduğunda bu tutanağın fotoğrafını çekip mobil uygulama üzerinden AA sistemine aktaracak.”

Bostan, sistemin sağlıklı şekilde işlemesi için kontrol mekanizması da  kurulduğunu belirtti.

 

WWF-Türkiye’den karar vericilere acil ve öncelikli 10 adım çağrısı

WWF-Türkiye (Doğal Hayatı Koruma Vakfı), daha güçlü, sağlıklı ve afetlere dirençli bir Türkiye için karar vericilerin atması gereken en acil ve öncelikli adımları sıraladığı bir çağrıda bulundu.

Yapılacak seçimlerin havanın, suyun ve toprağın da kaderini belirleyeceğini belirten WWF-Türkiye; en acil ve öncelikli 10 talebi şöyle sıralıyor:

  1. İklim kriziyle mücadele için sera gazı emisyonlarının bugünden itibaren 2030’a kadar en az yüzde 35 oranında azaltılması.
  2. Orman alanlarında, maden, turizm, yapılaşma gibi amaç dışı alan tahsisine ve aşırı ağaç kesimine son verilmesi.
  3. Kara, deniz ve tatlısu ekosistemlerinde, Korunan Alanlarımızın 2030’a kadar yüzde 30’a çıkarılması.
  4. Tüm kıyılarımızda gırgır avcılığı için avlanma derinliğinin minimum 50 metreye çıkarılması ve balıkların göç yolu İstanbul Boğazı’nın 2025’e kadar gırgır balıkçılığına tamamen kapatılması.
  5. Doğa ve insanın sağlığı, çiftçinin refahı için, 2030’a kadar tarım alanlarının en az yüzde 25’inde onarıcı tarım yapılması.
  6. Kuraklık ve iklim krizi ile mücadele ile su kaynaklarının korunması ve sürdürülebilir kullanımı için Su Kanunu taslağının bir an önce yasalaşması.
  7. 2030’a kadar doğaya karışan plastiğin sıfırlanması.
  8.  Doğanın ve çevrenin korunması ile ilgili yasal düzenlemelerin etkin uygulanması, denetimlerin sıkılaştırılarak ihlallere sıfır tolerans gösterilmesi.
  9.  Tüm süreçlerin, katılımcı, şeffaf, özellikle dezavantajlı grupları kapsayacak şekilde yürütülmesi ve değişimden etkilenecek tüm kesimlerin mağduriyetlerini giderecek adil dönüşümün gözetilmesi.
  10. Üretime yönelik tüm teşvik ve fonların; temiz üretimi, doğa dostu teknolojileri ve karbonsuzlaşmayı destekleyecek şekilde, kirleten yöntemlerden sürdürülebilir ve döngüsel üretime yönlendirilmesi.

[Seçim Günlüğü] Yurt dışında sandık sayısı artırılıyor

Yüksek Seçim Kurulu (YSK), 27 Nisan’dan bu yana, sekiz günde yurt dışında 1 milyon 138 bin 743 kişinin oy kullandığını duyurdu.

Seçimler için oy verme işlemleri, yurt dışı temsilciliklerde 9 Mayıs’a kadar sürecek. Gümrüklerde ise son tarih 14 Mayıs.

YSK Düsseldorf, Essen, Frankfurt, Hannover, Karlsruhe, Kassel, Münster, Nürnberg, Stuttgart, Viyana, Paris, Bordo, Limon, Nant, Strazburg, Marsilya, Deventer, Amsterdam Başkonsoloslukları ve Lüksemburg Büyükelçiliği’ndeki sandık sayılerının artırılacağını bildirdi.

‣[Seçim Günlüğü] YSK’dan kritik karar: Yurt dışı sandık kurullarında HDP yerine MHP olacak 
‣[Seçim Günlüğü] Beş günde 697 bin 577 seçmen oy kullandı 

2015’te seçime katılma oranı yüzde 32,5 idi

7 Haziran 2015 25. dönem TBMM üyelikleri seçimleri şöyle sonuçlanmıştı:

  • Yurt Dışı Seçmen Kütüğü’ne kayıtlı seçmen sayısı: 2 milyon 863 bin 920
  • Oy kullanan seçmen sayısı: 918 bin 302
  • Sandık sayısı: 3 bin 664 
  • Boş/geçersiz oy sayısı: 13 bin 344
  • Seçime katılma oranı: yüzde 32,53 

24 Haziran 2018 Cumhurbaşkanlığı seçimleri şöyle sonuçlanmıştı:

  • Kütüğe kayıtlı seçmen sayısı: 3 milyon 32 bin 206
  • Oy kullanan seçmen sayısı: 1 milyon 499 bin 392
  • Sandık sayısı: 7 bin 524
  • Boş/geçersiz oy sayısı: 20 bin 3
  • Seçime katılma oranı: yüzde 50.1 

24 Haziran 2018 27. Dönem TBMM üyelikleri seçimindeyse sonuç şöyleydi:

  • Oy kullanan seçmen sayısı: 1 milyon 502 bin 140
  • Boş/geçersiz oy sayısı: 19 bin 426
  • Seçime katılma oranı: yüzde 50,2 

İnternet kullanırken karbon ayak izinize müdahale etmeniz mümkün

Çevrim içi platformlarda dizi ve film izlemekten e-posta göndermeye kadar dijital ortamda gerçekleştirilen her aktivite, değişen miktarlarda karbon emisyonuna neden oluyor. Her geçen gün kullanım alanı artan dijital uygulamaların çevreye zararları hakkında birçok araştırma yürütülüyor.

ABD’deki Massachusetts Teknoloji Enstitüsü (MIT), Purdue Üniversitesi, Yale Üniversitesi ve Cumberlands Üniversitesi ile Fransa merkezli The Shift Project isimli iklim krizi odaklı düşünce kuruluşunun çalışmalarından derlenen bilgilere göre, dijital teknolojilerden kaynaklı enerji tüketimi her yıl ortalama yüzde 9 artıyor.

AA’dan Yeter Ada Şeko‘nun aktardığına göre; dijital teknolojilerin neden olduğu sera gazı emisyonu yılda ortalama 1,7 milyar ton olarak hesaplanırken bu miktar, toplam sera gazı emisyonunun yüzde 3,7’sini oluşturuyor.

İnternetteki verilere ulaşılmasının arkasındaki asıl kaynak olan ve depolarının büyüklükleri 40 bin metrekareye kadar ulaşabilen veri merkezlerinin elektrik tüketimi küresel enerji talebinin yüzde 1’ine karşılık gelirken, bu oran birçok ülkenin ulusal enerji tüketiminden daha fazla bir rakama tekabül ediyor.

Araştırmalara göre bir internet kullanıcısının neden olduğu yıllık ortalama sera gazı emisyonu 414 kilogram olarak hesaplanıyor.

Arama motorundaki günlük 50 arama = Yıllık ortalama 26 kg karbon ayak izi

İnternet kullanıcılarının en çok başvurduğu hizmet sağlayıcılarından biri olan arama motorları üzerinden yapılan her aramada ortalama 1,45 gram karbon eşdeğeri emisyon gerçekleşiyor. Buna göre, arama motorlarında günde ortalama 50 arama yapan bir kişi, arkasında yıllık ortalama 26 kilogram karbon ayak izi bırakıyor.

Video kalitesini düşürmek karbon ayak izini azaltıyor

İnternetten yüksek kalitede video izlemek saatte ortalama 7 gigabyte (GB) internet kullanımına, bu da 441 gram karbon emisyonuna neden oluyor. Sadece video kalitesini yüksek kaliteden standart kaliteye düşürmek ise aylık karbon salımını 2,5 kilograma kadar düşürebilir. Bu da 150 kilometrelik bir araba yolculuğunda ortaya çıkan karbon emisyonu kadar miktarın önüne geçmek anlamına geliyor.

Çevrim içi toplantılarda videonun kapatılması karbon salımını azaltıyor

Benzer şekilde standart bir video konferans, saatte ortalama 2,5 GB internet kullanımı ve 157 gram karbon emisyonunu beraberinde getiriyor. Haftada 15 saat çevrim içi toplantı gerçekleştiren bir kişinin aylık karbon ayak izi 9,4 kilogram artıyor. Çevrim içi toplantılarda videonun kapatılması ise karbon salımını yüzde 96 azaltıyor. Bu, akıllı bir telefonun üç sene boyunca her gece şarja takılması halinde ortaya çıkacak miktarda bir emisyonun önüne geçilmesi anlamına geliyor. Eğer 1 milyon video konferans kullanıcısı toplantı sırasında video özelliğini kapatırsa, 36 bin kişinin yaşadığı bir bölgenin elektrik kullanımına eş, aylık 9 bin 23 ton karbon salımı engelleniyor.

Hesaplamalara göre standart bir elektronik posta gönderimiyle, ortalama 4 gram karbon salımı gerçekleşirken e-postanın içerdiği eklere göre bu miktar artıyor. Görsel içeren bir e-postanın karbon emisyonu 50 gramı bulabiliyor. İş amaçlı e-posta kullanımı ise ortalama 135 gram karbon ayak izi oluşturuyor.

Son yıllarda gündeme gelen kripto para sektörü de artan karbon emisyonlarının sorumlularından biri olarak gösteriliyor. Özelikle kripto madenciliği için gereken yüksek miktarda enerji kullanımı nedeniyle birçok ülke bu tür madencilik faaliyetlerini yasaklamış durumda. Yalnızca 1 Bitcoin işlemi ortalama 819 kilovatsaat enerji tüketiyor. Bu miktar, bir evin yaklaşık 6 aylık elektrik tüketimine denk geliyor.

Dijital veri tüketiminde kişi başına düşen miktar ülkelere göre değişiyor. ABD‘de bir kişi ortalama 10 dijital cihaza sahip ve aylık 140 GB veri tüketirken Hindistan‘da sahip olunan cihaz sayısı ortalama 1’e, veri tüketimi ise 2 GB’ye düşüyor.

MIT bünyesinde konuyla ilgili çalışma yürüten Birleşmiş Milletler (BM) Üniversitesi Su, Çevre ve Sağlık Enstitüsü Direktörü Kahev Madani, internette yapılan her aktivitenin bir enerji tüketimi olduğunu ve bu tüketimin nihai olarak bir karbon emisyonuna yol açtığını söyledi.

Teknoloji geliştikçe enerji verimliliği artsa da tüketimin azalmadığını vurgulayan Madani, şöyle devam etti:

“Enerji verimliliğinde bizden önceki nesillere göre birçok noktada daha iyi bir yerde olsak da dünyanın her yerinden insanlar artık daha fazla enerji harcıyor. İşte problem bu. Teknolojinin geldiği nokta çok daha iyi, ilerleme kaydediyoruz ama aynı zamanda küresel olarak internete bağlanan kişi sayısında da artış var ve tüm bu insanlar kullanımlarını da büyütüyor. Eskiden internet için kilobyte (KB), megabyte (MB) gibi küçük miktarlarda veri kullanıyorduk. GB boyutunda veri kullanmak hayaldi.”

‘Umutsuzluğa düşmemelisiniz’

Daha sürdürülebilir olmak adına yönelinen dijital ortamdaki aktivitelerin karbon emisyonuna yol açmasının insanları umutsuzluğa düşürmemesi gerektiğini ifade eden Madani, “Umutsuzluğa düşmemelisiniz. Aslında yaptığınız her aktivite potansiyel bir fayda da barındırıyor. Biz ‘Dijitalleşmek kötü bir şeydir’ demedik veya bir konferans için uçakla seyahat etmenin çevrim içi konferanstan daha iyi olduğunu söylemedik. Biz sadece video konferansın sizin düşündüğünüz kadar daha temiz olmayacağını, bunun farkında olmanız gerektiğini söyledik” dedi.