Ana Sayfa Blog Sayfa 477

Kadınlar, Marmaray’da intihar eden genç için bir araya geldi: Bu karanlık hepimizi boğuyor

Uyarı: İntiharı düşünüyor ve/veya psikolojik olarak zor durumda olduğunuzu düşünüyorsanız veya böyle bir yakınınız varsa bununla tek başınıza mücadele etmek zorunda değilsiniz. Yalnız değilsiniz. Ücretsiz olarak bölgenizdeki aile hekiminden destek alabilir, Ruh Sağlığı Merkezleri’ni veya belediyelerin psikolojik danışmanlık merkezlerini araştırabilir, okulunuzdaki rehberlik ve psikolojik danışmanınızdan destek alabilirsiniz. 112’yi yaşadığınız ruhsal zorluklara karşı yardım almak üzere başvurmak için arayabilirsiniz.

*

İstanbul‘da Marmaray Yenikapı istasyon durağında, raylara atlayarak intihar eden genç kadın için Kadın Savunması’ndan kadınlar bir araya geldi.

Olayın yaşandığı istasyonda toplanan kadınlar, K.E  için tren hattına çiçekler bıraktı, “Hesap soracağız” dedi. 

“Susmuyoruz, korkmuyoruz, itaat etmiyoruz” sloganı atan kadınlar, “Bu karanlık hepimizi boğuyor, depresyon bu kadar yaygın bir şeyse, kimsenin kişisel sorunu değildir, politik bir sorundur. Biz birbirimizin elini bırakmayacağız” ifadelerini kullandı.

Sosyal medya hesaplarından da açıklama yapan Kadın Savunması, şunları dile getirdi:

Bir kadın olarak hiçbir zaman özgür hissetmedim” diyerek intihar eden #KübraErgin için; geleceksizlik ve kadın düşmanlığıyla baskılanan genç kadınlar için, bu rejimin hayatına kastettiği daha nice kadın için hesap soracağız! Birbirimize söz veriyoruz #diktatörügöndereceğiz.”

Ne olmuştu?

20 yaşındaki K.E., önceki gün instagram hesabından “Yoruldum gençliğimi çaldılar. Bir kadın olarak hiçbir zaman özgür hissetmedim” ifadelerini kullandığı bir mektup bırakarak, Marmaray’ın Yenikapı istasyonunda, trenin önüne atlamıştı.

17 Mayıs Derneği: Alışın, her yerdeyiz!

Adını ‘Uluslararası Homofobi, Bifobi, Transfobi ve İnterfobi Karşıtı Günü‘den alan 17 Mayıs Derneği, ‘LGBTİ+’lar dünyanın her yerinde varoluşlarını kutlamaya devam ediyor’ diyerek 17 Mayıs’ı kutladı:

“LGBTİ+’ların varoluş mücadelesinde ısrarın simgesi olan 17 Mayıs Uluslararası Homofobi, Bifobi, Transfobi ve İnterfobi Karşıtı Gün hepimize kutlu olsun. Varoluşumuza dönük nefretin ve ayrımcılığın gerekçesi haline getirilen ‘hastalık’ söyleminin Dünya Sağlık Örgütü tarafından terk edildiği 1990’dan bu güne LGBTİ+’lar dünyanın her yerinde varoluşlarını kutlamaya devam ediyor. LGBTİ+’lar kendilerine dönük nefret politikalarına karşı yaşamın her alanında var olmakta ısrar ediyor.”

’17 Mayıs’ın 34. yılına fobik zihniyetin TBMM’de ‘temsil’ edildiği bir atmosferde giriyoruz’

14 Mayıs Cumhurbaşkanlığı ve Parlamento Seçimleri öncesinde seçim vaadine dönüştürülen LGBTİ+ nefretine de işaret edilen açıklamada “17 Mayıs’ın 34. yılına; LGBTİ+ karşıtı propagandanın bizzat devletin en üst kademesinde görevli kişiler eliyle ‘seçim vaadine’ dönüştürüldüğü; nefret propagandasıyla LGBTİ+ örgütlerine savaş açan fobik zihniyetin 14 Mayıs seçimleri sonrasında Türkiye Büyük Millet Meclisi‘nde ‘temsil’ edildiği bir atmosferde giriyoruz” denildi.

Dernek tarafından yapılan açıklamada şunlara yer verildi:

Natrans, heteroseksist ana akım eril siyasetin LGBTİ+ olmayı bir utanç kaynağı olarak gören muhafazakar politikalarıyla gündelik hayatları ayrımcılık ve nefretle kuşatılan LGBTİ+’lar; aynı siyasi aklın geniş kitleleri yoksullaştıran ‘heterodoks’ ekonomi politikalarından da payına düşeni fazlasıyla alıyor. Türkiye’nin ikinci yüzyılına dönük çeşitli projeksiyonların tartışıldığı bu dönemde bizlerin payına ise ayrımcılık ve yoksulluk düşüyor.

Ayrımcılığın hedefine oturtuldukça yoksullaşan; yoksullaştıkça ayrımcılığa daha da açık hale gelen LGBTİ+’lar; başta yaşama hakkı olmak üzere, barınma, eğitim, istihdam, sağlık gibi en temel haklardan yoksun bırakılarak yeniden dolaplara hapsedilmeye çalışıyor.

Her şeye rağmen, tüm toplumu nefretin ağırlığıyla boğmaya çalışan örgütlü kötülüğe karşı LGBTİ+’lar yaşamın her alanında var olmaya, bu karanlığı yırtıp atmaya devam ediyor. LGBTİ+’ların homofobiye, bifobiye, transfobiye, interfobiye ve her türlü ayrımcılığa karşı mücadelesi de, kimseyi geride bırakmadan, dayanışmayla büyümeye devam ediyor.

17 Mayıs Uluslararası Homofobi, Bifobi, Transfobi ve İnterfobi Karşıtı Gün vesilesiyle tüm kamuoyunu nefretin, fobinin, gericiliğin ve örgütlü kötülüğün karşısında olmaya; LGBTİ+’ların yanında olmaya davet ediyoruz. LGBTİ+’lara dönük gerici saldırıların, tüm toplumu kuşatan çok büyük saldırıların öncüsü olduğunun bir kez daha altını çiziyoruz. Bugün demokrasiye, özgürlüğü ve eşitliğe giden yolun LGBTİ+’ların özgürlüğünden geçtiğini herkese bir kez daha hatırlatıyoruz.

Nefretin sönümlendiği, fobinin geçer akçe olmadığı; hepimizin rahat nefes alabildiği, esenlik dolu yarınlara olan inancımızla; başta LGBTİ+’lar olmak üzere herkesin 17 Mayıs Uluslararası Homofobi, Bifobi, Transfobi ve İnterfobi Karşıtı Günü kutlu olsun!

Alışın, her yerdeyiz!”

Belén Gómez: I seek a future in which we don’t have to fight for water or for clean air [Climate Generation-31]

Belén Gómez is a 25-year-old physiotherapy student born in the city of Latacunga, home of her maternal grandparents in Ecuador. Growing up in the city of Quito, home of her family, Gómez has taken her climate activism to the streets, leading youth protests. In 2019, she founded Fridays For Future (FFF) in Ecuador.

She started alone in the organization in her country; but today there are more than 20 young activists who are part of the base group and thousands of more young people join their calls in social networks and in the protests in the streets to demand urgent climate action.

Gómez started activism after seeing the fight in some Ecuadorian territories against the mining. The indigenous customs that she inherited from the maternal side of her family allowed her understand the importance of caring for the planet, while the rebellion that she inherited from her paternal family who taught her that it is correct to raise her voice and not allow it to be silenced: “I seek to be able to live on a healthy planet with a future in which we do not have to fight for water or for clean air, I also seek respect for the indigenous peoples since I consider that they are “main protectors of the nature”.

Atlas Sarrafoğlu: How is the climate crisis affecting people’s lives in general? What do you think is the solution to protect your country from the impacts of climate change?

Belén Gómez: The climate crisis has been affecting us in Ecuador as it increases the appearance of more violent meteorological phenomena, droughts, fires, the death of animal and plant species, the overflow of rivers and lakes, the appearance of climate refugees and the destruction of the media subsistence and economic resources.

Protection against climate change in my country is to take real, real projects in which the protection of the environment is taken into account and not allow extractive companies to enter indigenous territory that only cause destruction and damage to nature in general.

‘Without climate justice, there are no human rights, no equality’

As a person of indigenous roots, how would you say indigenous peoples have been affected by the climate crisis in Ecuador? 

The indigenous peoples of Ecuador first suffer from a very marked discrimination in which the indigenous communities do not have a good education, health, they are not taken into account when making important decisions such as mining, oil, which are the most important issues discussed in Ecuador. We see how in Ecuador the main ones affected by the climate crisis are the indigenous peoples since they do not have the adequate tools to be able to defend themselves despite the fact that they are the main defenders on the front line of nature (pachamama) since they are the ones who have a great connection with our mother earth, they have the knowledge of their ancestors to defend and protect mother earth.

What is the perception of your government regarding tackling the climate crisis?

The current government in its campaign is committed to being a government that cares for and protects nature. That was seen but we must take into account that the government with its ministries have carried out projects such as the expansion of the marine reserve of the Galapagos Islands, but there is still work to be done in the territory. By this, I mean that the government has to unite with society to create spaces in which the government unites with children, youth, adults, environmental organizations of the country to be able to work for our country in the face of climate change and thus not see social classes, not discriminate and demonstrate that this government does not violate human rights since without climate justice, there are no human rights and there is no equality.

How did you start your activism and how do you organize your strikes in Ecuador? Do you work in a specific area on the climate crisis? 

How did I start my activism? It’s a good question since I was little. I was taught to take care of nature and animals in general. I was born in a Latin American country. I’m a woman. What does that mean? It means that women didn’t have the freedom to raise their voices, do what they wanted since Latin America reigns patriarchy. But my story is; a girl who grew up in a family that taught her to be rebellious in a sense. If something was wrong, I had to speak up to defend what is right for me, to defend nature, not allowing injustice, not allowing classism, racism, wanting a world of equality in which we are all equal, defend nature by the teachings of my maternal and paternal grandparents for continuing with their traditions, customs that their grandparents and Parents taught them to protect our mother earth, protect our roots, our culture. That’s why this girl, this young woman and adolescent became an activist to raise her voice to protect her home, her culture, and raise the voice of those who are not heard.

‘The youth raising their voices for our present and future gives me strength’

I started the strikes on Fridays in the Plaza Grande, a place where the Carondelet Palace is located, where the president and the municipality of the city of Quito are, where the mayor is located. I held the strike on Fridays with a toad made of recyclable materials and a poster for an hour. I did it when I felt freedom in my country because the government did not persecute you for going to protest since the old government persecuted you. That is why I started the fight because I felt free and did not get persecuted (does it mean something like tortured?) by the government of my country.

I belong mainly to Fridays For Future Ecuador because I am one of the founders and I belong to Fridays For Future MAPA and Internacional, I also belong to Tremendas Ecuador in the Environmental area.

At Fridays For Future Ecuador we focus on the protection of flora and fauna at the national level and indigenous peoples.

Please tell us about what it is that makes you feel hopeful about the future? What actually inspires your activism? 

It is a difficult question, there are days when I feel defeated, because I wonder why I fight if the rulers and the people themselves do not see how serious climate change is, there are so many congresses, meetings with world leaders that as a human being you ask yourself this is going make a change but at the end of the day it’s the same as always, but in the end what gives me strength to keep fighting first is my family, my customs, my home and the thousands of young people around the world who fight for the same thing makes you to see that you are not fighting alone, that there are more young rebels raising their voices for our present and our future, that is what gives me the strength to fight every day until I see a healthy planet, and not a planet that today cries out for help.

What does this phrase mean to me, that we must fight for what we believe is right without hurting or harming a person and always focus on who we are, keeping our roots without being ashamed of them, for a present and future with a healthy planet and in which human rights are respected.

You have been to COP27. What were you expecting and what actually happened, can you explain your hopes and feelings as well?

COP27 was my first COP, it was the first time I felt that my voice, that of my grandparents, was not ignored, silenced. I say this because to go to a COP you need accreditation, and financing for which I am thankful because I had them. I could feel fear, joy, sadness, inadequacy because I had so many things to say that I feel to this day. I could only say 50% of everything I wanted to say. I experienced new things, I learned a lot, I had the opportunity to work every day I was there. At the COP, you will talk about what is happening in your country, you attend the negotiations, talks, and meetings in which I was able to be a part and I hope I have given my all in that COP, having contributed and not having disappointed people. The COP also tires you mentally and physically. But I realized when I was returning to my country to continue working with everything learned at the COP to create more projects that may help my country and the indigenous communities of my country including everything without leaving anyone behind.

First COP and I did not know what to expect but everything lived and learned there was a lesson, and it was an engine to continue working for climate justice in which human rights are respected without differences of social classes that is climate justice in which equality exists and is respected.

If you had a microphone to address the world leaders, what would you say to them about the climate crisis? 

That is the great dream that I have at this moment and thank you for asking, because I want to be in front of the world leaders because I feel that they do not listen to us, that they do not see the relationship between our countries, that they do not suffer from the problems of climate change, that we are suffering now. I want them to hear it from a normal and common person who had the courage to go out into the streets and raise their voices to have a present and a future, dreaming of seeing a healthy planet and not seeing how it is dying today slowly and the animals and plants become extinct. I want to tell them that they are a human being, too and that we have to make a change, that we are the most intelligent animal on this planet but that this same super intelligent animal is destroying our home, our only home. I want them to see the relationship of the indigenous peoples of my country as they are being affected by polluted water and contaminated crops that they see how they suffer from climate change. I would tell them that they can become superheroes since it is in their hands to protect us or extinguish us, it is in their hands to save us or lead us to extinction, that it is in their hands that they show me that they are not just men and women dressed in suits who do business with extractivist companies and fill their pockets without seeing the damage they do to us. I want to tell them that our present and future is in their hands and that we work hard every day to save our planet. I would tell them to join us, we are not their enemies we all live on this small planet, in the third planet of the solar system, the third planet that puts our life in their hands and the last thing I would say is not to let us down again, because until our last day and with our last breath we will defend our home, our planet earth so that it can survive without the extinction of flora and fauna, without diseases, and that it can be a healthy planet because it is our only planet.

‘Governments should unite against the crisis’

What is your perception of the future in regards to the climate crisis? How do you envision yourself in 2030? 

My perception of the future regarding the climate crisis is encouraging, worrying, but at the same time promising because there are thousands of young people who are fighting from our trenches, contributing with our grain of sand to save our home. I hope to continue having the strength to continue fighting for my planet creating projects despite the fact that our voice is not heard or taken into account, always fighting for a better present and future, seeking solutions and spaces so that they know the reality of my country in the face of the climate crisis.

As I imagine 2030, thinking about that date scares me because I don’t know how the planet will continue to behave with the climate crisis plus floods, droughts, destruction of homes, migration because their homes were destroyed, etc. I have the thought that it will be worse, firstly because some people and although it may seem like a joke do not believe in climate change and secondly that our leaders say they take action, it simply remains in words and on paper. They have done nothing to combat climate change. I hope and this year the governments unite, put aside their ambitions to fill their pockets with money and worry about something that is happening that we see with our eyes and that we, young people like I, continue to scream for actions that are real and not empty words.

Social media accounts:

Twitter: @belengomez_08
Instagram: https://www.instagram.com/belengomez08/

Hatay moloz altında: Yüzde 90 oranda asbeste rastlandı

Video&haber: Hakan TOSUN

Dron: Gökhan MEZARCI

*

Hatay depreminin ardından yaşanan en büyük sorunlardan biri olan moloz dağlarına henüz çözüm bulunabilmiş değil. Ağır hasarlı binaların yıkılmasıyla başlayan moloz kaldırma işlemi bütün tepkilere rağmen artarak devam ediyor. Başlangıçta iki noktaya boşaltılan molozlar mahalle araları da dahil olmak üzere 22 noktaya boşaltılmaya başlandı. Vatandaşlar tedbirsizce çevreye yığılan molozlar nedeniyle insan sağlığının yanında zeytin ağaçları, sulak alanlar ve yaşam alanları büyük tehdit altında olduğunu onlarca kez dile getirmiş durumda. İşte depremin ardından zeytinliklerin üzerinde yükselen moloz yığınları:

Bölgeyi ziyaret eden İklim Adaleti Koalisyonu üyeleri de yaptıkları incelemeler sonucunda Anayasa’nın 56. maddesi ve 3573 Sayılı Zeytinciliğin Islahı ve Yabanilerinin Aşılattırılması Kanunu‘nun ihlal edilerek deprem molozlarının tarım alanlarına, su havzalarına dökülmesi nedeniyle kamu davası açılması için suç duyurusunda bulundu.

Koalisyon ile birlikte alanda incelemelerde bulunan TMMOB Çevre Mühendisleri Odası İstanbul Şube Yöneticisi Medet Güney, depolama alanlarının evler, seralar, orman arazileri ve dereler gibi yaşam alanları yakınına yapıldığını, molozların içinden sadece demirlerin ayrıştırıldığını söylüyor. Güney, evsel atıklar, tıbbi ve tehlikeli kanserojen atıkların ayrıştırılmadığını tespit ettiklerini, aldıkları numunelerin incelenmesi sonucunda yüzde 90 oranında asbeste rastladıklarını belirtiyor.

İklim Adaleti Koalisyonu’ndaki Türk Tabipleri Birliği (TTB) temsilcisi olan Demet Parlar ise üç kilometre yakınına kadar hiçbir endüstriyel yapılanmanın, toz çıkaracak bir fabrikanın kurulmaması gereken zeytinliklerin üstüne milyonlarca ton deprem yıkıntılarının boca edildiğini deprem yasasına göre bile bu işlemin suç olduğunu hatırlatıyor.

Kuraklık yüzünden zor durumdaki inci kefalleri için kazma kürekle mücadele

Dünyada sadece Van Gölü’nde yaşayan ve nesli koruma altına alınan inci kefalleri için, göç ve üreme dönemi olan 15 Nisan ile 15 Temmuz tarihleri arasında av yasağı uygulanıyor.

Bu dönemde inci kefalleri, tuzlu ve sodalı gölden çıkıp, üremek için tatlı sulara göçüyor.

Yolculuk sırasında akıntının tersine yüzen inci kefalleri için Tarım ve Orman İl Müdürlüğü, jandarma, polis ve zabıta ekipleri de 7 gün 24 saat nöbet tutuyor.

İklim değişikliğine bağlı etkenler, doğal ve çevresel değişiklikler ve Van Gölü ile ona akan derelerde su azlığı gibi nedenlerle inci kefallerinin üreme göçü zaman zaman duruyor.

DHA’nın aktardığına göre, Kasımbağı Mahallesi’nde yaşayanlar, Zilan Çayı‘nın Van Gölü ile birleştiği noktanın kum yığınları ile kapanarak, göçü engellediğini fark edince harekete geçti.

‘Kuraklık yüzünden milyonlarcası ölebilir’

Van gölünün tuzlu ve sodalı suyunda yaşayabilen, fakat üreme dönemlerinde tatlı suya ihtiyaç duyan inci kefalleri, Alaska’daki somon balıkları gibi akıntının tersine yüzerek, uçarcasına derelere akın ediyor. İnci kefalleri bu süreçte bir yandan kaçak avcılarla diğer yandan da kuraklıkla mücadele ediyor.

Van Yüzüncü Yıl Üniversitesi Su Ürünleri Fakültesi Öğretim Üyesi Dr. Mustafa Akkuş, inci kefalinin Türkiye için çok önemli bir tür olduğunu ve bölgede 20 bini aşkın insanın geçim kaynağını oluşturduğunu söyledi.

Son yıllarda ülke genelinde görülen ciddi kuraklığın Van Gölü Havzasını da oldukça etkilediğini belirten Dr. Akkuş, şöyle konuştu:

“Van Gölü’ne dökülen akarsuları da etkiliyor. Yaz ayı geldiği zaman tarlasını sulamak için suya ihtiyaç duyan çiftçiler ve bir tarafta da üremek için suya ihtiyaç duyan balıklar var. Dolayısıyla havzamızda çok ciddi bir su yönetiminin uygulanması gerekiyor. Çünkü su azalıyor. Fakat bir taraftan da suya olan ihtiyaç her geçen yıl artıyor. Bu sebepten dolayı Van Gölü havzasında sulama yöntemlerinin ve ürün deseninin tamamen değiştirilmesi gerekiyor. Fakat akarsuların kenarındaki özellikle yonca ekili alanlar her geçen yıl artıyor. Suya daha az ihtiyaç duyan bitkiler ekmemiz lazım.”

Temmuz ayındaymışız gibi

Sulama birliklerinin ve Devlet Su İşleri’nin akarsulardan su alınması konusunda sıkı bir denetim ve kontrol uygulaması gerektiğini de söyleyen Dr. Akkuş, şu sıralar akarsu debilerinin temmuz ayında görülecek debi miktarı kadar düştüğünü de kaydettii: 

“Bu mevsimde akarsuların gürül gürül akması, temmuz ayına doğru debilerinin düşmesi lazım. Fakat biz şu anda adeta temmuz ayındaymışız gibi akarsu debilerinde ciddi düşüşler olduğunu görüyoruz. Çünkü akarsu yatağındaki suyun büyük bir kısmı kontrolsüz bir şekilde dere yatağından alınaraktan sulama kanallarına bırakılıyor. Özellikle Muradiye ve Erciş ilçeleri ve Enginsu Çayı; Edremit sınırları içerisindeki Engilsu Çayı bu noktada hassas noktaları oluşturuyor. Su alımında mutlaka bir denetim sağlamamız lazım. Yoksa ilerleyen günlerde akarsu yataklarında su yetersizliğinden dolayı milyarlarca inci kefalinin öldüğünü göreceğiz.”

İklim krizi: İtalya, Hırvatistan ve Bosna Hersek’te seller en az beş can aldı

Son günlerde Avrupa‘nın çeşitli bölgelerinde insan kaynaklı iklim krizi nedeniyle etkili olan aşırı yağışlar en az beş kişinin ölümüne neden oldu. İtalya, Hırvatistan ve Bosna Hersek‘in birçok kentinde sel ve taşkınlar meydana gelirken, Slovenya için sel uyarısı yapıldı.

Kuzey İtalya’daki Emilia Romagna bölgesinde dünden (16 Mayıs) bu yana etkili olan yağışların yol açtığı sel felaketinde en az üç kişinin yaşamını yitirirken, üç kişinin de kayıp olduğu bildirildi. Hayatını kaybedenlerden birinin Alman bir kadın olduğu aktarıldı.

Bölgedeki 14 nehir ve derede yoğun yağış neticesinde taşkın yaşanırken, Faenza, Cesena ve Riccione gibi kentlerde cadde ve sokakları sel suları kapladı. Selin etkili olduğu bölgelerde iletişimde ciddi aksaklılar yaşanırken, pek çok yerde elektrik kesintilerinin yaşandı. Kritik durumdaki bazı yerlerde okullarda eğitim-öğretime ara verildi.

Birçok kişi evlerin çatılarına çıkarak kurtarılmayı bekledi. Sivil Savunma tarafından yapılan açıklamada, selden geniş bir bölgenin etkilenmesi ve kurtarma ekiplerinin de risk altında olması nedeniyle kurtarma çalışmalarında zorluklar yaşandığı belirtildi.

‣ Gelişmiş ülkeler bile güvende değil: İklim krizi Batı Avrupa’da sel ihtimalini dokuz kat artırdı

İtalya’da 5 bin kişi tahliye edildi

Bolonya Belediyesi, bir duyuru yayımlayarak halktan binalarının üst katlarına çıkmalarını, kesinlikle bodrum katı, garaj gibi zemin ve altındaki yerlere inmemelerini tavsiye etti.

Denizcilik ve Sivil Savunma Bakanı Nello Musumeci, Emilia-Romagna bölgesinde en az 5 bin kişinin tahliye edildiğini açıkladı. İçişleri Bakanı Matteo Piantedosi‘nin bugün öğle saatlerinde bölgeye giderek incelemelerde bulunacağı kaydedildi.

Başbakan Yardımcısı ve Dışişleri Bakanı Antonio Tajani de sosyal medya platformu Twitter‘daki paylaşımında Emilia Romagna’da selden etkilenen yerler için hükümetin gerekeni yapacağını, hayatını kaybedenler için dua ettiğini ifade belirtti.

Emilia-Romagna bölgesi mayıs başında da şiddetli yağışların yol açtığı sellerden etkilenmiş, sel ve toprak kaymasında iki kişi hayatını kaybetmişti.

‣ Araştırma: İklim değiştikçe sel ve kuraklıklar daha sık olacak, daha uzun sürecek

Hırvatistan’da en az iki kişi hayatını kaybetti

Hırvatistan’da 12 Mayıs’tan itibaren şiddetli yağışların yol açtığı seller nedeniyle yaklaşık 300 asker, selden etkilenen bölgelerdeki halka yardım için seferber edildi.

Yağışlardan en çok etkilenen Kuzey Dalmaçya bölgesindeki Zadar kentinde bulunan Obrovac beldesinde acil durum ilan edildi. Belde merkezi ve okulların sular altında kalması nedeniyle eğitime ara verildi. Zadar’ın Gracac beldesinde etkili olan seller nedeniyle en az 59 evi su bastı.

Hırvatistan Başbakanı Andrej Plenkovic, hükümetin selden etkilenenlere yardım için kaynak ayıracağını açıkladı. Birçok ilçe sel felaketiyle boğuşurken, yetkililer durumu hafifletmek için acil önlemler almaya başladı. Yükselen suları kontrol altına almak amacıyla Karlovac kentindeki Kupa Nehri ve Hrvatska Kostajnica kasabasındaki Una Nehri de dahil olmak üzere çeşitli nehirlerin kenarlarına geçici sel bariyerleri ve kum torbaları yerleştirildi. Nehirlerin bugün (17 Mayıs) en yüksek seviyelerine ulaşması bekleniyor.

‣ Kaliforniya sele teslim: İklim krizi kaynaklı sellerde 14 kişi hayatını kaybetti

Bosna Hersek’te doğal afet durumu ilan edildi

sel

Bosna Hersek’in Una Sana kantonunda son günlerde etkisini gösteren aşırı yağışlar seli beraberinde getirdi. Su seviyesinin yükseldiği Una Nehri taşarken, Bihaç kentinde çok sayıda ev ve iş yerini su bastı. Sanski Most kentinde ise sel nedeniyle doğal afet durumu ilan edildi.

‣ İklim kriziyle afetler kapımızda: Hazırlıklı olmazsak etkisi daha da kuvvetli olacak

Slovenya için sel uyarısı

Balkanları etkisi altına alan şiddetli yağışlar nedeniyle Slovenya hükümeti ülkenin doğusu için sel uyarısında bulundu. Meteoroloji uzmanları, bölgede yağışların önümüzdeki günlerde artmasının beklendiğini duyurdu.

İklim krizi sel riskini nasıl artırıyor?

Sabah gazetesinin Almanya’daki Avrupa ofisine baskın: İki gözaltı

Almanya polisi, iktidara yakın Sabah gazetesinin Avrupa merkezinin bulunduğu Frankfurt kentindeki ofisine baskın düzenledi. Temsilci İsmail Erel ve haber müdürü Cemil Albay gözaltına alındı.

AA’nın Sabah gazetesi kaynaklarından aldığı bilgiye göre Alman polisi, ofisin yanısıra Erel ve Albay’ın evini de aradı, bilgisayar ve telefonlara el koydu.

İki gazetecinin serbest bırakılması için Dışişleri Bakanlığı ve meslek örgütleri devreye girdi.

Dışişleri Bakanlığı’nın açıklamasında “Sabah Gazetesi’nin Frankfurt Bürosu temsilcilerinin Alman polisi tarafından bugün gerekçe gösterilmeden gözaltına alınmaları Türk basınına yönelik bir taciz ve yıldırma eylemidir. Bu menfur eylemi şiddetle kınıyoruz” denildi.

Almanya’nın Ankara Büyükelçisinin de Dışişleri Bakanlığına çağrıldığı bildirildi:

“Terör örgütü FETÖ‘nün Almanya’daki faaliyetleri hakkındaki haberleri nedeniyle bir FETÖ mensubunun asılsız ihbarıyla hedef alınan gazetecilerin derhal serbest bırakılmalarını bekliyoruz. Başarıyla gerçekleştirilen Cumhurbaşkanı Seçimlerinin ilk turu ve 28. Dönem Milletvekili Genel Seçimlerinin hemen ardından, Alman makamlarının söz konusu basın mensuplarını, ifadeye dahi çağırmadan doğrudan gözaltına almalarını kasıtlı bir eylem olarak görüyoruz.”

Sabah gazetesi de gözaltıların 15 Temmuz 2016’dan sonra kapatılan Nokta Dergisi’nin 22,5 yıl hapse çarptırılan firari yöneticisi Cevheri Güven’in şikayetiyle ‘tebligatsız’ bir şekilde yapıldığını iddia etti. Sabah, olayı “FETÖ’cüler şikayet etti polis baskın yaptı”başlığıyla duyurdu.

OpenAI CEO’su: Yapay zeka gelişiyor, seçimlere müdahale mümkün, yasal düzenleme gerekli

OpenAI CEO’su Samuel Harris Altman, dün (16 Mayıs salı) ABD Senatosu‘nda ifade verdi. Senatörleri yapay zekayla ilgili yasal düzenleme yapmaya çağıran Altman, teknolojinin hali hazırdaki patlamasını insanlık tarihinde potansiyel bir “matbaa anı” olarak nitelendirdi.

Altman, Senato Yargı Alt Komitesi önünde yaptığı konuşmada,  “Hükümetlerin düzenleyici müdahalesinin, giderek daha güçlü modellerin risklerini azaltmak için kritik olacağını düşünüyoruz” dedi.

Söz konusu ifade talebi, şirketin chatbot aracı ChatGPT’nin viral başarısının, yapay zeka üzerinden bir silahlanma yarışını yeniden başlatması ve bazı milletvekillerinin teknolojinin getirdiği risklerle ilgili endişelerini artırmasının ardından geldi.

CNN‘in aktardığına göre, Senatör Richard Blumenthal, ifade görüşmesinde, yapay zeka teknolojisinin potansiyel risklerini gösteren kendi sesinin sahte bir kaydını dinletti. ChatGPT tarafından yazılan açıklamaların ve Blumenthal’ın gerçek konuşmalarının kayıtları kullanılarak üretilen sesinin yer aldığı kaydın, yapay zekanın kaotik bir ortamda ortaya çıkmasına izin verilemeyeceğini savunan Blumenthal, ChatGPT’nin gerçek yasa koyucunun görüşlerini doğru bir şekilde yansıtmasına karşın, aynı kolaylıkla “Ukrayna‘nın teslim olmasını veya Vladimir Putin‘in liderliğini onayladığını” ortaya koyabileceğini söyledi: “Bu, gerçekten korkutucu olurdu.”

‘Seçimleri manipüle edebilecek hale gelebilir’

Son aylarda giderek artan sayıda teknoloji şirketi, çalışma, alışveriş yapma ve birbirimizle etkileşim kurma biçimimizi değiştirme potansiyeline sahip yeni yapay zeka araçlarını devreye aldı. Ancak aynı araçlar, milyonlarca işi aksatma, yanlış bilgi yayma ve önyargıları sürdürme potansiyelleri nedeniyle teknolojinin en büyük isimlerinden bazılarının eleştirilerine de hedef oldu.

ChatGPT’nin kanuni düzenlemelerle sınırlanmaması durumunda oluşabilecek sorunlarla ilgili konuşan Altman, “En büyük korkum, teknoloji endüstrisi olarak dünyaya önemli zararlar verme ihtimalimizdir. Bunun birçok farklı şekilde olabileceğini düşünüyorum” dedi.

Yapay zekanın seçmenleri manipüle etmek ve dezenformasyonu hedeflemek için kullanılma potansiyelinin “en büyük endişe alanları” arasında olduğunu belirten Sam Altman, özellikle de ABD’de gelecek yılın seçim yılı olduğuna dikkat çekti; yapay zeka modellerinin ise giderek daha iyi hale geldiği uyarısı yaptı.

ABD hükümetinin sektörü düzenlemesinin bir yolunun, en güçlü AI sistemleri üzerinde çalışan şirketler için bir lisanslama rejimi oluşturmak olduğunu söyleyen CEO, bu “lisanslama ve test gereksinimleri kombinasyonunun”, “yapay zeka modellerinin bir yetenek eşiğinin üzerinde geliştirilmesi ve piyasaya sürülmesi” için uygulanabileceğini söyledi.

‘Bazı işleri ortadan kaldıracağı kesin’

Altman’ın yanı sıra IBM‘in başkan yardımcısı ve gizlilik ve güven sorumlusu Christina Montgomery’nin yanı sıra eski bir New York Üniversitesi profesörü ve kendini yapay zeka “aldatmaca” eleştirmeni olarak tanımlayan Gary Marcus da Senato’ya konuştu.

Montgomery, Facebook gibi Silikon Vadisi devlerinin uzun süredir devam eden mantrası olan “hızlı hareket et ve bir şeyleri kır” şeklindeki yeni bir çağın yaratılmasına karşı uyarıda bulundu; senatörlere “Yapay zeka çağı, bu şekilde hareket edecek başka bir çağ olamaz” dedi.

Hem Altman hem de Montgomery, AI’nın bazı işleri ortadan kaldırabileceğini ancak yenilerini yaratabileceğini de ekledi.

Biden’la da buluşmuştu

Yargı alt komitesi OpenAI ve IBM’i sorgularken, Senato İç Güvenlik ve Devlet İşleri Komitesi yapay zekanın hükümette kullanımına ilişkin ayrı ve eş zamanlı bir duruşma düzenledi.

Bu ayın başlarında ise Altman, Beyaz Saray’ın etik ve sorumlu AI gelişiminin önemini vurgulama çabalarının bir parçası olarak Başkan Yardımcısı Kamala Harris ve Başkan Joe Biden ile görüşen birkaç teknoloji CEO’sundan biriydi.

Samuel Altman, kendisini yapay zekanın yarattığı risklerin farkında olan ve hatta teknolojiden “biraz korkan” biri olarak tanıtıyor ve şirketini “sorumlu” bir şekilde ilerletme sözü veriyor.

OpenAI’nin kurulmasına yardımcı olan, ancak daha sonra kendi yapay zeka programını oluşturmaya odaklanan Elon Musk ise OpenAI gibi yapay zeka laboratuvarlarının en güçlü AI sistemlerinin eğitimini en az altı ay süreyle durdurması çağrısında bulunmuştu.

Erdoğan’ın damadı Bayraktar’ın yönetimindeki şirket için merada plan değişikliği

Haber: Serap CÖMERTOĞLU İŞÇAN

*

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın damadı Selçuk Bayraktar’ın Yönetim Kurulu Başkanı olduğu Baykar Makine Sanayi ve Ticaret A.Ş.’ye devredilen Çorlu Seymen Merası’ndaki alanla ilgili plan değişikliği yapıldı.

Ergene Havzası 1/100.000 Ölçekli Revizyon Çevre Düzeni Plan değişikliği, 11 Mayıs’ta Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği İl Müdürlüğü’nün web sitesinde ve e-Plan Otomasyon Sistemi’nde 30 (otuz) gün süre ile askıya çıkarıldı.

71 futbol sahası büyüklüğünde 49,7 hektarlık alan insansız hava aracı Ar-Ge, test, eğitim, bakım ve üretim faaliyetlerinde kullanılmak üzere Baykar Makine Sanayi ve Ticaret A.Ş. İstanbul Özel Endüstri Bölgesi’ne dahil edilerek Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı’nca “İstanbul Özel Endüstri Bölgesi İlave Alanı” olarak ilan edilmiş ve 22 Mart 2023 tarihinde Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe girmişti.

Trakya Alt Bölgesi Ergene Havzası 1/100.000 Ölçekli Revizyon Çevre Düzeni Planı’nda “Kentsel Yerleşme Alanı” ve “Havaalanı/Havalimanı” kullanımında kalan Özel Endüstri Bölgesi İlave Alanının, Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı’nın ve Baykar Makina Sanayi ve Ticaret A.Ş.’nin talebi uyarınca ÇDP’de “Endüstri Bölgesi (EB)” olarak düzenlenmesine yönelik “Trakya Alt Bölgesi Ergene Havzası 1/100.000 ölçekli Revizyon Çevre Düzeni Planı Değişikliği” hazırlandı.

Seymen Merası’ndaki 936 dekar alanın da Türkiye Jokey Kulübü‘ne (TJK) verilmesine ilişkin planlama, Tekirdağ Valiliği İl Mera Komisyonu’nda değerlendirme aşamasında.

İklim krizi: Çin’i kavuran sıcak dalgası ülkede tarım ve ekonomiyi tehdit ediyor

Çin’in büyük kentlerini etkisi altına alan sıcak dalgası nedeniyle başkent Pekin’in de aralarında bulunduğu bazı kentlerde sıcaklıklar 35°C’ye ulaştı.

Büyük kentlerde halka sıcaklıklara karşı uyarılar yapılırken, ilerleyen günlerde ülkede elektrik arzını, mahsulleri ve ekonomiyi tehdit edebilecek rekor sıcaklıklar yaşanması bekleniyor.

Çin, mart ayından bu yana birçok bölgede sıcak dalgalarına maruz kaldı. Ülkenin güneybatısındaki ılıman havasıyla tanınan Yunnan eyaletinde, son zamanlarda 40°C’yi aşan sıcaklıklar kaydedildi ve milyonlarca evde çalıştırılan klimalar nedeniyle artan elektrik talebi, şebeke üzerinde zorluklara neden oldu.

‣ Araştırma: Hayal dahi edemeyeceğimiz sıcak dalgalarına karşı hazırlık yapmalıyız
‣ Güney Asya’daki ‘erken sıcak dalgaları’, tüm dünya için alarm işareti
sıcak dalgası
Fotoğraf: Reuters

‘Sıcaklıklar tarım ve ekonomik büyümeyi riske atıyor’

Doğudaki Shandong eyaleti ve başkent Pekin’de sıcağa karşı uyarılar yayımlanırken, kuzeydeki Jinan ve Tianjin ile ülkenin merkezindeki Zhengzhou‘da sıcaklıkların 37°C’ye kadar çıkacağı tahmin ediliyor.

Sıcak dalgalarının normal yaz mevsimi öncesinde meydana gelmesi ise özellikle tarım için endişeleri artırıyor. Mahsulün zarar görmesinin, gıda fiyatlarının yanı sıra enflasyonu artırabileceği ve ekonomik büyümeyi sekteye uğratan üç yıllık sıfır COVID-19 politikasından toparlanmaya çalışan Çin ekonomisi üzerinde baskı oluşturabileceği tahmin ediliyor.

Isı, su rezervleri üzerinde baskı oluşturma riski de taşıyor. Geçen yıl, iki ay süren rekor sıcaklıklar, büyük nehirlerin ve su yollarının kurumasına neden olmuş, Yangtze Nehri‘ni de ciddi ölçüde etkilemişti.

Çin’de bir inşaat işçisi, sıcak dalgası sırasında serinlemeye çalışıyor. Fotoğraf: AP
‣ Hindistan’da sıcak dalgasıyla termometreler 49’u gördü: Ne anlama geliyor?
‣ Aşırı sıcak dalgaları, hava kirliliğiyle birleştiğinde ölüm riski önemli ölçüde artıyor

‘Sebebi: İklim krizi’

Hükümetin Ulusal Yangın ve Kurtarma Bürosu, kuraklık acil durumunu görüşmek üzere pazar günü bir konferans düzenledi. İklim uzmanları, yaşanan aşırı hava koşulları için iklim krizine işaret etti.

Dünya Meteoroloji Örgütü (WMO) son değerlendirmesinde El Niño hava olayının bu yılın sonlarında geri gelme olasılığının yüksek olduğunu ve bu durumun muhtemelen ısıyı artırıcı rol oynayacağını değerlendirdi.

WMO Genel Sekreteri Petteri Taalas, “Bir El Niño’nun meydana gelmesi büyük olasılıkla küresel sıcaklık artışında yeni bir ani yükselişe yol açacak ve sıcaklık rekorları kırılması ihtimalini artıracak” dedi.

‣ Şahin: Sıcak hava dalgaları bu yıl iklim krizi sebebiyle erken geliyor
‣ El Niño zamanı geliyor: Benzeri görülmemiş sıcak dalgaları görülebilir