Akbelen DirenişiEnerjiManşet

[İklim Masası] Türkiye kömüre mahkum değil

0

Muğla’nın Milas ilçesinde bulunan Akbelen Ormanı’nın, Yeniköy Kemerköy termik santrallerine kömür sağlamak üzere maden ocağına dönüştürülmek istenmesi, Türkiye’nin enerji politikalarını da tartışmaya açtı.

2014 yılından bu yana IC İÇTAŞ Enerji ve LİMAK Enerji ortaklığı tarafından işletilen Yeniköy ve Kemerköy Termik Santralleri tarafından yapılan açıklamada, santrallerde üretilen enerjinin yenilenebilir enerji kaynaklarıyla ikame edilemeyeceği iddia edildi.

Sabancı Üniversitesi, İstanbul Politikalar Merkezi tarafından 2021 yılında yayımlanan, bu sene ise Fransa’da düzenlenen 26. Küresel Ekonomik Analiz Konferansı’nda (26th Annual Conference on Global Economic Analysis) sunulan çalışmaya göre ise, Türkiye’deki mevcut yenilenebilir enerji kapasitesi ve potansiyeli göz önünde bulundurulduğunda, en geç 2035 yılında, elektrik ihtiyacının tamamını kömür dışı kaynaklardan karşılamak mümkün. Ancak bunun için, bugünden harekete geçmek gerekiyor.

Talep artsa dahi üretimin azaltılması mümkün

2018-2030 yılları için yapılan model projeksiyonlarına göre, gayri safi yurtiçi hasıla (GSYİH) ve elektrik talebi %50’nin üzerinde arttığında dahi, kömürde kurulu güç %62, kömürden elektrik üretimi ise %70 azaltılabilir. Bu, elektrik sektörü kaynaklı emisyonların da yarı yarıya azalması anlamına gelecek. Takip eden beş sene içerisinde (2035) ise Türkiye, enerji üretiminde kömürü tamamen terk edebilir.

Böyle bir hedef benimsemesi durumunda Türkiye’nin, rüzgar enerjisinde kurulu gücünü üç kat, güneş enerjisinde ise beş kat artırması gerekiyor. 2030 yılına gelindiğinde, rüzgar ve güneşten elektrik üretimi, 2018 yılına kıyasla dört kat fazla olmalı.

2016 yılında yayınlanan ve 2030 yılına uzanan bir modellemeyle kömür teşviklerinden vazgeçmenin emisyonlara ve Türkiye ekonomisine etkilerini değerlendiren bir başka çalışmaya göre de, yalnızca kömür teşviklerini sonlandırmak dahi Türkiye’nin emisyonlarını %5 düşürebilir. Araştırmaya göre, teşviklerden vazgeçmenin GSYİH üzerinde kayda değer etkisi bulunmuyor.

Her iki çalışmanın da yazarları arasında bulunan Kadir Has Üniversitesi Ekonomi Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Erinç Yeldan şu değerlendirmeyi yaptı:

Türkiye 2035e kadar körden çıkabilir

“Türkiye’nin toplam sera gazı emisyonları 2021 itibariyle 564.4 milyon ton CO2 eş değerine ulaştı.  Bu 1990’a görece %156’lık bir artış demek. Türkiye, toplam küresel emisyonların ise %1.1’inden sorumlu; bu, düşük bir rakam olarak ifade ediliyor ve Türkiye’nin iklim krizindeki sorumluluğunun az olduğu vurgulanıyor. Ne var ki, kişi başına (5.2 ton) ve çalışan işçi başına (18 ton) CO2 emisyonların seyrine baktığımızda Türkiye, Kore ile birlikte dünyada en hızlı emisyon artış sergileyen ülke ve bu artış hızıyla dünya iklim krizi mücadelesinde yeterli mücadele vermediği gerekçesiyle itibarsızlaşıyor.

Türkiye’nin 326 TwH olan yıllık elektrik üretiminin %65i fosil yakıtlardan karşılanıyor. Elimizdeki senaryolar, tarihsel gelişimi koruyan “baz senaryo” eğilimi altında elektrik üretiminin, 2030’da 460 TwH’a, 2050’de ise  769 Twh’a çıkacağını gösteriyor. Fosil yakıtlara dayalı elektrik üretiminden kaynaklanan CO2 emisyonlarının ise 149 milyon ton’dan 2030’da 184 tona, 2050’de de 280 milyon tona ulaşacağını gösteriyor.

Oysa lda 3 GW güneş ve rüzgara dayalı yenilenebilir enerji kaynaklarının kurulum hedefi ile söz konusu üretim rakamların korunabilir.  Elektrik üretiminden kaynaklanan CO2 emisyonları ise 2050’de 15 milyon tona değin gerileyebilir. Net sıfır patikası diye adlandırdığımız bu patikanın ana vurgusu, 2035 itibariyle kömürden elektrik üretim teknolojisinin tamamen terk edilmesidir.

Modelleme çalışmalarımız elektrik sektöründe bu dönüşümün 2030’a değin toplam yatırım, işletim ve yakıt maliyetini 29 milyar dolar olacağını göstermektedir. Ancak bu hedeflerin gerçekleşmesi için bugünden tasarımların tamamlanması ve ivedilikle uygulanmaya başlanması gerekmektedir.

Türkiye yalnızlaşıyor, ekonomik fırsatlar kaçırılıyor

‘Bütün bunların yanında, Türkiye gerçekçi bir iklim kriziyle mücadele programı oluşturmadığı için uluslararası iklim diplomasisi sahasında itibar kaybediyor ve yalnızlaşıyor. Gene iktisatçının anladığı dilden vurgulayalım; söz konusu itibarsızlaşma ve yalnızlaşmanın ekonomik fırsat maliyetleri çok büyük.

Dünya finans piyasalarında artık yeşil” dönüşümün finansmanında kullanılacak proje kredileri, yeşil kalkınma fonları, yeşil merkez bankacılık tedbirleri, yeşil ihtiyati fonlar gibi adlar altında, yeni yatırımların finansmanında öne çıkıyor. Dünya Bankası’nın verileri, yılda 90 trilyon dolara ulaşan küresel tahvil hacminin, 694 milyar dolarının iklim değişikliği ile ilintili yeşil tahviller olduğunu ve bu rakamın 2015 Paris Anlaşması‘ndan bu yana %370 artış gösterdiğini belirtiyor…

İthal enerji bağımlısı ve kronik döviz açığı bulunan Türkiye için bu fonlardan uzak kalmanın maliyeti çok büyük.’

Yeşil enerji dönüşümünde liderlik mümkün

‘Türkiye, İngiltere’nin başını çektiği demiryolları, buhar ve kimya endüstrisine dayalı birinci sanayi devrimini ve Amerika’nın İkinci Dünya Savaşı sonrasında liderliğin, üstlendiği montaj hattına dayalı robotik imalat sanayi devrimini uzaktan izlemiş idi. Şimdi yenilenebilir enerji kaynaklarına dayalı yeşil enerji dönüşümünü, coğrafi konumu nedeniyle en hızlı uygulayabilecek bir lider olabileceği bu fırsatı kaçırmamalı.

Isı stresinin ekonomik bedeli yılda 2.5 trilyon dolar

Özenle vurgulamak durumundayız: iklim krizi sadece buzulların erimesi sonucunda deniz seviyesinin yükselmesi, küresel ısının artması gibi basit bir felaket filmi senaryosundan ibaret değildir.

İktisatçıların anlayacağı dilden konuşmak gerekirse, örneğin Uluslararası Çalışma Örgütü (ILO) 2019 yılında yaptığı bir çalışmada  tüm dünya için sadece ısı stresinden kaynaklanacak olası istihdam kayıplarını yılda 80 milyon kişi, üretim kayıplarını ise 2.5 trilyon dolar olarak tahmin etmekteydi. Bu kayıpların ardında aşırı ısıya bağlı ortamda çalışmanın getireceği salgın hastalıklar, fizyolojik yorgunluklar ve yakında yaşadığınız Covid benzeri virüslerin yaratacağı salgın hastalıklardır. Türkiye ise coğrafi konumu bakımından, söz konusu kayıpların en yoğun olarak yaşanacağı bir bölgede yer almaktadır.”

Kömür teşviklerinden kolayca vazgeçilebilir

2016 tarihli makalenin yazarlarından, Boğaziçi Üniversitesi Yönetim Bilimleri Fakültesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Sevil Acar ise şunları söylüyor:

“Bu çalışmayı yaptığımız dönemde yenilenebilir enerji teşvikleri, fosil yakıt teşviklerinin oldukça gerisindeydi – ki bugün de farklı bir noktada değiliz. Bu bağlamda, Türkiye ekonomisinin 2015’ten 2030’a baz patikasını dikkate alarak, kömür teşviklerine son vermenin ekonomik ve çevresel etkilerini araştırdık.

Araştırmamızın sonuçları, kömür teşviklerini sonlandırmanın GSYİH üzerinde oldukça küçük bir etki yapacağını, 2030 yılında %0,5lik bir azalmaya sebep olacağını ortaya koydu. Üstelik bu, baz patika üzerinden bir küçülme. Dolayısıyla bunun net bir daralma değil, baz patikada 2030 için öngörülen büyüklük üzerinden bir azalma olduğunu vurgulamak isterim.

Emisyonlarda önemli azalma sağlanabilir

Öte yandan bu teşviklerin ortadan kaldırılmasının Türkiye’nin karbon emisyonları üzerinde önemli etkisi olacağını tespit ettik. Buna göre, üretim teşviklerini kesmek, karbondioksit emisyonlarında %2,5luk bir azalma sağlayabiliyordu. Bölgesel yatırım teşviklerinden de vazgeçmenin sağlayacağı azaltım ise %5,4 seviyesinde olacaktı.

Bu teşviklerden vazgeçilmesi, bir yandan karbondioksit emisyonlarını azaltırken, aynı zamanda yenilenebilir enerji dönüşümünün de önünü açacaktır. Nitekim kömür teşvikleri, yenilenebilir enerjinin rekabetçiliğine de ket vurma işlevi görüyor.

Kömürün Türkiye için vazgeçilmez bir yakıt olmadığının daha net ortaya çıkması için arz ve talep projeksiyonlarının gerçekçi yapılması, vergi ve teşvik gibi önemli politika araçlarının özenli kullanılması gerekiyor.

Ayrıca yerel ekonomilerin başka bir seçeneği olamazmış gibi kömüre dayalı bir geleceği tüm nesiller için perçinlemek, sağlıktan ve insan refahından ödün vermek anlamına geliyor.’

Kaynak Çalışmalar

You may also like

Comments

Comments are closed.