Ana Sayfa Blog Sayfa 3693

Japonya’da Takahama nükleer santralinin tekrar çalıştırılmasına yargıdan ret!

(Kansai Elektrik Şirketi tarafından işletilen Takahama Nükleer santralinin tekrar çalıştırılmasına yargı izin vermedi.  Kasım ayında kansai Elektrik  Takahama nükleer santralinin  3. ve 4. Reaktörlerinin tekrar çalıştırılması girişiminde bulununca  santralin  bağlı bulunduğu  Fukui  eyaletinden  9 kişi  dava açmıştı. Mahkeme sonucu 14 Nisan’da Türkiye saatiyle 08:00’da belli oldu ve  Fukui  halkı nükleer santrallere karşı bir zafer kazandı, kararı sokaklara çıkarak kutladı.

150415144356-takahama-nuclear-activists-exlarge-169
Fukui halkı kararı kutlarken

Mahkeme kararına göre, Japon Nükleer Düzenleme Kurumu (NRA )nükleer santralin öngörülen  standartları sağlasa da bir nükleer santralin özellikle deprem halinde bir kazaya yol açabileceğini,  hiçbir zaman tam olarak güvenli sayılamayacağını kabul etti .

Takahama-nuclear-power-plant-CC-Kansai-Electric-Power-Co-IAEA-Imagebank
Tekrar çalıştırılmasına izin verilmeyen Takahama Nükleer santrali

Takahama Nükleer santraline karşı dava açanların  avukatı  bundan daha iyi bir sonuç alamayacağını belirtirken Kansai Elektrik yetkilileri ise  deprem standarlarının sağlandığını gösteren seviyeye gelmiş olduklarını ancak mahkemenin menfi yönde karar verdiğini söyledi. Yargıya  göre nükleer santrallerin çalıştırılması  için bağlı olduğu şartlar şimdilik çok yetersiz. Öte yandan Mahkemenin kararı karşısında bir hükümet yetkilisi mahkemenin kararına saygı göstereceklerini , onay çıkana kadar nükleer santralin çalıştırılmayacağını açıklarken  Kansai elektrik yetkilisi nükleer santralin tekrar çalıştırılması için prosedürleri  izleyeceklerini  ifade etti.

Takahama nükleer santrali  hakkında verilen bu karar,  tekrar işletmeye açılmak üzere standartları sağlamaya çalışan  diğer nükleer santrallerin durumunu da etkileyecek düzeyde önem taşıyor. Kısacası  sözkonusu karar, Japonyanın  enerji geleceğine dönük bir tartışmayı başlatarak diğer benzer davalara  emsal teşkil edecek nitelikte .

Fukuşima tanığı Toshiya Morita
Fukuşima Tanığı Toshiya Morita

Bu arada Yeşil Düşünce veNükleersiz.org tarafından düzenlenen Çernobil ve Sağlık Paneli için Türkiye’ye davet edilen Fukuşima Tanığı Toshiya Morita’dan aldığımız bilgiye göre tekrar açılmasına izin verilmeyen  Takahama Nükleer santralini kuran şirketin,  Sinop’a da nükleer santral kurma girişimi içerisindeki Mitsubishi olduğunu hemen belirtelim.  Morita Bey’e göre Takahama Nükleer santrali  hakkındaki bu karar nihai olup herhangi bir temyiz  yolu  açık değilken Japonya’da yeniden çalıştırılmak için bekleyen tüm nükleer santraller için de uygulanabilir.

 

Pınar Demircan

(NHK World TV, Yeşil Gazete)

 

 

Akkuyu Reklamındaki pilot: “Beni elektronik firması reklamı diye kandırdılar!”

0

Akkuyu nükleer santraline ilişkin televizyon reklamlarında ve bu reklamlardan üretilmiş billboardlarda pilot olarak görünen tiyatrocu Ayhan Kanal, ‘sol bir dünya görüşüne sahip olduğunu’ ve ‘elektronik firmasının reklamı’ denilerek kandırıldığını söyledi.
akkuyu pilot

Radikal’den İsmail Saymaz’ın haberine göre Akkuyu’daki nükleer santrale ait televizyon reklamında pilot rolünü oynayan tiyatrocu Ayhan Kanal, bir elektronik firmasının reklamı diye kandırılarak, bu filme dahil edildiğini ileri sürdü. Yapımcı şirkete dava açmaya hazırlanan Kanal, “Ben sol bir dünya görüşüne sahibim. Politik tiyatro yapıyorum. Nükleer santrale karşıyım. Bu bakımdan, AKP ’nin bile reklamında oynamaktan daha kötü bir durum, benim için. Bana bunu söylemeleri gerekirdi” diyor

‘TABAN TABANA ZIT’

Tiyatrocu Ayhan Kanal, iddiasına göre, geçen 22 Şubat’ta Mayadroom adlı reklam firması tarafından bir reklam çekimi için davet edildi. Kendisinden bir elektronik firmasının reklamında pilot rolünü oynaması istendi. Kanal da Türk Hava Yolları’nın simülasyon merkezinde yapılan çekime katılarak, filmde oynadı. Fakat Kanal, on gün önce TV’yi açınca, oynadığı reklamın Akkuyu’daki nükleer santrale ait olduğunu fark etti. Bu reklamın dünya görüşüyle taban taban zıt olduğunu ifade eden Kanal, “Ben sol bir dünya görüşüne sahibim. Politik tiyatro yapıyorum ve muhalif bir geçmişim var. Tüm ilişkilerim bunun üzerine kurulu. Nükleer santrale karşıyım. Bu bakımdan, AKP’nin bile reklamında oynamaktan daha kötü bir durum, benim için. Çünkü etkileri daha uzun süreye yayılacak. Güncel politikadan bile daha çirkin bir yatırım. Bana bunu söylemeleri gerekirdi” diyor. Aldatıldığını iddia eden Kanal, Oyuncular Sendikası ve kimi avukatlarla görüştüğünü ve dava açmayı düşündüğünü ifade ediyor. Mayadroom adlı şirketin yetkilileri ise bir açıklama yapmak istemediklerini kaydediyor.

(Hürriyet)

Çocuklar için #evrimşarkıları albümü, “Dino’nun Şarkıları” 23 Nisan’da yayında

Praksis ve Şubadap Çocuk tarafından yapılan “Dino’nun Şarkıları” albümü 23 Nisan sabahı çıkıyor. Albüm internetten ücretsiz dinlenebilecek ve indirilebilecek. Bunun yanı sıra kitlesel fonlama ile oluşturulan bütçe ile 3000 CD ve kitapçık basılarak yoksul mahallelerdeki çocuklara ücretsiz dağıtılacak.

33.dinonun şarkıları

Dino’nun Şarkıları, çocuklar için yazılan ve çocuklar tarafından seslendirilen 6 şarkıdan oluşuyor. Yaşam Ağacı, Ben Doğmadan Önce, Değişelim, Dino’nun Şarkısı, Zaman Makinesi ve Ornitorenk şarkılarından oluşan albümle birlikte yayınlanacak 16 sayfalık kitapçıkta şarkı sözleri ve şarkılarla ilgili anlatılar da yer alıyor.

Albüm yayınının peşisıra bestelediği şarkıları ‘Çocuk Şarkıları Konserleri’ ile de çocuklara ulaştıran Şubadap Çocuk, hem geçen yıl çıkardığı ‘Bilmiş Çocuğun Şarkıları’ hem de ‘Dinonun Şarkıları’ albümünlerinden şarkılarla konserler yapmaya başlıyor.

www.subadapcocuk.org

facebook.com/subadap

twitter.com/subadap

(Yeşil Gazete)

 

Brezilya’nın da iklim vaadi şekilleniyor

Önde gelen ekonomiler ve Meksika’nın iklim vaadlerini açıklamalarının ardından, büyük nüfusu ve gezegen için yaşamsal yağmur ormanlarıyla önemli bir aktör olan Brezilya ne çeşit vaadlerde bulunaca-Iına dair sinyaller veriyor.

Başkent Brasilla‘da konuşan Çevre Bakanı Izabella Teixeira, ülkenin iklim vaadini sunmakta sona kalmayacağını, ve vaadlerinin cüretkâr olacağını söyledi. Brezilya, net sıfır ormansızlaşma, yenilenebilir enerji kaynaklarının kullanımı, ve düşük karbon  odaklı tarıma dayanan bir salım sınırlama politikası güdecek. Bakan’a göre, bunu yapmak için daha fazla yabancı fon ve teknoloji transferine ihtiyacı olacak.

Brezilya'nın iklim konusunda üstleneceği sorumluluk Amazonlar'ı korumak.
Brezilya’nın iklim konusunda üstleneceği sorumluluk Amazonlar’ı korumak.

Ağırlıkla ormansızlaşma kaynaklı olan salımlarını, resmi rakamlara göre 2005-2012 arasında %41 indiren Brezilya, bu süre dahilinde enerji üretiminden kaynaklı salımlarda %36 artış kayd etmiş olsa da daha fazla indirim öngörmüyor. Bunun yerine, yeni enerji yatırımlarında rüzgâr, hidroelektrik, ve teknoloji yardımı olursa güneşe ağırlık vermeyi vaad ediyor, ülkenin enerji kaynaklı salımlarının dünya salımlarının %0.1’inden azına tekabül ettiğinin ve sorumluluğun gelişmiş ekonomilerde olması gerektiğinin altını çiziyor.

Bunun yerine, Amazonların büyük bir bölümünü sınırları içine alan Brezilya’nın sera gazı salım indirimi, ormansızlaşmayla başarılı mücadelesine devam etmek, başta sığır yetiştiricilerince yapılan yasa dışı ormansızlaşmayı durdurmak, ve gerçekleşeninin yerine yeniden ormanlaştırmayla net sıfır orman kaybına odaklanacak. Ülke, ayrıca emisyonlarının 1/3’ünün kaynağı tarımda sabansız tarım gibi daha düşük salıma yol açan yöntemleri benimsemeyi öneriyor.

Teixeira’nın demeci, ayrıca, ülkenin geçmişte olduğu gibi Çin, Hindistan ve gelişmekte olan ekonomilerle ittifak arar ve tarihsel sorumluluğu olanlardan daha fazla taviz ister bir müzakere hattı benimseyeceğine işaret ediyor.

(Yeşil Gazete, Bloomberg Business)

 

 

Bu haftasonu serbest ticaret anlaşmalarına karşı tüm dünya eylemde

18 Nisan Cumartesi, tüm dünyada aktivistler, kapalı kapılar ardında hükümetler ve şirket lobicilerince müzâkere edilmekte olan serbest ticaret anlaşmalarına karşı sokaklarda eylemde olacak

Türkiye’den katılım olmayan Küresel Ticaret Günü eylemler serisi, başta Avrupa’da  Transatlantik Ticaret ve Yatırım Ortaklığı Anlaşması (TTIP), Asya Pasifik bölgesinde ise bu anlaşmanın paraleli Trans-Pasifik Ortaklıl Anlaşması’nı (TPP)  hedef alacak, deregülasyonu, ve ticaret serbestisi adı altında tüketici, işçi, ve doğa haklarının daha da aşındırılmasını protesto edecek.

Bu Cumartesi, dünyanın her yanında aktivistler serbest ticaret anlaşmalarına karşı eylemde
Bu Cumartesi, dünyanın her yanında aktivistler serbest ticaret anlaşmalarına karşı eylemde

Detayları sır gibi saklanan TTIP’ye karşı Avrupa’da son olarak kamuoyu baskısı karşısında Komisyon, anlaşmanın en büyük itiraz konusu Yatırımcı-Devlet İhtilafı Uzlaştırması kısmının ele alınamayacağını kabul etmişti. Ancak, Yeşiller, doğa savunucuları, demokrasi ve şeffaflık savunucuları, tüketici örgütleri, ve sol partilerle gruplar mevcut şekliyle ve müzakere ediliş tarzıyla bu anlaşmanın kabul edilemeyeceğinin altını çiziyor,  ABD’nin aşınmış koruma standartlarını ve şirket menfaatlerini Avrupa’ya dayatacağına işaret ediyorlar.

Tamamen yerel ve tabandan inisiyatifle düzenlenecek eylem ve etkinlikler arasında bir çok genç yeşil grup, yer yer yeşil parti örgütleri, küreselleşme karşıtı ATTAC, çevre ötgütleri BUND ve Friends of the Earth yerel grupları, ve birkaç Greenpeace ofisi tarafından düzenlenenler de var.

TTIP Truva Atı
TTIP, Yeşiller ve ekolojistlerce eylemlerde bir Truva Atı olarak algılanıyor, anlatılıyor

Türkiye hükümeti, anlaşmaya bir şekilde dahil edilmesi veya Gümrük Birliği dahilinde yaşayacağı olası zararın tazmininin lobiciliğini yapıyor. Ülkedeki aktivistler ve hak savunucuları arasında TTIP henüz bir öncelik değil.

(Yeşil Gazete)

Ne Sinop’ta Ne Akkuyu’da ne de dünyanın herhangi bir yerinde nükleer santral yaptırmayacağız!

Istanbul Nükleer Karşıtı Platform Bileşenleri 17 Nisan bu gün saat 11:00 ‘da Elektrik Mühendisleri Odası’nda nükleer santral kurma girişiminin arka planını, nükleer karşıtlarının ölüm santrallarına karşı mücadelede birlikteliklerini ve kararlılıklarını açıkladıkları basın toplantısını günler öncesinde basını bilgilendirdikleri üzere gerçekleştirdi. Basın toplantısında TMMOB, Tabipler Odası, Disk Temsilcisi Önder Atay, Prof.Dr Engin Türe,İstanbul Milletvekili Levent Tüzel ile Yeşil Düşünce Nükleersiz.org tarafından  12-14 Nisan Sinop,Samsun ve İstanbul’da düzenlenen Çernobil ve Sağlık panelinin de katılımcılarından Nükleer Savaşa ve Silahlara Karşı Hekimler Birliği ( IPPNW)Avrupa Başkanı Dr Angelika Claussen konuşma yaptı.

Nükleer Savaşa ve Silahlara Karşı Hekimler Birliği(IPPNW)Avrupa Başkanı Angelika Claussen
Nükleer Savaşa ve Silahlara Karşı Hekimler Birliği(IPPNW)Avrupa Başkanı Angelika Claussen

Basın toplantısı sonrasında aşağıdaki basın metni gazetecilerle paylaşıldı .

Elektrik Mühendisleri Odası İstanbul Şube Başkanı Beyza Metin'nin moderatörlüğündeTMMOB İKK sekreteri ve Tabipler odası
Panelin moderasyonunu Elektrik Mühendisleri Odası İstanbul Şube Başkanı Beyza Metin üstlendi

“Çernobil kazasının üzerinden 29 yıl geçti.

Çernobil kazası nedeniyle 350 bin kişi evlerini terk etmek zorunda kaldı. Kaza ve kazadan sonra temizlik çalışmalarında 800 bine yakın kişi çalıştı. ‘Tasfiyeci’ adı verilen bu kişilerin haklarını savunan birlik, 800 bin temizlikçiden 60 bininin öldüğünü, 165 bininin ise sakat kaldığını söylüyor. Sovyetler Birliği’nden kalan resmi raporlar ise 25 bin tasfiyecinin öldüğünü kabul ediyor.

Çernobil faciasının sonuçları konusunda hazırlanmış bir çok rapor bulunmakta ancak hiçbir rapor yaşanan facianın bütün boyutlarını kapsayamamaktadır. Halen süren etkilerin nereye kadar uzanacağı bilinemiyor. Kesin olan, Çernobil nedeniyle sağlık sorunu yaşayanların çokluğu. 1996 yılında Ukrayna, Rusya ve Belarus’ta çocuklar arasında tiroit kanseri yüzde 200 arttı. Dünya Sağlık Örgütü o tarihte, bu üç ülkede 4 milyon kişinin nükleer felaketten etkilendiğini ve 1 milyonunun tedavi gördüğünü açıklamıştı. Ukrayna, Belarus ve Rusya sınırları içerisindeki  146 bin kilometrekarelik bir alan radyoaktif kirliliğe (sezyum-137) maruz kaldı. Sezyum-137 izotopunun radyoaktivitesini yitirmesi için 300 yıl geçmesi gerekiyor.

 

Çernobil faciasının başta Karadeniz olmak üzere ülkemizde yol açtığı sorunlar konusunda ise maalesef hiçbir ciddi raporlama yaptırılmadı. Her ailede bir kanser vakasının bulunduğu  Karadeniz ve tüm Türkiye’ye yayılan radyasyon bulutlarının canlılara, toprağa , hava ve suya verdiği zararın boyutu bugün bile tam olarak bilinmemektedir.

Ardından 2011 yılında Fukuşima kazası oldu. Bu kazadan sonra başta Avrupa ülkeleri olmak üzere bir çok ülke nükleer santral planlarını gözden geçirdi. Yeni nükleer reaktör inşaatı bakımından bir düşüş yaşanırken bir çok ülkede kademeli olarak nükleer santralların tamamının kapatılması konusunda kararlar alındı, anlaşmalar imzalandı. Japonya bu faciadan sonra nükleer reaktörlerinin tamamını kapattı.

AKP İKTİDARI HALKA NÜKLEER SANTRAL DAYATMASINI SÜRDÜRÜYOR

Fukuşima’daki reaktörlerden okyanusa ve atmosfere yayılan sızıntı hala kontrol altına alınamamışken, Türkiye’de kamu oyunun nükleer enerjiye karşı olduğu bilinirken, AKP hükümeti ısrarla işsiz ve müşterisiz kalmış nükleer lobiyi ülkemize davet etmeye devam ediyor. Şeffaflıktan uzak,ikili anlaşmalar imzalıyor, protokoller yapıyor yeni görüşmeler ve girişimler yapıyor.

31 Mart 2015 günü mevcut elektrik şebekesini bile kontrol edemeyerek ülkeyi her anlamda karanlığa boğan hükümet, 1 Nisan da sabaha karşı Meclis’ten 182 oyla alelacele geçirdiği anlaşmayı kanunlaştırarak,  Sinop’a nükleer santral yapılmasını halka dayatıyor. Hem de dünya tarihinin gördüğü en büyük nükleer kazalardan birinin yaşandığı  Japonya hükümetiyle birlikte. Bir hükümet giderayak hem oy toplama hem de yandaşlarına rant sağlamak için ihalesiz uluslararası hızlıca anlaşmalar yapmaktan çekinmiyor.

Yine tüm Türkiye’de elektrikler kesikken Cumhurbaşkanı Erdoğan 3. nükleer santrali kuracağını açıklıyor.

NÜKLEER SANTRALLARIN ARKA YÜZÜ: YALANLAR GERÇEKLER

Nükleer santraller anti demokratiktir. Gelecek nesillerin insanların yaşamını tehlikeye atmaya hiç bir hükümetin hakkı yoktur. Binlerce yıl yok olmayacak atıkları Ülkemize gömmeye kimsenin hakkı yoktur. Bütün bunlar ortadayken, neden 3 tane nükleer santral şimdi yapılmak isteniyor?

Enerji ihtiyacı olmadığını Enerji Tabii Kaynaklar Bakanı Taner Yıldız kendisi açıkladı; tarihi elektrik kesintileri tarihinin ilk on listesine girdiğimiz gün ülkemizde “arz fazlası” olduğunu söyledi. Büyüme rakamları yüzde ikilere inen, sanayisi atıl bırakılmış, gerçek işsizlik rakamlarının % 20’lerde olduğu Türkiye’de ufukta aynı anda üç santral kurulmasını haklı çıkartacak üretimden kaynaklı talep bulunmamaktadır. Var olan 250 milyar kilovatsaat tüketimin % 40 ila 50’si AVM gibi hizmet sektörü tüketimi ile vasıfsız demir çelik üretimi, çimento ve toprak sanayi gibi ülkemize kirli üretim süreçlerini taşıyan ve katma değer bırakmayan enerjiyi yoğun kullanan sektörlere dağılmaktadır. Bu sektörler niteliksiz istihdam ve çevre kirliliği sebebiyle ekonomik gelişmişliğimize hiçbir katkı sunmamaktadırlar, bu sektörlerin ihtiyacını karşılamak için nükleer enerji peşine düşmek dehşete düşürücü bir politikasızlık ve kötü yönetim örneğidir. Nükleer santral adresi ilan edilen Mersin ‘de SEKA ve Sinop’ta Şişe Cam gibi nitelikli üretim yapan, bulundukları kentin gelişmişliğine katkı sağlayan sanayi kuruluşlarının kapatıldığını ve sosyo-ekonomik yapının kaderine terk edildiğini hatırlatmakta yarar vardır.

AKP İKTİDARI HALKA YALAN SÖYLEMEYE DEVAM EDİYOR !!!

Nükleer enerji Türkiye için bir ihtiyaç değil siyasi tercih hatta siyasi zorlamadır.

Nükleer enerji temelde güç bağımlısı ve antidemokratik iktidarların elinde tutmaktan hoşlandığı bir silahtır; Türkiye’deki on yılı aşan antidemokratik tek parti/ tek adam iktidarı dünyada eşi benzeri görülmemiş bir kavuşma telaşıyla karanlık, kirli ve pahalı nükleer güce kapılarımızı ardına kadar açmaktadır.

Türkiye’nin nükleer enerjiye girişinin dünyada eşi ve benzeri yoktur ve diğer başka alanlarda görmeye alıştığımız biçimde bu girişimde büyük tutarsızlıklar vardır:  Akkuyu’da % 100 Rus,  Sinop’ta % 70 Japon sermayeli yatırım modelleriyle, ipler tamamen başkalarının eline bırakılmaktadır. Türkiye’nin şaşırtıcı nükleer teslimiyetine, “yap-işlet-senin olsun” modeli adı verilmektedir. Sinop ve Akkuyu kurulur, işletilir ve kazasız belasız söküm süreci beklenir ise ülkemiz toprakları yüzyılı aşkın bir süre nükleer endüstrinin olacaktır.

Nükleer santrallarda kaza olmasa bile işletme  ve söküm süreçlerinde etrafa daima radyasyon yayarak insan ve canlı yaşamını tehdit etmektedir. Dünyada nükleer santrallardan çıkan radyoaktif atıklardan nihai olarak kurtulmanın çözümü yoktur. Radyoaktif atıklar geçici olarak özel kaplara konularak bekletilmektedir, oldukça yüksek maliyetli ve ölümcül risklidir. Japonya ile yapılan anlaşmada nükleer atıkların bertarafından Türk hükümeti sorumludur. Yani atıklar topraklarımızda gömülecek veya bekletilecektir. Diğer taraftan nükleer atığı bulunan birçok ülke kendi topraklarında nükleer atık depolamak  istememektedir.  Bu ülkeler nükleer atıklarını bir yolunu bularak diğer ülkelerde depolama yoluna gitmektedirler., Sinop ta ve Mersin de nükleer santrallar için ayrılan alanların büyüklüğüne bakınca   Bu durum bizde  şüphe oluşturmaktadır.

Nükleer teknoloji son derece karmaşıktır. Ayrıca, nükleer enerji santralleriyle ilişkili riskler de öylesine yıkıcı ve tersine çevrilemeyen sonuçlara neden olabilir ki bunların denetimi üst düzey hukuki ve teknik alt yapı gerektirir. İktidarın yönetim mottosu haline gelen  “kervan yolda dizilir” yaklaşımı nükleer süreçlerde düşünülemez.. Nükleer teknoloji alanında yeterli insan kaynağına sahip bulunmamaktayız;  aynı anda iki farklı tipte santralı denetlememiz ise tamamen imkansızdır. Sinop ve Akkuyu reaktörlerinin tasarımı, inşaatı, hizmete sunulması, hizmetten çıkarılmasına ilişkin tatmin edici bir bilginin olmamasının yanı sıra, bunun güvenlik değerlendirmesini destekleyecek yeterli veri de yoktur. Risklerin ne olduğuna dair tarafsız bir analiz yapmak bile hali hazırda imkansızdır.

Nükleer alanda denetim yapma ve yasal düzenlemeleri önerme görevi henüz hala TAEK’indir.  TAEK,  “nükleer kervan “ ufukta bile görülmeden hazır olması beklenen bir kurum iken,  henüz dünyanın hiç bir yerinde denenmemiş, kağıt üzerinde geliştirilmiş Akkuyu VVR ve Sinop AtMEA nükleer reaktör modellerinin denetim şartnamelerini hazırlayacak kadroya sahip bile değildir,  Akkuyu inşaat lisansı başvuru belgelerinin değerlendirilmesi için yabancı firmalardan hizmet alımı ihalesi ile işlerin içinden çıkmaya çalışmaktadır.  TAEK’in açtığı ihale şartnamesindeki, “Akkuyu Nükleer Güç Santralı Elektrik Üretim A.Ş. veya bu şirketin ortakları olan firmalar ile bu firmalara iş yapmakta olan kurum veya kuruluşlar tek başlarına teklif veremezler, iş ortaklıklarında yer alamazlar ve alt yüklenici olamazlar” ibaresine karşın ROSATOM’la iş yapan firmaların ihaleye başvurması bir faciadır.

Dev mali bütçesine rağmen zayıf, yetersiz TAEK kadrosu değil nükleer enerjinin hukuki alt yapısını kurmak, alanda rutin denetim ve yaptırım görevlerini dahi ifa etmekten acizdir. İkitelli, Gaziemir, Köprübaşı, Kuito vakaları, TAEK’in yetkinliğinin seviyesini, halk ve çevre sağlığını hiçe sayabildiğini kamuoyumuza ve uluslararası nükleer camiaya ispat etmiştir. Kurumun nükleer santralların yapım süreçlerinde etkili denetim ve yaptırım kabiliyeti yoktur;  zira TAEK siyasi iktidardan bağımsız değildir. Başbakanlık ne derse TAEK o yönde hareket mecburiyetindedir.  Nitekim Akkuyu’da daha ilk aşamalarda siyasi çıkar ilişkileri su yüzüne çıkmıştır.   Akkuyu Nükleer Güç Santrali’nin Deniz Hidroteknik Yapıları temel atma töreni sebebiyle basında 14 Nisan’da çıkan haberlerde,  bu işin ihalesinin Ankara’dan gelen bir talimatla Cengiz İnşaat’a verdirildiği yazılmıştır. Cengiz İnşaat hepimizin yakından tanıdığı, millete küfür etmekle ünlenen, AKP hükümetleri döneminde birçok inşaat (3. Köprü gibi) ve elektrik üretim ve dağıtım ihalesini kazanan yandaş şirkettir. TAEK, Cengiz İnşaatın yaptığı işin denetimini hangi kriterlere göre ne cesaretle yapabilecektir?

Akkuyu’da baştan sona hukusuzluklarla dolu ÇED sürecine ve süren davalara rağmen, yine yer lisansı ile ilgili açılmış davalara karşın 14 Nisan 2015 günü Akkuyu’da temel atma töreni yapılmaya çalışıldı ve ertesi gün Akkuyu’ya 160 km uzaklıkta Kıbrıs açıklarında 5.5 şiddetinde deprem meydana geldi. Bilim İnsanlarının dediği gibi Akkuyu deprem riski olan bir bölgedir ve nükleer santral yapılamaz

Bugün reklam panolarında, kamu araçlarında, bina giydirmelerinde, TV kanallarında Rus devletinin dev reklam bütçesiyle bütün ülkede aynı anda pazarlanan nükleer enerji bu haliyle tam bir faciadır; bu anlaşmalar yarın Türkiye’nin başının belası olacaktır. Bugünden İnsanımıza kendi yaşamını tayin hakkını hiçe sayılarak, genetiği değişmiş bir gelecek yaşam dayatılmaktadır. Nükleer ateş yakarak elektrik üretmek dünyanın en akılsız ve riskli yöntemidir. Sivil ve askeri nükleer tesislerde 1952-2011 arasında 100’den fazla kaza meydana gelmiştir, ciddi nükleer kaza meydana gelme sıklığı istatistiki olarak sekiz yılda birdir. Bu kazalarda insan yaşamı ve çevre geri dönülmez hasarlar almıştır. Fukuşima kazasının insan kayıpları henüz bilinmemekte, tahmini ekonomik kayıpları 500 milyar doların üzerindedir. Bu rakam Türkiye’ ekonomisinin 2014 büyüklüğüne yaklaşan bir miktardır.

Türkiye’de yaşayan insanların nükleer santrale ihtiyacı yoktur

  • Türkiye’de ekonominin dönmesi için de, endüstriyel üretim için de Nükleer enerjiye gerek yoktur.
  • Nükleer santralleri olan Türkiye korkan Türkiye’dir.
  • Nükleer santralleri olan Türkiye Akdeniz’de Karadeniz’de turizmi sekteye uğramış, tarımı zarar görmüş Türkiye’dir.
  • Büyük ve güçlü Türkiye ise insanların mutlu olduğu, yeterli ve temiz gıdanın olduğu, sağlıklı insanların olduğu Türkiye’dir.

Nükleer santral yapımı konusunda onca yaşanan usulsüzlükler, hukuksuzluklar, yasadışılıklara ragmen,  iktidar nükleer cehennemin kapısını aralamakta ısrar etse de bu memlekette yaşamı savunanlar buna izin vermeyecektir. Çocuklarına yaşanabilir bir dünya sözü vermiş nükleer karşıtları hem Mersin’de hem de Sinop’taki projeleri durduracaktır. Dünyadaki tüm nükleer santrallar kapanana kadar mücadele edecektir.

Ne Sinop’ta ne Akkuyu’da ne de Türkiye’nin herhangi bir yerinde nükleer santral yaptırmayacağımızı buradan bir kere daha ilan ediyor ve tüm yaşam savunucularını bu ölüm projelerine karşı durmaya davet ediyoruz. Bütün yaşam ve doğa savunucularını 25 Nisan Cumartesi günü Sinop’ta yapılacak nükleer santral karşıtı mitinge davet ediyoruz.”

17 Nisan 2015

Nükleer Karşıtı Platform İstanbul Bileşenler

(Yeşil Gazete)

YSGP eşsözcüsü Naci Sönmez’e ceza!

Yeşiller ve Sol Gelecek Partisi eşsözcülerinden Naci Sönmez Artvin’de yaptığı bir konuşma nedeniyle cezaya çarptırıldı.

naci sönmezNaci Sönmez cumhurbaşkanlığı seçimlerinin yapıldığı dönemde, Hopa ilçesinde açık hava toplantısında yaptığı bir propoganda konuşmasında,dönemin başbakanı şimdi Cumhurbaşakanı olan RTE’ye hakaret ettiği iddiasıyla hakkında açılan dava sonucu 7080 TL para cezasına mahkum edildi.

Sönmez’in avukatları kararı temyiz edeceklerini bildirdiler.

Karar üzerine Yeşiller ve Sol Gelecek Partisi bir açıklama yayınlayarak kararı meşru ve hukuki bulmadıklarını belirterek cezayı kabul etmediklerini ve ödemeyeceklerini belirttiler.

Açıklamada “Herkese her gün en az bir kere küfretmeye aşağılamaya,hakaret etmeyi kendine siyaset biçimi olarak belirlemiş bir başbakanın ,kürsü dokunulmazlığı olmayan bir partinin Eşsözcüsünü ceza ile terbiye etmeye kalkması kabul edilemez” deniliyor.
Yeşil Gazete

İstanbul Politikalar Merkezi’ndeki “Çernobil ve Sağlık” paneli izlenimleri – Ayşe Ceren Sarı

Çernobil nükleer felaketinin 29. yıldönümü yaklaşırken 14 Nisan’da Akkuyu Nükleer Güç Santrali’nin temel atma töreni gerçekleşti. Aynı tarihte #Çernobil Aksiyon Haftası kapsamında, Avrupa Çernobil Ağı’ndan Dünya Çernobil Ağı’na evrilen grubun bir parçası olarak Yeşil Düşünce Derneği (YDD) ve Nükleersiz.org’un katkılarıyla, İstanbul Politikalar Merkezi’nde Çernobil ve Sağlık Paneli vardı.

Paneldeki ilk konuşmacı Türkiye’ye ilk defa geçen sene yine Yeşil Düşünce&Nükleersiz.org davetiyle gelen “Fukuşima Tanığı” adıyla tanıdığımız Toshiya Morita’ydı.

30

Morita’nın sunumunun odağında radyasyon salımı ve radyasyona maruziyet bulunuyordu. Morita ayrıca Fukuşima’daki nükleer felaket sonrası sağlık durumu ve artan kanser oranları hakkında bilgi verdi ve her Cuma günü Japonya genelindeki 250 noktada, ülkedeki tüm elektrik şirketlerinin önünde eylem yapıldığını belirtti.

Morita’nın sunumunda yer verdiği  verilere bakacak olursak:

– Dünya genelinde sakıncasız radyasyon doz oranı – burada katlanılabilirlik kıstası  göz önünde tutuluyor- 0,114 µ Sv/saat. Bu oran

  • Uluslararası Radyolojik Korunma Komisyonuna göre 10 bin kişin in 5’inin kanser sebebiyle ölümüne neden oluyor.
  • John William Gofman’a göre 10 bin kişiden 40’ının kanser sebebiyle ölümü gerçekleşiyor.
  • Ukrayna hükümeti tarafından açıklanan bilgilere göre ise sadece kanser değil kalp hastalığı gibi diğer hastalıkların oluşumuna da neden oluyor.

Yani risk  derecesi belirtilenden çok daha  yüksek.

– Bölgede Fukuşima Nükleer Felaketi’ne bağlı radyoaktivite bu dozun oldukça üstünde. Fukuşima’da çocuklar okula giderken çekilen bir fotoğrafta 0,81μ Sv/saat radyasyonun tespit edildiği görülüyor. Bu, sakıncasız doz oranının 7 katı yüksekliğinde.

Yüksek radyoaktivite dozunun bölgedeki sağlığa olan etkilerine baktığımızda şunları görüyoruz:

  • Fukuşima bölgesinde şimdiye kadar nükleer felaketle bağlantılı 1.800 ölüm tespit edilmiş.
  • Çocuklardaki tiroit kanseri vakalarında ise büyük bir artış var. Araştırmalarda yaklaşık 385.000 çocukta 118 tiroit kanseri vakası tespit edilmiş. Oysa felaketten önce bu vakaya 0-14 yaş arası 100 bin çocukta 1 kişiden az, 15-19 yaş aralığındaki 1 milyon kişiden ise 5 kişide rastlanıyormuş. Fukuşima’da yapılan araştırmanın %9’u 14 yaş altı için yapılmış ve 1 milyon çocukta 306 çocukta tiroit kanseri çıkmış.
  • Kalp hastalıkları ve ani ölümlerde artış tespit edilmiş. Nükleer felaket öncesi 2010 yılına ait kayıtlarda kalp yetmezliğinin 143 kişide, felaketin gerçekleştiği 2011 yılında 199 kişide, 2012 yılında ise ilk 6 ay içinde 184 kişide görüldüğü, yani nükleer felaketten beri kalp yetmezliğinin 2,57 kat arttığı anlaşılmış.
  • Başka bir araştırmada Ibaraki Eyaleti Toride şehrinde kalp ritminde anomali vakalarında artış görülmüş. Toride şehrinin ilk ve ortaokul 1.sınıf öğrencilerinde çekilen elektrokardiografi ile kalp ritm bozukluğu tespit edilmiş. 2012 yılında ilk tarama 1.655 kişide, hassas tarama ise 73 kişide yapılmış. Oysa 2011 yılında yapılan hassas tarama sayısı 28. Yani kalp ritminde anomali vakaları nükleer felaketle beraber 2,6 kat artmış.
  • 2010 yılında kalp rahatsızlıklarında ölüm riskli vaka sayısı 9 iken, 2011 yılında bu sayı 21, 2012’de ise 24 olmuş.

Paneldeki ikinci sözü Türk Tabipleri Birliği adına Karadeniz’deki kanser vakalarına dair özel bir çalışmaya imza atan, Uludağ Üniversitesi Tıp Fakültesi  Halk Sağlığı Anabilim Dalı’nda görev yapan Prof. Kayıhan Pala aldı. 

Pala’nın sunumunda yer verdiği çarpıcı noktalar ve araştırmanın verilerine bakacak olursak:

– 26 Nisan 1986’da gerçekleşen Çernobil felaketi Mayıs başında tüm Doğu Karadeniz şeridini etkisi altına aldıktan ve radyasyondan çay ve fındığın etkilenmesinden sonra  hafızalarımıza kazınan, kamera karşısında ‘içiniz rahat olsun’ diye çay içen nükleer facia döneminin Sanayi ve Teknoloji Bakanı ANAP’lı Cahit Aral’ın, Çernobi kazasından tam 6,5 yıl sonra, 17 Aralık 1992’de, gazetelere “İnanılmaz İtiraf” olarak geçen açıklaması:

“Ama artık çok geç kalınmıştı. Halbuki olaydan yarım saat sonra alarm verilip tedbirler alınması gerekirdi. Türk halkı için çok üzgünüm. Radyasyonla ilgili herkesin Türk halkına özür borcu vardır…”

– Çernobil felaketi sonrası yayınlanan araştırma ve yayın sansürü:

Türkiye büyük Millet Meclisi araştırma Komisyonu Raporu: Dönemin YÖK  Başkanlığı tüm üniversite rektörlerine gönderdiği 28.08.1985 gün ve APK.08/25-8372 No.lu yazısı  ile, T. Radyasyon Komitesinin, Türkiye’de radyasyon ölçümleri, sonuçları ve etkileriyle ilgili olarak Komitenin bilgisi ve izi dışında herhangi bir yayın yapılmasını istemediğini belirterek gereğinin yapılmasını istemiştir. 

– Karadeniz  Bölgesi’nde, 1987-1992 yılları arasında lösemi, tiroid kanseri ve nöral tüp defekti görülme sıklıklarında artış gözlemlenmiş.

– Hopa’da kanser görülme sıklığı üzerine tanı konmuş olgular ve ölümler üzerinden yapılan bir değerlendirmenin sonuçlarına baktığımızda:

  • Araştırmada toplam 1939 evde 7.831 kişi hakkında bilgiye ulaşıldığını,
  • Tanısı doğrulanmış 49, tanıları doğrulanmamış 27 kanser olgusuyla karşılaşıldığını,
  • Araştırmanın son bir yılı söz konusu olduğunda (1 Ekim 2004- 30 Eylül 2005) 11 kişiye yeni kanser tanısı konulduğunu,
  • Buna göre yıllık standardize insidans hızının Hopa’da erkeklerde yüz binde 149,5, kadınlarda yüz binde 117,5 olduğunu görüyoruz. Standardize insidans hızı Türkiye genelinde erkeklerde yüz binde 48,3, kadınlarda ise yüz binde 30,3.

Bu çalışma sonucunda, Hopa’da kanser görülme sıklığı ile kanser nedeniyle ölümlerin Türkiye’nin diğer coğrafi alanlarına göre daha fazla görülmesi olasılığının araştırılmaya değer bir durum olduğu ve veri meselesinin ne derecede önemli olduğu ortaya çıkıyor.

– Bu noktada Nükleer Santral Karşıtı Bilim İnsanları Bildirisi (2007)’ne de yer vermekte fayda var: 

“…Nükleer santral kazaları ve atıkları kaynaklı radyasyon, gözlemlenemez olduğu için etkisi geç anlaşılan ve insanlık ve bilim tarihi bakımından yeni; bu nedenle bilimin ve risk altındaki toplum çoğunluğunun yeterince bilmediği riskler grubunda; denetlenemediği için de korkutucu, dünya çapında felaket yapıcı; sonuçları öldürücü, gelecek kuşaklar için çok tehlikeli; kolayca azaltılamayan ve miktarı giderek artan; gönüllü hizmetin olmadığı ve yürürlükteki yasalara uygun olmayan riskler grubundadır.”

Panelin üçüncü kısmında Beyaz Rusya Tıp Akademisi’nden  Dr. Larisa Danilova Çernobil sonrası Beyaz Rusya’daki endokrin hastalıkları hakkında bilgi verdi.

28

 Dr. Larisa Danilova’nın belirttiğine göre;

– Beyaz Rusya’nın nüfusu 1986 Mayıs’ı itibariyle değişkenlik gösteriyor. Beyaz Rusya Cumhuriyeti ağırlıklı olarak hafif ve orta kronik iyot eksikliği  bulunan bir Avrupa ülkesi. Devlet programı olarak iyotlu tuz ile iyot profilaksı 1970’lerde durdurulmuştu ve 12 yıl sonrasında Çernobil felaketinden dolayı tekrar başlatıldı.

– Çernobil felaketinden beri ülkede iyot 131 yoğunluk birikimi var.  Ayrıca Sezyum 137, Stronsiyum-90  ve Plutonyum-238,239, 240 radyoaktif maddeleri konsantrasyonu da artmış durumda.

– Stolin bölgesi 1996-2010 yılları  arasında tiroit ve endokrin hastalıkları üzerine yapılan araştırmalar, Çernobil felaketinden sonra Beyaz Rusya’da tiroid kanserine en çok özellikle çocuklarda ve genç yetişkinlerde rastlandığını, aynı zamanda bu vakayla karşılaşma sıklığının diğer yaş gruplarında da arrtığını gösteriyor. Bu noktada, tiroid nodüllerinin çocuklarda ve genç yetişkinlerde görülmesinin sıradışılığının altını çizmekte fayda var.

– İyot eksikliği  kadınlarda daha fazla olduğu için tiroit nodulleri kadınlarda daha yaygın ve bu durum ileri yaşlarda kanser olasılığı arttırıyor

Panelin dördüncü konuşmacısı 2014 yılında IPPNW (Nükleer Savaşın Önlenmesi İçin Uluslararası Fizikçiler) Avrupa Başkanı olan Dr. Angelika Claußen’dı.

29

Claußen’ın konuşmasının odağında iyonize edici küçük doz radyasyonun sağlığa olan etkileri bulunuyordu:

–  Claußen üç tip radyasyondan  bahsetti: doğal  radyasyon, tıbbi  radyasyon ve nükleer güç santrallarıyla  yaşamaktan dolayı maruz kaldığımız radyasyon

– Doğal radyasyonun zararlı biyolojik etkileri epidemiyolojik olarak gösterilebiliyor. Kapalı mekanlarda radona maruziyet  ile akçiğer kanseri arasında ilişki olduğuna dair ciddi bulgular mevcut . 1 metreküpte bulunan her 100 Bq, kanser riskini %11 arttırıyor.

– Teşhis amaçlı tıbbi radyasyon uygulamaların zararlı biyolojik etkileri epidemiyolojik olarak gösterilebiliyor.  1985-2005 arasında bilgisayar tomografi (BT) muayenesi yapılan 10,9 Milyon hastanın kanser riski bir BT (4,5 mSv) ile %24 artıyor. Birden fazla BT yapıldığı takdirde her BT kanser riskini ayrıca %16 arttırıyor. Hasta ne kadar gençse, risk o kadar artıyor:

  • 1-4 yaş arası: Kanser riski %35 daha fazla
  • 5-9 yaş arası: Kanser riski %25 daha fazla
  • 10-14 yaş arası: Kanser riski %14 daha fazla

– Burnumuzun dibinde bir nükleer güç santraliyle yaşamanın sağlımızı olumsuz etkilemesi için bir nükleer felaket gerçekleşmesine gerek bulunmuyor. Nükleer Güç Santralı’nın kendisi; uranyum zenginleştirme tesisleri; NGS yakıt çubukları tesisleri ve nükleer atık depolarının varlığı düşük dozda nükleer güç santrali kaynaklı radyasyona maruz kalmaya yeterli oluyor. Nükleer enerji kullanımının ve nükleer silahların zararlı biyolojik etkileri epidemiyolojik olarak gösterilebiliyor:

  • Doğu Almanya’daki Wismut uranyum madeninde çalışmış olan 59.001 işçide 1998 yılına dek 2.388 akçiğer kanseri vakası tespit edildi. Radona bağlı radyasyondan dolayı her çalışılan ay başına risk %21 artıyor.
  • Nükleer sektörde (madenler dışında) 154 iş yerinde – 598.000 çalışan ile yapilan çalışmaya göre çalışanların %90’dan fazlasınin aldigi doz 50 mSvden az. Solid tümörler için olan her Sv başına %97, lösemi icin %193 daha yüksek risk hesaplanmis. Çalışma ayrıca nükleer sektörde çalışanlarda ölümlerin %1-2’si radyasyonun etkisine bağlanabileceğini belirtiyor.
  • NGS yakınında yaşayan 5 yaşından küçük çocuklarda kanser riskinde belirgin artış olduğu ve riskin yüksekliğinin NGS’ye olan uzaklık ile bağlantılı olduğu görülüyor:

– 50 km:  %8–18 vaka artışı

– 10 km: %20–40 vaka artışı

– 5 km: %60–75 vaka artışı

– 5 km’den daha yakın yaşayan çocuklarda lösemi riski ikiye katlanıyor

  • Düşük doz yani  0-100 mSv arası radyasyon sağlığı yaygın olarak ve ciddi biçimde etkiliyor:

– Kanser

– Doğrudan radyasyon hedefinde yer almayan komşu hücrelerde genomik instabilite

– Herediter etkiler, genetik mutasyon, konjenital malformasyon

– Yaşlanmanın hızlanması (özellikle likidatörlerde görülmektedir)

– Diğer kanser dışı hastalıklar:

– Kardiyovasküler hastalıklar

– İyi huylu (benign) tiroit hastalıkları

– Çocuklarda uzun süren enfeksyonlar

– Fonksiyonel beyin hastalıkları

Panelin beşinci ve son konuşmacısı Dr. Alper Öktem ise TAEK tarafından yayımlanan Çevresel Radyoaktivite Atlasında Doğu Karadeniz raporunu yorumladı:

– Çevresel Radyoaktivite Atlasında, Türkiye Atom Enerjisi Kurumu tarafından 2002-2011 yılları arasında 81 ilden toprak ve su numuneleri (1913 yüzey ve 1877 içme ve kullanma suyu numunesi) alınarak oluşturuldu. Atlas’da  doğada olmayan, nükleer silah denemeleri ile dünya topraklarının tanıştığı ve yarılanma yolu 30 sene olan  Sezyum 137 radyoaktif maddesinin Türkiye haritasındaki bütün illerde bulunduğunu görülüyor.

– Sezyum 137’un özellikle Doğu Karadeniz’de yer yer çok belirgin olduğu tespit edilmiş:

  • Hopa 100 – 150 Bq/kg
  • Rize Ardeşen 175 – 200 Bq/kg
  • Rize Pazar, Çayeli ve Derepınarı 100 – 150 Bq/kg
  • Trabzon Arsin 150 – 175 Bq/kg
  • Trabzon Tomra, Tonya ve Şalpazarı 100 – 150 Bq/kg

– Sezyum 137’nin topraktaki varlığını toprakta ‘açık kalmış radyoaktif röntgen makinaları’na benzetmek mümkün. Bu radyoaktif madde özellikle meralar yoluyla gıda zincirine giriyor ve madde birikimlerinin detaylı ölçümlerinin yapılması gerekiyor.

– Dr. Alper Öktem iki ayrı numune Rize çayını Almanya’da bir bakkaldan alıp, ölçüm için Umweltinstitut München e.V. (Münih Çevre Enstitüsü)’ne göndermiş. Bir numunede 30 Bq/kg, diğerinde 45 Bq/kg Sezyum 137 tespit edilmiş. Bu ölçüm sonuçları, radyasyonun tehlikelerini küçümsemeyen hekimler açısından üzerine düşünülmeye değer.

Not:

– Sv(sievert): canlı dokunun maruz kaldığı radyasyonun etkisini gösteren ‘doz eşdeğeri’nin Uluslararası Ölçüm Sistemi’ndeki birimi

– Bekerel: atom çekirdeğinin bozunma hızının Uluslararası Ölçüm Sistemi’ndeki birimi.

—-

26 Nisan günü, Çernobil felaketinin 29 .Yıldönümünde Türkiye’de 40 yıldır yaşanan nükleer karşıtı mücadele ve santral tartışmaları artarak devam ederken, bir kez daha bir araya gelip nükleere hayır diyeceğiz. 7 milyon kişinin sağlık koşullarını ve geleceğini etkileyen, 800 bin insanın ‘tahliye görevlisi’ olarak felaketin yaşandığı alanda engelleme ve temizlik çalışmaları yaptığı için engelli olduğu ya da hayatını kaybettiği, 17 bin insanın patlamadan dolayı aile fertlerini kaybettiği insan eliyle yaratılan afet Çernobil. Türkiye’de hiçbir resmi araştırma yapılmadığı için net sonuçları hala bilinmeyen Çernobil’i, 4 yıl önce meydana gelen ancak önümüzdeki 20-30 yıl boyunca da etkilerini deneyimleyerek konuşmaya devam edeceğimiz Fukuşima nükleer felaketine dair her gün yeni bir haber alırken, yeni santrallerin kurulmasında ısrar edildiği için yarınımız adına duyduğumuz endişelerle daha derinden anacağız.

Fotoğraflar: Menekşe Kızıldere

 

12.Ayşe Ceren Sarı

 

Ayşe Ceren Sarı

ABD’de iklim değişikliğine karşı karbon salımı kısıtlamaları şimdilik güvende

ABD‘de Başkan Obama yönetiminin en büyük iklim başarılarından bir olan kömür santrallerinin iklim değişikliğine yol açan karbondioksit salımlarına Temiz Hava Kanunu çerçevesinde getirdiği kısıtlamalara karşı dava, Perşembe günü Washington DC Federal Temyiz Mahkemesi‘nde görülmeye başladı.

ABD'nin bazısı iyice yaşlanan kömürlü santralleri ve bunları destekleyen iklim inkârcısı eyaletler EPA'i dava ediyor.
ABD’nin bazısı iyice yaşlanan kömürlü santralleri ve bunları destekleyen iklim inkârcısı eyaletler EPA’i dava ediyor.

Kömür sanayii ve 15 eyaletin müşteki avukatları, yönetmelikçe getirilen ve yüzlerce kömürlü termik santralin nihayetinde kapanmasıyla neticelenecek kurallara karşı bunun emsali olmayan ve enerji sanayiini temelden etkileyecek bir uygulama olduğunu savunarak karşı çıktılar. Divandaki üç yargıcın ikisi ise henüz kuralların son hâlini almamış olmasını gerekçe göstererek bu iddiayı reddettiklerini söylediler; ancak uzun nefesli olacağı şimdiden belli davanın görülmeye devam etmesine karar verdiler.

Federal sistem dahilinde eyaletlerin ekonomi siyasetlerine doğrudan müdahale etmesi çok güç olan Obama yönetiminin Çevre Koruma Ajansı (EPA) üzerinden ve Temiz Hava Kanunu çerçevesinde getirmeyi başarabildiği termik santral sera gazı salım sınırlamaları, ülkenin iklim değişikliği ile mücadelesinin çok önemli bir ayağı ve salım indirim hedeflerini tutturması için hayati önemde.

(Yeşil Gazete,The Guardian, The New York Times)

 

68 Baharının efsane aracı VW Camper elektrikli versiyonuyla geri dönüyor

Kampçıların, bir zamanlar hippilerin, ve günümüzde hippilik heveslilerinin tercihî aracı ikonlaşmış Volkswagen Westfalia Camper geri dönüyor! Geçtiğimiz hafta New York Otomobil Fuarı’nda konuşan VW yönetim kurulu üyesi Hans-Johann Nausser‘e göre, 2003’te üretimlerine son verilen araç, öncelikle konsept bir elektrikli araç olarak geri dönecek.

VW Camper elektrikli araç olarak geri dönüyor, ama umalım görüntüsü çok bozulmasın.
VW Camper elektrikli araç olarak geri dönüyor, ama umalım görüntüsü çok bozulmasın.

Nausser’e göre, VW Camper’in hatlarını yaşatacak araç önde bulunan bir elektrikli motorla çalışacak ve akü altında olacak. VW son on senede iki diğer minibüs konsepti çıkarmıştı. Yöneticiye göre, henüz piyasaya sürülüp sürülmeyeceği kesin olmamakla birlikte, konsept yapıldıktan sonra uygun bir maliyet tabanı olursa bununla tatile çıkabileceğiz.

(Yeşil Gazete, Inhabitat)