Ne Sinop’ta Ne Akkuyu’da ne de dünyanın herhangi bir yerinde nükleer santral yaptırmayacağız!

Istanbul Nükleer Karşıtı Platform Bileşenleri 17 Nisan bu gün saat 11:00 ‘da Elektrik Mühendisleri Odası’nda nükleer santral kurma girişiminin arka planını, nükleer karşıtlarının ölüm santrallarına karşı mücadelede birlikteliklerini ve kararlılıklarını açıkladıkları basın toplantısını günler öncesinde basını bilgilendirdikleri üzere gerçekleştirdi. Basın toplantısında TMMOB, Tabipler Odası, Disk Temsilcisi Önder Atay, Prof.Dr Engin Türe,İstanbul Milletvekili Levent Tüzel ile Yeşil Düşünce Nükleersiz.org tarafından  12-14 Nisan Sinop,Samsun ve İstanbul’da düzenlenen Çernobil ve Sağlık panelinin de katılımcılarından Nükleer Savaşa ve Silahlara Karşı Hekimler Birliği ( IPPNW)Avrupa Başkanı Dr Angelika Claussen konuşma yaptı.

Nükleer Savaşa ve Silahlara Karşı Hekimler Birliği(IPPNW)Avrupa Başkanı Angelika Claussen
Nükleer Savaşa ve Silahlara Karşı Hekimler Birliği(IPPNW)Avrupa Başkanı Angelika Claussen

Basın toplantısı sonrasında aşağıdaki basın metni gazetecilerle paylaşıldı .

Elektrik Mühendisleri Odası İstanbul Şube Başkanı Beyza Metin'nin moderatörlüğündeTMMOB İKK sekreteri ve Tabipler odası
Panelin moderasyonunu Elektrik Mühendisleri Odası İstanbul Şube Başkanı Beyza Metin üstlendi

“Çernobil kazasının üzerinden 29 yıl geçti.

Çernobil kazası nedeniyle 350 bin kişi evlerini terk etmek zorunda kaldı. Kaza ve kazadan sonra temizlik çalışmalarında 800 bine yakın kişi çalıştı. ‘Tasfiyeci’ adı verilen bu kişilerin haklarını savunan birlik, 800 bin temizlikçiden 60 bininin öldüğünü, 165 bininin ise sakat kaldığını söylüyor. Sovyetler Birliği’nden kalan resmi raporlar ise 25 bin tasfiyecinin öldüğünü kabul ediyor.

Çernobil faciasının sonuçları konusunda hazırlanmış bir çok rapor bulunmakta ancak hiçbir rapor yaşanan facianın bütün boyutlarını kapsayamamaktadır. Halen süren etkilerin nereye kadar uzanacağı bilinemiyor. Kesin olan, Çernobil nedeniyle sağlık sorunu yaşayanların çokluğu. 1996 yılında Ukrayna, Rusya ve Belarus’ta çocuklar arasında tiroit kanseri yüzde 200 arttı. Dünya Sağlık Örgütü o tarihte, bu üç ülkede 4 milyon kişinin nükleer felaketten etkilendiğini ve 1 milyonunun tedavi gördüğünü açıklamıştı. Ukrayna, Belarus ve Rusya sınırları içerisindeki  146 bin kilometrekarelik bir alan radyoaktif kirliliğe (sezyum-137) maruz kaldı. Sezyum-137 izotopunun radyoaktivitesini yitirmesi için 300 yıl geçmesi gerekiyor.

 

Çernobil faciasının başta Karadeniz olmak üzere ülkemizde yol açtığı sorunlar konusunda ise maalesef hiçbir ciddi raporlama yaptırılmadı. Her ailede bir kanser vakasının bulunduğu  Karadeniz ve tüm Türkiye’ye yayılan radyasyon bulutlarının canlılara, toprağa , hava ve suya verdiği zararın boyutu bugün bile tam olarak bilinmemektedir.

Ardından 2011 yılında Fukuşima kazası oldu. Bu kazadan sonra başta Avrupa ülkeleri olmak üzere bir çok ülke nükleer santral planlarını gözden geçirdi. Yeni nükleer reaktör inşaatı bakımından bir düşüş yaşanırken bir çok ülkede kademeli olarak nükleer santralların tamamının kapatılması konusunda kararlar alındı, anlaşmalar imzalandı. Japonya bu faciadan sonra nükleer reaktörlerinin tamamını kapattı.

AKP İKTİDARI HALKA NÜKLEER SANTRAL DAYATMASINI SÜRDÜRÜYOR

Fukuşima’daki reaktörlerden okyanusa ve atmosfere yayılan sızıntı hala kontrol altına alınamamışken, Türkiye’de kamu oyunun nükleer enerjiye karşı olduğu bilinirken, AKP hükümeti ısrarla işsiz ve müşterisiz kalmış nükleer lobiyi ülkemize davet etmeye devam ediyor. Şeffaflıktan uzak,ikili anlaşmalar imzalıyor, protokoller yapıyor yeni görüşmeler ve girişimler yapıyor.

31 Mart 2015 günü mevcut elektrik şebekesini bile kontrol edemeyerek ülkeyi her anlamda karanlığa boğan hükümet, 1 Nisan da sabaha karşı Meclis’ten 182 oyla alelacele geçirdiği anlaşmayı kanunlaştırarak,  Sinop’a nükleer santral yapılmasını halka dayatıyor. Hem de dünya tarihinin gördüğü en büyük nükleer kazalardan birinin yaşandığı  Japonya hükümetiyle birlikte. Bir hükümet giderayak hem oy toplama hem de yandaşlarına rant sağlamak için ihalesiz uluslararası hızlıca anlaşmalar yapmaktan çekinmiyor.

Yine tüm Türkiye’de elektrikler kesikken Cumhurbaşkanı Erdoğan 3. nükleer santrali kuracağını açıklıyor.

NÜKLEER SANTRALLARIN ARKA YÜZÜ: YALANLAR GERÇEKLER

Nükleer santraller anti demokratiktir. Gelecek nesillerin insanların yaşamını tehlikeye atmaya hiç bir hükümetin hakkı yoktur. Binlerce yıl yok olmayacak atıkları Ülkemize gömmeye kimsenin hakkı yoktur. Bütün bunlar ortadayken, neden 3 tane nükleer santral şimdi yapılmak isteniyor?

Enerji ihtiyacı olmadığını Enerji Tabii Kaynaklar Bakanı Taner Yıldız kendisi açıkladı; tarihi elektrik kesintileri tarihinin ilk on listesine girdiğimiz gün ülkemizde “arz fazlası” olduğunu söyledi. Büyüme rakamları yüzde ikilere inen, sanayisi atıl bırakılmış, gerçek işsizlik rakamlarının % 20’lerde olduğu Türkiye’de ufukta aynı anda üç santral kurulmasını haklı çıkartacak üretimden kaynaklı talep bulunmamaktadır. Var olan 250 milyar kilovatsaat tüketimin % 40 ila 50’si AVM gibi hizmet sektörü tüketimi ile vasıfsız demir çelik üretimi, çimento ve toprak sanayi gibi ülkemize kirli üretim süreçlerini taşıyan ve katma değer bırakmayan enerjiyi yoğun kullanan sektörlere dağılmaktadır. Bu sektörler niteliksiz istihdam ve çevre kirliliği sebebiyle ekonomik gelişmişliğimize hiçbir katkı sunmamaktadırlar, bu sektörlerin ihtiyacını karşılamak için nükleer enerji peşine düşmek dehşete düşürücü bir politikasızlık ve kötü yönetim örneğidir. Nükleer santral adresi ilan edilen Mersin ‘de SEKA ve Sinop’ta Şişe Cam gibi nitelikli üretim yapan, bulundukları kentin gelişmişliğine katkı sağlayan sanayi kuruluşlarının kapatıldığını ve sosyo-ekonomik yapının kaderine terk edildiğini hatırlatmakta yarar vardır.

AKP İKTİDARI HALKA YALAN SÖYLEMEYE DEVAM EDİYOR !!!

Nükleer enerji Türkiye için bir ihtiyaç değil siyasi tercih hatta siyasi zorlamadır.

Nükleer enerji temelde güç bağımlısı ve antidemokratik iktidarların elinde tutmaktan hoşlandığı bir silahtır; Türkiye’deki on yılı aşan antidemokratik tek parti/ tek adam iktidarı dünyada eşi benzeri görülmemiş bir kavuşma telaşıyla karanlık, kirli ve pahalı nükleer güce kapılarımızı ardına kadar açmaktadır.

Türkiye’nin nükleer enerjiye girişinin dünyada eşi ve benzeri yoktur ve diğer başka alanlarda görmeye alıştığımız biçimde bu girişimde büyük tutarsızlıklar vardır:  Akkuyu’da % 100 Rus,  Sinop’ta % 70 Japon sermayeli yatırım modelleriyle, ipler tamamen başkalarının eline bırakılmaktadır. Türkiye’nin şaşırtıcı nükleer teslimiyetine, “yap-işlet-senin olsun” modeli adı verilmektedir. Sinop ve Akkuyu kurulur, işletilir ve kazasız belasız söküm süreci beklenir ise ülkemiz toprakları yüzyılı aşkın bir süre nükleer endüstrinin olacaktır.

Nükleer santrallarda kaza olmasa bile işletme  ve söküm süreçlerinde etrafa daima radyasyon yayarak insan ve canlı yaşamını tehdit etmektedir. Dünyada nükleer santrallardan çıkan radyoaktif atıklardan nihai olarak kurtulmanın çözümü yoktur. Radyoaktif atıklar geçici olarak özel kaplara konularak bekletilmektedir, oldukça yüksek maliyetli ve ölümcül risklidir. Japonya ile yapılan anlaşmada nükleer atıkların bertarafından Türk hükümeti sorumludur. Yani atıklar topraklarımızda gömülecek veya bekletilecektir. Diğer taraftan nükleer atığı bulunan birçok ülke kendi topraklarında nükleer atık depolamak  istememektedir.  Bu ülkeler nükleer atıklarını bir yolunu bularak diğer ülkelerde depolama yoluna gitmektedirler., Sinop ta ve Mersin de nükleer santrallar için ayrılan alanların büyüklüğüne bakınca   Bu durum bizde  şüphe oluşturmaktadır.

Nükleer teknoloji son derece karmaşıktır. Ayrıca, nükleer enerji santralleriyle ilişkili riskler de öylesine yıkıcı ve tersine çevrilemeyen sonuçlara neden olabilir ki bunların denetimi üst düzey hukuki ve teknik alt yapı gerektirir. İktidarın yönetim mottosu haline gelen  “kervan yolda dizilir” yaklaşımı nükleer süreçlerde düşünülemez.. Nükleer teknoloji alanında yeterli insan kaynağına sahip bulunmamaktayız;  aynı anda iki farklı tipte santralı denetlememiz ise tamamen imkansızdır. Sinop ve Akkuyu reaktörlerinin tasarımı, inşaatı, hizmete sunulması, hizmetten çıkarılmasına ilişkin tatmin edici bir bilginin olmamasının yanı sıra, bunun güvenlik değerlendirmesini destekleyecek yeterli veri de yoktur. Risklerin ne olduğuna dair tarafsız bir analiz yapmak bile hali hazırda imkansızdır.

Nükleer alanda denetim yapma ve yasal düzenlemeleri önerme görevi henüz hala TAEK’indir.  TAEK,  “nükleer kervan “ ufukta bile görülmeden hazır olması beklenen bir kurum iken,  henüz dünyanın hiç bir yerinde denenmemiş, kağıt üzerinde geliştirilmiş Akkuyu VVR ve Sinop AtMEA nükleer reaktör modellerinin denetim şartnamelerini hazırlayacak kadroya sahip bile değildir,  Akkuyu inşaat lisansı başvuru belgelerinin değerlendirilmesi için yabancı firmalardan hizmet alımı ihalesi ile işlerin içinden çıkmaya çalışmaktadır.  TAEK’in açtığı ihale şartnamesindeki, “Akkuyu Nükleer Güç Santralı Elektrik Üretim A.Ş. veya bu şirketin ortakları olan firmalar ile bu firmalara iş yapmakta olan kurum veya kuruluşlar tek başlarına teklif veremezler, iş ortaklıklarında yer alamazlar ve alt yüklenici olamazlar” ibaresine karşın ROSATOM’la iş yapan firmaların ihaleye başvurması bir faciadır.

Dev mali bütçesine rağmen zayıf, yetersiz TAEK kadrosu değil nükleer enerjinin hukuki alt yapısını kurmak, alanda rutin denetim ve yaptırım görevlerini dahi ifa etmekten acizdir. İkitelli, Gaziemir, Köprübaşı, Kuito vakaları, TAEK’in yetkinliğinin seviyesini, halk ve çevre sağlığını hiçe sayabildiğini kamuoyumuza ve uluslararası nükleer camiaya ispat etmiştir. Kurumun nükleer santralların yapım süreçlerinde etkili denetim ve yaptırım kabiliyeti yoktur;  zira TAEK siyasi iktidardan bağımsız değildir. Başbakanlık ne derse TAEK o yönde hareket mecburiyetindedir.  Nitekim Akkuyu’da daha ilk aşamalarda siyasi çıkar ilişkileri su yüzüne çıkmıştır.   Akkuyu Nükleer Güç Santrali’nin Deniz Hidroteknik Yapıları temel atma töreni sebebiyle basında 14 Nisan’da çıkan haberlerde,  bu işin ihalesinin Ankara’dan gelen bir talimatla Cengiz İnşaat’a verdirildiği yazılmıştır. Cengiz İnşaat hepimizin yakından tanıdığı, millete küfür etmekle ünlenen, AKP hükümetleri döneminde birçok inşaat (3. Köprü gibi) ve elektrik üretim ve dağıtım ihalesini kazanan yandaş şirkettir. TAEK, Cengiz İnşaatın yaptığı işin denetimini hangi kriterlere göre ne cesaretle yapabilecektir?

Akkuyu’da baştan sona hukusuzluklarla dolu ÇED sürecine ve süren davalara rağmen, yine yer lisansı ile ilgili açılmış davalara karşın 14 Nisan 2015 günü Akkuyu’da temel atma töreni yapılmaya çalışıldı ve ertesi gün Akkuyu’ya 160 km uzaklıkta Kıbrıs açıklarında 5.5 şiddetinde deprem meydana geldi. Bilim İnsanlarının dediği gibi Akkuyu deprem riski olan bir bölgedir ve nükleer santral yapılamaz

Bugün reklam panolarında, kamu araçlarında, bina giydirmelerinde, TV kanallarında Rus devletinin dev reklam bütçesiyle bütün ülkede aynı anda pazarlanan nükleer enerji bu haliyle tam bir faciadır; bu anlaşmalar yarın Türkiye’nin başının belası olacaktır. Bugünden İnsanımıza kendi yaşamını tayin hakkını hiçe sayılarak, genetiği değişmiş bir gelecek yaşam dayatılmaktadır. Nükleer ateş yakarak elektrik üretmek dünyanın en akılsız ve riskli yöntemidir. Sivil ve askeri nükleer tesislerde 1952-2011 arasında 100’den fazla kaza meydana gelmiştir, ciddi nükleer kaza meydana gelme sıklığı istatistiki olarak sekiz yılda birdir. Bu kazalarda insan yaşamı ve çevre geri dönülmez hasarlar almıştır. Fukuşima kazasının insan kayıpları henüz bilinmemekte, tahmini ekonomik kayıpları 500 milyar doların üzerindedir. Bu rakam Türkiye’ ekonomisinin 2014 büyüklüğüne yaklaşan bir miktardır.

Türkiye’de yaşayan insanların nükleer santrale ihtiyacı yoktur

  • Türkiye’de ekonominin dönmesi için de, endüstriyel üretim için de Nükleer enerjiye gerek yoktur.
  • Nükleer santralleri olan Türkiye korkan Türkiye’dir.
  • Nükleer santralleri olan Türkiye Akdeniz’de Karadeniz’de turizmi sekteye uğramış, tarımı zarar görmüş Türkiye’dir.
  • Büyük ve güçlü Türkiye ise insanların mutlu olduğu, yeterli ve temiz gıdanın olduğu, sağlıklı insanların olduğu Türkiye’dir.

Nükleer santral yapımı konusunda onca yaşanan usulsüzlükler, hukuksuzluklar, yasadışılıklara ragmen,  iktidar nükleer cehennemin kapısını aralamakta ısrar etse de bu memlekette yaşamı savunanlar buna izin vermeyecektir. Çocuklarına yaşanabilir bir dünya sözü vermiş nükleer karşıtları hem Mersin’de hem de Sinop’taki projeleri durduracaktır. Dünyadaki tüm nükleer santrallar kapanana kadar mücadele edecektir.

Ne Sinop’ta ne Akkuyu’da ne de Türkiye’nin herhangi bir yerinde nükleer santral yaptırmayacağımızı buradan bir kere daha ilan ediyor ve tüm yaşam savunucularını bu ölüm projelerine karşı durmaya davet ediyoruz. Bütün yaşam ve doğa savunucularını 25 Nisan Cumartesi günü Sinop’ta yapılacak nükleer santral karşıtı mitinge davet ediyoruz.”

17 Nisan 2015

Nükleer Karşıtı Platform İstanbul Bileşenler

(Yeşil Gazete)

Pınar Demircan
Pınar Demircan
Lisansını iktisat ,yüksek lisansını ingilizce işletme, doktorasını sosyoloji alanında tamamlamış olan Bağımsız Araştırmacı Pınar Demircan iş yaşamına Japonca bilmesi vesilesiyle Japon şirketlerinin insan kaynakları ve kalite yönetimi alanında çalışarak başladı. Profesyonel iş yaşamı devam ederken Türkiye'de bir nükleer santral kurulmasının yeniden gündeme gelmesinin ardından Fukuşima Nükleer Felaketi üzerinden nükleer santrallerin gerçeklerinin öğrenilmesi için Japonya'daki sivil toplum örgütleri ve ağlarıyla bağlantıya geçti. 2014 yılında Yeşil Gazete yazarları arasına katılarak nükleer santraller ve enerji konusuna yazılarıyla katkı yapan Demircan nukleersiz. org koordinatörlüğünü de bu tarihten itibaren yürütüyor. Çok sayıda sivil toplum örgütüyle çalışmalar yürüten Demircan'ın yurt içi ve dışında katıldığı konferans, etkinlik ve atölyelerde iklim, enerji, çevre ve ekoloji konularında özellikle nükleer bağlamında paylaşımları bulunuyor. Çalışmalarını akademik alanda da sürdürmek için başladığı sosyoloji alanındaki doktorasını 2023 yılında tamamlayan Demircan'ın disiplinlerarası alanda çeşitli çeviri ve makaleleri bulunuyor. İletişim: [email protected]

İLGİLİ HABERLER

İLGİNİZİ ÇEKEBİLİR

İstanbul’da trafik sıkışıklığı, ücretlendirilmesi ve toplumun desteği

Ekonomistler, çok uzun bir süreden beri dışsal maliyetlerin fiyatlandırma...

Otoban

Otoban yapılmaya başlanmasıyla birlikte şehrin küçük nüfusunu oluşturan otomobil sahipleri yayalara değil, yayalar onlara tabi kılınmaya başlandı.

Göç sonrası ‘yeniden çiçeklenenler’ İstanbul’da buluşuyor

Galata Postane'de düzenlenecek 'Rebloom: İstanbul'da Göç Sonrası Mekanlar ve Sanatsal karşılaşmalar' festivali, 5-7 Aralık tarihlerinde izleyicilerle buluşacak.

Gözaltına alınan gazetecilerden ikisi tutuklandı, 10 haberci ‘adli kontrol’ şartıyla serbest

Eskişehir merkezli operasyonlarda gözaltına alınan gazetecilerden Bilge Aksu ve Mehmet Uçar tutuklandı. Gözaltına alınan diğer haberciler adli kontrol şartıyla serbest bırakıldı.

Botsvana’da ölen 350 filin iklim kaynaklı su zehirlenmesine maruz kaldığı düşünülüyor

Uydu veri analizleri, 2020'deki kitlesel ölümlerin ardında yosun patlamalarının olabileceğini gösteriyor.

EN ÇOK OKUNANLAR