Ana Sayfa Blog Sayfa 2959

Arktik Okyanusu deniz ekolojisini korumak için en az 16 yıl balıkçılığa kapatıldı

Birleşmiş Milletler ve dokuz ülke tarafından 2 Aralık’ta Arktik Okyanusu’nda en az 16 yıl ticari balıkçılık yapılmasını yasaklayan bir anlaşma imzalandı.

Anlaşmanın bilim insanlarının okyanustaki deniz ekolojisini ve iklim değişikliğinin bölge üzerindeki etkisini inceleme amacıyla imzalandığı söylendi. Arktik Okyanusu üzerindeki 2.8 kilometrelik bir alanı kapsayan uluslararası suları korum anlaşması iki yıl süren görüşmelerden sonra imzalanırken, anlaşmanın yalnızca okyanusa kıyısı olan ülkeleri değil, ticari balıkçılığın yaygın bir meslek olan Japonya, Çin ve Güney Kore gibi bütün ülkelere uygulanacağı belirtildi.

Anlaşmanın 16 yıl boyunca geçerli olacağı ve her beş yılda bir, anlaşmaya dahil olan devletlerden biri itiraz etmediği sürece yenileneceği söylendi. 2015 yılından beri görüşme yöneticisi unvanına sahip olan ABD Dışişleri Bakanlığı elçisi David Balton, “Anlaşma, bölgede çalışma yapılabilecek yönetim ve teknolojiye ulaşılana kadar bekletildi” dedi. Ayrıca okyanusu ticari balıkçılığa kapatmanın yanında anlaşma dahilinde, okyanustaki canlıların gözlemlenmesine ve iklim değişikliğinin bölge üzerindeki etkisine karar verildi.

 

(Evrensel)

Yeşil Diyalog’da konsept ulaşım, eğitim ve enerjiye odaklanan “Alternatifler”

Bu yıl Yeşil Düşünce Derneği tarafından 14’üncüsü düzenlenen Yeşil Diyalog bu kez ulaşım, eğitim ve enerji alanlarına odaklanarak “Alternatifler” konseptiyle düzenleniyor. Brüksel Bölgesi eski Çevre Bakanı, Avrupa Yeşiller Partisi Komite Üyesi Evelyne Huytebroeck ve İstanbul Politikalar Merkezi Kıdemli Uzmanı ve İklim Çalışmaları Koordinatörü Ümit Şahin‘in açılış oturumunda konuşacağı etkinlikte Sokak Bizim Derneği ve TMMOB Şehir Plancıları Odası’ndan Arzu Erturan “Ulaşım Politikaları”,  WWF İklim Değişikliği ve Enerji Programı Koordinatörü Mustafa Özgür Berke Enerji Politikaları”, Kültürhane’den Ayşe Gül Yılgör ise “Eğitim Politikaları” başlığı altında konuşacaklar.

14. Yeşil Diyalog’un programına buradan erişim mümkün.

Yeşil Düşünce Derneği, herkesin katılımına açık ve ücretsiz gerçekleşecek olan etkinliğin duyurusunu şu sözlerle yaptı:

“70lerden bu yana toplumu dönüştüren ve ilham veren yaşam pratiklerini ören yeşil hareketin izinde bugünün alternatiflerini konuşmak üzere 14. Yeşil Diyalog Toplantısı’nda bir araya geliyoruz.

Bu diyalog toplantısında yaşam alanlarının daraltıldığı ve tektipleştirildiği, özgürlüklerin kısıtlandığı, düşmanlıkların ve kavgaların büyüdüğü günümüz dünyasında kendine yeterli ve barışçıl bir yaşamı kurgulayanların ilham verici deneyimlerini dinleyeceğiz ve ses vereceğiz. Enerji, eğitim ve ulaşım ana başlıkları altında hayatın içinde başka bir politikanın ve pratiğin nasıl mümkün olduğunu tartışacağız.

Konuşmak, hayal kurmak, paylaşmak, dayanışmak, umut etmek, hayatı ve sistemi olduğumuz yerden dönüştürmek üzere…

Seni de bekliyoruz…”

Etkinliğe kayıt olmak için lütfen tıklayınız

Etkinlik detaylarına Facebook üzerinden ulaşmak için lütfen tıklayınız 

9 Aralık Cumartesi günü İstanbul Beyoğlu Cezayir toplantı salonunda gerçekleşecek buluşmanın programı ise şöyle:

PROGRAM:

11.00 | Açılış Konuşmaları
▸ Evelyne Huytebroeck (Brüksel Bölgesi eski Çevre Bakanı, Avrupa Yeşiller Partisi Komite Üyesi) – Sunum İngilizce olacak ve çeviri olmayacaktır.
▸ Ümit Şahin (İstanbul Politikalar Merkezi Kıdemli Uzmanı ve İklim Çalışmaları Koordinatörü)

11.30-13.00 | Ana panel: Sürdürülebilir bir yaşam için alternatif politikalar
▸ Ulaşım Politikaları | Arzu Erturan (Sokak Bizim Derneği/ TMMOB Şehir Plancıları Odası)
▸ Enerji Politikaları | Mustafa Özgür Berke (WWF İklim Değişikliği ve Enerji Programı Koordinatörü)
▸ Eğitim Politikaları | Ayşe Gül Yılgör (Kültürhane)

13.30-14.30 | Forum: Eğitim, Ulaşım ve Enerji Politika ve Uygulamalarında Alternatifi Nasıl Oluştururuz?

 

(Yeşil Gazete)

İsrail ayakta: Netanyahu ve yolsuzluklara karşı on binlerce kişiden “utanç yürüyüşü”

İsrail Başbakanı Benyamin Netanyahu’yu hakkındaki yolsuzluk soruşturmasından korumaya yönelik yeni yasa düzenlendi. İsrail’de yaklaşık 20 bin kişi kararı “Utanç Yürüyüşü” ile protesto etti.

İsrail Başbakanı Benyamin Netanyahu’yu polis soruşturmasından korumaya yönelik yeni yasaya karşı düzenlenen ‘Utanç Yürüyüşü’ne on binlerce kişi katıldı.

Yolsuzluk suçlamalarından polis soruşturması altındaki Benyamin (Bibi) Netanyahu’nun, polisin devlet yetkilileriyle ilgili soruşturma sonucu savcılığa iddianame hazırlanması yönünde tavsiyede bulunmasını ve tavsiyesini kamuoyuyla paylaşmasını engelleyen bir yasa tasarısını meclise getirmesi üzerine dün gece Tel Aviv’de on binler sokağa döküldü.

İsrail meclisinin önüne gelen en yolsuz yasa’ diye nitelenen tasarıya karşı Rothschild Bulvarı’ndan Habima Meydanı’na dek yürüyenler, Netanyahu’nun yargılanıp hapse atılmasını talep etti.

Hükümetin iş alemiyle, mafyayla ilişkileri ve bitmek bilmeyen yolsuzluk skandalları aleyhine sloganlar atan kitleye yürüyüşün sonunda hitap edenler arasında eski Başsavcı Michael Ben-Yair, Netanyahu’nun eski güvenlik ve dışpolitika danışmanı Prof. Uzi Arad ve emekli general Amiram Levin de vardı. Başbakan’ın Kudüs konutunun eski idarecisi Meni Naftali de başbakanlığa işçi haklarını ihlal ettiği gerekçesiyle açtığı davayı kazandığından beri protesto hareketinin liderlerinden birine dönüştü ve dün kürsüye çıkanlar arasına katıldı.

Netanyahu hakkında iki yolsuzluk soruşturması var. İlki zengin işadamlarından aldığı hediyeler, ikincisi bir gazeteye hakkında iyi yayın yapması karşılığı rakip gazeteyi engellemeyi vaat etmesiyle ilgili.

 

(Cumhuriyet, Sputnik)

Samsun Valisi’nden dünya markasına gözdağı: Samsung, Samsun’un önüne geçmemeli!

Samsun Valisi Osman Kaymak, internet tarayıcılarında Samsun yazınca Samsung çıktığını belirterek ‘Samsung, Samsun’un önüne geçmemeli’ dedi.

Samsun Valisi Osman Kaymak, Samsun’un tanıtımı ile ilgili yaptığı açıklamada, “İnternet tarayıcılarında Samsun’u aratınca Samsung çıkıyor’ diyorlar. Ben de bazen Samsun’u aratınca Samsung çıkıyor. Samsung dünya markasıdır. Ama Samsun’un önüne geçmemesi lazım” dedi.

Merkezi Samsun’da bulunan Orta Karadeniz Kalkınma Ajansı (OKA) Samsun’un tanıtımını artırmak için ‘LikeSamsun’ projesini hayata geçirdi. Proje kapsamında sosyal medya platformlarında ‘LikeSamsun’ etiketi oluşturuldu ve www.likesamsun.city sitesi kuruldu.

Site ve etiket üzerinden Samsun fotoğraflarını paylaşan vatandaşlar arasından en beğenilen fotoğraflar için ise bugün Atakum ilçesinde bulunan Golf Tesisleri’nde ödül töreni düzenlendi. Tören öncesi gazetecilere açıklamalarda bulunan Samsun Valisi Osman Kaymak, internet tarayıcılarında Samsun’un ünlü Samsung markasından sonra geldiğini belirterek, şöyle dedi:

“LikeSamsun sitesinin açılması ilk göreve geldiğimde önerilmişti. Bu siteye Samsun’un tanıtılması için çok güzel fotoğraflar atılmış. Bunun çok sayıda kişi tarafından görülmesi önemli. İnsanlarda bir merak uyandırmasını umuyoruz. İnsanlar merak sonucu bir yerlere gidiyor. Bazen, ‘İnternet tarayıcılarından Samsun’u aratınca Samsung çıkıyor’ diyorlar. Ben de bazen Samsun’u aratınca Samsung çıkıyor. Samsung dünya markasıdır ama Samsun’un önüne geçmemesi lazım. Bu konuda Samsun’u seven, gönül veren Samsun’un geleceği için çırpınanlardan bu projenin desteklenmesini istiyorum. Bu site ne kadar fazla duyurulursa, daha çok fotoğraf yüklenecek, yüklenen fotoğraflar daha çok kişi tarafından paylaşılacak ve Samsun’a karşı büyük bir hareket başlayacak. Bu Samsun’un tanıtım projesidir. Arkasından da Samsun’a gelen insanların Samsun’da kalmasını hedefliyoruz. Samsun, genelde günübirlik, geçilen ya da uğranılan yer olmasın istiyoruz. İlk adım şehri olan ve cumhuriyetin kuruluşunda büyük yeri olan şehrimizin, cumhuriyet anlamında geziye çıkan insanların ilk durak yeri olması lazım.”

Konuşmaların ardından dereceye giren fotoğrafların sahiplerine cep telefonu ödülleri  Samsun Valisi Osman Kaymak tarafından verildi.

 

(Evrensel)

Yavru kediye yaptığı işkence güvenlik kamerasına yansıyan asker gözaltına alındı

Erzincan Orduevi’nde yavru kediye tekme ve yumruk atarak işkence yapan ve alkollü olduğu iddia edilen askeri personel T.H  gözaltına alındı. Şüpheli hakkında Milli Savunma Bakanlığı’nca da soruşturma başlatıldı.

Kent merkezindeki bir subay orduevinde, sivil giyinimli bir kişinin, yakaladığı kediyi yumruk ve tekme atarak işkence yaptığını gören vatandaşlar durumu adli makamlara bildirdi.

İhbarın değerlendirmesiyle aşırı alkollü olduğu iddia edilen ve er olduğu belirtilen T.H. hakkında Erzincan Cumhuriyet Başsavcılığı’nca soruşturma açıldı.

Zanlı bu çerçevede düzenlenen tutanağın ardından askeri inzibatlarca yakalandı.

Güvenlik kamerasına yansıyan görüntüde sivil giyimli bir kişinin orduevinin kapısında eline aldığı siyah kediyi, önce tokatladığı görülüyor. Daha sonra kediyi demirlere bastıran asker, bir süre sonra kediyi yere fırlatıyor. Yerde can çekişen kediye tekme atan kişi, görüntülerin sonunda da eline alarak kediyi yola atıyor.

 

(T24)

Engelli istihdamı yetersiz: 10 bine yakın engelli kotası boş kaldı

DİSK’e bağlı Genel-İş raporuna göre engelli işçi istihdamında kotaya uyulmuyor. 2016 yılında çalıştırmakla yükümlü olunan engelli işçi sayısı 113 bin 172 iken, çalışan engelli sayısı 103 bin 225. Yani 9 bin 937 kişilik kota boş kaldı.

Dünya nüfusunun yaklaşık yüzde 15’i engellilerden oluşuyor Türkiye’de bu oran 2011 yılında TÜİK tarafından yayınlanan istatistiklerde yüzde 6,6. TUİK’e göre Türkiye’de toplam engelli sayısı 4 milyon 882 bin 841.

Devrimci İşçi Sendikaları Konfederasyonu’na (DİSK) bağlı Türkiye Genel hizmetler İşçileri Sendikası (Genel-İş) 3 Aralık Uluslararası Engelliler Günü için engellilerin sorunlarını görünür kılmak amacıyla istihdam sorununa dair bir rapor hazırladı.

Genel-İş raporunda Türkiye İş Kurumu, Devlet Personel Başkanlığı, Engelli ve Yaşlı Hizmetleri Genel Müdürlüğü tarafından hazırlanan verileri kullandı. Raporun genel sonucu ise şöyle: “Engelli istihdamı yetersiz”.

2016 verilerine göre Türkiye’de çalışan toplam engelli sayısı; kamu işyerlerinde 10 bin 822 kişi, özel sektörde 92 bin 413 kişi.

İşyerlerinin yalnızca yüzde 2’sinde engelli istihdamı zorunlu

Türkiye’de engellilerin istihdama katılımını artırmak için kota sistemi, korumalı işyerleri, kişisel çalışma yöntemi, işverenlerin zorunluluk olmadan engelli istihdamı, evde çalışma, kooperatif çalışma yöntemi gibi yöntemler uygulanıyor.

Kota uygulaması 4857 Sayılı İş Kanunu’nun 30. Maddesinde düzenleniyor. Bu düzenlemeye göre; 50 ve daha fazla işçi çalıştıran özel sektör işyerlerinde yüzde üç, kamu işyerlerinde ise yüzde dört engelli çalıştırılması zorunludur. Tarım ve orman işlerinin yapıldığı işyerleri için bu sayı 51 ve daha fazla işçi çalıştırılan kamu ve özel sektör işyerleri olarak düzenleniyor.

2016 yılında İŞKUR’a başvuran engellilerin sadece yüzde 19’u iş bulabildi.

İşe yerleştirilen engellilerin yüzde 98’i özel sektör, yüzde 2’si ise kamu sektöründeki işyerlerinde istihdam edildi.

9 maddede yapılması gerekenler

Genel-İş raporunu şu değerlendirmeyle bitiriyor:

“Engellilerin çalışma hayatında eşit biçimde yer almaları için gerekli düzenlemeler öncelikli olarak devlet tarafından yapılmalı, engellilerin istihdam edilecekleri alanlar başta olmak üzere toplumun her kesimi bu konuda sorumlu davranmalıdır. Engellilerin ekonomik ve sosyal refahlarının sağlanması sorumluluğu başta sosyal devlet ilkesinin gereği devlete ait olup hepimizindir. Türkiye’nin de imzaladığı ILO 159 No’lu Mesleki Rehabilitasyon ve İstihdam (Sakatlar) Sözleşmesi’ni göz önünde bulundurarak düzenlemeler yapılmalıdır.

Bununla birlikte ilgili kurumlarca,

  • Engelli istihdamını artırmak için daha fazla bütçe ayrılmalıdır.
  • Engellilerin istihdamını teşvik eden kota uygulamasına uyulmalı ve denetimler yapılmalıdır.
  • Engellilerin eğitim imkanlarına ulaşımlarının önündeki engeller kaldırılmalı ve engel durumlarına göre eğitim müfredatı düzenlenmelidir.
  • İşgücüne hazırlama amaçlı mesleki eğitimleri tamamlanmalıdır.
  • Engellilerin istihdamını teşvik etmek için ücretlerde ayrımcılık yapılmamalı, ücret eşitliği sağlanmalıdır.
  • İstihdam edildikleri alanlarda rahat hareket edebilecekleri imkanlar sunulmalıdır.
  • Teknolojiye uygun alet ve cihazlarla engellilerin istihdamı ve çalışma alanları kolaylaştırılmalıdır.
  • Eğitimden ekonomik ve sosyal alanlara kadar engellilere yönelik yapılacak düzenlemeler engellilerin görüşleri alınarak gerçekleştirilmelidir.
  • Engelli istihdamını arttırmak ve istihdam edildikleri alanlarda bağımsız çalışabilmeleri için mesleki rehabilitasyon ve eğitimleri sağlanmalı ve ülke genelinde yaygınlaştırılmalıdır.”

 

(Bianet)

İda Dayanışma Atikhisar için nöbette – Pınar Bilir

Çanakkale’nin su havzaları, Kaz Dağı ekosisteminden sağlanan oksijen deposu, endemik türlerin barındığı, korunduğu doğa, temiz denizi, verimli tarım arazileri devletin kalkınma hamlesi tehdidi ile karşı karşıya.

‘Ağı Dağı ve Kirazlı Köyü bölgesi, hem Çanakkale merkezin hem de çevrede bulunan birçok yerleşim alanının su kaynaklarını beslemektedir. Çok önemli su havzasıdır. Atikhisar Barajı Çanakkale’nin tek içme ve kullanma suyu barajıdır ve bu su havzalarından beslenmektedir.’’

Kaz Dağı delik deşik, maden şiketleri çekirge  sürüsü gibi yiyip tüketmekte dağları, devlet muhteşem yatırım olarak gördüğü köprüyle tarım arazilerinin getirisinin artacağını söylemekte,  boğaza yapılması planlanan tershane temiz kalmayı başaran Ege’nin  alnını lekelemekte, Termik Santraller ne fokların ne de insanların yaşamasına izin vermekte.

Bir yanda UNESCO koruma mirası olan Troia, 2018 yılının Troia yılı olmasını sağlarken diğer yanda Troia’nın su kaynağı olan bin pınarlı İda’ya hançer vurulmakta.  Yaşam deniz kenarındaki sahilde değil, suyun kaynağında başlar. Yaşama sahip çıkmak zorundayız. Tek başımıza olduğumuzu düşünüyor ve gücümüzü yok sayıyorlar, bizler yaşam savunucularız, savunup kazandığımız bu yaşam bunu yok etmeye çalışanların bile yaşamasını sağlayacak.

Orman Bölge Müdürlüğü’ne Alamosgold şirketinin yıllardır peşinde olduğu Atikhisar barajı su toplama havzasının daha  şirket ruhsat almadan niçin ağaç kesildiğini sorduk

Karabiga’da antik kentin üstünde termik bacaları uzanıyor. Çan’da kanser vakaları sayısı sanırım tatmin edici seviyede değil ki Çan-2 santrali yapılıyor. Şirket bundan çok mutlu oluyor. Aynı şirket termiğin yanına rüzgar santralide kuruyor. Kazanmanın sınırı yok, her kaynaktan besleniyor. Bu şirketlerin hepsi  gülerek,eğlenerek yapıyor bunları.  Zaten millete en başından küfrünü ederek yaptığı için hiç kimseden utanmıyor.

Davalar açılıyor, yaşamı savunmak için, kazanıyorsun olmaz diyorlar ‘’kazanamazsın’’ karara itiraz ediyorsun, tekrar dava açıyorsun. Bu arada santaller kuruluyor, madenler için daha ruhsat alınmadan yol açmak için ağaç kesiliyor. Sana ruhsatı vereceğiz endişe etme diyor. Şirketler için elle gelen düğün bayram.

Bu ülkede yaşam hakkı olmayan bir  azınlığız, çevreciyiz, yaşam savunucusuyuz, hayatın içindeyiz ve SUÇLUYUZ.

 

 

Pınar Bilir

İda Dayanışma Derneği Yönetim Kurulu Üyesi

Duyguyu açığa çıkar, yüzleş, halleş

İletişimin en basit haliyle tanımını yapacak olursak kendimizi ifade edebilmek, karşımızdakini anlama çabası, uzlaşmanın ilk adımı, mutlu ve sağlıklı bir yaşam için kaçınılmaz olan diyebiliriz. Peki bu konuda neden başarısız oluyoruz? Sesimizin tonunu yükseltmeden, mimiklerimizin kontrolünü kaybetmeden, karşımızdakine trip atmadan iletişim kurabilmek mümkün mü? Etkili iletişim için kişisel gelişim kitaplarında sıkça duyduğumuz empati kurmak (yani yaşanan olayı başkasının gözüyle görebilmek) yeterli mi?

Bu soruların cevabını bulabilmek için Sezai Ozan Zeybek’in geçtiğimiz hafta sonu (25 Kasım) Yeşil Düşünce Derneği’nde gerçekleşen “İhtilaflı Konular Nasıl Konuşulur” başlıklı kavga etmeden nasıl iletişim kurulur atölyesindeydim. Sezai Ozan’a bu işe nasıl girdiğini sorduğumda, Bilgi Üniversitesi’nde Sosyoloji bölümünde verdiği derslerde öğrencileriyle kurduğu iletişim sürecinde bu konuda bilinçlenmeye ihtiyacımız olduğunu fark ederek şiddetsiz iletişim eğitimine adım attığını anlattı.

“Güç olan özre yol açacak kabahati işlememek”

Atölyenin kalabalık olması konuya duyulan ilginin de bir göstergesiydi aslında. Zira bu konuda hiçbirimiz şahane olduğumuzu iddia edemeyiz. Ozan günlük hayatımızdaki örnekler üzerinden giderek iletişim sürecinin nasıl ilerlediği, hangi yaklaşımların birbirimizi doğru anlamamıza engel olduğu, tartışırken karşımızdaki kişiyi ikna etmemizin gerekli olup olmadığı ve özür dilerken nasıl bir yol izlememiz gerektiği konularına eğildi.

Çok sevdiğim bir büyüğüm yıllar önce bir tavsiyede bulunmuştu. Özür dilemenin yaşananları unutturmadığını bu yüzden güç olanın o özre yol açacak kabahati işlememeye özen göstermek olduğunu söylemişti. Peki ama hayatta hiç mi istisnalar yoktu? Farkında olmadan üzdüğümüz, kırdığımız ya da kızdırdığımız insanlar hiç mi olmadı?

“Duygusal bağı bilgi ile asla kıramıyoruz”

Tartışırken, uzlaşamadığımız bir olayda dikkat etmemiz gereken üç adım şu şekildeydi:

1-) İçindeki duyguyu açığa çıkar

2-) Yüzleş

3-) Halleş

Farklı dünya görüşüne, inanca ya da herhangi konuda bir fikre sahip olan iki kişinin tartışma sürecinde birbirlerini anlayabilmeleri için önce içlerine dönüp neyi savundukları ve neden savunduklarını kendilerine anlatmaları gerekiyor. Böylece konuyla ilgili kişisel hikayelerimizi paylaştığımızda karşımızdaki kişinin fikrini değiştiremesek bile ne hissettiğimizi bilmesini sağlıyoruz. Tartışmada savunduğumuz ya da inandığımız konuyla ilgili hayatımızda yarattığı değişimi, kazanımlarımızı anlattığımızda karşımızdaki kişiyi bizim penceremizden bakmaya davet etmiş oluyoruz.

“Duygu güvenli ortamlar yaratılmalı”

Eğer tartışılan konuyla ilgili duygusal bir bağ kuruyorsak fikrimizin değişmesi de o kadar zorlaşıyor. O duygusal bağı asla bilgi ile kıramıyoruz. Önce o duyguyu açığa çıkaracak şekilde konuşmak, karşımızdakinin ne hissettiğini sormak iyi bir yöntem. Böylece düşüncelerimiz duygu güvenli bir ortamda paylaşıldığı zaman tartışılmaya da açık hale geliyor.

Peki kabahatimizin olduğunu düşündüğümüz bir konuda özür dilerken nelere dikkat etmeliyiz?

Öncelikli olan samimiyet. Kendimizi iyi tanımak, ne hissettiğimizin/hissettirdiğimizin farkında olmak, kendimizle yüzleşmek önemli.

1-) Özür dileyeceğimiz kabahatimizin ne olduğu açık ve net bir dille karşımızdakine anlatmamız gerekiyor. Zira farklı konulara kızmış ya da gücenmiş olabiliriz.

2-) Yaşanan olay karşısında ne kadar üzgün olduğumuzu ve utandığımızı ifade etmemiz gerekiyor. Bu da pişman olduğumuzun bir göstergesi oluyor.

3-) Yaptığımız hatayı yeniden tekrarlamamak için niyetimizi net bir şekilde dile getirmemiz gerekiyor. Bir daha yapmayacağımıza dair söz vermek sık başvurduğumuz ama neticesini alamadığımız bir eylem.

4-) Eğer yaptığımız hata neticesinden maddi ya da manevi bir zarar vermişsek onu hemen telafi etmemiz, onarmamız şart.

Sezai Ozan özür dilerken sıklıkla düştüğümüz hataları ile şöyle sıralıyor:

1-) “Ben kötü bir insan değilim” gibi gerçekte nasıl biri olduğumuzu anlatan ifadelerden uzak durmamız gerekiyor.

2-) Özrü etkisizleştiren en olumsuz adımlardan biri de ortaya mazeret sunmak.

3-) Özür dilerken asla kendi mağduriyetimizden bahsetmememiz gerekiyor.

4-) Hatalarımızı başka insanların üzerine yıkmak ya da onlar yüzünden bu noktaya geldiğimizi söylemek uzak durmamız gereken ifadelerden biri.

Özetle, iletişim kurarken dikkat edilmesi gereken en önemli şeylerden biri insanın kendisine duyduğu öz saygı. Karşılıklı saygıyı korumak, tartışmada farklı görüşlere sahip de olsak ortak bir zemin arayıp orada buluşmak, fikirlerimize sahip çıkarken karşımızdakinin dünya görüşüne uygun bir anlatım tarzını benimsemek ve konuyla ilgili olumlu kazanımlarımızdan bahsetmek, en azından tüm bunları yılmadan denemek, ilişkilerimizi koruyabilmek ve kendimizi doğru bir şekilde ifade edebilmek adına daha huzurlu bir yaşamın formülü gibi gözüküyor.

 

Merve Damcı 

[Çocuklar için Yeşil Kitaplar] Böğürtlen Cini ve Sarı Gaga – Tuğba Gürbüz

Amerikalı doğabilimci John Burroughs, “Sevgi olmadan bilgi kalıcı olmaz. Fakat sevgi önce gelirse bilgi kesinlikle arkasından gelecektir,” diyor. Çocuklarımızı üzerinde yaşadığımız gezegene saygı duyan bireyler olarak yetiştirebilmek için biz ebeveynlerin öncelikli görevi, erken dönemde doğa sevgisi verebilmek. Onların minik omuzlarına taşıyabileceklerinden fazla yük ve korku bindirmeden, doğayla oyun arkadaşı olmalarını sağlamak, bu yolda atacağımız ilk adım. İkinci adım ise doğayla ve yaşadığımız çevreyle uyumlu, sürdürülebilir yaşam tarzı benimsemeleri için doğru rol modelleri sunan çocuk kitapları seçmek.

Yeşil Gazete, “Çocuklar için Yeşil Kitaplar” yazı dizisi illüstrasyonu için Gonca Mine Çelik’e teşekkür ederiz

Bu amaçla biz [Çocuklar İçin Yeşil Kitaplar] adını verdiğimiz bir diziye başladık. Çocuklara çevre bilinci aşılayan, farklılıklarımızla bir arada yaşamanın mümkün olduğunu gösteren kitapları derlemeye karar verdik. Bildiğimiz kitapları anımsamaya, bilmediklerimizle tanışmaya, tanıtmaya niyet ettik.

***

Böğürtlen Cini ve Sarı Gaga

Sevilen çocuk kitapları yazarı ve illüstratörü Feridun Oral, Marmara Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi Tekstil bölümü mezunu. Artful Living için verdiği söyleşide öğrenciyken staj yaptığı dönemlerde tekstil sektörünün kendisine göre olmadığını anladığını, oradaki çalışma şartlarının bilgi, beceri ve yaratıcılığını hayata geçirebilmesinin önünde engel olarak gördüğünü söylüyor. Üniversitenin son yılında çocuk dergileri için vinyetler, illüstrasyonlar çizmeye başladığında çocuklar için çizmenin hayal gücünü, yaratıcılığını arttırdığını fark ediyor ve mezuniyet sonrası çalışmalarını tekstil yerine çocuk kitapları alanına yöneltiyor. O günden bugüne yirmiye yakın çocuk kitabını hem yazıp hem resimleyen Oral, yerli ve yabancı çok sayıda yazarın metinlerini çizmeye devam ediyor.

Feridun Oral çok yönlü bir sanatçı. Çocuk kitapları illüstrasyonları dışında resim, heykel, seramik alanında birçok sergi açtı. Düş Kedileri adlı çalışmasıyla 2001 yılında Japonya’da düzenlenen Avrupalı İllüstratörler Bienali’nde onur ödülü aldı. IBBY Türkiye tarafından 2008 yılında “Yılın En İyi Resimli Çocuk Kitabı” olarak ödüllendirilen Kırmızı Elma İngilizce, Almanca, Fransızca, İspanyolca, Katalanca, Korece ve Bulgarca dillerinde basıldı. İngilizce basımı yapan WingedChariot Yayınevi tarafından ipad/ipod ortamına aktarıldı ve dünyada internet ortamında yayımlanan ilk Türkçe çocuk kitabı oldu. Pirinç Lapası ve Küçük Ejderha ile IBBY Türkiye tarafından “Yılın En İyi Resimli Çocuk Kitabı” (2012) ödülünü aldı. Aynı yıl Kırmızı Kanatlı Baykuş  Çocuk ve Gençlik Yayınları Derneği (ÇGYD) tarafından “Yılın En İyi Resimli Öykü Kitabı” ödülüne layık görüldü.

Feridun Oral’ın yazıp resimlediği kitaplarda doğa, dostluk, dayanışma ön plandadır. Doğada birbiriyle yan yana gelemeyecek hayvanları paylaşırken, yardımlaşırken görmek şaşırtıcı değildir. Umut hiç kaybolmaz onun metinlerinde. Çizimleri metni görsel olarak destekler, hatta önüne geçer. Çocuklar her bir ayrıntının içinde kaybolmak ister. Bir sonraki sayfaya geçmek kolay iş değildir. Kanımca Feridun Oral’ın kalemine en çok kış masalları yakışır.

Böğürtlen Cini ve Sarıgaga, Oral’ın yazıp resimlediği kış masallarından birisi. Böğürtlen Cini, yaşlı ağaç ve yavru kuş arasında geçen dostluğu ve dayanışmayı anlatır. Kitabın Deniz’in kitaplığına katılması da ayrı bir dostluk ve dayanışma örneğidir. İlk katıldığımız Doğa Arkadaşımın Kutusu oyununda Deniz’in gizli arkadaşı Emre ve annesi Nilgün hanımın hediyesi kitap, yıllardır başucumuzda, en sevdiklerimiz arasında yerini korur.

Soğuk ve karlı bir kış gününde Böğürtlen Cini ormanda yürürken bir kuş sesi duyar. Bu soğukta, tüm kuşlar çoktan sıcak ülkelere göç etmişken, olacak iş değildir. Adımlarını hızlandırır. Bir ağacın ona seslendiğini duyar. Tüm ağaçlar yapraklarını dökmüş, kış uykusuna dalmışken yaşlı ağaç olanca gücüyle uyanık, tek bir yaprağını dökmemeye kararlıdır. Zira ilk uçma denemesinde kanadını kıran, ailesi göç ettiğinde onlara eşlik edemeyen yavru bir kuşa ev sahipliği yapmaktadır. Yavru kuşu Böğürtlen Cini’ne emanet eder. Heybetli gövdesini nihâyet rahat bırakır. Bir anda tüm yaprakları dökülür, esner ve kış uykusuna dalar.

Günler geçer, Böğürtlen Cini ve Sarı Gaga’nın dostluğu derinleşir. İlkbaharın eli kulağındadır. Bir gece Böğürtlen Cini pabuçlarını tamir ederken korkunç bir fırtına çıkar. Gök gürler, şimşekler çakar. Her ikisinin de aklı yaşlı dostlarındadır. Sabah erkenden dışarı çıkıp yanına giderler ama yaşlı ağaçtan geriye kalan yanık bir beden ve yeni filizlenmiş bir daldır. İki arkadaş filizlenen dalı diker ve yıllar içinde onun önce genç bir fidana, sonra da yeniden ağaca dönüşünü izlerler çünkü yaşam ve ölüm hep el eledir, doğanın döngüsü hiç bitmez.

1992 yılında Unesco Noma Concour yarışmasında Ormandaki Ses adıyla runner-up ödülü kazandı ve aynı isimle Japonca yayımlandı. Nagazaki’de bir okulda çalışma kitabı olarak kullanıldı.

Türkçede Böğürtlen Cini ve Sarıgaga adıyla ilk kez 1993’te yayımlanan kitap, yeni baskılar yapmaya ve çocuklarla buluşmaya devam ediyor.

Böğürtlen Cini ve Sarı Gaga

Yazan ve resimleyen Feridun Oral  

YKY Doğan Kardeş 

Okul öncesi 3-7 yaş

Sayfa sayısı 36

 

Tuğba Gürbüz

Agroekoloji için yerel ortaklıklar dayanışma ağı Ankara buluşmasının sonuç raporu yayınlandı

5-8 Ekim 2017 tarihleri arasında, Ankara merkezi ve kırsalında, Akdeniz Topluluk Destekli Tarım Ağı’nın da dahil olduğu “Ankara Öğrenme Yolculuğu” etkinliğinin sonuç raporu Ceyhan Temürcü tarafından yayınlandı.

Uluslararası organizasyonu URGENCI (Uluslararası Topluluk Destekli Tarım Ağı) ve Terre & Humanisme (Toprak ve Humanizm) Derneği’nin işbirliğiyle, yerel organizasyonu ise Doğal Besin, Bilinçli Beslenme grubu (DBB), Tahtacıörencik Doğal Yaşam Kolektifi’nin (TADYA) ev sahipliğiyle gerçekleştirilen etkinlik URGENCI’nin Dünya Gıda ve Tarım Örgütü (FAO) ile yaptığı bir mutabakat anlaşması çerçevesinde 2017 için planlanmış olan ve FAO tarafından desteklenen iki uluslararası Öğrenme Yolculuğu’nun birincisi olarak gerçekleşti.

Programa, uluslararası düzeyde URGENCI ve Terre & Humanisme birlikteliğiyle kurulmakta olan Akdeniz TDT Ağı’nı temsilen yurtdışından 11 konuk, URGENCI’den Jocelyn Parrot, Terre et Humanisme’den Mickael Beji, Cezayir’den Meriem Sator (Le Collectif TORBA ve AMAP Cezayir), Lübnan’dan Rita Khawand (Soils Permaculture Association Lebanon), Fas’tan Annie Mellouki, Touriya Atarhouch ve Najib Bendahman (RIAM: The Network of Agroecological Initiatives in Morocco, ayrıca Swani Tiqa bostanları ve TDT grupları), Yunanistan’dan Jenny Gkiougki (AgroEcoPolis Hellas, Neighbourhoods in Action, Permaculture Caravan), Bosna-Hersek’ten Miodrag Dakić (Permakültür, topluluk oluşturma, ekolojik savunuculuk), İtalya’dan Roberto Bossi (The Italian Network of Solidarity Economy, Solidarity Economy of District of Brianza), Fransa’dan Denis Carel (Marsilya’da peynir üreticisi, Çiftçi Sendikası aktivisti ve Fransa’nın TDT modeli olan AMAP’ın öncülerinden biri) katıldı.

Ankara Öğrenme Yolculuğu’nun yerel düzeydeki katılımcıları ise Ankara’dan yerel inisiyatifler (DBB, TADYA, Güneşköy, Çiğdemim Derneği, ODTÜ Bostanı, Ekoloji Kolektifi, Slowfood Ankara, Çankaya Belediyesi Kent ve Tarım Birimi, vd.), Ankara dışından TDT/YDA temsilcileri (Slowfood Bodrum, Çevre ve Arı Koruma Derneği/Muğla, Doğa Okulu/İzmir, Gediz Ekoloji Topluluğu/İzmir, İzmir Doğa ve İnsan Dostu Gıda Grubu, Yüryüzü Derneği TDT grupları/İstanbul, Şile Belediyesi Yeryüzü Pazarı/İstanbul, BÜKOOP/İstanbul, vd.), DBB üreticilerinden Elbademi Çiftliği (Antalya), Güneşköy (Ankara), Oğuzhan Çiftliği (Yozgat), Nimfeon Zeytinliği (İzmir), TADYA’dan Kır Çocukları, Yunus’un Doğal Yumurta Çiftliği ve Duran Ailesi Çifliği (Ankara), Bayramiç Yeniköy (Çanakkale), Dr. Tomil Meyvecilik (Zonguldak), Nusratlı Köyü Üreticileri (Çanakkale), Suyugüzel Çiftliği (Ankara), Tanal Çiftliği (Antalya), Ulupınar Çevre Koruma Geliştirme ve İşletme Kooperatifi (Antalya) ve Pir Ailesi Çifliği’ni (Muğla) temsilen 13 üretici, ayrıca DBB türeticileri ve DBB’ye dahil olmayan çok sayıda üretici oldu.

5 Ekim Perşembe günü DBB ağından ve diğer şehirlerdeki yerel dayanışma ağlarından 35 kişinin katılımıyla, Ankara şehir merkezindeki mahalle ve topluluk bostanlarına ziyaretler ile başlayan etkinlik ODTÜ Bostanı ziyareti ve bostan gönüllüleri tarafından gerçekleştirilen sözlü sunum ile devam etti. İlk gün Çiğdemim Derneği Mahalle Bostanı ziyareti ve Çayyolu Semt Bostanı’nda yapılmış olan kavram haritası çalışmalarının grupları sunumları ile tamamlandı.

İkinci gün ise Güdül İlçesine bağlı Tahtacıörencik Köyü’ne gün boyu süren bir ziyaret gerçekleşti. 7 Ekim Cumartesi Ankara Maltepe’de, Yılmaz Güney Sahnesi’nde, öğleden önce “Agroekoloji için Yerel Dayanışma
Ağları Buluşması”, öğleden sonra ise poster sunumları ve DBB Yönelim Toplantısı yapıldı. Buluşmanın son gününde ise Güneşköy ziyareti ve eğitim müfredatı için kolektif çalışması ile tamamlandı.

Ceyhan Temürcü tarafından hazırlanan 9 sayfalık “Ankara Öğrenme Yolculuğu” sonuç ve özet raporuna buradan ulaşabilirsiniz.

Ankara’dan davet var: Agroekoloji İçin Yerel Dayanışma Ağları ve DBB Buluşması

 

(Yeşil Gazete)