Ana Sayfa Blog Sayfa 2903

[Yeşil İşler] TEMA, “Çevre Politikaları Koordinatörü” arıyor

TEMA, Çevre Politikaları ve Uluslararası İlişkiler Bölümü’nde çalışacak kişinin mevcut yasal mevzuatın ve/veya mevzuattaki değişikliklerin doğa koruma, çevre, iklim ve tarım gibi TEMA Vakfı’nın temel alanları nasıl etkilediğini/etkileyebileceğini tespit etmesi ve mevzuatın getirdiği olumsuz gelişmelerin önüne geçmek amaçlı çalışmalar yürütecek “Çevre Politikaları Koordinatörü” arıyor.

İlgili pozisyona dair aranan genel nitelikler ile iş tanımı hakkında detay bilgi almak için TEMA’nın sitesindeki ilan sayfasını ziyaret edebilirsiniz.

 

Yeşil iş ilanlarınız artık Yeşil Gazete’de

Yeşil İşler sayfamız için tklyn

 

(Yeşil Gazete, TEMA)

İstanbul’a daha fazla Suriyeli mültecinin kaydı alınmayacak

Suriye’de savaş 7 yılı geride bıraktı.  Ancak yıkımın yarattığı izler silinmedi.

İç savaş yüz binlerce kişiyi evinden etti.

Türkiye Büyük Millet Meclisi (TBMM) İnsan Hakları İnceleme Komisyonu Mülteci Hakları Alt Komisyonu’nun hazırladığı “Göç ve Uyum Raporu”na göre savaştan kaçıp Türkiye’ye sığınanların sayısı  6 yıl içinde 3 milyon 424 bine ulaştı.

Bunların 12 bini Türk vatandaşı oldu. Bugüne kadar yapılan harcamanın faturası 30 milyar doları geçti.

32 milyon poliklinik hizmeti verildi, 276 bin bebek doğdu.

Ancak Suriye’de IŞİD’e karşı savaşta kaydedilen ilerlemelere rağmen insani trajedi sürüyor.

İçişleri Bakanlığı Göç İdaresi Genel Müdürlüğü, Suriyeli mültecilerin artık İstanbul’a kayıtlarının alınmadığını açıkladı.

Açıklamada, İstanbul’un dünyanın en kalabalık şehirleri arasında yer aldığı belirtilerek, Türkiye’nin diğer batı illeri gibi geçici koruma altındaki Suriyeliler için de bir çekim merkezi durumunda olduğu ifade edildi.

Açıklamanın devamında, “Yapılan değerlendirme sonucunda, verilen hizmetlerin sağlıklı ve sürdürülebilir olması için İstanbul ili geçici bir süre olmak kaydıyla geçici koruma altına alınacak Suriyelilerin ilk kaydına kapatılmıştır. İstanbul sınırları içerisinde yeni kayıt alınmamakla birlikte halihazırda alınmış olan kayıtlar geçerliliğini korumaktadır” ifadeleri yer aldı.

İstanbul 540 bin 579 Suriyeli mülteciye ev sahipliği yapması ile en çok Suriyelinin bulunduğu illerin başında geliyor

Burcu Karakaş’ın DW Türkçe’de çıkan haberine göre, Göç İdaresi’nin 25 Ocak 2018 tarihinde güncellenen verilerine göre, geçici koruma kapsamında İstanbul 540 bin 579 Suriyeli mülteciye ev sahipliği yapması ile en çok Suriyelinin bulunduğu illerin başında geliyor.

İstanbul’u, 466 bin 565 ile Şanlıurfa, 457 bin 670 ile Hatay takip ediyor.

Suriyeli nüfusun en yoğun olduğu 10 il listesinde Şanlurfa, Kilis, Gaziantep ve Hatay sınır illeri olarak yer alıyor.

Konya’nın da listede 101 bin 934 kişi ile en fazla Suriyelinin bulunduğu listede bulunduğu görülüyor.

“Dengeli dağılım için engelleniyor”

Hacettepe Üniversitesi Göç ve Siyaset Araştırmaları Merkezi (HÜGO) Müdürü Prof. Dr. Murat Erdoğan, Nisan 2011’den bu yana Türkiye’ye gelen Suriyelilerin geçicilik çerçevesinde düşünüldüğünü söylüyor. Erdoğan, Suriyelilerin Türkiye’nin her tarafına büyük ölçüde kendi iradeleri ile dağıldığını, halen Türkiye’nin en fazla Suriyeli barındıran ilk 10 ilinin sadece 4’ünün sınır illeri olduğunu belirtiyor.

2016 sonrasında devletin mobilizasyonu engellemek için kayıt olunan kentin dışına çıkışı izne bağladığını hatırlatan Erdoğan, “Daha da önemlisi kendilerine verilen başta sağlık olmak üzere hizmetlerin ancak kayıt olunan kentte yaşamaları ile mümkün olması düzenlendi” diyor.

Bazı şehirlerde yığılma yaşandığını belirten Erdoğan, “İller de dengeli dağılım için geçici koruma kayıtlarını sürekli ya da geçici dönemlerde engelleyebiliyor. Ancak bu konuda sağlıklı bir kota sistemi olmaksızın illerin tek başına inisiyatif alması oldukça sorunlu olabilir” diye ekliyor. Öte yandan, Erdoğan’a göre, Afrin operasyonu sonrasında Suriyeliler konusunda değişen söylem ve yaklaşan seçimler ilerleyen günlerde bu süreçte önemli bir rol oynayacak.

“Yabancılar için de iş açısından önemli”

Uluslararası Af Örgütü Mülteci Hakları Koordinatörü Volkan Görendağ’a göre, kayıtların kapatılması Suriyelilerin gelişini engellemeyecek. Görendağ, “İstanbul Türkiye vatandaşları için nasıl bir cazibe merkezi ise Türkiye’ye sığınan yabancılar için de iş imkanları açısından önemli bir şehir” diyor.

Görendağ, şimdiye kadar İstanbul’a gelip kayıt altına alınan mültecilerin yanı sıra kayıt olmayı bekleyen çok sayıda mültecinin olduğunu söylüyor. “Bu nüfus yaşamlarını kayıtsız olarak sürdürmeye çalışacaklar. Bu da temel kamu hizmetlerinden mahrum bir şekilde yaşamaları anlamına geliyor” diyen Volkan Görendağ, kayıt konusunda halen sıkıntılar yaşandığına dikkati çekiyor.

“Hassas gruplar için mağduriyeti artırıyor”

Göçmenlerle çalışmalar yürüten sosyal çalışmacı İlksen Gürsoy ise Suriyelilerin daha çok Göç İdaresi’nin belirlediği İç Anadolu’daki uydu kentlere yönlendirildiğini belirterek, “Kalabalık olduğu için İzmir, Ankara, İstanbul gibi büyük şehirlere ya da yurt dışına gitme ihtimalleri olduğu için Edirne gibi sınır illerine gönderilmiyorlar” diyor.

“Örneğin, Yozgat muhafazakar bir yer. Kadınlar ve LGBTİ’ler için güvenlik riski daha fazla. Dolayısıyla söz konusu uygulama hassas gruplar için mağduriyeti artırıyor” diyen Gürsoy, uydu kent zorunluluğunun iş bulma olasılığını düşürdüğünü de ekliyor.

 

(DW Türkçe, Yeşil Gazete)

Nükleer güç santraline hayır diyen Sinoplulara polis müdahale etti: 3 gözaltı

Sinop bugün bölgenin ve ülkenin kaderini belirleyecek önemli bir toplantıya ev sahipliği yaptı.

2013 yılının Mayıs ayında Türkiye ve Japonya arasında imzalanan hükümetlerarası anlaşma ile kurulması planlanan Sinop Nükleer Güç Santrali (NGS) Projesi için Çevresel Etki Değerlendirme (ÇED) başvuru dosyasının sunulmasının ardından proje bugün ilk kez halkla buluştu.

Toplantıyı Yeşil Gazete’den Sinop İstanbul Nükleer Karşıtı Platform adına Pınar Demircan takip etti.

Demircan’ın izlenimlerine göre halkın katılım toplantısı için yurttaşlar 7.30’da otobüslerle 9.30’da başlaması planlanan toplantının yapılacağı Sinop Üniversitesi Ahmet Muhip Dıranas Uygulama Oteli’ne gitmek üzere buluştu.

Sabah 8.55’te polis kontrol noktalarındaki genel bilgi taramadan (GBT) geçen yurttaşlar toplantı salonuna girebilmek için binanın önünde bekledi.

“Salon dolu” gerekçesiyle toplantıya Belediye Başkanı, milletvekilleri ve nükleer karşıtı yurttaşlar alınmadı

Toplantının yapılacağı alana gelen Sinopluları polis ve TOMA karşıladı.

Yaklaşık 200 protestocu ve 200’e yakın polisin bulunduğu belirtilen alanda toplantıya katılmak isteyen aralarında Sinop Belediye Başkanı Baki Ergül, Gerze Belediye Başkanı Osman Belovacıklı, CHP milletvekilleri Barış Karadeniz, Ali Şeker ve Orhan Sarıbal bölge halkı salonun dolu olduğu gerekçesiyle içeri alınmadı.

Murat Şahin, Sinop Nükleer Karşıtı Platform (NKP) Sözcüsü

Güvenlik güçlerinin belediye başkanları ve milletvekillerini içeriye alınmaları yönündeki çağrıları “Ya hep beraber ya da hiç” denilerek milletvekilleri tarafından reddedildi.

Bunun üzerine milletvekilleri ve yurttaşlar toplantı salonuna alınmadıkları yönünde tutanak tuttu.

Saat 10.00 sularında otobüslere binilip Sinop Valiliği’ne giden yurttaşlar protesto gösterisi düzenledi. Arbede çıktı.

Valilik binası önünde toplanan yurttaşlara çevik kuvvet polisleri biber gazlı müdahalede bulundu. İlker Şahin gözaltına alındı.

Çok sayıda yurttaş biber gazından etkilendi.

Bu arada salondaki toplantıya geceden giren 4 nükleer karşıtı salonda eylem yaptı. Sinop Nükleer Karşıtı Platform üyelerinden Engin Yılmaz ve Ali Dizdaroğlu polis müdahalesinde gözaltına alındı.

Uğur Mumcu Meydanı’nda toplanan yurttaşlar bireysel dilekçeleriyle valiliğin istifasını istedi.

Aralarında Sinop Belediye Başkanı Baki Ergül’ün de bulunduğu milletvekilleri ve belediye başkanlarının Sinop Valisi Hasan İpek ile görüştüğü bildirildi.

Sinop Nükleer Güç Santrali Projesi ilk defa halkla buluşacak!

Sinop NGS ile ilgili diğer yazılarımız :

Sinop NGS için ÇED başvurusu bir muamma, proje ise Fukuşima ile iştigal   

https://yesilgazete.org/blog/2018/01/06/sinopa-denenmemis-reaktorler-denenmemis-ortaklikla-kurulacak/

https://yesilgazete.org/blog/2017/12/31/yer-lisansi-olmayan-sinop-ngs-icin-ced-proje-dosyasi-sunuldu/

https://yesilgazete.org/blog/2017/04/28/sinopta-nukleer-karsiti-miting-simdi-hayati-savunmaya-devam-etmenin-tam-sirasi-elif-cansu-ilhan/

https://yesilgazete.org/blog/2017/04/05/tbbnin-sinoptaki-sempozyumu-nukleer-santral-planlarinin-bu-gunku-ic-yuzunu-gosterdi/

 

(Yeşil Gazete)

Endüstriyel balıkçılık Yassıada açıklarındaki mercanların yaşamını tehdit ediyor

Endüstriyel balıkçılık denizlerimizi tehdit etmeye devam ediyor.

Deniz canlılarının varlığını korumak için bilim insanları ve ADAMER tarafından başlatılan “Prens Adaları Sarı Deniz Dalı Projesi” başarıyla sürdürülüyor.

Proje Marmara Denizi’ndeki mercanları Yassıada’daki inşaat ve bölgeye boşaltılan Kurbağalıdere atıkları nedeniyle tehlike altına girmişti.

Bunun üzere harekete geçen akademisyenler ve sivil toplum kuruluşları 2015’te Türkiye’nin ilk ve tek mercan transplantasyon projesini başlatmıştı.

Marmara Denizi açıklarındaki Neondros Adası’nın derinliklerinde mercanların yaşamasına uygun bir alan bulundu ve mercanlar o bölgeye ekildi.

İspanyollar “yüzde 20’si yaşarsa seviniriz” demişti

Proje daha önce İspanya’da uygulanmış, İspanyol yetkililer ekilen mercanların yüzde 20’sinin yaşayacağı taktirde sevineceklerini söylemişti.

Lakin projenin son kontrol dalışında çıkan sonuçlar akademisyenleri şaşırttı.

Ekilen mercanların yüzde 90’dan fazlasının yaşadığı, sadece 2-3 mercan kaybedildiği belirtildi.

Proje beklenenin çok üstünde başarıyla devam ediyor.

Kontrol dalışlarından çıkan sonuçlar titizlikle arşivleniyor aylık olarak raporlar tutuluyor.

Endüstriyel balıkçılık mercanları tehdit ediyor

Bu başarının önündeki en önemli tehdit endüstriyel balıkçılık…

“Gırgır” adı verilen balıkçı teknelerinin attığı ağlar burada ekimi yapılan mercanlara zarar veriyor.

Mercanların üzerinden metrelerce ağ çıkarılıyor.

Kırmızı mercan ve deniz kalemi gibi canlıların bu ağlar nedeniyle kaybedildiği belirtiliyor.

Bakanlıktan destek bekleyen proje yetkilileri, bölgenin 1 mil çapında koruma alanı ilan edilmesi için çalışmalarını sürdürüyor.

 

(CNN Türk)

Dijital yayıncılık servislerine de RTÜK denetimi geliyor

TBMM’ye sunulan yeni torba yasada, RTÜK’e ‘internetten yapılan yayınlar’a lisans verme ve iptal etme yetkisinin tanındığı belirtildi. Yasa yürürlüğe girerse Netflix, YouTube, BluTV, Spotify gibi internet üzerinden yayın yapan kanalların kontrolü RTÜK’te olacak. RTÜK’ten lisans almayan ve RTÜK’ün uygunsuz gördüğü dijital servislere erişim engellenecek.

RTÜK, düzenlemenin yasalaşması halinde internetten yayın yapan kanalların lisans başvurusunu değerlendirip, tıpkı TV’de olduğu gibi ‘uygunsuz içerik’ olmaları halinde lisanslarını iptal edebilecek.

Meclisteki iddialara göre düzenlemenin, Adnan Hoca olarak da bilinen Adnan Oktar’ın tartışma yaratan yayınlarına önlem olarak alındığı belirtiliyor.

 

Meclise gönderilen torba kanununun 73. maddesinde, internet sitelerinden yayın yapmak isteyen lisanslı yayın kuruluşlarının yayın yapabilmek için RTÜK’ten ayrıca lisans almak zorunda kalacağı, lisans almayan veya lisansı iptal edilen kuruluşların yayınlarının, sulh ceza hakimliği tarafında engellenebilmesi gibi düzenlemeler yer alıyor.

Düzenlemeye göre sulh ceza hakimi, RTÜK’ün talebini 24 saat içinde duruşmaya gerek görmeden karara bağlayabilecek. Karara Ceza Mahkemesi Kanunu hükümlerine göre itiraz edilebilecek.

Tasarıya gerekçe olarak internet üzerinden radyo ve televizyon yayınlarını sunan kurumların üst kurul tarafından hiçbir şekilde lisanslandırılmadığı, “Dolayısıyla söz konusu kuruluşlar yayın içerik denetiminden kaçındıkları gibi, gerek yurtiçinden çoğunlukla da yurtdışından söz konusu yayınlar nedeniyle elde ettikleri gelirleri nedeniyle vergi ve benzeri mali yükümlülüklerden kaçınmaktadırlar. Belirtilen gerekçelerle sabit ve mobil internet altyapıları üzerinden sunulan radyo ve televizyon içeriklerinin de denetlenmesine ihtiyaç bulunmaktadır” ifadeleri kullanıldı.

Düzenleme ile Scope ve YouTube gibi platformlar üzerinde yapılan yayınlar, uygunsuz içerik olmaları halinde engellenebilecek.

 

(Webtekno, Milliyet, Sözcü)

[Turkey – Green Gazette weekly digest:] We have lost count

0

Loss of Human Life and Cultural Herritage in Afrin Increases: As Turkey’s Operation Olive Branch in the Afrin region of Syria leaves two weeks behind, sources report conflicting and changing numbers for casualties, but the number of Turkish soldiers killed was 15 at last count on Sunday evening, Syrian fighters on their side killed is no longer reported by Turkish forces, and the number of YPG Kurdish fighters killed was in the nine hundreds. The number of civilians killed vary disproportionately according to source, but are put at more than 55 by the Syrian Observatory for Human Rights.

The casualties were not limited to human lives, and the temple of Ain Dara, with origins dating back to the Neo-Hitite Empire and 1300BC, known for its lion shaped sphinxes, was severely damaged under Turkish air strikes. Experts report 40 to 50% of the temple destroyed. The tragedy was completely ignored by mainstream Turkish media.

 

Arrested for Prescribing Peace: 11 Members of the The Turkish Medical Association (TMA) Central Council,Raşit Tükel (chair), Sezai Berber, Sinan Adıyaman, Selma Güngör, Şeyhmus Gökalp, Hande Arpat, Ayfer Horasan, Taner Gören, Funda Obuz, Yaşar Ulutaş, and Nazım Yılmaz, who had warned war is a human-made public health problem, were detained from their homes at 06:30 on the 30th of January, on orders of the Ankara Chief Public Persecutor’s Office. In a declaration for the association, they had reminded, their first and foremost duty is to defend life and commit to maintain the environment of peace, and said that the way to cope with the problem of war is to have a just, democratic, equalitarian, free and peaceful life and maintain it.President Erdoğan had publicly declared them “terrorist lovers”. Adıyaman, Horasan and Gökalp were released on probation on Friday, and the remaining 8 this Monday. Their lawyer informs the media they are charged with supporting a terrorist organisation. The TMA consecutively strongly protested the arrests, reiterating their stance, and both the Republican People’s Party (CHP) and the Peoples’ Democratic Party (HDP) in parliament also protested it.

Supporters also Under Arrest: Some who extended their support to the TMA declaration over social media under a hashtag ‘we stand with TMA’ were also arrested. Among them were HDP co-chair Yüksekdağ’s advisor Songül Akbay, Cevahir Canpolat  of the Pir Sultan Abdal Cultural Association, a leading Alevi association, writer Emek Erez, and Ali Erol of the Kaos GL LGBTI+ society.

 

Amnesty Head Released and Arrested Again: Taner Kılıç, Chairperson of the Board of Directors  for Amnesty International Turkey who is being charged with membership of a terrorist organisation, namely the Gülen network, and who had been remanded in custody since June was released on Thursday at the latest hearing of the so-called Büyükada case, but was subsequently arrested again on the Istanbul Chief Public Prosecutor’s objection made to a review court.
Arrested two weeks before a digital security workshop among human rights NGO workers in Istanbul’s Büyükada island he was due to attend, Kılıç’s case had later been combined with the case of those arrested at the workshop. The workshop was construed into conspiracy theories in the right political sphere and media. Other suspects in the case are Özlem Dalkıran, Peter Steudtner, Ali Gharavi, Veli Acu, Günal Kurşun, İdil Eser and Nalan Erkem. The trial for the case was postponed.

Meanwhile, social scientist Prof. İştar Gözaydın was acquitted in the case where she is being charged with being a member of a terrorist organisation. The persecutor argued that her words at a programme with a local tv station were evidence of her support without being a member to the Gülenist organisation. Her defence that she spoke purely as a scholar of the law was upheld. She had been detained for over three months between December 2016 and March 2017, but was being tried on probation.

 

Thrace Resists Coal: Citizens and activists prevented the environmental assessment report public hearing for the coal power plant proposed to be build between the villages of Pınarbaşı and Çerkezköy in Tekirdağ from taking place. The region in the heavily polluted Ergene River valley already lacks water for water intensive agriculture, let alone the needs of a coal power plant. Villagers worried for their pulmonary health, prospect of cancer, their children’s future and their farmland protested against the project inside the meeting hall, but Green Gazette contributing reporter Rıfat Doğan also interviewed community leaders who said they were not let in the hall. The same sources site that if the project goes ahead, the region will face heavy deforestation along 3 thousand hectares of land. Activists from the Northern Forests Solidarity were also present at the hearing.

 

Activists Regain Access to Water: Tuğba Pınar Günal and Birhan Erkutlu fighting against the construction of two hydroelectric power plants on the pristine Alakır River in Antalya regained access to water. A site manager of Metamar/Dedegöl Energy, the company constructing one of the two proposed hydro plants, had bought the plot of land next to theirs, and in October, cut off the ground water flowing towards their well, ostensibly in order to build a public water fountain by the road. A court ruled this week for a stay of execution on the case they brought against the seizure of water and consecutively a pipe was laid from the said fountain for the couple to have access to water.

 

Turkey’s Agricultural Imports on the Increase, Cooperatives are the soulution: Turkey now imports 6.4 times more worth in agriculture than in exports, said a response by the Chamber of Agricultural Engineers to the latest statistics released. There is a deficit of 3.8 billion Euros in foreign trade of agricultural raw material and a net deficit of 400 million Euros in foreign trade of agricultural goods. Turkey now imports wheat and straw, beans and pulses, of which it used to be an exporter, nearly a million tonnes of cotton although it is a textile manufacturing country, vegetable seeds, live animals, and meat. While the country payed 2.7 billion Euros to farmers in 2017, less than half what the 2006 Agriculture Law mandates, it spent 14 billion Euros on agricultural imports. Agricultural subsidies are no more than 2.5% of the budget. The result of these policies has been farmers taking out of cultivation land equal the size of Belgium in the last 15 years.

Ahmet Atalık, Istanbul chapter chairperson for the chamber, suggested as remedies accelerating public investment such as irrigation and consolidation of farmland; prevention of farm and pastureland for non-agricultural activities; realising the increasing need for agricultural and pasture land in face of climate change; collectivising producers under the roof of cooperatives, the state cooperating with these cooperatives for planning and quality, and support being disbursed through these structures; use of funds not for imports but for production; following up on whether and how public subsidy disbursed reflects in production; reducing the supply chain between consumer and farmer, again best through cooperatives; and increasing agricultural employment through realising imports hinder prospects for youth with education in the field.

 

Reports that Ministry of Agriculture Will Hinder Vermicompost: Reports in internet media suggest that the composting guidelines being put together by the Ministry of Agriculture will force composting material to be cooked at 70 degrees before being given to worms, making the resulting compost innutritious and expensive. It will effectively end red earthworm composting. There are multiple theories as to why this is, including to keep demand for chemical fertilisers going.

 

As Climate Change Finds a Seat on the Municipal Bus: Özge Doruk‘s editorial questioned the municipal responses to climate change at the city level in Istanbul, comparing the initiatives by the Greater Istanbul Municipality and the Kadıköy Municipality. The Greater Istanbul Municipality impact study states that summers will grow hotter and drier, dry periods grow longer, and sub freezing temperatures will nearly ever be seen. The municipality aims at a roadmap for action, preparing a greenhouse gas inventory, preparing climate scenarios, determining risks, opportunities and vulnerabilities, conducting meetings with partners, coming up with an action plan, and finally developing awareness and increasing capacity. How this plays along with “mega-projects” such as the Canal Istanbul is another question, she says. Kadıköy Municipality’s Holistic and Participatory Climate Action Plan on the other hand is a 12 month project to increase climate awareness among municipality employees and district residents. The municipality aims at developing need-based sustainable plans, developing a sustainable local platform espousing the issue, and developing a sustainable education programme for 3 to 6 year olds, thus becoming more climate resilient. While climate adaptation has a long way to go in the city, we can at least finally be hopeful that the ball has started rolling, Doruk says.

 

Another Style of Food is Possible: Pelin Cengiz points the spotlight on Anadolu Efes Group Chairperson Tuncay Özilhan‘s statement that home brewery means loss of tax revenue. The industry tycoon said their beer sales have declined 5.7% over nine months, but he was not sure that people are consuming less beer, that they are rather brewing at home, and as the total tax on beer is at 60%, this means tax revenue loss. He added that he had shared his concerns with the authorities. Upon popular backlash, he later tried to clarify that he meant unregulated production for sale, but the point was clear.

Cengiz underlines it is everybody’s right to produce their own food and drink, corporations or governments have no right to impose on people that they consume or buy any food or basic necessity. Everybody who consumes food needs to think about what they can do with their own means. It is important to know how what you consume is produced. It is also important that this is done through collectives, community supported agriculture or cooperatives, which are based on solidarity and supporting local and small scale producers, she continues.

Though we are far from a great transformation, reform in consumption, and a sustainable new model that puts the environment, nature and green economies at the centre of its approach, the last 10 years since multiple financial crises have seen alternatives crop up and be adopted. Those who profit from the current system do not want to let it go. That is why the efforts of individuals and small communities are important. Everybody has the power that comes from what they demand and what they don’t, what they buy and what they don’t.  This power also entails a responsibility for the Earth we live on. She states, it is possible to use this power to progress towards a system that makes healthy, quality, fair and nutritious food accessible..

 

Other original Green Gazette articles this week, not covered here, include topics as bee keeping and air pollution in the Marmara region.

 

Green Gazette – Yeşil Gazete

Translated and summarised by Alidost Numan

 

Güney Kıbrıs’ta yeniden seçilen Anastasiadis: Hedef Kıbrıs’ın bölünmüşlüğüne son vermek

Güney Kıbrıs’ta 4 Şubat Pazar günü yapılan cumhurbaşkanlığı seçimlerinde Nikos Anastasiadis oyların yüzde 56’sını alarak tekrar seçildi. Anastasiadis, “Kıbrıs’ın bölünmüşlüğüne son vermek için” Kuzey Kıbrıs ile diyaloğu sürdüreceklerini söyledi.

Güney Kıbrıs’taki cumhurbaşkanlığı seçiminin ikinci turda oyların yüzde 56’sını alan görevdeki muhafazakâr devlet başkanı Nikos Anastasiadis yeniden cumhurbaşkanı seçildi. Sol kanadın adayı Stavros Malas yenilgiyi kabul ettiğini duyurdu.

550 bin kayıtlı seçmenin bulunduğu Güney Kıbrıs’taki ikinci tur oylamaya katılım oranı yüzde 73’le ilk turdakinin biraz üzerinde oldu.

Komünistler tarafından desteklenen Malas, Anastasiadis karşısında 2013’ten sonra ikinci kez yenilgi almış olmasından hayal kırıklığı duyduğunu söyleyerek “sosyal adalet ve Kıbrıs anlaşmazlığı için verdikleri mücadelenin süreceğini ve davalarının kaybedilmiş olmadığını” belirtti.

Seçimin galibi Nikos Anastasiadis ise, “Kıbrıs’ın bölünmüşlüğüne son vermek amacıyla” Kıbrıs Türklerinin lideri Mustafa Akıncı ile diyaloğu sürdüreceklerini söyledi. Malas da diyalogdan yana çıkmış ve muhafazakâr rakibini bu konuda çekingen davrandığı gerekçesiyle eleştirmişti.

Akıncı ve Anastasiadis arasında Mayıs 2015’ten bu yana devam eden müzakereler çerçevesinde yapılan 16 Şubat 2017’Deki görüşmeden sonra taraflar biraraya gelmemişti.

O görüşmede her iki taraf da birbirinin masadan kalktığını söylemişti.

 

(Bianet)

Fildişi ticaretini engellemek için başlatılan araştırmaların öncü ismi Kenya’da öldürüldü

Detaylı raporları ile yasa dışı avlanma ve yabani hayvan ticaretiyle mücadeleye katkıda bulunan dünyaca ünlü fildişi ticareti araştırmacısı Esmond Bradley Martin, Kenya’da öldürüldü.

Esmond Bradley Martin, 1970’li yıllardan beri kaçak fildişi ve gergedan boynuzu avcılığına karşı yürüttüğü faaliyetler ile yürütmekte idi

75 yaşındaki Martin, Nairobi’deki evin önünden boynundan bıçaklanmış halde bulundu. Gazetecilerin sorularını yanıtlayan bir polis memuru, “Evinde ölü bulundu; bıçak yaraları vardı. Soruşturma başlatıldı” dedi.

Kenya’da yaşayan ABD’li araştırmacı yakın zamanda Myanmar’a yaptığı bir araştırma gezisinden dönmüş ve bulgularının yazımı sürecindeydi.

Kenya’da 1970’li yıllardan bu yana yaşayan Martin, fildişi ve gergedan boynuzlarının Çin, Vietnam ve Laos’taki yasadışı satışlarını gizlice fotoğraflayıp, belgelerken, aynı zamanda karaborsa piyasalarına da bir alıcı gibi katılarak, yasa dışı fiyatları da açığa çıkardı.

Fildişi ticareti dünyadaki fil nüfusunun büyük oranda düşmesinin en önemli nedenlerinden biri olarak görülüyor

Vahşi yaşamı koruma grubu olan Wildlife Direct’in Başkanı ve Kenya fili uzmanı Paula Kahumbu, Esmond’un çığır açan araştırmalarının, geçen yıl Çin’in yasal fildişi piyasalarını kapatma kararında da payı olduğunu vurguladı ve ekledi:

“Esmond, fildişi ticareti yapmak için ön planda olan, insan tacirlerine ve bayilere hitap eden en önemli kişilerden biriydi.”

10 yılda 100 bin fil öldürüldü

Geçen on yılda, büyük çoğunluğunu uluslararası suç çetelerinin oluşturduğu yasa dışı avlanma yüzünden 110 bin fil öldürüldü. 2016 yılından için en son rakamlar, yasadışı fildişi pazarının ve avcılığın azalmasına rağmen, rekor düzeyde devam ettiğini gösterdi.

Bununla birlikte, geçen yıl dünya genelinde 197 kişi, vahşi yaşam veya doğal kaynakları koruma çalışmaları nedeniyle öldürüldü.

Esmond ilk kez 1970’lerde fildişi için öldürülen fil sayısının artması üzerine Kenya’ya gitmişti.

 

(BBC, Hürriyet)

İhracattan geri dönen kükürtdioksitli kayısılara ne oluyor? – Bülent Şık

Bu yazı bianet.org/ dan alınmıştır

Ülkemizde her 100 erişkinden 5-7’sinde, her 100 çocuktan 13-15’inde astım hastalığı görüldüğü belirtiliyor. Hasta sayısının sadece çocuklarda 2-3 milyon arasında olduğu söylenebilir.

Astım, hava yollarının ataklar (krizler) halinde gelen tıkanmaları ile kendini gösteren bir hastalık. Öksürük, nefes darlığı ve göğüste baskı hissi gibi yakınmalara neden oluyor. Toz, duman, koku, bazı uçucu kimyasallar ve alerjik etkenler duyarlı kişilerde astım krizlerine yol açabiliyor.

Kükürtdioksit (SO2) astım krizini tetikleyen etkenlerden biri. Çocuklar ve yaşlılar kükürtdioksitin tetikleyeceği bir astım krizi için en duyarlı olan kesimler. Özellikle düzenli olarak astım ilacı kullanmak zorunda olan hastaların daha duyarlı olduğu belirtiliyor. Bazı çalışmalara göre astım hastalarının yüzde 3’ü, bazı çalışmalara göre ise yüzde 10’u kükürtdioksit ya da ya da kükürt içeren diğer bileşiklere maruz kalma sonucunda astım krizine yakalanabiliyor. Bu bileşiklere maruz kalma yollarından biri ise gıdalar.

Gıdalarda kükürtdioksit (ya da sülfit) kullanımı

Kükürtdioksit kömürlü termik santrallerden açığa çıkan ve havayı kirleten, asit yağmurlarına neden olan en önemli kirletici maddelerden biri olmasının yanısıra, binlerce yıldan beri gıdaların muhafaza edilmesi için de kullanılan bir kimyasal madde. Gıdaları mikrobiyolojik bozulmalardan korumak amacıyla özellikle şarap yapımında antik çağlardan beri kullanılıyor.

Kükürtleme meyve ve sebzelerin doğal rengini korumak, meyvelerin kurutulması esnasında ortaya çıkabilecek kahverengileşme ya da kararma gibi renk değişikliklerine engel olmak ve mikroorganizmaların yol açacağı bozulmaların önüne geçebilmek için yapılıyor.

Günümüzde kurutulmuş-dondurulmuş sebze ve meyveler, şaraplar, kuru bisküviler, kabuklu deniz ürünleri, salata barlarında yer alan beyaz renkli salatalar, dilim patates gibi çeşitli ürünlerde kullanılıyor.

Kükürtdioksit doğrudan kullanılabileceği gibi sodyum sülfit ve potasyum metabisülfit gibi bünyesinde kükürt içeren bileşikler şeklinde de kullanılmakta.

En çok hangi ürünlerde kullanılıyor?

Kurutulmuş kayısı, şeftali, üzüm, incir ve kuru erik kükürtdioksitin en fazla kullanıldığı (ve en fazla kalıntı bıraktığı) gıda ürünleri. Astım hastaları bu ürünlere dikkat etmeli.

Kükürtdioksitin ülkemizde en yaygın kullanıldığı meyvelerin başında ise kuru kayısı geliyor.

Türkiye dünya kayısı üretiminde 600-700 bin ton arasında değişen üretim miktarı ilk sırada yer alıyor. Bu üretim miktarının yaklaşık yarısı Malatya’da yapılıyor ve elde edilen kayısının yüzde 90’ı kükürtledikten sonra ihraç ediliyor.

Gıdalardaki kükürtdioksit kalıntı düzeyi nedir?

Bu konuda sorumlu kamu kurumu olan Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı yapmış olduğu çalışma sonuçlarını açıklamadığı için herhangi bir bilgi yok ama dolaylı yollardan bilgi edinmek mümkün. Kuru kayısı ülkemizin önemli bir ihraç ürünü. İhraç edilen ülkelerde yapılan analizlerde ne gibi tespitler yapıldığına bakılarak bir fikir edinmek olanaklı.

Ülkemizden Avrupa Birliği’ne ihraç edilen kuru kayısılar içerdiği kükürtdioksit miktarlarının yüksekliği nedeniyle en çok iade edilen gıda ürünlerinden biri.

Geçen yıl Avrupa Birliği ülkelerinde yapılan analizlerde insan sağlığına uygun özellikler taşımadığı tespit edildiği için ülkemize geri gönderilen her 100 üründen 14’ü kuru kayısı.

2018 yılı ocak ayı içinde Avrupa Birliği’ne ihraç edilen 10 parti kuru kayısı yüksek miktarda kükürtdioksit kalıntısı içerdiği tespit edildiği için ülkemize geri gönderildi.

Bu sorun yeni de değil. Avrupa Birliği Komisyonu Halk Sağlığı ve Tüketicinin Korunması Genel Müdürlüğü (SANCO), 2003 yılında Türkiye’den ithal edilen kuru kayısılarda kükürtdioksit kalıntısı yüksek olan ürünlere çok sık rastlandığını belirterek Türkiye’yi gerekli önlemleri alması konusunda uyarmıştı.

Anlaşılan o ki o günden bu zamana değişen hiçbir şey yok.

Ülkemize iade edilen bu ürünlerin duyarlı insanlar için sağlık sorunlarına neden olabileceği göz önünde bulundurularak normalde iç pazara da sürülmemesi gerekiyor.

Bu konuda ne yapıldı?

Bu yazı bianet.org/ dan alınmıştır

 

Bülent Şık

Hollanda Türkiye’deki büyükelçisini geri çekti

Hollanda Dışişleri Bakanlığı, Ankara büyükelçisini resmi olarak geri çektiğini açıkladı. Bakanlık, Hollanda’ya da Türkiye’den yeni bir büyükelçinin kabul edilmeyeceğini bildirdi.

Hollanda ile kriz, geçen yıl Türkiye Aile ve Sosyal Politikalar Bakanı Fatma Betül Sayan Kaya’nın yasak kararına rağmen Hollanda’ya giriş yapması ile patlak vermişti. Hollanda Dışişleri Bakanlığı’ndan yapılan açıklamada, iki ülke arasında yaşanan krizin giderilmesi için yürütülen görüşmelerden sonuç alınamadığı ve görüşmelere ara verildiği belirtildi. Açıklamada, Hollanda Büyükelçisinin 2017 yılı Mart ayından bu yana Türkiye’de bulunmadığı kaydedilerek Hollanda’da yeni bir Türk Büyükelçinin göreve başlamasına da izin verilmeyeceği bildirildi.

Açıklamayı Twitter hesabından paylaşan Hollanda Dışişleri Bakanı Halbe Zijlstra, “ikili ilişkilerin ne şekilde normalleştirilebileceği konusunda görüşmelerde sonuca ulaşılamadığını” kaydetti.

Türkiye’de 16 Nisan 2017’de yapılan anayasa referandumu öncesinde Türk hükümeti temsilcileri Avrupa ülkelerinde referandum etkinliklerine katılmak istemiş, ancak anayasa değişikliklerinin tartışmalı bulunması nedeniyle Türk siyasetçilerin bu etkinliklere katılması engellenmişti.

Bakan Kaya’nın Hollanda’nın kendisine seyahat yasağı koymasına rağmen korumalar eşliğinde Rotterdam kentine gitmesi üzerine Hollanda polisi ile Kaya’nın korumaları arasında arbede yaşanmış, Rotterdam Konsolosluğu önündeki Türk göstericilere de polis sert müdahalede bulunmuştu. Olayların ardından Bakan Kaya “istenmeyen kişi” ilan edilerek sınır dışı edilmişti.

 

(DW Türkçe)