Ana Sayfa Blog Sayfa 1843

İzmir depreminin ardından: Hayatını kaybedenlerin sayısı 107’ye yükseldi

İzmir‘in Seferihisar ilçesinin 17 kilometre açığında 30 Ekim Cuma günü gerçekleşen depremin ardından başlatılan arama kurtarma çalışmaları bugün de devam ediyor.

Afet ve Acil Durum Yönetimi Başkanlığı (AFAD) tarafından saat 13.45’te yapılan açıklamaya göre depremde ölenlerin sayısı 107’ye yaralananların sayısı ise 1.027’ye yükseldi. Açıklamada yaralanan kişilerden 883’ünün taburcu edildiği belirtildi. 144 kişinin ise hastanede tedavisi devam ediyor.

Fotoğraf: AA

Yıkılan dört binada çalışmalar devam ediyor

Dört binada üç farklı noktada arama kurtarma çalışmalarının devam ettiği belirtilen açıklamada “Bölgede devam eden müdahale ve iyileştirme çalışmaları için AFAD, JAK, STK’lar ve belediyelerden toplamda 7.880 personel, 25 arama kurtarma köpeği ile 1.206 araç görevlendirilmiştir” denildi.

Ayrıca Ege Denizi Seferihisar açıklarında meydana gelen 6,6 büyüklüğündeki deprem sonrasında, büyüklüğü 4’ün üzerinde 44 artçı olmak üzere, toplam 1.528 artçı sarsıntı yaşandığı kaydedildi.

1.864 çadır kuruldu

Acil barınma ihtiyacının karşılanabilmesi amacıyla bölgeye AFAD ve Türk Kızılay tarafından 4 bin 643 çadır, 64 genel maksat çadırı, 28. bin 574 battaniye, 17 bin 456 yatak, 9 bin 260 uyku seti, 2 bin 657 mutfak seti ve 4 duş-WC konteyner sevk edildiği belirtildi.

Aşık Veysel Rekreasyonu Alanı’na 807, Ege Üniversitesi kampüs alanına 120, Bornova Eski Şehir Stadı’na 215, Buca Hipodromu’na 194, Buca Stadı’nda 158, Seferihisar ilçesi Sığacık bölgesine 90 ve ihtiyaç duyulan muhtelif noktalara 248 adet olmak üzere, İzmir genelinde 2 bin 320 adet çadır kurulumu tamamlandığı  2 bin 38 çadırın ise kurulum aşamasında olduğu belirtildi.

Metropoll araştırması: Halkın yüzde 63’ünün son bir yılda geçim şartları kötüleşti

Metropoll Stratejik ve Sosyal Araştırmalar Merkezi “Türkiye’nin Nabzı Ayın 5 Rakamı” araştırmasının sonucunu yayınladı. Verilere göre halkın refah düzeyinde kayıp yaşandığı algısı, toplumun önemli bir kısmını etkiliyor.

Ağustos 2020 itibariyle, yüzde 63’lük bir çoğunluk, son bir yılda refah düzeyinin/geçim şartlarının kötüleştiği düşüncesinde. Buna karşılık, refah düzeyinin iyileştiğini söyleyenler yüzde 9 seviyesinde kalıyor.

‘Dolardaki artış herkesi kaygılandırmalı’

Seçmenlerin yüzde 75’i dolardaki artışın sadece döviz ile iş yapanları değil, tüm toplumu kaygılandırması gerektiğini düşünüyor.

Diğer bir deyişle, toplumun ezici çoğunluğuna göre, doların yükselişi sadece “Dolar ile maaş alanlar ve Dolar ile iş yapanları” düşündürtmemeli; Türkiye’deki herkesi kaygılandırmalı.

Halkın yüzde 67’si İstanbul Sözleşmesi’ni istiyor

Metropoll araştırmasında son dönemde hükümetin çekilmek istemesi üzerine toplumda büyük bir yankı uyandıran İstanbul Sözleşmesi de soruldu. Anket sonuçlarına göre İstanbul Sözleşmesi’nden haberdar olan seçmenlerin yüzde 67’si, bu anlaşmadan çekilmememiz gerektiğini düşünüyor.

Buna karşılık ‘Türkiye İstanbul Sözleşmesi’nden çekilmeli midir?’ diye sorulan seçmenlerin yüzde 23’lük kesimi ise Türkiye’nin sözleşmeden çekilmesi gerektiği kanaatinde olduğunu belirtti.

Erdoğan’ın kazanabileceğini düşünenler çoğunlukta

Kamuoyu anketinde olası bir Cumhurbaşkanlığı seçiminde kime oy verecekleri de soruldu. İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu ve Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı Mansur Yavaş, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’a karşı aday gösterilmeleri halinde, yaklaşık yüzde 43-43,5 oranında destek topluyorlar.

Meral Akşener de yüzde 38,3 seviyesinde destek buluyor. Bu üç ismin de Millet İttifakı’nın oy potansiyelini daha önce gündeme gelen Muharrem İnce ve Abdullah Gül gibi isimlerden daha ileri taşımakta olduğu gözleniyor.

Seçmenlerin yüzde 14,5’i Cumhurbaşkanlığı seçimlerini Erdoğan’ın kesinlikle kazanacağını, yüzde 40,9’u ise kazanacağını düşünüyor. Dolayısıyla seçmenlerin yüzde 55’i Erdoğan’ın kazanabileceği algısına sahip görünüyor.

Buna karşılık, kazanamayacağını düşünenler toplamda yüzde 39’luk bir kesim teşkil ediyor.

 

 

 

 

 

 

Sendikalar Meclis’e getirilecek ‘İstihdam Teklifi’nin geri çekilmesini istiyor

AKP‘nin TBMM’ye getirdiği ‘İşsizlik Sigortası Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması Hakkında’ kanun teklifinin Genel Kurul’nda başlayacak görüşmeleri öncesinde DİSK, Türk-İş ve Hak-İş ortak açıklama yayınladı.

DİSK Genel Başkanı Arzu Çerkezoğlu, Türk-İş Genel Başkanı Ergün Atalay ve Hak-İş Genel Başkanı Mahmut Arslan imzasıyla yayınlanan açıklamada kanun teklifinin geri çekilmesi talep edildi.

Açıklamada, Meclis Plan Bütçe Komisyonu’nda kabul edilmesinin ardından Genel Kurulu’a getirilmesi beklenen kanun teklifiyle 25 yaş altı ve 50 yaş üzeri çalışanlara ilişkin ‘belirli süreli’ sözleşmelerle çalışma hayatında yer almalarına dönük düzenlemeye dair eleştiriler dile getirildi. Konfederasyonlar, “Belirli süreli sözleşme ile çalışan işçiler, kıdem ve ihbar tazminatı ile iş güvencesi (işe iade davası) hükümlerinden yararlanamadığından bu düzenlemeyi son derece sakıncalı buluyoruz” dedi.

Bunun büyük haksızlıklara neden olacağını belirten konfederasyonların açıklamasında şu ifadeler yer aldı:

‘Anayasa’nın eşitlik ilkesine aykırı’

Yaşa bağlı olarak getirilecek bu düzenleme çalışanlar arasında ayrıma yol açacaktır. Çalışma düzeni ve sosyal adaletin bozulmasına neden olacaktır. Ülkemizde belirsiz süreli iş sözleşmesi esasına dayalı olarak düzenlenen iş hukuku düzeninin alt üst olmasına yol açacaktır. Ayrıca yaşa bağlı olarak getirilen bu ayrım Anayasanın eşitlik ilkesine de aykırıdır.

‘Sosyal güvenlik hakkı açısından sakıncalı’

Kanun Teklifinde 25 yaş altında olup 10 günden az çalışma günü olan çalışanlara yönelik bir düzenleme yer almaktadır. Bu teklifle, 25 yaş altındaki işçilerin uzun vadeli sigorta kollarına ilişkin ödemelerinin yapılması yükümlülüğü ortadan kaldırılmaktadır. Bu teklif çalışanların işsizlik, malullük, yaşlılık, ölüm, iş kazası, meslek hastalığı ve analık gibi hayati öneme sahip haklardan yararlanmasını ortadan kaldıracaktır. Bu düzenlemeyi özellikle sosyal güvenlik hakkı açısından sakıncalı buluyoruz. Yaşa ve çalışma biçimine bağlı olarak sosyal güvenlik haklarından mahrumiyet getirecek bu düzenlemenin de Anayasanın eşitlik ve sosyal güvenlik hakkı hükümleriyle çeliştiğini düşünüyoruz. Torba kanun teklifinde kısmi çalışmanın yaygınlaştırması amaçlanmıştır. Kısmi çalışma yaşlılık aylığı, malullük aylığı, işsizlik ödeneğine hak kazanma gibi pek çok konuda ciddi hak kayıpları yaratacağı için bu düzenlemeyi sakıncalı buluyoruz.

‘Kulak verip geri çekin’

 Üç işçi konfederasyonu olarak işçilerin başta kıdem tazminatı ve sosyal güvenlik hakları olmak üzere Anayasa ve yasalarla güvence altına alınmış haklarına zarar vereceğini düşündüğümüz bu teklifin geri çekilmesini talep ediyoruz. Ülkemizin küresel salgın ve deprem felaketiyle uğraştığı ve yaralarını sarmaya çalıştığı bu zor günlerde, çalışanları büyük endişelere sevk eden ve hak kayıpları yaratacak bu teklifin TBMM gündeminden geri çekilmesi bütün çalışanların ortak arzusudur. TBMM’deki bütün siyasi partileri bu konuda sağduyulu davranmaya ve işçilerin sesine ve arzusuna kulak vermeye çağırıyoruz. Üç işçi konfederasyonu olarak bu konuda ısrarlı olduğumuzu vurgulamak istiyoruz.

 TÜRK-İŞ, HAK-İŞ ve DİSK olarak, çalışma hayatının sorunlarıyla ilgili düşünülen düzenlemelerin ülkemizde uzun bir geçmişi olan sosyal diyalog mekanizmaları kullanılarak ele alınmasından yana olduğumuzun bir kez daha altını çiziyoruz.

Tasarı neyi getiriyor?

  • Prim desteği uygulamasının 31 Aralık 2023 tarihine kadar uzatalması için Cumhurbaşkanı’na yetki verilecek.
  • İlave istihdam sağlayan işletmeleler verilen prim desteği 2023 sonuna kadar uzatılabilecek.
  • İlave istihdam sağlayan işletmeleler verilen vergi ve stopaj desteği 2023 sonuna kadar uzatılabilecek.
  • Ahilik sandığı uygulama yürürlük tarihi 2023 sonuna kadar uzatılacak.
  • Yurt dışından döviz, altın getirenden vergi alınmayacak.
  • Kısa çalışma ödeneği uygulamasının bitiş tarihi haziran 2021’e kadar uzatılabilecek.
  • Kısa çalışma ödeneği şirketleri alan şirketlerin normalleşme destekleri 30 haziran 2021’e kadar uzatılabilecek.

Evden üretip internette satana muafiyet

  • Evlerinde ürettikleri mal ve benzeri ortamlarda üretilen ürünlerin satışını yapanlara belirli şartlarda gelir vergisi muafiyeti getiriliyor. Burada 220 bin lira sınırı var.
  • İhracatta yeni pazarlar oluşturanlara vergi indirimi öngörülüyor.
  • Kendi hisse senetlerini alan şirketler için vergisiz kar dağıtımının önüne geçiliyor.
  • Esnek çalışmanın teşvik edilmesi için gelir ve damga vergisi istisnası getiriliyor.

Varlık Barışı geliyor

  • Haziran 2021’e kadar vergi incelemesi olmaksızın varlık barışı getiriliyor.
  • Turizmde ecrimisil ödeme süreleri faizsiz, 1 yıl erteleniyor.
  • Turizmde konaklama vergisinin yürürlüğe girişi 2022 yılının başına erteleniyor.
  • 25 yaş altı ve 50 yaş üstü işçilerle yapılacak çalışma şartları esnetilecek.
  • 25 yaşın altında olan çalışanlar için daha düşük prim ödeme olanağı sağlanacak.
  • Kurumlar vergisini 5 puan indirme yetkisi Cumhurbaşkanı’na verilecek.
  • Yüzde 20’den fazlası halka arz edilecek şirketlere 5 yıl boyunca kurumlar vergisinden 2 puan indirim yapılabilecek.

Mersin’de polipropilen tesisi için, ilk bilirkişi incelemesi yapıldı: Mersinliler tepkili

Haber: Abidin Yağmur

Mersin‘in Karaduvar Mahallesi‘ne kurulmak istenen polipropilen tesisi hakkında halk, çevre örgütleri, baro ve siyasi partilerin açtığı davalarla ilgili atanan bilirkişi heyeti, ilk keşif çalışmasını yaptı. 

Bilirkişi heyetinin proje sahasına geldiği saatlerde çok sayıda Mersinli de arazinin sahibi Toros Gübre fabrikası girişinde toplanarak projenin iptal edilmesi çağrısında bulundu. Topluluk burada “Mersin halkı olarak yaşam hakkımızı koruyoruz. Karaduvar’da polipropilen istemiyoruz” yazılı pankart açtı.

Bilirkişi heyetinin, zemin, yerleşim, projenin tarım alanlarına mesafesi, bölgedeki rüzgar yönlerine ilişkin yaptığı keşfin sonuçları daha sonra rapor haline getirilecek. 

Mersin’deki çevre örgütleri, baro ve siyasi partiler, kurulmak istenen polipropilen tesisinin tarım ve yerleşim alanlarının arasında olduğu için insan sağlığını, doğal yaşamı ve tarımı olumsuz etkileyeceği görüşünde.  Tesisin 50 kilometre çapında bir alanı etkileyeceği, olası bir kazada 26 ton TNT’ye eşdeğer bir patlamanın olabileceği de çevrecilerin iddiaları arasında. Bu iddialar, polipropilen tesisinin ÇED raporuna karşı açılan idari davalar kapsamında proje sahasında inceleme yapan mahkeme heyeti ve bilirkişi heyetine de sunuldu.

Tekfen Holding’e ait Toros Gübre bünyesindeki bir arazinin Cumhurbaşkanlığı Kararnamesi ile Özel Endüstri Bölgesi ilan edilmesine ve arazide polipropilen tesisi için ÇED olumlu raporu verilmesine karşı iki  ayrı idari dava açılmıştı. Mersin İdare Mahkemesi’nde görülen davalar kapsamında bir bilirkişi heyeti görevlendirilmişti. 

Davacılardan Mersin Çevre ve Doğa Derneği (MERÇED) Başkanı Sabahat Aslan,  “Bu bölgede gübre, krom ve soda fabrikaları zaten çevreyi kirletiyor. Bu bölge bir de polipropilen tesisinin yükünü kaldıramaz” dedi.

‘Hakkımızı, hukukumuzu arıyoruz’

Mersin Kent Konseyi Başkanı Faik Burakgazi de “Kimseyle inatlaştığımız yok. Hakkımızı, hukukumuzu korumaya çalışıyoruz” ifadelerini kullandı.

Mersin Barosu Başkanı Bilgin Yeşilboğaz ise, insan sağlığını önceleyerek hem tesisin ÇED raporuna karşı, hem de Karaduvar mahallesindeki bir alanı ‘özel endüstri bölgesi’ olarak tanımlayan Cumhurbaşkanlığı Kararnamesi’ne karşı iki ayrı dava açtıklarını söyledi.

Mersin Nükleer Karşıtı Platform Sözcüsü Aycan Özkan da, “Olası bir kazada 26 ton TNT’ye eşdeğer bir hasar yaratacak bu tesisi istemiyoruz” ifadelerini kullandı. 

 ‘Akla zarar bir durum’

Bu tür yatırımları planlarken bilim insanlarının görüşlerine, yöre halkının sesine kulak vermek gerektiğini belirten CHP Mersin İl Başkanı Adil Aktay şunları söyledi:  “Bunu yapmazsanız yaptığınız işin sonu felaket olur. Polipropilen tesisi en yakın yerleşim alanına 60 metre mesafede olacak. Böyle bir şey olabilir mi? Akla zarar bir durum. Polipropilen kimyasal bir tesistir ve özel bir alanda kurulması gerekir. Burada kurarlarsa Akdeniz, Toroslar, Yenişehir, Mezitli ve Tarsus ilçeleri etkilenir. Onun için bu projenin iptalini istiyoruz.” 

HDP Mersin İl Eş Başkanı Mehmet Alış da, Mersinlilerin polipropilen tesisine karşı verdikleri mücadelenin içinde yer aldıklarını vurguladı.

Kadınlar, Eleştirel erkeklik Datça İnisiyatifi’nden memnun: Kıymetli buluyoruz

Dosya Haber: Maaz İbrahimoğlu

Muğla-Datçalı bir grup erkek, geçen ay erkekliğin prangalarından kurtulup özgür olmak için Eleştirel erkeklik Datça İnisiyatifi’ni (EeDi) kurdu. Henüz filizlenme aşamasında olan inisiyatifin çıkış bildirgesinde şu ifadeler yer alıyor: “Eril dünyanın paydaşları ve suç ortakları olarak vermemiz gereken bir hesap, kendisinden özgürleştirilmesi gereken bir ‘erkekliğimiz’ olduğunu ve bu özgürleşmenin yolunun önce yüzleşmekten ve hesaplaşmaktan geçtiğini biliyoruz”

İnisiyatifi kuran erkekler, “biz kimiz” sorusunu ise bildirgede şöyle yanıtlıyor:

Biz kim miyiz? Biz olmayanı ezdikçe kendini özgür ve muktedir sanan; fabrikada işçi, evinde patron, emniyette işkenceci, yuvasında şefkatini öfkeyle gösteren bir baba. Kendini var etmek ve güçlü hissetmek için evde, toplu taşıma araçlarında, gecelerin karanlığında, işyerlerinde ezmek, sindirmek, taciz etmek için fırsat kollayan, iktidar tapıncıyla muktedir olmaya çabalayan biziz.” 

 

Kurucular, İnisiyatifin kurulmasındaki en önemli sebepler arasında İstanbul Sözleşmesi konusunda yaratılan tartışma ortamı ve bazı tarikatların Sözleşme’den çıkılması yönündeki taleplerinin siyasal iktidarda karşılık bulması ile kadın cinayetlerinin her geçen gün artmasını sayıyor. Çağrıyı yapan Cengizhan Güngür’e kulak veren 15 erkeğin kurduğu grup, erkeklerin erkeklik ile arasına mesafe koyması, öz farkındalık kazanarak özeleştiri yapması ve cinsiyet eşitliğinin içselleştirmesi için çalışacaklarını belirtiyor. EeDi’nin çıkış bildirgesi sitelerinde Türkçe, Kürtçe, Arapça, Farsça, İngilizce, Fransızca olmak üzere altı dilde yer alıyor. 

İnisiyatifin kurucularından ve aynı zamanda üyesi olan Güngör, hareketi kurma fikrini ise şöyle açıklıyor:

“O günlerde Pınar Gültekin vahşice öldürülmüş ve korkunç cinayetin ayrıntıları kamuoyuna yansımıştı. Temmuz ayının başları bu cinayetin, uzun süredir beni meşgul eden ‘Fail erkek, öldürülenler kadın, kadınlar protesto için sokakta, peki fail nerede? Bunun için bir şeyler yapmak öncelikle biz erkeklere düşmez mi?’”sorusuna ‘Artık harekete geçme zamanı’ diye yanıt bulduğum günlerdi. Bu düşüncelerle yaptığım çağrıya 15 arkadaşım olumlu yanıt verdi ve temmuz ayının sonlarında tartışmalara başladık.”

 

Kolektif yürütülen çalışmalar sonrasında çıkış bildirgesini hazırlayan Datçalı erkekler, şu sıralarda hem inisiyatife yeni üyeler kazandırmak için sosyal medyayı etkin kullanmaya, hem de pandemi koşullarında etkinliklerini uygun şekilde planlamaya çalışıyor.  

Peki Eleştirel erkeklik Datça İnisiyatifi’nin çıkış metnine kadınlar ve kadın hareketleri nasıl bakıyor?

Gülsun Kanat Dinç: Kadın hareketinin bir kazanımı

Mor Çatı’dan Gülsun Kanat Dinç’e göre inisiyatif’in bu çıkışı önemli ve alkışlanması gerekiyor. Mevcut koşullar göz önüne alındığında erkeklik üzerinden inşa edilen iktidarın sürekli kadına şiddet ürettiğini anlatan Kanat Dinç, kendi cinsiyetine tanınan ayrıcalıkları reddedip eşitlik isteyen bu tarz yapıların bu yüzden özellikle kıymetli olduğunu aktarıyor:

“Tabi ki bunu olumlu buluyoruz. Erkeklerin kendisinin, kendi iktidarının, erkeklik üzerinde her şeyin normalleştirilmesi, şiddetin normalleştirilmesi ve bunun toplum içerisinde yer almasını eleştiriyor olmaları bizim için iyi bir gelişme. Bu erkeklerin kendilerine iktidarın verdiği şansı görüp bunu reddediyor olmaları da güç ister. Bu anlamda bu çalışmaları alkışlıyoruz.”

EeDi’nin erkeklere seslenmesinin aslında kadınların bir kazanımı olduğunu belirten Kanat Dinç, özellikle sorgulamanın ve özeleştirilerin içselleştirilmesi gerektiğini de söylüyor:

“Sonuçta bu girişime biz kadınların mücadelesi neden oldu. Tabi ki erkekler de baktığı zaman bunu görüyor,  kimi zaman sorguluyor ya da sorgulayabildiğini zannediyor. Bugüne kadar sol kesimin ya da entelektüel dünyanın içerisinde sorguladığını zanneden ama mansplaning (bir şeyin, anlatımı dinleyen kişinin anlatandan  daha fazlasını bildiği gerçeğine aldırış edilmeden açıklanmaya çalışılması, bunun genellikle bir erkek tarafından konunun uzmanı da olsa bir kadına yapılması) yapan birçok erkekle karşılaştık. Feminist hareketin ısrarlı bir şekilde konunun odağın ve bunun nasıl çözüme kavuşturulması gerektiğini göstermesi erkekleri de düşündürdü. Tabi ki kadın hareketin kazanımı bu.”

Gülsun Kanat Dinç’in bu bu oluşum ve benzeri yapıların nereden başlaması gerektiği sorusuna verdiği yanıtsa, “Önce kendilerinden başlamalılar” şeklinde. Kanat Dinç şöyle konuşuyor:

“Öncelikle kendilerini, patriarkayı sorgulamalılar. Kendilerine sağlanan olanak ve avantajları nasıl değerlendirdiklerine bakmalılar. Bir noktadan sonra da hem toplumsal yapıda hem yasal alanda ne tür eşitliklere sahip olmaları gerektiğine bakıp bu konudaki hedeflerini oluşturmalılar. Bu anlamda erkekler laf söylemeli. Bu yanlış bir sistem. Patriarkal bir sistem. Biz bunun böyle olmasını istemiyoruz. Cinsiyetsiz sadece erkeklerin ya da kadınların heteroseksüel yaşamı değil, tüm ayrımcılıklara dikkat çeken, şiddetsiz bir yaşantının gereklerini talep eden politik bir yaklaşımda olması gerektiğini düşünüyorum. Sadece kendilerini sorgulamasının yeteceğini düşünmüyorum.” 

Adalet Kaya: Erkekleri dönüştürmek bizim işimiz değil

Rosa Kadın Derneği’nden Adalet Kaya da “Bunun oldukça iyi bir gelişme olduğunu” ifade ederek sözlerine başlıyor ve şöyle sürdürüyor:

“Erkeklikten gelen sorunlu sistematik dönüşüm aslında erkeklerin farkındalığının gelişmesiyle toplumsal bir dönüşüme ulaşabilir. Bu açıdan çok kıymetli bir şey. Yani erkeklerin bunun farkında olması, bir özeleştiri verip soruna yaklaşarak bu dönüşümü gerçekleştirmeleri önemlidir. Biz kadın dernekleri ve kadın hareketleri olarak her zaman şunu esas aldık: Erkekleri dönüştürmek esasında bizim işimiz değil. Bu onların kendilerinin yapması gereken bir şey. Tam da bu noktada çok anlamlı bir şey oldu bu oluşum. Ama toplumun dönüşümü, değişimi açısından da bu erkeklik olgusunu, bu erkek sistemi dönüştürecek olanlar da tabi ki iki cinsin birlikte hareket etmesidir elbette.”

Ancak erkeklerin eşitlikçi pratiklerine yönelik Kaya’nın eleştirileri de mevcut. Kadına şiddetle mücadele ettiğini söyleyen bazı erkeklerin de çevresindeki kadınlara farkında olmadan çeşitli şiddet pratiklerini uyguladığını kaydeden Kaya şunları anlatıyor:

“Biz kadına şiddetle mücadele konusunda çalışmalar yürütürken bazen erkeklerden de destek aldık. Ama birçok erkeğin de bizimle çalışıyor olmasına rağmen ya da destek vermesine rağmen kendi özel hayatı içerisinde farkında olmadığı şiddet türlerine devam ettiğine de çok sık tanık oluyoruz. Mesela dışarıda ‘Ben kadın mücadelesini destekliyorum’ diyor ama evde eşine, kız kardeşine ya da çalışma yerindeki iş arkadaşına farklı şekillerde psikolojik veya ekonomik şiddeti sürdürüyor. Farkında olmadan yapıyor bunu. Sistem maalesef birçok açıdan şiddet üretiyor ve erkekler de o sistemin çarklarından biri. İnisiyatif’in bununla yüzleşme meselesini gündeme getirmiş olmaları çok kıymetli. Bunun yaygınlaşmasını dilerim.”

 

İnisiyatif’in “erkeklik bulaşıcıdır” söylemini de değerlendiren Kaya, bir risk olarak erkekler arasında zımni dayanışmaya dikkat çekiyor:

 “Erkekler kendi aralarında, birbirlerine karşı, kadınlara karşı şiddet üretmeme halini bile taviz vermek olarak algılayabiliyorlar. Ya da böyle bir baskı unsuru oluşabiliyor. Bulaşıcılık aslında burada. Birbirine bakma, birbirine göre şekillenme. Yani erkeklik denen olgunun dışında olmama… Mesela bir erkek işyerindeki bir kadınla eşit haklara sahip olma konusunda mücadele ettiği zaman diğer erkek toplumundan dışlanabiliyor.  Çünkü erkeklerin kendi içlerinde içinde gizli bir dayanışma, zımni bir anlaşma var. Dolayısıyla bu tür sözler duymama adına bile olsa erkekler zaman zaman şiddet üretmeye devam edebiliyor. Herkes o erkeklik dünyasının dışına itilmemek için bir takım şiddet pratiklerini sergileyebilir. Bulaşıcı erkekliği biraz da böyle yorumlamak lazım.”

Selin Top: Önemli olan samimiyet ve yüzleşme isteği

Yoğurtçu Kadın Forumu’ndan Selin Top ise bu tarz oluşumları olumlu bulmakla birlikte, önemli olanan icraat olduğu kanısında. Patriyarkal sistem içinde ayrıcalıklı bir konumda olan erkek cinsiyetinden bireylerin bu tür girişimini değerli bulmakla birlikte kaygılarını şöyle aktarıyor Top:

“Daha önce de benzer çalışmalar gerçekleşti. Ataerkiye karşı erkekler oldu… ‘Biz Erkek Değiliz İnisiyatifleri’ kuruldu. Fikir olarak çok önemli bir şey. Patriyarka içinde bir şekilde bundan nemalanan cinsiyetin bununla ilgili bir çalışma yapması tabi ki değerlidir. Ancak esas çalışmanın değerini belirleyecek şey bunun ne kadar samimi olduğu… Daha önceki çalışmalarda birtakım problemlerle karşı karşıya gelindi. Yine kadına yönelik şiddet vakaları vs duyuldu.”

Bu tür hareketlerin sadece akademik ya da entelektüeller arasında kalmaması gerektiğinin altını çizen Top, soru işaretlerini şu şekilde sıralıyor:  

“Burada gerçekten bir yüzleşme olacak mı erkeklikle? İcraat biraz da herkesin kendi hayatında erkeklikten ne kadar azade olduğuyla alakalı. Kendi hayatlarında eşleriyle, sevgilileriyle, arkadaşlarıyla olan ilişkilerinde ne kadar samimiler? Karşındaki kişinin duygusunu, emeğini ne kadar sömürüyor? Bundan ne kadar uzak tutacak kendisini? Burada gerçekten önemli olan samimiyet olacak. Çünkü Türkiye’de kadın hareketi çok güçlendi. Sesini çok güzel yansıtıyor. Kadın hareketi kendi yolunu bulmuş durumda. Peki erkekler ne yapabilir? Evet, erkekliğiyle yüzleşmek ve olabildiğince kendi çevrelerine bunu yayabilmek.. Önemli bu, ama nasıl? Bundan sonra ne olacak? Umut ediyorum Datça’da bu hareket ve oradaki arkadaşlar bunu samimiyetle yaparlar. Sadece yazı- dizi ya da akademik alanda değil. Çünkü Türkiye ve dünyada bu tür çalışmalar artık prim de yapıyor. Bu yüzden ben içselleşmesini umuyorum”

Berrin Sönmez: İktidarın kadın politikalarında gedik açabilirler

 Gazete Duvar yazarı Berrin Sönmez ise EeDi’nin basın açıklamasının çok doğru ve yerinde tespitlerle yazılmış olduğunu aktarıyor. Eleştirel erkeklik söyleminin dünyanın farklı yerlerinde de dile getirildiğini hatırlatan Sönmez, “Açıklamalarının her kelimesini çok doğru ve yerinde buldum. Benim ve başka feministlerin yıllardır söylediği, erkeklerin kendilerini hapseden ataerkil erkeklik anlayışından sıyrılması için, kendileri için kendilerinin bir şeyler yapması gerektiğini sıklıkla söylerdim. Bu eleştirel erkeklik çalışmaları dünyada pek çok yerde var. Ülkemizde de yakın zamanlarda bazı şeyler çıktı ama en güçlü ses çıkaran bu Datça İnisiyatifi oldu” diye konuşuyor.  

Ülkede kadınların kazanımlarının son zamanlarda hedef olduğunu aktaran Sönmez şöyle devam ediyor:

“Ataerkinin kadınlara yaptığı baskı var. Kadınların yaklaşık 200-300 yıldır sürdürdüğü mücadele hakikaten önemli sonuçlar verdi. Kadınların kazandığı bu haklar da 300 yıllık mücadelenin emeğidir.  Şu anda yeniden tehlike altında. Kadın kazanımlarına karşı ciddi saldırılar var. Otoriter hükümetler de bu kazanımları dile getirip aşındıra aşındıra, yeni düzenlemeler yapmaya çalışıyor. Nafaka karşıtlığı, çocuk istismarına af, çocuk evliliğini genç evliliği diye masum göstermek vs… Aile hakları adı altında aile içerisindeki kadının haklarını gözetmek yerine aile içindeki şiddeti görünmez kılacak, meşru gösterecek aile hakları kavramını çıkardılar. Tüm bunları iktidarın patriyarkaya teslim oluşu olarak görüyorum.”

Sönmez’e göre EeDi gibi yapılar iktidara farklı yerlerden muhaliflik yapabilir. Oradaki ataerkil sistemi deşebilir. Ancak bu işlerin uzun soluklu ve sabırla ilerlediğinin de kaydeden Sönmez, “Datça İnisiyatifi gibi yapılar iktidarın kadın politikalarında gedik açabilir. Tabi bu uzun soluklu bir iş olmalı. Sabırla ve çoğalarak gitmeli. Tek inisiyatif ile tabiki olmaz ama bu iyi bir başlangıç” diyor.

Datça İnisiyatifinin söylemlerini tam olarak eşitlikçi bir söylem olarak değerlendiren Sönmez, sözlerini şöyle sonlandırıyor: ‘Kadınlarımız başımızın tacıdır’ gibi tam anlamıyla kadınları ikincilleştiren söylemlerden uzaklar. Tamamen eşit yurttaşlık istiyorlar. Haklardan eşit yararlanmayı önleyen erkeklerin doğuştan kazanmış oldukları yani toplumun onlara doğduğu andan itibaren verdikleri nimetlerin bilincinde olduklarını gösteriyorlar. Eleştirel erkekliği, erkeklerin bir adım geri atarak bilinçli bir şekilde kadınlara alan açma olarak düşünüyorum. Hiçbir erkeğin feminist olması yada feminist politikaları desteklemesi gerekmiyor. Toplumdaki erkeklik kavramını sorgulaması ve sorguladığı erkeklik algısına göre uygun yaşam sürmesi ve açıklaması gerekiyor. Bu açıdan ben kıymetli buluyorum ve faydalı olacağını düşünüyorum.”

SES: Ankara’da günlük vaka sayısı 2.500 civarında

Sağlık ve Sosyal Hizmet Emekçileri Sendikası (SES) Ankara Şubesi, koronavirüs pandemisinin Ankara’daki durumuna ilişkin “Ulusal çıkarları değil, toplum sağlığını düşünerek bizler açıklıyoruz” başlığıyla bir açıklama yaptı. Açıklamada Ankara’nın günlük Covid-19 vaka sayısının 2 bin 100 ile 2 bin 500 arasında olduğu, filyasyon ekibi sayısının düşürülmesinin ardından sağlık çalışanlarının tükenme noktasına geldiği belirtildi.

Toplam 450 bin pozitif vaka

Ankara’da pandeminin başından bugüne gerçekleşen pozitif vaka sayısının 450 bin civarı olduğunu belirten SES Ankara Şube yaptığı açıklamada, “Yine ilimizde günlük vaka sayısı 2 bin 100 – 2 bin 500 aralığında gerçekleşmekte, vaka başına 3-4 temaslı takibi yapılmaktadır” denildi.

Sağlık Bakanı Fahrettin Koca’nın, “Ankara ilinde vaka sayısını düşürdük” açıklamasının ardından okulların açılması ve mevsim değişikliğiyle birlikte son bir haftalık süreçte bir önceki haftaya göre vaka sayılarının yüzde 20-25 aralığında arttığını belirten sendikanın açıklamasında şunlar kaydedildi:

İlimizde sonbahar dönemi ile birlikte artan hastane başvurularına Covid vaka artışı da gerçekleşince, yatak doluluk oranlarımız yeniden yüzde 80 – 85 aralığına yükselmiştir. Yatak doluluk oranlarının yeniden kritik seviyeye yaklaşması nedeniyle hastalar evlerinde takip edilmektedir. Artan vaka nedeniyle 110 kişilik iletişim ekibi kurulmuştur. 780 filyasyon ekibi ise artan ve artık kronik olarak süren yoğun hasta sayısı ile mücadele etmektedir. “

Filyasyon ekiplerinin sayısı düştü

Ankara’da eylül ayında 935 filyasyon ekibi sayısının 780’e düşürüldüğünü belirten sendika, “Filyasyon ekipleri kasım ayı ile birlikte daha zorlu şartlarda daha fazla hasta sayısı ile mücadele etmek zorunda kalmaktadır. Bu durum filyasyon ekiplerini tükenme noktasına getirmektedir” dedi.

“Sağlık emekçilerinin bu yoğun ve süreklilik hali gösteren mücadelesi ise Sağlık Bakanlığı yaklaşımı nedeniyle adete boşa çıkarılmaktadır” ifadeleri yer alan açıklama şu şekilde sürdü:

“İktidarı ve Sağlık Bakanını bir kez daha ilimizdeki vakaları açıklama konusunda şeffaf olmaya çağırıyoruz. Artan vaka sayısının sebebi sadece maske, fiziksel mesafe, hijyen değil sorumsuzca davranarak açıklanmayan verilerdir. Veri açıklamadaki skandal karşısında aşı müjdesi verilmesi artık sizleri kurtarmamaktadır. Sağlık hizmetleri ekonomisinde yarattığınız bataklık her geçen gün daha görünür olmaktadır. Sağlık ve sosyal hizmet emekçilerinin sağlık ve yaşam hakkı riske atılırken, bir yandan da emekçiler, Anayasal hakları gasp edilerek yaratılan bataklığa mahkum edilmektedir. Sağlık ve sosyal hizmet emekçileri olarak pandemi fırsatçılığına izin vermeyeceğimizi sağlık ekonomisinde yaratılan bataklığın sorumlusu olmadığımızı ve bedelini de ödemeyeceğimizi bir kez daha ifade ediyoruz.”

Viyana terör saldırısıyla sarsıldı: 4 kişi hayatını kaybetti, 15 kişi yaralandı

Avusturya‘nın başkenti Viyana‘nın merkezinde dün akşam saatlerinde altı farklı noktayı hedef alan silahlı saldırılarda dört sivil yaşamını yitirirken, 14 kişi de yaralandı. Saldırıyı en az üç kişinin gerçekleştirdiği açıklandı. Saldırganlardan biri polis tarafından vurularak öldürüldü. 

Viyana İçişleri Bakanı Karl Nehammer, terör saldırısıyla ilgili düzenlediği basın toplantısında bir saldırganın öldürüldüğünü, bir diğer saldırganın da kaçak durumda olduğunu açıkladı. Öldürülen saldırganın IŞİD sempatizanı olduğu bilgisi de paylaşıldı. Saldırının en az üç kişilik bir grup tarafından gerçekleştirildiği düşünülüyor.

Nehammer, bir başka saldırganın yakalandığını ve üçüncü saldırganın bulunması için başlatılan geniş çaplı operasyonun ise devam ettiğini söyledi.  İçişleri Bakanı ayrıca saldırının yaşandığı birinci Viyana’dan uzak durulması gerektiğini belirterek, velilere çocuklarını okula göndermeme çağrısında bulundu.

Viyana Sağlık Kurumu Sözcüsü Christoph Mierau ise yaralanan 15 kişiden 7’sinin durumunun ağır olduğu bilgisini paylaştı.

Hedefin sinagog olup olmadığı henüz bilinmiyor

Saldırı, şehrin ana sinagogunun bulunduğu sokakta gerçekleştiği için akıllara ‘Hedef sinagog muydu?’ sorusu geldi. Viyana’da bulunan Yahudi cemaati başkanı Oskar Deutsch ibadethanenin hedef alınıp alınmadığı bilgisinin henüz net olmadığını söyledi. Sinagogun çatışmanın yaşandığı anlarda kapalı olduğu bilgisi de paylaşıldı.

Dünyadan tepki yağıyor

Saldırıya aralarında Türkiye’nin de bulunduğu birçok ülke tepki gösterdi.

Cumhubaşkanlığı Sözcüsü İbrahim Kalın Twitter üzerinden şu mesajı paylaştı: “Terörün her türüne karşı Avusturya’nın yanındayız. Terör belasına karşı mücadelemizi kararlılıkla sürdüreceğiz”

Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron‘da saldırıyla ilgili Twitter üzerinde bir paylaşımda bulundu: “Fransa’dan sonra dost bir ülke saldırıya uğradı. Bu bizim Avrupa’mız. Düşmanlarımız kiminle uğraştıklarını bilmeli. Pes etmeyeceğiz” ifadelerini kullandı.

Almanya Dışişleri Bakanlığı tarafından saldırıyla ilgili şu açıklama yapıldı: “Toplumlarımızı bölmeyi amaçlayan nefrete izin vermeyeceğiz”
 
Avrupa Birliği (AB) Konseyi Başkanı Charles Michel de saldırıyı kınayarak, “Avusturya ile beraberiz” mesajını paylaştı.

Ayda bebek, 91 saat sonra enkazdan sağ çıkarıldı

İzmir’de cuma günü gerçekleşen depremde yıkılan Rıza Bey Apartmanı enkazından 91 saat sonra, dört yaşındaki Ayda Gezgin sağ olarak çıkarıldı. Enkazdan kurtarılan 107’inci kişi olan Ayda bebeğin annesinin ise hayatını kaybettiği belirlendi. 

Gezgin’i kurtaran Kadıköy Belediyesi Arama Kurtarma Ekibi Görevlisi Nusret Aksoy, enkazdan hafif bir ses duymasının ardından daha sonra olanları şöyle anlattı: 

“Arkadaşlara ‘Durun’ dedim. Jeneratörleri, çalışan makineleri durdurdular. Büyük bir sessizlik oldu. ‘İsmin ne senin?’ dedi arkadaş, ‘Ayda ben’ dedi. ‘İyi misin?’ dedi, ‘İyiyim’ dedi. Ondan sonra çalışma ekipleri aşağıya indi. Ben sadece elini gördüm. ‘İyiysen elini salla’ dedi arkadaş. Elini salladı, ‘İyiyim ben’ diye elini salladı. Yaşam üçgeninde bulaşık makinesi vardı. Bulaşık makinesini gördüm, aradaydı.” 

Hemen serum takılan çocuk için enkaz altına termal battaniye indirildi. Müdahale edilirken ayran ve su isteyen Ayda bebeğin, ambulansla hastaneye götürülürken, ayran ve köfte istediği aktarıldı. Ayda Gezgin ilk müdahalenin ardından Ege Üniversitesi Hastanesi’ne kaldırıldı. Sağlık durumunun iyi olduğunu bildirildi. 

Hayatını kaybedenlerin sayısı 102’ye yükseldi

İzmir’deki depremin ardından yaşamını yitirenlerin sayısı 102’ye yükseldi, yaralı 994 vatandaştan 147’sinin tedavisi çeşitli hastanelerde sürüyor.

Arama ve kurtarma çalışmaları 17 binadan 12’sinde tamamlanırken, beş binada halen sürüyor. Bölgede devam eden müdahale ve iyileştirme çalışmaları AFAD, JAK, STK’lar ve belediyelerden toplamda 7 bin 967 personel, 25 arama kurtarma köpeği ve 1071 araç ile yapılıyor.

Artçılar devam ediyor 

Bölgedeki artçı sarsıntılar da devam ediyor. Büyüklüğü 4’ün üzerinde 44 olmak üzere toplam 1475 artçı sarsıntı yaşandı.

Sezonunun 28’inci isimlendirilmiş fırtınası olan Eta Kasırgası Nikaragua’ya varmak üzere

Hızla Kategori 4 kasırgasına dönüşen Eta Kasırgası’nın Amerika kıtasının güneyine doğru yolculuğu devam ediyor. Uzmanlar bugün akşam saatlerinde karaya çıkması beklenen kasırganın Honduras ve Nikaragua’da etkili olması bekleniyor.

Kasırganın hayatı tehdit eden kuvvetli rüzgarlar dışında beraberinde getireceği yağış sel felaketine ve büyük çaplı toprak kaymalarına yol açabilir.

’12 saat içinde daha da şiddetlenebilir’

Ulusal Kasırga Merkezi (NHC) yaptığı açıklamada kasırganın karaya çıktığı sularda Kategori 5’ şiddetine çıkabileceği uyarısında bulundu. Açıklamada “Önümüzdeki 12 saat içerisinde kasırganın daha da şiddetlenmesini bekliyoruz” denildi.

Kategori 5 251 kilometre/saat hızın üzerindeki rüzgarları tanımlamak için kullanılıyor. Şu anda henüz Kategori 4 seviyesinde olduğu belirtilen Eta’nın hızı ise 240 kilometre/saat civarında.

CNN’in aktardığına göre kasırganın ABD saatiyle salı günü erken saatte olanca şiddetiyle etkili olması bekleniyor. Akşam saatlerine doğru azalacak rüzgarlar yerini hafta boyunca görülecek sağanak yağışa bırakacak.

Sezonun 28’inci isimlendirilmiş fırtınası

Eta, 2020 kasırga sezonunun ismi konulmuş 28’inci fırtınası oldu. Böylece 2005’teki kasırga sayısı rekoruna bu yıl da ulaşılmış oldu.

1953 yılında ABD Ulusal Meteoroloji Dairesi fırtınalar için Katrina, Rita ve Wilma gibi kadın isimleri kullanmaya başlamıştı. Bu yöntem 70’lerden itibaren feminist grupların tepkisiyle karşılaştı.

Bunun ardından kasırgalara verilen kadın ve erkek isimleri eşitlenmeye çalışılsa da hala en şiddetli kasırgalara ağırlıkla kadın ismi veriliyor. Ancak 28 isimlendirilmiş fırtına ile rekor kıran 2005 yılında örgüt, var olan isimler tükendiğinde kasırgaları Yunan alfabesiyle isimlendirmeye başladı.

Eta ismi ilk kez gerçek zamanlı kullanılacak

Eta ismi ise bu yıl ilk kez gerçek zamanlı kullanılacak. Çünkü 2005 yılında gerçekleşen 28’inci fırtına sezon bitimine kadar tanımlanamamıştı. Fort Collins’teki Colorado Eyalet Üniversitesi atmosfer bilimi bölümünde araştırmacı Phil Klotzbach, New York Times’a verdiği demeçte “Eta ilk kez gerçek zamanlı olarak kullanılacak” dedi.

Klotzbach ayrıca, 2020 sezonunun 30 Kasım’a kadar bitmeyeceği düşünüldüğünde, en çok isimlendirilen fırtınalar için 2005 rekorunun kırılmasının muhtemel olduğunu söyledi.

Filipinler yeni kömür santralleri için moratoryum ilan etti

Filipinler’de hükümet enerji politikasında önemli bir adım atarak bundan sonra yeni kömürlü termik santral inşa etme tekliflerini kabul etmeyeceğini duyurdu.

Enerji Bakanı Alfonso Cusi, salı günü Singapur Uluslararası Enerji Haftası sırasında yaptığı konuşmada, ülkenin yeni kömürle çalışan yeni enerji santralleri için moratoryum ilan edeceği bilgisini paylaştı.

Karar tam da bu yıl ülkeyi vuran 18’inci tayfun olan Goni Tayfunu‘nun ardından geldi. Önceki Molave Tayfunu’nun yaralarını henüz saramayan Filipinler, uzmanların 2020 yılının en güçlü tayfunu olarak nitelendirdiği Goni ile karşılaştı.

Binlerce evin zarar gördüğü tayfun sonucunda en az 17 kişi ölürken üç kişi ise kayıp olarak bildirildi.

‘Yenilenebilir enerji için daha fazla fırsat’

Cusi açıklamasında “Filipinler Enerji Bakanlığı, enerji hedeflerimiz karşısında mevcut enerji karışımımızın uygunluğunu yeniden değerlendiriyor. Bunun ülkemizin enerji geleceğinde öne çıkan yenilenebilir enerji için daha fazla fırsat sağlayacağı konusunda iyimserim” dedi.

Dönüşüm planlarının bununla sınırlı kalmayacağını belirten Cusi, “Ülke için daha sürdürülebilir bir büyüme sağlamak için fosil yakıta dayalı teknoloji kullanımından daha temiz enerji kaynaklarına geçiş için de çaba gösteriyoruz” ifadelerine yer verdi.

Yapım aşamasındaki kömür projeleri sonlanabilir

Climate Home News’ten Chloé Farand’ın haberine göre kampanyacılar 2019 yılında elektriğinin neredeyse yarısını kömürden karşılayan Filipinler için oldukça “ileriye dönük hoş bir adım” olarak nitelendirdi.

Yapım aşamasındaki 12 GW’lık yeni kömür projelerinin ülkenin kömür kapasitesini neredeyse iki katına çıkarması bekleniyordu. E3G tarafından analiz edilen Global Energy Monitor verilerine göre toplamda 12 GW’lık projelerin 8 GW’lık kısmının alınan yeni kararla birlikte durdurulması oldukça muhtemel. Ancak hükümetin yeni kararın hangi projeleri kapsayacağını önümüzdeki günlerde netleştirmesi gerekiyor.

‘Yatırımcılara önemli bir sinyal’

 Filipinler merkezli İklim ve Sürdürülebilir Şehirler Enstitüsü’nün yönetici direktörü Red Constantino, Climate Home News’e verdiği demeçte, “Duyuru önemli çünkü hükümetin çekmek istediği yabancı yatırımlara açık bir beyan” dedi.

Constantino açıklamasının devamında “Bu karar Filipinler’in artık esnek yenilenebilir enerji istediğini hem ülke içindeki hem de yurt dışındaki yatırımcı topluluğuna ilettiği bir sinyal” ifadelerine yer verdi.

Kararın iklim politikası çerçevesinde kapsamlı bir paket içerisinde sunulmamasına rağmen ülkeyi karbonsuzlaştırma yoluna koyacağını belirten Constantino, “Yeterli olmayacak ama doğru yönde atılmış büyük bir adım” ifadelerini kullandı.

‘Gelişmekte olan ülkelere yönelenler başka yere bakmak zorunda kalacak’

Manila merkezli Enerji Ekonomisi ve Finansal Analiz Enstitüsü’nde enerji finansmanı analisti olan Sara Jane Ahmed, ise Güneydoğu Asya ve Güney Asya’nın uzun zamandır “kömür büyümesinin son kaleleri” olduğunu söyledi.

Ahmed yaptığı açıklamada “Eski kömür teknolojisini denizaşırı gelişmekte olan ülkelere satmak isteyen kömür oyuncuları başka yerlere bakmak zorunda kalacak ”ifadelerini kullandı.

Daha esnek bir enerji şebekesi

Enerji departmanı yaptığı açıklamada, kararın “talepteki yapısal değişiklikler karşısında esnek olabilecek … ve yeni, daha temiz ve yerli teknolojik yeniliklerin girişini barındırabilecek” daha esnek bir güç kaynağı karışımı oluşturmayı hedeflediğini söyledi.

Filipinler şu anda kömür santrallerine bağımlı esnek olmayan bir enerji şebekesine dayanıyor. Bu da değişen talebe uyum sağlamak için  kömür santrallerini devre dışı bırakmayı zor ve pahalı hale getiriyor.Bu yüzden düzenli elektrik kesintileri ve enerji sektöründe çeşitli sekteye uğramalar meydana geliyor.

Özellikle koronavirüs salgını sırasında enerji talebindeki çöküşe kömür yanıt veremezken, yenilenebilir enerjinin bu konuda daha uygun olduğu ortaya çıkmış oldu.

Tayfunlar gibi daha sık ve yoğun aşırı hava olaylarının iklim tahminleri de daha esnek bir enerji sistemi ihtiyacına işaret ediyor.