Ana Sayfa Blog Sayfa 1657

Tuzlama: Yolu açıyor, ömrü kısaltıyor

Türkiye‘nin soğuk hava dalgasına teslim olmasıyla birlikte yağan karlar, yolların kapanma tehlikesini doğurdu. Özellikle büyükşehirlerde yolların kapanmaması için kimyasal solisyon ve tuzlama çalışmaları yapıldı.

İstanbul Büyükşehir Belediyesi (İBB) tarafından yapılan açıklamaya göre, kentte etkili olan kar yağışı sebebiyle yollarda şu ana kadar 136 bin ton tuz ve 539 ton solüsyon kullanıldı.

Ancak, kullanılan bu solisyon ve tuzun canlılara ve çevreye ciddi zararları bulunuyor. Yeşil Gazete’ye konuşan Jeofizik Mühendisi Dr. Savaş Karabulut, “Bu ilkel uygulamadan vazgeçip, bir an önce teknolojik, akıllı sistemlere geçilmeli” dedi.

‘Halk sağlığını bire bir tehdit ediyor’

“Tuzlu sular barajlardaki suya da karışıyor. Aslında halk sağlığını bire bir tehdit eden bir durum. Bu su, insan sağlığına zarar veriyor” diyen Dr. Savaş Karabulut, tuzlama çalışmalarının insan sağlığına diğer etkilerini şöyle anlattı:

Tuz, sonuçta karla birlikte yer altı suyuna karışıyor. Bu yer altı suyunun çok derinlere inmesi uzun yıllar alıyor ama sonuçta tuz bulunduğu ortamdan yer altına süzülüyor. Yer altına süzüldüğü zaman suya uzun vadede karışacak demektir.

İçme sularımıza bile tuz karışıyor. İçme sularına karıştığında, tansiyon hastaları için büyük sıkıntı oluşturuyor. Ayrıca, iyot oranının artmasının koah hastaları ve kalp hastalarına zararları var.”

Yol tuzlamada tane boyutları büyük olduğu için kaya tuzunun kullanıldığı kaydeden Dr. Karabulut, belediyeler tarafından özellikle yol kenarına ekilen ağaç, çiçek ve bitkilerin tuzlanmadan zarar gördüğü ve öldüğünü belirtti.

‘Hayvanlara da zararı var’

Dr, Karabulut, tuzlama çalışmalarının sadece insan ve bitkiye zararı olmadığını hayvanlara da ciddi zararlar verdiğini anlattı:

Hayvanlar da zarar görüyor. Hayvanların ayaklarına tuz değdiğinde ayakları yanıyor. Çıplak ayakla dolaşan insanların da ayakları yanar. Tuzun böyle bir zararı da var. Onun dışında, toprağın altında yaşayan tüm canlıların yaşantısını yok ediyor. Böceklerin, solucanların da hayatlarını kaybetmesine neden oluyor.”

Tuzlamanın birçok şeye zararı olduğu gibi yollara da zararı olduğunu kaydeden Karabulut, “Tuzlar eridiklerinde yollardaki asfaltı çürütüyor. Mevcut asfalt, köprü gibi yapıların ömrünü kısaltıyor” dedi.

En fazla kaya tuzu kullanılıyor

Yol çalışmalarında kullanılan kimyasal solisyon konusuna da değinen Jeofizik Mühendisi Karabulut, “Sıvı ya da katı formların her birinin ayrı ayrı zararları var” dedi:

Yollar için en fazla kaya tuzu kullanılıyor. Tuzun kimyasalı sodyum klorür, magnezyum klorür, kalsiyum klorür. Sıvı veya katı formda kullanılıyor. Sıvı formu genellikle alkol bazlı olanlar. Bu maliyetli olduğu için kullanılmaktan kaçınılıyor. Bunun yerine katı, tuz formu kullanılıyor. Sodyum, magnezyum, kalsiyumun asfalt türlerinin kullanılması diğerlerine göre daha çevreci gözüküyor. Fakat, maliyetleri fazla olduğu için genellikle bu da kullanılmak istenmiyor.”

‘Akıllı yol sistemleri kullanılmalı’

Tuzlama ve solisyonun olumsuzluklarına rağmen kalıcı çözümlerin üretilmediğini söyleyen Dr. Savaş Karabulut, acilen konuyla ilgili çalışmaların yapılması gerektiğine dikkat çekti:

Dünyada asfalttaki ısıyı algılayan akıllı teknolojik yollar yapılıyor. Merkezi sistem tarafından yolun sürekli ısı seviyesi ölçülebiliyor. En çok buzlanma nerede olduysa oraya ısıtmalı sistemler kuruluyor ve otomatik olarak sorun çözülüyor.

Doğayı, yeşili korumak için yapılacak en temel şeylerden bir tanesi akıllı yol sistemlerini kullanmak. Yollar yapılırken her türlü akıllı çözümün üretilmesi gerekiyor ki bu tuzlar kullanılmasın.

Elimizdeki mevcut kaynakların korunması amacıyla acilen bu konuyla ilgili çalışmaların yapılması gerekiyor. “

Kanal İstanbul güzergahındaki çiftçilerin tahliyesi isteniyor

İstanbul Arnavutköy İlçe Umumi Hıfzıssıhha Meclisi’nin 58 numaralı kararında, bölgede hayvancılık ve çiftçilik yapanların en geç Nisan 2021’e kadar tahliye işlemlerini başlatmaları istendi. Bu sürede hayvanların ahırlardan dışarı çıkarılmaması uyarısı da yapıldı.

Gazete Duvar’dan Osman Çaklı’nın haberine göre,  Hıfzıssıhha karara gerekçe olarak, ilçe genelinde bulunan hayvan ahırlarını, burada beslenen hayvanların başı boş veya kontrollü olarak ilçe dahilinde dolaştırılmaları gibi olumsuz durumların önlenmesini gösterdi.

İstanbul Ziraat Mühendisleri Odası konuyla ilgili bir açıklama yayımlayarak, kararın eşitlik ve bilimsellikten uzak olduğunu, Arnavutköy tarım alanlarının “inşaat rantına” teslim edileceğini belirtti. 

‘500 çiftçi ailesine sürgün niteliğinde’ 

Arnavutköy İlçesi Umumi Hıfzıssıhha Meclisi geçen ekimde  şu kararı almıştı: “İlçemiz Taşoluk Mahallesi, Haraççı Mahallesi, İstiklal Mahallesi, Adnan Menderes Mahallesi ve Arnavutköy Merkez Mahallesi’nde bulunan tüm hayvan ahırlarının, ivedi bir şekilde tahliye edilmesine…”

Kanalın güzergahında bulunan ve tahliye edilecek alanlar arasındaki Arnavutköy Sazlıbosna Köyü.

Karar hayvan ve ahır sahiplerine değişik tarihlerde tebliğ edildikten sonra en geç Nisan 2021’e kadar tahliye olmaları istendi.

Karara tepki gösteren Ziraat Mühendisleri Odası yayınladığı basın bildirisinde, Arnavutköy ilçesinde tarımsal üretimle uğraşan yaklaşık 500 çiftçi ailesi olduğuna değinerek, 72 bin dekar tarım alanında ağırlıklı olarak hububat, ayçiçeği, kanola, fiğ ve silajlık mısır ekimi yapıldığını söyledi. Alınan kararın mega projelere rant alanı açmak için olduğunu kaydeden ZMO’nun açıklamasında, “Bern Sözleşmesi’ne göre bulunduğu yerde koruma altına alınması taahhüt edilen nadir ve endemik bir bitki olan Centaurea Hermannii (Çatalca Peygamber Çiçeği) adlı bitkinin korunması için Arnavutköy-Şamlar kara yolunun inşası esnasında güzergâh değişikliği yapılmıştır. Kanal İstanbul Projesi bu kumul ekosistemini tahrip etme tehlikesi barındırmaktadır” denildi. 

İstanbul’un son mandaları da gidiyor

Arnavutköy’de köylerin önemli geçim kaynaklarından biri olan süt üretimine yönelik hayvancılık, büyük çiftliklerden ziyade küçük aile çiftçiliği şeklinde devam sürdürülüyor. Ailelerin hayvancılık ve çiftçilikten başka geçim kaynağı olmadığı belirtilen açıklamada şu iadeler kullanıldı:  “Çiftçilere ait 9 bin büyükbaş, 13 bin küçükbaş, 1000 manda bulunmakta olup, mevcut 4 bin dekar kaba yem ihtiyacını karşılamakta kullanılan mera alanına sahiptir. Arnavutköy’ün bugüne kalan meraları, mevcut hayvan varlığını besleyemeyecek oranda azalmıştır.” 

İlçe Hıfzıssıhha kurulunun aldığı kararı “yanlı ve eşitlikten uzak” bulan ZMO, Arnavutköy ilçe merkezi ile Taşoluk-Hadımköy-Haraççı ve Bolluca mahallelerinin merkezi ve trafiğin çok olduğu yerlerde plansız kentleşme uygulamaları nedeniyle tarım dışı nüfus artmış olduğundan alınan karar doğru gibi görünüyor olsa bile, hayvancılıkla uğraşan çiftçilerin yurtlarından uzaklaştırılarak cezalandırmanın adil olmadığını savunuyor. Açıklamada kararın bölgeye yaratacağı etki şöyle aktarıldı: 

“Ne yazık ki İlçe Tarım ve Orman Müdürlüğü de bu karara destek vermiştir. Yapı Alanı 1/100.000 Ölçekli Çevre Düzeni Planını onaylayan Çevre Şehircilik Bakanlığı desteğinde ilgili mahallelerde hayvansal üretim faaliyetlerinin engellenmesi ve hayvancılıktan başka geçim kaynağı olmayan çiftçilerin sürgün edilmesi veya hayvancılıktan vazgeçmeleri anlamını taşımaktadır. Geçimini hayvancılıktan sağlayan yerleşik çiftçiler ve yöre halkı başka yerlere gidecek, bölgenin demografik yapısı değiştirilecek, tarımsal üretimin olmadığı, arsa spekülasyonu ve inşaat rantı için uygun alan yaratılacaktır.”

 

Maraş’tan güzel haber: Elbistan’da planlanan termik santral projesi iptal

Kahramanmaraş Elbistan’da planlanan altı kömürlü termik santralden birinin ÇED süreci, Çevre ve Şehircilik Bakanlığı tarafından sonlandırıldı. Böylece proje kalıcı olarak iptal edilmiş oldu.

Anadolu Enerji firması tarafından yapımı planlanan termik santral, Küçükyapalak, Büyükyapalak, Çatova, Eldelek, Akveren ve Elembey köylerini içine alıyordu. Süreci 19 Kasım 2015 tarihinde başlayan ve tam dört kez ertelenerek bu güne kadar gelen ÇED çalışmaları bölge halkının tepkilerine neden olmuştu.

Bölgede yeni planlanan santrallere karşı bir süredir  Greenpeace ile Hayatı ve Doğayı Koruma Platformu’nun ortak düzenlediği “Kahramanmaraş Nefes Alsın” kampanyası  yürütülüyordu. Tüm Maraş halkının kararlı itirazının da etkili olduğu iptalin en önemli sebebi olarak bölgedeki su kaynaklarını ve sulama projelerini olumsuz yönde etkilemesi gösterildi. Aynı riskler, bölgede planlanan diğer beş santral için de geçerli. 

Maraş’ta şu an faaliyet gösteren aktif iki santral bulunuyor. Bu santraller bölgenin sıcaklığını artırırken, Ceyhan Havzası‘nı kurutarak içme ve sulama suyu varlığını tehdit ediyor.  

Maraş’ın bir başka ilçesi olan ve var olanların yanı sıra yeni santraller kurulması planlanan Afşin’de kar, havadaki kömür tozları yüzünden siyah yağıyor.

Greenpeace Akdeniz İklim ve Enerji Proje Sorumlusu Onur Akgül, iptal haberinin sevindirici olduğunu ama yeterli olmadığını vurgulayarak şunları dile getirdi: 

“Planlanan beş santral, kümülatif etki yaratarak bu riski çok daha büyük hale getirecektir.Kuraklık ve iklim krizi çağında bunu çok iyi okumalıyız. Bakanlığın kararını mutlulukla karşıladık. Fakat daha yapacak çok iş var; Kahramanmaraş’ın ve çevre illerin yaşadığımız iklim krizi kaynaklı kuraklıktan ve sağ çıkması ve ölümcül hava kirliliğinden kurtulması için mevcut ve planlanan santrallerin de planlı bir şekilde kapatılması gerekiyor.”

Bölge halkının sağlığını ve geleceğini tehdit eden santrallere karşı mücadele veren Hayatı ve Doğayı Koruma Platformu‘ndan İbrahim Yalçın da şu ifadeleri kullandı: 

“Duyurulduğu günden bugüne Elbistan halkının itirazları ve mücadelesiyle geçen altı yıl sonunda bu proje iptal edildi.  Bölge halkı, suyunu, binlerce dönüm tarım alanını, doğasını, geleceğini ve sağlığını korudu. Platform olarak ilgili tüm kurumları bilgilendirdik, halkın sesini duyurduk ve tüm Bakanlık toplantılarında itirazlarımızı dile getirdik. Sonuçta Bakanlık projeyi iptal etti. Fakat yeterli değil. Bu güzel gelişme, mevcut ve planlanan santrallerin de iptaliyle geliştirilmeli. Yapılan hava kalitesi ölçümleri Afşin A ve B santrallerinin kirlilik limit değerlerini katbekat aşarak bölgeyi yaşanmaz hale getirdiğini ortaya koydu. Halk bu santralleri istemiyor. Tüm yetkilileri bu gerçeği görmeye ve göreve davet ediyoruz.”

İptal edilen santralin kurulması planlanan Küçükyapalak Köyü.

Platform’dan yapılan açıklamaya göre ise 1200 mW gücündeki termik santralin yapılması halinde;

  • Yılda ortalama 18 milyon ton düşük kalite linyit kömürü yakılarak, kül, karbondioksit, kükürt dioksit, azot oksit gibi zehirli gazlarının bölgeyi yayılmasına neden olacaktı.
  • Demir, bakır, çinko, krom, kobalt, kadmiyum, magnezyum, potasyum ve uranyum gibi ağır metallerin tarım alanlarını yok etmesine neden olacaktı.
  • Kömür susuzlaştırma ve türbin soğutma için yılda ortalama 100 milyon ton su kullanılacak; yer altında çekilen sular 107 adet su kuyusunu kapatılmasına neden olacaktı.
  • Yılda ortalama 6 milyon ton kül-cüruf ve kimyasal atık, Küçükyapalak Köyünün 300 metre yakınına dökülerek doğa tahrip edilecekti.
  • 300 bin dönüm tarım alanı yok edilecek, 143 bin nüfuslu Elbistan şehri ortadan kalkacaktı.
  • Bölgede, insan sağlığı, tarım, hayvancılık, doğa ve tabiattaki tüm canlıların yaşamı tehdit altına girecekti.
Platform, 30 yıllık işletme ömrü sona ermiş olan ve kanunsuz çalıştırılan Afşin-Elbistan A Termik Santrali’nin kapatılması, Akbayır, Diler Termik Santralının ve Afşin C Termik Santrallerinin ÇED raporlarının da iptal edilmesini istedi. 

 

Teksas’taki kar fırtınalarının sorumlusu iklim krizi olabilir

Bu hafta boyunca Amerika Birleşik Devletleri’nde etkili olan kar fırtınası birçok kişinin ölümüne ve yaklaşık 5 milyon kişinin elektriksiz kalmasına neden oldu. Kar ve buz Oklahoma ve Arkansas’ı etkisi altına alırken Teksas eyaletinde insanlar elektriğin olmadığı evlerde mahsur kaldı.

Atmosferik ve Çevresel Araştırmalar’dan Judah Cohen, “Teksas’taki mevcut koşullar tarihsel. Ancak bu sanki tamamen doğalmış gibi davranmak mümkün değil. Bu durum, iklim değişikliğine rağmen değil, iklim değişikliğinden kaynaklanıyor” dedi.

Isınma köklü iklim sistemlerini bozuyor

The Guardian’ın aktardığına göre Cohen geçtiğimiz yıl, 2018’e kadar geçen on yılda ABD’nin kuzeydoğusundaki kış fırtınalarında güçlü bir yükseliş bulan bir makalenin ortak yazarı olmuştu.

Aralarında Cohen’in de olduğu bilim insanları kar fırtınalarının Kuzey Kutbu’nda dünyadaki ortalamanın iki katı oranda meydana gelen ısınmanın bir belirtisi olduğunu ve bu ısınmanın köklü iklim sistemlerini bozduğunu öne sürüyordu.

Jet akımında değişiklikler

Soğuk hava normalde, kışın düşük basınçlı bir alan olan kutup girdabında kuzey kutbu çevresinde yoğunlaşır. Buradaki dönüş bilim insanları tarafından müdahale edildiğinde dolanabilen bir topaça benzetiliyor.

Araştırmacılar Akrtik’in ısınmasının kutup girdabından daha düşük yüksekliklerde dünyanın dört bir yanını saran kuvvetli bir rüzgar şeridi olan jet akımının değişmesine neden olduğunu söylüyor.

‘Kutup girdabının gittiği yere soğuk hava gidiyor’

Cohen bu durumu açıklamak için “Jet akımından kaçan enerji kutup girdabına çarpıyor. Böylece her yerde sallanmaya ve hareket etmeye başlıyor. Kutup girdabının gittiği yere soğuk hava da gider” ifadelerini kullandı.

Bu fenomen, geçtiğimiz ay boyunca kendisini dramatik bir şekilde gösterdi. Kutup girdabının bölünmesi, Avrupa’da büyük kar fırtınalarına neden olmanın yanı sıra ABD’nin daha ılıman kışlara daha alışkın olan bölgelerinde rekor soğuklara neden oldu.

‘Bu yıl büyük bir bozulma yaşandı’

Woodwell İklim Araştırma Merkezi’nde konuyu inceleyen kıdemli bilim insanı Jennifer Francis, “Bu kış durumun, Kuzey Kutbu’nda olup bitenleri orta enlemlerdeki aşırı hava düzenleriyle ilişkilendiren araştırmalarla tutarlı olduğunu söyleyebilirim” dedi.

Kutupsal girdabının uzayabileceğini, farklı şekillere yayılabileceğini ve hatta bölünebileceğini belirten Francis, “Bu yıl çok büyük bir bozulma gördük” ifadelerini kullandı.

Bu konuda fikir birliği yok

Ancak bilim insanları arasında kuzey kutbunun sıcağı ve güneydeki soğuk hava arasındaki etkileşim konusunda fikir birliği yok. Francis bu konuyu “aktif araştırma alanı” olarak adlandırıyor.

Küresel ısınma, daha sıcak kışlara neden oluyor ancak iklim koşullarının karmaşık etkileşimi, bazılarının şaşkına dönmesine ve aralarında eski ABD Başkanı Donald Trump gibi siyasilerin bulunduğu kişilerin iklim değişikliği bilimini yalanlamasına neden olabiliyor.

Francis, “Bununla ilgili öğrenecek çok şeyimiz var. Sanırım bu yıl uzun süre çalışılacak” değerlendirmesinde bulundu.

Dünya Ticaret Örgütü’ne ilk kadın ve siyah başkan

Dünya Ticaret Örgütü (DTÖ) tarihinde ilk kez kadın ve Afrikalı bir ekonomisti başkan olarak seçti.

Geçen pazartesi Dünya Ticaret Örgütü’nün 164 üye ülkesi tarafından başkan seçilen 66 yaşındaki Nijeryalı ekonomist Ngozi Okonjo-Iweala, çevrimiçi düzenlenen basın toplantısında, DTÖ’de reform yapmak ve 21’inci yüzyılın meseleleriyle mücadele etmek amacıyla ticarete ilişkin kuralları modernleştirmek için çalışmaya hazır ve istekli olduğunu kaydetti.

Okonjo-Iweala şunları söyledii:

“Bana sadece bir kadın ve bir Afrikalı olarak güvendiğiniz için değil, aynı zamanda bilgi birikimime, deneyimlerime ve bazılarınızın dile getirdiği gibi, gelecek karşısında kendisini yeniden konumlandırması için WTO’nin ihtiyacı olan geniş kapsamlı reformları gerçekleştirmek için sizlerle çalışma cesaretime ve tutkuma güvendiğiniz için size minnettarım”. 

Corona aşıları bir numaralı öncelik

En önemli önceliklerinden birinin Corona virüsü salgınıyla mücadele olduğunu kaydeden DTÖ’nün yeni başkanı, yoksul ülkelere tıbbi malzeme ve aşı sağlanması için küresel aşı girişimi COVAX ve küresel aşı ve tedavi programı ACT Accelerator ile işbirliğine odaklanacağını söyledi.

Okonjo-Iweala “Üçüncü yol adını verdiğim bir yöntem bulunmasını teşvik ediyoruz. Böylelikle fikri mülkiyet haklarını koruyarak araştırma ve inovasyonun önünü tıkamadan aşıların çok daha fazla sayıda ülke tarafından imal edilmesini sağlayabiliriz” dedi.

Eski Başkan Trump adaylığını engellemişti

Okonjo-Iweala’nın DTÖ Başkanı olarak seçilmesi, eski ABD Başkanı Donald Trump‘ın diğer adaylara kıyasla ticaretle ilgili doğrudan deneyim sahibi olmadığı gerekçesiyle Okonjo-Iweala’ya destek vermemesi nedeniyle aylarca gecikmişti.

Biden yönetimi ise Trump itirazlarını geri çekerek Okonjo-Iweala’nın DTÖ başkanı olarak seçilmesinin önünü açtı.

DTÖ’nün ilk kadın ve Afrikalı genel direktörü olan Okonjo-Iweala, 1 Mart’ta başlayacağı görevini 31 Ağustos 2025’e kadar sürdürecek.

Ngozi Okonjo-Iweala kimdir?

Nijeryalı ekonomist Okonjo-Iweala, 25 yıl boyunca Dünya Bankası’nda hizmet verdi ve yoksul ülkelerin ekonomik büyümesini destekledi. Dünya Bankası’nda iki numaralı yöneticiliğe kadar yükselen Okonjo-Iweala, Afrika, Güney Asya, Avrupa ve Orta Asya‘ya 81 milyar dolarlık kalkınma finansmanı sağlanmasına ön ayak oldu.

Nijerya’nın ilk kadın Maliye Bakanı olarak da hizmet eden Okonjo-Iweala, 2005 yılında Nijerya’nın milyarlarca dolarlık borcunun silinmesi için Paris Kulübü olarak bilinen kredi sağlayıcı ülkelerle anlaşma yapmıştı.

DTÖ’nün yeni başkanı Harvard Üniversitesi‘nden ekonomi alanında lisans, Massachusetts Teknoloji Enstitüsü‘nden (MIT) ise bölgesel ekonomiler ve kalkınma konusunda doktora derecelerine sahip. Ayrıca 15 uluslararası üniversiteden aldığı fahri doktorası bulunuyor. 

Çok sayıda uluslararası ödüle sahip Okonjo-Iweala 2005’te de Euromoney Dergisi tarafından yılın “Küresel Maliye Bakanı” seçildi.

Metin Akpınar ve Müjdat Gezen’in ‘Cumhurbaşkanına hakaret’ten hapsi istendi

Halk Tv’de, gazeteci Uğur Dündar‘ın Halk Arenası programındaki sözleri nedeniyle “Cumhurbaşkanına hakaret” suçlamasıyla 4’er yıl 8’er aya kadar hapisle cezalandırılmaları istenen Müjdat Gezen ve Metin Akpınar’ın yargılandığı davanın ikinci duruşması bugün görüldü.

‘Haddini bil demek hakaret olsaydı cumhurbaşkanı söylemezdi’

“Kronik rahatsızlıklar yaşıyorum. 11 aydır rahatsızım. ‘Haddini bil’ demek hakaret olsaydı Cumhurbaşkanı söylemezdi. Ayrıca sözlükte ‘Haddini bil’ kelimesi de hakaret olarak geçmemektedir. Değerini bilmek anlamına gelmektedir. Öncelikle beraatimi, mahkeme aksi kanaatte ise lehime olan tüm hükümlerin uygulanmasını talep ederim.”

Davanın ilk duruşması 23 Aralık 2020 tarihinde yapılmıştı. İlk duruşmaya katılan Metin Akpınar şunları söylemişti: 

“Ben kimliğim, bilgi birikimim ve karakterimle Metin Akpınar olarak 80 yaşıma kadar geldim. Bunun 60 senesi de en az toplumun rahatına ayrılmıştır. Söz konusu programda bunlara dair, bilgimi, düşüncemi, kanaatlerimi söyledim. Silah altında zorla söylemedim. Orada Sayın Cumhurbaşkanımız net ismiyle bir hedef gösterilmemiştir. Programda söylediğim sözler baskı altında olmadan, özgür irademle söylediğim sözlerdir. Gençliğimden itibaren yaşamımı sanata adadım. Bu programda da sanattan bahsettim. Ayrıca demokrasiden ve demokrasiye bizi götüren aşamalardan bahsettim. Doğrudan Cumhurbaşkanı’na yönelik, onu hedef alan bir söz söylemedim. Beraatime karar verilmesini talep ederim.”

Davada bir ceza verilmesi halinde hükmün açıklanmasının geri bırakılmasını isteyip istemediği sorulan Akpınar, bunu kabul etmediğini söylemişti.

Savcı: Sanıkların mahkumiyetine karar verilmesi mütalaa olunur

İfadelerin tamamlanmasının ardından duruşma savcısı görüşünü açıkladı:

“Sanıklardan Uğur Dündar tarafından sunulan Halk Arenası adlı programda 21 Aralık 2018 tarihinde tahkiki kast ile sanık Metin Akpınar’ın ‘Her faşizmin karşılaştığı gibi, belki lider ayağından asarlar, belki mahsenlerde zehirlenip ölür, belki adı geçen başka liderlerin yaşadığı kötü sonları yaşayabilir’ şeklindeki sözleriyle ve sanık Halit Müjdat Gezen’in ‘Haddini bil, Recep Tayyip Erdoğan’ın kendi sözlerini söylüyorum. Kadıköy halkı için ne dediyse kelime kelime ezberledim, ben onları söylüyorum’ şeklindeki sözleriyle Cumhurbaşkanı’na hakaret suçu işledikleri yapılan yargılama neticesinde sabit olduğundan sanıkların mahkumiyetine karar verilmesi mütalaa olunur.”

Duruşma tüm sanıkların mütaalaya karşı beyanlarını hazırlamaları için 1 Mart 2021 tarihine ertelendi.        

Yiyecek-içecek işletmelerinin alacağı ciro kaybı desteğinin detayları belli oldu

Koronavirüs salgınından etkilenen yiyecek ve içecek hizmetinde faaliyet gösteren işletmelere sağlanacak ciro kaybı desteğine ilişkin usul ve esaslar bugün Resmi Gazete‘de yayımlandı.

Destek programına başvuru süresi, bir aydan az olmamak şartıyla Ticaret Bakanlığı‘nın internet sitesi üzerinden duyurulacak ve destek programına işletmeler, e-Devlet üzerinden başvuruda bulunabilecek.

Başvuru, işletmeyi temsil eden yetkili kişiler tarafından yapılacak.

Hangi işletmeler destekten faydalanabilecek?

Ticaret Bakanlığı tarafından hazırlanan Yiyecek ve İçecek Hizmeti Faaliyetlerinde Bulunan İşletmelere Koronavirüs Salgını Nedeniyle Verilecek Ciro Kaybı Desteği Programı ve Uygulama Esasları Hakkında Tebliğ‘e göre, söz konusu destek programından 2019 yılından önce ya da bu yılda başladığı işine devam eden ve 27 Ocak 2021 itibariyle faal mükellefiyeti bulunan işletmeler faydalanabilecek.

Ayrıca, 2019 yılındaki cirosu 3 milyon TL ve altında olup buna oranla 2020 yılındaki cirosu yüzde 50 ve üzerinde azalan NACE 56 genel faaliyet sınıflandırması koduna sahip katma değer vergisi mükellefiyeti olan işletmeler de faydalanacak.

Mükellefler, destekten esas faaliyet konusu üzerinden yalnız bir kez yararlanacak.

Destek, tek seferde ödenmek üzere 2 bin TL’den az ve 40 bin TL’den fazla olmayacak şekilde, işletmelerin 2020 yılındaki cirolarının 2019 yılındaki cirolarına göre azalan tutarının yüzde 3’ü şeklinde yapılacak.

Ciroların tespitinde 27 Ocak 2021 itibariyle 2019 ve 2020 yıllarındaki vergilendirme dönemlerine ilişkin verilen katma değer vergisi beyannameleri esas alınacak ve söz konusu tarihten sonra 2019 ve 2020 yıllarındaki dönemlere ait verilen beyannameler ciro hesaplanmasında dikkate alınmayacak.

Ciro kaybı desteği ile 22 Aralık 2020 tarihli Cumhurbaşkanı kararı kapsamında verilen hibe desteğini birlikte almaya hak kazanan işletmelerin, söz konusu karar kapsamında hak ettikleri 3 bin TL’lik tutar, bu tebliğ kapsamında verilecek ciro kaybı desteğinden mahsup edilecek. Eğer varsa kalan tutar bu işletmelere ciro kaybı desteği olarak verilecek.

Ciro kaybı desteğine itiraz

Ciro kaybı desteğinden faydalanma hakkına sahip işletmelerce yapılan itirazlar, başvuru tarihinden itibaren 10 gün içerisinde İç Ticaret Genel Müdürlüğü‘ne yapılabilecek. İtirazların değerlendirilmesinde vergi dairesi kayıtları esas alınacak.

Fazla ya da yersiz ödeme yapıldığı tespit edilen ciro kaybı desteği ödemelerinin, Amme Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkında Kanun hükümleri kapsamında vergi daireleri tarafından tahsil edilebilecek.

Buğday ekim alanları 15 yılda 24,5 milyon dekar azaldı

Seyhan Ziraat Odası Yönetim Kurulu Üyesi Cahit İncefikir, Türkiye’de 2004 yılında 93 milyon dekar olan buğday ekim alanının 2019 yılında 68,5 milyon dekara düştüğünü söyledi.

İncefikir açıklamasında bu durumun başlıca sebebi olarak hükümetin ithalata dayalı politikaları ve yerli üreticinin ısrarla desteklenmemesini gösterdi.

Türkiye İstatistik Kurumu‘nun (TÜİK) verilerine göre 2020 yılının ilk 11 ayında 4 milyon ton gübre ithal edilerek karşılığında 1 milyar dolar para ödendi. 9 milyar dolarlık canlı hayvan, 3 milyar dolarlık ise ormancılık ithalatı yapıldı.

1 kilo buğdaya 0,16 litre mazot alınabiliyor

Gazete Duvar’dan Armağan Kabaklı’ya konuşan Cahit İncefikir 1975’te 1 kilo buğday ile 1,07 litre mazot alınabilirken, 2020 yılında 1 kilogram buğday fiyatının karşılığının 0,16 litre mazot olduğunu belirtti.

Seyhan Ziraat Odası Yönetim Kurulu Üyesi İncefikir, Türkiye’de tarımsal yapıdaki bozuklukların, tarımsal ürünlerin pazarlama organizasyonuna da yansımakta olduğunu ifade etti.

Buğday ekimi

Ekilen araziden elde edilecek üretimin gerçek değerinin, mevsim etkilerine, üreticilerin bilgi ve birikimine bağlı olarak değişim gösterdiğini anlatan İncefikir, “Pandemi döneminde gıdanın önemi artarken ülkeler tarımsal üretimlerini artırmanın çabasına girmişlerdir. Yine aynı dönemde Türkiye ise tarımsal ithalatta Cumhuriyet tarihinin rekorunu kırmıştır” dedi.

En büyük sorun bankalara borç

İncefikir, artan girdi maliyetlerinin yanında çiftçinin en büyük sorununun kamu ve özel bankalara olan borcu olduğunu belirtti. Çifçilerin bankalara 130 milyar lira, tarım kredi kooperatifine ise 12 milyar lira olmak üzere 142 milyar lira resmi borcu olduğunu hatırlatan İncefikir şu açıklamada bulundu:

Tohum, ilaç, mazot, elektrik, su ve diğer borçlarıyla birlikte bu borç 180 milyar lirayı aşıyor. Birçok tarımsal üründe olduğu gibi tarım girdilerinde de dışa bağımlıyız. Çiftçimiz yılda 6 milyon ton gübre kullanmaktadır. 2019 yılında 5 milyon ton gübre ithal edilerek 1,3 milyar dolar, 2020 yılının ilk 11 ayında ise 4 milyon ton gübre ithal edilerek karşılığında 1 milyar dolar para ödendi.”

 

Rize’nin İkizdere ilçesinde evcil hayvan satışı yasaklandı

Rize‘nin İkizdere ilçesinde belediye meclisi kararı ile evcil hayvan satışı yasaklandı. İkizdere Belediye Başkanı Hakan Karagöz, “Bunlar candır, para ile alınıp satılmasın. Sahip çıkılsın düşüncesi ile böyle bir karar aldık” ifadelerini kullandı.

İkizdere ilçesinde sokak hayvanları için bakım merkezi oluşturan belediye, evcil hayvan satışının yasaklanması için çalışma başlatmıştı. Belediyenin aldığı karar yapılan meclis toplantısında kabul edildi.

Evcil hayvan satış noktası bulunmayan ilçede alınan kararın farkındalık oluşturması amaçlandı. Belediyeye ait barınakta 80 dolayında sokak hayvanının tedavi ve bakımları yapılıyor.

‘İnsanlar göç edince hayvanlar sahipsiz kalıyor’

DHA’nın haberine göre; İkizdere Belediye Başkanı Hakan Karagöz sessiz canların kendilerine emanet olduğunu belirterek, “Biz sokak hayvanlarımıza çok önem veriyoruz. 29 köy ve 7 mahalleden oluşan ilçemizde yazın köyler çok dolu oluyor ama kışın insanlar büyük şehirlere göç ettiği zaman o hayvanlar sahipsiz kalıyor, hastalanıyor” dedi.

Bu sebeple Rize’nin ilçeleri arasındaki ilk köpek barınağını kurduklarını belirten Karagöz, “Biz bu hayvanların barınağımızda bakımlarını yapıyoruz, besliyoruz, sahiplendiriyoruz. Barınakta şu an 80 civarında hayvan var. Hayvanseverlerin barınağımıza desteği ile hayvanlarımızın mama ihtiyacını karşılıyoruz” bilgisini paylaştı.

Karagöz, Hayvan Hakları Kanunu taslağına destek mahiyetinde farkındalık oluşturmak istediklerini sözlerine ekledi.

TTB: Bakanlık bu kez de koronavirüs mutasyonu analizlerini gizliyor

Türkiye’de koronavirüs mutasyonunun durumuna yönelik değerlendirmelerde bulunan Türk Tabipleri Birliği (TTB) Genel Sekreteri Prof. Dr. Vedat Bulut, koronavirüs mutasyon analizlerinin haftalık açıklanması gerektiğini belirtti.

Sahadan gelen verilerin yoğun bakımda yatan kişilerde yaş grubunun düştüğünü gösterdiğini belirten Prof. Dr. Bulut, yaş gruplarına göre ve bölgesel olarak mutasyonların açıklanması gerektiğine dikkat çekti.

‘Virüsün mutasyona uğraması normal’

Cumhuriyet‘ten Sarp Sağkal‘ın haberine göre, mutasyonun Türkiye varyantının (Virüsün genetik kodunda meydana gelen çok küçük değişiklikler) olduğuna ilişkin açıklamara da değinen Vedat Bulut, “Virüsün Türkiye varyantının mutasyon analizini görmeden bir yorum yapılamaz. Ayrı bir varyant mı, Ortadoğu’da görülen bir varyant mı, bunu görebilmemiz için analize bakmamız gerekir” dedi.

Virüsün mutasyona uğramasının da normal bir durum olarak değerlendiren Prof. Dr. Vedat Bulut, şu açıklamalarda bulundu:

Brezilya’da, Güney Afrika’da, Ortadoğu’da, İngiltere’de ve daha çeşitli yerlerde mutasyonlar olduğunu gördük. Ancak daha bunların aşılamaya veya hastalığın ağırlığına henüz ciddi bir etki ettiğini görmedik. Zaten eğer gerçekten büyük mutasyonlar gerçekleşir ve virüsün yapısı değişirse o zaman bu virüse SARSCoV-2 diyemeyiz, artık farklı bir virüs oluşmuş demektir. SARS-CoV-3 gibi yeni bir virüs ve Covid-21 gibi yeni bir hastalığı konuşmamız gerekir.”

Ortadoğu mutasyonları gizleniyor olabilir

Prof. Dr. Bulut, Türkiye’de mutasyon analizinin yayımlanmadığını hatırlatarak şunları söyledi:

Belki incelendiğinde İngiltere’deki ya da Belçika’daki bir varyantı olduğu görülecek. O yüzden bir şey söylenemez.

Sağlık Bakanlığı neden mutasyon analizlerini yayımlamıyor? Bunun nedeninin Ortadoğu mutasyonlarını gizlemeleri olduğunu düşünüyorum. Geçen yıl şubat ayında görülen ilk vakanın mart ayına kadar gizlenilmesi gibi.”

Mutasyonlu virüs gençleri mi etkiliyor?

İl bazında vakaların açıklandığı gibi mutasyonların da açıklanması gerektiğine vurgu yapan TTB Genel Sekreteri, sahadan gelen verilerin yoğun bakımda yatan hastaların yaş grubunun düştüğünü gösterdiğini kaydetti:

Şimdi okulların açılması da gündemde. Sahadan gelen veriler yoğun bakımda yatanların yaş grubunun düştüğünü gösteriyor. Eğer böyle bir şey varsa gençlerde mutasyonun virülansı daha yüksek bir hale mi geldi? Eskiden virüsün daha çok yaşlıları etkilediğini, gençlerin hastalığı asemptomatik geçirdiğini ve bulaştırıcı olduğunu görüyorduk. Şimdi 40-50 yaşında ölümlerin olduğunu görüyoruz. Bundan böyle yaş gruplarına göre ve bölgesel olarak mutasyon açıklanırsa, biz de mutasyonun nasıl etkilediğini görürüz.”