Sağlık Bakanlığı tarafından hazırlanan günlük koronavirüs verilerine göre son bir günde 19 bin 320 vaka kaydedildi. Yaşamını yitirenlerin sayısı ise 216 oldu.
Böylece pandeminin başından itibaren açıklanan toplam vaka sayısı 5 milyon 704 bin 713’e, vefat sayısı ise 51 bin 253’e çıkmış oldu.
İki doz aşı olanların sayısı 34 milyonu aştı
Bakanlık tarafından koronavirüs aşılama oranlarına dair bilgiler de paylaşıldı. 20 Ağustos Cuma saat 09.17 itibariyle yapılan doz sayısı 87 milyon 236 bin 674 oldu.
Birinci doz aşı yaptıranların sayısı 45 milyon 353 bin 361 olurken, ikinci doz uygulanan kişi sayısı 34 milyon 501 bin 472 olarak kaydedildi. 7 milyon 362 bin 337 kişi ise üç doz aşıyı da oldu.
18 yaş üstü nüfusa göre birinci doz koronavirüs aşısının Türkiye ortalaması yüzde 72.99, ikinci doz ortalaması yüzde 55.50 oldu.
Kürt illerinde aşılama düşük
Aşılama oranlarının en yüksek olduğu iller sırasıyla Muğla, Çanakkale, Edirne, Kırklareli, Balıkesir, Amasya, Aydın, Tekirdağ, Eskişehir ve Yalova oldu.
En düşük iller ise sırasıyla Şanlıurfa, Mardin, Bitlis, Gümüşhane, Muş, Diyarbakır, Batman, Bingöl, Iğdır ve Bayburt şeklinde açıklandı.
Şiddetli yağışların neden olduğu sel ve heyelan felaketlerinin yaşandığıKastamonu Bozkurt’ta insanlar yalnızca yaşamlarını, yakınlarını ve evlerini değil geçim kaynaklarını da kaybetti.
Yaklaşık 35 senedir Bozkurt’ta yaşayan Hacer Yorulmaz, Yeşil Gazete’ye yaptığı açıklamada Ezine Çayı’nın taştığı sırada Yıldız Tekstil fabrikasında çalıştığını söyledi.
‘Arabaların, insanların gidişini gördüm’
Yorulmaz, “Elektrikler gidince patrona telefon geldi. ‘Hemen fabrikayı boşaltın’ dediler. Biz tüm fabrikayı boşalttık” ifadelerini kullandı.
Eve geldikten sonra balkona çıktığını aktaran Yorulmaz, “Balkondan top sahasına bakayım dedim. O suyu görmeniz lazım. Hala daha titriyorum. Arabaların gidişini gördüm, insanların gidişini gördüm. Evden çıkamadım. Biz o gece oradan sular çekildikten sonra, itfaiye gelince çıkabildik” dedi.
Günlerdir evine giremediğini dile getiren Yorulmaz, “Şu anda evimize giremiyoruz. Çoluk çocuk orada burada. Allah’ım sağlığımızı verdi ama arkadaşlarımız, dostlarımız gitti” dedi.
‘100-150 kişinin ekmek teknesi gitti’
Sanayi bölgesinde yer alan çalıştığı iş yeri de kullanılmaz hale gelmiş durumda. İleride ne yapacağını bilemediğini anlatan Yorulmaz şunları söyledi:
“Fabrika tamamen gömüldü. Orada hiçbir şeyimiz kalmadı. Bütün her şeyimiz kaldı. Orası ekmek teknemiz. Ben emekli olmaya çalışıyorum. Benim yaşım 57-58. Başka bir yerde beni işe alırlar mı? Almazlar. 100-150 kişinin ekmek teknesi orası. Çok zor bilmiyorum, ilerisini düşünemiyoruz.”
Bozkurt’ta selden etkilenen bir fırın
27 senelik dükkanı su altında kaldı
Şaban Keleş ise 27 senedir Bozkurt’ta esnaf olarak çalışıyor. Bölgedeki birçok dükkân gibi kıyafet satışı yaptığı Huzur Giyim isimli mağaza da sel sularının altında kaldı.
Yeşil Gazete’ye yaptığı açıklamada “Sel olduğunda şehir dışındaydım. Bozkurt’a giriş çıkış olmadığı için mecburen üçüncü günde gelebildim. Geldiğimde yapacak bir şey yoktu, iş işten geçmişti” ifadelerini kullandı.
‘Neyse ki canımız kurtuldu’
Mağazadaki malları çıkartabilmek için camları kırdıklarını belirten Keleş, “Her şey harap olmış tabii ki. Ne askıları kalmış ne bir şey kalmış. Tavan yaklaşık dört metre, sular tavana kadar yükselmiş. Bütün bölümler gitti” dedi.
“Neyse ki sel sırasında burada değildik. Arabam kurtuldu, canımız kurtuldu, eleman vardı burada o kurtuldu. Çocuklarda da bir sıkıntı yok Allaha şükür” diyen Keleş zararlarının yalnızca maddi olduğunu söyledi.
Şaban Keleş
‘Yeniden açmaya cesaretimiz yok’
Keleş, hasar tespit ekiplerinin geldiğini ve fotoğraf çektiğini anlattı: “Aklımızda olanları yazdık ne vardı ne yoktu diye. Telafi edeceklerini söylediler.”
Yeniden bir dükkan açıp açamayacağı konusunda çok emin olmadığını belirten Keleş, “Tekrar yapmaya cesaretimiz asla yok. Burayı yapmaya kalksak, camlar, elektrikler, raflar en az 150 bin lira tutar. Borcumuz vardı zaten önceden. Borçsuz esnaf yok. Düşünüyoruz ne yapacağız diye. Bekliyoruz bir yardım gelecek mi gelmeyecek mi” dedi.
Neler yaşandı?
Batı Karadeniz’i etkisi altına alana şiddetli sağanak yağışın ardından 11 Ağustos tarihinde meydana gelen sel felaketi Kastamonu’nun Bozkurt ve Azdavay ilçelerinde büyük bir yıkıma neden oldu.
Ezine Çayı’nın taştığı Bozkurt’ta dere yatağına kurulu ilçe sular altında kaldı. Fatih ve Ölçer apartmanları tamamen yıkılırken birçok bina yaşanılamaz hale geldi, bir köprü çöktü. Haberleşmenin, elektriğin ve ulaşımın kısıtlandığı ilçede günler süren arama-kurtarma çalışmaları yürütüldü.
Afet bölgesi ilan edildi
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Kastamonu, Bartın ve Sinop’un “Genel hayata etkili afet bölgesi” ilan edildiğini duyurdu.
Bu ilan felaketin etkili olduğu bölgede mülkiye amirlerine olağanüstü yetkiler verilmesinin yanı sıra felaketten etkilenen kişilere yardımların ulaştırılması için gerekli hizmetlerin sağlanmasını kapsıyor.
AKP Genel Başkanvekili Numan Kurtulmuş, Kastamonu Bozkurt‘ta selden etkilenenleri ziyaret etti.
Çalışmaların en iyi şekilde koordine edilmesi için destek olmak amacıyla ilçeye geldiklerini söyleyen Kurtulmuş şöyle konuştu:
“Emeği geçen herkese teşekkür ediyorum. Allah hayırlarını kabul etsin. Her biri bunu bir insanlık görevi olarak görüyor. Her birisi bunu bir vatandaşlık görevi olarak görüyor. Jandarmamızın ve sivil vatandaşlarımızın nasıl ellerinde küreklerle çamurları temizlediklerini gördük. Diğer şehirlerden gelen belediye mensuplarının aynı şekilde çaba içerisinde olduğunu gördük.”
‘Acılar üzerinden siyaset yapılmaz’
Acıların milletin ortak acısı olduğunu belirten Kurtulmuş, “Bunların üzerinden siyaset yapılmaz. Kim bu kadar büyük bir felaketten siyaset üretmeye kalkıyorsa eline yüzüne vurur. Böyle bir şey olmaz. Dolayısıyla burada herkes ne biliyorsa, bu yaraların sarılması için katkıda bulunmaya gayret etsin. Buradan siyaset çıkarmaya kalkmasın. Bu, doğru bir şey değildir. Vatandaşımız da zaten bunu benimsemez” diye konuştu.
Kurtulmuş, Bozkurt ilçesinin en kısa sürede ayağa kalkması çalıştıklarını vurgulayarak, şunları kaydetti:
“Sel felaketi siyaset dışı bir şey. Allah’a çok şükür, Türkiye burada büyük ve çok başarılı bir sınav vermiştir, yaraları sarmak konumunda. Bu tür felaketler karşısında söylediğimiz bir şey var. Üç unsurun bir araya gelmesi lazım. Güçlü bir siyasi irade, kurumların yeterlilikleri ve kurumların bu anlamdaki gücü. Bir diğeri ise çalışan insanların fedakarlığı. Çok şükür, burada bunun üçünün de yan yana geldiğini gördük. Çok hızlı şekilde inanılmaz bir güçle çalışmalarını sürdürüyorlar. Yıkılmış, yakılmış bu bölgeyi yeniden ayağa kaldırmak için gayret ediyorlar. Allah hepsinden razı olsun.”
İstanbul Büyükşehir Belediyesi (İBB) Başkanı Ekrem İmamoğlu, İstanbul’da üç farklı noktada kız öğrenci yurdunun hizmet vermeye başlayacağını açıkladı. İmamoğlu, yeni yurtlarının yapımının da devam ettiğini kaydetti.
İstanbul’da üç farklı noktadaki öğrenci yurtlarının toplam 650 yatak kapasiteli olduğu bilgisi paylaşıldı. 28 Ağustos itibariyle de yurt başvuru süreçlerinin başlayacağı kaydedildi.
‘İBB tarihinde ilk’
Konuyla ilgili Twitter hesabından bir paylaşım yapan İBB Başkanı, yurt çalışmasının İBB tarihinde bir ilk olduğunu kaydetti:
İBB tarihinde ilk.
İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nin ilk öğrenci yurtları hizmet vermeye başlıyor. Bu dönem 3 kız öğrenci yurdumuz öğrenci kabul edecek. Yeni yurtların yapımı devam ediyor.”
İBB tarihinde ilk.
İstanbul Büyükşehir Belediyesi'nin ilk öğrenci yurtları hizmet vermeye başlıyor. Bu dönem 3 kız öğrenci yurdumuz öğrenci kabul edecek. Yeni yurtların yapımı devam ediyor. pic.twitter.com/DKn1kEgtWJ
Birleşmiş Milletler‘e (BM) sunulan bir raporda, Afganistan‘da iktidarı ele geçiren Taliban‘ın NATO ve ABD askerleriyle çalışan ve işbirliği yapan herkesin yakalanması için çalışmalarını hızlandırdığı belirtildi.
BM’ye istihbarat bilgisi sağlayan Norveç‘teki Küresel Analiz Merkezi’nin düzenlediği gizli raporda, “Taliban, hedef alınan kişilerin teslim olmaması halinde, ailelerinin öldürüleceği veya tutuklanacağı tehdidinde bulunuyor” deniyor.
Ajan ağları kuruluyor
BBC’nin aktardığına göre, askeri, polis ve araştırma birimlerinde görev alanların özellikle risk altında olduğu belirtilen belgede, “Taliban, tüm büyük kentleri ele geçirmeden önce, buralardaki bireylerin yerlerini belirleme çalışması yaptı” ifadesi kullanılıyor.
Belgede, Taliban militanlarının, Kabil havaalanına girişte denetleme yaptığı, bazı yabancı personelin çıkışına izin verilirken, “kaos” durumunun devam ettiği belirtiliyor.
Rapora göre, Taliban, yeni rejim için çalışacak ajan ağları kuruyor.
Bağımsızlık Günü kutlamalarında ateş açıldı
Öte yandan ülkenin 102’nci Bağımsızlık Günü sebebiyle çeşitli şehirlerde sokaklara çıkan ve Afganistan bayrağı taşıyan kişiler arasında hayatını kaybedenler olduğu belirtildi.
Reuters, görgü tanıklarına dayandırdığı haberinde, bugün Esadabad‘da düzenlenen bir protestoda birkaç kişinin, silah seslerinin neden olduğu izdihamlarda hayatını kaybetmiş olabileceğini aktardı. Dün de Celalabad kentinde Afgan bayrağıyla yapılan gösterilerde öldürülen kişiler olduğu aktarılmıştı.
See this video of a protest in eastern Afghanistan in support of the flag of the (former?) Afghan State 🇦🇫 which the Taliban have been taking down in some places… keep watching to the end for the huge Taliban convoy arriving straight after. Unclear what happened next… pic.twitter.com/uArhC6yBCa
Yeni yapılan bir araştırmaya göre, bir zamanlar buzdolaplarında yaygın olarak kullanılan ozon yıkıcı kloroflorokarbon (CFC) kimyasalları yasaklanmasaydı yüzyılın sonuna kadar 2,5 derecelik ekstra küresel ısınmaya neden olacaktı.
İklim bilimcileri tarafından yapılan modelleme, CFC’lerin kullanılmasını engelleyen 1987 Montreal Protokolü‘nün insanlara, Paris Anlaşması’nda uzlaşıldığı üzere küresel ısınmayı 1.5C ile sınırlamak için bir mücadele şansı verdiğini gösteriyor.
Atmosfer, hali hazırda sanayi öncesi seviyelerin 1,1C ila 1,2C üzerinde ısınmış durumda. Araştırma sonuçlarına göre, CFC’ler hala kullanımda olsaydı, Dünya, toplamda 3.5C’lik bir ısınmayla karşı karşıya kalacaktı.
Yakın geçmişe kadar buzdolaplarının yanı sıra yalıtım köpüklerinde ve aerosollerde CFC’ler kullanılıyordu.
CFC’ler, ozon tabakasını inceltmesinin yanı sıra, en güçlü sera gazlarından biri.
‘Küresel bitki örtüsünün karbon emme potansiyeli hasar alacaktı’
The Guardian‘ın aktardığı araştırmada, Birleşik Krallık, ABD ve Yeni Zelanda‘daki ekipler tarafından yapılan modelleme, 1987’den itibaren CFC kullanımında yılda %3’lük teorik bir artışa dayanıyordu. Modelleme sayesinde ozonun (gezegeni zararlı ultraviyole radyasyon-UV seviyelerinden koruyan gaz) atmosferdeki azalışının, Dünya’nın atmosferden karbondioksiti (CO2) emme kabiliyetini büyük ölçüde zayıflatacağı hesaplandı. Zira UV’deki artışlar bitki dokularına zarar verebilir, büyümelerini kısıtlayabilir ve atmosferden karbon emen süreç olan fotosentez yeteneklerini zayıflatabilir. CFC’lerin yasaklanarak, ozon tabakasının korunması, küresel bitki örtüsünü, bitki yaşamının CO2 emme yeteneğine zarar veren UV’deki zararlı artışlardan korudu.
Bilim insanları, Nature dergisinde yayımlanan çalışmalarında, CFC yasağı olmasaydı, 2100 yılına kadar ormanlarda, bitki örtüsünde ve toprakta 580 milyar ton daha az karbon depolanmış olacağını da buldu. Günümüzdeki milyonda 420 parça (atmosferdeki karbon parçacıklarının milyonda bir oranı -PPM) veya %40 ila %50’lik bir ani yükselme ile karşılaştırıldığında, tahmin edilen fosil yakıt emisyonlarına dayalı olarak, atmosferde milyonda 165-215 parça ek CO2 olacaktı.
Araştırmacılar, bu ek CO2’nin 0,8C’lik ek bir ısınmaya katkıda bulunacağını ve Paris Anlaşması’nın hedeflerini paramparça ettiğini söyledi.
‘Ozon tabakasını korumaya devam etmek Dünya için hayati önemde’
Lancaster Üniversitesi‘nden baş yazar Dr. Paul Young çalışmalarıyla ilgili şunları söyledi:
“Bu kimyasalların arttığı ve koruyucu ozon tabakasını yok etmeye devam ettiği bir dünya, insan sağlığı için olduğu kadar bitki örtüsü için de felaket olurdu. Araştırmamızla, Montreal Protokolü’nün başarılarının, insanlığı artan UV’den korumanın ötesinde, bitkilerin ve ağaçların CO2 emme yeteneğini korumaya kadar uzandığını görebiliyoruz. Simüle ettiğimiz gibi felaket dünyasına asla ulaşmayacağımızı umabilsek de, bu bize ozon tabakasını korumaya devam etmenin önemini hatırlatıyor. CFC’lerin düzensiz kullanımı gibi tamamen akla yatkın tehditler hala var.”
2018 yılında, atmosferik bilim adamları, Doğu Çin‘deki sahte yalıtım üretimine kadar izlenen CFC-11 seviyelerinin yeniden canlandığını tespit etmişti. Çinli yetkililer, fabrika denetimleri sırasında bazı yasaklı maddelerin çok küçük miktarlarda tespit edildiğini doğruladı.
Yetkililer, yapılan tutuklamalar, ele geçirilen malzemeler ve üretim tesislerinin yıkılmasının ardından CFC-11 emisyonlarının hızla düştüğünü söyledi.
En çok tropik kuşak etkilenecekti
Araştırmacılar, ayrıca CFC kullanılmaya devam edilseydi, 2100 yılına kadar tropiklerin üzerinde %60 daha az ozon olacağını da öngördü. Bu, 1980’lerde CFC kullanımının zirvesinde Antarktika‘nın üzerinde bir ozon deliği oluştuğunda görülenden daha da kötü bir durum olacak; 2050 yılına kadar, orta enlemlerde – Avrupa‘nın çoğu, Birleşik Krallık, ABD, Orta Asya– kansere neden olan UV ışığının seviyeleri, günümüzün tropik bölgelerinden daha güçlü hale gelecekti.
CFC’ler artık olmasa bile, atmosferdeki karbondioksit seviyeleri hala insanlık tarihindeki en yüksek seviyelerinde. Hawaii’deki Mauna Loa Rasathanesi’nin ölçümlerine göre, dün itibarıyla (18 Ağustos) havadaki karbondioksit oranı 414.97 ppm. Bu rakam, geçen ay, 416 ppm idi.
Sosyal Güvenlik Kurumu (SGK) tarafından Bursa Ticaret ve Sanayi Odası‘nda “7326 Sayılı Yapılandırma Kanunu Bilgilendirme Semineri” isimli bir seminer düzenlendi.
Bu seminerde konuşan SGK Başkanı İsmail Yılmaz, temmuz ayı itibariyle işten çıkarma yasağının bitmesinin ardından yaşanan gelişmeleri değerlendirdi ve herhangi bir sektörde işten çıkarma veya istihdamın azalmasının söz konusu olmadığını kaydetti.
Ancak, Türkiye Devrimci İşçi Sendikaları Konfederasyonu Araştırma Merkezi (DİSK-AR) geniş tanımlı işsiz sayısının 9 milyonu aştığını söylüyor.
‘İşten çıkarma söz konusu değil’
Türkiye genelinde yaklaşık 200 bin sigortalı işçinin iş piyasasına katıldığını öne süren İsmail Yılmaz, sözlerine şöyle devam etti:
Bunun sonuçlarını merak ediyorduk. İlk ay verilerine baktığımızda Bursa’da yaklaşık 30 bin civarı bir sigortalı işçi artışımız olduğunu görüyoruz. Türkiye genelinde de yaklaşık 200 bin artış var. Dolayısıyla herhangi bir sektörümüzde şu an işten çıkarma veya istihdamın azalması söz konusu değil. Ülkemiz adına çok sevindirici bir sonuç. Biz bunun artarak devam edeceğini düşünüyoruz. Gerek devlet gerek sivil toplum kuruluşları gerekse de odalarımız olarak tüm unsurlarıyla güçlü bir Türkiye yolunda her daim çalışmaya devam edeceğiz.”
‘İşsiz sayısı 9 milyonu aştı’
Ancak, DİSK-AR’ın dün açıkladığı DİSK-AR İşsizlik Ve İstihdamın Görünümü (2021 2. Çeyrek) Araştırma Bülteni‘ne göre, geniş tanımlı işsiz sayısı 9 milyonu aştı.
DİSK-AR tarafından açıklanan bültende öne çıkan tespitler şöyle:
2021 2. çeyreğinde geniş tanımlı işsiz sayısı 9 milyonu aştı.
Çalışma çağındaki 63,6 milyon yurttaşın sadece 19,5 milyonu kayıtlı ve tam zamanlı istihdamda.
Her 100 kadından sadece 17’si kayıtlı ve tam zamanlı istihdamda.
Gençlerde geniş tanımlı işsizlik oranı yüzde 45.
Genç kadınlarda geniş tanımlı işsizlik yüzde 55’e dayandı.
Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası (TCMB) tarafından Haftalık Para ve Banka İstatistikleri yayımlandı.
13 Ağustos haftasında toplam rezervler 1 milyar 911 milyon dolar geriledi ve 107 milyar 99 milyon dolar oldu.
Toplam rezervlerde düşüş
Buna göre, 13 Ağustos’ta Merkez Bankası brüt döviz rezervleri 380 milyon dolar azalışla 67 milyar 356 milyon dolara düştü. Brüt döviz rezervleri, 6 Ağustos tarihinde ise 67 milyar 736 milyon dolar seviyesindeydi.
Altın rezervleri de aynı tarihlerde 1 milyar 532 milyon dolar azaldı ve 41 milyar 275 milyon dolardan 39 milyar 743 milyon dolara geriledi.
Böylece toplam rezervler, 13 Ağustos haftasında bir önceki haftaya göre 1 milyar 911 milyon dolar düşerek 109 milyar 10 milyon dolardan 107 milyar 99 milyon dolara indi.
Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından Ankara‘nın Altındağ ilçesinde bir hafta önce Suriyelilere ait evlerin ve iş yerlerinin camlarının kırıldığı ve yağmalandığı nefret saldırısıyla ilgili 61 kişi hakkında adli işlem başlatıldığı açıklandı.
Kamera kayıtlarının incelemesi sonucunda mala zarar verme olaylarına karıştıkları tespit edilen 35 kişi ve sosyal medya hesaplarından provokatif paylaşım yaptıkları tespit edilen 26 kişi hakkında adli işlem uygulandığı kaydedildi. Şüphelilerin ifadeleri doğrultusunda da soruşturmanın genişletileceği belirtildi.
Ne olmuştu?
Battalgazi Mahallesi‘nde 10 Ağustos’ta bir parkta iki grup arasında nedeni bilinmeyen bir kavga yaşandı. Yaralanan iki kişiden biri olan 18 yaşındaki Emirhan Yalçın kaldırıldığı hastanede yaşamını yitirdi.
Olayla ilgili gözaltına alınan iki zanlı hakkında ise sevk edildikleri adliyede “kasten öldürme” suçundan tutuklama kararı verildi.
Ancak iki gencin Suriyeli sığınmacılar tarafından bıçaklandığı haberinin yayılmasıyla birlikte Suriyelilerin yüksek oranda olduğu Battalgazi ve Önder Mahallelerinde yüzlerce kişi sokağa döküldü.
Akşam saatlerinde ise olaylar iyice şiddetlendi. Sık sık “Suriyelileri burada istemiyoruz” diyen kitle, Suriyelilere ait dükkanları taşladı ve bazı dükkanların kepenklerini yıktı. Bazı dükkanların ise yağmalandığı görüldü.
“İklim Kurgu”nun son temsilcilerinden, akademisyen ve usta kalem Buket Uzuner’le 90’lı yıllarda yazdığı İki Küçük Su Samuru ve neredeyse 10 yılı bulan ve kendisinin “Tabiat Dörtlemesi” olarak adlandırdığı “Su, Hava, Toprak ve Ateş” serisini zemin alarak, iklim krizini, bunun edebiyattaki yansımalarını, dünyanın ahvalini konuştuk.
Biz mi medeniyiz, Paganlar mı?
Uzuner, karbona dayalı ekonomiyi ‘medenileşme’ zanneden insanı, Amerikan yerlilerini, Güney Sibirya’daki Türk kabileleri, İskandinavya’daki Pagan Vikingler’i referans vererek eleştiriyor.
İklim kurgu: Tabiatın sesi
Tabiatın hakları olduğunu anlatan Uzuner, Hikmet Birand, Halikarnas Balıkçısı, Necati Cumalı Fakir Baykurt, Latife Tekin gibi yazarların eserlerine referans verdiği konuşmasında iklim inkarcılarına karşı “Tam da burada edebiyatçıya, sevilen bir karakteri üzerinden, iklim krizini anlatma işi düşüyor” diyor.
Uzuner’e göre iklim krizine çözüm bulabilmek için hala umut var: “Hep birlikte durabilir, siyasetçilerle, zenginleri karbonsuz ekonomiye ikna edebilirsek gezegenimizi ve kendimizi kurtarabiliriz.”