Orlando katliamı, IŞİD’in gaylere ilk saldırısı değil. Bunu biliyoruz, bilmesek de tahmin etmek zor değil.
Ağustos 2015’te Birleşmiş Milletler Uluslararası Gay ve Lezbiyen İnsan Hakları Komisyonu’nun yaptığı açıklamaya göre en az 30 kişi eşcinsel olduğu gerekçesiyle IŞİD tarafından infaz edildi.
Gözleri ve ayakları bağlanan bu kişiler inşaatların en üst katına çıkarılarak aşağı bırakıldı. Düştüğünde ölmeyenler taşlanarak öldürüldü. İnternette bu şekilde öldürülen beş kişinin videosu yayınlandı.
IŞİD, Suriye ve Irak’ta kurduğu mahkemelerde eşcinsel erkekleri sodomi* suçuyla yargılıyorlar, ateş açarak, kafa keserek, taşlayarak, çatılardan aşağı iterek ceza veriyorlar. Yakaladıkları kişilerin telefonlarından tüm arkadaş listesini döküyor, tek tek eşcinsel erkek avlıyorlar. Lezbiyen ve transseksüellere cinsel saldırıda bulunuyorlar. İnfazları çocukların olduğu meydanlarda, çocuklara yaptırıyorlar.
Bu infazları ise sadece the Daily Mirror gazetesiislamofobik gündemle haberleştiriyor. Gay, lezbiyen, trans, interseks mültecilerin hakları ve özellikle kamplarda yaşadıkları sıkıntılar için geniş çaplı kampanyalar yürütülmüyor. Mülteci başvurularında LGBTI bireylerin başvuruları hızlandırılmıyor. Birleşmiş Milletler tarihinde BM Güvenlik Konseyine LGBTI’lere yapılan zulümü anlatan ilk kişi Suriyeli gay mülteci Subhi Nahas ülkesinde gay olmanın ölümle eş anlamlı olduğunu anlatıyor. Birleşmiş Milletler tarihinde ilk defa bir eşcinsel birey, Suriyeli, mülteci e
şcinsel birey yaşadığı zulmü anlatıyor ama Batı’da gündem olamıyor.
Kuir devrim benim tanık olabildiğim en büyük sivil devrim. Bu devrimin en ikonik hareketi ve hatta başlangıcı sayılabilecek hareketi ise Stonewall ayaklanmaları. 1950’lerde ve 1960’larda eşcinseller toplumdan dışlanıyorlardı, ortak mekanlara alınmıyorlardı. 1969’da, Amerika Birleşik Devletleri’nin New York eyaletindeki Stonewal Inn, transların, lezbiyenlerin, eşcinsellerin “var olabildikleri”, kurtarılmış bir bölge idi. Polisin rutin olarak gay barlara yaptığı baskınlar Stonewall Inn’de ters tepti. Bir kaç gün içinde başlayan ayaklanmalar, üç ay içinde ülke çapında örgütlenmeyi başardı. Ertesi sene Stonewall ayaklanmasını anmak için dünyanın ilk Onur Yürüyüşü düzenlendi.
46 yıl içerisinde eşcinseller önce varlıklarını kanıtladılar, yaşam alanları açtılar sonra daha önceden kısıtlanan tedaviye erişim, iş olanaklarına eşit erişim, aile kurma hakkı gibi haklara sahip oldu. Stonewall’dan sonra bugün ABD’de eşcinsel evlilik anayasal bir hak.
Eşcinsellerin gücünü, örgütlendiklerinde neleri değiştirebileceklerini gözümüzle gördük. Bugün gay lobisi o kadar güçlü ki İsrail, Filistin’de yaptığı zulümü örtpas etmek için eşcinsel dostu turizm politikaları güdüyor, ve buna pink washing (pembe badana) deniliyor.
Bundan iki sene önce, Rusya eşcinselliği yasakladığı zaman dünyadaki tüm gaylerin vodkayı protesto ettiklerini hayal etmiştim. Tüm gay clubların Rus kültürünün bir parçası olan vodkayı menülerinden çıkardığı zaman, sadece ekonomik değil sosyal olarak da değişim başlatabilirdi, Putin geri adım atabilirdi, eğlence ve içki endüstrisi lobi yapabilirdi, ama olmadı.
Conchita Wurst Eurovision ödülünü aldığı zaman, televizyonda eşcinsel, lezbiyen ve trans diziler olduğu zaman, Caitlyn Jenner Vanity Fair’e kapak olduğu zaman tüm problemlerimiz çözüldü zannettik.
Oysa bugün yeryüzünün diğer yarım küresinde eşcinseller var olmaya çalışırken bir yarım küresi ise onlara sırtını döndü. Yarımız sığınacak bir limanımız, bir güvenli bölgemiz olmadan, ben eşcinselim diyemeden, var olamadan infaz ediliyor.
Umuyorum ki Orlando katliamından yeni bir direniş ortaya çıkacak. Sadece Florida’da veya Amerika Birleşik Devletleri’nde değil, sadece latinler, hispanikler, siyahlar arasında da değil küresel bir örgütlenme başlatabileceğiz. Çünkü Orlando ilk değildi, ama son olabilir. Pulse’dan Stonewall çıkabilir.
* Sodomi yani Lut Kavimi hikayesine göre eşcinsellik