[Korona İzolasyonu notları] Mimoza sarısı merak

''Merakın olduğu yerde alışkanlık olamaz. Bir rutin olmaksızın da değişimleri fark etmek mümkün değil öte taraftan. Merak, reflekslerden arındırıldığında alışkanlık oluyor, galiba'

Dün 65 yaş üstüne sokağa çıkma yasağı gelince, 82 yaşındaki annem her gün ziyaret edip açan çiçeklerini saydığı mimoza ağacına bir daha gidemem diyerek kalktı ve gitti. Dur gitme şimdi hava kararacak dediysek de Yeşin’le durdurmadık. Nasıl bir merak ve hevesse artık, gidip alacakaranlıkta az gören gözleriyle ağacını yokladı.

Böyle meraklar lazım bize.

İzolasyon, merakın iki yönünü gösteriyor. Belirsizlik ile imtihan veren, gelecek her bilgiyi Cem Yılmaz’ın deyimiyle hızla oksitlemeye hazır toksik bir merak. Her şeyi her an en hızlı ve doğru şekilde “bilmek” istiyoruz. Bir de başka bir merak türü var, anneminki gibi çocuksu, ilgili, gelecek her şeye açık. Dikkatinizi çekerim: kendisi 3 darbe (yoksa 4 müydü o?), bir dünya savaşı görmüş bir şahsiyet. Pandemi de endemi de vız gelir tırıs gider yani.

Bize böyle meraklar lazım. En çok da zor zamanlarda.

Alışkanlık meselesine de bir bağlama çekelim bu noktada; merakın olduğu yerde alışkanlık olamaz diye düşünüyorum. Bir rutin olmaksızın da değişimleri fark etmek mümkün değil öte taraftan. Merak, reflekslerden arındırıldığında alışkanlık oluyor, galiba bunu demek istiyorum. Kendiliğinden verilen reaksiyon olarak tanımlıyorum refleksi de. Yani düşünmeden, daha çok içgüdüsel olarak. Kendiliğinden olan.

Neyse, böyle böyle şeyler işte aklımdan gelip geçiyor.

Analogdan digitale hızlı geçiş

Malum 70 li yıllarda doğduk. 80’lerde büyüdük. Gerçi seksenler de herkesin hızlıca hayatın gerçekleriyle tanıştığı bir dönemdi. O nasıl bir köhnelikti, renksizlikti ve moral bozukluğu idi öyle. Modasından, müziğine; kitabından politikasına kadar bir depresyon hali. Vatkalar, şalvar pantolonlar, röfleli saçlar ve kelebek toka. Sanki biri dünya halklarının üstüne gri bir boya dökmüş gibiydi.

Ben de hep yıl 2000’e geldiğimizde nasıl olacağımı merak ederdim. Nasıl bir dünya ve nasıl bir ben. 29 yaşında olacaktım mesela, WOW. Ne yaş ama.

Aradan 20 yıl daha geçti. Biz fark etmeden çağlar atladık. Analog bir halden dijital bir hale kayarak geçiş yaptık gezegencek. Gençler kırsala kampında “evladım bizim zamanımızda televizyon tek kanaldı, siyah beyazdı ve günün belli saatlerinde yayın yapardı. Telefonu da elle çevirirdik, şehirlerarası veya uluslararası konuşmak istediğimiz zaman santrale yazdırırdık. Günün birinde bağlanırdı” dediğimiz zaman, annemin bize karneyle ekmek aldıkları günleri anlattığındaki yüz ifademiz geliyor yüzlerine.

Bir arkadaşımın babasının doğum yılı 1800’lerin sonuydu. Yüzyılları ve hatta çağları birbirine bağlamak da her kula nasip olacak cinsten bir olay değil.

Geçiş dönemleri, tuhaf zamanlar, yeni paradigma, yeni çağ, antroposen derken çağ da atladık galiba.

Her şey çok da hızlı olmadı mı?.

Biz de bu hızdan payımıza düşeni aldık ve bugün 49 dayız vesselam. Neredeyse yarım asırdır bu dünyadayım. Böyle söyleyince de bir tuhaf oluyor insan.

Canım ailem, arkadaşlarım, dostlarım, yakın veya temas ettiğim, hatta etmediğim, beni tanıyan herkes; bugün yeniden keşfediyorum ki benim size bir doğum günü kutlaması yapmam gerekiyor. Zira hep sevildiğimi hissettim, sevgi mahrumiyetinin ne demek olduğunu göstermediniz bana. Şımarıklığım biraz da bundan.

Ezcümle; hepiniz iyi ki varsınız (ohh dedim en sonunda o lafı da), iyi ki varız.

Müteşekkirim.

 

Güneşin Aydemir
Güneşin Aydemir
Geçmiş: 1971’de Ankara’da doğdu. Hacettepe Üniversitesi Biyoloji Bölümünü bitirdi. Öğrenci kolundan, kulübüne; dernekten platforma, mahalle kozasından apartman yöneticiliğine kadar sivil toplumun olduğu her işe burununu soktu. Şimdi: Buğday Ekolojik Yaşam Destekleme Derneği’nde ne iş olsa yapıyor. Yılda bir kere Yeşil Atlas Dergisini hazırlıyor. Kazdağı’nda Yaşam Okulu diye bi projesi var. Orada müdire hanımcılık oynuyor. Yeşil Gazete’ye baygınken getirildi. Birbiriyle alakasız hobileri var: doğal örüntüler, doğa-insan ilişkileri, ekolojik yaşam kültürü, ekolojik kehanetlerde bulunmak, vatandaş bilimi, geleneksel iklim bilgisi, masallar… Gelecek: En büyük hayali, Sarıkamış ormanlarında yaşayan o bozayı gibi güneşin doğuşunu sessizlik ile seyredebilecek saf bir ruh haline gelebilmek…

İLGİLİ HABERLER

İLGİNİZİ ÇEKEBİLİR

Otoban

Otoban yapılmaya başlanmasıyla birlikte şehrin küçük nüfusunu oluşturan otomobil sahipleri yayalara değil, yayalar onlara tabi kılınmaya başlandı.

Kazdağlarını savunmak ve kurumların sessizliği: Yeni toplumsallık

'Üzerinde düşünülmesi gereken, neoliberal pratiklerle frenlenmiş toplumsal dinamik ve mekanizmaların baskı ve zor araçlarıyla kuşatıldığı şartlarda nasıl bir direnişin örülebileceğidir.'

Tanrı ve şiddet

İlahi şiddetin amacı hukuksal bir yaptırım ya da düzen değil, aksine kurbandır.

Açık Radyo’dan mesaj var: Buradayız, hazırız, neşemiz daim!

'Kainatın tüm seslerine açık' Açık Radyo,, sesini kesmek isteyenlerine inat cıvıl cıvıl, hareketli, ziyaretçi akınından başını kaldıramadan 30. yaş gününe ve dinleyicisiyle buluşmaya hazırlanıyor.

Kazdağları, yeniçeriler, madenler: Enter! – Gizem Kastamonulu

Cengiz Holding, hukuku da yanına alarak bakır madeni için Kazdağları'nda ağaç kıyımına başladı. Bu talanı durdurmak için Kirazlı'daki sesi yeniden yükseltmekten başka çaremiz yok.

EN ÇOK OKUNANLAR