Yeşeriyorum

Haberiniz olmadan musluklarınızın değiştiği bir dünya düşleyin…

0

Eskiyen musluklarınızın sizin haberiniz olmadan değiştiği ya da tamir edildiği, kitaplarınızın sizin haberiniz olmadan dizildiği ve indekslendiği, telefon konuşmalarınızın müstehcen ya da sakıncalı yerlerine biip! giren bir dünya hayal edin. Bütün bu olan bitenin bir kısmına katlanabilirsiniz belki, ancak bu yazıyı okuyanların hiçbirinin kendinden izin alınmadan etrafında bunca değişiklik olmasına izin vereceğini zannetmiyorum.

Ancak bilgisayar kullanan herkesin etrafında aynen bütün bunlar hatta daha fazlası olup bitiyor. Ancak pek çoğumuza dijital muslukların hepsi bir gözüktüğü için, musluklar değişince (hatta kısılınca) farkına varmayabiliyoruz. Klasik medyada özgürlüğün temel karşıtı olan sansür dijital dünyada asla yalnız değil. İlk bakışta yeni medyanın yeni sorunları gibi gözüken ancak biraz daha yakından incelediğimizde çoğu gayet tanıdık olan kardeşleri de var sansürün.

Başlangıçta birbirlerinden ayrı hadiseler olarak algılanabilecek iki olay gerçekleşti geçtiğimiz günlerde. Birincisi gayet absürd bir biçimde vuku buldu. Microsoft’un mesajlaşma programı olan MSN adıyla bilinen Windows Live Messenger’da “rahip” kelimesi sansürlenmişti. Buradaki daha detaylı bir incelemede bu sansür’ün sadece “rahip” kelimesiyle sınırlı olmadığını görüyoruz. Ardından Microsoft tarafından konuyla ilgili bir açıklama yapıldı.

Söz konusu açıklamayı okuyunca bunun bizim iyiliğimiz için alınmış bir önlem olduğunu öğreniyoruz. Ancak bir parça daha düşününce söz konusu “önlemlerin” gayet kötü bir üslup ile alındığını farkediyoruz. Söz konusu kelimeler kullanıldığında neden bir uyarı ile karşılaşmıyoruz? Hatta mesajımızın iletilmediğine dair bir belirti de yok. Öylece karşımızdaki insan ile iletişim kurduğumuzu zannedip, mesajların bir kısmının karşıya ulaşmadığını anlamadan devam ediyoruz MSN kullanmaya.

İkinci olay ise Microsoft araştırmacıları tarafından yapılan bir açıklamaydı. Benzerleri daha önce de ortaya atılmış ve her seferinde tepkiyle karşılanmış olan bu fikir ise; bilgisayarlarımıza zaman zaman yüklediğimiz güncellemelerin ve programlardaki hataları düzeltmeye yarayan yamaların virüsler gibi bulaşarak bilgisayarlarımıza kurulmalarının daha verimli olacağı fikri idi.

Bilgisayar güvenliği uzmanı Bruce Schneier konuya ilişkin yazdığı yazıda iyi bir yazılım dağıtımının sahip olması gerektiğini düşündüğü özellikleri şöyle sıralıyor:

1- İnsanlar istedikleri seçenekleri kurabilmelidir.
2- Kurulum onu çalıştıran bilgisayarın özelliklerine uymalıdır.
2- Kurulumu durdurmak ya da kurulmuş bir yazılımı kaldırabilmek kolay olmalıdır.
3- Neyin nereye yüklendiğini bilmek kolay olmalıdır.

Bu özelliklerin sosyal karşılıklarını ben sırasıyla

1- Çeşitliliğe saygı
2- Yerellik
3- İtiraz hakkı
4- Şeffaflık

olarak görüyorum.

Birinci olayda yani sansür vakasında alınan önlemin gerekliliğini kabul etsek bile itiraz hakkımız ya da konuya dair bilgilendirici bir yaklaşımın olmaması durumu kabul edilemez kılıyor. (Ki bu noktada yapılan açıklama bir terör örgütünün eylem üstlenme şekline benziyor, olay olup bittikten sonra çözümleyici değil sadece suçu üstlenici bir tavırla yapılıyor.)

Peki çözüm nedir? Bu dayatmacı teknolojistliğin alternatifi nedir?

Birinci seçenek bilgisayar kullanmamaktır. (Wendell Berry’ye uzun ömürler diliyorum.)

İkinci seçenek ise gelecek yazımda bahsedeceğim “Açık Kaynak” hareketi ve onun ürettikleridir.

Sağlıcakla kalın.

More in Yeşeriyorum

You may also like

Comments

Comments are closed.