Hafta SonuKöşe YazılarıManşetYazarlar

Düşürüyorum, öyleyse varım -2

0

İki hafta önceki yazımda kısaca şu soruyu sormuştum: “Neden gezegeni yok etmek yerine sürdürülebilir bir küçülme ile bambaşka bir mutluluk yolu çizmemiz alternatif olamıyor? Kim karar veriyor buna?”

Ve yazıyı şu şekilde tamamlamıştım:

“Başlıkta bu nedenle ‘Düşürüyorum, öyleyse varım’ dedim. Var olmayı, gezegenimizdeki yaşamı devam ettirmeyi istiyorsak düşürmek zorundayız. Neyi mi? Beklentilerimizi, isteklerimizi, nüfusumuzu, üretim ve tüketimimizi… Var olmanın tek yolu bu.

Gazetemizin editörü haklı olarak uzun yazı istemiyor. Çünkü uzun yazı okunmuyor, gerçek bu. O nedenle burada bir virgül koyup haftaya devam edeceğim. Eminim herkesin aklında şu soru vardır: Tamam, düşürelim de nasıl? Haftaya bunu tartışmaya çalışacağım.”

Evet, düşürmeye karar vermek kadar bunun nasıl olacağını saptamak da önemli. Aslında özgün bir fikir ortaya attığım sanılmasın. Roma Kulübü (Club of Rome)[1] bundan tam 50 yıl önce “Büyümenin Sınırları” (The Limits to Growth) adlı raporu yayımlamıştı. Bir yıl sonra Ernst Friedrich Schumacher,Küçük Güzeldir” (Small is Beautiful) adlı kitabını yayımladı. Başka örnekler de verilebilir. Hemen hepsi sınırlı bir gezegende sınırsız bir büyüme olamayacağına vurgu yapıp, büyüme olmadan da, hatta küçülerek, büyük yerine küçük tercih edilerek de yaşanabileceğini, dahası yaşanması gerektiğini anlatmaya çalışıyordu.

Ne var ki, 70’lerde öne çıkan bu yaklaşımlar, 80’lerde sürdürülebilir kalkınma yoluyla gezegenin yaşamsal sorunlarının çözülebileceği anlayışının gerisine itildi kasıtlı olarak. Çünkü küçülmek, düşürmek, başta büyük sermaye sahiplerinin ve paradan para kazananların hiç işine gelmiyordu. Brundtland Komisyonu tarafından 1987 yılında yayımlanan “Ortak Geleceğimiz” (Our Common Future) başlıklı rapor, sürdürülebilir kalkınmayı bir kurtuluş reçetesi gibi yansıtarak, bilerek ya da bilmeyerek gezegende yaşayan milyarlarca insan ve katrilyonlarca canlının kaderini bu kesimin kucağına oturtuverdi. O kucaktan hâlâ kalkabilmiş değiliz.

Küçük sadece güzel değil, aynı zamanda zorunluluk

İlk adım küçülmenin bir zorunluluk olduğunun anlaşılmasının sağlanması. Gezegenin başka bir kurtuluş reçetesi yok, kimse kimseyi kandırmasın. “Büyüyelim ama yeşil büyüyelim, enerji üretelim ama temiz enerji üretelim” gibi yan paslardan kaçmalıyız artık. Hangi enerji temiz? Nükleer mi? Güneş mi? Rüzgâr mı? Hidroelektrik mi? Hangisi? Nükleeri bir kenara koyuyorum, temiz diye nitelenen diğerlerinin, fosile bakınca temiz olduğu tartışmasız. Ama temiz değiller, kendimizi kandırmayalım.[2] O nedenle küçülmek; daha az tüketip daha az üretmek tek çare.

Bunun anlaşılabilmesi için çok kapsamlı bilgilendirme ve bilinçlendirme kampanyalarına ihtiyaç var. Olabildiğince küçük yaşlarda daha azla, daha küçükle mutlu olma felsefesi aşılanmalı yeni nesillere. Yeni nesil demişken, nüfusun azaltılması bir başka önemli konu. Gezegenin bu kadar insanı taşıması imkânsız. Hâl böyleyken, nüfus artışı durmadığı gibi, bizimki gibi çağ dışı yönetimler bunu güzel bir şeymiş gibi göstermeye devam ediyor ne yazık ki! Lütfen aşağıdaki grafiğe bir göz atın.

Elinizi vicdanınıza koyup söyleyin, insana insanın dur demesinin zamanı değil mi artık? Nüfus azalması denilince nüfusun yaşlanması gibi bazı sorunlardan söz edenler çıkabilir. Bunların hepsinin çözümü var. Yer sorunu nedeniyle detaylarına giremiyorum. Şu kadarını söyleyeyim, kurulu düzenin devamı için gözümüze sokulan ‘öcü’lerden başka bir şey değil bu (sözde) sorunlar.

Sen düşürdükçe dünya güzelleşecek

Elbette nüfusu azaltmak tek başına bütün sorunları çözmeyecek. Tüketimimizi mutlaka düşürmek zorundayız. Hiç sağa sola bakmadan hem de, bireysel olarak. Bu noktada şunu sıkça duyuyorum; “Petrol şirketleri, fosil lobileri böyle devam ederken ben neyi değiştirebilirim? Üstelik onları aklayıp bizi suçlamak değil mi bu?” Ah be güzelim, petrol şirketleri, fosil lobileri satışı kime yapıyor? Sen almazsan daha az satabilecekler, daha az üretmek ve daha az enerji harcamak zorunda kalacaklar. Sen onların pazarısın, para kaynağısın. Sen almazsan pazar küçülecek. O nedenle petrol şirketi de sensin, fosil lobisi de. O nedenle değişim senden başlayacak. “Dünyayı kirleten petrolcüler, fosilciler, ben tek başıma hiçbir şeyi değiştiremem” dediğin sürece onlar daha çok kazanmaya, gezegen ölmeye devam edecek, sense aldığın her yeni ürünle daha fazla mutsuz olmayı sürdüreceksin. Evet, büyük düşün. Ancak büyük düşüncelerin küçük adımlarla da hayata geçebileceğini unutma.

Damlaya damlaya göl olur

Ne güzel atasözlerimiz var. Bir sözün atasözü olmasına kimse karar vermiyor. Onu atasözü olarak kuşaklardan kuşaklara aktaran şey, o sözün değeri ve doğruluğu. Damlaya damlaya göl olduğu için bugün bu sözü kullanmaya devam ediyoruz.

Düşürün, küçülün dediğim için insanlardan yaşamlarında radikal değişiklikler yapmasını beklediğim sanılmasın. Böyle bir değişimi uygulanabilir bulmuyorum. Fakat hepimizin yaşamında vaz geçebileceğimiz ve vaz geçtiğimizde bizi çok da zorlamayacak şeyler olduğundan eminim. Başlangıcı onlardan yapalım. Diyelim ki, gidip çarşıdan alma olanağınız varken eve teslim sipariş vermeseniz ne kaybedersiniz? Tersine kazanacaklarınızı düşünün. Otomobilinizi hiç kullanmayın diyemem, fakat hiç değilse kullandığınız aylık gün sayısını birkaç gün olsun azaltamaz mısınız? Yeni bir ev alırken ya da kiralarken bir eksik odaya ya da oda sayısı aynı olsa bile daha küçük bir eve sığıp sığamayacağınızı, sığmak için nelerden vaz geçebileceğinizi düşünmek çok mu zor? Yeni otomobil alırken ya da kiralarken daha küçük ve daha az yakıt tüketeni, bütçeniz zorlamasa bile tercih etmeyi düşünemez misiniz? Et yemeden yapamıyorsanız bile, vegan ya da vejetaryen olmak zorunda değilsiniz, fakat hiç değilse et ve diğer hayvansal ürün tüketiminizi birazcık olsun azaltmayı düşünemez misiniz? Ve sayısını yüzlere, binlere çıkarabileceğimiz bu örnek davranış alışkanlıklarınızı çocuklarınıza aşılayamaz mısınız?

Göreceksiniz, bir kez başlangıç yaptığınızda giderek daha çok şeyin gereksiz olduğunun farkına varacaksınız ve kartopu çığa dönüşecek. Yaklaşık sekiz milyar insanın, çok değil, ortalamadan daha fazla tüketen birkaç milyarı bu şekilde hareket etsin, görün bakalım dünya nasıl değişmeye başlıyor. Görün o zaman bakalım, petrolcüler ve fosilciler nasıl panikliyor.

Ne olur “Ben tek başıma neyi değiştirebilirim?” demeyin! Tamam, fosil lobisine karşı politik duruşumuzu ve mücadelemizi devam ettirelim. Tamam, enerjinin görece temizini isteyelim. Tamam, ormanlarımıza saldıranlara karşı insan zinciri oluşturalım. Tamam, kabul. Bunların hepsini yapalım. Fakat biz satın aldıkça o çarkların döndüğünü de hatırlayalım. Asıl değişimin bizden başlayacağını, asıl çözümün bizde olduğunu da unutmayalım. Küçülelim, düşürelim. Düşürdükçe güzelleşelim. “Düşürüyorum, öyleyse varım ve var olmaya devam edebileceğim” diyelim.

*

[1] Elbette spor kulübü değil bu.
[2] Bu konudaki düşüncelerimi daha kapsamlı bir şekilde ayrı bir yazıda aktarmaya epeydir niyetliyim ama henüz ona sıra gelemedi bir türlü. Fakat şu kadarını söyleyeyim: Fosilden, temiz, yenilenebilir, her ne deniliyorsa işte o enerjiye geçiş zorunlu ama yeterli değil. Temiz enerjiye geçişle bütün sorunların çözüleceğini sanmak insansı bir iyimserlikle birlikte öngörüsüzlüğü de içinde barındırıyor.

More in Hafta Sonu

You may also like

Comments

Comments are closed.