Köşe YazılarıYazarlar

Dans tiyatrosu üzerine düşünmek için: The Statement – Semih Fırıncıoğlu

0

Netherlands Dans Theater 1 Gösterisi Üzerine

İKSV Tiyatro Festivali’nin düzenlendiği Kasım ayında İstanbul’daydım ve epeyce bir gösteri izleme fırsatım oldu. Gördüklerimden dördü (biri festival kapsamında değildi) devasa salonlarda, ciddi miktarlarda para ödenerek izlenen Avrupa kaynaklı işlerdi. Bunlardan yalnızca birinin, Netherlands Dance Theater 1’in (NDT) gösterisinin görülmeye değer olduğunu düşündüm. Dans ve dans tiyatrosuyla uğraşan birçok kişinin de, bütçelerini aşan fiyatlara rağmen, bu gösteriyi izlemeyi başardığını sanıyorum.

Dans gösterilerinin ne amaçla sunulduğu ve izleyiciden neyi, nasıl izlemesinin beklendiği çok uzun zamandır tartışılır: Bir dans gösterisinde izleyicinin kalkıp gelmesine, parasını ve vaktini harcayarak izlemesine değer olan nedir? Bu soruya verilen yanıtlar burada özetlemeye bile gelmeyecek ölçüde çok ve karmaşık.

Yaygın kanılardan biri, dans gösterilerine eğitimli, sağlıklı ve yetenekli bedenlerin herkesin yapamayacağı, genelde “güzel” ve ilginç sayılan biçimler oluşturmasını ve bunu başarmak için harcadığı çabayı izlemek için gidildiğidir. Bu beklentiyle giden izleyicilerin aradıklarını NDT gösterisini oluşturan dört yapıttan üçünde kesinlikle bulmuş olduğunu düşünüyorum. Gerçekten de şu sıralarda NDT dansçılarından daha maharetlisi pek yok ve söz konusu üç dansın koreografisi yaygın güzellik şablonları gözetilerek kurgulanmıştı. Ben bu türden işlerde yeni denilebilecek bir nitelik ya da izlenebilir bir düşünsel çizgi arayan biriyim ve bu üç yapıtta onları bulamadım.

Dördüncü yapıt, NDT için koreograf Crystal Pite tarafından iki yıl önce hazırlanan The Statement, diğer işlerin çok ötesine geçen, üzerinde düşünmeyi gerektiren, son derece kayda değer bir işti. ti.

The Statement’ta dört dansçı sahne ortasında enlemesine duran uzunca bir masa çevresinde hareket ediyor. Gömlek, ceket, pantolondan oluşan giysiler şirket yada resmî kurumların toplantı salonlarını anımsatıyor. Dans hoparlörlerden duyulan, birkaç kişi arasında geçen heyecanlı konuşmalar ve tartışmalar eşliğinde başlıyor. Neden konuşulduğu net değil: yalnızca bir planın başarıya ulaşamadığı, acilen çözüm gerektiği, yukarlardakilerin durumdan hoşnut olmadığı, ciddi bir gerilim yaşandığı gibi sonuçlar çıkarabiliyoruz.

The Statement’ı Kurt Jooss’un iki dünya savaşı arasında, 1932’de yarattığı ve ilk dans tiyatrosu yapıtı sayılan The Green Table adlı işini anımsamadan izlemek olanaksız (Pite’ın bu referanstan söz ettiğini duymuş ya da okumuş değilim). Jooss’un işi de bir masa çevresinde yer alıyor: O yıllarda diplomatların sürdürdüğü uluslararası barış görüşmelerinin yapmacık bir oyun olduğunu, sonunda yine ölümün kazanacağını anlatan, bilardo masasını andıran bir masa. Yani, her iki yapıt da hiyerarşik yapılanmalardaki çekişmelerin,çıkar ilişkilerinin belirleyiciliğini vurguluyor, mevcut düzene son derece eleştirel ve karamsar bakıyor diyebilirim.

The Green Table’da Jooss’un temsilî masklar takılı dansçıları dramatik bir müzik eşliğinde, danslaştırılmış jestlerle bir anlatı sunuyor. Pite’ın dört dansçısı ise kayıttan duyulan konuşmaları müzik gibi kullanıyor, hareketleri sözlerin sesi ve anlamı tetikliyor ve biçimlendiriyor. Hareketler bu sözlere günlük hayatta eşlik eden jestlerin büyütülmüş, abartılmış, hatta bazen akrobatikleştirilmiş hallerinden oluşuyor. Sözün anlam iletmek yanı sıra ses(müzik) olma işlevi de üstlenmesi, hareketin soyut biçimler yaratmak yerine tanıdık jestlerden kaynaklanması, dansın zamanlamalarını sözün karmaşık,düzensiz temposunun belirlemesi bu yapıtın en kayda değer, ufuk açan nitelikteki yanları.

Ne var ki, ben yaklaşık yirmi dakikalık dansın birinci yarısındaki bir çuval incirin ikinci yarı tarafından berbat edildiğini düşünüyorum:

Dansın yaklaşık onuncu dakikasında (durup dururken) bir “gizemli atmosfer” müziği giriyor, sözler birbirine karışmaya başlıyor ve birtakım ışık oyunlarıyla birlikte dans kabusumsu bir havaya bürünüyor, giderek basmakalıp beden mahareti ve dramatik biçim gösterimine dönüşüyor. Sanki koreograf ortaya attığı bu yeni ve cüretkar fikirde ancak o kadar direnebilmiş, onuncu dakikadan sonra dayanamayıp geleneğe taviz vermiş gibi. Yapıtın giderek tekdüzeleşmesi sorunu vardıysa bunu kayıttaki metin düzeyinde gelişmelerle, değişimlerle çözebilirdi diye düşündüm.

Dans ve dans tiyatrosuyla uğraşanların bu “kilometre taşı” niteliğindeki iki yapıtı incelemesinde büyük yarar olduğunu düşünüyorum. Videoları internette mevcut.

.

Semih Fırıncıoğlu

You may also like

Comments

Comments are closed.