Editörün SeçtikleriEkolojiManşetYerel

Çukurova’nın bereketi kaçtı: Toprak kirlendi, su kurudu

0

Haber: Burcu ÖZKAYA GÜNAYDIN

*

Çukurova denilince aklımıza Orhan Kemal’in, Yaşar Kemal’in romanlarındaki bereketli topraklar, pamuk, narenciye, sabahın ilk ışıklarında yollara düşen ırgatlar gelirdi… Artık bunların yanı sıra sanayi, hava, toprak kirliliği, su kaynaklarının azalması, şirketler, çevre mücadelesi geliyor.

Uzmanlar,  Adana’dan Mersin’e Hatay’a uzanan bu zincirleme tehdide karşı bir an önce önlem alınmaması halinde, sadece bölgenin değil Türkiye’nin de gıda güvenliği de büyük risk altında olduğunu söylüyor.

Geçtiğimiz hafta sonu Adana Büyükşehir Belediyesi ve Doğu Akdeniz Çevre Platformu tarafından düzenlenen Çukurova Çevre Çalıştayı’na katılan  Çukurova Üniversitesi Ziraat Fakültesi Toprak ve Bitki Besleme Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. İbrahim Ortaş ve Mustafa Kemal Üniversitesi Ziraat Fakültesi’nden Prof. Dr. Berkant Ödemiş, su ve toprağın zehirlenmesi, toprak ve suyun kirlenme nedenleri, kuraklık ya toprağın çölleşmesinin göçle, gıda kriziyle bağlantısına ilişkin sorularımızı yanıtladı.

Çevre örgütleri ve uzmanlar Çukurova’da buluştu: Kirlilikte gezegen sınırlarını aştık, acil müdahale edilmeli
Balon balığı tehlikesi: Sokaklara atılıyor, sokak hayvanları ölüyor

Türkiye’nin verimli toprakları her geçen yıl azalıyor

“Romanlara konu olan bereketli Çukurova topraklarının nasıl verimsizleştiği” üzerine sorduğumuz soruya İbrahim Ortaş, şöyle yanıt veriyor: “Dünya ve Türkiye toprakları ağırlıklı olarak insanın yanlış kullanımından dolayı yok oluyor. Anız yakma, pestitler, plastik atık, katı atıklar. Katık atıkların yağmurdan sonra içerisindeki su çözülür ve ağır metaller ortaya çıkar. Örneğin; pil atığı. Sonrasında bu atıklar toprağa karışarak, tarım alanlarına giriyor ve toprağın cansızlaşmasına neden oluyor. Doğada her şey birbirini etkiler.”

“Aşırı toprak işleme ve toprağı aşırı sömüren tek yönlü bir üretim”in tarım topraklarında büyük kayıplara neden olduğunu kaydeden Prof. Ortaş, “Toprağa verilen gübreden çok daha fazlasını dışarıya alıyoruz. Sanayiden çıkan gazlar, atıklar… Sanayi tesisleri tarım alanları ve canlı yaşamının dışında yer almalı fakat öyle olmuyor. Ceyhan tarafında tarım alanlarına yakın bölgelerde ciddi sorunlar var” diye konuşuyor.

Türkiye tüm dünyada toprak rezervleri azalan 20 ülkeden biri. 1970 yılında kişi başına 4400 metrekare tarım arazisi düşerken, 2010 yılında 2800-2900 metrekareye, bu günlerde ise 2510 metrekareye kadar düştü. Dünyada da kişi başına düşen arazi miktarı ise 910 bin metrekare.

Bu bilanço sadece rakamdan ibaret değil. Gıda güvencesi olan toprağın insan eliyle azalması; aynı zamanda doğa tahribatının en net örneği anlamına geliyor.

Prof. İbrahim Ortaş.

‘Toprak yoksa ekmek yok, göç var’

Elde kesin veri olmamasına rağmen son yıllarda Türkiye’de ekilen ve dikilen tarım alanlarının yaklaşık yüzde 10’u ve toplam tarım alanlarının yüzde 7’sinin kaybedildiğinin belirtildiğini ifade eden Prof. Dr. Ortaş, “Ülkemizin mera alanları 1930’lu yıllarda 40 milyon hektar iken günümüzde 12 milyon hektara düşmüştür. Bu değişimin sonucunu da 622 milimetrelik yağış miktarının bugün 575 mm’ye kadar düşmesi olarak görüyoruz. Yüzde 56’sı kaliteli ve verimli olan tarım topraklarımızı kaybediyoruz. Toprak yoksa ekmek yok, göç var” ifadelerini kullanıyor.

Sanayi kirliği, atıklar, kirli suyun yanı sıra toprağı verimsizleştirerek, çoraklaştıran bir başka neden de toprağın amacı dışı kullanımı. Köyden kente göç ile oluşan yapılaşma ve sanayileşme birçok tarım toprağını işgal etmiş durumda. İbrahim Ortaş, tarım dışına çıkarılan yüksek verimli tarım alanlarının tahmini 12 bin kilometrekareye ulaştığını, amaç dışı kullanılan ve ekonomik değer üretmeyen tarım arazilerinin konut ve sanayi tesisi yapımına ayrılması nedeniyle tarım topraklarının hızla yok olduğunun altını çiziyor.

‘Toprak yanlış kullanılıyor ve tuzlulaşıyor’

Türkiye’deki tarım toprakları, aşırı ve kalitesi düşük sulama sorunuyla da baş etmeye çalışıyor. Her iki uygulama da toprağın tuzlanmasına ve verimsizleşmesine neden oluyor. Başta Harran Ovası ve Çukurova’nın Akdeniz’e yakın kıyıları olmak üzere ülkenin pek çok bölgesinde yaşanan soruna ilişkin, Prof. Dr. Ortaş, GAP’ın sulamaya açılması ile birlikte 15 bin hektardan fazla tarım alanının tuzlulaştığını, bu alanlarda ürün yetiştirmenin neredeyse imkânsız hale geldiğini vurguluyor.

Ortaş, bir an önce toprak kirliliği ile ilgili yasal düzenlemelerin yapılarak, tarım ve sulamaya uygunluğu da belirten detaylı toprak haritaları yoluyla tarımın itinalı bir planlamasının yapılması gerektiğine dikkat çekiyor.

Dekar başına 77 ton su kaybı

Canlı yaşamı, ekosistem açısından toprak kadar elzem olan ancak küresel ısınmaya bağlı yağışların azalması ve düzensizleşmesi nedeniyle su kaynaklarının kuruması, bir başka önemli problem.  Türkiye kurak ve yarı kurak iklimin etkisi altında. Yazları yağışsız kışları orta düzeyde yağışlı. Diğer bölgelere göre en yağış alan bölge ise Karadeniz.

Prof. Berkant Ödemiş.

Hatay MKÜ Ziraat Fakültesi Biyosistem Mühendisliği Arazi ve Su Kaynakları Ana Bilim Dalı Başkanı Prof. Dr. Berkant Ödemiş, Türkiye’nin en yağış alan bölgesinin 2300 mm ile Karadeniz’in Artvin yöresi olduğunu, yine Karadeniz bölgesinin yılda ortalama 1200 mm yağmur aldığını belirtiyor.

Türkiye’de son 30 yıl içerisinde yağış miktarı ortalama 656 mm düştü. Yaklaşık olarak dekar başına 77 ton su kaybı demek.

Yer altı su rezervi düşüyor

Türkiye’de iklim değişikliğinin etkilerinin en çok Adana, Mersin, Hatay’da ortaya çıkacağının belirten Ödemiş şunları anlatıyor:

“Toplam su varlığı açısından baktığımızda Mersin ve Adana, Hatay’dan daha şanslı. Dağlık kesimlerden, Toroslardan doğan sular Mersin’in su varlığını yüksek kılıyor. Adana keza barajlarla bu işi halletmiş durumda. Hatay gibi bölgeler ile Antakya merkez tarafı biraz daha problemli. Çünkü buralarda kentsel su kullanımı kuyulardan sağlanıyor. Son yapılan Reyhanlı Barajı tam faaliyete geçmedi, uzun süre de geçecek gibi durmuyor çünkü daha barajın su dağıtım sistemleri henüz yapılmadı.  Dolayısıyla biz hala su kaynaklarını dağıtamadığımız için çiftçiler yer altı suyunu kullanıyor.”

Yer altı suyunun gelişigüzel kullanımının  çok tehlikeli. Tüm tarımsal faaliyetlerde yaşanan kirlilik toprağın altından yer altı sularına karışıyor. Yani Hatay’da insanlar kirlenmiş su kullanmak zorunda kalıyor. Çünkü tarımda kullanılan pestisit, ilaç, hormon, toprak ve suyun tuzlanmasına neden oluyor. Tarımda salma sulama yöntemi kullanıldığı için bu yöntemden dolayı toprakta gereksiz su kullanımı ortaya çıkıyor.

Hatay’daki su kaynaklarının en büyük problemlerinden biri de Asi Nehri kirliliği. Asi, Lübnan dağlarında doğup Samandağ’a dökülen bir nehir. Hem sanayi hem tarımsal faaliyetler nedeniyle nehir yoğun kirlilik aldı. Türkiye’ye girdiği Demirköprü civarından  tarımsal drenaj su atıklarının büyük ölçüde nehri kirlettiğinin altını çizen Prof. Dr. Berkant Ödemiş, “Bunun şöyle büyük bir riski var. Tarımda pestisit, gübre, hormon kullanımı çok yoğun. Sulama suyu ile toprağa depolanıyor. Sonra da yeraltı ve yerüstü sularına karışıyor. Demirköprü’de boşalan drenaj sularını, Antakya’yı geçtikten sonra Küçükdalyan’daki vadiler ve Samandağ bölgesi kullanıyor. Buralarda toprak kirliliği sorunu ortaya çıkıyor. Temel sorunlardan bir tanesi bu.” diyor.

Türkiye’de yer altı su rezervleri en hızlı azalan bölge de yine Hatay. Türkiye ortalaması rezerv azalması 0.70 civarında iken Antakya Amik ovasında 1.10’a kadar çıkıyor. Yağışlar yeterli olmadığı için rezervlerin her yıl yüzde 10, yüzde 20 oranında azalıyor.

10 yılda yüzde 30 daha az yağmur yağdı

Çukurova bölgesinde iklim değişikliğinin en çok Hatay’ı sıkıntıya sokacağını belirten Ödemiş, şöyle konuşuyor:

“İklim değişikliğinin etkisiyle 2014 yılında Türkiye’deki havzalar içinde en fazla yağışın azaldığı bölge Hatay oldu. Bu yıl için söyleyecek olursak eğer eylül ayından itibaren aralık ayına kadar yaklaşık 62 mm yağmur yağdı. Ortalamaya baktığımızda son 10 yıllık verilerde yüzde 30 sapma olduğu görülüyor. Ortalamadan yüzde 30 daha az yağmur yağdı. Su kaynakları Adana ve Mersin kadar güçlü olmayan Hatay önümüzdeki süreçte ciddi bir su sıkıntısı içinde olacak.”

 

 

 

You may also like

Comments

Comments are closed.