Hafta SonuManşet

Bana Jam’de demen Jam’de değilim, Bir Jam vardır bende Jam’den içeri*

0
Anadolu Jam 2016'nın sondan bir önceki günü. O kadar çember ve paylaşımdan sonra artık hayat boyu birbirinden kopmayacak arkadaşlarız

Öncesi

Bir Anadolu Jam furyasıdır gidiyor
Önce benim İspanyolca kursundan, Nazım Hikmet Kültür Merkezi sıralarından tanıdığım arkadaşım Hülya (Tosun)
İlki (2011) ya da ikincisine (2012) katılmıştı
Fotoğraflarını görüyorum sosyal medyadan
Bir mutluluk hezeyanı içinde hepi topu 30 kadar insan ağızları kulaklarında, hem de sözlük anlamı ile kulaklarında, kahkahalar attıkları, neşe içinde oldukları pek belli pozlar içinde arz-ı endam etmekteler
Hülya’nın sosyal medya sayfası bu pozlarla dolu
Bir iki tane normal yani gülümsemez poz çıkmaz mı acep diye dört dönüyorum ama inan olsun tek bir adet bile yok

2012 imiş

Anadolu Jam sonrası soruyorum Hülya’ya, “Ne idi ya o allahaşkına. Bana çok yapmacık geldi. Birbirini hiç tanımayan (Anadolu Jam’da nerdeyse hiçkimse birbirini tanımıyor başlangıçta) onca insan üç günde nasıl öyle sarmaş dolaş olur, nasıl öyle kahkahalar gök semada yankılanır. Bana bir anlat hele” diyorum.
Bir şeyler söylüyor Hülya ama ben hemen hemen hiçbir şey anlamıyorum
“Ya, bırak bu işleri Hülyacıım. Öyle şey mi olur. Safsata hep bunlar. Safsata” diyorum.

Ama Hülya ile bitmiyorki
Hülya’dan sonra Anadolu Jam’e bir vesile dahil olmuş kim ile tanışsam kim ile rast gelsem hepsi ağız birliği etmişçesine anlata anlata bitiremiyorlar o macerayı
“Anlatması pek güç Alperciim, yaşamak lazım” diyorlar hemen peşine.

5.sinde (2015) ben de niyetleniyorum artık
Ama bir bakıyorum ki yaş haddi var
Ve benim haddim de o sınırları aşalı hayli olmuş

Gene de dolduruyorum başvuru formunu
Edebiyatın dibine vuruyorum
Benim yaş, haddi aştı aşmasına ama beni de alırsanız var ya… diye başlayıp ne diyarlara yelken açıyorum
Ama olmuyor tabi
“Katılımınız için pek teşekkürler” makus cevabı gecikmiyor

Devrisi sene bir bakıyorumki yaş haddini kaldırmışlar
Yeni tema olabildiğince farklı yelpazeden insanları buluşturmak olarak tasarlanmış
Bu sefer başvuruda çok uçmuyorum bir sene önce olduğu gibi
Ne soruldu ise ona, içimden geldiğince yanıt veriyorum
Bizim gazeteden Ceylan (Yurdakuler) da başvuru yapıyor hatta
Ceylan ile ikimiz heyecan içinde bekliyoruz bir süre acaba kabul edilecek miyiz diye

Derken Jam’e başvuru kabullerinin açıklanacağı tarih geliyor
Asil (Dugan) telefon ediyor
Tane tane kabul edildiğimi aktarıyor ve Jam sırasında nelerin gerektiğine dair kısa bir bilgilendirme yapıyor
Hemen peşine Ceylan arıyor ve sevinçle kendisinin de kabul edildiğini söylüyor

Sırası

18-25 Haziran arasında idi bizim Jam
2016 yılı Anadolu Jam’i yani
Ben 17 Haziran’da damlıyorum Mersin’den Bayramiç’te mukim Yeniköy’e

Jam kolaylaştırıcıları ile tanışıyorum
Benim gibi 1 gün önceden gelen diğer katılımcı Emel (Meriç) ile laflıyorum

18 Haziran sabahı kapının önünden tanışma muhabbetleri çalınıyor kulağıma
Ben de çıkıyorum sofaya
Benim Jam öncesinden tanıdığım Ceylan haricinde tek kişi Buket (Atlı) var mesela
Çoğu kişi ise herkesle daha orda tanışıyor

İlk çemberi doğa içinde, Yeniköy Ekolojik Çiftliğinin az ötesindeki çınar ağacı gölgesinde yapıyoruz
Güzel, samimi bir ortam var
Herkes daha birbirini tanıma halesi içerisinde ama henüz

O ilk çemberden sonra da 8 gün boyunca sabah, öğlen ve aksamüstü olmak üzere hergün 3 çember buluşması yapıyoruz
Konularımız her seferinde değişiyor
Kolaylaştırıcılarımız her seferinde bize yeni bir davetle geliyor
Her yeni konu için söze, “Size davetimiz ….. “ diyerek başlıyorlar

Ben dili anlatılıyor daha ilk gün, ilk oturumda
Konuşma sırası size geldiğinde içinize bakın, içinizden dışarı çıkmak isteyecek söz hangisi ise onu bizimle paylaşın deniyor
30 kişi 3 dakika aralar ile konuşurken her konuşanı dinlemeye de ayrıca davet ediliyoruz
“Konuşmanızı planlamayın. Dinlemeye özen gösterin. Anda kalın” deniyor.
Deniyor da ben ilk günlerde beynim o şekilde otomatikleştiği için sıra bana gelesiye 4 defa konuşma metni hazırlıyorum aklımdan. “Onu buraya al. Yok bunu anlatma, ne gerek var. Aaa, bak şu güzel olur” derken, ne o sırada konuşan arkadaşımı dinleyebiliyorum ne de olduğum mekanın tadını çıkartabiliyorum.

Bir çember oturumu öncesi

İlk günler zor geçiyor benim için
Kabız oluyorum daha o ilk gün
Her ara verildiğinde Göktuğ (Taner) ile paylaştığım odaya geçip bilgisayarda zaman geçiriyorum
Çok sıkılıyorum
Buraya ne demeye geldim hezeyanları ile boğuşuyorum
Sanırım 2. Gün akşamı. Kaldı 5 gün. Ha gayret hesaplarına bile girişiyorum.

Ama günden güne halet-i ruhiyem de değişiyor
Bir oturumda söz alan Buket açıyor ilk önce gönül kapılarımı
“Buraya kalp dili ile konuşulacak herkeste buna uyacak düşüncesi ile geldim ama yanılmışım” gibisine bir şeyler söylüyor.
Her çemberde olduğu gibi o tetiklenme* (bir Jam tabiri) anında da kolaylaştırıcılardan biri tetiklenen kişiye, “Burada mısın?. Aramızda mısın? Bizimle içinden geçenleri paylaşmak ister misin?” diye soruyor.
Herkes her tetiklenme anında olduğu gibi Buket’in gözünün içine bakar Buket de her birimizin gözü ile teker teker buluşurken bu sefer Berfu’ya (Azazi) dönüp, “Berfu. Beni görüyor musun?” diye soruyor. “Evet, görüyorum” diyor Berfu.
“İhtiyaçlarımın farkında mısın?” diye sorunca Buket, Berfu da, “Evet Buketçiim, farkındayım” diyor.

İşte o Buket, bu Buket :)

O anda ayırdına varıyorum ben de
Buket aynı soruyu bana sorsa ne cevap verirdim duygusu geçiyor içimden
Buket’i, boyu posu ile, kaşı gözü ile görüyorum görmesine ama Buket’in sorduğu soru bu değil ki?
“Beni görüyor musun? İhtiyaçlarımın farkında mısın?” sorusu dönüp duruyor bir süre kafamda
Buket’i görmediğimi itiraf ediyor içimde bir yer ama orda durmuyor
Ailemi, arkadaşlarımı, yakın çevremi görmediğimi de itiraf ediyor
Hiç kimsenin ihtiyaçlarının farkında olmadığımı da fısıldıyor yüreğime
En son soruyu kendime yöneltiyorum
“Beni görüyor muyum? İhtiyaçlarımın farkında mıyım?”
Cevap değişmiyor ve yüreğim apaçık gerçeği bir kez daha aynı sakinlikle fısıldıyor
“Hayır”

O gece tüm bu sorularla ve o soruların beni götürdüğü aydınlanmalarla, farkında olmalarla dalıyorum uykuya
Sanırım 4. gün sabahı
Jam’in tam ortasında iken içim cıvıl cıvıl uyanıyorum dünyaya
İlk defa neşe içinde katılıyorum kahvaltıya
Ceylan’a o anki durumumu anlatmaya çalışırken
“Şu anda iki ayağımın da yere çok sağlam bastığını hissediyorum Ceylan. Ben uzun süre ve devamlı spor yaptığım zamanlarda böyle hissederim” diyorum.
Sabah çemberinde herkes bir önceki günü ve o sabahı içinden o an geçenlerle anlatırken ben belki de ömrümde ilk defa herkesi tek tek can kulağı ile dinliyorum

Sonra söz sırası bana geliyor
Derin bir nefes alıyorum
“Ben uzun süredir bir ağacın dalında oturmakta idim” diyorum
“Oturduğum o daldan aşağıda oyun oynayanları seyrediyordum
Ama bu sabah o daldan aşağıya atladım ve oyuna kendim de katılmak istiyorum” diye ekliyorum.
Bu sözler içimden kendiliğinden geliyor. Plan yok, kurgu yok, aktığı gibi geçiyor sözler.
Tam “katılmak istiyorum” dediğim sırada sabah Ceylan’a söylediğim, “İki ayağımın da yere çok sağlam bastığını hissediyorum” sözü geliyor aklıma.
Bunu da paylaşıyorum çemberdeki arkadaşlarımla. “Demek diyorum ağaçtan aşağıya, oyun oynamak üzere atladığım için ayaklarımı hissediyormuşum”
Bir süre sessiz kalıyorum sonra, ama çok kısa bir süre
“Bu bahsettiğim ben değilim ama” diyor ve ekliyorum, “Bu aslında benim ruhum”
“Benim ruhum” der demez içimden bir şeyin dışarıya doğru bir yumruk savurduğunu hissediyorum, “Helal be kardeşim. Ha şunu bileydin!” dercesine

O masalsı andan sonra Jam’deyim artık
Herkesi görüyorum, herkese güveniyorum, herkes benim dostum, ben de herkesin sırdaşıyım

Anadolu Jam 2016’nın sondan bir önceki günü. O kadar çember ve paylaşımdan sonra artık hayat boyu birbirinden kopmayacak arkadaşlarız

Sonrası

25 Haziran öğleden sonrası hem sevinç hem hüzün halindeyiz
Genel kanı, bu 1 hafta masalsı bir alemdi ama şimdi gerçek dünyaya dönmek zorunda olan fanileriz şeklinde
Keşke herkes bunu deneyimlese
Keşke tüm dünya bu şekilde bir hayata adım atsa ortak hülyasını paylaşıyoruz

Hatta Jam’i, kendi Jam’imizi uzatmak için acil işi olmayanlar grubu olarak bir parçamız Assos Kadırga Koyu’na yol alıyor, ardına daha da küçük (3 kişilik) bir grubumuz bir gün daha fazla Jam’i yaşamak için Küçükkkuyu sahiline

Sonra günler birbirini kovalıyor
Hepimiz her bir telden kendi yaşam gailemiz içinde dönenip duruyoruz
İstanbul’a birimiz gittiğinde hemen İstanbul Jammer*ları (Jam deneyimini yaşayan kişilere verilen san) olarak toplaşılıyor
Hatta biz Mersin, Antep ve Antalya Jammerları olarak Urfa’daki jammer dostlarımıza misafir olup Mezopotamya çok minik Jam’ine bile kalkışıyoruz.

Jam 2017 ise 23 – 30 Ağustos tarihleri arasında Mardin’de düzenleniyor
1 Temmuz ise Jam 2017 için son başvuru tarihi
Bu geçen 1 yıl içinde sevdiğim tüm dostlarıma Jam’i salık verdim
Bu sene katılacak her arkadaşıma da (Jam’e her katılan eski Jammerların da yer aldığı büyük Jamily ailesine dahil oluyor) hem gıpta ediyorum hem de onların adına çok ama çok mutlu oluyorum

Uzun uzadıya yazdım ama nerdeyse hiçbir şey anlatmadım
Masallar giriş sekansı gibi aslında Anadolu Jam
“Az gittik, uz gittik. Dere, tepe düz gittik. Döndük bir de baktık ki! Bir arpa boyu yol gittik”

Kendi deneyimimden çok küçük bir kuble paylaşmaya çalıştım sizinle.
Jam araçlarından nerdeyse hiç bahsetmedim mesela.
Çünkü onların tadına orda ve o anda varasınız istedim.
Kendi adıma sizi her daim görmeye ve ihtiyaçlarınızın da her vakit farkında olmaya niyet ediyorum
Jam’iniz hayır ola!’

2017 Anadolu Jam’ine buradan başvuru yapabilirsiniz

Uluslararası Jam’e dair bilgi için ise adres: yesworld.org/

#anavarrza

  • Başlık Yunus Emre‘nin, “Beni bende demen bende değilim. Bir ben vardır bende benden içeri” dizelerinden uyarlanmıştır

 

Alper Tolga Akkuş

More in Hafta Sonu

You may also like

Comments

Comments are closed.