Doğa MücadelesiEkolojiManşetVideo

Bakan Ersoy’un Phaselis açıklaması yalanlandı: Durum vahim, ağır suçlar işleniyor

0

Kültür ve Turizim Bakanı Mehmet Nuri Ersoy‘un Alacasu ve Cennet Koyları‘na yalnızca birkaç tuvalet ve duş koyacaklarını, çok küçük bir alana beton attıklarını, bunu da gerekirse kaldırıp yeni bir sistemle plaj inşaatına devam edeceklerini söylemesi üzerine, Phaselis’e Dokunma Hareketi Bakan Ersoy’un söylemlerinin bir dizi çarpıtma ve manipülasyon içerdiğini belirtti.

Ersoy’un 21 Mart’ta katıldığı Habertürk TV’de yayımlanan Açık ve Net programında yaptığı açıklamalar, tepki çekti.

Phaselis’e Dokunma Hareketi‘nin üyeleri bu bölgenin 1.derece sit alanı olduğunu hatırlatarak uluslararası yasalar aracılığıyla da korunduğunu hatırlattı:

“Her ne kadar Kültür ve Turizm Bakanlığı kendisini bu koylarda tek yetkili kurum saysa da Phaselis Antik Kenti 1. Derece Arkeolojik Sit Alanı aynı zamanda Beydağları Sahil Milli Parkı’nın bir parçasıdır, Tahtalı Dağı Özel Doğa Alanı sınırları içinde yer alır, çok sayıda endemik bitkiye, nokta endemiği bitkilere, nesli tehlikedeki Caretta carettalara ve daha pek çok doğal varlığa da ev sahipliği yapmaktadır. Dolayısıyla bu alan çok yönlü olarak değerlendirilmeli ve kendisine özgü koruma kurallarıyla gelecek kuşaklara aktarılmasının yolu açılmalıdır.”

Hareketin üyeleri Bakan Ersoy’un açıklamaları sonrası isimleri de geçtiği için kendilerine söz hakkı doğması üzerine programın sunucusu Kübra Par‘dan konuşma talebinde bulunmalarına rağmen herhangi bir karşılık alamadıklarını da söyledi.

Phaselis’e Dokunma Hareketi, Bakan Ersoy’u ve Kübra Par’ı şu sözlerle kınadı:

“Haftalardır kamuoyunda yer alan bu konuyu, çok değişik çevrelerin kaygıyla izlediği gelişmeleri yok sayarak; bu konuda ilk ve tek açıklamayı ve gerçekleri kendisi açıklıyormuş gibi bir tavırla konuşan turizmci iş insanı ve Bakan Mehmet Nuri Ersoy’u, gerçek dışı, kamuoyunu yanıltıcı ve devlet adamı ciddiyetinden yoksun açıklamaları nedeniyle kınıyoruz.

Phaselis gibi ülkemizin göz bebeği bir kültürel ve doğal koruma alanı gibi önemli bir konuda gelişmelerden tamamen bihabermiş gibi, tek bilgi kaynağı bakan beymiş gibi bu gerçek dışı açıklamalara çanak tutacak şekilde soru soran program sunucusu Kübra Par’ın, kamuoyunun yanıltılmasına neden olan habercilik anlayışını da kınıyoruz.”

Ersoy’un açıklamasının ardından Phaselis’te kazı çalışması…

Ayrıca programda Bakan Ersoy’un açıklamalarda bulunmasının ardından bölgede kazı çalışmaları yapıldı.

Phaselis’e Dokunma Hareketi, bu kazı çalışmalarında bir arkeolog bulunmamasına dikkat çekerek tepki gösterdi. Betonların kırıldığının görüldüğü kazı çalışmasına dair görüntüler şöyle:

Phaselis’e Dokunma Hareketi’nin talebi ise şöyle:

“Bütün alan için ilgili bütün kurumların, bilim insanlarının ve STK’ların bir araya gelerek Dünyaya ve Türkiye’ye örnek bir çalıştay gerçekleştirmesidir. Bu çalıştayda bölgede koruma-kullanma dengesinin sağlanması için nelerin yapılması gerektiği ortaya çıkacaktır. Phaselis’e Dokunma Hareketi böylesi bir girişim için elini taşın altına koymaya hazırdır. Buradan bakanlığa çağrı yapıyoruz:

Buranın korunması için gerekli olan 5 yıldızlı plaj işletmesi değil, bilimsel yaklaşımdır. Gelin Phaselis’i hep birlikte koruyalım, bu değerli varlığımızı gelecek nesillere daha da iyi durumda teslim edelim, zarar vermeyelim.”

Phaselis’e Dokunma Hareketi’nin tüm bu süreçlere dair kaleme aldığı açıklama şöyle:

“Açık ve Net programında Kültür ve Turizm Bakanı, turizmci ve iş insanı Mehmet Nuri Ersoy’un Phaselis Antik Kenti 1 Derece Arkeolojik Sit Alanı’nda devam eden inşaatla ilgili yalanlar ve kaçamak cevaplarla dolu açıklamasını hayret ve üzüntü içinde izledik.

Öncelikle belirtmek isteriz ki, Bakan Ersoy kullandığı (iki yana doğru uzatılmış) harita ile kamuoyunu yanıltmıştır. Bu haritada Phaeslis Antik Kenti’nin 1. Derece Arkeolojik Sit Alanı gösterilmemiştir. Eğer gösterilseydi, Ersoy’un iddia ettiğinin aksine, inşaatbeton ve  makinesi çalışmalarının doğrudan antik kent sit alanı içinde, henüz kazılmamış arkeolojik kalıntıların arasında sürdüğü görülecekti. Gerçek harita aşağıdadır.

Resmi belgelerden alınmış olan bu haritada da görüldüğü üzere, Kültür ve Turizm Bakanlığı tarafından ‘Günübirlik Halk Plajı‘ yapımına girişilmiş olan Alacasu (Cennet) ve Bostanlık Koyları, tamamen 1. Derece Arkeolojik Sit Alanı içerisinde kalmaktadırlar.”

Her iki koyda da Phaselis Antik Kenti’nin devamı olan kültür varlıkları bulunduğunun ve bunların bilimsel çalışmalarla kanıtlandığının, üzerine yayınlar yapıldığının altının çizildiği açıklamada “Bu bölgeler olduğu gibi korunup bilimsel kazı yapılmayı beklerken, bakanlık 2863 sayılı kanuna ve Kültür Varlıklarını Koruma Yüksek Kurulu’nun İlke Kararları’na aykırı olarak günübirlik tesis ve plaj görünümlü ‘Ticarethane’ yapımına başlamıştır. Burada en üzücü konulardan biri de, bu arkeolojik alanlarda bilimsel kazı için para bulamadığını söyleyen bakanlığın (2022 yılı Phaselis kazı bütçesi 60 bin TL’dir), ticarethane kurmak için 47 milyon + KDV bulabilmesidir” denildi ve eklendi:

“Bakan Ersoy’un sözünü etmediği 1. Derece Arkeolojik Sit alanlarında günübirlik tesis kurulamadığını, koylara şezlong ve şemsiye konulamadığını, kafeterya gibi işletmeler açılamadığını, devasa otopark alanları için zemin kaplaması yapılamadığını en iyi kendisinin bildiğini düşünüyoruz. Yalnızca portatif duş ve tuvaletler ve 6 m2 büfeye izin verilen bu alanlarda, bakanlığın şu anda yürüttüğü inşaat yasa dışıdır ve Phaselis’e Dokunma Hareketi, konuya duyarlı diğer STKlarla birlikte buna karşı üç ayrı dava açmış bulunmaktadır.”

Açıklamanın devamında şu ifadelere yer verildi:

“İş insanıBakan Ersoy’un programda ‘basit bir yapım ihalesi’ diyerek geçiştirmeye çalıştığı ‘Phaselis Antik Kenti Ören Yeri ve Bütünleyici Kıyı Alanı Çevre Düzenlemesi‘ ihale dosyası elimizdedir. Yine Bakan Ersoy’un ‘beton yok’ iddialarının tersine, bu ihale dokümanında 1. Derece Arkeolojik Sit Alanı içinde yaklaşık bin 350 m3 beton döküleceği yanı sıra, 2 bin 892 m3 derin kazı yapılacağı açıkça belirtilmiş, bunlara ilişkin maliyet çıkarılmış ve ihale yapılarak çalışmalara başlanmıştır. Nitekim, 20 Şubat 2023 tarihinde Alacasu Koyu’nda çalışmaya başlayan firma, yine Bakan Ersoy’u yalancı çıkararak paletli iş makineleriyle derin kazı yapmış, kalıp hazırlayarak 60 cm kalınlığında betonlar dökmüştür.

İş insanı ve Bakan Ersoy’un programda söylediği bir diğer yalan da yapılacak işletme için inşa edilecek binaların büyüklükleri hakkında idi. Sayın Bakan iki koyda toplam 179 m2 lik bir inşaat yapılacağını söylerken maalesef kamuoyunu yanıltmayı amaçlamıştır. İhale dosyasından şu görüntüyü paylaşmak istiyoruz:

Bostanlık Koyu’nda yapılacak çalışmayı gösteren bu mimari belgede, yalnızca bu koyda toplam bin 400 m2 yi bulan inşaatlar yapılacağı, Alacasu Koyu ile birlikte toplam inşaat alanının 3 bin m2 ye ulaştığı açıkça görülmektedir. Zaten, iş insanı ve Bakan Ersoy’un yutkunarak geçiştirmeye çalıştığı beton dökülmesi görselleri durumu ortaya koymaktadır. Halihazırda yalnızca Alacasu Koyu’nda dökülen beton miktarı 400 m2 den fazladır. Üstelik bu betonlar, bitkilerle kaplı kilise kalıntılarına 20 metre mesafede dökülmüştür. Durum vahimdir, ağır suçlar işlenmektedir.

Bakan Ersoy’un bu açıklamaları yaparken kullandığı üsluba ayrıca dikkat çekmek istiyoruz. Talihsiz açıklamasında Ersoy, ‘betonu kaldırın’ dedim, biz bunu bayrama kadar bitirmiş oluruz, oturup ölçerler’ gibi bir ifade kullanmıştır. Bu üslup, bu konuda karar yetkisine sahip kurum ve kişilere bir hakaret niteliği taşımaktadır, şöyle ki:

Koylar Arkeolojik Sit Alanı oldukları için, proje Antalya Kültür Varlıklarını Koruma Bölge Kurulu tarafından onaylanmak zorundadır.

Böyle bir onay olmadan yapım işlemi başlayamaz. Nitekim, Bakan Ersoy yine halka bilgi vermekten imtina etse de biliyoruz ki bizim sözünü ettiğimiz ve 3 bin m2 yi bulan beton ve taş taban alanına sahip bu plaj işletmesi ile ilgili yapım projesi için, Koruma Kurulu’ndan 13 Ekim 2022 ve 15 Aralık 2022 tarihli iki ayrı izin alınmıştır.

İnşaat çalışmaları bu izinlere istinaden yürütülmektedir. Bakan Ersoy,  konuşmasında ‘madem böyle bir hassasiyet var, betonu kaldırın, dedim’ şeklinde bir ifade kullanmıştır. Bu ifade, Koruma Kurulu’ndan geçen projede değişiklik yapıldığı izlenimini doğurmaktadır.

Eğer böyle bir değişiklik yapıldıysa bunun yeniden Koruma Kurulu gündemine gelmesi ve kurul kararına göre hareket edilmesi gerekmektedir.

Ancak Bakan Ersoy, burada tek karar mercii kendisiymiş gibi konuşmakta, bir anlamda Koruma Kurulu’nu ve bölgede yetkisi olan diğer kurum ve memurları ‘imza- onay memuru’ konumuna düşürmektedir. Yani Ersoy’un Kültür ve Turizm Bakanlığı’nı kendi turizm şirketini yönetir gibi yönetme hevesinde olduğu görülmektedir.

Bu üslup, aynı zamanda konuya duyarlı ve yaşadığı yerin kültür ve doğa varlıklarını korumaya çalışan yöre halkını, ilgili STK’ları, meslek odalarını, konuyu bilmeden konuşan ya da çarpıtmaya çalışan, koylardaki temel ihtiyaçların giderilmesine bile karşı çıkan kötü niyetli bir topluluk olarak yansıtma çabası içermektedir. Bu çabayı esefle kınadığımızı bildirmek isteriz.

Hele ‘biz bitirince gidip ölçsünler’ ifadesi, yasa dışı inşaat projesini bitirmek için gerekli bütün erki elinde tuttuğuna inanan bir ‘monokratın’ kullanabileceği bir ifadedir ki; bir devlet adamına hiç yakışmamaktadır.

Bakan Ersoy’un kamuoyunu yanıltmaya çalıştığı en önemli konulardan biri de ‘temel ihtiyaçların giderilmesi için yapacağımız girişime karşı çıkıyorlar’ önermesidir. Bunu desteklemek için kullanılan argümanlar, Phaselis Antik Kenti ziyaret alanının çok fazla ziyaretçi ağırladığı, bu ziyaretçilerin hem alana zarar verdiği hem de tuvalet ihtiyaçlarını çalılıklarda giderdikleri, hijyen sorunları yaşandığı şeklinde özetlenebilir.

Öncelikle, Alacasu ve Bostanlık koylarında 5 yıldızlı Beach Club özelliklerinde plaj işletmesi kurarak Phaselis Antik Kenti ziyaret alanının nasıl temizleneceğini ve ziyaretçi sayısının nasıl azaltılacağını anlamadığımızı, bu önermenin mantık çerçevesine sığmadığını belirtmek isteriz. Kaldı ki öyle bile olsa, asıl yapılması gereken Phaselis Antik Kenti ziyaret alanının günlük taşıma kapasitesinin belirlenmesi ve bu sayının üzerinde ziyaretçi kabul edilmemesidir.

Bakan Ersoy’un programda paylaştığı fotoğraflarda, denize kadar girmiş araçlar, dolup taşmış çöpler, tuvalete dönmüş çalılıklar görülmektedir. Ancak bütün bunlar, kendisinin ifade etmek istediklerinin aksine, büyük bir yönetim zafiyetini ortaya koymaktadır.

Bilindiği gibi, müze ve ören yerlerine girişler ve bu alanların korunması 2018 yılında özelleştirilmiş, bir İsviçre firması (SICPA) ihaleyi kazanmıştı. Bu firma daha sonra ören yerlerinin giriş biletlerini satma hakkını başka firmalara satmıştı.

Günümüzde de Phaselis’in giriş biletleri özel bir şirket tarafından satılmakta, şirket de olabildiğince çok kar elde etmek için satabildiği kadar çok bilet satmaya çalışmaktadır. Phaselis’teki korkunç kalabalığın sebebi budur.

Firma, yeterli temizlik ve güvenlik elemanı bulundurmayı da ekonomik bulmamakta, dolayısıyla kontrolsüz kalabalık alana zarar verecek duruma gelmektedir. Bir diğer yanlışın da bakanlık ve müzenin, firmayı yeterince kontrol etmemesi olduğunu söyleyebiliriz. Bütün bunlar, iyi bir idarecilik ile üstesinden gelinebilecek sorunlardır. Bu yanlışı, arkeolojik sit alanı olan yan koylara 5 yıldızlı plaj işletmesi kurmak gibi bir başka yanlışla düzeltmeye çalışmaksa, ilkinden bile büyük bir yanlıştır.

1. Derece Arkeolojik Sit Alanı olan Alacasu ve Bostanlık Koyları’ndaki kullanım durumuna gelirsek:

  • Her iki koy da halkın kullanımına açıktır ve özellikle hafta sonları olmak üzere yoğun kullanım vardır.
  • Henüz arkeolojik kazısı yapılmamış tarihi eserleri barındıran koylarımızda bakanlığın herhangi bir koruma çalışması maalesef bulunmamaktadır.
  • Herhangi bir bekçi de bulunmayan koylarda yasak olmasına rağmen ateş yakılmakta, araçlarla kumsala girilmekte ve zarar verilmektedir.
  • Herhangi bir tuvalet de bulunmaması da koyların kirlenmesine neden olmaktadır.
  • Ancak Kültür ve Turizm Bakanlığı bu alanlarda tek yetkili olarak kendisini gördüğünden, yerel yönetimlerle birlikte çözüm arayışlarının önünü tıkamaktadır ve bu kötü koşulların oluşmasından bizzat sorumludur.
  • Bu alanlarda yapılması gereken, yerel yönetimlerle de ortaklaşarak portatif tuvaletler kurulması (betonsuz ve kazı yapmadan), araç girişlerinin sınırlandırılması ve bekçi görevlendirilerek korunmasıdır.
  • Bütün bunların yapılması, yasalarımız ve Yüksek Kurul İlke Kararları açısından uygundur.
  • Bakanlığın kendi yarattığı bu kaotik ortam, 1. Derece Arkeolojik Sit Alanlarına 5 yıldızlı plaj işletmesi kurulmasına bahane olarak kullanılamaz.”

Türkiye Bern Sözleşmesi’ne imzacı…

Türkiye’nin de imzacısı olduğu Bern Sözleşmesi‘yle  (Avrupa Yaban Hayatının ve Doğal Hayatın Korunması Sözleşmesi) Caretta Carettalar koruma altına alınıyor. Sözleşmenin eklerinde belirtilen tehlike altında ve kırılgan göçmen türler dahil olmak üzere, tehlike altındaki ve kırılgan konumdaki türlere özel önem veriliyor. İmzacı taraflar yabani bitki ve hayvan türlerinin yaşam alanlarının muhafaza edilmesi için uygun tedbirler almayı taahhüt ediyor.

Türkiye Barselona Sözleşmesi’ne de imzacı…

Türkiye’nin imzacı olduğu bir diğer sözleşme ise Barselona Sözleşmesi.

Barselona Sözleşmesi olarak bilinen Akdeniz’in Kirliliğe Karşı Korunması Sözleşmesi, Birleşmiş Milletler Çevre Programı’nın (UNEP)   1974 yılında kurduğu “Bölgesel Denizler Programı” kapsamında Akdeniz’deki gemi, uçakların ve kara taşıtlarının yol açtığı kirlenmeyi önleyip azaltarak Akdeniz’in korunması hedefini içeren sözleşmedir.

Bölgesel Denizler Programı, Akdeniz’e kıyısı olan ülkeler ve Avrupa Birliği’nin katılımıyla  Akdeniz Eylem Planı’nın (MAP) 1975 yılında oluşturulmasıyla sonuçlanmıştır.

MAP ise daha sonra “Akdeniz’in Kirliliğe Karşı Korunması Sözleşmesi”nin (Barselona Sözleşmesi) 1976 yılında Barselona’da kabul edilmesine zemin olmuş, 1978 yılında sözleşme yürürlüğe girmiştir.

1992 yılında Rio de Janerio‘da yapılan BM Çevre ve Kalkınma Zirvesi’nde alınan kararlara uygun olarak Barselona Sözleşmesi, 1995 yılında, deniz çevresinin yanı sıra, kıyı alanlarını da kapsayacak biçimde genişletilmiş, ayrıca, sürdürülebilir kalkınma hedefi, halkın katılımı, çevresel etki değerlendirmesi gibi unsurlar getirilmiştir. Bu çerçevede, yenilenen Sözleşme’nin adı “Akdeniz’in Deniz Ortamı ve Kıyı Bölgesinin Korunması Sözleşmesi” olarak değiştirilmiş ve bu yeni sözleşme 2004 yılında yürürlüğe girmiştir. Sözleşmeye 21 ülke ve AB dahildir.

Sözleşme kapsamında iki yılda bir düzenlenen zirvelere, sözleşmeye taraf olan ülkelerin üst düzey yetkilileri, teknik ekipler, uluslararası sivil toplum kuruluşları ve bilim insanları katılıyor.

You may also like

Comments

Comments are closed.