AKP’ye Muhalefet – 3

AKP bu darbe girişimlerinin hem hedefi ve mağduru, hem de halihazırda askeri darbelere zemin hazırlayan ve askere bu cüreti veren sistemden en fazla çıkar sağlayan partilerden biri durumunda. Çünkü AKP bu rejimin mümkün kıldığı bir siyasi iktidar. Bu kadar bıçak üstünde statükoyu korumaya çalışmak da kolay iş değil doğrusu…

Geçen hafta içinde Başbakan Erdoğan’ın iki önemli açıklaması oldu.

Erdoğan, yaptığı bir konuşmada direnen Tekel işçilerinin (veya sendikaların) hükümeti değiştirme gibi bir güçleri olmadığını söyleyerek meydan okuyordu. Hükümetin genel grevle devrilmesi ihtimalini askeri darbeyle karıştırmış gibi görünen Erdoğan’ın bu sözlerinden yansıyan zihniyet önemli. “Bizi millet getirir, millet götürür” diyen, böylece darbecilere karşı mesaj vermeye çalışır görünen Erdoğan, aynı zamanda o binlerce Tekel işçisinin arasında kendi partisine oy vermiş (ve herhalde bir daha vermeyecek) kaç işçi olduğunu hesaba katmıyordu.

Oysa bu direniş başka yerlere yayılırsa hükümetiniz bal gibi gidebilir. Alacağınız oy azalacağı için seçimi kaybedebilirsiniz, ya da ciddi bir genel grev ve toplumsal huzursuzluk durumunda parti içinde yaşanacak bölünmelerin ardından gelebilecek bir gensoruyla hükümetiniz düşebilir. Bunlar gayet demokratiktir ve bu durumlarda sizi götüren de “millet”tir.

Ama Erdoğan burada kendini her durumda destekleyen blok bir taraftar kitlesi olduğunu varsayan, toplumu kendisinden olan ve olmayan diye kategorize eden antidemokratik anlayışını bir kez daha sergiliyor, üstelik bu sefer “işçileri” kendisinden olmayan kitleyle eşitlemek gibi tehlikeli sulara yelken açıyor. Oysa o işçiler, o yoksullar oy vermeseydi, AKP herhalde biraz zor tek başına iktidar olurdu.

Erdoğan yaptığı bir başka konuşmada ise Balyoz darbe planını zamanında bildiğini söyledi, ama bir önlem alıp almadığını da tam olarak açıklamadı. Daha da beteri Erdoğan’ın darbelere karşı eylem yapıp Emasya protokolünün iptali, Başbuğ’un görevden alınması gibi talepleri dile getirenlere ve kendisini daha aktif önlem almaya çağıran bazı köşe yazarlarına çıkışıp “beni gaza getiremezsiniz” demesi ve “zaten risk aldıklarını” söyleyerek bir anlamda aba altından sopa göstermesiydi.

Başbakan gaza gelirse ne olur? Askerin siyasete müdahalesini mümkün kılan koşulları ortadan kaldıracak yasal değişiklikleri yaparsa ne olur? Emasya protokolünü iptal ederse, TSK’nın iç hizmet kanunundaki meşhur darbe maddesini kaldırırsa, Genelkurmay’ı Milli Savunma’ya bağlarsa ne olur?

Daha da ileri gidelim. Askeri darbeleri mümkün kılan ve karşı olduklarını söyledikleri darbe dönemlerinin ürünü olan yasaları, en önemlisi de siyasi partiler ve seçim yasalarını değiştirir, %10 barajını kaldırırlarsa ne olur? Bu durumda mümkün olmaktan çıkan sadece askeri darbeler mi olacaktır, yoksa aynı zamanda kendi iktidarları mı?

İşte AKP’nin gerçek bir demokrasi mücadelesi verememesine neden olan temel sıkıntıları burada yatıyor.Tıpkı işçilerin hak mücadelesine olan alerjisinin sadece sahip olduğu paternalist ideolojiden kaynaklanmaması gibi bu da pratik bir mesele… Çünkü grevli, toplu sözleşmeli sendikal hakları ve iş güvenceleri yasalarla güvence altına alınmış işçiler kendilerinin ve temsilcisi oldukları kesimlerin düzenini bozacaktır. Çünkü AKP tüccar zihniyetli bir patron partisi…

AKP’nin gerçek bir demokrasi mücadelesi veremeyip, darbeleri mümkün kılan ortamla böyle bıçak üstünde bir ilişki kurması da sadece savunduğu temel ideoloji ile ilgili değil.

Çünkü darbeleri mümkün kılan bu ortam aynı zamanda AKP iktidarını da mümkün kılıyor.

Nedenleri basit.

Temsil adaletini sağlayan barajsız bir seçim sistemi insanların gerçekten tercih ettikleri partilere oy vermesini sağlayabilir, toplumsal muhalefetin ayağına dolanan zincir kırılır ve AKP ya da benzeri bir partinin bedavadan iktidar olması o kadar da kolay olmaz.

Bu durumda mecliste Kürt halkının temsilcileri hak ettikleri sayıda yer alabilir, hatta koalisyonlar yoluyla hükümete girebilir ve devletin Kürt sorununda çözümsüzlükten beslenen ve aslında bir anlamda AKP’yi de besleyen siyaseti çökebilir.

Bu durumda muhalif görünümlü devlet partileri değil, halkın çıkarlarını savunacak gerçek muhalefet partileri Meclis’te hükümete kök söktürmeye başlayabilir.

Siyasi partiler yasası demokratikleşirse AKP’deki ve diğer devlet partilerindeki merkezden belirlenen delegelik sistemi, liderlerin iki dudağının ucundaki örgüt yönetimleri, tepeden atanan ve mecliste her şeye parmak kaldıran vekiller devri sona erebilir.

Askeri darbeleri de mümkün kılan antidemokratik yasalar değiştirilirse, işte o zaman toplumsal gösterilerle, genel grevlerle ve halkın siyasete doğrudan katılımıyla bu hükümet ve benzerleri ‘millet tarafından’ ve gerçek anlamda ‘sokakta’ götürülebilir.

Bu nedenle AKP bu darbe girişimlerinin hem hedefi ve mağduru, hem de halihazırda askeri darbelere zemin hazırlayan ve askere bu cüreti veren sistemden en fazla çıkar sağlayan partilerden biri durumunda. Çünkü AKP bu rejimin mümkün kıldığı bir siyasi iktidar.

Bu kadar bıçak üstünde statükoyu korumaya çalışmak da kolay iş değil doğrusu…

Şu anda AKP’nin önünde bir yıldan daha az bir zaman var. Eğer önümüzdeki sonbahara, yani seçimlerden önceki son 6 aya dek belki Anayasa’yı değil, ama bütün bu antidemokratik yasa ve genelgeleri temizleyecek ciddi bir demokratikleşme paketi hazırlığına girişmezse, AKP’nin askeri darbeler döneminin ürünü ve faydalanıcısı olduğu, artık ironik bile olmayan, kaba bir gerçeklik halini alacak.

Bu nedenle önümüzdeki dönemde AKP’ye muhalefet sadece sosyal politikalar, insan hakları ve ekoloji temelinde değil, aynı zamanda AKP’nin de bir parçası olduğu bu antidemokratik cendereyi kıracak bir demokrasi mücadelesi temelinde olmalı.

Bu tartışma daha en az bir yazı kaldırır. Devam edeceğim.

AKP’ye muhalefet 1

AKP’ye muhalefet 2

AKP’ye muhalefet 4

Ümit Şahin
Ümit Şahinhttp://umitsahin.blogspot.com/
Yeşil Gazete’de iklim değişikliği başta olmak üzere ekoloji ve yeşil politika alanlarında yazar ve editör. Halen Sabancı Üniversitesi İstanbul Politikalar Merkezi’nde uzman ve iklim değişikliği çalışmaları koordinatörü olarak çalışan Ümit Şahin 1991’de Cerrahpaşa Tıp Fakültesi’ni bitirdi. Halk Sağlığı doktorası yaptı, Çevre Sağlığı alanında yoğunlaştı. Çevre İçin Hekimler Derneği, Üç Ekoloji dergisi ve Yeşiller Partisi’nin kurucularındandır. Bir dönem Yeşiller Partisi Eşsözcülüğü yaptı, yeşil politika ve ekoloji üzerine seminerler düzenledi. Halen Açık Radyo’da Ömer Madra ile birlikte Açık Yeşil’i hazırlayıp sunuyor.

İLGİLİ HABERLER

İLGİNİZİ ÇEKEBİLİR

Otoban

Otoban yapılmaya başlanmasıyla birlikte şehrin küçük nüfusunu oluşturan otomobil sahipleri yayalara değil, yayalar onlara tabi kılınmaya başlandı.

Kazdağlarını savunmak ve kurumların sessizliği: Yeni toplumsallık

'Üzerinde düşünülmesi gereken, neoliberal pratiklerle frenlenmiş toplumsal dinamik ve mekanizmaların baskı ve zor araçlarıyla kuşatıldığı şartlarda nasıl bir direnişin örülebileceğidir.'

Tanrı ve şiddet

İlahi şiddetin amacı hukuksal bir yaptırım ya da düzen değil, aksine kurbandır.

Açık Radyo’dan mesaj var: Buradayız, hazırız, neşemiz daim!

'Kainatın tüm seslerine açık' Açık Radyo,, sesini kesmek isteyenlerine inat cıvıl cıvıl, hareketli, ziyaretçi akınından başını kaldıramadan 30. yaş gününe ve dinleyicisiyle buluşmaya hazırlanıyor.

Kazdağları, yeniçeriler, madenler: Enter! – Gizem Kastamonulu

Cengiz Holding, hukuku da yanına alarak bakır madeni için Kazdağları'nda ağaç kıyımına başladı. Bu talanı durdurmak için Kirazlı'daki sesi yeniden yükseltmekten başka çaremiz yok.

EN ÇOK OKUNANLAR