Çarşı darbe yapacakmış – Hayko Bağdat

Gezi olaylarının tavan yaptığı günlerdi.

AKP ilk kez böylesi bir toplumsal olayla sınanıyordu ve ne yapacağını tam kestiremez haldeydi.

Erdoğan Afrika gezisine çıkmıştı. Partinin üst düzey yetkililerinden bazıları eyleme katılan kesimler ile dialog kurmanın yollarını arıyordu.

Başbakan yurda dönmeden önce iki önemli toplantı yapıldı. Bunlardan biri İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Kadir Topbaş ile gerçekleştirildi.

Diğeri ise dönemin Adalet Bakanı Sadullah Ergin ile İstanbul’da, Hakimler Evi’nde organize edildi.
Sadullah Bey ile yapılan toplantıya ben de katıldım.

Başta polis şiddeti olmak üzere meseleyi bu boyuta taşıyan tüm detaylar Bakan’a anlatıldı.

Abdullah Gül ve Bülent Arınç aynı dönemlerde dialog çağrısında bulunan demeçler verdiler.

Parti içinde sağduyu sahibi kesimler Erdoğan’ın dönüşünde sulh ve dialog ile meselenin çözülmesi için büyük bir çaba sarfediyordu.

Başbakanın gezisine katılan bir meslektaşımız uçakta Erdoğan ile konuyu görüşerek dönüşünde Gezi olaylarına katılan kesimler ile bir toplantı yapılması gerektiğini kendisine aktardı.

Başbakan uygun buldu.

O esnada İstanbul’da Vali’nin, MİT’in, Jandarma Komutanı’nın, Emniyet Müdürü’nün katılımıyla bir güvenlik toplantısı gerçekleştirildi.

Eylemcilerle dialog kurulması, barikatların kaldırılmasının gönüllü olarak sağlanması, eylemin Gezi parkı içine çekilmesi kararlaştırıldı.

Başbakan ile yapılacak toplantıya katılacak isimlerin belirlenmesi icin arayışlar da başlamıs oldu.

Toplantının yapılacağı haberini ilk Bülent Arınç verdi.

O konuşmasında Çarşı’ya olan sempatisinden de bahsederek kendileriyle ayrıca görüşmek istediğini belirtti.

İlgili arkadaşlar Başbakan ile yapılacak toplantıya Çarşı’nın da katılması gerektiğini düşündüler.

İletişim kurmak için benden yardımcı olmamı istediler.

Daha önce Sadullah Bey’in toplantısına da katılan Emrah Serbes ile konuştum.

Beraberce Besiktaş’ın yolunu tutup Cem Yakışkan ve arkadaşlarının yanına gittik.

Toplantı talebini kendilerine aktardık.

Cem Abi “biz bu olayların merkezinde ve temsiliyetinde degiliz ki. Bizler semtimizi ve gençlerin can güvenliğini korumaya çalışıyoruz. Ayrıca eylemlerde bankaların, mağazaların zarar görmemesi için elimizden geleni yapıyoruz. Gençler hakarete uğradıkları için çok öfkeli ve kimse zarar görmesin diye sorumluluk almak gerekiyor. Toplantıya konunun muhatapları katılmalı. Taksim Dayanışma katılmalı. Umarım sağlıklı sonuçlar alınır. Biz de üzerimize ne düşerse yaparız” diyerek nezaketle bu talebi reddetti.

Toplantıdan bir gün önce, AKP kurmaylarının tüm çabalarına ve güvenlik toplantısının kararlarına rağmen Erdoğan müdahale emrini verdi.

Masada eylemlerin bitmesi için müzakere eden bir pozisyona düşmemek için tüm öfkesiyle ve müdahaleyi bizzat yöneterek polisi gençlerin üzerine saldırttı.

O müdahalede bir gencin gözüne plastik mermi isabet etti ve gözünü kaybetti.

Başbakan ile yapılacak toplantıya ben bu sebeple katılmadım. Sonrası malum.

Göstermelik davetler, Hülya Avşarlar, Necati Şaşmazlar falan filan.

Ardından AKP içinden sükünet çağrısı yapan herkese hain muamelesi yapıldı ve susturuldular.

Başbakan gençlerden resmen intikam almak istedi.

Zaten “emri ben verdim” diyerek gururla bunu ilan etti.

Şimdi başta Cem Abi olmak üzere Çarşı gönüllüleri için darbeye teşebbüsten müebet hapis isteniyor.
Erdoğan hala emri kendisi veriyor.

Aklı başında kimsenin bir taraftar topluluğuna “darbe teşebbüsü” suçlamasını yapamayacağını biliyoruz elbet.

Fakat anlaşılan o ki Erdoğan’ın öfkesi geçmemiş ve intikam almaya devam etmek istiyor.

Gençlerin hayatını korumaya çalışanlara müebbet hapis istenilen, o gençlerin öldürülmesine, sakat kalmalarına yol açanların insafına bırakıldığımız, adaletin siyasete tutsak edildiği hallerdeyiz.

Zamanı geldi, anlatmış olayım…

Hayko Bağdat -http://www.haykobagdat.com

İLGİLİ HABERLER

İLGİNİZİ ÇEKEBİLİR

Balık ekmek yemekle olmaz, Marmara’nın suyunu için!-Mehveş Evin

Ne yazık ki müsilaj felaketini balık yemek, denize girmek, denizin yüzeyini temiz görmeye indirgemek, bu büyük ekolojik krizi durdurmanın önündeki en büyük engel.

Marmara Denizi’ndeki kirlilik sorununa bir çözüm: Agroekoloji – Bülent Şık

Agroekolojik yöntemler sulardaki nitrat kirliliğini azaltıcı bir sonuç doğurur ve bu da içme suyu kaynaklarının korunması anlamına gelir.

Örgütlü sessizlik – Arat Dink

Zeki Tekiner, dört ay önce başka bir silahlı saldırıdan şans eseri ölümcül bir yara almadan kurtulmuştu. Vali’yi olayın siyasi boyutu olduğuna ikna edememişlerdi. Dostları Nevşehir’den bir süre uzaklaşmasını istediler. O, “Bana Nevşehirliden zarar gelmez” dedi, kaldı. Su, tanıdık akıyor, değil mi?

Marmara Denizi’ndeki müsilaj kirliliğinde kömürlü termik santrallerin etkisi incelenmeli- Pelin Cengiz

İstediğiniz kadar yüzey temizliği yapın, bir yeri temizlerken diğer taraftan atık devam ediyorsa buna temizlik denir mi?

Marmara’nın ölümü: İstanbul kolera salgınına hazır mı – Bülent Şık

Denizdeki müsilajin kolera salgını getirmesi mümkün. Ama her şeye rağmen devam etmekten ziyade durmayı, onarmayı öne çıkarmalıyız. İnsan, bitki, hayvan ve çevre sağlığını bir bütünün birbiriyle ilişkili parçaları olarak görmeye çalışarak çözümler arayacağız.

EN ÇOK OKUNANLAR