İki hafta süren 21. Birleşmiş Milletler Taraflar Konferansı sonucu nihayetinde Paris Antlaşması geçtiğimiz hafta, 12 Aralık Cumartesi günü yayınlandı. Küresel emisyonların %95’inden sorumlu olan 187 ülke COP21 öncesi ve esnasında Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi’ne (BMİDÇS ya da İngilizce adıyla UNFCCC) ulusal katkı beyanlarını (INDC) bildirdi. Kyoto’nun sona ereceği 2020 yılı sonrasında devreye girecek Paris Antlaşması yeni iklim rejiminin çerçevesini belirleyecek.
Yeni iklim rejimi için kritik bu metin ucu açık ifadeler içerince kaçınılmaz olarak farklı eleştiriler aldı. Antlaşma, diplomatik nedenlerle özellikle ABD ve Fransa tarafından büyük başarı olarak yansıtıldı, pek çok bilim insanı ve sivil toplum ise metnin güçlü sinyaller gönderdiği ancak daha iddialı hedeflerle yola devam etmesi gerektiği görüşünde.
Bu yorumları bir kenara bırakıp Antlaşmada neler yazdığına bir bakalım. Bilimin rasyonel gücü bizimle olsun…
-Otuz bir sayfalık antlaşma metninin ilk yirmi sayfasında “Taslak Kararlar” bölümü, sonraki on iki sayfasında “Paris Antlaşması” yer alıyor. Antlaşma 2020’den sonra yürürlülüğe girecek olsa da iki bölüm de 2020 öncesi adımlara değinmiş.
–Antlaşmanın Uygulaması ve Bağlayıcılığı: Taslak Karar, madde 1: “Taraflar Konferansı, Paris Antlaşması’nın BMİDÇS’nin altında uygulanmasına karar verir”. Antlaşma, Madde 20, Fıkra 1: “Bu Antlaşma imzaya açılarak tarafların icaz, onay ve kabullerini almalıdır. Antlaşma, 22 Nisan 2016’dan 21 Nisan 2017’ye kadar New York’taki Birleşmiş Milletler Genel Merkezi’nde tarafların imzasına açık olacaktır”. Antlaşma, madde 21, fıkra 1: “Bu Antlaşma, toplam küresel sera gazı emisyonunun %55’ini oluşturan elli beş ülkenin icazet, kabul, onay ve katılım şekillerini teminat ettikleri günden sonraki on üçüncü günde yürürlülüğe girer.”
“Bağlayıcılık” kelimesinin ne ifade ettiği çok önemli. Bu maddeler kapsamında metne imza atıp Antlaşma ile muhatap olan her ülke için, Antlaşma hukuken bağlayıcı. Asıl soru Antlaşma’nın hangi kararları bağladığı ve yerine getirilmediğinde ne olacağı. Yazının devamında da okuyacağınız gibi, metin herhangi bir yaptırım ve ceza mekanizması içermiyor, sıcaklık artışındaki sınırı kesin dille ifade etmiyor ancak mevcut ulusal katkı beyanlarının yetersizliğinden bahsediyor ve taraflara katkı beyanlarını düzenli aralıklarla güncelleme yükümlülüğü getiriyor.
–Sıcaklık Artış Limiti ve Ulusal Katkı Beyanları: Antlaşma, madde 2, fıkra 1-a “Bu antlaşma, sanayi öncesi dönemlere göre küresel ortalama sıcaklıklardaki artışı 2 °C derecenin mümkün olduğunca altında tutmayı; iklim değişikliğinin etki ve risklerini önemli ölçüde azaltacağının farkına vararak sıcaklık artışını 1,5 °C derecede sınırlandırmak için çabaları gözetmeyi amaçlar”. Taslak Karar, madde 17: “Endişe ile, ulusal katkı beyanları sonucu 2025 ve 2030’daki toplam sera gazı emisyonlarının en düşük maliyetli 2˚C derece senaryolarıyla örtüşmediğini hatta bu emisyonların 2030’da 55 gigaton seviyesine ulaşacağının tahmin edildiğini; emisyonları 40 gigatona düşürerek sıcaklık artışını 2 ˚C derecenin altında ya da IPCC’nin 2018’de yayınlayacağı raporla belirlenecek emisyon seviyelerine düşürerek 1,5 °C derecenin altında tutmak için belirtilen ulusal katkı beyanlarından çok daha yüksek emisyon azaltım çabalarının gerekli olduğunu not eder.”
Paris Antlaşması, Kyoto’dan farklı olarak sıcaklık artışında üst sınırlardan bahsediyor ve tarafların bu sınırı hedeflemiş oluyor. Ancak sunulan ulusal katkı beyanları, metinde de “endişeyle” belirtildiği üzere, hedeflenen sınırlardan uzak bir noktayı, 3,5 derece daha ısınmış bir gezegeni işaret ediyor.
–Ulusal Katkı Beyanlarına Yönelik 2020 Öncesi Hedefler: Taslak Karar, madde 20: “Taraflar Konferansı, 2018 yılında tarafların kolaylaştırıcı bir diyalog ortamında, Antlaşma’nın 4. madde 1. fıkrasında* belirtilen uzun erimli hedeflere yönelik kolektif çabalarının gözden geçirilmesine ve tarafların Antlaşma’nın 4. ve 8. maddeleri gereği ulusal katkı beyanları hazırlıkları hakkında bilgilendirme yapmasına karar verir.” Taslak Karar, madde 21: “Taraflar Konferansı, IPCC’yi 2018’de 1,5 °C derecenin sonuçları ve emisyon patikalarına ilişkin bir rapor yayınlamaya davet eder.”
2018 yılında IPCC’nin 1,5 derece hedefine yönelik emisyon patikaları araştırmasını yayınlayacak olması ve bu araştırmanın çıktıları ışığında tarafların tekrar bir araya getirilmesi, ulusal katkı beyanlarının gözden geçirilmesi için bir umut olabilir. Ancak Antlaşma emisyon azaltım çabalarının beş yılda bir gözden geçirilmesini karar bağladığından 2020’de yürürlülüğe girecek antlaşma öncesi bu taahhütler güncellenmezse, taahhütlerin değiştirilmesi için bir sonraki tarih 2025 olacak.
–Emisyon Patikası, Arazi Kullanımı ve Ormanlar: Paris Antlaşması, madde 4, fıkra 1* : “Uzun vadeli sıcaklık hedefleri için taraflar sera gazı emisyonları tepe noktalarına, gelişen ülkelerin daha çok zamana ihtiyaç duyacağını takdir ederek, mümkün olan en kısa sürede ulaşmayı ve hemen ardından, yüzyılın ikinci yarısında, insan kaynaklı emisyonlar ile karbon yutaklarıyla azaltım arasındaki dengenin eşitlik, sürdürülebilir kalkınma ve yoksullukla mücadele temelinde kurulabilmesi için mümkün olan en iyi bilimsel yöntemle hızlı azaltım sağlamayı taahhüt eder.” Paris Antlaşması, madde 5, fıkra 1: “Tüm taraflar, Antlaşma’nın 4. madde 1. fıkrasında bahsedilen hazne ve yutak alanlarını, ormanlar da dahil olmak üzere, koruma ve iyileştirmeye yönelik eylemlerde bulunmalıdır.”
Paris Antlaşması, ormanların ve arazi kullanımının sıcaklık hedefleri bakımından öneminin vurgulayıp, bu alanların korunması için çağrıda bulunuyor. Ancak yüzyılın yarısı, yani 2050’den itibaren emisyonların karbon yutaklarıyla dengelenmesi uygulanacak yöntem nedeniyle yoruma açık. Bu madde jeolojik olarak dünyanın pek çok yerinde kullanıma uygun olmayan ve çevresel riskler taşıyan karbon tutma ve depolama yöntemlerini (CCS) ve jeomühendislik yöntemlerini akıllara düşürüyor.
–Fosil Yakıtlar ve Düşük Karbonlu Kalkınma: Paris Antlaşması, giriş bölümü: “Taraflar Konferansı, gelişen ülkelerde sürdürülebilir enerjiye erişimin desteklenmesini, özelikle Afrika’da yenilenebilir enerjinin yaygınlaştırılmasının gerekliliğini kabul eder”. Paris Antlaşması, giriş bölümü: “Taraflar, ulusal kalkınma önceliklerine göre insana yaraşır ve kaliteli işler yaratılmasının ve iş gücündeki değişimin kaçınılmaz olduğunu göz önünde bulundurur”. Paris Antlaşması, madde 2, fıkra 1-b: “Düşük sera gazı emisyonu ve iklim değişikliğine dirençli kalkınma için mali akışın sağlanması hedeflenir.”
Kömür, doğal gaz, petrol ve fosil yakıt kelimeleri antlaşmanın hiçbir yerinde geçmiyor. Afrika’ya atıfta bulunarak yenilenebilir enerjiye geçiş, enerjiye erişimin arttırılması, düşük karbonlu kalkınma strajilerinin geliştirilmesi ve insana yaraşır işlerin yaratılması hedefleri enerji yatırımlarının fosile yakıtlardan yenilenebilirlere kayacağı sinyallerini güçlendiriyor.
Kayıp ve Zarar Mekanizması: Taslak Karar, madde 52: “Taraflar, Antlaşmanın 8. maddesinin herhangi bir tazminat ve sorumluluğa dayanak içermediğini kabul eder.”
Atıfta bulunulan madde 8, iklim değişikliğinin ve iklim değişikliğine bağlı aşırı hava olaylarının yol açtığı ve açabileceği kayıp zararların önemini tanıdığını belirtiyor ve iş birlikleri ile afet planlamasına ilişkin bir dizi kararı barındırıyor. İklim krizi tanınıyor ancak çözümün ve iklim adaletinin nasıl tesis edileceğinin altyapısının sunulmaması metnin diğer bir eksiği. Not edeyim; zirve biterken, Filipinler’i vuran Melor Tayfunu’nda şimdiye kadar sekiz kişinin hayatını kaybettiği rapor edildi…
–Finansman: Taslak Karar, madde 54: “Taraflar Konferansı, gelişmiş ülkelerin anlamlı eylemler ve uygulamada şeffaflık çerçevesinde 2025 yılı hedefleri doğrultusundaki seferberliklerini sürdürmesini ve 2025 Taraflar Konferansı öncesi, gelişen ülkelerin ihtiyaç ve önceliklerini göz önünde bulundurarak yıllık en az 100 milyar Amerikan Doları’ndan başlayan bir mali hedef belirlenmesine karar verir.”
Antlaşma bu haliyle yıllık en az 100 milyar doların “seferber edilmesini” karara bağlıyor. Ancak güncel rakam, ihtiyaç duyulan finansmanın çok altında. Mücadele ve uyum için 2020’ye kadar yıllık ortalama finansman ihtiyacı Birleşmiş Milletler Çevre Programı’na (UNEP) göre 800 milyar dolar, Uluslararası Enerji Ajansı’na göre ise 1 trilyon dolar. Ayrıca finansman kaynakları detaylandırılmadığı için finansmanın kamu kaynaklarından mı özel kaynaklardan mı karşılanacağı net değil.
–Türkiye: Türkiye ulusal katkı beyanı ile emisyonlarını iki katına çıkarmayı taahhüt etmişti. Zirveye anlamlı bir emisyon azaltım taahhüdü vermeden iklim finansmanından yararlanma hedefiyle katıldı. Türkiye’nin kötü karnesi gözlerden kaçmadı, Paris Antlaşması bu haliyle Türkiye’nin özel şartlarına herhangi bir atıfta bulunmazken Türkiye, iklim finansman araçlarından birinin, Yeşil İklim Fonu’nun dışında kaldı. Türkiye’nin özel şartlarının COP22’ye kadar dikkate alınabileceği zirvede sözel olarak ifade edildi. Bununla beraber, Meksika, Çin ve Güney Afrika gibi Türkiye’nin sınıfındaki diğer ülkeler emisyon artış hızlarını yavaşlatıp 2030 yılına kadar düşüş eğilimini başlatacaklarını taahhüt ederken Türkiye’nin emisyon artış hızını artırmayı taahhüt etmesi küresel seferberlikteki pozisyonunu sorgulatıyor.
Bağlayıcı olsun ya da olmasın, iklim krizine karşı Paris Antlaşması’nın ve her birimizin önünde dayanıklılık ve hız gerektiren bir maraton var. Kendimizi nasıl tanımladığımıza bağlı olarak ülkeler, kentler, şirketler, sivil toplum ve bireylerin savunduklarını, seçimlerini, üretim ve yaşam biçimlerini sorgulaması gereken tek seferlik bir maraton bu. Ben kendi adıma Paris’ten çıkan bu metni daha güçlü ve gerçekçi kararlar için bir altyapı olarak okumaya, doğru mesajlarla umudumu güçlendirmeye niyetliyim.Dengeyi ve adaleti sokakta, hukukta, ekonomide ve birbirimizde aradığımız şu günlerde ucu açık cümleler arasında emin olduğum tek bir şey var zira; adalet biz inşa etmedikçe asla var olmayacak.
Funda Gacal