Yandı Çukurova yandı

Türkiye’de tarımın geldiği yer içler acısı. Ülkenin dört bir yanındaki çiftçiler isyan halinde. Diğer taraftan en fazla artış gıda fiyatlarında. Dikkate alınması gereken ciddi bir dengesizlik var.

İstanbul Modern Sanat Müzesi’ne Olafur Eliasson’un “Senin Beklenmedik Karşılaşman” isimli sergisini görmek için iki ay önce gittiğimde, müzede olan diğer sergileri de gezdim.

“Senin Beklenmedik Karşılaşman” hakkında uzun uzun yazılabilir. Doğa ve insan ilişkisini konu alan güzel bir sergi. Ama ben, bu yazıda fotoğraf sanatçısı Ozan Sağdıç’ın çektiği fotoğraflardan biri hakkında yazmak istiyorum. Yazım da başlığını, bu fotoğrafın bana anımsattığı şeylerden alıyor. Yandı Çukurova yandı! Anımsadıklarım orman yangınları değil. Çukurova’nın ta kendisi, aman vermeyen sıcağı, Türkiye’de tarıma katkısı ve şu anki hali.

Biz çocukken anneme yemek ve ev işlerinde yardıma sürekli birileri gelirdi. Ev büyük, evin misafiri hiç eksik olmaz, bir de dört çocuk. Annem de çok marifetli, çok çalışkan ve çok titiz bir kadın. Birinin yanında uzun yıllar çalışabilmesi için gerçekten iyi yemek (ev baklavası, evde yapılan tepsi börekleri ve içli köfte gibi) ve temiz iş yapması gerekirdi. Hatça Bacı (adı Hatice idi, ama biz Hatça demeyi öğrendik ve öyle çağırdık hep. Hatice demek gereksiz kibarlık gibi gelirdi) bize yıllarca geldi. Taa ki güçten, kuvvetten düşene kadar. Dört beş yıl önce de maalesef kaybettik. Annemin sağ kolu, yeri geldiğinde akıl hocası ve sırdaşı idi. Ne çok emeği var bizde. Annemler, İstanbul’a gelecekleri zaman bizleri hep ona emanet ederlerdi, bu kez gece de yatmaya gelirdi bize. Huzur içinde uyusun benim canım Hatça Bacım. Babam ile öğle yemeğinde sonra sigara yakarlardı. Bazen kendi sigarasını çıkarır, bazen de “bir cuvara da bana ver Yaşar” derdi. Mevsimlerden yaz ise, konu döner dolaşır her defasında Çukurova’nın sıcağına gelirdi. Sigara dumanını havaya üfledikten sonra mutfak penceresinden günün saatine göre morlara bulanmış Kaman Dağı’na efkarla bakıp, “yandı Çukurova yandı, hem de nasıl yandı, ateşi buralara kadar düştü batasıcanın” derlerdi.

Müze’de gördüğüm ve çok etkilendiğim fotoğrafa gelirsem, Sağdıç’ın çektiği fotoğrafta kadınlar, erkekler ve çocuklar, Çukurova’da pamuk topladıktan sonra memleketleri Hatay’a dönüyorlar. Mevsimlik tarım işçileri. Yükleri arasında ne ararsanız var, tahta beşikten tutun da hasır sepetlere kadar. Uzun kollu giysiler giymelerinin nedeni ise, güneşten korunmak. Yaşar Kemal, “Dağın Öteki Yüzü” üçlemesinde öyle güzel, öyle çoşkulu anlatır ki pamuk toplayan işçileri, nefeslenmeden okumak ister insan. Kafilede sadece bir tek binek hayvan var. Onlar için binek hayvan sahibi olmak zenginlik. Yaya olarak köylerinden Çukurova’ya inmek zorundalar. O yolculuk esnasında yaşanmayan ruh hali kalmaz: Heyecan, nefret, acıma, umut, bıkkınlık, çaresizlik ve daha niceleri. Bu yolculuk bana, “Günaha Son Çağrı” romanında İsa’nın sırtındaki çarmıh ile ölüme yürüyüşünü hatırlatır. Koşulların ne kadar zor olabileceğini Yaşar Kemal’den okumalı. Geçenlerde izlediğim “Nocturnal Animals” filminin kahramanlarından olan yazar, yazdıklarını beğenmeyen ve kendini anlatmışsın diyen karısına, “insan, en iyi kendini yazar” diye cevap verir. Diğer romanlarında olduğu gibi Yaşar Kemal de en iyi kendi yöresini, gördüklerini ve dinlediklerini yazmış bu üçlemede.

Üretici kazanamıyor, tüketici alamıyor

Tarım ürünlerini üretmenin meşakkati sadece pamuk ile sınırlı değil. Bana göre, madencilik ile birlikte kimi daha kolay kimi daha zor olsa da tarım ürünlerini üretmek en zor üretim süreçlerinden biri. Hava koşulları ve su, tarım ürünlerinin, dolayısı ile tek geçim kaynağı bu ürünler olan çitfçinin de kaderini belirler; ya çok sıcaktır ya çok soğuk, ya gereğinden fazla az yağmur yağmıştır ya az. Hele de bütün kışı buradan kazanacağınız para ile geçirecekseniz haliniz yaman.

Türkiye’de tarımın geldiği yer içler acısı. Ülkenin dört bir yanındaki çiftçiler isyan halinde. En son Maraşlı biber üreticileri, Fransa’da olduğu gibi traktörleri ile eylem yaptı. Tarlada hasadı yapılan ürünlerden ellerine geçen para çok düşük. Ne emeği yansıtıyor ne de maliyeti. Binbir zahmetle yetiştirdikleri ürünlere biçilen değer, çiftçinin eline avucuna bir şey bırakmıyor, sürekli artan maliyetler ile borç batağına gömülmüş haldeler. Geçen yıla göre, Türkiye genelinde çiftçilerin borçlarının yüzde 77 civarında arttığı söyleniyor.

Diğer taraftan, tüketiciye yansıtılan gıda fiyatları çok yüksek, en fazla artış gıda fiyatlarında. Dikkate alınması gereken ciddi bir dengesizlik var. Gıda fiyatlarının sürekli artması, tarım ürünlerine yoksul kesimin erişmesini gittikçe zorlaştırıyor, yoksulların yetersiz beslenmesine neden olarak yoksulluğun derinleşmesine yol açıyor. Beslenebilmek yoksul kesim için artık lüks! Ekonomi derslerinde temel gıda ürünlerini zorunlu tüketim örneği olarak verirken, lüks haline geldiğini görüyoruz. Kısaca üretici kazanamıyor, tüketici alamıyor. Bazı tarım ürünlerine kota getirildi, talep ithalat ile karşılanıyor. Bu ürünlerden biri pancar. İsteyen, istediği zaman pancar ekemiyor. Göksun’da şeker pancarı eskiden her yıl ekilirdi. Hatta Pancar Bölge Şefliği kurulmuş, bu kurumda çalışanlar ve aileleri için lojman, tarladan gelen pancarları fabrikaya gönderene kadar tutmak için depo yapılmıştı. Babam, arazi çok sulak olduğu için babaannemin babasının çiftliğinde kendine düşen topraklara pancar ekerdi. Pancar Bölge Şefliği, pancarı satın alır ve babama koca bir çuval toz şeker hediye ederdi. Babanım eline de hatırı sayılır miktarda para geçerdi. En son gittiğimde, özenle yapılan Pancar Bölge Şefliği lojmanlarını ve depolarını zamana yenik düşmüş gördüm. Depolar, artık pancar deposu olarak kullanılmıyor. Kiminin camı kırık.

İklim krizinin tarım ürünlerine yansıması gıda güvensizliği, yoksulluğun daha da derinleşmesi ve tarım sektöründen gelir temin edenler için gelir güvensizliği şeklinde olacak. Bire on, bire yirmi veren Çukurova’da bu yıl su kıtlığından dolayı yeterince mahsul alınamamış. Önümüzdeki yıllara ilişkin tahminler de kaygı verici nitelikte. Bu nedenle, Türkiye’nin çözmesi gereken en önemli sorunlardan biri, su ve gıda güvenliğinin sağlanması. Değişen iklime uyumda sürdürülebilir tarım politikaların acilen uygulanması gerekir. İthalata dayanan, iklim değişikliğine ve kuraklığa karşı önlem alınmayan tarım politikaları sürdürülebilir değil.

 

 

YAZARIN DİĞER YAZILARI

EN ÇOK OKUNANLAR