Bir an için, huzurla yaşadığınız evinizin az ötesine, dev bir pervane yerleştirildiğini; evinizin, tek geliriniz olan tarlanızın, bağınızın, bahçenizin aniden elinizden alınıp, kapı dışarı edildiğinizi; neşenizi, acınızı paylaştığınız dostlarınızdan, komşularınızdan ayrılmak zorunda bırakıldığınızı düşünün…
Ne yaparsınız?
Çoğunuzun ilk tepkisi muhtemelen ”Bunu yapamazlar” olacak. Sonra muhtemelen termik santral yüzünden kesilen zeytin ağaçlarını, HESler yüzünden suyundan, toprağından olan insanları, otoyollar ve yerleşimler yüzünden yaşam alanları giderek daralan yaban hayatını düşünecek ve ”Bunun gerçekleşmemesi için elimden geleni yaparım,” diyeceksiniz.
İzmir, Bayındır’daki Çınardibi köylüleri ve Marmariç sakinleri de öyle yaptılar…
Ekip biçtikleri yerler ”acele kamulaştırma” tehdidinde…
Bir gün, Yander A.Ş. ve Borusan EnBW tarafından, yaşadıkları bölgeye Rüzgar Enerjisi Santralleri yapılacağını, bu santraller için çevrelerindeki ormanlarla kaplı tepelere kanatlarıyla birlkte 100 metreyi aşacak yükselikteki rüzgar türbinleri dikileceğini öğrendiler. Bu şirketler, önümüzdeki yıllarda potansiyel olarak belki de 100’ün üstünde endüstriyel türbinle civar tepelere çökmüş olacaktı.
Konuyu incelediklerinde, Borusan EnBW’nin dikeceği türbinlerin, yakındaki Çınardibi köylülerinin evine 400 metre kadar yaklaşacağını, aralarından bazılarının evinin ve tarlasının santral sahası içinde kalacağını, bu nedenle -yasalara göre, sadece savaş halinde uygulamaya konulabilen- ”acele kamulaştırma”yla hükümetin, ekip biçtikleri arazilerini ellerinden alarak RES şirketine verebileceğini öğrendiler. Bazıları da, -arazileri santral sahası içinde kalmasa da- türbin kanatlarını taşıyan dev tırların geçmesi için, evlerinin yanıbaşında ya da tarlalarında 3 km yol açılacağını fark ettiler.
Devasa türbinler ve onların geçeceği yollar için kuşların, kelebeklerin, tilkilerin, sincapların ve onlarla birlikte pek çok canlının yaşam alanı tahrip olacak ve çok sayıda ağaç kesilecekti…
Ve yaşamlarının alt üst olmaması için her aklı selim insan gibi, mücadele etmeye karar verdiler.
Çınardibi köylüleri, Borusan EnBW’ye ait Fuat RES projesi için Başbakanlık, Maliye Bakanlığı ve Enerji Piyasası Düzenleme Kurumu’na karşı açtıkları davayla, dekarlarca alanı kaplayan geçimlik tarlalarını ”acele kamulaştırma”dan kurtarmaya çalışırken, yakınlarındaki Dernekli Köyü’nün Marmariç Mahallesi sakinleri de Yander Elektrik A.Ş.’ye ait Mersinli RES projesine karşı hukuki mücadele başlatarak, İzmir Valiliği tarafından verilen ”ÇED gerekli değildir” kararının iptali için dava açılar.
Her iki davada Çınardibi köylülerinin ve Marmariçliler’in avukatlığını üstelenen Cem Altıparmak ve Hande Atay, “Son yıllarda Ege Bölgesi rüzgar potansiyelini kullanmak iddiası ile bölgenin kaldıramayacağı sayıda rüzgar santrali projeleri gündeme geliyor ve bu projeler hakkında ciddi ve kapsamlı bir ÇED değerlendirmesi yapılmaksızın, onay ve izinler veriliyor. Bu süreçler, halkın bilgiye erişim ve itiraz hakkı dikkate alınmaksızın tamamlanıyor” diyor ve ardından da ekliyorlar: ”Dava konusu yaptığımız projeler de böyle bir sürecin sonunda, kamu yararı kavramı tartışılmaksızın ortaya çıkmış projeler. Bir yatırımı üstlenen ticari işletmenin çıkarı ile kamunun çıkarı bir ve aynı şey değil. Bir işletme, kendinin kâr elde etmesinden fazlasını düşünmek zorunda değil. Kamu idaresi ise bir faaliyetten elde edilecek ticari gelirle, bu faaliyet sonucunda ortaya çıkacak ekolojik zarar arasındaki farkı gözetmek zorunda. Oysa iktisadî gelişme sadece ekonomik büyüme değil, aynı zamanda kültür varlıklarının ve doğal kaynakların korunmasıdır. Bu nedenle, bir faaliyetin ekonomik olup olmadığına, kamu yararı taşıyıp taşımadığına yönelik değerlendirme, sadece elde edilecek gelirin düzeyi veya yatırımın büyüklüğü ile ölçülemez. Bu anlamda, ekonomik olan, ekolojik de olmak zorundadır.”
RES Tanıtım Dosyası’nda Marmariç sakinleri yok!
Her biri 2,5 MW gücündeki 22 türbini kapsayan Yander A.Ş.’nin Mersinli RES projesinin 16,2 kilometrekarelik bir alanı kaplayacağı belirtiliyor. Projenin tanıtım dosyasında Mersinli Mevkii’nde yer alan Dernekli Köyü’ne bağlı Marmariç’ten söz edilmiyor, yokmuş gibi davranılıyor. Marmariç Ekolojik Yaşam Derneği üyesi ve Türkiye Permakültür Araştırma Enstitüsü’nün kurucusu Mustafa Bakır bu konuda şunları söylüyor:
”Ekibimizden birisinin fark etmesi ve uyarısı üzerine konuyu derinlemesine araştırmaya başladık. Okuduk, izledik, dinledik ve çok kısa sürede başımıza gelmek üzere olan felaketi kavradık. Bırakın bize olumsuz taraflarından bahsedilmesini, yaşadığımız yerde böyle bir yatırım yapılacağını dahi bilmiyorduk. Yatırımı yapacak ve hemen dibimize, önümüzdeki aylarda 100 küsur metre boyunda ve kanat uzunluğu 60 küsur metre olan dev, endüstriyel rüzgâr türbinlerini dikmeye başlayacak olan Yander adındaki şirketi temsilen kimse gelip ‘selamünaleyküm…’ demediği gibi, muhtarımız ya da herhangi başka bir resmî kurum tarafından bir tebligat da elimize ulaşmadı.”Şimdi Marmariçliler, mülklerinin, topraklarının ”acele kamulaştırma” ile ellerinden bir gecede alınma ihtimaliyle karşı karşıya. Bir yandan haklarını arayabilmek için hukuki yolları denerken, diğer yandan da karar vericilerin projeyi iptal etmesine yönelik olarak change.org’da bir imza kampanyası başlattılar: www.change.org/restcek
Mustafa Bakır, ”Şu anda yerimizde yurdumuzda, evimizde barkımızda sağlığımız, huzurumuz, üretimimiz, ağaçlarımız, bahçelerimiz, hayvanlarımız ve bütüncül bir şekilde baktığımızda da tüm yaşamımız tehdit altında,” diyor ve ekliyor: “Bize bu kadar yakın ve bize bu kadar büyük bir zararı olacak bir endüstriyel yatırımı yaparken bizden bir selamı bile esirgeyen, bizi bilimsel raporlarında da yok sayan bir zihniyetle elimizden gelen bütün yollarla mücadele etme ve bu projeyi ve başlarsa inşaatı ne pahasına olursa olsun durdurma kararı aldık.”
Rüzgar Türbini Sendromu
Mersinli RES için hazırlanan yeni Proje Tanıtım Dosyası’nda yer alan başka bir çelişki de, gürültü seviyeleriyle ilgili. Mersinli Mahallesi için eski projede 45 dBA olan gürültü seviyesinin, yeni projede 35 dBA’ya düşürüldüğü belirtiliyor. Ancak direkler yerleşim alanına 160 metre yaklaşırken, gürültü seviyesinin nasıl düştüğü merak konusu.
Elektrik Mühendisleri Odası’ndan Dr. Özgür Salih Mutlu, ”RES’lerin Çevreye Olumsuz Etkileri” raporunda rüzgar santrallerinin genellikle ormanlık alanlara kurulmadığını belirtiyor ve Rüzgar Türbini Sendromu’na dikkat çekiyor: ”Kanat sesleri ve gölgeleri, yakındaki yerleşim yerlerini etkileyebilir. Türbinin çok yakınında uzun süre kalınması durumunda akustik travma oluşabilir, iç kulakta işitme ve denge merkezleri etkilenebilir. Bunun sonucunda kulak çınlaması, baş dönmesi atakları, dengesizlik, bulantı ve asabiyet gibi rahatsızlıklar meydana gelebilir.” Dr. Mutlu, türbinlerin en az 1 km uzaklıkta olması gerektiğini söylerken, bazı tıp ve araştırma otoritelerinin desteklediği, Dr. Nina Pierpont’un yaptığı bir deney raporuna göreyse, yeni nesil türbinlerin yaşam alanlarından, ova gibi düz alanlarda en az 2 km, tepelik alanlarda ise en az 3,2 km uzakta tesis edilmesi gerekiyor.
Gerek Borusan EnBW’nin planladığı Fuat RES gerekse Yander A.Ş.’nin Mersinli RES projelerinin bulunduğu coğrafya aynı zamanda ormanlık alan. Proje sahasının kuş göç yolları ile ilgili ciddi sorunu var.
Mustafa Bakır, Karaburun Yarımadası’ndaki Yaylaköy ve çevresine dikilen rüzgâr türbinlerinden etkilenen köylülerin anlattıklarının kendileri için uyarı niteliği taşıdığını söylüyor: ”Kendi ağızlarından keçilerinin düşük yaptığını, erken sütten kesildiğini, türbinlere yaklaşmadıklarını ve dolayısıyla otlaklarının daraldığını, bal arılarının, zeytin sinekleriyle beslenen yarasaların ve kuşların o çevrede artık uçmadığını, şantiyelerden ve açılan yollardan kalkan tozun nasıl bütün ürünlerini ve her yeri kapladığını, hayvanlarını hasta ettiğini dinledik. Bunların hiçbirini bilmesek, duymasak, okumasak ve sadece Yaylaköy muhtarının “Eğer yerleşiminize yakın böyle birşey yapmak isterlerse canınızı verin, dağınızı vermeyin!” sözleri dahi yeterince uyarı olurdu.”
Temiz ve doğa dostu olması için karbon salmıyor olması yeterli mi?
Torbalı, Bayındır, Ödemiş, Tire hattında RES yapımı için dokuz şirkete lisans verildiği belirtiliyor. Ancak bölgede planlanan RES projeleri, İzmir’i plansız ve kontrolsüz bir enerji üretim merkezi haline getirebilir. Örneğin, İzmir Büyükşehir Belediyesi İmar ve Şehircilik Müdürlüğü, planın uygulama hükümlerine ilişkin görüşünde, bölgedeki RES yoğunluğuna dikkat çekiyor ve bütün bu projelerin etkileşim alanlarının birlikte değerlendirilmesi gerektiğini, bölgede bu kadar çok RES’in halkın tepkisine neden olacağını, bu nedenle projelerin yöre halkı, flora ve faunayla birlikte bir bütün olarak değerlendirilmesi gerektiğini belirtiyor.
Rüzgar türbinleri her ne kadar ”temiz” ve ”doğa dostu” olarak kabul edilse de, gerek türbin direklerinin, gerekse açılan yolların insan yerleşimleri ve geçim alanları ile orman ve yaban hayatının yoğun olduğu alanlarda planlanması bu nitelemeleri geçersiz kılabiliyor.
Örneğin Yander A.Ş., yerleşim ve geçim alanlarını santral sahası içine alan Mersinli RES’i planlarken ve permakültür tasarımına dayalı doğayla uyumlu bir yaşam için aileleriyle birlikte Marmariç’e göç eden yerleşimcilerin, barınmasını olanaksız kılarken, nasıl ”doğa dostu” bir proje yaptığını iddia edebilir? Kendi güneş panelleri ve yağmur suyu depolama sistemiyle enerji ve su ihtiyacını karşılayacak; taşla, kille, saman, su ve binbir emekle yapılan ekolojik evleri, doğa dostu tarımın yapıldığı bahçeleri, santral sahası içine alıp, kamulaştırırsa doğa dostu enerji üreteceğini nasıl iddia edecek? Bu yerleşim ve tarım alanları santral sahası içinde yer almasa da türbinlere bağlı olacak yüksek gerilim hatları tarımsal üretimi ve hayvancılığı nasıl etkileyecek?
Marmariç’te yaşayan Selen Akhuy, ”Santral sahasını Marmariç’in göbeğinden geçirerek orada barınmamızı imkansızlaştırırlarsa, bin bir nedenle kendi topraklarında yaşayamayıp göç etmek zorunda kalan yüz milyonlarca insan kervanına 15 kişi daha katılacak. Ama bu kadarla kalmıyor. Sadece Marmariçlilerin değil oraya yıllardır gelen onlarca gönüllü ve yüzlerce doğal yaşam savunucusunun ’başka bir hayatın mümkün olduğunu görebilme’ hayalleri de bir darbe daha yemiş olacak,” diyor.
Ölçek büyüdükçe sorunlar artıyor
Bacasından saldığı gazlarla, kuraklıktan sellere ve gıda kıtlığına kadar yıkıcı tahribatlara yol açan iklim değişikliklerinin en önemli nedenlerinden kömürlü termik santraller ya da yüzbinlerce insanın ölmesine, sakat kalmasına ve yerinden yurdundan olmasına neden olan kaza risklerini taşıyan nükleer santrallerin yanında RESlerin yapılması tercih edilebilir. Zaten Marmariçliler de ”Biz RES’e karşı değiliz” diyorlar ama ardından ekliyorlar: ”RES’lerin, insanın da parçası olduğu yaşamın bütününü tehdit eden ölçeklerde yapılmasını istemiyoruz. Kilometrelerce ötedeki insanların adeta sınırsızmış gibi kullandıkları enerji için, burada, insanın, kurdun, kuşun, ağacın yaşamını altüst eden RES’ler yerine, yerelin ihtiyacını karşılayan küçük ölçekli rüzgar türbinlerinden yanayız. Aynen sadece yerelin ihtiyacını karşılayan küçük ölçekli nehir santrallerine karşı olmadığımız gibi…”
RES kurma kriterleri gözden geçirilmeli
2000’li yılların sonunda, isteyen herkese denetimsizce dağıtılan üretim lisanslarının da etkisiyle, son yıllarda özellikle Ege Bölgesi’nde sayısı giderek artan RESlerin yerleşim ve üretim alanlarına yönelik tehididiyle, sağlık riskleri, RES planlama ve yapım kriterlerinin düzenlenmesi gerekliliğini ortaya koyuyor.
İster rüzgar ister güneş olsun, bir enerji üretim tesisinin sadece karbon salmaması yeterli değil. Planlama aşamasının hiçbir aşamasında, santral konusunda çevrede yaşayanların görüşünün alınmaması ve inşaatın çevrede yaşayanları nasıl etkileyeceği konusundaki umursamazlık karşısında, bir enerji üretiminin ”temiz” sayılabilmesi için ekolojik değerlerle birlikte, sosyal ve etik değerleri de içine alan daha fazla koşulun yerine getirilmesi ihtiyacı ortaya çıkıyor.
Oya Ayman