Hafta SonuKöşe YazılarıManşetYazarlar

‘Su Gezegeni’ Dünya’da Güneş’in etrafında bir kez daha…

0

Dünya, evrende bildiğimiz kadarıyla suyun üç faz halinde aynı anda bulunduğu tek gezegen. 2023’e veda ederken karbondioksit yoğunluğu 420 ppm’i aşan atmosferimizdeki iklimsel değişimler ve hava olayları aslında gezegenimizin su döngüsü ile doğrudan bağlantılı. Güneş sistemimizde, Satürn‘ün ayı Enceladus ve Jüpiter’in ayı Europa yüzeyaltı okyanuslara sahip ama güneşten uzak olmaları sebebiyle bu su havzaları kalın bir buz tabakasının altında.

NASA Goddard Space Flight Center’dan bilim insanları, diğer yıldızların yörüngesindeki binlerce ötegezegenden (exoplanet) Dünya’ya benzer hacme sahip olan yaklaşık 50 gezegenin sadece dörtte birinin sıvı suya sahip olabileceğini, ancak Europa ve Enceladus’taki gibi suyun yeraltı okyanuslarında saklı olduğunu tahmin ediyor. Yani Dünya, yüzeyinde sürekli sıvı su kütleleri bulunduran ve suyun aynı zamanda gaz, sıvı ve katı halde bir arada olduğu bilinen tek gezegen. Peki bu neden önemli?

Satürn’ün Ayı Buzla Kaplı Enceladus. Kaynak: NASA

Gezegenimizde yaşamın kolayca yeşerebilmesi ve evrimleşebilmesinin sebebi, Dünya’nın güneş sistemimizde sıvı suyun var olabildiği, ne çok sıcak ne de çok soğuk olan “yaşanabilir bölge”de olması. Yaşam için gerekli olan sıvı halindeki suyun yanı sıra, Dünya yüzeyindeki sıcaklık değişimleri suyun buza ve buhara dönüşebilmesini de mümkün kılıyor.

‘Yaşanabilir bölge’ için suyun üç fazının anlamı

Suyun bu üç fazda olabilmesi Dünya’nın ikliminin dengesi için önemli bir rol oynuyor. Sıvı su, yaşam için hayati öneme sahip olan ve ısı rezervuarları görevi görerek iklimi düzenleyen okyanusları, gölleri ve nehirleri oluşturur. Suyun buhar hali ise, atmosferdeki ısıyı hapseden ve gezegenimizde yaşamı destekleyecek kadar sıcak tutan doğal sera etkisinde önemli bir rol oynayan bir sera gazıdır. Buz ve kar da güneş ışığını yansıtarak (Albedo etkisi) Dünya’nın sıcaklığının düzenlenmesine yardımcı olur. Bu su dengesi Dünya’nın iklim sistemiyle yakından bağlantılı olup hava olaylarını, okyanus akıntılarını ve hatta gezegenimizdeki “yaşanabilir bölge”lerin dağılımını doğrudan etkiler.

Su Gezegeni Dünya. NASA bilim insanları birden fazla uydu görüntüsünü birleştirerek, kutup deniz buzullarından okyanuslara, atmosferdeki buhardan bitkilerin ve klorofilin yansıttığı ışığa kadar detaylarıyla su gezegeni dünyanın bu detaylı fotoğrafını hazırladı.

Gezegenimizdeki yaşanabilir bölgeler de iklim ve su döngüsü ile beraber değişir. Bu değişim bir insan hayatı boyunca hızlı gibi gözükmese de jeolojik zaman açısından artık çok hızlı bir şekilde gelişiyor. Atmosfere daha fazla karbondioksit ve sera gazı salarak, gezegenimizin etrafında hareket eden su buharının enerji alışverişini arttırarak daha güçlü fırtınalar, daha şiddetli yağışlar ve kuraklıklara sebep olduğumuzu gözlemliyoruz. Temel termodinamik ilkeler, daha sıcak bir dünyada küresel yağışların artacağını ancak önemli bölgesel farklılıklar olacağını ve su açısından zengin bölgelerin daha da zenginleştiğini ve kurak bölgelerin daha kuraklaştığını açıklıyor.

Suya yakın şehirleri ne bekliyor?

2023’te El Nino hava akımının etkileri dünyada rekor deniz ve okyanus sıcaklıklarına sebep oldu. Hawaii ve Rodos’ta benzeri görülmemiş orman yangınlarından, sonbaharda İstanbul ve Karadeniz’deki pek çok şehri etkileyen konvektif yağışlara ve fırtınalardan ötürü deniz kabarması ile sel altında kalan kıyı bölgelerine şahit olduk. Dünya’nın pek çok kentinde bu tip ani yağışların yol açtığı sel durumlarına iklim bilimcileri ve plancılar “bulut patlaması” (cloudburst) adını veriyor.

New York şehri, örneğin, bu tip yağışlar için yeni bir Cloudburst Stratejisi geliştirdi. Yaşadığımız şehirleri, modern hayatımızı mümkün kılan altyapıyı, tarımı, turizmi ve hayatımızın pek çok yönünü etkileyen bir değişim bu.

New York’tan Londra‘ya, Mumbai‘den İstanbul‘a kadar dünyanın en büyük şehirlerinin su yollarıyla karmaşık bir şekilde büyümesi de tesadüf değil. Zamanla insanlar suya, nehirlere ve kıyılara daha da yaklaşmaya başladı. Eski medeniyetlerin mesafe koyduğu kıyı şeritlerini bazen tamamen betonla kaplayarak yeniden yarattık. Örneğin bu yüzyılın en büyük nükleer felaketinin yaşandığı Fukushima‘da orta çağda kıyı şeridine taş tabletler yerleştirilmiş ve gelecek nesillere tsunami uyarısı görevi görmesi için açıkça “evlerinizi bu noktanın altına inşa etmeyin” denilmişti. Japonlar elbette atalarının sözlerine diğer halklar kadar kayıtsız değiller, ama yine de nükleer santral kurma hatasını yapmışlar. Her kültürde ve dinde, kıyametler, doğal felaketler ve seller gibi imgeler bulunsa da milyonlarca insanın tehlikeli yerlere göç etmesi ve bu bölgelerin şehirleşmesi nasıl oldu?

İklimdeki değişiklikler, zaman kavramımızı da değiştirdi

Suya olan erişim özünde ticaret ve taşıma ile bağlantılı olsa da Dünya’daki doğal kaynaklar üzerindeki kontrol duygumuzla ilgili olan kibir duygusu Aydınlanma ve Endüstrileşme çağlarına kadar uzanıyor. Kibirin yanı sıra tabi bir de hafıza kaybını eklemek gerekir. Özellikle de günümüzde çevremize karşı olan farkındalığımızın azaldığı, sosyal medya ile algımızın iyice kısaldığı ve kısa vadeli kazançların en çok ödüllendirildiği bir ekonomik sistemde yaşıyor olmamız da bu kısa hafızalılığı tetiklemekte.

İznik Gölü’nde bulunan Aziz Neophytos Kilisesi. Fotoğraf: Sera Tolgay

Fakat yazar Jenny Odell’in de bu sene çok ilgi gören “Zamandan Tasarruf: Saatin Ötesinde Bir Hayatı Keşfetmek” kitabında dediği gibi “Bu gezegendeki çoğu canlı varlık ve sistem açıkça takvim saatine göre yaşamıyor.” İklim değişikliği ile beraber zaman kavramımız da değişiyor. Atmosferde bu kadar karbondioksitin olduğu son seferde Güney Kutbu’nda ağaçlar vardı. Geçen yıl, aşırı kuraklık sebebiyle kuruyan Tiber Nehri’nde antik Roma kalıntıları ortaya çıktı. Benzer bir şekilde aşırı su kullanımı ve kuraklık sebebiyle su seviyelerinin azaldığı İznik Gölü’nde arkeologlar 4.yüzyıl’da inşa edildiği tahmin edilen Aziz Neophytos adına inşa edilen bir kilise buldu.

Maalesef bu durumda bırakın gelecekteki felaket senaryolarını, şehirlerimiz geçmiş felaket olaylarına bile henüz adapte değil. Dünya’da bu konuya ciddi yatırımlar yaparak projeler hayata geçiren şehirlerin sayısı çok az. Bu yazı serisi ile umudum gezegen ve iklim biliminin günlük yaşamımızı ve şehirlerimizi nasıl yakından etkilediğini sürekli güncellenmekte olan bilimsel araştırmalar ve dünyadaki kentsel projeler örnekleri üzerinden sizlerle paylaşmak.

Amacım evrende nadir bulunan bir su gezegeni olan Dünyamızı daha iyi anlamak ve yaşadığımız gezegenin dinamikleri ile nasıl daha uyumlu bir yaşam sürebileceğimizi sorgulamak.

 

More in Hafta Sonu

Comments

Comments are closed.