Editörün SeçtikleriManşetTarım-GıdaVideo

Sebze-meyve güzellik yarışması: En güzelin rekabetinden, ‘Allah ne verdiyse’ tarımına

0
güzellik

Video haber: Özlem KAHVECİ

*

İki boğumlu bir havuç, benekli bir limon, kararmış bir karnabahar, olması gerektiğini düşündüğümüzden büyük ya da küçük salatalıklar… Tadı güzel olan ancak endüstrinin kozmetik standartlarını karşılamadığı için market raflarına ulaşamayan meyve ve sebzeler. Toptancı satın almaz kaygısıyla henüz tarlada seçilen ya da pazar tezgahında pazarcının ayırıp kenara koyduğu veya tüketicilerin çirkin bulup torbasına atmadığı tarım ürünleri.

Umberto Eco, Güzelliğin Tarihi adlı eserinde güzel olanı gündelik tecrübelerimiz ışığında tanımlamaya meyilli olduğumuzdan bahseder. Yazara göre “güzeli sadece sevdiğimiz olarak değil, aynı zamanda kendimiz için isteyeceğimiz bir şey olarak” betimleriz. Peki tükettiğimiz meyve ve sebzelerin hangileri güzeldir? Kendimiz için hangi gıdayı istiyoruz? Güzel bulduğumuz sebze ve meyveler, yaşadığımız kültür ile zamanımızın estetik duyarlılıkları hakkında bize ne söyler?

Mükemmel meyve ve sebzeye olan talep, Birleşik Devletler’de üretilen gıdanın yarısını ziyan ediyor.  Çirkin ürünlerde çoğu zaman raf ömrünü önemli ölçüde azaltan bir çizik, göçük veya delik var. Bu, toptancıların dış görüntüsü tutarlı sebze ve meyveye olan talebini artırıyor.  Zehir kullanmadan, ata tohumlarından ve doğal gübreyle üretilen sebze meyve ise konvansiyonel tarımın önümüze sürdüğü bu standartları zaten karşılayamıyor.

Allah ne verdiyse tarımı” yaptığını dile getiren Yusuf Kahveci, iki kardeşinin de desteğiyle Akasya Tarım olarak Beykoz’da üretim yapıyor. Sertifikasyonların güvenilirliğine inanmadığı için ürünlerinin organik güzelliğini tescilleme işine girişmemiş. Yusuf Kahveci ile tek tip meyve sebze talep eden toptancıların güzellik standartları, çiftçilerin rekabeti ve İstanbul gibi bir şehirde sahibi olmadığı araziye ekim dikim yapmanın zorlukları hakkında konuşuyoruz.

Domatesin dış güzelliği

Kahveci’ye pestisite, kimyasal gübreye ve hibrit tohuma ihtiyaç duyan üreticinin neden doğal tarımdan uzaklaştığını soruyoruz:

“Çiftçi; daha çok ürün almak istiyor, daha güzel ürün almak istiyor. Çünkü kendileri arasında bir rekabet var. Gözle gözükmeyen ama ben bu sene daha çok domates ürettim, en büyük karpuzu ürettim gibi bir rekabet. Ondan dolayı bilinçsizce kullanıyorlar, hem tarım ilaçlarını hem tek yıllık tohumları. Kendi yediği içtiğine bile aynı muameleyi gösteriyor.”

Organik ürün sertifikaları ne kadar güvenli?

Yaptığı tarımı “doğal” sıfatıyla betimlemeyi yeterli bulan Kahveci, neden organik sertifikası almadığını ise şu sözlerle açıklıyor:

“’Organik TarımTürkiye‘de tamamen satış stratejisi oldu. Konvansiyonel pazara da gitseniz tezgahtar diyor ki; organik. Oysa ki bir ürüne organik diyebilmeniz için sertifikaya ihtiyaç var. Sertifikanız yoksa herhangi bir durumda bunu söyleyemiyorsunuz yasal yaptırımı ağır. Fakat organik tarım yaptığını iddia edenlerin normal konvansiyonelden çok büyük bir farkı olmuyor.”

‘Toprak analizi almamıza gerek yok’

“Organik tarım için sertifikasyon kuruluşları var. Biz işe başlarken sertifika alalım istedik çünkü bazı kooperatiflere ürün veriyoruz onların da böyle bir talepleri oldu. Müşterilerimize ürünlerimizi gönül rahatlığıyla sunabilelim diye soralım, alabiliyorsak alalım dedik. Sertifikasyon kuruluşunun bize ilk söylediği şey, şu kadar bedeli var oldu. Telefon konuşmamız ilerledikçe ‘Toprak analizi almamıza gerek yok biz sizin sözünüze güveniyoruz’ dendi.

Hibrit tohum kullanabileceğimizi, kimyasal ama kalıcılığı az ilaç kürlerinin olduğunu ve bunları kullanabileceğimizi söyledi. Bunları alt alta sıraladığımızda bize organik tarımdan iyice uzaklaştırdı. Neden sertifika alalım dedik. Bizim yaptığımız iş bize daha ahlaklı geldi. Sürdürülebilir tohum kullanıyoruz, kendimiz fidemizi yapıyoruz, zaten zehir kullanmıyoruz. Amacımız çok ürün rekoltesi olsun değil, en lezzetli ve en sağlıklı olana ulaşmak.”

Topraksız çiftçi olmak

Yaptıkları tarıma güvenen insanların desteği olmadan, doğal üretim yapan çiftçilerin ayakta kalma şansı pek yok gibi. İstanbul, tarım arazisinin az ve toprak kira bedellerinin yüksek olduğu bir şehir.

Kahveci, arazinin sahibinin bir tanıdıkları olduğunu beliterek arazinin destek olarak kendilerine tahsis edildiğinden bahsediyor:

“Bu arazinin sahibi bir tanıdığımız. Bize destek olmak adına araziyi tahsis etti. Buradan bir beklentisi yok. Günün sonunda iyi bir iş yaptığımıza inandığı için arazisini kullanabiliyoruz. Şu anda başka bir yerde kiralık arsa bakıyor olsam muhtemelen bulamam. Bu bölgede ancak çok uçuk rakamlara arazi bulabilir. Kira bedelini ürettiğim ürünün fiyatına yansıtırsam da maliyetler inanılmaz noktalara gelir. Kimse 100 liraya domates almaz.”

Doğaya ve tüketicisine saygılı tamamen yalnız olduğunu dile getiren Kahveci, arkalarında devletin, büyük bir kuruluş ya da kurum gücünün olmadığından bahsediyor:

“Bu iş tamamen destek işi. Çünkü giderlerimiz ve maliyetlerimiz çok yüksek. Bulunduğumuz bölge tarım bölgesi değil bu yüzden traktör ekipman bulmakta çok zorlanıyoruz. Olabildiğince her şeyi kendimiz manuel yapıyoruz. Bu da maliyetleri ve insan gücünü olan ihtiyacı artırıyor. Bir kurumun gücü demek illa ‘araziyi ver, serayı ver, toprağı ver’ demek değildir. Yaptığımız tarımı daha çok insana duyuracak eğitimleri yaygınlaştırmak, bilgiyi çoğaltmak da destektir.”

Asıl güzellik: Yeni tedarik ağları kurmak

Yusuf’a son olarak “Çocukluğumuzdaki tatları zehirsiz ve doğal olarak üretmek isteyen çiftçilere ne öneririsin?” diye soruyoruz. Bir domatesi, havucu ya da çileği güzel yapanın; üretici ve tüketiciler arasında lezzetli dayanışma ağları kurmak olduğunu savunuyor:

“Öncelikle bulundukları alanın dışına çıkmaları lazım. Son kullanıcıya ulaşmak için ne yapmaları gerekiyor, bunu sorguluyor olmaları lazım. Ki içinde yaşadıkları kabuğu kırıp dış dünyaya kendilerini açsınlar, STKlara kooperatiflere ulaşabilsinler. Biz o kabuğu kırdığımız için birçok kooperatif ile dirsek teması halindeyiz, birçok gıda topluluğuyla diyalog halindeyiz.

İyi bir şeyler yapan ve iyi bir şeyler yapmaya çalışan insanlarla bir aradayız. Ürünlerimizin insanlara adilce ulaştığını bilmek, domatesin dış güzelliğinden daha büyük bir güzellik getiriyor.”

You may also like

Comments

Comments are closed.