YazarlarKöşe Yazıları

Salgın günlerinde Virchow’u hatırlamak…

0

Bir pandeminin içinden geçiyoruz. Son yüzyıllık dönemi dikkate alırsak 1918-20 İspanyol gribi pandemisinden sonra görülen en büyük pandemi… O nedenle hemen hemen hiçbir ülke ve başta Dünya Sağlık Örgütü olmak üzere hiçbir uluslararası örgüt şu ana kadar başarılı ve tutarlı bir sınav veremedi… Toplum bağışıklamasından mutlak izolasyona kadar değişik ve birbirinden çok farklı çözüm önerileri adeta havada uçuşuyor. Küçük bir örnek vermek gerekirse pandeminin başlamasından bu yana bir aydan fazla zaman geçmesine rağmen hala maske kullanımı konusunda bile ülkeler arasında bir görüş birliği yok. Topluma hemen hemen her gün yeni mesajlar veriliyor ‘virüs havada en çok 1.83 cm kadar yayılabiliyor; maskeye gerek yok; açıklamalarından ‘8 metreye kadar ulaşıyor; maske takılmalı’ ya kadar uzanan…

Bir kısım ‘bilim insanı’ her akşam televizyon ekranlarına çıkıp zaten salgın yüzünden işini-gücünü kaybetmiş, açlık ile tokluk arası yaşayan insanlara akıl veriyor: ‘Şunu yaparsanız; daha iyi korunursunuz’ gibi; basit cerrahi maskenin fiyatının beş liraya çıktığını, kullanım süresinin ise dört saatle sınırlı olduğunu görmezden gelerek… Ama kimse evinde oturmak zorunda kalan insanların sosyoekonomik durumunu düşünmüyor. Buna bir de ülkemizde bir kısmı kamuoyu baskısı ile açıklanmaya başlayan salgın ile ilgili bilgilerin tam ve anlaşılır olarak toplumla paylaşılmaması eklenince endişe yerini paniğe bırakıyor.

Toplumcu tıp

Oysa ta 1848’de, Zilezya tifüs salgınını raporlayan ve toplumcu tıbbın babası olarak isimlendirilen Rudolf Virchow, bir salgında kısa ve uzun dönemde uygulanması gerekenleri yazmıştı. 1847/8 kışında ekonomik bakımdan Prusya’nın diğer eyaletlerine göre oldukça yoksul olan Yukarı Silezya’da büyük bir tifüs salgını patlak vermişti. Bölgede birkaç yıldır süren kıtlığın da etkisi ile durum ağırlaşınca üç yıllık genç bir hekim olan Virchow çözüm önerilerini kapsayan bir rapor hazırlaması için hükümet tarafından bölgeye gönderilmişti.  Aslında o dönem için bu tip salgınlar karşısında hükümetlerin yaptığı ‘olağan’ bir işlemdi bu…

Rudolf Virchow.

Olağan uygulamayı bu kez ‘olağandışı’ hale getiren ise Virchow’un Yukarı Silezya’da salgının patlak verdiği kömür madenlerinde ve çevresindeki yerleşim merkezlerinde 20 Şubat – 10 Mart 1848 tarihlerinde madencilerin ve ailelerinin yaşam ve çalışma koşullarını inceleyip hazırladığı rapordu. Bu rapor daha sonraki yıllarda ‘hücresel patolojinin de’ babası olarak anılacak Virhcow’u modern halk sağlığı kavramının temellerini atanlardan biri olarak anılmasını sağladı.

O zamana kadar uygulanan sorunu temelden çözmekten uzak günlük çözüm önerilerini ret eden genç Virchow halkın da desteğinin sağlandığı, temel çözüm önerilerini içeren bir öneri dizisi hazırlamış ve bu önerilerin uygulanabilmesi için demokratik, katılımcı, sektörler arası işbirliğine dayalı bir yapıya gereksinim olduğunu vurgulamıştı. Raporunda salgın ile ilgili bildirim/uyarı sistemi oluşturulmasından toplum eğitimine öncelik verilmesine, tarım reformu ve yoksullara gıda teminine kadar o dönem oldukça radikal görülen çözüm önerilerini sıralamıştı. Virchow sorunun çözümünün sadece tifüslü hastaların tedavi edilmesiyle değil, bölgenin sosyoekonomik düzeyde iyileştirilmesi ile mümkün olabileceğini de yazmıştı; o ünlü raporunda. Çözüm için ise sadece tıbbi önlemlerin değil sosyal, ekonomik ve politik tedbirlerin de gerekli olduğunun altını çizmişti. Bunun içinde tüm bilgilerin herkese açık olduğu bir yapılanma önermişti.

170 yıl sonra aynı yerde

Virchow’un ünlü Yukarı Silezya tifüs salgını raporundan bugüne 170 yıldan fazla zaman geçti. Yaşadığımız bu pandemi günleri o raporun önemini bir kez daha önümüze koyuyor. Pandemi karşısında başta İran, Güney Doğu Asya ve Avrupa Birliği ülkeleri olmak üzere tüm ülkeler adeta çaresiz kalırken diğer yandan ülkemizde de uygulanan önlemler konusunda tüm kafalar karışık. Virchow’un önemini vurguladığı toplum katılımı sağlamak bir tarafa bugüne kadar alınan veya alındığı iddia edilen önlemler, kapalı kapılar arkasında kararlaştırılıp sonra toplumla paylaşıldı. Sağlık Bakanlığı bünyesinde oluşturulan ve alanlarında yetkin bilim insanlarından kurulu bilim kuruluna Türk Tabipleri Birliği, Türk Eczacıları Birliği gibi meslek örgütlerinin temsilcileri alınmadı, bundan sonra alınacağına dair de bir işaret yok. En çok vakanın görüldüğü üç büyük kentimizin halk tarafından seçilmiş belediye başkanlarının önerileri de duymamazlıktan geliniyor yeni oluşturulan İl Pandemi Kurullarında. Bilim Kurulu’nun bugüne kadar tüm toplantıları kapalı olarak yapıldı, kamuoyu ancak o kurulun üyesi bilim insanlarının medya organlarında verdiği bilgilerle nelerin tartışıldığını tahmin etmeye çalışıyor.  Yapılan COVİD 19 vaka sayıları ile ilgili açıklamalarda yakın zaman önceye kadar illere göre dağılım bile verilmiyordu. Her akşam yapılan açıklamalarda hala verilen bilgiler eksik…

Sağlık Bakanlığı Bilim Kurulu.

Diğer yandan Virchow’un Yukarı Silezya tifüs salgını raporunda vurguladığı sektörler arası işbirliği sağlanabilmiş değil. Her sektör kendini kurtarma peşinde. Toplumumuza evde oturmaları çağrıları yapılırken insanlarımızın en temel gereksinimlerinin karşılanması sağlanamıyor diğer taraftan. Birçok ülkenin vatandaşlarına verdiği iş ve ücret garantisi ülkemizde verilmiyor. Özellikle 21 ile 64 yaş arası insanlarımızın dışarı çıkmanın ötesinde çalışması gerekliliği ‘ekonomi durmamalı’ ifadesi ile vurgulanıyor. Maaşı ile geçinen toplumun geniş bir kesimi ya işini kaybetmek ya da COVİD 19’a yakalanmak pahasına çalışma seçeneklerinin arasına sıkıştırılmış durumda. Üstelik fabrika, atölye gibi çalıştıkları ortamlar ‘sosyal mesafenin’ sağlanmasının imkânsız olduğu yerler. Toplum olarak salgın sonrası karşılaşabileceğimiz ek sorunları, örneğin gıda güvencesizliği sorununu tartışamıyoruz bile..

Virchow, uzun yıllar önce sadece üç yıllık bir hekimken salgınları önlemenin çaresinin sadece tıbbi olmadığını; sosyal, ekonomik ve politik tedbirlerin de alınması gerektiğini yazmıştı. Tarihi raporuyla, kamu sağlığı kavramını oluşturmuş, daha iyi sosyal ve ekonomik koşulların insanların sağlığını iyileştirebileceğinin altını çizmişti. Sadece vaka sayılarına odaklanmış bir yaklaşımın çözüm getirmeyeceği açık. Bugün yaşadığımız krizin altındaki kapitalist sistemin getirdiği; küresel iklim değişikliği, giderek artan sosyoekonomik eşitsizlikler, doğal kaynakların bitmeyen ve günden güne artan sömürüsü gibi gerçek nedenlere odaklanmazsak, COVİD 19 gider başka COVİD’ler gelir… Tıpkı SARS’ın, MERS’in bittiği ve COVİD 19’un geldiği gibi…

Coranavirüs pandemisi sonrası hiçbir şey eskisi gibi olamayacak, şimdiden ipuçlarını veriyor değişim…

 

 

More in Yazarlar

You may also like

Comments

Comments are closed.