Ana Sayfa Blog Sayfa 936

Merkez Bankası yıl sonu enflasyon tahminini yüzde 42,8’e yükseltti

Merkez Bankası yılın ikinci enflasyon raporunu açıkladı. Buna göre yıl sonu  enflasyon tahmini, yüzde 23,2’den yüzde 42,8’e yükseltildi. Merkez Bankası Başkanı Şahap Kavcıoğlu‘nun açıkladığı raporda, savaş nedeniyle Rusya pazarındaki kaybın, Avrupa Birliği‘ne artan ihracatla telafi edildiği belirtildi.

Kavcıoğlu’na göre ‘ekonomik faaliyetlerdeki iyileşme’ de devam ediyor. Rusya-Ukrayna savaşının küresel ekonomiyi emtia ve tedarik zinciri kanalları üzerinden etkilediğini belirten Kavcıoğlu “Arz ve tedarik sorunları henüz düzelme eğilimine girmedi. Ticaret ortaklarımızdaki büyüme beklentileri aşağı yönlü güncellenmekte. Dünyada manşet ve çekirdek enflasyon yüksek seviyelere ulaştı” dedi.

MB Başkanı: İstihdam artışının devamını bekliyoruz

Türkiye ekonomisine ilişkinse iyimser bir tablo çizen MB Başkanı, ekonomideki ‘büyüme’ye en büyük katkının sanayi ve hizmetlerden geldiğini, yatırım harcamalarının güçlü bir artış eğiliminde olduğunu söyledi.

Önümüzdeki dönemde istihdam artışının devamını beklediklerini belirten Kavcıoğlu, sürdürülebilir cari dengenin oluşturulması için uzun vadeli Türk lirası kaynaklarının yatırımlara, ihracata, kapasite artışlarına ve özellikle KOBİ’lere yönlendirilmesinin önemine vurgu yaptı. 

Yıllara göre enflasyon tahminleri

Yılın ilk çeyreğinde küresel emtia fiyatlarındaki artışın enflasyondaki yükselişin ana belirleyicisi olduğunu söyleyen Kavcıoğlu Merkez Bankası olarak enflasyon tahminini ilişkin şöyle konuştu:

“Enflasyon tahmin aralığımızın orta noktaları 2022 sonunda yüzde 42,8, 2023 sonunda yüzde 12,9 ve 2024 sonunda yüzde 8,3 seviyelerine tekabül etmektedir. Bir önceki rapor dönemine göre Türk lirası cinsinden ithalat fiyatlarına bağlı güncelleme enflasyon tahminini 5,5 puan artırırken; gıda fiyatları varsayımındaki artıştan 2,8 puan katkı gelmektedir. 2023 yıl sonu enflasyon tahminini de yüzde 8,2’den yüzde 12,9’e yükselttik”

Enflasyonun kademeli olarak azalacağını öne süren Kavcıoğlu, yıl sonu ham petrol fiyatına ilişkin varsayımlarının 102,2 dolar olduğunu belirtti.

Liralaşma vurgusu

Kavcıoğlu ayrıca liralaşma stratejisinin Merkez Bankası’nın politika gözden geçirme sürecinin asli unsuru olduğunu ifade etti, “Çok yakın bir dönemde Para ve Kur Politikası metnindeki yol haritamız ile uyumlu olarak fonlama yapısında Türk lirası cinsinden kıymetlerin teminat olarak kullanımını ve talebini artırıcı ek adımlarımızı devreye alacağız” dedi.

‘Fiyat istikrarı en kısa sürede sağlanacak’

Kavcıoğlu, soru-cevap kısmında ise enflasyona ilişkin soru üzerine, kalıcı fiyat istikrarını en kısa sürede sağlayacaklarını belirterek, “Enflasyonun düşürülmesi noktasında adımlar atmaya devam ediyoruz. Tüm paydaşların üzerine düşeni yapması gerektiği bir dönemdeyiz. Buna sadece Türkiye’nin sorunu gibi bakmamak lazım. Şu an en önemli sorunumuz enflasyondur. Düşürülmesi noktasında tedbirler almaya devam ediyoruz. Biz para politikası araçlarını en iyi şekilde kullanmaya devam edeceğiz” yanıtını verdi.

Afşin’e ek ünite için ÇED toplantısında halk konuştu: Termik santral istemiyoruz

Haber: Fırat BULUT

*

Maraş’ta bulunan Afşin- Elbistan A Termik Santrali 1984’ten beri bölge halkını zehirlemeye devam ediyor. Temiz Hava Hakkı platformu tarafından 2018’de yapılan araştırmaya göre 17 bin erken ölüme yol açtığı belirtilen termik santralde ek iki ünite yapılması planlanıyor.

Bölgede yaşayanların sağlığına, doğaya ve gezegene büyük zararlar vermesine rağmen santralin kapasitesinin genişletilmesi için hazırlanan projenin ÇED toplantısı önceki gün Afşin’de gerçekleştirildi.

Afşin Belediyesi salonunda saat 14.00’da başlayan Halkın Bilgilendirilmesi Toplantısı’na başta bölge halkı olmak üzere çok sayıda çevreci kurum ve siyasi parti temsilcileri katıldı.

Kaynak: Mehmet Temel

Kanal İstanbul’un da ÇED raporunu hazırlayan Çınar Mühendislik firması adına sunum yapan Çevre Mühendisi Ziya Karpuz, alınacak tedbirlerle kömürlü santralin çevreye vereceği zararın önüne geçileceğini iddia etti.

Projeye ilişkin firma tarafından yapılan sunum sonrası söz hakkı verilen katılımcılar bölgede yaşanan kanser vakalarına, erken ölümlere, yer altı sularının çekilmesine, Maraş ve çevresindeki hava kirliliğine dikkat çekti.

Video: Mehmet Temel 

Elbistan Doğayı ve Hayatı Koruma Platformu gönüllüsü İbrahim Yalçın, platform olarak ilk günden santrale ilişkin sürecin takipçisi olduklarını belirterek firma yetkililerinin projeyi ‘zararı olmayan bir tesis gibi’ sunmalarını eleştirdi.

Yalçın ‘‘Biz burada yaşıyoruz, yaşadıklarımızın tam tersi anlatılıyor. Sabah kalktığımızda arabalarımızın üstü tozla doluyor, yeraltı sularının çekilmesini yaşıyoruz. Kışlaköy’de çıkan suya bakın. Termik santrallere ilişkin bilirkişi raporları var. Tarım toprağı 250 bin yılda oluşuyor. Rehabilite de olmaz bu topraklar, kayboluyor, yok oluyor… Hazırladığınız raporlarda suya, havaya, toprağa zararı yok diyorsunuz. İlk kurulduğunda iyi zannettik ancak sonrasında etkisini anladık. İlla doğayı kirletmek zorunda değiliz” şeklinde konuşarak projeden vazgeçilmesini istedi.

Kaynak: Mehmet Temel

Yaklaşık 40 yıldır bölgede faal olan Afşin Elbistan A ve B Termik Santrallerinden kaynaklı yakınlarını kaybeden yurttaşlar ve hava kirliliği nedeniyle hastalananlar da toplantıda söz aldı. Yöre halkı mevcut santrallerin kapatılması gerekilirken kapasite arttırılmasına gidilmesine tepki gösterdi.

Elbistan Muhtarlar Derneği Başkanı Hayri Kale, yeraltı su kuyularının çekilerek susuz bırakıldıklarına ve proje ile Hurma Çayı’ndan su çekileceğine dikkat çekti.

Elif Tor, iki yılda akciğer rahatsızlığı geçirdiğini belirterek ‘‘Bu bölgede yaşayan biri olarak kesinlikle hayır diyorum. Hepinizi bu konuda göreve davet ediyorum’’ sözleri ile projeye karşı olduklarını söyledi.

İklim Adaleti Koalisyonu da Maraş’ta santralin kapasite artış talebinin ÇED toplantısına katıldı. Koalisyondan Levent Büyükbozkırlı da konuya ilişkin olarak “35 yıldır çevre mevzuatına aykırı çalışan santrale ilave kapasite eklenmesinin sağlık, ekosistem üzerindeki arttırıcı etkileri kabul edilemez” şeklinde konuştu.

‘Kanser hastası iki kişiden biri Afşinli’

2015’te çocuğunun kanser hastalığına yakalandığını ifade eden Cuma Binboğa ise “Tedavi için Kayseri’ye gittik. Oradaki kanser hastası iki kişiden biri Afşinliydi. Çelikler Holding’in mevcut işletmesi ortada. Her hafta bir işçi ölüyor iş güvenliğinden. Benim ailemde kanserden ve astımdan ölenler var. ‘Filtre taktırdık’ diyorlar, hani nerede filtre? C Termik Santrali’ne karşı nasıl mücadele ettiysek buna karşı da aynı mücadeleyi vereceğiz” dedi.

Kanserden abisini kaybeden Nurettin Doğan ise eşinde beyin tümörü olduğunu, kardeşinin KOAH hastası olduğunu belirterek hiçbir geliri olmamasına rağmen santral nedeniyle Çoğulhan Köyü‘nden taşınmak zoruna kaldığını anlattı.

‘Yakamızdan düşün’

Devlet tarafından kendilerine yıllardır arazi kirliliği parası verildiğine dikkat çeken Doğan Çırçı ‘‘Devletin kirlilikten haberi var yani. Kilometrelerce öteden pislik kokusu geliyor. Biz sizden iş aş istemiyoruz. Yakamızdan düşün istiyoruz’’ sözleri ile projeye tepki gösterdi.

Süleyman Demirel demişti ki; ‘Burası çok gelişecek’, toprağı ile geçinenler  kanserden, yoksulluktan öldü.”

Çoğulhan Köyü‘nden Orhan Öznur ise 1975’te Afşin A Termik Santrali’nin temelini atan  dönemin Başbakanı Süleyman Demirel’in sözlerini hatırlatarak ‘‘O proje yapıldığında biz çocuktuk. Temeli atılırken biz oradaydık. Sayın Süleyman Demirel, ‘Burası çok gelişecek, bölge için çok iyi olacak’ dedi. İnsanlar iş sahibi oldu ama özellikle yoksul, toprağı ile geçinenler geriledi. Oraların insanları arasında kanserden, yoksulluktan ölenler oldu. Sürekli gaz,  kül yağdı. Çoğulhan bir küllük oldu, insan yaşamıyor artık. Ben yakınlarımı kaybettim’’ ifadelerini kullandı.

Afşin Belediyesi’ne ait salonda gerçekleşen toplantıya katılan 100’ü aşkın katılımcıdan onlarcası söz alarak projenin iptal edilmesini istedi. Basının yoğun ilgi gösterdiği toplantıya kentteki siyasi parti temsilcileri de katıldı. Muhalefet partilerinin temsilcilerinin yanı sıra iktidar partisinin yerel temsilcileri de toplantıya katılması dikkat çekti.

Mühendis, avukat, emekli, köylü, genç, yaşlı, çevreciler, siyasi parti temsilcileri… Afşin ve Elbistan bölgelerinde yaşayan herkes santrallere karşı. 

Temiz Hava Hakkı Platformu’ndan halk sağlığı uzmanı Prof. Dr. Ali Osman Karababa da  toplantıda sunum yaparak termik santrallerin hava kalitesine etkisi ve hava kirliliğin kanser ve diğer hastalıklar açısından zararlarını değerlendirdi.  Yıllara göre kanser vakalarına ilişkin verileri paylaşan Karababa, kanser kayıt sistemi verilerinin Bakanlığın veri tabanında olmasına rağmen kamuoyu ile paylaşılmadığına dikkat çekti.

Hava kirliliğinin kanser yaptığı ilk sektörün termik santraller olduğunu söyleyen Karababa , ‘‘Sadece kanser değil, böbrek, karaciğer sorunları gibi başka sorunlara da neden oluyor. Temiz enerji yöntemleri varken yeni ölüm makineleri yapmaya kimsenin hakkı yok’’ dedi ve termik santrallerin kapatılması gerektiğini belirtti.

Greenpeace: Bin 900 erken ölüme neden olacak 

Greenpeace Türkiye adına toplantıya katılan İklim ve Enerji Proje Sorumlusu Onur Akgül Maraş’ı etkileyen termik santrallerin 1984’e dayandığını belirterek ‘‘O zamanlar ÇED yoktu, insanlara etkileri tam ölçülemedi, bilinemedi. 2018’de yaptırılan analizde yerelde yaşayanları doğrulayan bir istatistik çıktı. 17 bin insan ölmüş termik santraller yüzünden, insan dehşete düşüyor” ifadelerini kullandı.

İlgili haber: ‘Afşin A santraline eklenmesi planlanan iki ünite 1.900 erken ölüme neden olacak’

Santralın genişletilmesi ile ilgili yakın zamanda yaptırdıkları analiz sonuçlarını da paylaşan Akgül, ÇED toplantısında şunları söyledi:

“Çoğulhan, santralden önce sekiz bin ila 10 bin nüfuslu, mutlu, sosyal ve tarımla geçinen bir köydü. İnsanlar artık orada yaşayamaz oldu, boşaldı. Nüfusu bin ila bin beş yüze düştü. Siz gelecekten bahsediyorsunuz ama yaşanmış bir gerçek var.”

Toplantı sonrası ulaştığımız Onur Akgül, halkın projeye karşı çok yoğun bir itirazı olduğunu belirtti. Bölgedeki faal santraların ve planlanan projenin Paris İklim Anlaşması ilkerlerine de zıt olduğuna dikkat çeken Akgün, “Bu noktadan itibaren bu santralleri iptal etmemek hukuki bir durum da yaratıyor. Anlaşma ile emisyonların düşürülmesi kararına imza attık, fakat burada ölçülen değerler belirlenen seviyenin çok üstünde. Bütün dünya kömür santrallerinden vazgeçiyor. Bu kadar kaybedilen insandan sonra projede ısrar etmek yanlıştır’’ dedi ve projenin iptal edilmesini, mevcut santrallerin kapatılması gerektiğini söyledi.

Greenpeace Akdeniz’in Enerji ve Temiz Hava Araştırma Merkezi‘ne (CREA) yaptırdığı analize göre, Afşin A Santrali’ne eklenecek iki yeni ünite 1900 erken ölüme neden olacak; 500 kilogramı 1500 kilometrelik mesafe içinde olmak üzere, bölgede yılda 960 kilogram cıva birikimi yaratacak. Santralin salacağı PM (parçacık madde) kirliliği, Karadeniz Bölgesi’ne kadar yayılacak.

Greenpeace bölgede faal olan Afşin A ve Afşin B santrallerinin yarattığı tahribatı açıkladı:

  •  2018’de yaptığımız çalışma, bu iki santralin, faaliyete geçişlerinden 2018’e kadar tahminen toplam 17 bin erken ölüme neden olduğunu, 
  • Planlanan altı ek santralin ekonomik ömürleri boyunca çalıştığı koşulun eklenmesi ile bu sayının 32 bine yükselebileceğini ortaya koymuştu.

Planlanan Afşin A Santrali Genişletme Projesinin Gelecekteki Hava Kalitesi ve Sağlık Etkileri Raporunda santraller nedeniyle ortalama sıcaklıkların da arttığına işaret edilerek çalışmaya dikkat çekildi. Buna göre: 

  • 1984’te ova içerisinde gözlenen sıcaklıklar 33 derece iken, 2010 yılında 38 dereceye yükselmiştir.
  •  A sektörü içerisinde 1984’te gözlenen en düşük sıcaklık 21,5 derece iken, 2010 yılında en düşük değer 31,2 derece ölçülmüştür. Sektör içerisinde en yüksek sıcaklıklar özellikle kömür taşıma bantları çevresinde 2003 ve 2010 yıllarında ortalama 49 derece ölçülmektedir.

 

Samsun Büyükşehir Belediyesi, ‘Zehirsiz Kent’ olma sözü veren ilk belediye oldu

Buğday Ekolojik Yaşamı Destekleme Derneği’nin, Avrupa Pestisit Eylem Ağı ortaklığı ve Zehirsiz Sofralar Platformu işbirliğiyle yürüttüğü Zehirsiz Kentlere Doğru projesi kapsamında başlatılan kampanyaya, Samsun Büyükşehir Belediyesi’nden destek geldi.

Belediye Başkanı Mustafa Demir, kampanya kapsamında hazırlanan taahhüt belgesini imzalayarak, Samsun halkının daha yeşil ve daha sağlıklı bir çevrede yaşaması için pestisit ve biyosidal ürünlerden arınma yolunda “Zehirsiz Kent” olmanın gereklerini yerine getireceğini açıkladı.

Böylece Samsun Büyükşehir Belediyesi, tüm canlıların yaşamını tehdit eden pestisit ve biyosidal ürünler yerine, ekolojik ve doğa dostu alternatifleri kullanacağına dair taahhütte bulunarak “Zehirsiz Kentlere Doğru” kararlılığını ortaya koyan Türkiye’deki ilk belediye oldu.

Başkan Demir’in erçekleştirmek üzere uygun politikaları ve önlemleri uygulamayı taahhüt ettiği hedeflerden bazıları şöyle

  • Belediyenin kontrolü altındaki halka açık alanlarda;
  • Herbisit (ot zehiri) kullanımının 2025 yılına kadar sonlandırılması için gerekli düzenlemelerin yapılması,
  • Diğer pestisitlerin ve biyosidal ürünlerin kullanımının ise 2030 yılına kadar %50 azaltılması.
  • Tüm pestisit ve biyosidal ürünlerin kullanımının 2040 yılına kadar tamamen sonlandırılması.
  • Pestisit ve biyosidal ürün yasağının, halka açık özel alanlara ve yaşam alanlarının yanındaki tarım alanlarında uygulanması için katılımcı stratejik eylem planlarının belirlenmesi ve ilgili tarafların bilgilendirilerek katılımcı olmalarına yönelik çağrı yapılması ve bu konuda çalışma grubu oluşturulması.

Havayı, suyu ve toprağı kirletmek kabul edilemez

Samsun’da biyoçeşitliliğin güçlendirildiği ve halkın yaşam kalitesinin arttığı yerleşim alanlarını korumayı hedeflediklerini söyleyen Samsun Büyükşehir Belediyesi Başkanlığı Çevre Koruma ve Kontrol Daire Başkanı Ali Tulumen, tüm canlılara zarar veren kimyasallarla havayı, suyu ve toprağı kirletmenin kabul edilemez olduğunun altını çizdi ve şöyle dedi:

“Vektörle mücadele ettiğimiz alanlardan, canlı yaşamının bulunduğu yüzey suları ve akarsularda tamamen biyolojik mücadele yöntemlerini tercih ediyoruz. Bu alanların dışında kalan yerlerde kullanılan kimyasal ilaçların oranlarını da giderek azaltıyoruz.”

Zehirsiz Sofralar Platformu’nun sağlıklı bir gelecek için yürüttüğü çalışmalarının kamuoyunda ve karar vericilerde karşılık bulmasını olumlu karşıladıklarını söyleyen Platform Koordinatörü ve Buğday Derneği Genel Müdürü Batur Şehirlioğlu,yerel yönetimlere zehirsiz alternatiflere geçmek için gereken adımları atmaya ve davet etti:

“Dünyada ve Türkiye’de zehirsiz kent olma yolunda önemli adımlar atılıyor. Samsun Büyükşehir Belediyesi gibi, ekolojik ve doğa dostu alternatiflere yönelmeye başlayan belediyelerimizin ortaya koyduğu iyi örnekler, model uygulamalar sayesinde önümüzdeki yıllarda bu kararlılığı beyan eden belediyelerin artacağını ümit ediyoruz.”

Zehirsiz Kentler Kampanyası’na buradan destek olabilir; daha fazla bilgiye ulaşmak için burayı ziyaret edebilirsiniz.

Rusya, savaşın ilk iki ayında fosil yakıtlardan 63 milyar Euro kazandı: En çok AB ödedi

Enerji ve Temiz Hava Araştırma Merkezi (Centre for Research on Energy and Clean Air, CREA) tarafından Rusya‘nın petrol, doğal gaz ve kömür sevkiyatları ile boru hattı ihracatının ayrıntılı yeni incelemesine göre, Rusya‘nın Ukrayna‘ya karşı savaşının ilk iki ayında fosil yakıt ihracatından elde ettiği gelir, 63 milyar Euro’ya yükseldi.

Bu araştırma, Rusya’nın fosil yakıt ihracatını, hangi limanların fosil yakıt sevkiyatlarını ne zaman aldığına kadar ayrıntılı bir düzeyde inceleyen ilk tam veri setini sunuyor.

Araştırmaya göre Türkiye, savaşın başlangıcından bu yana Rusya’dan en çok fosil yakıt ithal eden dünyadaki ilk beş ülke arasında yer alıyor. Türkiye’nin 4,1 milyar Euro tutarındaki fosil yakıt ithalatı doğal gaz, ham petrol, petrol ürünleri ve kömürü kapsıyor.

Ukrayna‘daki savaşa rağmen, boru hatları aracılığıyla devam eden petrol ve doğal gaz ithalatı ve yüksek yakıt fiyatlarının birleşimi, Rusya’nın ihracat gelirinin hala önceki yıllara göre çok daha yüksek olduğu anlamına geliyor.

Almanya, Rus fosil yakıtları için tahmini 9,1 milyar Euro ödeyerek en büyük ithalatçı olurken, İtalya Rusya’ya 6,9 milyar Euro, Çin 6,7 milyar Euro, Hollanda 5,6 milyar Euro, Türkiye 4,1 milyar Euro ve Fransa 3,8 milyar Euro ödedi.

AB, Rusya’nın yaklaşık 44 milyar Euro değerindeki petrol, doğal gaz ve kömürden elde ettiği toplam gelirin yüzde 71’inden sorumluydu.

AB, halihazırda ağustos ayından itibaren kömür ambargosunu kabul etti ve Avrupa Komisyonu‘nun 30-31 Mayıs’ta yapacağı toplantıda petrol ithalatını yasaklanmasını önermesi bekleniyor.

Alman Dış İlişkiler Konseyi (DGAP) İklim ve Dış Politika Merkezi Başkanı Dr. Kira Vinke, ” Almanya’nın uluslararası hukuku açıkça ve sürekli olarak ihlal eden bir ülkeden yüksek fosil yakıt ithalatını sürdürmesi kabul edilemez” diyor. Vinke, yanıt olarak doğal gaz gibi fosil yakıtlara veya nükleer enerjiye yeni bağımlılıkları teşvik etmek yerine, yenilenebilir enerji kaynaklarını artırmayı savunuyor.

İklim ve enerji politikası uzmanı, Ukraynalı STK Çevresel Girişimler Merkezi Ecoaction kurucu üyesi Anna Ackermann da şöyle diyor:

Küresel toplum olarak fosil yakıtların hem savaş hem de iklim yıkımı yarattığını anlama fırsatımız var. Bugün, temiz enerji geçişini ilerleterek enerji güvenliğini ve dayanıklılığını seçerek önemli bir adım atabiliriz.

 

 

Sinemacılardan Gezi Davası’na tepki: Seyirci kalmıyoruz, korkmuyoruz, sinmiyoruz

Gezi Davası‘nda verilen kararlara itiraz eden 177 sinemacı, oyuncu ve tiyatrocu, “özgürce yaşanacak bir Türkiye için”çağrıda bulundu. 

Çağrı metninde “Bir korku imparatorluğu kurmak adına girişildiği belli olan bu hukuksuzluğa seyirci kalmayacağız; susmayacağız. Korkmuyoruz, sinmiyoruz!” ifadeleri yer aldı.

Aralarında Müjde Ar, Rutkay Aziz,Perihan Savaş, Nur Sürer, Yeşim Ustaoğlu, Özge Özpirinççi, Mert Fırat, Pınar Deniz, Ercan Kesal, Halil Ergün, Sevil Demirci, Pelin Esmer, Berkun Oya, Onur Saylak, Fatih Akın,  Hale Soygazi, Kaan Urgancıoğlu,  Melisa Sözen, Ekin Koç,Nazan Kesal, Mehmet Aslantuğ, Meltem Cumbul, Öner Erkan, Funda Eryiğit, Menderes Samancılar, Baran Seyhan, Yüksel Aksu gibi isimlerin olduğu bir grup sinemacı, çağrı metninin ilk imzacıları oldu ve sektörü imza vermeye davet etti.

Metinde şunlar kaydedildi:

Bundan dokuz yıl önce, 2013 yılında vicdanlı insanların kentine sahip çıkmak üzere başlattığı ve ülke geneline yayılıp milyonların paylaştığı Gezi sürecinde nerede duruyorsak, bugün yine oradayız.

Daha önce aynı suçlamadan beraat etmiş, aralarında meslektaşımız Çiğdem Mater’in de olduğu Mücella Yapıcı, Can Atalay, Tayfun Kahraman, Mine Özerden, Hakan Altınay, Yiğit Ali Ekmekçi’ye verilen 18’er yıllık, Osman Kavala’ya verilen ağırlaştırılmış müebbet hapis cezalarını kendimize verilmiş sayıyor ve hiçbir somut delile dayanmayan bu karara itiraz ediyoruz.

Anayasal, barışçıl gösteri ve protesto hakkını kullanan vatandaşları şeytanlaştırmak, terörize etmek, cezalandırmak hiçbir erkin haddi de hakkı da olamaz.

Biz bu ülkenin sinemacıları olarak içinden çıktığımız toplumun sözü, sesi, yüzüyüz. Bu karar karşısındaki öfkemizi umuda ve cesarete çevirip ülkemizi karanlıktan aydınlığa çıkarmak için elimizden geleni ardımıza koymamayı bir borç; özgürce yaşanacak bir Türkiye’yi hep beraber inşa etmeyi bir görev kabul ediyoruz.

Türk-İş: Yoksulluk sınırı 17 bin lira oldu, mutfak enflasyonu bir yılda yüzde 85 arttı

Türkiye İşçi Sendikaları Konfederasyonu’nun (Türk-İş)bağımsız araştırmasına göre, nisan ayında dört kişilik bir ailenin açlık sınırı 5 bin 323; yoksulluk sınırı 17 bin 340 lira oldu. Buna göre, 2021 Ocak’tan 2022 Nisan ayına dört  kişilik ailenin aylık gıda harcaması tutarı iki katına çıktı.

Araştırmanın sonucuna göre;

  • Dört kişilik bir ailenin sağlıklı, dengeli ve yeterli beslenebilmesi için yapması gereken aylık gıda harcaması tutarı (açlık sınırı) 5 bin 323 liraya,
  • Gıda harcaması ile giyim, konut (kira, elektrik, su, yakıt), ulaşım, eğitim, sağlık ve benzeri ihtiyaçlar için yapılması zorunlu diğer aylık harcamalarının toplam tutarı (yoksulluk sınırı) 17 bin 340 liraya,
  • Bekâr bir çalışanın ‘yaşama maliyeti’ ise aylık 6 bin 965 liraya yükseldi.

Mutfak enflasyonu, bir yılda yüzde 85,2 arttı

Son bir ayda süt  yüzde 21, peynir  yüzde 18, yoğurt yüzde 23 zamlandı. Geçen ay yüzde 40 zamlanan ayçiçeği yağı bu ay sabit kaldı. Bazı marketlerde sıvı yağlarda satış sınırlaması devam ederken, beş litre ayçiçek yağlarına alarm takıldığı görüldü. Tereyağı 225g’dan sonra 200 gramlık paketlerde de satılır oldu.

Ortalama sebze kg fiyatı 11,92 TL, ortalama meyve kg fiyatı 10,52 oldu. 25’i sebze ve yedisi sebze meyve olmak üzere toplam 32 üründeki fiyat değişimi hesaplandığında, ortalama meyve-sebze kg fiyatı 11,22 TL olarak tespit edildi.

Pazarlarda en çok satılan meyvelerin tümü zamlandı

Sebze ve meyvedeki artışa dair araştırmada şu ifadelere yer verildi:

“Sabit gelirli tüketici artık taneyle meyve-sebze almaya başladı.Pazarcı esnafı da müşteriyi markete kaybetmemek için banka komisyonuna rağmen POS cihazına geçti.  Türk mutfağının vazgeçilmezlerinden patates 10, soğan 5 liradan satıldı. Semt pazarlarında en çok satılan tüm meyvelerin fiyatı arttı. Yerli muz 22-25 TL’den satıldı.”

Mart sonundan Nisan sonuna şeker raflarına yansımış olan zam yüzde 24 oldu. Bu ay; tuz, çay, ıhlamur, yeşil ve siyah zeytin, reçel, pekmez ve salça fiyatlarının hepsi arttı. Siyah çayın ortalama kg fiyatı 40 lirayı aştı.

Makarna, pirinç, bulgur ile un ve irmik fiyatlarının tamamı yükseldi.

 

Ordu’da doğa mücadelesi kazandı: Altın madeninin ÇED süreci iptal edildi

Ordu’nun Fatsa ilçesinde kurulmak istenen Altıntepe Altın Madeni İşletmesi projesinin kapasite artışı için yapılan Çevresel Etki Değerlendirmesi (ÇED) başvurusu reddedildi.

Ordu Çevre Derneği (ORÇEV) Yönetim Kurul Üyesi Coşkun Özbucak, karara ilişkin olarak “Korkulu rüyanın ilk adımı sona erdi” şeklinde konuştu. Ankara’daki inceleme değerlendirme komisyonundan çıkan (İDK) karar yıllardır mücadele eden bölge halkını mutlu etti.

‘Korkulu bir rüyanın sonu’

Özbucak, “Şirket yeni bir ÇED süreci başlatabilir ancak korkulu rüyanın ilk adımı sona erdi” dedi.

Bölgede 2019’da faaliyet yürütmeye başlayan Bahar Madencilik, halkın itirazlarına rağmen maden alanını iki katına çıkarmak ve sözleşmesini 2033’e kadar uzatmak için 10 Eylül 2020’de ÇED dosyasını Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı’na sunmuştu.

Bahar Madencilik’in ÇED süreci kapsamında yapılan İDK toplantısına doğa mücadelecileri, CHP ve DP milletvekilleri ile çevre dernek yöneticileri katıldı. Ordu Çevre Derneği yöneticileri de ÇED toplantısını takip etti. Toplantıda ÇED süreci durduruldu.

 Fatsa Doğa ve Çevre Derneği Başkanı Zeki Odabaş, “Bu kapasite artırımı, bölge insanına karşı bilinçli bir kötülüktür” dedi.

Ordu-Fatsa Doğa ve Çevre Derneği, ÇED raporu toplantısı öncesi Fatsa Cumhuriyet Meydanı’nda basın açıklaması yaptı. Fatsa Doğa ve Çevre Derneği Başkanı Zeki Odabaş, şöyle konuştu:

“Siyanür liçi yöntemiyle yapılan altın madenciliğinin bölgemize verdiği zararı aylardır anlatmaya çalışıyoruz. Daha önce 3 defa değiştirilip son hali verilen ve Kasım 2020’de yayımlanan ÇED raporunu onaylayacak ve Aralık 2020’de itirazlarımız sonucu iptal edilen IDK toplantısının yeniden yapılmak istenmesi açık bir art niyettir.”

“Bilimsellikten ve gerçeklikten uzak, bilinçli olarak yanıltmalarla dolu, Fatsa, Ünye, Ordu ve bölgemiz için hatta göz bebeğimiz fındığımız için vazgeçilmez bir hata olan bu kapasite artırımı, bölge insanına karşı bilinçli bir kötülüktü” diyen Odabaş, siyanürlü altın madenciliğin yarattığı tahribata ilişkin şunları söyledi:

“Derneğimiz Bilim Kurulu tarafından siyanürlü altın madenciliğinin yarattığı tahribat ile ilgili, Aralık 2019 tarihinde siyanür liçi  altın madenciliği işletmesinin etki alanında olan Bahçeler Köyü/Mahallesi, Yukarıtepe Köyü/ mahallesi ve çevresinden, maden işletmesinin olumsuz etkileri gözlemlenen derelerden, bu derelerin kavuştuğu, Ordu Büyükşehir Belediyesi’nin bu köylere ve Fatsa’nın bazı mahallelerine kaptaj (Keson kuyusu) ile içme suyu sağladığı Elekçi Irmağından;  araştırma amacı ile toprak, çamur birikintisi (sediment) ve su örnekleri alınmıştır. Yapılan araştırma ve analiz sonuçları maden ve çevresinde var olan ağır metal kirliliği kabul edilebilir limitlerin çok üzerinde ve tüm canlı yaşımı için P toksik eşik değerinin çok üzerinde olduğunu göstermiştir ve bu bilgiler kamuoyunun dikkatine sunulmuştur.”

Ne olmuştu?

Altıntepe Madencilik, Fatsa’daki söz konusu maden için 2013’te ilk “ÇED olumlu” raporu alarak çalışmalara başladı. Aralık 2019’da  işletmeci, bu defa “Maden çevreye hiçbir zarar vermiyor” diyerek Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı’na kapasite artım başvurusu yaptı.

Bunun üzerine Fatsa Doğa ve Çevre Derneği, siyanürlü altın madenciliğinin yarattığı tahribat ile ilgili, madenin faaliyete geçtiği Bahçeler Köyü/Mahallesi çevresinden, madenin etrafındaki derelerden, bu derelerin kavuştuğu Elekçi Irmağı’ndan analiz amaçlı toprak (sediment) ve su örnekleri alarak araştırma yaptı.

Araştırma sonuçları, maden ve çevresinde var olan ağır metal kirliliğinin kabul edilebilir limitlerin çok üzerinde olduğunu ve tüm canlıların yaşamı için yüzde 50 toksik eşik değerini aştığını ortaya koydu.

Ancak çalışmalarla birlikte ilgili kurumlara yapılan başvurulara karşılık hiçbir sonuç alınamadı. Var olan kirlilik ve madene yakın köylerdeki içme sularında limitin çok üstündeki ağır metal varlığı ile içme suları için verilen içilemez raporu da denetimden sorumlu Çevre Şehircilik ve İklim Değişikliği İl Müdürlüğü tarafından reddedildi.

[Patili Günler] Köpeklerle seyahat

Alt tarafı 2 günlüğüne bırakmıştık, üstelik kendimiz gibi güvendiğimiz bir arkadaşımıza. Öyle de olsa aklımızın kalmasına engel olamıyorduk, aklımızdaki tilkilerden biri “ne yaptılar tilkisiydi”, bir diğeri “nerede yattılar”, mama yediler mi, bizi beklediler mi, döndükçe döndü tilkiler. Sırf bu nedenle, biz havaların ısınması ve gezinti damarımızın kabarmasıyla beraber, seyahat planları yapmaya başlarken, planladığımız seyahatimizde ailenin hiçbir ferdini ardımızda bırakmayı istemiyoruz, buna patili evlatlarımız da dahil. Patili evlatlarla seyahate nasıl hazırlanılır?

Seyahat planınızı birkaç adımda oluşturabilirsiniz; seyahat aracı belirleme, seyahat öncesi hazırlık evresi, seyahat gereksinimleri ve yolculuk.

Seyahat aracı belirleme patili evladınızın konforu, sağlığı ve güvenliği için en ideal ulaşım türünün belirlenmesidir. Bu zaman zaman sizin konforunuzdan çalıyor olsa dahi birlikte yaşayacağınız enfes bir tecrübe olacaktır.

Türkiye’de seyahat ederken kullanabileceğiniz ulaşım araçları; uçak, otobüs, tren, deniz otobüsü/feribot ve arabadır.

Kısa kısa kuralları şöyle:

Uçak: Şüphesiz insanlar için en konforlu yolculuk yöntemidir. Ancak patili evlatlarımız için maalesef ki aynı şeyi söyleyemiyorum. Her şeyden önce havayolu firmasına göre değişen kurallar, prosedürler ve tarifeler mevcut olmakla beraber, genellikle çok küçük ve hafif bir ırk söz konusu olmadıkça köpeğiniz boyuna uygun bir kafesin içerisinde, kargo bölümünde, ek ücret karşılığında seyahat etmek zorunda kalıyor. Uçuş öncesi köpeğinizin sağlık durumunun iyi olduğunu belirtmeniz, aşılarının düzenli olarak yapıldığını belgelediğiniz sağlık karnesini havayolu firmasına sunmanız gereklidir. Köpeğinizin boyuna göre, darbeye ve çarpmaya dayanıklı, sağlamlığından emin olduğunuz bir kafes alıyor olmalısınız. Köpeğinizin boyuna uygunluğunu ise köpeğinizin içinde rahatça ayağa kalkabildiği bir boyda olması ile belirleyebilirsiniz. Kafese sokarken köpeğinizi asla zorlamamalı, bunun için de önceden alıştırma yapmalısınız. Kafesin içerisine yoluculuk esnasında sıkıntı yaratmayacak eşyaların bulunması gerektiğini, yolculuktan en az 8 saat kadar önce aç kalması gerektiğini ve yolculuk öncesi egzersiz yaptırmayı unutmamalısınız.

Bu yazının belki de en önemli cümlesi: Hangi ulaşım yolunu seçerseniz seçin köpeğinizi uyutmayın!

Köpeğiniz sizin yahut veterinerinin gözetiminde değilse köpeğinizi uyutmamalısınız. Çünkü uyutulan köpeklerde köpeğin dili nefes borusunu tıkayabiliyor. Dolayısı ile köpeğinizi kaybetmeye varabilecek vahim sonuçlarla karşılaşmanız olabilecek sonuçlardan.

Otobüs: Karayolları Taşıma Yönetmeliği 40/6 maddesi (Özel kafeslerinde kedi, köpek ve kuş gibi evcil hayvanlar bagaj taşımaya mahsus bölümlerde taşınabilir. Taşıtın içinde yolcularla birlikte canlı hayvan taşınamaz. Gerekli hallerde, yolcu alınmaksızın evcil hayvanların taşıtın içinde taşınabileceği özel sefer ve servisler düzenlenebilir.) gereğince köpekleriniz yine kafesin içerisinde bagaj bölümünde taşınabiliyor. Köpeğinizi otobüsle taşımayı düşünüyorsanız, kesinlikle uyutmayın ve her molada muhakkak dışarı çıkarıp dolaştırıp su içirin.

Deniz otobüsü/feribot: Bu taşıma şekli diğerlerine göre biraz daha tercih edilebilir bir yöntem. Köpeğinizi yolcu bölümüne girmeden özel olarak yapılan bölümde tutabiliyorsunuz. Fakat köpeğinizi size ısrar edilen kafeslere yerleştirmeden iki kere düşünün derim, bölmelerin havalandırmasının açık olduğundan ve her yerinin dezenfekte edilmiş olduğundan emin olmalısınız. Bunun için yanınızda çanta boyu dezenfektan taşıyabilirsiniz. Ayrıca o bölmeleri kullanmayarak yolculuk boyunca köpeğinizin yanında kalmanız da mümkün.

Tren: Köpeğinizin taşıma çantası içerisinde seyahat etmesi koşulu ile yan koltuğunuzu satın alarak köpeğinizle bir arada yolculuk yapabildiğiniz istisnai araç. Yine de tren yolu taşımacılık kuralları ve prosedürleri seyahat öncesinde etraflıca incelenmelidir.

Gelelim arabaya; uzmanlara ve bana göre patili evladınızla seyahat için kullanabileceğiniz en uygun araçtır araba. Yeterli bir hazırlıkla yolculuğu hem siz hem patili evladınız için keyifli hale getirmek mümkündür. Araç ile seyahat ederken ihtiyaç duyduğunuz yerlerde mola verebilir, köpeğiniz için su ve egzersiz gereksinimlerini karşılayabilir ve bu yolculuğu onun için mümkün olan en iyi seviyede stressiz hale getirebilirsiniz. Araç ile uzun yolculuktan önce kısa yolculuklar yapmanız ve köpeğinizi araca alıştırmanız işinizi büyük ölçüde kolaylaştıracaktır. Köpeğiniz yalnızca veterinere giderken aracınıza biniyorsa arabaya binmek kavramının veterinere gitmekle eşleşmiş olması olasıdır. Bu durumda bu yanlış kodlamayı uzun seyahatiniz öncesi düzeltmeniz gerekir. Örneğin; köpeğinizi yine arabaya bindirmeli ama bu defa sevdiği kişi veya yerlere götürmelisiniz. Oynamalı, sevinmeli, sevdiği mamaları yemeli. Böylelikle ilk yapışta olmasa da tekrarlarında yanlış kodlama olumluya dönecektir. Unutmayın ki; seyahat öncesi hazırlık evresinde köpeğinizin fizyolojik olduğu kadar psikolojik olarak da yolculuğa hazırlanması yer alır. Köpeğiniz için en stressiz ve en güvenli seyahat biçimi arka koltukta köpeklere ve boylarına özel emniyet kemeri takılı olarak yaptığı yolculuk olacaktır. Köpeğinizin bulunduğu bölümde camlara çocuk kilidi yapmayı ihmal etmemelisiniz. Aracınız için su geçirmeyen koltuk kılıfı satın almanız ise işinizi çok kolaylaştırırken, döşemelere yapışan tüylerle mücadeleyi ise koli bandı kullanarak verebilirsiniz. Araç tutması için seyahate çıkmadan en az 2 saat kadar önce yemek yemesi gereklidir. Ne kadar erken yerse o kadar iyi. Suyu ise kontrollü olarak vermelisiniz. Araç tutması çok fazla ise veterinerinizle görüşerek veterineriniz uygun görürse mide bulantısı ilacı kullanabilirsiniz. Ancak bu ilacı kullanırken diğer tüm ilaçlarda olduğu gibi yarım saat kadar önceden mide koruyucu içirmenizde de fayda var. Yine de mide yatıştırıcı ilaçları solunum yollarında baskı oluşturması sebebiyle mecbur kalmadıkça kullanmamanızı öneririm. Köpeklerin araca ilk defa bindiklerinde heyecanlanarak kusmaları ise normaldir ve bunun için ekstra bir ilaca ihtiyacınız yoktur. Molalarda köpeğinizi araçta bırakmamalısınız. Her ne kadar cam aralamış da olsanız aracın içi tahmininizden çok daha hızla ısınır. Aracın ısınması, ısı çarpması ve dehidrasyon yaşamalarına sebebiyet verebilir. Bu durumda aniden soğuk su verilmemelidir. Önce ılık sonra azar azar soğuk su verilebilir. Aracınızda tepeden açılan bir tavan camı varsa işiniz biraz daha kolay olabilir. 5 dakikayı geçmeyecek bir süre için aracın içinin serin olması ve tavan camınızın açık olması koşulu ile kendinize kısa bir mola yaratabilirsiniz. Yine de dikkatli olmanızda ve mecbur kalmadıkça köpeğinizi araçta 5 dakika olsun yalnız bırakmamaya özen göstermelisiniz. Bu süre köpeğinizin görüş alanında kaldığınız sürece biraz daha uzayabilir. Köpeğinizin konfor ve emniyeti için molalarda egzersiz yaptırarak kan dolaşımını düzenlemeli ve su içirerek su kaybını önlemelisiniz.

Köpeğinizin bavulunda neler olmalı?

Aşı karnesi, ağızlık, taşıma çantası köpeğiniz ile kullanmaya çalıştığınız toplu taşıma araçlarını kullanmanıza olanak sağlayacaktır.

Ateş ölçer, ilk yardım seti ve ilaçları olası rahatsızlanma durumları için yanınızda bulunması gerekenlerdir.

Emniyet kemeri, seyahat esnasında köpeğinizin güvenliği adına olmazsa olmazınızdır.

 

Kene sökücü, özellikle seyahatlerde en çabuk ulaşabileceğiniz aparatınız olmalıdır. Çünkü genellikle köpeklerinizle durabileceğiniz mola yerlerinde köpeğiniz için en büyük tehdidi keneler oluşturacaktır.

Köpeğinizi arı sokması da yine seyahat esnasında karşılaşabileceğiniz bir diğer tehlikedir. Köpeğinizi arı sokması halinde bulabiliyorsanız arının soktuğu bölgeye buz uygulamalı, arının iğnesini cımbız yardımı ile muhakkak çıkarmalı, karbonatlı su ile ıslattığınız pamuk ile ilgili bölgeyi temizlemelisiniz. Oluşacak alerjik reaksiyonlar için ise çevrenizde yarım saat içerisinde ulaşabileceğiniz bir veteriner yoksa kendi veterinerinizin önerdiği antihistaminik ilaç içirmeniz belki de köpeğinizin hayatını kurtaracaktır.

 

 

Duygu Er

Her üç ölü deniz kaplumbağasından birinin midesinden plastik çıkıyor

Deniz Kaplumbağası Araştırma Kurtarma Rehabilitasyon Merkezi (DEKAMER) Bilimsel Koordinatörü Doğan Sözbilen, merkezlerinde yaptıkları araştırmalarda, her üç ölü deniz kaplumbağasının birinin midesinde plastik ve benzeri atıklara rastladıklarını bildirdi.

Muğla’nın Ortaca ilçesindeki Dalyan Mahallesi‘nde 2008’de kurulan merkezde müdahale edilen 469 deniz kaplumbağasından 259’u sağlığına kavuşturuldu, 205’i ise kurtarılamadı.

Halen beş deniz kaplumbağasının tedavi gördüğü merkezde, bugüne değin 587 hayatını kaybetmiş kaplumbağa incelendi.

AA‘ya konuşan Sözbilen, merkezlerinde ölü deniz kaplumbağaları üzerinde inceleme yaptıklarını ve ölüm nedenlerini araştırdıklarını belirtti. Tekne pervanelerinin kaplumbağalar için ciddi bir tehdit olduğunu ifade eden Sözbilen, balıkçıların kullandığı iğneler ile misinaların da deniz kaplumbağası ölümlerine neden olabildiğini dile getirdi.

Yaptıkları nekropsilerde (hayvanların kadavralarına yapılan inceleme) deniz kirliliğine dair izlere de rastladıklarını aktaran ​​​​​​​Sözbilen, şunları söyledi:

“Özellikle nekropsilerde karşılaştığımız sonuçlardan birisi de ciddi kirlilik probleminin olduğu ve her üç kaplumbağadan birinde, nekropsi sırasında sindirim sisteminde plastik ve çeşitli çöp diyebileceğimiz atıkların olduğunu görüyoruz. Bu çok ciddi oran. Biz daha çok Türkiye’nin Batı Akdeniz bölgesinde çalışıyoruz. Doğu Akdeniz veya Avrupa kıyılarına doğru gittiğimizde bu oran çok çok daha artıyor. O anlamda ciddi problemler olduğunu görüyoruz.” ​​​​​​​

 

Betonada’ya dönüştürülen Yassıada Varlık Fonu’na mı devrediliyor?

CHP İstanbul Milletvekili Mehmet Bekaroğlu, Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği (TOBB) tarafından 2 milyar TL harcanarak yapılan otel ile “beton kayalığına dönüştürülen” Yassıada‘nın Varlık Fonu’na devredilip yabancı bir yatırımcıya satılacağı iddialarını Cumhurbaşkanı Yardımcısı Fuat Oktay‘a sordu.

Bekaroğlu, zararla sonuçlanan bu yatırımın yapılmasında sorumluluğu olan tüm kamu görevlileri ile TOBB Başkanı Rıfat Hisarcıklıoğlu ile TOBB yönetimi hakkında Devlet Denetleme Kurulu’nun harekete geçirilmesini istedi.

Bekaroğlu, soru önergesinde Yap-İşlet-Devret kapsamında yapılan 5 yıldızlı Katre Island Otel’in 2020 yılında Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan tarafından hizmete açıldığını hatırlattı. Otelin geçen 2 yılda çoğunlukla TOBB ile ona bağlı kurumların etkinlik, toplantı ve konaklamaları için kullanıldığını hatırlatan Bekaroğlu, “Bugünlerde ‘zarar ettiği’ için devredileceği, otelin rezervasyonlara kapatıldığı, otele telefonla ulaşarak rezervasyon yaptırmak isteyenlere ‘tadilatta olduğumuz için kapalıyız’ yanıtı verilerek oda satışı yapılmadığı, internet üzerinden de oda satın almak isteyen kişilerin ise ‘müsait oda yok’ uyarısıyla karşılaştıkları yönünde iddialar yer alıyor” dedi.

‘Cumhurbaşkanlığı’na verilebilir’

Bekaroğlu, önergesinde 29 yıllığına oteli işletme hakkına sahip olan TOBB’a bağlı Gümrük ve Turizm İşletmeleri Genel Müdürü Ömür Gebeş’in, “‘Demokrasi ve Özgürlükler adası’ndaki işletme hakkını kamuya devretmek için görüşmeler başladı” şeklinde açıklamalarına da dikkat çekti. Kültür ve Turizm Bakanlığı’nın oteli ve adayı aldıktan bir süre sonra Cumhurbaşkanlığı’na devredeceği, adanın İstanbul’da Cumhurbaşkanlığı’nın kullanacağı yerlerden birisi olma ihtimali bulunduğuna dair iddialara da vurgu yapan Bekaroğlu, Cumhurbaşkanı Yardımcısı Fuat Oktay’dan şu sorularına cevap istedi:

‘Zarar nasıl karşılanacak?’

  • Yazılı, sözlü ve görsel medyada yer alan söz konusu haber ve iddialar doğru mudur?
  • Eni 195 uzunluğu 740 metre olan Yassıada’da 2018 yılında Çevre ve Şehircilik Bakanlığı tarafından yapılan planla yüzde 65 yeni inşaat yapma izni verilmesinin ve adanın adeta bir beton yığınına dönüştürülmesinin nedeni nedir?
  • TOBB’a bağlı Gümrük ve Turizm İşletmelerine 29 yıllığına işletme hakkı verilerek “Yap İşlet Devret” modeli ile gerçekleştirilen proje neden işletilemez duruma gelmiştir? Bu proje neden başarısızlıkla sonuçlanmıştır?
  • Türkiye’deki tüm sanayi, ticaret ve borsa üyelerinin aidat ödeyerek üye olmak zorunda olduğu TOBB’un yaklaşık 2 milyar TL civarında olduğu belirtilen zararı nasıl karşılanacaktır?
  • Söz konusu zarar Merkezi Yönetim Bütçesinden mi karşılanacaktır? Projenin kamuya devri söz konusu mudur? Söz konusu projenin kamuya devrinde ne tür bir prosedür işletilecektir? Projenin kamuya devri yasal mıdır?
  • Kültür ve Turizm Bakanlığı’nın oteli ve adayı aldıktan bir süre sonra Cumhurbaşkanlığı’na devir etmesi, adadaki tesislerin İstanbul’daki Cumhurbaşkanlığı’nın kullanacağı yerlerden birisi olması söz konu mudur?
  • Bu projenin Türkiye Varlık Fonu bünyesine alınması düşünülmekte midir? Bu durumda ne tür bir prosedür uygulanacaktır? İşletilmesi için ayrı bir şirket kurulması düşünülmekte midir?
  • Otelin, işletmesine cazip bir koşul sağlanması durumunda yabancı yatırımcı Ömer Alfardan’ın talip olduğu yönündeki son dönemde medyada yer alan haberler doğru mudur? Bu durumda söz konusu tesislerin adı geçen yatırımcıya hangi ihale usulüne göre verilmesi düşünülmektedir?
  • Türkiye Varlık Fonu bünyesine alınması durumunda bu tesislerin yabancı yatırımcılara ihalesiz bir biçimde devri söz konusu olabilir mi?
  • Söz konusu projenin zararla sonuçlanması ile ilgili olarak yapım ve tasarımından sorumlu olanlar dahil, bu yatırıma karar verenler ve işletmesini başarıyla yürütecek koşulları oluşturmayan kamu görevlileri ve TOBB Başkanı Rıfat Hisarcıklıoğlu ve diğer TOBB yetkilileri hakkında gerekli inceleme araştırma ve soruşturma yaptırmayı, bu nedenle Devlet Denetleme Kuruluna görev vermeyi düşünüyor musunuz?