Nesli tükenme riskiyle karşı karşıya bulunan canlılar arasında yer alan caretta carettaların mayıs ve haziranda başlayan yumurtlama döneminin ardından yumurtalarından çıkan yavruları suyla buluşmaya başladı.
Ancak küresel ısınmayla birlikte yavruların cinsiyetlerinde yaşanan değişim de devam ediyor.
Muğla‘nın Ortaca ilçesindeki İztuzu Plajı’nda faaliyet gösteren Deniz Kaplumbağaları Araştırma, Kurtarma ve Rehabilitasyon Merkezi’nin (DEKAMER) proje yürütücüsü Prof. Dr. Yakup Kaska, ağustos ortasına kadar yumurtlamaların devam etmesini beklediklerini belirterek, “Deniz kaplumbağalarının deniz suyunun ısınmasıyla çiftleşmelerinin erken başladığını biliyoruz. Ancak yavruların esas sıcaklıktan nasıl etkilendiğini araştırıyoruz” dedi.
Ortam sıcak olursa yavrular dişi çıkıyor
Tabiat Varlıklarını Koruma Genel Müdürlüğü‘nün desteğiyle İztuzu’nda 30 yılı aşkın süredir koruma çalışmalarının yürütüldüğünü belirten Kaska, yavruların insanlardaki gibi kromozoma sahip olmadığına işaret ederek şunları söyledi:
“Yavru gelişirken içinde bulunduğu ortamın sıcaklığına göre cinsiyetini değiştirir. Ortam sıcak olursa dişi, serin olursa erkek yavru çıkıyor. Şu ana kadar yaptığımız sıcaklık ölçümlerinde yavruların neredeyse yüzde 90’ı dişi çıktı. Dolayısıyla geriye kalan yüzde 10’luk erkek popülasyon neslin devamı için yeterli olacak mı, bilmiyoruz.”
Prof. Kaska, İztuzu Plajı’nda şu ana kadar 730’u aşan yuva sayısına ulaştıklarını, burada 250 civarında annenin yuva yaptığını vurgulayarak, ekiplerin şu ana kadar 4-5 bin civarında yavruyu denize gönderdiğini; sezon sonunda yaklaşık 40 bin civarında yavrunun denize ulaşmasını beklediklerini anlattı.
2050 yılında dünyanın 1 derece daha ısınması durumunda yavruların hepsinin dişi çıkacağını, bunun için ne gibi önlemler almaları gerektiği konusunda farklı çalışmalara şimdiden başladıklarını dile getiren Kaska, deniz kaplumbağalarının bu yıl biraz daha erken yuva yapmaya başladığına da dikkat çekti.
Ekoloji örgütleri Adalar’a getirilen minibüslerin kaldırılması için İstanbul Büyükşehir Belediyesi Başkanı Ekrem İmamoğlu‘na çağrı yaptı.
36 ekoloji örgütü ve 53 aktivistin imzalarının bulunduğu çağrı, “İstanbul Adaları’nın dokusuna ve yaşam kültürüne zarar verecek her türlü uygulamalardan” vazgeçilmesini ve Azmanbüslerin kaldırılmasını talep etti.
Adalar’ın kültürel ve doğal mirasını korumak istediklerini belirten aktivistler, hala güçlü bir sayfiye yeri olan bölgenin en önemli özelliğinin motorlu taşıt trafiğine kapalı olması olduğuna dikkat çekti. Türkiye‘nin tek yaya bölgesi olan Adalar, birçok sanatçıya ilham olurken sivil mimarinin en güzel örneklerine ev sahipliği yapan bir açık hava müzesi niteliğinde.
Süreci endişeyle takip ettiklerini belirten ekoloji örgütleri ve aktivistler, Adalar’ın korunması için mücadele eden halka yönelik dayatmaları doğru bulmadıklarını açıkladı.
Aktivistler, İmamoğlu’na “Sizinle birlikte 2019 yılında seçim sonuçlarındaki başarınıza yapılan saray darbesine karşı durmuş insanlar olarak doğru tutumu alacağınıza inanıyoruz” diyerek halkla uzlaşı ve müzakere yolunda diyalog prensibinden uzaklaşmış olunmasının süreci anti demokratik hale getirdiğine dikkat çekti.
Son olarak aktivistler, Adalar’a dair alınan kararların hassasiyetle ve incelikle alınmasını talep etti ve Adalar’ın “zengin kültürel mirasının ancak insanıyla var olmaya devam edeceğinin bilinciyle hareket edilmesini tüm samimiyetimiz ve kararlılığımızla öneriyoruz” dedi.
İmzacı ekoloji örgütleri:
Ekoloji Oluşumları
Atatürk Kent Ormanı Gönüllüleri (AKO)
Acıbadem Direnişi
Adaların Atları Platformu (AAP)
Antalya Temiz Çevre Derneği
Aydos Ormanı Savunması
Ayvalık Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Derneği
Ayvalık Tabiat Platformu
Bahçeşehir Gölet Gönüllüleri
Burgazada Marta Koyu Dayanışması (BMKD)
Burgazada Orman Gönüllüleri Platformu (BOGP)
Çekmeköy, Serindere, Farabi Sokak Mağdurları
Çekmeköy Park Direnişi
Dalyan Turizm Kültür ve Çevre Koruma Derneği
Disder
Doğa için Sanat Derneği
Dünya Mirası Adalar (DMA)
Don Kişot Bisiklet Kolektifi (DBK)
Empati Derneği
Fenerbahçe Kalamış Dayanışması (FKD)
Gökova Ekolojik Yaşam Derneği
İstanbul Avcılar Kültür Sanat Derneği
İstanbul Permakültür Kolektifi
Kadıköy Kent Dayanışması
Kazdağları Ekoloji Platformu
Kazdağları Kardeşliği
Kıyıda Hareketi
Kuşadası Çevre Platformu
Kuzey Ormanları Savunması (KOS)
Sokak Canlarını Koru Platformu
Şezlongsuz Datça İnsiyatifi
Türkiye Ormancılar Derneği (TOD) Marmara Şubesi
Uskumruköy Platformu
Validebağ Savunması
Validebağ Direniş
Yeryüzü Ekoloji Kolektifi
Bireysel imzacılar:
Ümmü Gülsüm Şakar- AKO
Orhan Cerav – Eco Afet Grubu
Sezai Kaya-TOD Marmara Şubesi
Şahinder Bayram-İklim Adaleti Koalisyonu
Neşe Seren – AKO
İrem Naz Çelik – Karıncalar Grubu
Prof. Dr. Gülen Özalp – TOD Marmara Şubesi
Gönül Gümüşoğlu Özer – Aydos Ormanı Savunması
Arif Belgin – Validebağ Gönüllüleri
Tülin Özturan – Validebağ Gönüllüleri
Hasan Ali Sarıkaya – KOS
Zuhal Turhan- Uskumruköy Platformu
Pelin Akmoren – Validebağ Gönüllüleri
Zerrin Bayraktar- İstanbul Doğa Savunmaları (İDS)
Turan Altun-İDS
Serdar Yüksel-İDS
Sevgi Çekiç-BMKD
Onur Kurhan-İDS
Hale Kulacaoğlu-İDS
Tülin Çelik-İDS
Ceylan Toraman-İDS
Osman Ustabaş- İDS
Cenk Çalışır -KOS
Emel Göller- İDS
Nursen Kadayıfçıoğlu-Aydos Ormanı Savunması
Dolunay Baykul -AAP
Harun Toptan-Ekoloji Birliği
İrfan Metin-İDS
Meriç Taylan-DBK
Ebru Kayı-İDS
Derya Tolgay-DMA
Doğa Su – FKD
Selin Çağlayan-BOGP
Neşe Şahna-Validebağ Gönüllüleri,
Esra Hızal-Ekoloji Birliği Kadın Meclisi (EBKM)
Derya Lim-EBKM
Füsun Kayra-EBKM
Fatoş Negiş-İstanbul NKP( Nükleer Karşıtı Platform)
Birçok çiftlik ürünlerini iklim değişikliğinin etkilerinden korumanın bir yolu olarak seraları tercih ediyor. Seralarda çalışan çiftçilerin sayısı giderek artarken yüksek sıcaklık ve neme maruz kalan işçilerin deneyimleri yeterince konuşulmuyor.
AP muhabirlerinin araştırması, “iklime dayanıklı gıda sistemi” vaatleriyle kurulan seralardaki çalışma koşullarının zorluklarına dikkat çekti.
Birçok serada sıcaklara karşı önlem alınmıyor, çiftçiler sıcaklardan nasıl korunabilecekleri konusunda ısı güvenliği eğitimleri sağlanmıyor ve sıcak çarpmasına yönelik koruma standartları bulunmuyor.
Dikey tarım şirketi Eden Greens‘in tarımdan sorumlu başkan yardımcısı Aaron Fields, ileri teknoloji seralarda çalışma koşullarının genellikle gözden kaçırıldığını söyledi.
Aşırı sıcaklar işçilerin üretkenliğini azaltıyor
Loughborough Üniversitesi‘nden araştırmacılar, iklim değişikliğinin tarım işçilerinin üretkenliği üzerindeki etkilerini inceledi. Sonuçlar, havalar ısındıkça işçilerin üretkenliğinin azaldığını ve daha az ürünün hasat edilmesi ve daha fazla işçiye ihtiyaç duyulmasıyla ekonomik kayıpların arttığını doğruladı.
Araştırmanın yazarlarından Jennifer Vanos, “İnsanların güvenli bir şekilde çalışabilmesi için kalp atış hızlarını düşürmeleri gerektiğini, bunun da aynı görevleri daha sıcak bir ortamda yapabilmek için egzersiz çıktılarını düşürmeleri anlamına geldiğini” söyledi.
Ancak ısı stresi, aşırı terleme, kramplar ve hızlı kalp atışına yol açtığı için seralarda güvenli çalışma koşullarının sağlanması mümkün olmuyor.
Aşırı sıcaklarda çalışmak baş dönmesi, halsizlik ve bayılma risklerini de arttırıyor. Özellikle yüksek nemli havalarda terin buharlaşarak vücudu serinleşmesi de zorlaştığı için yüksek sıcaklıklar daha tehlikeli hale geliyor.
‘İnsan sağlığını düşünmek zorundasınız’
Tarım işçileri üzerine birçok araştırma mevcut olsa da seraların çalışma koşulları ve seralardaki işçilerin deneyimleri konusunda yeterince araştırma yok. Seralar üzerine oluşturulan mevcut literatürün çoğu, insan sağlığından ziyade bitkilerin büyümesini ve üretimi daha etkili hale getirmeye odaklanıyor.
UCLA Isı Laboratuvarı‘nın kurucu direktörü Bharat Jayram Venkat, seraların çalışabilmesi için insan işçilere ihtiyaç olduğuna dikkat çekerek “Bu yüzden insan sağlığını düşünmek zorundasınız” dedi.
UC Merced‘in yaptığı farklı bir araştırma, hamile kadın tarım işçilerinde erken doğumların, düşük doğum ağırlığı ve doğum kusurları risklerinin daha yüksek olduğunu buldu. Ancak araştırmacılar, hamile kadın işçisi sayısı için örneklem bulmak zor olduğu için sonuçların genellenebilir olmadığını belirtti.
Aşırı sıcaklık ve nem seraları daha tehlikeli hale getiriyor
Sera üretimi giderek yaygın hale gelirken Hindistan‘daki Indira Gandhi Tarım Üniversitesi‘nden Shamim Ahamed ve Purvi Tiwari, seralarda çalışan tarım işçilerinin çalışma koşullarını inceledi.
Seraların sıcaklıkları arttırıcı etkisinin çalışılması gereken bir sorun olduğuna dikkat çeken araştırmacılar, sera çiftçilerinin bacak krampları, mide bulantısı ve baş dönmesi gibi sorunlarla karşılaştığını buldu.
Son yıllarda hükümetin kalkınma politikaları doğrultusunda Hindistan’da mevcut tarım arazilerinin azalamsı nedeniyle giderek yaygınlaşan seraların sıcaklıkları 50 dereceye kadar ulaşabiliyor.
Tiwari ve Ahamed, seralarda çalışan ve mide bulantısı, uyuşukluk ve dehidrasyon gibi sorunlar yaşayan işçilerle görüştü. Görüşmelerde sera işçilerinin ortalama kalp atışlarının açık alanda çalışan işçilere oranla yüzde 20 daha yüksek olduğu kaydedildi.
‘Seralar için çalışma standartları belirlenmeli’
Amerika Birleşik Devletleri‘nin (ABD) güncel tarım verilerine göre ülke genelinde seralarda ve fidanlıklarda çalışan işçilerin sayısı 16 bin arttı. Bu çalışanların çoğu seralarda çalışıyor olsa da henüz seralar için ısı düzenlemeleri belirlenmedi.
Giderek artan sıcaklıkların etkisiyle ABD eyaletleri iç mekanlara ısı kuralları getirdi. Seralarda çalışan işçilerin sayısındaki artış, seralar için de benzer kuralların getirilmesini sağlayabilir.
Ahamad, sera çiftçilerinin çalışma koşulları üzerine yeterince araştırma olmadığı için çalışma koşullarına düzenleme ve standartların getirilmesinin zor olduğunu belirtti.
Araştırmacılar, işçiler için uygulanabilecek güvenlik prosedürlerinin yanında UV, ısı ve neme maruz kalmayı önleyen temel bina yönetmeliklerinin uygulanabileceğine dikkat çekiyor.
Ancak seraların türüne göre özelleştirilmiş protokoller uygulanması da mümkün. Ahamed, bu kuralların belirlenmesi için daha fazla araştırma yapılması gerektiğini vurguladı.
Sokakta yaşayan hayvanların toplatılarak öldürülmesinin önünü açan yasa değişikliği tasarısı, TBMM Tarım ve Köyişleri Komisyonu’nda görüşülmeye devam ederken, Greenpeace Akdeniz, komisyonda yer alan milletvekillerine mail gönderilmesini sağlayan bir kampanya başlattı.
Kampanya sitesine girenler yasanın geri çekilmesi için komisyonda yer alan 27 kişiye tek tuşla mail gönderebiliyor.
Greenpeace anketinde teklife yüzde 94 ‘hayır’ sonucu çıktı.
Hayvanları Koruma Kanunu’nda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi, “bakımevine alman hayvanlardan saldırgan olan, bulaşıcı veya tedavi edilemeyen hastalığı bulunan ya da sahiplenilmesi yasak olan hayvanlara yerel yönetimlerce ötanazi yapılmasını” içeriyor.
Greenpeace Türkiye’nin kanunda yapılmak istenen değişikliğin çözüm olup olmayacağına dair anketine katılanların yüzde 94’ü “Hayır” yanıtı verdi. Büyük tepkilere ve hak savunucularının geniş çaplı protesto eylemlerine rağmen teklif bu hafta komisyona geldi.
Komisyonda 17 Temmuz’da yapılan birinci oturumda teklifin ilk üç maddesi kabul edildi. Sıradaki oturum 22 Temmuz Pazartesi günü gerçekleşecek.
‘Hala vakit var’
Greenpeace’in “Hala vakit var” başlığıyla başlattığı kampanya mailinde, bunun ülke tarihine önemli bir kırılma anı olarak yazılacağı vurgulanan vekillere şöyle sesleniliyor:
“Kanunun 20 yıldır yeterince uygulanmamasının, ilgili kurum ve kuruluşların görevlerini gerçekleştirmemesinin sonucunda geldiğimiz noktada çözüm, hayvanları yaşam alanlarından koparmak değil. En basit ve saf haliyle vurgulamak gerekirse, ülkemizde sıklıkla haberlere konu olan barınak koşullarından biliyoruz ki, sokaklardan toplanacak hayvanları, kapatıldıkları barınaklarda sağlıklı bir yaşam değil, hızlı ve acı dolu bir ölüm bekliyor.”
Sokak hayvanları için mevcut yasanın uygulanması çağrısı yapan mailde, çözümün hayvanları barınaklara kapatıp öldürmek değil, kısırlaştırma seferberliği başlatmak olduğu belirtiliyor:
“Sayın Milletvekili, hala vakit var, bu şiddetin önüne geçebiliriz. Çözüm için her türlü bilimsel araştırma, uygulama önerisi, başarılı dünya örneği önümüzde hazır duruyor. Hem sokaklarımızı daha güvenli hale getirebilir hem sokak hayvanlarımızın canlarını koruyabilir hem de birlikte yaşam kültürümüzü güvence altına alabiliriz.”
Komisyon üyelerine yasayı geri çekme çağrısında bulunan mail kampanyasına buradan ulaşabilir ve toplu mail gönderebilirsiniz.
İzmir Yaşam Hakkı Savunucuları‘nın düzenlemiş olduğu sokakta yaşayan hayvanları, “uyutmaya” ve “ötanazi” denilen öldürmeye yönelik yasa tasarısına karşı dün (18 Temmuz) saat 20.00’da başlayan protesto, basın açıklaması ve oturma eylemi altıncı gününde tamamlandı.
Yasa tasarısı görüşmelerine hayvan hakkı savunucularının ve STK’ların alınmamasına ve yasa tasarısına karşı çıkan muhalif milletvekillerinin susturulmaya çalışılmasına tepki gösteren İzmirli hayvan hakkı savunucuları yasa tasarısında geçen “saldırgan hayvan“ın nasıl tanımlanacağı sorusuna vurgu yaptı.
‘Yasa tasarısı sokakta yaşayan tüm hayvanları kapsıyor’
Yasa tasarısında kabul edilen maddeleri eleştiren yaşam hakkı savunucuları AKP, HÜDA-PAR ve Yeniden RefahPartisi‘nin köpekleri hedef göstermesine karşı çıkarak Hayırsız Ada katliamına değindi.
AKP iktidarının geldiklerinden beri nefret ve ayrıştırma politikası yürüttüğünü ve katilleri, tecavüz faillerini koruduklarını belirten İzmirli yaşam savunucuları hayvanların üretimi, ticareti ve hayvanları sokağa atanlara tepki gösterdi.
Kendileri hakkında “çocuk ve köpek arasında seçim yapıyormuşuz gibi” algı yaratıldığını belirten İzmirli hayvan hakkı savunucuları katliamı öngören yasa tasarısının sokakta yaşayan tüm hayvanları (kedi ve kuş da dahil) kapsadığına dikkat çekti.
Aktivistlerden çözüm önerisi: Günde 11 köpek kısıtlaştırılırsa bir yılda sorun çözülür
Fotoğraf: Efsun Yıldız
Günde 11 köpeğin kısırlaştırılması ile bu “sorunun” bir sene içinde çözüleceğini belirten yaşam hakkı savunucuları barınak rantı uğruna hayvanlara nefret pompalanmasına karşı çıktı.
Barınakların geçici bakım evleri olduğunu bir kez daha vurgulayan hayvan hakkı savunucuları yasanın geçmesi halinde uygulanmasına izin vermeyeceklerini, gerekirse sokaktaki hayvanlara kalkan olacaklarını belirtti.
Milletvekillerine hayır oyu kullanmalarını ve bizzat mecliste bulunarak muhalefet etmeleri çağrısında bulunan İzmirli hayvan hakkı savunucuları “bizler nasıl 6 gündür nöbet tutuyorsak siz de mecliste olmalısınız” dedi.
Aktivistler ayrıca AKP’li vekillere çocukları düşünüyorlarsa neden depremde kaybolan çocukların ve çocuk tecavüzlerinin araştırılması önergelerini reddettiklerini sordu.
Ahura Ritim Topluluğu’nun da destek verdiği İzmir Yaşam Hakkı Savunucuları AKP’nin yasa tasarısına karşı hayvanlar için nöbete devam edeceklerini belirtti ve katliama karşı çıkan herkesi nöbete davet ederek nöbetin 6. gününü sonlandırdı.
İngiltere‘de 2022 yılında ülkenin iklim politikalarını protesto etmek için önemli bir otoyolu kapatan Just Stop Oil grubundan iklim aktivistleri toplamda 21 yıl hapis cezasına çarptırıldı.
Protestoya katılan dört aktiviste dört yıl hapis cezası verildi, biri için ise rekor sayılabilecek beş yıl hapis cezasına hükmedildi. Just Stop Oil’e göre bunlar, İngiltere’de barışçıl bir protesto için verilen en ağır cezalar.
Beş yıl hapis cezasına çarptırılan Just Stop Oil ve Extinction Rebellion iklim grubunun kurucu ortağı, 58 yaşındaki Roger Hallam. Hakim, Hallam’ı “komplonun en üst seviyesinde” olan “teorisyen” ve “fikir adamı” olarak adlandırdı.
Dörder yıl hapis cezasına çarptırılan kişiler ise 38 yaşındaki Daniel Shaw, 58 yaşındaki Louise Lancaster, 35 yaşındaki Lucia Whittaker De Abreu ve 22 yaşındaki Cressida Gethin.
M25 otoyolunu kapatan iklim protestosu, Londra‘yı çevreleyen ana otoyolda dört gün boyunca trafiğin kilitlenmesine ve aksamasına neden olmuştu. Beş aktivist, İngiltere hükümetinin yeni petrol, gaz veya kömür projelerini onaylamamasını engellemek için düzinelerce eylemcinin M25 otoyolundaki çitlerden atlaması için görüntülü görüşme yaparak komplo kurmak ve kamu düzenini bozmak suçlamalarından suçlu bulundu .
Grup şimdiye dek, hükümetlerinin etkin bir iklim politikası yürütmemesini protesto etmek için Vincent Van Gogh‘un Ulusal Galeri‘deki ‘Ayçiçekleri’ tablosuna domates çorbası dökmekten, Stonehenge‘e turuncu boya püskürtmeye, Wimbledon tenis turnuvası ve diğer spor etkinliklerini aksatmaya kadar pek çok eylem yapmıştı.
Kamusal alanda yapılan bu eylemler halkın bazı kesimlerince tepkiyle karşılanırken, Avrupa kıtasındaki hükümetler de iklim aktivistlerine karşı giderek sertleşiyor, barışçıl eylemlere ardı ardına hapis ve para cezaları öngörülüyor.
Hakim: iklim krizi bir ‘inanç’ meselesi
Londra Southwark Crown Mahkemesi‘nde görülen Just Stop Oil davasında hakim Christoper Hehir, aktivistlerin ‘endişeli kampanyacılardan fanatiklere dönüştüğünü’ öne sürdü: “Açık gerçek şu ki, her biriniz bir süre önce endişeli bir kampanyacıdan fanatiğe doğru çizgiyi geçtiniz. Kendinizi iklim değişikliği konusunda ne yapılması gerektiğine dair tek hakem olarak atadınız .”
İklim sorunlarını “siyasi görüş ve inanç” olarak değerlendiren hakim, eylemin “ilgisiz ve kabul edilemez” olduğuna karar verdi. Jüriyi ise iklim kriziyle ilgili herhangi bir kanıtı görmezden gelmeye yönlendirdi ve bunun hukuka göre “makul bir mazeret” oluşturup oluşturmadığını değerlendirmekten alıkoydu.
M25 protestolarının ekonomik maliyeti 765 bin sterlin
Davanın savcısı, 45 kişinin 120 saat boyunca otoyolu kapattığını ve 700.000 sürücüyü etkilediğini söyledi. Ülkenin güvenlik otoritesine göre, polisin bu eylem sırasındaki mesaisi 1,1 milyon sterline (1,3 milyon avro) mal oldu ve tahmini ekonomik maliyet 765.000 sterlin (909.000 avro) olarak hesaplandı.
Savcı Jocelyn Ledward, 9 Kasım 2022’deki protesto sırasında bir polis memurunun motosikletinden düşerek beyin sarsıntısı geçirdiğini söyledi.
Just Stop Oil: Karar adaletin müstehcen bir şekilde çarpıtılması
Just Stop Oil ise hapis cezalarını şöyle değerlendirdi: Arkadaşlarımızın hapsedilmesi şiddet içermeyen eylemleri zoom üzerinden tartışan kişilerin tecavüzcülerden daha yüksek cezalar aldığı, bozulmuş bir demokratik sistemin kanıtı, ve adaletin müstehcen bir şekilde çarpıtılmasıdır.
Fosil yakıt şirketleri insanlığa savaş açıyor. Sevdiğimiz her şeyin kaybolmaması için gerekli önlemleri almaktan vazgeçmeyeceğiz.”
🚨 BREAKING: THE WHOLE TRUTH FIVE IMPRISONED FOR 4-5 YEARS
⛓️ Lucia, Cressie, Louise and Daniel have received 4 year prison sentences today, whilst Roger has received 5 years.
Daha önce barışçıl bir protesto için verilen en uzun ceza, Ekim 2022’de Londra’nın doğusundaki yoğun kavşakta trafiği 40 saat boyunca durduran Just Stop Oil (Petrol’ü Durdurun) pankartını açmak için Thames Nehri üzerindeki Kraliçe II. Elizabeth Köprüsü‘ne tırmanan Morgan Trowland‘a verilen üç yıllık hapis cezasıydı .
Trowland’ın itirazı geçen yıl, verilen hapis cezasının benzer suçlardan hüküm giymiş kişilerin cezalarından çok daha uzun olduğunu kaydeden hakimler tarafından reddedilmişti.
Bir diğer protestocu Amy Pritchard ise haziran ayında dünyanın en büyük fosil yakıt fon sağlayıcısı JP Morgan’a ait bir camı kırdığı gerekçesiyle 10 ay hapis cezası verilmişti.
Muğla’nın Bodrum ilçesinde bulunan Cennet Koyu’nda Cengiz İnşaat Sanayi ve Ticaret A.Ş. tarafından planlanan Kıyı Koruma Yapıları (Batık Dalgakıran) projesi için Çevresel Etki Değerlendirmesi (ÇED) süreci başlatıldı.
Şirketin Gölköy Mahallesi’ndeki üçüncü derece doğal sit ve üçüncü derece arkeolojik sit statüsündeki koyda, koyda koruma altında olan 678 bin metrekarelik arazide yapmak istediği tesis için kapasite artış projesine ‘ÇED gerekli değildir’ kararı verilmişti.
Şimdi de koydaki 305 ada 1 parsel ile 306 ada 1 parsel önü kıyı kenar çizgisinin deniz tarafında, yapmayı planlandığı Kıyı Koruma Yapıları (Batık Dalgakıran) projesi için dün (17 Temmuz) ÇED süreci başlatıldı.
Önemli doğa alanı içinde
Yeni başlatılan ÇED sürecine göre şirket, denizin dalgalı olmasını gerekçe göstererek yedi dalgakıran inşa etmek istiyor. Yapıların toplam alanı 3 bin 171 metrekare olacak ve inşaatında beton blok kullanılacak.
ÇED dosyasında yer alan bilgilere göre, dalgakıranların yapılmak istendiği alan ikinci derece doğal sit statüsüne sahip ve “önemli doğa alanı” kapsamında.
Projenin toplam yatırım bedelinin; etüt, plan, proje vb. giderleri ile mülkiyet giderleri (ön izin sözleşme bedeli ile 2. yıl ön izin bedeli toplamı) de dahil edilerek 65 milyon 247 bin 243,72 TL olacağı öngörüldü.
Akdeniz foku yaşam alanına yapılacaklar
Proje alanı; Aydın- Muğla İlleri 1/50.000 Ölçekli Bütünleşik Kıyı Alanları Planında, “3. Bodrum-Güney Milas Bölgesi” paftasında yer almakta olup planda Akdeniz Foku Yaşam Alanı içerisinde bulunuyor.
Parsellerin kıyı kesiminde, Akdeniz Foku üreme ve dinlenme için kullandığı herhangi bir kıyı mağarası bulunmuyor. Turizm konaklama tesisinin planladığı parseller, eğimli bir topografya üzerinde yer alıyor. Parsellerin kıyı tarafı, kıyı kenar çizgisinden kıyı çizgisine doğru, kayalıktan oluşan eğimli bir arazi yapısına sahip.
Şirket, bu arazi yapısının kıyılarda düzenleme yapılmadan kıyının kullanımına izin vermediği için sahil kesiminden ve denizden yararlanmak, etkin rüzgarlardan korunmak, kıyı erozyonunu ve kıyı tahribatını önlemek amacıyla kıyı koruma yapıları olarak batık dalgakıranlar planlandığını öne sürüyor.
Ne olmuştu?
Bodrum’un Gölköy Mahallesi’ndeki Cennet Koyu’nda koruma altında olan 678 bin metrekarelik arazide Cengiz İnşaat’ın yapmak istediği otel için Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı ilk olarak 2022’nin aralık ayında Bodrumluların ve ekoloji örgütlerinin tüm itirazlarına rağmen ‘ÇED Gerekli Değildir’ kararı vermişti.
Bunun ardından Bodrum Belediyesi, firmaya verilen ruhsatın iptal edildiğini açıkladı.
Ancak, araziye Özelleştirme İdaresi’nden satın alan Cengiz İnşaat, iptali yargıya taşıdı. Muğla İdare Mahkemesi de ruhsat iptaline yürütmeyi durdurma kararı verdi.
Buna göre, başta 440 kişilik olarak planlanan turistik tesisin kapasitesi 556 kişiye çıkarıldı. Kapasite artışı ile parselin 77.391,84 m² bölümünde otel, 151.923,06 m² bölümünde ise apart otel inşa edilecek.
Sürdürülebilir Ekonomi ve Finans Araştırmaları Derneği (SEFiA) ve APLUS Enerji ortaklığında yayımlanan “Elektrik Fiyat Hareketleri ve Yenilenebilir Enerji Kaynaklarının Piyasaya Etkisi-II” başlıklı rapor, yenilenebilir enerji kurulu gücündeki artışın elektrik faturalarını düşürerek tüketici enflasyonunu iyileştireceğini ortaya koyuyor.
Rapora göre, halihazırda lisansı olan güneş ve rüzgâr enerjisi projeleri hayata geçseydi (45GW), enflasyon 13,8 puan, ithal yakıta harcanan bütçe ise 3,6 milyar dolar az olacaktı.
2022 yılının son altı ayını ve 2023 yılının tamamını kapsayan çalışma, Türkiye’de yenilenebilir enerji santrallerinin ve bu santrallere verilen teşviklerin piyasaya etkilerini değerlendiriyor.
YEKDEM (Yenilenebilir Enerji Kaynakları Destekleme Mekanizması) santrallerinin dönem içerisinde yaşanan elektrik üretim maliyet artışlarına etkisini de ölçen çalışma, bugüne kıyasla daha çok rüzgâr ve güneş kurulu gücünün olacağı bir durumda elektrik üretim maliyetinin ne yönde değişeceğini analiz ediyor.
Çalışmaya göre, ihalesi iptal edilmiş yatırımlar ya da halihazırda ihalesi yapılmış, lisansı olan yenilenebilir enerji kurulu gücü zamanında devreye alınmış olsaydı (45 GW) pandemi sonrası kendini hissettirmeye başlayan küresel enerji krizi döneminde Türkiye’de elektrik üretim maliyetleri daha düşük olabilirdi. Yenilenebilir enerji üretiminin artırılması, enflasyonu düşürmenin yanında, Türkiye’nin enerjide dışa bağımlılığını ve böylelikle ithalat faturasını azaltabilir, karbon salımı azaltımında da katkı sağlayabilir.
Aralık 2023’te 23,5 GW olan güneş ve rüzgâr kurulu gücümüz 45 GW olsaydı:
Enflasyon daha düşük olacaktı. Rapor, Aralık 2023 itibarıyla yüzde 64,8 olarak gerçekleşen yıllık TÜFE enflasyonunun yüzde 51 olacağını ortaya koydu.
Daha az enerji ithalatı yapılacaktı. 2022 yılının son altı ayı için ülkenin ithal yakıt faturasının 5,3 milyar USD, 2023 yılının tamamında ise 3,6 milyar USD miktarında düşeceği hesaplanmıştır.
Elektriğin serbest piyasadaki fiyatı artan YEKDEM maliyetlerine rağmen 2022 yılı son altı ayı için gerçekleşen değerlere kıyasla yüzde 22,9, 2023 yılının tamamı için ise yüzde 11,3 daha düşük olacaktı.
Karbon emisyonu azalacaktı. Özellikle karbon yoğun kaynakların ikame edilmesi yoluyla 2022 yılının son altı ayında 13,1 milyon ton CO2 eşdeğeri, 2023 yılının tamamında ise 28,9 milyon ton CO2 eşdeğeri karbon azaltımı yapılacağı görülmüştür.
Rapora göre, yenilenebilir enerji üretiminin artırılması üretim maliyetlerinin ve enflasyonun düşürülmesi, enerjide ithalat bağımlılığının azaltılması, arz güvenliğinin sağlanması ve karbon emisyonlarının düşürülmesi gibi pek çok konuda olumlu katkı sunuyor.
SEFiA’nın Direktörü Bengisu Özenç Türkiye’de en son devreye giren elektrik zammına dikkat çekerek çıktıları şöyle değerlendiriyor:
“Türkiye’de son dönemde enflasyonda yaşanan sınırlı düşüşün devam etmesi beklenirken, elektrik üretim faaliyetlerindeki artış nedeniyle 1 Temmuz’da yürürlüğe giren yüzde 38’lik elektrik zammı bu düşüşün hızı konusunda soru işaretlerine neden oldu. Mesken tarifesindeki bu değişikliğin temmuz ayı enflasyonuna etkisinin 0,53 puan, 2024 yıl sonu enflasyonuna etkisinin ise 0,67 puan olacağı hesaplanıyor.
Yayımladığımız yeni çalışmamız ise enflasyonun düşüş eğilimine girdiği bu dönemde, sisteme daha yüksek yenilenebilir enerji entegrasyonuyla bu düşüşün hızlandırılabileceğini gösteriyor. Fosil yakıt gibi, çevresel maliyetlerinin yanında, enerji üretim maliyetlerini de artırma potansiyeli taşıyan kaynaklar yerine yenilenebilir enerjinin teşvik edilmesi, Türkiye ekonomisinin temel problemleri olan cari açık ve enflasyonu iyileştirecek, Türkiye’nin 2053 net sıfır hedefini de destekleyecektir.”
APLUS Enerji’nin Danışmanlık Müdürü Göksin Bavbek ise “Yerli ve temiz kaynaklardan elektrik üretiminin artırılması; Türkiye’nin iklim hedeflerine erişmesi, enerjide ithalat bağımlılığını azaltması ve olası arz krizlerine karşı direncini artırmasında en temel rolü oynayacaktır. 2022 yılında hazırladığımız çalışmanın devamı olan bu raporda söz konusu etkiler sayısal olarak ifade edilmekte ve doğrulanmaktadır” diyerek şu değerlendirmelerde bulunuyor:
“Geçtiğimiz beş yıl içerisinde yaşanan gelişmeler küresel enerji piyasalarının ne kadar kırılgan ve beklenmedik krizlere açık olduğunu net bir şekilde göstermiştir. Rapordan çıkarılan sonuçlar önümüzdeki yıllarda enerji piyasasında gerçekleşmesi olası küresel arz krizlerinden kaçınmak için yenilenebilir enerji kaynaklarının ne kadar önemli olacağını ortaya koymaktadır. Arz güvenliği sorunları aşılmış, son kullanıcılara düşük maliyetli elektrik sağlayan ve karbonsuzlaşmış bir enerji sistemine geçiş için maliyet açısından da en uygun kaynaklar haline gelmiş olan rüzgâr ve güneş yatırımlarını hızlandıracak uygulamaların ivedilikle hayata geçirilmesi gerekmektedir.”
Brezilya‘nın Sao Paulo eyaletinin 200 km kuzeybatısında bulunan Piracicaba Nehri‘nde çürüyen tonlarca ölü balık hakkında çevre kurumu soruşturma başlattı.
Yerel yetkililer, bölgedeki şeker ve etanol fabrikası Usina São José Açucar e Álcool‘dan ‘düzensiz atık su tahliyesi’ yapıldığını ve Piracicaba Nehri’ne akan endüstriyel atıkların tonlarca balığın ölümüne yol açtığını bildirdi.
Devletin çevre kurumu CETESB tarafından başlatılan soruşturmalar kapsamında nehirde 10 ila 20 ton kadar ölü balık olduğu tahmin ediliyor.
Nehirde çürüyen balıklar bir süredir bölgede kötü kokuların yayılmasına neden oluyordu. Nehrin yüzeyinde şişen balık cesetleri, bitkilere dolanmış halde bulundu.
Nehir, koruma bölgesinden geçiyor
Piracicaba Nehri, tropik sulak alanlarının biyolojik çeşitliliği ile bilinen koruma bölgesi statüsündeki Tanqua‘dan geçiyor.
Sao Paulo çevre dairesinin lisans müdür Adriano Queiroz, bir çevre felaketi olarak nitelendirdiği olayın ölçeği göz önünde bulundurulduğunda atılan çöplerin çevre ve biyolojik çeşitlilik üzerindeki etkilerinin yıllarca devam edeceğine dikkat çekti.
Yerel halk ise bölgede yaşanan ekokırımın kendi toplulukları üzerindeki etkilerinden endişeli.
Reuters kaynaklarının aktardığına göre bölgede geçimini balıkçılıkla sağlayan Ronaldo Evangelista, “Bütün bu balıkların öldüğünü görmek bana acı veriyor? Bize şimdi ne olacak?” dedi.
Mahkeme ekokırım için kanıt talep etti
Savcılar, hukuki ve cezai sorumlulukların belirlenmesi için suyun durumuna ilişkin detaylı bir rapor talep etti.
Kamu güvenliği sekreterliğinin yaptığı açıklamaya göre çevre suçu işlediği kanıtlanırsa şirkete ağır bir para cezası verilecek.
CETESB, kirliliği azaltabilmek için bölgedeki Salto Grande hidroelektrik santralinden nehre su deşarj edilmesini talep etti. Temiz suyun nehre aktarılmasıyla oksijen miktarının bir miktar iyileştiği ve balıkların hayatta kalması için uygun koşulların sağlandığı bildirildi.
Nehre atıklarını bırakmakla suçlanan şeker ve etanol fabrikası Usina São José Açucar e Álcool, muhabirlerin yorum taleplerine yanıt vermedi.
İzmir günlerdir Gaziemir, Buca, Foça, Bergama’da çıkan orman yangınlarıyla mücadele devam ediyor.
Yangınlar nedeniyle Adnan Menderes Havalimanı‘nda aksayan hava trafiği normale döndü.
Dün (18 Temmuz) saat 13.15’te Gaziemir ve Buca ilçelerinin arasındaki ormanlık bölgede çıkan yangın, yaklaşık 15 saat süren çabaların ardından Gaziemir ve Buca‘daki yangınlar kontrol altına alındı.
Tarım ve Orman Bakanı İbrahim Yumaklı, “Yangının meydana geldiği an itibarıyla; hava sıcaklığı 38 derece, rüzgar hızı saatte 53 kilometre, nem ise yüzde 25 olarak ölçülmüştür. Yangın; sıcak hava, düşük nem ve şiddetli rüzgarın etkisiyle kısa sürede etrafa yayılmış ve Gaziemir ilçesine bağlı Sarnıç, Fatih ve Hürriyet Mahallelerini tehdit eder hale gelmiştir. İzmir Valiliğimiz koordinasyonunda, Orman Genel Müdürlüğümüz, AFAD ve diğer kamu kurumlarımızla birlikte, herhangi can ve mal kaybı yaşanmaması adına, yangının tehdit ettiği yerleşim birimlerinde her türlü tedbir alınmıştır” şeklinde bilgilendirme yaptı.
Fotoğraf: Lokman İlhan – Anadolu Ajansı
Müdahale gece boyunca devam etti
Saat 13.25’te çıktığı bildirilen yangında saat 13.35’te başlayan müdahale gece boyunca devam etti.
İzmir Valisi Süleyman Elban, X hesabından söndürme çalışmalarında 7 uçak, 23 helikopter, 2 treyler çekici, 98 arazöz, 19 su tankeri, 1 paletli traktör, 21 tonajlı tanker, 8 dozer, 13 TOMA, 69 yunus timi, 26 trafik ekibi, 98 sivil ekip, sağlık ve itfaiye ekipleri ile 2172 personelin görevlendirildiğini söyledi.
Yangın komuta merkezinden insansız hava araçları, gece görüşlü kameralarla yangını takip ederken 4 helikopter de söndürme çalışmalarına havadan destek verdi.
Fotoğraf: Lokman İlhan – Anadolu Ajansı
Alevler yerleşim bölgesine ilerledi
Buca ilçesinin Sarnıç Mahallesi’nde yerleşim yerlerine doğru ilerleyen alevler, rüzgarın sürekli yön değiştirmesiyle söndürme çalışmalarını engelledi. Belediye başkanı Görkem Duman, yangın bölgesindeki incelemesinin ardından yangının kontrol altına alındığını ve bölgede soğutma çalışmaları yapıldığını bildirdi.
Gaziemir’in Zafer Mahallesi‘nde ise gece çıkan yangını, İzmir Orman Bölge Müdürlüğü’nün itfaiye ekiplerinin çalışmaları ve Milli Savunma Bakanlığı‘nın görevlendirdiği Kara Kuvvetleri Komutanlığı’na ait 3 adet AS-532 ve 2 adet CH-47 tipi helikopter ile kontrol altına aldı.
Fotoğraf: Lokman İlhan – Anadolu Ajansı
Yangın, şiddetli rüzgar nedeniyle Sarnıç Piknik Alanı çevresindeki yerleşim birimlerine yaklaştı. Sarnıç Mahallesi’nde tedbiren elektrikler kesildi. Vatandaşlar da yerleşim yerlerine yaklaşan alevlere karşı bölgedeki ağaçları ve evleri hortumlarla ıslattı. Alevlerin yerleşim bölgesine yayılmaması için Orman Bölge Müdürlüğü itfaiye araçları ve TOMA’larla evlerin önüne set kurdu.
Anadolu Ajansı‘nın aktardığına göre Sarnıç’ta arıcılık yapan Kemal Korkmaz, yangında 80 kovanının yandığını ve 500 bin liralık zarara uğradığını söyledi.
Çamlık Caddesi üzerindeki evler tedbir amaçlı tahliye edildi.
Fotoğraf: Lokman İlhan – Anadolu Ajansı
Foça’daki yangın kontrol altına alındı
Foça Kaymakamı Mehmet Türköz’ün açıklamasına göre 14.50’de Yenifoça Jandarma Komando Teröristle Mücadele Okul Komutanlığı‘nda başlayan yangın, rüzgarın etkisiyle çevreye yayıldı. Yangın, İzmir Orman Bölge Müdürlüğü’ne ait 3 uçak, 2 helikopter; İzmir Büyükşehir Belediyesi İtfaiyesi, Yenifoça Jandarma Komando Teröristle Mücadele Okul Komutanlığı ile Foça Deniz Üs Komutanlığı itfaiye araçları, emniyet ve jandarmaya ait TOMA’ların müdahalesiyle 22.30’da kontrol altına alındı.
Foça ilçesinin Fevzi Çakmak Mahallesi’nde çıkan yangın nedeniyle Hayat Foça Sitesi tahliye edildi. İzmir’e inmesi planlanan uçuşlar diğer havalimanlarına yönlendirildi. Uçuşlar 21.30’da normale döndü.
Orman İşletme Müdürü hayatını kaybetti
Bergama’da çarşamba günü başlayan ve 24 saat süren söndürme çalışmalarının ardından dün 15.30’da kontrol atlına alınabilen yangına müdahale edilirken Orman İşletme Müdürlüğü’ne ait bir pikap kontrolden çıktı. Çobanlar Mahallesi mevkiinde gerçekleşen kazada Bergama Orman İşletme Müdürü Şahin Dönertaş hayatını kaybetti, ulaştırma personeli Özgür Dilsiz yaralandı.
Yumaklı, “İzmir Bergama’daki orman yangınına müdahale sırasında içerisinde bulunduğu aracın devrilmesi sonucu yaralanan ve tedavi gördüğü hastanede şehit olan Orman İşletme Müdürü kardeşimiz Şahin Dönertaş’a Allah rahmet eylesin. Kabri nur, mekanı cennet olsun” diyerek baş sağlığı diledi.
48 yangına müdahale edildi
Bakan Yumaklı, dün ülke genelinde 14’ü kırsal 34’ü ormanlık alanda olmak üzere 48 yangına müdahale edildiğini açıkladı.
Yumaklı “İzmir-Buca, Kütahya-Gediz ve Balıkesir-Altıeylül‘de çıkan orman yangınlarına 14 uçak 30 helikopter 103 kara aracımız ve 647 ormanın kahramanı sevk edildi. Yangınları kontrol altına almak için havadan ve karadan müdahalemiz aralıksız sürüyor” şeklinde bilgilendirme yaptı.
Altıeylül’ün Paşaköy Mahallesi‘nde tarım arazisinde başlayarak ormana sıçrayan yangına Orman Bölge Müdürlüğü ve Balıkesir Büyükşehir Belediyesi ekipleri müdahale etti.
Sebebi belirlenemeyen yangında gözaltına alınan üç kişiden ikisi sorgu sonrasında serbest bırakılırken 1’i adliyeye sevk edildi.