Ana Sayfa Blog Sayfa 577

Dünya Bankası’nda lider arayışı: İklim konusunda geri kalmış birinin ayrılmasını memnuniyetle karşılıyoruz

Depremlerden etkilenen Türkiye’ye 1,78 milyar dolarlık destek sağlayacağının duyurulduğu Dünya Bankası‘nın lideri değişiyor. Geçtiğimiz hafta mevcut başkan David Malpass, görev süresinin bitimini beklemeden Haziran ayında istifa edeceğini duyurdu; bununla birlikte Dünya Bankası yeni lider arayışına girdi.

Trump tarafından atanmış olan Malpass, görev süresi boyunca Banka’nın kırılgan ülkelere borç krizi, COVID ve iklim değişikliği gibi önemli konularda yardımcı olmakta yavaş kalması nedeniyle kırılgan ülke liderleri ve çok taraflı finans alanında çalışan uzmanlardan büyük baskı görüyordu.

Geçtiğimiz yıl Malpass, bilimi kabul edip etmediğine dair soruların gündeme gelmesinin ardından iklim değişikliğiyle ilgili yorumlarını geri çekmek zorunda kalmıştı. Bu yorumlar, Barbados Başbakanı Mia Mottley ve ABD ve Almanya gibi kilit ülkeler de dahil olmak üzere dünya liderlerinin, Dünya Bankası’nın iklim eylemini artırmak için iş modelinde reform yapması çağrılarını desteklemesine yol açtı.

David Malpass

Halihazırda arayışların sürdüğü yeni liderden beklentiler, Banka’nın, merkezinde iklim değişikliğinin etkilerinin yer aldığı mevcut bağlamdaki küresel zorlukları başarıyla ele alabilmesi için Banka’nın yapısında reform yapmaya hazır olması gerektiği yönünde.

Malpass’ın yerine kimin geçeceğine ilişkin karar, aralarında ABD Hazine Bakanı Janet Yellen‘in de bulunduğu Banka’nın kilit üyelerine ait. Bakan Yellen, ABD’nin Malpass’ın yerine geçecek kişiyi yakında açıklayacağını belirtti ve banka yönetim kurulunun atama sürecini “şeffaf, liyakate dayalı ve hızlı” bir şekilde ilerletmesini umduğunu ifade etti. Bazı gruplar böylesine önemli bir atama için yapılacak araştırmanın açık, şeffaf ve adil olması gerektiğini savunuyor.

‘İklim ve kalkınma konusunda geri kalmış birinin ayrılmasını memnuniyetle karşılıyoruz’

Rapor sonuçlarına ilişkin değerlendirmelerde bulunan Natural Resources Defense Council Uluslararası İklim Kıdemli Stratejik Direktörü Jake Schmidt, “Kritik bir uluslararası finans kuruluşunun başından iklim ve kalkınma konusunda geri kalmış birinin ayrılmasını memnuniyetle karşılıyoruz” ifadelerini kullanarak şunları aktardı:

“İklim krizinin boyutlarını ve gelişmekte olan ülkelerin ihtiyaçlarını karşılamak üzere daha fazla ve daha iyi iklim finansmanını serbest bırakmak için cesur adımlar atmaya kararlı Dünya Bankası liderliğine ihtiyacımız var. Yeni liderlikle birlikte Dünya Bankası’nın, giderek artan bir ülke ve uzman korosunun ısrarla talep ettiği gibi hızla gelişmesi gerekiyor.”

Düşünce kuruluşu ODI Baş Araştırma Görevlisi Annalisa Prizzon ise şunları kaydetti:

“Dünya Bankası’nın düşük karbonlu dönüşümü gerçek anlamda sağlayabilmesi ve ülkeleri destekleyebilmesi için, liderinin de bunun tam anlamıyla arkasında olması gerekir. Dünya Bankası Başkanı’nın rolü için bir iş tanımı olsaydı, iklim değişikliğiyle mücadele ve uyum da bunun bir parçası olmalıydı.”

‘Dünyanın kalkınma bankasının başında bir kadının olmasının tam zamanı’

E3G Kamu Bankaları Lideri Sonia Dunlop da Dünya Bankası’nın gelecekteki liderine dair şu değerlendirmelerde bulundu:

“Şimdi dikkatimiz Dünya Bankası’nın bir sonraki liderine çevrilmelidir. Bu kişi, dünyayı saran gıda, enerji ve kalkınma krizlerini derinden kavrayan, iklim değişikliğini en önemli önceliklerinden biri olarak gören, çok taraflılığa derinden bağlı, gelişmiş ve gelişmekte olan ülkelerin tam desteğine sahip bir vizyoner olmalı. Ve elbette dünyanın kalkınma bankasının başında bir kadının olmasının tam zamanı.”

ONE ve E3G gibi uzman gruplara göre, yeni atanan kişinin Dünya Bankası’nı amacına uygun bir şekilde dönüştürmek için uzun bir yapılacaklar listesi mevcut:

  • 2023’te uluslararası kamu finansmanını daha adil ve amaca uygun hale getirmek için çok taraflı kalkınma bankaları arasında liderlik pozisyonu almak
  • G7‘nin Banka’yı reforme etme planının bir parçası olarak iklim değişikliği ile mücadele ve küresel halk sağlığı ve pandemi hazırlık sorunlarının ele alınması gibi ‘Küresel Kamu Malları‘ için finansmanını artırmak
  • Düşük gelirli ülkelerin yüzde 60’ının karşı karşıya olduğu mevcut borç krizine, borçluların yanı sıra kamu ve özel alacaklıları bir araya getiren çözümler bulmak
  • Uzun vadeli büyüme ve refahı artırmak için sürdürülebilir yatırımlar yapan düşük gelirli ülkeler için sermaye maliyetini düşürürken, ülkelere bu planlar için finansman geliştirme, maliyetlendirme ve güvence altına alma konusunda destek sunmak
  • Dünya Bankası’nın Sermaye Yeterliliği Çerçevesine ilişkin G20 tavsiyelerini kabul ederek bu yılın sonuna kadar kalkınma ve iklim finansmanı için yüz milyarlarca doların kilidini açmak
  • En kırılgan toplulukların dayanıklılığını artırmak için iklim adaptasyonu ve kayıp ve hasara yönelik imtiyazlı ve hibe finansmanını ölçeklendirmek
  • Kredilendirmeyi hızlandırmak ve borç alan ülkelerin (nihayetinde kredileri geri ödeyecek olan) vatandaşlarının kredilerin nasıl harcanacağı konusunda söz sahibi olmalarını sağlamak
  • Yıllardır kaçırılan hedefler ve tutulmayan sözlerin ardından iklim finansmanı için uluslararası kamu finansmanını yeninden düzenlemek…

 

İskenderun Devlet Hastanesi’yle ilgili suç duyurusu: Tüm yetkililer cezalandırılsın

Hekim Birliği Sendikası üyesi doktorlar, Maraş depremlerinde yıkılan İskenderun Devlet Hastanesi ile ilgili olarak suç duyurusunda bulundu.

6 Şubat’ta Maraş merkezli meydana gelen depremlerde hastane de ağır hasar gördü ve yıkıldı. İskenderun Devlet Hastanesi‘nin A bloku da tamamen yıkılırken 70 kişi hastanenin enkazında hayatını kaybetti. Dün akşam (20 Şubat) Hatay merkezli meydana gelen 6,4 büyüklüğündeki deprem sonrası İskenderun Devlet Hastanesi tahliye edildi. Hastanenin yanındaki boş alana acil vakalar için sahra çadırı kuruldu.

Yıkılan A blokun depreme dayanıksız olduğu ve yıkılabileceği yönünde bir Bilirkişi Raporu’nun 2012’de hazırlandığı ortaya çıktı.

bianet‘in aktardığına göre; Hekim Birliği Sendikası Hukuk Müşaviri Av. Ümit Erdem tarafından hazırlanan ve sunulan Şikayet Dilekçesi ile İskenderun Devlet Hastanesi’nin A blokunun tamamen yıkılması ve aralarında hekimler, sağlık çalışanları ve hastaların da olduğu 70 kişinin ölümü ile ilgili olarak, hastanenin depreme dayanıklı olmadığına dair raporun verildiği 2012 yılından bugüne kadar geçen süreçte, hiçbir iş veya işlem yapmayan, güçlendirme çalışması başlatmayan veya yıkım kararı almayan tüm yetkililerin cezalandırılmaları için İskenderun Cumhuriyet Başsavcılığı Deprem Suçları Soruşturma Bürosu‘na suç duyurusunda bulunuldu.

‘Yurtdışı çıkış yasağı’ ve ‘günlük imza şartı’ talebi

Hekim Birliği Sendikası Genel Başkan Yardımcı Op. Dr. Çağlar Yıldırım, “İhmaller zincirinin ve sorumlularının takipçisi olacağımıza söz veriyoruz” dedi.

Hekim Birliği Sendikası Hukuk Müşaviri Av. Ümit Erdem de, “Şikayetimiz ile birlikte, tespit edilecek şüpheliler hakkında, tedbir mahiyetinde ‘yurtdışı çıkış yasağı’ ve ‘günlük imza şartı’ şeklinde adli kontrol kararları verilmesini de talep ettiklerini” beyan etti.

IEA: Küresel metan emisyonları rekor seviyede seyrediyor

Küresel metan emisyonları geçen yıl 135 milyon tonla rekor seviyede kalmaya devam etti. Metan emisyonlarının yüzde 75 azaltılmasına imkan sağlayan teknolojiler mevcut olmasına rağmen, fosil yakıt üreticileri bu düşüşü sağlamak için 2022’deki gelirlerinin sadece yüzde 3’üne denk gelen 100 milyar dolarlık yatırımı gerçekleştirmedi.

Uluslararası Enerji Ajansı‘nın (IEA) Küresel Metan Takipçisi raporuna göre, Sanayi Devrimi’nden bu yana görülen küresel sıcaklık artışının yüzde 30’u metan emisyonlarından kaynaklanıyor. Küresel enerji sektörü metan emisyonlarının yüzde 40’ını oluştururken, tarımdan sonra ikinci sırada yer alıyor.

Metan, hem karbondioksitten daha hızlı dağılıyor hem de daha kısa ömürlü olmasına rağmen karbondioksitten daha güçlü bir sera gazı.

İklim değişikliğiyle mücadele hedefleri ve çabalarına rağmen, enerji sektöründe ağırlıklı olarak fosil yakıtlardan kaynaklanan metan emisyonları 2019’daki rekor seviyesinin hafif altında kalarak 2022’de 135 milyon ton oldu ve rekor seviyeye yakın seyretti.

Kömür, petrol ve doğal gaz: Her birinden 40 milyon ton metan emisyonu

Kömür, petrol ve doğal gaz sektörlerinin her biri 40 milyon ton metan emisyonuna yol açtı. Uydu görüntüleri sadece 2022’de petrol ve gaz operasyonlarından kaynaklı 500 “süper salım” olayı tespit ederken, kömür operasyonlarından da 100 metan emisyon salımı belirlendi.

IEA raporuna göre, petrol ve gaz sektöründen kaynaklanan metan emisyonları mevcut teknolojilerle yüzde 75 azaltılabilir. Buna rağmen, sektörün metan emisyonlarını azaltmak için aksiyon almaması bu düşüşün sağlanmasını engelliyor.

‘Metan emisyonları hala çok yüksek ve yeterince hızlı düşmüyor’

Petrol ve gaz şirketlerinin enerji krizindeki yüksek fiyatlar nedeniyle 2022’de yüksek seyreden gelirlerinin sadece yüzde 3’ü ile metan emisyonlarını yüzde 75 azaltmak için gerekli 100 milyar dolarlık yatırıma ihtiyaç duyuluyor.

AA‘dan Nuran Erkul Kaya‘nın aktardığına göre; IEA Başkanı Fatih Birol, rapora ilişkin değerlendirmesinde, metan emisyonlarının azaltılmasında ufak da olsa ilerleme olduğunu belirterek, “Metan emisyonları hala çok yüksek ve yeterince hızlı düşmüyor. Küresel ısınmayı sınırlandırmak için metan emisyonlarını azaltmak en ucuz opsiyonlar arasında ve bunu yapmamanın bir bahanesi yok” ifadelerini kullandı.

Geçen yıl Kuzey Akım doğal gaz boru hattındaki patlamanın atmosferde büyük miktarda metan emisyonuna yol açtığını dile getiren Birol, şunları kaydetti:

“Ama dünyadaki normal petrol ve gaz operasyonları her gün Kuzey Akım boru hattının patlamasından kaynaklı miktar kadar metan emisyonuna yol açıyor. Maalesef, metan emisyonları yeni bir konu değil ve inatçı şekilde yüksek seyretmeye devam ediyor. Birçok şirket, küresel enerji krizi nedeniyle uluslararası gaz ve petrol piyasalarındaki türbülans döneminde yüksek karlar elde etti. Fosil yakıt üreticileri metan emisyonlarını azaltmak için hızla harekete geçmeli ve tabii politika yapıcılar da.”

Küresel metan emisyonlarını azaltmak için İskoçya’nın Glasgow kentinde düzenlenen Birleşmiş Milletler İklim Zirvesi COP26′da birçok ülke Küresel Metan Taahhüdü‘ne imza atmıştı. Katılımcı ülkelerin sayısı 150’ye ulaşırken, bu ülkeler 2030 itibarıyla metan emisyonlarını yüzde 30 azaltma taahhüdünde bulunmuştu.

Söz konusu katılımcı ülkeler insan aktivitelerinden kaynaklanan metan emisyonlarının yüzde 55’i ve fosil yakıt operasyonlarından kaynaklı metan emisyonlarının da yüzde 45’ini oluşturuyor.

HDP’den İskenderun ilçe yöneticisi dahil 10 kişiye yapılan işkenceyle ilgili suç duyurusu

HDP, Hukuk ve İnsan Hakları Komisyonu ile parti avukatlarının Hatay’ın İskenderun ilçesinde aralarında HDP İskenderun yöneticisi Rıdvan Atman‘ın da bulunduğu 10 kişiye işkence yapıldığı iddiası ile ilgili suç duyurusunda bulunduğunu bildirdi.

Başvuruda Hatay Valisi ve Emniyet Müdürü, İskenderun İlçe Emniyet Müdürü ve işkence fiilini işlemiş olduğu iddia edilen kamu görevlileri hakkında işkence suçu işlemekten işlem yapılması istendi:

“Yaşanan deprem felaketinde yakınlarını kaybetmiş, evleri yıkılmış ve iş yerlerini tahliye etmek zorunda kalan suçsuz insanlara, görevli kolluk personelleri tarafından ağır işkence yapılmıştır. İşkence Anayasa’da, 5237 sayılı Türk Ceza Yasasında ve birçok uluslararası sözleşmede yasaklanmıştır. İşkence ve kötü muamele yasağı uluslararası ölçekte yasa ile teminat altına alınan bir suç tipidir.

“Maalesef ki dosya şüphelilerine kaba dayak atılmış, yüzlerinde ve vücutlarında ciddi patlak ve morartılar oluşmuş, hakaret edilmiş, onur kırıcı davranışlar sergilenmiş, ters kelepçe ile yüzleri duvara doğru çevrilmiş ve o şekilde ayakta bekletilmişlerdir. Bahse konu işkence ve kötü muamele görüntüleri ile darp edilmiş kişilerin görüntülerini ekte savcılığınıza sunmaktayız.”

Prof. Naci Görür, Bingöl ve Adana için deprem uyarısında bulundu

Bilim Akademisi Üyesi Yer Bilimci Prof. Dr. Naci Görür, Bingöl ve Adana için deprem konusunda uyarıda bulundu. Hatay’da deprem olabileceğini daha önce söyleyen Prof. Dr. Naci Görür, Hatay’da bundan daha büyük bir depremin beklenmediğini belirterek Bingöl ve Adana’ya yönelik uyarısını yineledi. Prof. Dr. Övgün Ahmet Ercan da Bingöl’le ilgili uyarıda bulundu.

Prof. Dr. Naci Görür, TGRT televizyonunda yaptığı açıklamada, “Doğu Anadolu fayı büyük ölçüde sadece Bingöl Karlıova hariç çok büyük ölçüde enerjisini boşalttı diye düşünüyorum. Bir Adana yöresi kaldı, bu Doğu Anadolu fayının bir uzantısı. Adana’da da belli büyüklükte bir deprem bekliyoruz” dedi.

Hatay konusundaki uyarısını hatırlatan Görür, “Maraş depremleri olduğu zaman iki yere dikkat çektik. Bir dedik Adana havzasına dikkat edin ve Hatay’a dikkat edin. Uyarma nedenimiz de çok basit, herhangi bir yerde doğrultu atımlı fayda deprem olursa enerjinin bir kısmı da güneyine nakledilir. Maraş civarında depremler olunca onun güneyinde kabaca Hatay ve Adana var. Her iki tarafı da uyardık” ifadelerini kullandı.

Görür, “Şimdi 6.4 oldu, ben bundan sonra daha büyük bir deprem burada olacağını sanmıyorum. Bu Doğu Anadolu fayı büyük ölçüde sadece Bingöl Karlıova hariç çok büyük ölçüde enerjisini boşalttı diye düşünüyorum. Bir Adana yöresi kaldı, bu Doğu Anadolu fayının bir uzantısı. Adana’da da belli büyüklükte bir deprem bekliyoruz. Bu da gerçekleşirse tahmin ediyorum ki Doğu Anadolu fayı ve Ölüdeniz fayı bizim Türkiye sınırları içerisinde enerjinin önemli bir kısmını boşaltarak bir suskunluğun içerisine girecek demektir. Kıbrıs’ta da doğrusu biz bu Maraş depremlerinin ardından bir hareketlilik bekliyoruz. Kıbrıs’ın özellikle kuzey kesimlerinde olabilir” ifadelerini kullandı.

Prof. Dr. Ercan’dan Bingöl uyarısı

Halk TV canlı yayınında konuşan Prof. Dr. Övgün Ahmet Ercan, Maraş ve Hatay’da yaşanan depremlerin ardından Bingöl Palu merkezli bir deprem gerçekleşebileceği uyarısında bulundu. Ercan, şunları söyledi:

“Şimdi yeni bir deprem… Tabii benim buradaki konuşmalarım bazen bizi dinleyen kişiler tarafından korku yaratır ama bilimsel gerçekleri söylemezsek olmaz. Palu Bingöl, bana göre potaya girmiştir. Çoğunun dikkatini çekmedi ama geçen akşam Palu’da 5 büyüklüğünde deprem oldu. Kimsenin dikkatini çekmedi. Arkasından 4.5, 4.3 büyüklüğünde depremcikler oluyor. Bu çok olağan. Çünkü Kahramanmaraş depreminden sonra gerginliğin bir kısmının Hatay, Adana ve Osmaniye’ye doğru kaydığını belirtmiştim. İşte onun sonucunda 6.4 oldu.”

Hatay depremlerinde can kaybı altıya yükseldi

Afet ve Acil Durum (AFAD) Yönetimi Başkanlığı verilerine göre dün ( 20 Şubat) saat 20.04’te kaydedilen merkez üssü Hatay‘ın Defne ilçesi olan 6.4 büyüklüğünde, üç dakika sonra ise merkez üssü ise yine Hatay‘ın Samandağ ilçesinde 5.8 büyüklüğündeki depremler sonrası can kaybı altıya yükseldi. 294 kişinin ise yaralandığı bildirildi.

Defne ilçesindeki deprem zeminden 16.74 kilometre; Samandağ merkezli deprem ise 7 kilometre derinlikte meydana geldi. Kahramanmaraş merkezli depremlerin ardından 15 gündür beşik gibi sallanan bölgede son depremler şiddetle hissedildi. Depremlerin ağır hasarlı birçok binada yıkıma neden olduğu belirtildi.

Kent merkezinde yer alan valilik binasının bir kısmının da saat 20.04’teki deprem ve artçı sarsıntıların etkisiyle yıkıldığı ifade edildi.

Vatandaşlar, yetersiz çadır tedariki nedeniyle soğuk havadan korunmak için evlerine girmek zorunda kalmışlardı. Birçok vatandaş bu depremlere binalarının içindeyken yakalandı. Vatandaşlar iki haftadır sıcak bir barınma alanı talebinde bulunuyor.

Ayrıca NTV yayınına bağlanan Samandağ Belediye Başkanı Refik Eryılmaz, “Depremle birlikte elektrikler kesildi. İnsanlar güvenli yerlere kaçmaya çalışıyor araçlarıyla. Ağır ve orta hasarlı binalar bu depremle birlikte yıkıldı. Her taraf karanlık olduğu için enkazlarda kimse olup olmadığını teyit edemedik. İlçede şu anda herkes dışarıda” dedi. Eryılmaz şöyle devam etti:

“Bugüne kadar hava çok kötüydü. Çadırı olmayan vatandaşlar eve girmek zorunda kaldı. İnsanları bu şekilde ölüme terk etmenin anlamı yok. Vatandaşlarımız bir an önce çadır ihtiyacının karşılanmasını talep ediyor.”

Sağlık Bakanı Fahrettin Koca, sosyal medyadan yaptığı açıklamada Hatay ve ilçelerinde 95 hastanın tedbiren başka hastanelere sevk edildiğini belirterek, “Hatay Tıp Fakültesi ile İskenderun ve Reyhanlı Devlet hastanelerinde yatan toplam 95 hastamız, yeni iki depremden sonra, tedbiren, Adana ve Dörtyol hastanelerine sevk edilmiştir. Hatay’da Sahra Hastanelerimiz görev başında. Adana ve Dörtyol’da doluluk oranlarımız oldukça düşük” ifadelerini kullandı.

Hastanelerde çatlaklar…

Twitter hesabından yaptığı paylaşımda, 18’i ağır 294 kişinin yaralandığını bildiren Bakan Koca, “6 Şubat depremlerinden sonra hizmetlerini sürdüren sağlık kurumlarımızdan bazılarında, bu üçüncü depremde, şu anda detaylı incelemesi mümkün olmayan bazı çatlaklar oluştuğu görülmüş ve hastalarımız tedbir gereği sevk edilmiştir. Yaralılarımıza, hastalarımıza, bölge halkına ve ülkemizin bütün insanlarına tekrar geçmiş olsun dileklerimi sunuyorum. Allah, sağlık ve iyilikle acılarımızı hafifletsin, yeni acılar ve endişelerden korusun” dedi.

Vahit Kirişci: Baraj güvenliğini tehdit eden bir durum bulunmuyor

Tarım ve Orman Bakanı Vahit Kirişci, Twitter hesabından yaptığı paylaşımda, “Hatay merkezli iki depremin ardından DSİ ekiplerimiz bölgedeki barajlarımızı yerinde inceliyor. İlk tespitlerimize göre Hatay’daki Yarseli ve Büyük Karaçay barajlarımızda, baraj güvenliğini tehdit eden bir durum bulunmuyor. Hatay’ımıza, tüm milletimize bir kez daha geçmiş olsun” ifadelerini kullandı.

Hatay’da 6.4 ve 5.8 büyüklüğünde iki deprem

Kahramanmaraş merkezli depremlerin etkilediği illerde enkaz kaldırma çalışmaları sürerken bölgeden korkutan bir deprem haberi daha geldi.

AFAD ve Kandilli Rasathanesi saat 20.04’te merkez üssü Hatay‘ın Defne ilçesi olan 6,4 büyüklüğünde deprem meydana geldiğini açıkladı. Deprem çevre illerde de hissedildi.

Arka arkaya iki deprem

Bu depremden üç dakika sonra Samandağ ilçesinde saat 20.07’de bir deprem daha oldu. 5.8 büyüklüğündeki depremin yerin 7 kilometre derinliğinde gerçekleştiği öğrenildi.

Samandağ’da saat 20.19 ve 20.24’te 5,2 büyüklüğünde iki sarsıntı daha kaydedildi.

Hatay Valisi Rahmi Doğan, AA muhabirine, “Kentte deprem nedeniyle bazı ihbarlar aldık, bunları değerlendiriyoruz, taramalarımız sürüyor” dedi.

Çadırlardaki sobalar devrildi

CNN Türk canlı yayınında deprem sırasında yayında olan muhabir Buse Deviren, deprem anında çadırlardaki sobaların devrildiğini söyledi. Deviren, “İnsanlar çadırlarından bile çıktılar. İnsanlar ağaçların devrilmesinden bile korktular” ifadelerini kullandı.

AFAD’ın Twitter hesabındaki paylaşımda ‘Önemli’ notuyla “Deprem sonrası bölgedeki hasarlı yapılara kesinlikle girmeyin. Riskli binaların çevresinde bulunmayın. Doğru bilgi için resmî kaynakları takip edin” uyarısı yapıldı.

Sarsıntının ardından ilk depremlerde hasar alan binaların yıkıldığı, ortalığı toz dumanlarının kapladığı bildirildi. Çok sayıda ambulansın da kent içinde harekete geçtiği görüldü.

AFAD ayrıca vatandaşların sahil şeridinden uzak durması, denizin 50 cm’e kadar yükselebileceği uyarısı yaptı.

Artçı değil, bağımsız deprem

Jeolog Okan Tüysüz de NTV canlı yayınında şu değerlendirmeyi yaptı:

“Bu tetiklenen bir deprem bu artçı bir deprem değil. Antakya’nın içerisinden Akdeniz‘e bir fay var. Avrupa Sismoloji Ajansı bunu 6.6 olarak veriyor. Kırılan fayın stres biriktiren yeriydi. Göksun-Savrun Fayı yine deprem oluşturabilecek bir bölge. Orada birkaç bin yılda bir deprem oluyor ama dengeler büyük ölçüde değişti. 6 Şubat’ta olan depremin kuzeyi. Bingöl-Palu bölgesi de stres biriken ve tetikleme olacak olan bölgeler. Bu bölgelerde dikkatli olmak gerekiyor. 6.4 yüzeye çıkan ve yüzey kırığı yaratan bir faydır. Antakya-Samandağ’da arasında bu büyüklükte bir tane daha olabilir.”

Ortadoğu’da birçok ülkede hissedildi

Hatay’ın Defne ilçesinde meydana gelen 6,4 büyüklüğündeki deprem Ortadoğu ve Kuzey Afrika’yı da salladı.

Deprem Lübnan‘da başkent Beyrut başta olmak üzere tüm kentlerde hissedildi. Paniğe kapılan vatandaşlar dışarı çıkarak toplanma alanlarına geçti.

Hatay merkezli deprem Suriye, Ürdün, Irak, Filistin, İsrail ve Mısır‘da da hissedildi.

Japonya, Fukişima’nın 1.3 milyon tonluk atık suyunu denize salmaya hazırlanıyor

Japonya, 2011 yılında meydana gelen 9.0 büyüklüğündeki Tohoku depremi ve ardından gelen tsunamiden etkilenen Fukuşima Nükleer Santrali‘nden bir milyon tondan fazla arıtılmış atık suyu denize salmaya hazırlanıyor.

Yaklaşık 12 yıl önce meydana gelen deprem ve tsunami, Fukushima Daiichi santralinin  soğutma sistemlerini yok ederek, üç reaktörün erimesine ve büyük miktarda radyasyon salınmasına neden olmuştu.

Yüksek oranda radyoaktif kalan üç reaktör çekirdeğini soğutmak için kullanılan suyun bir kısmı o zamandan beri denize sızdı, ancak bir kısmı da toplanıp tanklarda depolandı. Ancak biriktirilen büyük miktarda atık suyun ne yapılacağı hep tartışma konusu oldu.

Ülkenin nükleer düzenleyicisi, çevresel risklerin minimum düzeyde olduğunu söyleyerek, tesisin operatörünün arıtılmış radyoaktif suyu 2023’te serbest bırakma planlarını, geçen yıl mayıs ayında onaylamıştı. Bu, devam eden tesis temizleme ve hizmetten çıkarma sürecinin bir sonraki ana aşaması.

TEPCO operatörü bu birikimden kurtulmak için 1,3 milyon ton atık suyu denize boşaltmak istiyor. Suyun radyonüklidlerin çoğunu gidermek için filtrelendiğini ve bu da salınımı güvenli hale getirdiğini iddia ediyorlar. 

Tesis, günde 100.000 litre kirli su üretiyor. Bu, yeraltı suyu, bölgeye sızan yağmur suyu ve soğutma için kullanılan suyun birleşimi.  Tesiste şu anda 1,32 milyon tondan fazla arıtılmış atık su depolanmış durumda. Bu da depolama kapasitesinin yüzde 96’sını oluşturuyor.

Japon hükümeti tarafından onaylanan bir plana göre, bu suyun tahliyesinin bu ilkbahar veya yaz aylarında başlaması bekleniyor.

AFP

TEPCO, birkaç filtreleme sisteminin sezyum ve stronsiyum da dahil olmak üzere sudaki 62 radyoaktif elementin çoğunu ortadan kaldırdığını, ancak radyoaktif bir hidrojen formu olan trityumun kaldığını öne sürüyor.

Uluslararası Atom Enerjisi Kurumu (IAEA) da salımın uluslararası standartları karşıladığını ve “çevreye herhangi bir zarar vermeyeceğini” söyledi.

Kampanya: Fukuşima’nın radyoaktif suyu okyanusa boşaltılmasın

Ancak Çin ve Güney Kore dahil olmak üzere komşu ülkeler başta olmak üzere, çevre aktivisti gruplar, yerel sakinler ve balıkçılar, atık suyun denize salınmasına şiddetle karşı çıkıyor.

Yerel balıkçılar, atık suyu serbest bırakmanın, insanları avladıkları balıkları satın alma konusunda çok daha temkinli davranmaya iteceğini söylüyor.

Çevre örgütü Greenpeace ise deşarjın Pasifik Okyanusu‘nu “kirleteceği”ni belirtiyor. AFP‘ye konuşan Greenpeace Japonya İklim/Enerji Kampanya Sorumlusu Kazue Suzuki,  Suyu uzun vadede depolayıp işleyerek radyasyon tehlikelerini en aza indirmek için mevcut en iyi teknolojiyi kullanmak yerine, en ucuz seçeneği, suyu Pasifik Okyanusu’na boşaltmayı seçtiler” dedi.

Fukuşima operatörleri radyoaktif suyu boşaltmak için denizaltı tüneli inşa edecek

Su, denizaltına döşenen borularla bırakılacak

Firma arıtılmış su tanklarında tuttukları balıkların görüntülerini yayınlayarak, deşarjın su altı yaşamına hiç bir zararı olmayacağını da iddie ediyor. Denemelerden sorumlu Kazuo Yamanaka, “ALPS ile işlenmiş suda tutulan balıklar… bir dereceye kadar trityum yutarlar. Ancak hayvan normal deniz suyuna aktarıldıktan sonra, balıktaki trityum seviyesi hızla düşer” dedi.

Fukişima’daki nükleer felaket için Tepco’nun eski patronlarına 12 trilyon yen tazminat cezası

20 yılda 33 seçime müdahale eden dezenformasyon ekibi ‘Jorge Takımı’ ifşa edildi

Yeni bir soruşturma, bilgisayar korsanlığı, sabotaj ve sosyal medyada otomatik dezenformasyon kullanarak dünya çapında 30’dan fazla seçimi manipüle ettiğini iddia eden İsrailli girişimcilerden oluşan bir ekibi gün yüzüne çıkardı.

The Guardian‘ın aktardığına göre, birim “Jorge” takma adıyla gizli çalışmalar yürüten ve görünüşe göre yirmi yıldan fazla bir süredir çeşitli ülkelerdeki seçimlerde fark edilmeden çalışan 50 yaşındaki eski bir İsrail özel kuvvetler ajanı olan Tal Hanan tarafından yönetiliyor.

Hanan’ın maskesi, uluslararası bir gazeteciler konsorsiyumu tarafından düşürüldü. “Jorge Takımı” kod adını kullanan Hanan ve birimi, The Guardian’a sızdırılan gizli kamera görüntüleri ve belgelerle açığa çıktı.

Soruşturma, seçimlere iz bırakmaksızın gizlice karışmak için özel bir hizmet sunan Jorge Takımı tarafından dezenformasyonun bir silah haline nasıl getirildiğine dair olağanüstü ayrıntıları ortaya koyuyor. Grup aynı zamanda kurumsal müşteriler için de çalışıyor.

Hanan, kimliklerini gizleyen muhabirlere, başkalarının “karanlık işler” olarak tarif ettiği “hizmet”lerinin, kamuoyunu gizlice manipüle etmek isteyen istihbarat teşkilatları, siyasi kampanyalar ve özel şirketler tarafından kullanılabileceğini, bunların şu ana kadar Afrika, Güney ve Orta Amerika, ABD ve Avrupa‘da kullanıldığını söyledi.

Jorge Takımı’nın anahtar niteliğindeki hizmetlerinden biri, ileri düzey bir yazılım paketi olan Gelişmiş Etkili Medya Çözümleri, kısaca “Aims”. Bu yazılım, Twitter, LinkedIn, Facebook, Telegram, Gmail, Instagram ve YouTube‘daki binlerce sahte sosyal medya profilinden oluşan geniş bir orduyu kontrol ediyor. Hatta bazı avatarlarda kredi kartları bulunan Amazon hesapları, bitcoin cüzdanları ve Airbnb hesapları bile bulunuyor.

Tal Hanan. Fotoğraf: Haaretz / TheMarker / Radio France

Jorge Takımı’nı soruşturan gazeteciler konsorsiyumunda Le Monde, Der Spiegel ve El País dahil 30 medya kuruluşundan muhabirler yer alıyor. Dezenformasyon endüstrisine yönelik daha geniş bir soruşturmanın parçası olan proje, görevi suikasta kurban giden, tehdit edilen veya hapse atılan muhabirlerin çalışmalarını takip etmek olan Fransız kar amacı gütmeyen bir kuruluş olan Forbidden Stories tarafından koordine ediliyor.

Gizli görüntüler, Jorge Takımı’na potansiyel müşteriler gibi davranan üç muhabir tarafından çekildi. Kaydedilen altı saati aşkın toplantılarda Hanan ve ekibi, Gmail ve Telegram hesaplarına erişmek için bilgisayar korsanlığı tekniklerini kullanmak da dahil olmak üzere rakipler hakkında nasıl istihbarat toplayabileceklerinden bahsediyor. Materyallerinin meşru haber kaynaklarında yer almasıyla ve bu materyallerin daha sonra Aims bot yönetim yazılımı tarafından yayılmasıyla övünüyor.

Stratejilerinin çoğu, rakiplerin kampanyalarını aksatmak veya sabote etmeye yönelik gibi görünüyor: Ekip, karısı aldatıldığını düşünerek yanlış bir izlenime kapılsın diye, bir politikacının Amazon hesabı aracılığıyla evlerine bir seks oyuncağını gönderdiğini bile iddia ediyor.

Seçimleri hedef alan küresel bir özel dezenformasyon pazarının kanıtı, dünya çapındaki demokrasiler için alarm zillerini çalacak nitelikte. 

Dezenformasyonu silah olarak kullanıyor

Temmuz ve Aralık 2022 arasında gerçekleştirilirken gizlice kayda alınan toplantılar, kiralık dezenformasyon mekanizmasına ender bir pencere açıyor.

Radio France, Haaretz ve TheMarker‘dan üç gazeteci Jorge Takımı’na, siyasi açıdan istikrarsız bir Afrika ülkesi adına çalışan ve bir seçimi ertelemek için yardım isteyen danışmanlar gibi davranarak yaklaştı. 

Hanan ve ekibiyle görüşmeler, İsrail başkenti Tel Aviv‘in yaklaşık 32 kilometre dışındaki Modi’in adlı bir yerleşimdeki bir sanayi parkında göze çarpmayan bir ofisteki Jorge Takımı üssünde görüntülü aramalar ve yüz yüze görüşme yoluyla gerçekleştirildi. 

Muhabirlerin aktarımına göre Hanan, ekibini dünya çapında altı ofiste faaliyet gösteren finans, sosyal medya ve kampanyaların yanı sıra “psikolojik savaş” alanlarında uzmanlığa sahip “devlet kurumlarının mezunları” olarak tanımlıyor. Toplantılara, grubun CEO’su olarak takdim edilen Hanan’ın kardeşi Zohar Hanan‘ın da aralarında bulunduğu, dört kişi daha katılıyor.

Tal Hanan ve meslektaşları, Tel Aviv’in yaklaşık 32 km dışındaki Modi’in’deki bir ofiste gazetecilerle buluştu. Fotoğraf: Haaretz / TheMarker / Radio France

Hanan, potansiyel müşterilere yaptığı ilk satış konuşmasında şunları iddia ediyor: “Şu anda Afrika’da bir seçime müdahale etmekteyiz… Yunanistan‘da ve Birleşik Arap Emirlikleri’nde bir ekibimiz var… Gerisini anlayın. 27’si başarılı olan 33 başkanlık düzeyinde kampanya [tamamladık].” Daha sonra ABD’de iki “büyük proje”de yer aldığını ancak ABD siyasetine yönelik doğrudan bir ilgisi olmadığını söylüyor.

Jorge Takımı, muhabirlere bitcoin de dahil olmak üzere kripto para birimleri veya nakit gibi çeşitli para birimlerinde ödeme kabul ettiğini söylüyor. Seçimlere müdahalenin ücretinin ise 6 ila 15 milyon euro (120 milyon ila 302 milyon lira) olacağını ekliyor.

Hanan’ın gizli muhabirlere söylediğine göre, Jorge Takımı’nın bot yönetim yazılımı 2022’ye kadar oldukça gelişme göstermiş. Hannan bu yazılımla yıllar öncesine uzanan, inandırıcı dijital arka plan hikayeleriyle 30 binden fazla profilden oluşan çok uluslu bir orduyu kontrol ettiğini söylüyor.

Aims arayüzünü gösteren Hanan, düzinelerce profil arasında geziniyor ve milliyet ve cinsiyeti seçmek için sekmeleri kullanarak ve ardından profil resimlerini isimlerle eşleştirerek saniyeler içerisinde nasıl sahte profiller oluşturulabileceğini gösteriyor.

Hanan gazetecilere, Aims’e ek olarak, bu yazılım tarafından kontrol edilen sosyal medya profillerinin daha sonra internette sahte haberleri yaymak için kullanabileceği web siteleri oluşturmaya yönelik otomatik bir sistem olan “blog makinesinden” bahsediyor; “Güvenilirlik oluşturduktan sonra ne yaparsınız? Manipüle edebilirsiniz” diyor.

‘Kanuna aykırı hiçbir şey yapmadım’

Jorge Takımı’nın gizli görüntülerinin ve belgelerinin sızdırılmasının ardından Hanan,  önce belirsiz bir otoriteden “onay” alması gerektiğini belirterek ekibin faaliyetlerine ve yöntemlerine dair herhangi bir yorum yapmaktan kaçındı. Hanan, “Şunu açıklığa kavuşturayım ki, kanuna aykırı hiçbir şey yapmadım” dedi.

Kardeşi ve iş ortağı Zohar Hanan, “Hayatım boyunca yasalara uygun şekilde çalıştım!” diye konuştu.

Nükleer karşıtlarından bir uyarı daha: Mersin deprem riskinden uzak değil

Haber: Abidin YAĞMUR

*

Mersin Nükleer Karşıtı Platform, Maraş merkezli iki büyük depremin yarattığı etki ve yıkımın, Akkuyu Nükleer Santral projesini bir kez daha tartışmaya açtığı görüşünde. Nükleer santrali inşa eden şirket, son depremlerden etkilenmediklerini açıklamıştı ancak nükleer karşıtları, “Nurdağı’ndan başlayıp Kıbrıs’ın kuzeyinden ve güneyinden geçerek Antalya Körfezi’ne kadar uzanan fay hatları, Orta Anadolu’dan başlayarak Anamur’a kadar devam eden Ecemiş fay sistemi Mersin’in il olarak depremsellikten uzak olduğu iddialarını çürütmektedir” diyor.

Maraş merkezli iki büyük deprem sırasında Mersin’de yıkım ve can kaybı olmadı ancak Mersinliler her iki sarsıntıyı da şiddetli biçimde hissetti.

Depremler ve sonrasında yaşanan “kaotik ortam” Türkiye’nin ilk nükleer santralinin inşa edildiği Akkuyu’yu yeniden gündeme getirdi.

Mersin’in Gülnar ilçesinde nükleer santral inşaatına devam eden Rus devlet sermayeli Rosatom şirketi, depremin hemen ardından yaptığı açıklamada, santralin depremden etkilenmediğini ileri sürdü.

Akkuyu Nükleer A.Ş Genel Müdürü Anastasia Zoteeva da “Merkez üssü Kahramanmaraş’ın Pazarcık ilçesi olan deprem, Akkuyu NGS sahasının bulunduğu bölgede yaklaşık 3 büyüklüğünde hissedilmiştir. Uzmanlarımız sahamızda bulunan bina, ekipman ve vinçlerde bir hasar tespit etmemiştir. Sahada inşaat ve montaj çalışmaları devam etmektedir” şeklinde açıklama yaptı.

Şirket, bazı basın yayın organlarına gönderdiği bilgi notunda da “Santralin inşaatında çelik karkaslar kullanılıyor. Aktif ve pasif güvenlik önlemleriyle donatılan santral, hem 9 büyüklüğündeki depreme hem de tsunamiye dayanaklı şekilde inşa ediliyor. 9 büyüklüğünde bir deprem olasılığının yaklaşık olarak her 10 bin yılda bir olduğu değerlendiriliyor” ifadelerine yer verdi.

Mersin NKP: Rosatom doğru söylemiyor

Mersin Nükleer Karşıtı Platform ise, Mersin’in iddia edildiği gibi deprem riskinden uzak bir il olmadığını, Mersin’in de deprem riski altında olduğunu söylüyor.

Platform bileşenleri, deprem felaketinden iki hafta sonra İnsan Hakları Derneği’nde bir araya geldi.

Platform sözcüsü Osman Koçak, “Bu deprem fırtınası gösterdi ki insanlığın bütün bilimsel ve teknolojik birikimine karşın depremler, hakkında tahminler yapılabilen ama zaman, yer, büyüklük ve şiddet, dolayısıyla etki alanı ve yıkım açısından öngörülemeyen doğa olaylarıdır” dedi.

Yerbilimcilerin tespit ettiği üzere, Nurdağı’ndan Akdeniz kıyısına çok yakın bir hatta Suriye, Lübnan, İsrail, Filistin’e kadar uzanan Ölüdeniz Fayı üzerinde yeri ve zamanı tahmin edilememekle birlikte şiddetli depremler beklendiğini kaydeden Koçak şunları söyledi:

“Nurdağı’ndan başlayıp Kıbrıs’ın kuzeyinden ve güneyinden geçerek Antalya Körfezi’ne kadar uzanan dalma/batma/bindirme fay hatları, Orta Anadolu’da Erciyes bölgesinden başlayarak ve Toros Dağları’nı aşarak Anamur’a kadar devam eden Ecemiş fay sistemi Mersin’in il olarak depremsellikten uzak olduğu iddialarını çürütmektedir. Akdeniz’e akan Göksu, Berdan, Seyhan, Ceyhan, Asi gibi büyüklü küçüklü akarsuların bin metreye varan derin deniz yamaçlarına binyıllardır yığdıkları alüvyonlar bir deprem tetiklemesi ile tsunami oluşumu için akmaya hazırdır. Sadece son üç yıl içinde Kıbrıs’ın batısında, 11 Ocak 2022’de Akkuyu’ya 160 km uzaklıkta 6,6 büyüklüğünde, 10 Haziran 2022’de Kıbrıs’ın doğusunda Magosa açıklarında 4,6 büyüklüğünde, 15.04.2020’de Samandağ Kıbrıs arasında Ölü Deniz Fay Hattı paralelinde 4,8 büyüklüğünde deprem gerçekleşmiştir.”

‘Tarihsel kayıtlar yıkıcı depremlere işaret ediyor’

Koçak, Rosatom’un,  “Akkuyu reaktörü çevresinde 9 büyüklüğünde bir deprem olasılığı yaklaşık olarak her 10 bin  yılda bir” şeklindeki iddiasını da “Bu olağanüstü 10 bin yıllık olasılık hesabının matematiksel değerlendirilmesi dünya matematikçilerine aittir ama tarihsel kayıtlar bu hesabın tam aksini söylüyor” diyerek yalanladı:

“Akkuyu Nükleer Santralinin üzerinde etki yaratabilecek yakınlıktaki çevresinde tarihsel olarak sürekli yaşanmış deprem ve tsunami kayıtları vardır. Kıbrıs’ta 1953 – 2023 arasında 6’dan büyük dört deprem gerçekleşti. Ölü Deniz Fay hattı üzerinde ise tarihsel kayıtları bulunan 15 yıkıcı deprem gerçekleşti. Bu depremlerin bir kısmında Mısır ve Libya kıyılarını dahi etkileyen tsunamiler oluştu. Boğaziçi Üniversitesi Kandilli Rasathanesi ve Deprem Araştırma Enstitüsü’nün kayıtlarında 2000 yıllık bir süreçte Kıbrıs merkezli 2, Antakya merkezli 13 adet 9 ya da 10 şiddetinde depremin gerçekleştiği görülmektedir.

6 Şubat Depremi, merkez üssüne 300 km uzaklıktaki Diyarbakır’da yıkıma ve can kaybına yol açmıştır.  Depremin merkez üssü Akdeniz kıyısından 92 km içerde olmasına rağmen İskenderun, Magosa ve Erdemli kıyılarında 12 – 17 cm yüksekliğinde tsunami dalgasına yol açtığı Kandilli Rasathanesi ve Deprem Araştırma Enstitüsü Müdürü Prof. Dr. Haluk Özener tarafından medyada açıklanmıştır.”

Bugüne kadar yaşanan nükleer santral felaketlerinin reaktörün soğutulamaması sonucu erimesi ile gerçekleştiğini kaydeden Osman Koçak şu risklere dikkat çekti:

“Soğutma suyunu denizden almayı sağlayan ve ısınan suyu denize geri vermekte kullanılan boruların, pompaların ve onlara enerji sağlayan tesislerin hasar görerek çalışamaz duruma gelmesi felaketi başlatmaya yetmektedir.  Depremin, tsunaminin zamanı, yeri, şiddeti tahmin edilebilir değildir.   Bütün bu güncel ve tarihsel gerçekler karşısında Rosatom’un Akkuyu Nükleer Güç Santrali İnşaatında 6 Şubat Depreminin olumsuz etkisi olmadığına ilişkin açıklaması ve 9 şiddetindeki bir depremin nükleer santrale bir etkisinin olmayacağına ilişkin iddiası tam anlamıyla temelsizdir.  Nükleer santralların sadece varlıkları dahi yaşamsal tehlike taşır. Yaşamın nükleer santral atıklarından korunması, nükleer santralların ömürlerinin sonunda tasfiyeleri, ekonomik yükleri, enerji açısından gereksizlikleri, işletme hatalarından kaynaklanan kazaları nükleer santralların ortadan kaldırılmaları için ayrı ayrı yeterli birer nedendir. Bugün toplum olarak yaşadığımız deprem gerçeği bize gerek doğal gerekse insan kaynaklı felaketlere karşı olduğu gibi bir nükleer felakete karşı da ne kadar hazırlıksız olduğumuzu göstermektedir.  Akkuyu Nükleer Santral İnşaatının derhal durdurulması, Sinop ve İğneada projelerinin derhal iptal edilmesi zorunluluğu konusunda iktidarı, nükleer santrali sürdürme eğilimindeki muhalefeti ve kamuoyunu bir kez daha uyarıyoruz.”