Ana Sayfa Blog Sayfa 5292

ABD Mübarek’in üstünü çizdi!

0

Obama özel temsilcisini Mısır’a gönderdi ve Mübarek’ten eylül ayındaki seçimlerde aday olmayacağını duyurması istendi; tüm dünyanın beklediği açıklama da Mübarek’ten geldi: Aday olmayacağım.

Halk isyanının yaşandığı Mısır’daki krizde ABD devreye girdi.

Obama, yaklaşık bir haftadır süren gösterilere hükümet değişikliğiyle karşılık veren ancak sokağın tansiyonunu düşürmeyi başaramayan Hüsnü Mübarek’le görüşmesi için özel temsilcisini Mısır’a gönderdi.

Bu gelişmenin ardından ABD cephesinden de art arda haberler geldi: Özel temsilci Wisner, eylülde seçimlere aday olmaması yönündeki Obama’nın mesajını Mübarek’e iletti… ABD, Mübarek’ten seçimlerde tekrar aday olmayacağını halk önünde açıklamasını bekliyor…

ABD Başkanı Barack Obama, özel temsilcisi aracılığıyla, istifa etmesi istenen Mısır Cumhurbaşkanı Hüsnü Mübarek’e, ”iktidarın sistemli bir şekilde değişimine hazırlanılması gerektiğiyle” ilgili bir mesaj gönderdi.

ABD’li bir yetkilinin verdiği bilgiye göre, özel temsilci Frank Wisner, Mısır’da ”sistemli iktidar değişimi” hakkındaki mesajı Mübarek’e iletti.

New York Times gazetesi de Wisner’in, eylülde seçimlere aday olmaması yönündeki Obama’nın mesajını Mübarek’e ilettiğini yazdı.

“EN ÜST DÜZEYDE HABER”
CNN’in haberine göre de, Obama yönetiminden üst düzey yetkili, kanala yaptığı açıklamada, Obama yönetiminin Mübarek’e seçimlerde tekrar aday olmaması yönünde ”en üst düzeyde” haber gönderdiğini söylediği belirtildi.

Yetkili, ABD’nin Mübarek’ten seçimlerde tekrar aday olmayacağını halk önünde açıklamasını beklediğini belirttiği kaydedildi.

New York Times da mesajın özel temsilci Frank Wisner tarafından iletildiğini yazdı. (Ntv)

Beyler, bayanlar bu bir devrimdir.

İnsanlar, Mısır’da, Tunus’ta olanlarla ilgili garip açıklamalarda bulunuyorlar. Kimisi küçümsüyor, kimisi yerine gelecek olanın niteliğine göre bir tavır ve isim belirlemek için bekliyor. İsyan, halk ayaklanması adlarını veriyorlar. Ama kendi şablonlarının dışına çıktığı için ve kendi düşüncelerinin egemen olamayacağını ya da istemedikleri bir düşüncenin iktidar olabileceği endişesiyle devrim kelimesini kullanmaktan imtina ediyorlar.

Beyler, bayanlar bu olanlara devrim denir. Siz devrimi ne sanıyorsunuz acaba?

Bazı şeyleri bir daha hatırlamakta yarar var galiba! TDK sözlüğe göre devrim kelimesinin anlamı aşağıdaki gibidir.

1. Belli bir alanda hızlı, köklü ve nitelikli değişiklik. 2. İhtilal: Fransız devrimi. 3. esk. İnkılap. 4. esk. Çevrilme, katlanma, bükülme.

Güncel Türkçe Sözlük

1. Yerleşik toplumsal düzeni değiştirme ve yeniden biçimlendirme; yavaş bir gelişme olan evrime karşıt olarak, toplumsal yaşayışta ve siyasal durumda birdenbire gerçekleştirilen, köklü ve temelli bir değişme. 2. Dünya görüşünde, felsefede, bilimde, sanatta vb. birdenbire olan değişmeler, eskimiş olanı kaldırıp yerine yepyenisini koyma. (Ör. Felsefede, Kant usu eleştirmesiyle düşüncede devrim yaptığını, Nietzsche de değerler alanında (ahlakta) devrim yaptığını öne sürer.)

Demek ki, neymiş? Belli bir alanda hızlı, köklü ve nitelikli değişiklik… Ha siz şimdi buradaki nitel değişikliği kafanızda nitelikli bulduğunuz alana göre değişiklik olarak algılıyorsanız fena hâlde yanılıyorsunuz demektir. Burada sizin taleplerinize göre değişimden değil var olan durumdan farklı bir niteliğe geçişi tanımlıyor devrim kelimesi.

Sol literatürde birde karşı devrim terimi vardır. Bunu da var olan yapının daha geri nitelikte bir yapıya dönüştürülmesi için yapılan devrimler olarak tanımlayabiliriz basitçe.

Ama önümüzdeki örneklerde var olan iktidar, baskıcı, bu açıdan gerici ve anti-demokratik iktidarlar. Halkın siyasal tercihlerini kullanmasını önleyen yasakçı sistemler. Yani bunlara karşı halkın her talebi meşru ve ilerici karakter taşıyor.

Bu devrimin içinde var olan kesimler örgütlenme güçlerine göre ve halk yığınlarını etkileme gücüne göre devrimden sonraki yapının niteliğine etki etmeye çalışırlar. Ama yerine gelene göre değil durumdaki nitel değişiklik olup olmadığına göre bu ayaklanmalar devrim adını alırlar.

İran’da Şah rejiminin değişmesi bir devrimdir. Var olan gerici faşist rejim yıkılmış, başka bir düzen kurulmuştur. Bu devrime katılan yığınlar içinde komünistlerde vardı, şimdiki rejimin kurucusu mollalarda, başka unsurlarda. İktidar mücadelesinden mollalar galip çıktı. Ama bu İran halkının şanlı devrimini küçümseme hakkını kimseye vermez. Orada tarih sahnesine çıkan İran Halkıydı ve halkın gücü nedir bir kez daha seçkinci, komplocu ve darbecilere gösterdi.

Bir de bu gelişen devrimlerin arkasında hangi güçler vardı edebiyatı var karşımızda. Evet, bu gelişmeleri birileri kendi çıkarları için desteklemiş olabilir, buradan kendilerine pay çıkarmaya çalışmış ya da çalışıyor olabilir ama bu devrimlerin devrim olma karakterini yok etmez.

Sovyet devrimiyle birlikte Çarlık Rusya’sıyla savaşan Almanlar derin bir nefes almıştı. Hatta Lenin İsviçre’den Rusya’ya kadar Alman topraklarından bir trenle gitmişti. Almanlar’ın o an için işine gelmişti bu devrim. Şimdi bu büyük Sovyet devriminin devrimliğine gölge mi düşürür sizce?

Polonya’da işçi sınıfı işçi iktidarı olduğunu savunan bir despot iktidarı devirirken kilise de destekledi bu durumu. Hatta Amerika’nın işine geldiği için muhakkak onun da parmağı vardı. Ama bu Polonya’da mevcut despotik yapının halk tarafından devrimle yıkıldığı gerçeğini değiştirmez.

Ama bizde bazı kafalar 1960 askeri darbesine devrim adını vermekte bir sıkıntı duymazken kahramanı halk olan devrimlere devrim demekten dahî korkar hâldeler.

Marksın bir lafı vardır. Tarihte olan her şey olması gerektiği gibi olmuştur der. Şimdi de bir tarih yazılıyor. Gelecekte nereye doğru yöneleceğini şimdiden kestirmek zor… Bu ülke içindeki aktörlerin durumundan başlayıp uluslar arası durumun nasıl şekilleneceği ile de ilişkili. Fakat şu anda gerçekleşen bir devrim söz konusu artık… Tamamlanabilir mi, önü kesilir mi o bile belli değil.

Fakat değişmeyen bir gerçek var. Sosyolojisiyle, devrim denilen şey tam da bu yaşananlardır. Tarihçiler ve sosyologların laboratuarları yoktur. Ama işte devrim nasıl olur sorusunun canlı tanığı olmak için onlara büyük bir şans doğmuştur.

Mısır ve Tunus ve ardından gelecek olanların ayak sesleri daha fazla duyuluyor artık. Dünyanın bu bölgesi artık eskisinden farklı bir geleceğe yol alacak. Mazlum halklar için daha iyisinin gerçekleşmesi umuduyla haklı devrimlerini saygıyla selamlıyorum.

Aktivistler Mısır Konsolosluğu kapısında Mısır halkıylaydı

Kahire sokaklarında 2 milyon Mısırlı’nın kaderlerini ellerine almış ve diktatörlerini devirmeye çabaladığı Salı akşam saatlerinde, İstanbul’da da onlarca aktivist göstericilerle dayanışma amacıyla Mısır Arap Cumhuriyeti’nin Levent’te bulunan konsolosluk binasının önündeydiler. Aktivistler Mısır halkının Hüsnü Mübarek’e Cuma gününe kadar mühlet verdiğini hatırlatarak, konsolostan Cuma gününe kadar Mübarek’i yönetimi terk etmeye ikna etmesi için çağrıda bulundular.

Mısır halkının tüm dünyayı dayanışma eylemleri yapmaya çağrısı üzerine Devrimci Sosyalist İşçi Partisi (DSİP) tarafından organize edilen protesto ve basın açıklamasına ayni zamanda Yeşiller Partisi’nden de çok sayıda aktivist destek verdi. Akşam 19:00’da 4. Levent metro durağı önünde buluşan eylemciler buradan Mısır konsolosluğuna yürüdü. Yürüyüş boyunca “Mısır halkı yalnız değildir”, “Diktatör Mübarek devrilecek”, “Öz-öz-özgürlük”, “Dün Tunus’ta, Bugün Mısır’da, yaşasın devrim, ayaklanma”, “Milyonlar aç, milyonlar işsiz, yaşasın küresel direnişimiz ve “İntifada kazanacak” sloganları atıldı.

Mısır konsolosluğu önünde eylemciler
Eylemciler Mısır Konsolosluğu önünde Mısır halkıyla dayanışma içindeydi

Mısır’ın İstanbul konsolosluğu önüne gelen kortej sokağın girişinde polis tarafından kurulan barikatın önünde bir basın açıklaması yaptı. Mübarek’i protesto etmek için ses çıkarıp sloganlarına devam eden grup adına DSİP Genel Sekteri Özden Dönmez basın açıklamasını okudu. Basın açıklamasının ardından Yeşiller Partisi Eş Sözcüsü Ümit Şahin de kısa bir destek hitabında bulundu.

Dönmez, konuşmasında ana akım medya ne kadar ihmal etse de bölgedeki ezici statükonun gözlerimiz önünde halklar tarafından parçalanıyor olduğunu söyledi. Dönmez “Mısır’ın yoksulları yalnızca ekmek için değil söz haklarını geri almak için kadın erkek bir arada tarihi yazıyor… Mübarek ve destekçileri 30 yıl sonra ilk kez bu kadar korkuyor. Korkmakta haklılar: İsrail’in Filistin’deki vahşi işgalini devam ettirebilmesi, bölgede Amerikan çıkarlarının korunması hep Hüsnü Mübarek’in korku rejimine bağlı” diye devam etti.

Ümit Şahin
Yeşiller'den Ümit Şahin de konuştu

Yeşiller Partisi Eş Sözcüsü Ümit Şahin ise yaptığı dayanışma konuşmasında Tunus’ta başlayan özgürlük dalgası ve devamında Mısır’da baskıcı Mübarek diktatörlüğüne karşı gelişen halk hareketinin bütün bölge için bir ümit doğurduğunu ifade etti. “Şu anda Kahire’de Tahrir meydanında 2 milyon kişi özgürlükleri için ve devrim için toplanmış bulunuyor. Yeşiller olarak biz de özgürlüğün, demokrasinin ve halkların iradelerini ellerine almasının yanında, diktatörlüklerin karşısındayız. Bütün diktatörlükler gibi 30 yıldır süren Mübarek diktatörlüğünün de karşısındayız. Mısır sokaklarında bu baskı rejimine karşı ayaklanmış olan erkek ve kadın, her kesim ve gruptan insanı ve göstericileri selamlıyoruz” dedi.

Grup basın açıklaması ve konuşmaların ardından Mübarek’e verilen mühletin sonunda geri gelmek üzere dağıldı.

(Yeşil Gazete)

Hüsnü Mübarek: “Mısır topraklarında öleceğim”

Hüsnü Mübarek biraz önce devlet televizyonunda bir konuşma yaptı ve önümüzdeki seçimlerde tekrar başkan adayı olmayacağını söyledi.

Konuşmasına “Bugün hizmetinizde olan Hüsnü Mübarek, Mısırlılara uzun süre hizmet etmekten onur duyuyor, Mısır topraklarında öleceğim” diyerek başlayan Mübarek, “bütün hayatımı  Mısır halkına hizmet ederek harcadım, ama şu anda kariyerime son vermeye tamamen hazırım” dedi.

Görevine devam edeceğini söyleyen Mübarek kalan birkaç ayında iktidarı devretmek için çalışacağını söyledi.

Mısır’daki bütün politik güçlerle, işçiler ve müslümanlarla, yaşlılar ve gençlerle görüşmeye hazır olduğunu söyleyen Mübarek, başkan yardımcısının siyasi gruplarla görüşeceğini söyledi.

Konuşmasında kundaklama, yağmalama gibi olaylara değinerek istikrarsızlığın neden olduğu olaylara engel olmak için çalışacağını söyleyen Mübarek böylece görevini göstericilerin istediği gibi hemen bırakmayacağını ve Tunus diktatörü Bin Ali gibi ülkeyi terk etmeyeceğini vurgulamış oldu.

Kahire’de Tahrir meydanını ve İskenderiye, Süveyş gibi şehirlerdeki meydanları dolduran ve Mübarek’in konuşmasını göstericiler dikkatle dinleyen protestocular konuşma biter bitmez Mübarek’in hemen gitmesini talep eden sloganlar atmaya devam ettiler.

Bugün ülke çapında yaklaşık 2 milyon kişiye yakın insanın katıldığı gösteriler sürüyor.

(Yeşil Gazete)

Al Jazeera ve The Guardian’dan derlenmiştir.

IMF ‘Şok Doktrini’ reçete defterini mi çıkarıyor?

0

Salı günü Singapur’da yaptığı açıklamada IMF Direktörü  Dominique Strauss-Kahn Mısır ve işsizlikten mağdur diğer uluslara yardım etmeye hazır olduklarını söyledi.

Ülkeler arasında ve içinde artan eşitsizliğin hassas küresel ekonomik iyileşmeyi tehlikeye attığını söyleyen Strauss-Kahn, bunun ekonomik zorluklar, risk, istikrarsızlık ve hatta savaşa yol açabileceğini söyledi. Gıda fiyatlarının fakir ülkelerde potansiyel olarak yıkıcı etkileri olabileceğini söyledi, ve hızlı büyüyen Asya ülkelerinin kötü bir düşüşe karşı tedbir almaları gerektiğini ekledi. Varolan ekonomik iyileşmenin istenen iyileşmeden çok uzak olduğunu ekleyen direktör, fakir ve zengin ülkeler arasındaki iyileşme hızı farkından bahsetti ve varolan iyileşmenin gerginlik üzerine kurgulu bir iyileşme olduğunu söyledi.

Uluslararası ekonomik risklerin yanında, ülkeler içindeki eşitliksizleri ikinci bir risk grubu olarak tanımlayan Strauss-Kahn,  işsizliğin “Tunus’taki siyasi karışıklığın ve diğer ülkelerdeki gerginliğin güçlü bir saiki” olduğunu söyledi. Mısır için ise Strauss-Kahn, IMF’in ülkeye bir ekonomik yeniden inşa planını uygılamaya koymasında yardımcı olmaya hazır olduğunu açıkladı. Direktör, “IMF ne çeşit ekonomik politikaların uygulamaya koyulabileceğini tanımlamakta yardımcı olmaya hazır” diye ekledi.

Her ne kadar Strauss-Kahn’ın siyasi geçmişi Fransa’da Parti Socialiste’te olsa ve eşitlik kaygısı bir vurgu olsa da, zamannlamasıyla açıklama kritiklere son olarak Naomi Klein’ın Şok Doktrini kitabında tarif edilen kriz kapitalizmi uygulamalarını hatırlattı. Klein, çevre ülkelerinde suni olarak yaratılan veya kendiliğinden oluşan siyasi kriz veya tabii felaketler üzerine, gelişmiş ülke hükümetleri, şirketler ve uluslarası kurumların nasıl hızlıca müdahale edip bir neoliberal ekonomik altyapı kurma çabalarında olduğunu anlatıyor.

(Yeşil Gazete, AFP)

Performans sağlığa zararlıdır!

Tıp Fakülteleri Öğretim Üyeleri dün Ankara, İstanbul, İzmir, Bursa, Aydın, Denizli ve ülkenin birçok ilinde yaptıkları eylemlerle performans sistemine karşı tepkilerini dile getirdiler.

Ankara’da YÖK önünde toplanan Tıp Fakülteleri Öğretim Üyeleri eyleme cübbeleriyle geldiler. “Sağlıkta performans ölüm demektir”, “Performans sağlığa zararlıdır” sloganlarının atıldığı eylemde basın açıklaması Tıp Fakülteleri Öğretim Üyeleri Ankara Kolu adına Prof. Dr. Aylin Uluşahin tarafından okundu.

PERFORMANS HASTALARA ZARAR VERMEKTEDİR

Sağlık hizmetinde performans uygulanmasının ise yanlış olduğunu söyleyen Uluşahin, bu uygulamanın her bir hastaya ayrılan zamanı azalttığını belirtti.

“Hekiminin performansa göre ücret aldığını bilen hastalar, kendilerinden istenen tetkiklerin, yapılan tedavilerin gerçekten gerekli olup olmadığı tedirginliğini yaşamaktadırlar” diyen Uluşahin, performansa göre ücretin de sağlık harcamalarını arttırdığını belirtti.

TIP FAKÜLTELERİNDE PERFORMANS İKİ KERE ZARARLIDIR
Bu sistemin sağlığı koruyucu hizmetlere değer vermediğini ve niteliğe değil niceliğe değer verdiğini ifade eden Uluşahin “Tıp Fakültelerinde performans iki kere zararlıdır çünkü, tıp fakülteleri meslek adamı yetiştiren, bilimsel araştırma yapılan ve bilgi üretilen, bilgiyi yaşama dönüştüren yerlerdir” dedi.

Uluşahin son olarak sistemle bilimsel çalışmaların önüne geçileceğini, tanısı konulmamış, tedavisi yapılmamış zor hastaların daha da mağdur olacağını, genç doktorların da nitelikli eğitimden yoksun kalacaklarını vurguladı.

AKSU: AYAKLARINIZI BU TOPRAKLARA BASIN
Türk Tabipler Birliği Genel Sekreteri Feride Tanık Aksu da performans uygulamasına dair şunları ifade etti: “ Üniversite hastanelerine bütçeden ayrılan pay toplam harcamaların ancak yüzde 15’i kadardır, yüzde 85 kendi bütçeleriyle geçinmek zorunda olan tıp fakültelerinin SGK’dan olan alacakları 2007-2008-2009 yıllarında bedelsiz kamu hizmetine dönüştürülmüş ve ödenmemiştir. Hiç kimse bize tıp fakülteleri hastaneleri kötü yönetiliyor demesin. Hiç kimse bütçeden pay vermedikleri halde alacaklarını ödemedikleri halde borç kıskacına girdiniz, buraları iyi yönetemiyorsunuz, Sağlık Bakanlığı adına buralara el koyuyoruz demesin. Bu gerçekleri yansıtmıyor.”

Tıp Fakültesi Öğretim Üyeleri olarak yetkililere seslenen Aksu “ayaklarınız bu topraklara basın ve bu toprakların gereksinimi olan kakarları verin. Üniversitelerle çok tehlikeli bir oyun olan performans oyununu oynamaktan vazgeçin” dedi.

‘Sağlıkta performans da ölüm demektir’
Dün başlayan üniversitelerde performans uygulaması İzmir’deki ünivesite hastanelerinde de tepki ile karşılandı. Ege ve Dokuz Eylül  Üniversitelerinin Tıp Fakültelerinde görevli öğretim üyeleri ve asistanlar, üniversite bahçelerinde yaptıkları eylem ile ‘Performans uygulamasına’ tepki gösterdi.
Öğretim görevlileri ve asistanlar, yeni sistemin tıp eğitimi ve bilimsel araştırma çalışmalarına zarar vereceğini, sağlık hizmetlerinin kalitesinin düşeceğini söyleyerek bu sisteme karşı çıktılar. Tıp Fakültesi Öğretim Elemanları Girişimince düzenlenen eylemlere İzmir Tabip Odası ve Sağlık Emekçileri Sendikası (SES)’de destek veriyor.
Üniveriste hastanelerinin öğretim üyeleri geçtiğimiz günlerde de yaptıkları basın açıklaması ile yaklaşan 31 Ocak tarihine dikkat çekmiş. performans sisteminin başta akademik çalışmaları ve sağlık hizmetlerini aksatacağını, tüm sağlık hizmetlerinin kalitesinin düşüreceğini belirtmişlerdi.

SES HASTANELERE SAHİP ÇIKIYOR

SES İzmir Şube Başkanı Ergun Demir de, yaptığı açıklamada “Üniversite hastanelerinin Sağlık Bakanlığı’na devredilmesine, eğitim ve araştırma faalyetlerinin niteliğinin düşürülmesine, performans sistemine, angarya çalışma koşullarına ‘HAYIR’ diyoruz. Piyasaya düşürülmüş sağlık hizmetinin oyuncusu değil, topluma adanmış bir mesleğin onurlu üyeleri olrak görevimizi gelecek kaygısı olmadan yapmak istiyoruz. Nitelikli bir sağlık hizmeti için tüm tıp fakültelerine sahip çıkıyoruz, çıkmaya devam edeceğiz.” dedi.

Çapa ve Cerrahpaşa, 655 İmzayla “Performans”ı Protesto Etti
Dün itibariyle “Tam gün” olarak “performans” sistemine göre çalışmaya başlayacak olan Tıp Fakülteleri öğretim üyeleri, Çapa ve Cerrahpaşa’da eyleme başladı. Öğretim üyeleri iki otobüs halinde Çapa Dış Hekimliği Fakültesi’nden Beyazıt’taki Rektörlüğe hareket ettiler.

İstanbul Üniversitesi (İÜ) İstanbul Tıp Fakültesi ve İÜ Cerrahpaşa Tıp Fakültesi öğretim üyeleri kamuoyunda “tam gün çalışma” olarak bilinen yasa ile ilgili olarak Yükseköğretim Kurulu (YÖK) üyesi ve İÜ Rektörü Prof. Dr. Yunus Söylet ile İÜ Rektörlüğü Doktora Salonu’nda görüştüler. Saat 12’de başlayan görüşmeye 150’yi aşkın öğretim üyesi katıldı.

655 imzalı bildiri Söylet’e verildi
İÜ İstanbul Tıp Fakültesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Raşit Tükel, İÜ Cerrahpaşa Tıp Fakültesi ve İstanbul Tıp Fakültesi öğretim üyeleri adına 655 imzalı kamuoyu duyurusunu önce sözlü olarak okudu sonra yazılı olarak Söylet’e verdi

Öğretim üyeleri: Tıp eğitimi çöküşe geçer
Öğretim üyeleri, görüşmede, kamuoyunda “tam gün çalışma” olarak bilinen yasanın çıkması ve bu yasanın bazı maddelerinin Anayasa Mahkemesi tarafından iptal edilmesi sonucunda ortaya çıkan yasal duruma ve bu yasayla ilişkili olarak tıp fakültelerinde uygulanması gündeme gelen performans sistemine karşı itirazlarını dile getirdiler.

Öğretim üyeleri Prof. Dr. Yunus Söylet’e, yeni sistemle tıp eğitiminin çöküşe geçeceğini, nitelikli sağlık hizmeti vermenin mümkün olmayacağını savunarak özellikle performans sistemine karşı kaygılarını ifade ettiler.

Öğretim üyelerinin sorularını da cevaplandıran Prof. Dr. Yunus Söylet, “her platformda bir hekim, bir öğretim üyesi, bir Rektör ve YÖK Üyesi olarak doğruları savunduğunu ve hekimliğin erozyona uğratılmaması gerektiğini” söyledi.

Türk Tabipleri Birliği, İstanbul Tabip Odası başkanı ve Kardiyoloji profesörü Taner Gören de görüşmede bulunmadan önce Beyazıt kampüsü önünde gazetecilere  “Sağlık alanını piyasalaştırma adına darmadağın etmek kimsenin hakkı değil. Biz demokratik haklarımız kullanarak buna engel olmaya çalışacağız. Vatandaşı nitelikli sağlık hizmet alabilmesi için elimizden geleni yapacağız” dedi.

(bianet)

“Mısır devriminin İslamla ilgisi yok”

Mısırlı muhalif Naval El Saadavi, ABD’den yayın yapan “Demokrasi şimdi” radyosu yayıncısı Amy Goodman’la telefon söyleşisinde ayaklanmayı özetliyor: “ABD ve İsrail bizi İslamcılarla korkutup Mübarek’e mecbur etmeye çalışıyor. Bu devrimin İslamla ilgisi yok, genç kadın ve erkeklerin yoksulluk ve yolsuzluğa karşı ayaklanması bu”

Halk sokaklarda Mübarek’i iktidardan çekilmeye çağırıyor, katılıyor musunuz?
Hepimiz, çoluk çocuk genç yaşlı ben de dahil bütün halk her gün sokaklardayız. Yaşım 80 ve yarım yüzyıldır bu rejiminin acısını çekiyorum. Sedat’ı hatırlıyorsunuz, ardından Mübarek geldi bildiğiniz gibi. Onların düzeni, kadın erkek bütün halka karşıydı. Ve zenginlerle fakirler arasındaki bu uçurumu yarattılar. Üstümüzde egemenlik kursun diye bu sermaye sınıfını yarattılar. Mısır bir Amerikan sömürgesi haline geldi. İsrail ve ABD’nin egemenliği altına girdik. Ve kadın ve erkek 80 milyon insan bu ülkede hiçbir söz hakkına sahip değil.

Ve altı gündür sokaklarda insanlar, ve Mübarek’e git diyorlar. Halkın iradesine saygısı olsa, çoktan çekip gitmiş olurdu. Demokrasi budur. Demokrasi nedir? Halkın iradesine saygı. Halkın kendisini yönetmesi. Gerçekten, şimdi mutluyuz.

Ama size şunu söylemek isterim. İsrail ve Suudi Arabistan, ülke dışında ve içinde bazı güçler ve ABD hükümeti bu devrimi boşa çıkartmak istiyor. “Mısır harap olacak, soyulacak” söylentileri çıkarıyor, ve bizi durdurmaya çalışıyorlar. Ekmek yok ve tüccarlar bunu fiyatları yükseltmek için istismar ediyor. Böylece bizi korkutmaya çalışıyorlar. İki stratejileri var: İnsanları korkutmak ve “Ah, güvenliğe ihtiyacımız var, bize Mübarek gerek” dedirtmek. Ama sokağa çıktığınızda bakıyorsunuz hiçbir korku yok, ama ne zaman, evde medyayı izlesem içimi “başımıza ne gelecek” duygusu kaplıyor. Ama Tahrir Meydanına gittiğimde, insanları gördüğümde, gençlere, yaşlılara, erkeklere baktığımda kendimi güvende hissediyorum ve devrimin başarılı olduğuna inanıyorum. Yani, onlar dışarıdan ve içeriden gücümüzü kırmaya çalışıyorlar. Ama biz kazanacağız.

Amerika Birleşik Devletleri’nde genellikle “Bu da İran devrimi gibi mi olacak” soruları soruluyor,  diktatörün devrilmesinden o kadar söz edilmiyor ama fundamentalist bir devrimden konuşuluyor. Buna ne dersiniz?
Onlar, bizi Muslüman Kardeşler’le korkutuyorlar. Yıllarca bize “Bizi Humeyni gibi, Irak gibi diktatörlerden kim korur Mübarek olmasa” deyip durdular. Ama bunun aslı yok. Bu devrimi başlatanlar ve koruyanlar politikacılar değil, sıradan genç kadın ve erkekler. Onlar Müslüman veya solcu ya da sağcı değiller. Sokaklarda bir tek İslami slogan atıldığını duymadık. İnsanlar özgürlük için, adalet ve eşitlik için haykırıyordu. Mübarek ve rejiminin gitmesini, sistemi değiştirmemizi ve namuslu insanların iş başına gelmesini istiyorlardı. Mısır yolsuzluk, hileli seçimler, kadınlara ve gençlere yönelik baskı, işsizlik içinde yaşıyor. Devrim bundan geldi, çok da gecikerek geldi. Geç geldi ama geldi işte.

Eski rejimler altında kaç kez tutuklandınız ?

Sedat. Yalnızca Sedat döneminde hapse girdim. Ama parmaklıkları olan bir hapisaneden parmaklıkları olmayan bir hapishaneye çıktım. Kahire’de sürgünde yaşıyorum. Sansüre tabiyim. Al-Ahram’da ya da yaygın medyada yazamam. Sadece her Salı Al-Masri Al-Yövm’de yazıyorum. .

Sadece 30 saniyemiz kaldı ama size bu isyanda kadınların rolünü sormak isterdim bitiriken.
Kadınlar ve kızlar sokaklarda erkeklerin yanındalar. Onlar ve biz adalet, özgürlük ve eşitlik, yeni bir anayasa, kadın-erkek, Müslüman-Hristiyan ayrımcılığına son, sistemi ve bizi yönetenleri değiştirmek ve gerçek demokrasi istiyoruz.. Kadınlar ve erkekler bunu haykırıyor.

(bianet)

Protestolar Ürdün kabinesinin sonunu getirdi

0

Tunus ve Mısır’ın ardından protestolara sahne olan Ürdün’de Kral Abdullah, hükümeti feshettiğini açıkladı.

Kral Abdullah, varlıklı bir siyasetçi olarak bilinen başbakan Samir Rifai’yi görevden alarak eski askeri danışmanı Maruf Bakit’ten yeni kabineyi kurmasını istedi.

Kral, Bakit’ten gereken siyasi reformları uygulamaya sokmasını istedi.

Başkent Amman’da geçen hafta yoksulluk ve işsizliğe karşı binlerce kişi sokağa dökülmüş, ülkenin siyasi özgürlüklerden yoksun olduğu dile getirilmişti.

Ürdün’deki göstericiler, Mısır ve Tunus’taki protestolardan ilham alırken, artan petrol ve gıda fiyatlarından ve siyasi reformların yavaş ilerlemesinden sorumlu tuttukları Başbakan Samir Rifai’nin istifasını istiyorlardı.

Maruf Bakit, daha önce de başbakanlık ve İsrail büyükelçiliği görevlerinde bulunmuştu.

Londra’daki City Üniversitesi Orta Doğu çalışması profesörü Rosemary Hollis, “Bakit’in başbakanlığa atanmasının, siyasette özgürleşme olarak yorumlanamayacağını, zira Bakit’in önceki başbakanlık döneminde reformlardan bahsettiği halde fazla bir ilerleme sağlanamadığını” söyledi.

Esad: Hastalık gibi

Bölge muhabirleri Mısır’daki gelişmelerin, Orta Doğu ülkelerinde temkinli şekilde takip edildiğine dikkat çekiyor.

Ürdün’de İslamcı muhalefet hareketi, Mısır’daki protestoların bir tekrarını planlamadıklarını, ancak siyasi reform talep ettiklerini açıkladı.

Suriye Devlet Başkanı Beşar Esad da bir Amerikan gazetesine verdiği mülakatta, yaşananları, ülke liderlerinin bir şekilde ilgilenmeleri ve çözüm bulmalarının şart olduğu “bir tür hastalığa” benzetti.

Ancak Esad, Suriye yönetiminin halkın düşüncelerini yakından takip ettiğini de ekledi.

Libya, Cezayir, Yemen ve diğer Körfez ülkelerindeki yorumcular ise Mısır’da yaşananların tüm Orta Doğu’da domino etkisi yaratabileceği görüşünde.

Muaşir: Girişimler sekteye uğradı

Ürdün’ün eski Dışişleri Bakanı ve eski başbakan yardımcısı Mervan Muaşir, haftabaşında BBC’ye yaptığı açıklamada her ülkenin kendi koşullarına göre değerlendirilmesi gerektiğini, bir çok Arap ülkesinde asıl tepkinin hükümetlerin yetersizliğine olduğunu söylemişti.

Muaşir, 2004 yılında Başbakan yardımcısıyken 10 yıllık siyasi sosyal ve ekonomik reform projesi başlatmıştı.

Ancak Muaşir, tüm politik partileri bir araya getiren bu projenin, sahip oldukları ayrıcalıkları kaybetmek istemeyen bir siyasi elit tarafından görmezden gelindiğini ve şimdi bunun aşılması için reformların daha ciddiye alınması gerektiğini vurgulamıştı. (BBC)

Ortaya karışıklık

Dün Tunus bugün Mısır’da olanlar tam anlamıyla bir devrim.  Beklenmedik, inanılmaz ve bir yandan da ilham verici.  Devrim ateşi yavaş yavaş tüm Arap coğrafyasına yayılacak gibi görülüyor. Tunus’taki ve Mısır’daki hareketler birçok ezberi de bozuyor. Örneğin işine gelmediği içinFas’ta, Cezayir’de, Tunus’ta, Mısır’da, Ürdün’de ve daha birçok ülkede diktatörlükleri destekleyen totaliter rejimleri görmezden gelen birçok batılı “demokrasinin ” cılız tepkileri de bu yüzden.

Tüm baskılara ve kışkırtmalara rağmen ortaya konulan tepki gerçekten ilham verici. İnsanlar bir sel misali özgürlüğün ve demokrasinin önünde kurulan baraj duvarlarını aşındırıyorlar. Bir taraftan ayaklanmalar romantizmi beni duygulandırıyor ve mutlu ediyor. Belki alakasız gelecek ama yürüyüşler bana yaklaşık 2 yıl önce Kopenhag’daki “Reclaim the Power (Gücü Eline Al)” Yürüyüşünü hatırlattı. İklim adaleti konusunda ne yazık ki gücü elimize alamadık ama ortadoğu’da halk gücü eline alıyor gibi görünüyor.

Ancak konuyu dağıtmadan; sorgulayan ve kötümser kısmımın beni dürttüğünü de söylemeden edemeyeceğim. Eşeğin aklına karpuz kabuğu düşer ya o misal.

Ortadoğu’daki bu diktatörlükler yıkılınca ne olacak yani 23 yıl sonra devrilen Bin Ali’nden sonraki Tunus nasıl olacak ve ya 30 yıllık Mübarek rejimi yıkılında Mısır özgürleşecek mi?

Sorusunu sormadan duramıyorum.

Ne yazık ki demokrasi kültürünü bir günde oluşturmak na mümkün.  O yüzden olanların sonuçlarını detaylı incelemek gerekiyor.  Daha zor günler bekliyor Tunusluları ve Mısırlıları ve daha nicelerini. Demokrasi en kolay rejim olduğundan değil en adil olduğundan dolayı en ideal yönetim biçimi.

Ne yazık ki Bin Ali gidince Tunus’a özgürlük gelmedi. Bin Ali’nin kurduğu totalitarizm çarkından eminim beslenen birçok insan var. Diktatörlük sayesinde kesesini dolduranlar eminim Bin Ali kaçınca çıkarları zedelenmesin diye diktatörün en büyük düşmanlarmış gibi davranıyorlardır. Bunlardan hem içeride hem de dışarıda olanları var. Birçok batılı ülkenin olayların başlangıcında “Tunus’taki İstikrarı Korumak” adına Bin Ali’yi desteklediğini ama son yaklaştıkça yavaş yavaş çark ettiklerini kendilerini “Tunus Halkının Kadim Dostu” olarak tanımladıklarını gördük.

Düzen, kapitalist sistemin çarkları her zaman dönmeye çalışır ve gerekirse eskisinden vazgeçip, onu “tu kaka” yapı yeni yollar bulur bunun için. Her yol da mübah görülür bu konuda.  Şu anda Ortadoğu coğrafyasında kapitalizm, totaliter rejimleri bir araç olarak görüyor, kullanıyor ve bundan kolay kolay vazgeçecek gibi görünmüyor.

Aslolan isimlerin değil sistemin değişmesi. Ancak bir süre sonra “Bin Ali öldü Yaşasın yeni Bin Ali” veya “Mübarek Gitti Yaşasın Yeni Mübarek” ile karşılaşırsak şaşırırım diyemeyeceğim.

Her ne kadar kavramsal ve bağlamsal farklılıklar olsa da İran’da Şahı deviren devrimin yerini Cumhuriyet kisvesi altında ne yazık ki fundamentalist totaliter bir rejime bıraktığına hep beraber şahit olduk. İran’da halen silahlı kuvvetlere Devrim Muhafızları denildiğini de buradan hatırlatalım. İran İslam Cumhuriyeti işe tüm sol ve özgürlükçü grupları tek tek yok ederek başlamıştı.

Benim açımdan şu anki sözde “laik” totaliter arap rejimleri ile potansiyel fundamentalizm tehlikesi arasında sadece şekilsel farklılıklar var. Nihayetinde ikisi de insanı ve doğayı eziyor, ikisi de coğrafyalarına tahakküm kuruyor ikisi de Rabbena hep bana diyor.

Biraz da bunları düşünerek durumu değerlendirmek lazım.

Son Söz: Bu yazı ile Tunus’ta, Mısır’da, Ürdün’de olanları, protestoları küçümsemeye çalışmadım. Aksine bu hareketleri çok değerli ve çok anlamlı buluyorum. Sokağa çıkanların demokrasi taleplerinin samiyetini de sorgulamıyorum, keza haddim de değil böyle bir sorgulama. Ve ancak olanlara dışarıdan pembe gözlüklerle bakmak, ya da devrim oldu yaşasın diyip cümleleri sorgulamak yerine ünlem işaretleri ile bitirmek bana çok da doğru gelmiyor.

Karar verildi: “İnsanlık” yıkılacak

Kars Belediye Meclisi, 4’e karşı 19 oyla “İnsanlık Anıtı”nın yıkılmasına karar verdi.

Heykelin yıkılma sürecini başlatan Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın heykel hakkındaki değerlendirmesi olmuştu. Başbakan Erdoğan, Kars ziyareti sırasında, henüz tamamlanmamış olan sanat eserine “ucube” sıfatıyla yaklaşmıştı.

Heykelin taşınması da gündeme gelmişti fakat, yıkım kararı Belediye Meclisi’nden çıktı.

(Yeşil Gazete)