Ana Sayfa Blog Sayfa 5274

Askersiz bir Lefkoşa için şenlikli bir çağrı

0

Kıbrıs’ta Türkiye’nin işgal hâlini protesto eden Kıbrıslı barışseverler şehrin askerden arındırılması talepleriyle Cumartesi günü Lefkoşa sokaklarındaydılar.

Palyaço aktivistler de şehrin askerden arındırılmasını istediler

Yeni Kıbrıs Partisi’nin (YKP) yaptığı çağrıyla biraraya gelip basın açıklaması yapan Askersiz Lefkoşa çağrıcıları, askersiz Kıbrıs taleplerini 2006’dan beri yaptıkları gibi bir kez daha sokakta ortaya koydular.Öğleden sonra 1974 öncesi geçiş noktası olarak kullanılan Çağlayan’daki Yeni Kapı (Mağusa Kapısı) civarına yürüyen gurup burada basın açıklaması yaptı.

Güney’de Askersiz ve Geçiş Noktasız Lefkoşa İnisiyatifi de bölünmüş şehrin o tarafında buluşup kuzeydeki etkinlikle paralellik içinde Çağlayan’ın güney tarafına, ateşkes hattı yakınına geldi ve burada “askersiz Lefkoşa” talebini dile getiren bir basın açıklaması yaptı.

Duvarlara, tel örgülere karşı mücadele büyüsün dediler

YKP Yürütme Kurulu Sekreteri Murat Kanatlı gurup adına yaptığı açıklamada, “Dileğimiz, umudumuz, bizi ayıran yıkılası duvarlara, tel örgülere karşı daha yığınsal mücadelelerin gelişmesidir, bu yönde de çabalarımız devam edecek… Çabalarımız, önerdiğimiz kısa vadedeki bölgesel askersizleştirmeler yanında adanın tümden askersizleştirilmesi için de sürdü, sürmeye da devam ediyoruz… Bu mücadele, tüm askeri kesimleri kapsadı, kapsamaya devam ediyor” dedi.

“İsyanımız işgale” ve “Askersiz Lefkoşa, askersiz Kıbrıs” pankartlarının taşındığı yürüyüş neşeli bir hava içinde, bir grup palyaço aktivistin katılımı ile geçti. Yürüyüşün öncesinde Vicdani Ret İçin Avrupa Bürosu (EBCO) ve Yunanistan ile Almanya’dan antimilitarist guruplar destek mesajları gönderirken, Kuzey Kıbrıs’ta Ulusal Direniş Konseyi tehditkâr bir uyarı yayınladı. Türkiye’den Yeşiller Partisi dün yaptığı bir açıklamayla bu eylem ve 2 Mart’ta yapılacak Toplumsal Varoluş Mitingi’ne karşı her hangi bir saldırının sorumlusunu Türkiye hükümeti kabul edeceğini bildirmişti.

Guruba göre, Lefkoşa’nın askersizleştirilmesi Kıbrıs’ta çözüme giden süreçte yeni bir itme kuvveti yaratacak, toplumlararası güven ortamının oluşmasına ciddi yararı olacak. Yürüyüşün video görüntülerine buradan erişebilirsiniz.

(Yeşil Gazete, Kıbrıs Yeniçağ)

Güncellendi: Libya’da hükümet katliam yapıyor

Son Dakika….

Twitter üzerinden Libya sokaklarından gelen doğrulanmamış bir habere göre Kaddafi’nin konutu ateşe verildi, 50bin’e yakın kişi Trablus’a yürüyor.

Öldürülen insan sayısı 600’ü geçti, ağır silahlar kullanılıyor ve Kaddafi’nin askerlerinin halka ateş açmak istememesi üzerine kiralanan paralı askerler Nijerya, Çad ve Gana’dan getirilmiş.  (Yeşil Gazete)

Libya’da gösteriler altıncı gününü doldururken bugün Bingazi’de, gösterilerde ölenlerin cenaze töreni için toplanan kalabalığın üzerine ateş açan Kaddafi’ye bağlı özel birlikler en az 15 kişiyi öldürdü, çok sayıda yaralı var.

Sağlıklı bilgi alınamayan ülkede gösteriler başladığından bu yana ölenlerin sayısının 100’ü geçtiği, sadece Bingazi’de 45 kişinin öldürüldüğü tahmin ediliyor.

Abdullah Anar: “Derne’de mahsur kalanlar gemiyle tahliye edilebilir”

Öte yandan ülkede yağma olayları tehlikeli boyutlar aldı. Olaylardan etkilenen kişilerden biri de Yeşiller Partisi üyelerinden arkadaşımız Abdullah Anar.

Biraz önce telefonla konuştuğumuz Abdullah Anar Libya’da mühendis olarak çalışıyor. Anar Bingazi’ye 350 kilmetre mesafede bulunan Derne’deki şantiyelerinin yağmacılar tarafından yakıldığını anlattı. Derne’deki işyerinde Türkiye’den 500-600 çalışanları olduğunu, Türkiye’nin uçak gönderdiği Bingazi’ye gidecek otobüs bulduklarını, ancak benzin bulmakta sorun yaşadıklarını söyleyen Anar, aldıkları haberlere göre Bingazi’deki havaalanında yığılma olduğu için havaalanı girişlerinin de kapatıldığını öğrendiklerini söyledi.

Yarın bir grubu Bingazi’ye göndermeye çalışacaklarını söyleyen Abdullah Anar, Derne’nin tamamen isyancıların kontrolunda olduğunu, şu anda iyi olduklarını, ancak güvenlik sorunu olduğu için şehirden ayrılmak zorunda olduklarını anlattı. Büyükelçiliğe ve Ankara’ya durumlarını anlattıklarını söyleyen Anar, Derne bir liman kenti olduğu için bir gemiyle herkesin tahliye edilebilceğini söyledi.

Anar dün gece gelen silahlı bir grubun bütün şantiyelerini yağmaladığını ve yaktığını, Derne’deki bütün devlet dairelerinin de yakıldığını anlattı.

Öte yandan Dışişleri Bakanlığı yetkililerinden aldığımız bilgiye göre Derne’deki Türkiyelileri tahliye etmek için bir gemi hazır edilmiş, ancak henüz Libya yetkililerinden onay alınamamış durumda.

Libya’da göstericiler 41 yıldır iktidarda olan Kaddafi diktatörlüğüne karşı ayaklanmış durumda. Ancak ülkede internet kesilmiş ve basın özgürlüğü olmadığı için sağlıklı bilgi alınamıyor.

(Yeşil Gazete)

Hollanda da kayıtdışı marihuanaya teslim olacak mı?

Amnesia isimli bir coffeeshop

Hollanda hükümeti turistlerin coffeeshoplardan marihuana satın almasını yasaklayacak bir tasarıyı yasalaştırmaya çalışıyor. Ancak yasağın olumsuz sonuçlara yol açmasından endişe ediliyor.

Amsterdam özgürce marihuana içmenin cenneti kabul ediliyor. Burada yasal olarak marihuana satın alınıp tüketilebilen 200’ün üzerinde kafe ya da diğer adıyla coffeeshop bulunuyor. Coffeeshoplar Amsterdam turizminin temel taşlarından biri. Birçok turistin Amsterdam’ı ziyaret etme sebebi, kendi ülkelerinde marihuana tüketiminin yasal olmaması. Kentte ayrıca bir haşhaş müzesi ve kenevir akademisi de mevcut.

Ancak bu durum bazı Hollandalı politikacıları rahatsız ediyor. Hrıstiyan Demokratlar’ın Türkiye kökenli milletvekili Coşkun Çörüz de bunlardan biri.  Çörüz Hollanda’ya özgürce marihuana kullanmak için gelen turistlerin ülkeye suçluları mıknatıs gibi çektiğini savunuyor. Hrıstiyan Demokrat politikacı “Hollanda şu anda Avrupa’nın marihuana tarlası konumunda. Tüketilen marihuananın büyük bölümü Hollanda’dan geliyor. Bu durum beni endişelendiriyor. Bu hiç iyi bir şey değil. Ben süt, peynir ve laleleriyle tanınan bir ülkede yaşamak istiyorum” şeklinde konuşuyor.

“Sadece durumu kötüleştirir”

Öte yandan tüm Hollandalılar Çörüz ile aynı görüşte değil. Marihuana kullanımının savunucularından Amsterdamlı psikiyatrist Fredrik Polak, Hollanda’nın hoşgörüsüyle ün yapmış bir ülke olduğuna işaret ediyor. Polak “Yasaklamayı deneyebilirler. Ancak bu, sadece durumu daha da kötüleştirecektir. Ya da bu, Hollanda’ya özgü akılcı bir şekilde düzenlenebilir. Biz burada yüksek uyuşturucu tüketimiyle ilgili herhangi bir sorun yaşamıyoruz” açıklamasını yapıyor.

Amsterdam’daki coffeeshopların başlıca müşteri portföyünü turistler oluşturuyor. Ancak bu işletmelerin sahiplerinin tek endişesi müşteri kaybetmek değil. Cofefeshop sahibi Mark Jacobs konuyla ilgili “Aynı 1920’li yıllarda ABD’de alkol yasağı döneminde olduğu gibi bir karaborsa oluşacaktır. Bundan birçok kişi kazanç sağlayacak ve dev bir kara para akışı olacaktır. İstenenin bu olduğunu sanmıyorum. Sonuçta bu durum güvenliği tehlikeye düşürür” yorumunu yapıyor.

Tasarı kabul edilirse bir elektronik kimlik kartı sistemiyle Hollanda’da ikamet etmeyen kişilerin marihuana satın almasının önüne geçilecek. Elektronik kimlik kartı ayrıca Hollandalıların da kişi başı günde 5 gramdan fazla marihuana satın alınmasını da engelleyecek. Yasa tasarısının kabul edilmesi halinde birkaç hafta içinde coffeeshoplar kapılarını yabancı turistlere kapatacak. Bu durumda turistlerin soluğu sokak satıcılarında alacağı tahmin ediliyor. (DW)

Baki Koşar Nefret Suçları ile Mücadele Haftası başladı

Baki Koşar

III. Baki Koşar Nefret Suçları ile Mücadele Haftası 19-27 Şubat Tarihleri’nde İzmir’de düzenleniyor.  Siyah Pembe Üçgen İzmir Derneği‘nin her yıl Şubat ayının son haftası gerçekleştirdiği ve bir nefret cinayeti sonucu yaşamını yitiren gazeteci Baki Koşar‘ın anısına ithaf ettiği hafta, yine bir dizi etkinlikle nefret suçlarını farklı yönlerden gündeme taşıyor.

Özgürlük Korkusu ve İktidar

Bu yıl üçüncüsü gerçekleştirilecek olan Baki Koşar Nefret Suçları ile Mücadele Haftası, tema olarak Özgürlük Korkusu ve İktidar‘ı ele alıyor. Bu yıl da, her yıl olduğu gibi artık gelenekselleşen Baki Koşar Nefret Suçları ile Mücadele Ödülleri, 26 Şubat Cumartesi günü gerçekleşecek ödül töreni ile medya ve hukuk alanında sahiplerini bulacak. Yine her yıl gerçekleştirilen Nefret Suçları ile Mücadele Yürüyüşü ise 26 Şubat Cumartesi Günü saat 12.00′da başlayacak. Hafta içerisinde çeşitli paneller, forumlar, atölye çalışmaları, film gösterimleri ve sanat aktiviteleri yer alacak. Bu etkinliklerden bazılarını sizin için derledik.

Etkinliklerden örnekler

19 Şubat Cumartesi akşamı, “Saç Boyamak 45 Dakika” adlı filmin özel gösteriminin ardından Siyah Pembe Üçgen Derneği’nde yapılacak kokteyl ile Baki Koşar Nefret Suçları ile Mücadele Haftası başlamış olacak.

“Ayrımcılık ve Nefret Suçları Karşıtı Sivil Ağlar”

20 Şubat Pazar Günü yapılacak olan panelde ayrımcılık ve nefret suçlarına karşı sivil ağ deneyimleri tartışmaya açılacak. Yasa tasarısı çalışmaları, haritalama çalışmaları ve sivil birlikteliklerin ele alınacağı panelde, bu alanlarda Türkiye’de çalışma yürüten örgütlerin deneyimleri, yaşanılan sorunlar ve kaydedilen ilerlemeler de irdelenecek.

“70-80-90, Masum, Küstah, Fettan”

Hafta kapsamında sanatsal aktiviteler de yer alıyor. Filmmor‘un Baki Koşar Nefret Suçları Haftası için yaptığı özel seçki ve Zeynep Uygan’ın Resim Atölyesi öne çıkan etkinliklerden… Namus nedir?, Klitoris Nedir? ve 70-80-90, Masum, Küstah, Fettan adlı kısa filmlerden oluşan Filmmor seçkisi 21 Şubat Pazartesi günü Siyah Pembe Üçgen’de izleyicileri ile buluşacak. Ressam Zeynep Uygan’ın nefret, şiddet, korku ve özgürlük temalarıyla gerçekleştireceği psikoterapik resim atölyesi ise 22 Şubat Salı günü gerçekleşecek.

“Kimyam Tenime Uymuyor”

23 Şubat Çarşamba Günü ise Voltrans Trans Erkek İnisiyatifi de hazırladıkları ‘Kimyam Tenime Uymuyor’ adlı okuma atölyesi ile yaşanılan hikayeler üzerinden giderek trans erkek politikası, trans erkek görünürlüğü ve transfobi gibi konularda deneyimlerini paylaşacaklar.

Nefret Suçları Savcısı Allison Jernow Türkiye’de…

Haftanın önemli etkinliklerinden biri olan Hukuki ve Politik Açıdan Nefret Suçları paneli ise 23 Şubat Çarşamba günü, saat 17:30′da Tepekule Kongre ve Sergi Merkezi’nde gerçekleşecek. Daha önce ABD’de nefret suçları savcısı olarak çalışmış ve şu an çalışmalarına Uluslararası Hukukçular Komisyonu’nda(ICJ) devam eden Allison Jernow‘un da katılacağı panelde nefret suçları kavramsal ve politik açıdan tartışılacak. Aynı oturumda avukat Elif Ceylan Özsoy ise 2010 yılına ait LGBT Bireylere Yönelik Nefret Suçları Raporu’nu sunacak.

“Post Yapısalcı Bir Anarşizm Okuması Olarak Queer”

Son dönemde LGBT politikasının gündeminde olan “Queer” kavramı da 24 Şubat Perşembe günü, Ege Üniversitesi‘nde gerçekleşecek olan forumla ele alınacak. Hareket-Teori-Kimlik üçgeninden “Queer” kavramı tartışmaya açılacak.

“Trans Bireylere Yönelik Sistematik Şiddet ve Trans Aktivizmi”

Trans bireylere yönelik sistematik şiddetin izlerini 80 döneminden bu yana yaşanmış gerçek olayların aktarımı yoluyla ele alınacak olan 24 Şubat Perşembe günü Alman Kültür Merkezi’nde gerçekleşecek bu panelde trans aktivizminin önemi ve trans örgütlenme deneyimleri gibi konulara da değinilecek.

“Eleştirel Pedagoji ve Kimlikler”

Baki Koşar Nefret Suçları Haftası’nın eğitim alanı ile ilgili etkinlikleri ise 25 Şubat Cuma İzmir Ekonomi Üniversitesi‘nde gerçekleşecek olan Eleştirel Pedagoji ve Kimlikler paneli; yine aynı gün yapılacak LGBT Öğrenci Toplulukları Deneyim Paylaşımı sohbeti ve 27 Şubat Pazar günü gerçekleşecek olan Homofobi ve Transfobi Karşıtı Öğrencilerin İzmir Buluşması şeklinde sıralanıyor.

“Özgürlük Korkusu ve İktidar”

Bu senenin teması olarak belirlenen “Özgürlük Korkusu ve İktidar” ise 26 Şubat Cumartesi Günü Saat 14:00′da Tepekule Kongre ve Sergi Merkezi’nde gerçekleşecek olan panelde tartışılacak. Panel kapsamında sosyal bilimlerin nefret suçlarına bakışı, mağdur siyaseti, özgürlük paradigması gibi başlıklar irdelenecek.

“Nefret Suçlarına Seyirci Kalma!”

Medyada nefret söylemi ve ayrımcılığın konuşulacağı 26 Şubat Cumartesi tarihindeki bu panelde hak haberciliği, medya endüstrisi, sosyal medya ve medya izleme süreçleri gibi alanlardan medya eleştirisi yapılacak.

“Performans Sahnesi Olarak Beden”

Beden, toplumsal cinsiyet ve cinsel kimlikler gibi konuların yer alacağı “Performans Sahnesi Olarak Beden” adlı forum, haftanın son etkinliği olarak yerini alıyor. Forum, 27 Şubat Pazar günü saat 14:00′da Tepekule Kongre ve Sergi Merkezi’nde gerçekleşecek.

III. Baki Koşar Nefret Suçları ile Mücadele Haftası için ayrıntılı bilgileri, Siyah Pembe Üçgen İzmir Derneği’nin sitesi olan www.siyahpembe.org adresi üzerinden takip edebilir veya [email protected] adresine e-posta göndererek ya da direkt olarak medya-iletişim sorumlularına ulaşarak öğrenebilirsiniz.

(Yeşil Gazete)

İçişleri Bakanlığı Dink cinayetinde suçlu bulundu

19 Ocak 2007 tarihinde kurucusu olduğu Agos gazetesinin önünde uğradığı silahlı saldırı sonucu öldürülen Hrant Dink cinayetinde çok önemli bir gelişme oldu. Dink ailesinin avukatlarının İstanbul 10. İdare Mahkemesi’nde Dink’in kardeşleri adına İçişleri Bakanlığı’na açtıkları davada, mahkeme örnek bir kararla bakanlığı ağır hizmet kusuru suçlamasıyla mahkûm etti.

Dink’in kardeşleri Hosrof ve Yervant Dink adına açılan davada İçişleri Bakanlığı’nın Dink’in öldürülmesinde ağır hizmet kusuru ve objektif sorumluluğu bulunduğu iddiasıyla bakanlığın tazminat ödemesi talep edilmişti.

Mahkeme, gerekçeli kararında, cinayet öncesi ve sonrasında devletin ihmal boyutunun tamamını dikkate alarak beklenmedik bir karar verdi.
Avukat Fethiye Çetin konuyla ilgili Taraf gazetesine yaptığı değerlendirmede “AİHM’de Türkiye’nin mahkum olmasından sonra iç hukukta alınan bu karar, İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı’nın 28 devlet görevlisi hakkında aldığı soruşturma kararı ile birlikte hayati bir önem taşıyor” dedi.

Davada bugüne kadar hâlâ ne ihmal ne de kasıt boyutunda -ana dava ile birleştirilmeyen Trabzon’daki Albay Ali Öz dışındahiçbir devlet görevlisine dokunulmuş değil. Bu durum ise Cumhurbaşkanı Gül ve Başbakan Erdoğan’ın da ifade ettikleri üzere tetikçilerin gerisindeki büyük karanlığın aydınlatılmasına engel teşkil ediyor.

Mahkemenin örnek kararında çok çarpıcı değerlendirmeler mevcut. Dink öldürüldüğünde Abdülkadir Aksu’nun başında olduğu İçişleri Bakanlığı, yaptığı savunmasında “Güvenlik tedbirlerinin alınmasında bakanlığın herhangi bir zafiyeti bulunmadığı ve gerçekleşen riskin toplumsal nitelik taşımadığı, Dink’in koruma talep etmediği” gibi argümanları mahkemenin gerekçeli kararında tamamen çürüttüğü görülüyor.

Kararda cinayet öncesi ve sonrası tüm ihmaller bir bir sıralanarak Bakanlığın mahkum edilmesinin gerekçesi açıklandı. Burada ana davanın bundan sonraki safahatını etkileyecek ve mahkemece dikkate alınan çok çarpıcı noktalar var. Örneğin, Yardımcı İstihbarat Elemanı (YİE) Erhan Tuncel’in verdiği bilgilerden Yasin Hayal’in Trabzon’da 2004 yılında Mc. Donalds’ı bombaladığı, bu eylemden önce de tıpkı Dink cinayetinden önce olduğu üzere bu eylemi yapacağını etrafıyla paylaştığı belirtildi.

Buna göre mahkeme, istihbarat birimlerinin Tuncel aracılığıyla Hayal’in İstanbul’da Dink’i nasıl ve ne zaman öldüreceğini bildiğini, zaten Hayal’in de daha önceki eyleminden “Söylediğini yapan bir kişi olduğunun bilinmesini “Bakanlığı mahkum ederken” delil olarak kullandı.

EMNİYET DE MAHKUM OLDU

Mahkeme gerekçeli kararında bu durumdaki bir kişinin korunmamasının ağır bir hizmet kusuru olduğunu belirtirken, bundan bir adım daha öteye gidip, İstanbul Emniyeti’nin açık ihmalini de mahkum etti. Mülkiye müfettişlerinin soruşturmasında Dink’e yönelik cinayet planı istihbaratının Trabzon’dan 17.02.2006 tarihinde İstanbul’a ulaştığı, İstanbul Emniyeti’nin gerekli çalışmayı yapıp Trabzon’a geri dönmesi ve istihbaratın tamamlanmasıyla birlikte faillere operasyon yapılması gerekirken, İstanbul’un bu çalışmayı yapmadığı ve istihbaratın ciddi ve önleyici bir operasyona dönüşmediği belirtildi.

10. İdare Mahkemesi, örnek kararında “Elde yeteri kadar bilgi varken, bunların değerlendirilmediği, Dink’e yönelik koruma önlemlerinin alınması konusunda Hedef Şahıslar Programı ile ilgili tamime göre koruma tedbirinin alınmadığı neticesine varıldığı görülmektedir” dendi.

Gerekçeli kararda bakanlığı mahkum eden paragraf ise şöyle yer aldı; “İstanbul Emniyeti’ne Yasin Hayal’in Hrant Dink’i öldürme planları hazırladığı, bu kişinin bu eylemi yapacak özelliklerde olduğu 17.02.2006 tarihli yazıyla resmi olarak bildirildiği, Hrant Dink’in hayatının açık ve yakın bir tehlike içinde olduğu, kendisinin talebinin beklenmeden koruma tedbirinin alınması gerektiği halde gereğinin yapılmadığı, dolayısıyla idarenin ağır hizmet kusuru bulunduğu sonucuna varılmıştır.”

EVRENSEL HUKUKA DİKKAT ÇEKİLDİ

İstanbul 10. İdare Mahkemesi, Anayasa’nın 125. maddesinde devletin kamu hizmetinin geç veya kötü şekilde yapılmasının suç teşkil ettiği, yine Anayasa’nın 17. maddesine göre, herkesin yaşama hakkına sahip olduğuna dikkat çekti.

Mahkeme, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin 2. maddesine göre ise yaşama hakkının devlet koruması altında olduğu ve kimsenin kasten öldürülemeyeceğini belirtti. Koruma Hizmetleri Yönetmeliği’nin 11. maddesindeki “Hayatının ciddi bir biçimde tehdit altında bulunduğu MİT ve diğer istihbarat birimleri tarafından tesbit edilenler talep aranmaksızın korumaya alınırlar” ibaresine gerekçeli kararının giriş bölümünde yer verdi. (Radikal-Ntv)

“İnsanlık”ta sona doğru

Kars Belediyesi, Başbakan’ın ucube olarak nitelendirdiği “İnsanlık Anıtı”nın yıkılması için ihale açtı. Verilen ilana göre, ihale 7 Mart’ta yapılacak.

Üçler Mahallesinde, mülkiyeti Maliye hazinesine ait parsel üzerinde bulunan yaklaşık 24,5 metre yüksekliğindeki 2 betonarme bloktan oluşan ”İnsanlık Anıtı” heykelinin kaldırılması için 4734 sayılı Kamu İhale Kanunu’nun 19. maddesine göre ihale yapılacak.

Açık usul yapılacak ihale, 7 Mart Pazartesi günü saat 14.00’te Kars Belediyesinde gerçekleştirilecek.  Yer tesliminden itibaren 60 gün içerisinde de iş anıtın yıkılmasının bitirilmesi gerekiyor.

(Yeşil Gazete)

Yeşiller ‘enerji ölümleri’ni kınıyor

Yeşiller Partisi eş sözcüleri Ümit Şahin ve Yüksel Selek Cuma günü enerji sanayiinde peşpeşe gerçekleşen son ölümler üzerine bir açıklama yaptılar.

Kirli, yıkıcı enerji üretim biçimleri ve enerji sanayiinin doğa ve insandan önce kâr gözeten mantığını kınayan açıklama, Türkiye’nin bu sicille nükleer ve petrol araması gibi tehlikeli projelerden acilen vaz geçmesi gerekliliğine işaret ediyor Yeşiller, iklim değişikliği ve yaşanan insan ve doğa katli karşısında enerjinin az ve verimli kullanılacağı, yerel ekonomilere, yenilenebilir enerji kaynaklarına dayalı bir enerji politikasına geçişi vurguluyorlar.

Selek ve Şahin’in açıklama metninin tamamı şöyle:

Son iki haftadır kirli enerji politikaları sadece doğayı, gezegeni ve geleceğimizi vurmadı, aynı zamanda hidroelektrik santrallerde (HES), kömürlü termik santrallerde, madenlerde ve son olarak da doğalgaz kuyularında çalışan çok sayıda işçinin, iş kazalarıyla can vermesine neden oldu. Ölen işçilerin ailelerine ve yakınlarına başsağlığı ve sabır diliyoruz.

Yerelde yaşayan insanların ve tabiat ananın hakları hiçe sayılarak inşa edilen HES’lerde uzun süredir yaşanmakta olan ölümcül kazaların sonuncusu, geçtiğimiz Pazar günü meydana geldi. Kahramanmaraş’ta Sabancı Holding’in yapımını sürdürdüğü Hacınınoğlu HES inşaatında çalışan işçi İsmail Güler, inşaat iskelesinin çökmesi sonucu düştüğü su dolu çukurda boğularak can verdi. Bu kayıp, uzun süredir devam eden ölümcül ve diğer kazalar silsilesinin sadece sonuncu halkasıydı.

Daha önce de 6 ve 10 Şubat tarihlerinde Afşin Elbistan’da Türkiye’nin en büyük ve en kirletici kömürlü termik santrali için kömür çıkartılan açık kömür ocağında meydana gelen göçükte 10 çalışan göçük altında kaldı. 1 kişinin cansız bedenine ulaşılabildi, 9 kişi kayıp ve ulaşılamıyor.

Dün ise Batman’da Şelmo Petrol Sahası’ndaki petrol üretim tesisinde gaz sıkışması nedeniyle patlama meydana geldi, 3 işçi hayatını kaybetti. Detaylar hâlâ meçhul.

Bu kazaların nedenleri üzerine düşünmeli, ezberlerin ötesine geçmeliyiz. Bu kazaların son zamanlarda artmasında, işletmelerin ciddi uzmanlık ve deneyim gerektiren bu tür ağır ve tehlikeli işlere dair ehliyete ve uzmanlık birikimine sahip olmayan taşeron şirketlere verilmesinin büyük payı vardır. Bu nedenle bu kazaların sorumlusu açgözlü ve yıkıcı bir ekonomik büyüme anlayışına sahip olan ve daha fazla kâr, daha düşük maliyet uğruna ülkenin her yerini iş bilmez taşeronlara pay edilmiş bir şantiyeye çeviren siyasi iktidardır.

Yeşiller Partisi olarak bu üzücü olayların ortak noktasının sadece işleri bilmeyenlere dağıtmak, insan hayatına değer vermemek ve yeterli iş güvenliği önlemleri almamak olduğunu da düşünmüyoruz. Bu kazalar aynı zamanda insanı ve doğayı düşünmeyen, yerel dinamiklerden ve çalışanlarından kopuk, sürdürülebilirlikten uzak enerji üretim anlayışının sonucudur. Gerek yıkıcı HES’lerin, gerekse iklim katili fosil yakıt endüstrisinin çalışanlar için de güvenilmez oldukları bu hazin kazalar silsilesiyle bir kez daha ortaya çıkmıştır.

Türkiye’nin bu kaza siciliyle Karadeniz açıklarında petrol aramasına girişmesini, nükleer santraller inşa etmeye kalkışmasını,  iki binin üstünde HES ve 50 termik santrale lisans vermiş olmasını iyice endişe verici buluyoruz.

Yeşiller Partisi olarak, hükümeti bir an evvel takip ettiği yıkıcı, sürdürülebilirlikten uzak, doğa, iklim ve insan katili enerji politikasından uzaklaşmaya ve doğayla uyumlu, yerel ekonomilere, yenilenebilir enerji kaynaklarına ve enerjini az ve verimli kullanımına dayalı bir enerji politikasını benimsemeye çağırıyoruz.

İklim değişikliği çalıştayı mı, yeşil badana faaliyeti mi?

Türkiye Tabiatını Koruma Derneği (TTKD) tarafından geçtiğimiz Aralık ayında Antalya’da düzenlenen iklim değişikliği çalıştayı tartışmalara neden olmayı sürdürüyor. Çalıştayın ardından Alakır Nehri Kardeşliği “Çevreciliğin Susurluk kazasını yapan çevreciler” başlıklı bir basın açıklaması yapmış, TTKD Antalya temsilcisi Hediye Gündüz de bu basın açıklamasına yanıt vermişti.

Yeşil Gazete Haber Merkezi konunun taraflarını aradı ve görüşlerini aldı.

“İklim Değişikliğinin Toros Dağlarının Biyolojik Çeşitliliğine Etkileri” başlıklı çalıştay 17-18 Aralık 2010 tarihlerinde Antalya Manavgat’ta bulunan Adalya Otel’de yapıldı. TTKD internet sitesinden ulaştığımız broşürüne göre etkinliği düzenleyen kurumun Türkiye Tabiatını Koruma Derneği (TTKD) olduğu ve 2010 Uluslararası Biyolojik Çeşitlilik Yılı kapsamında düzenlendiği anlaşılan çalıştaya Avrupa Birliği, Akdeniz Üniversitesi ve Ado Enerji’nin destek verdiği görülüyor.

TTKD Genel Başkanı Yunus Ensari’nin davet metninde “Derneğimizin de üye olduğu Akdeniz ülkelerinin sivil toplum federasyonu olan Çevre, Kültür ve Sürdürülebilir Kalkınma Akdeniz Bilgi Ofisi (MIO/ECSDE)’ne üye STK’lar tarafından her yıl düzenlenen “Akdeniz Eylem Günü 2010” programının teması “iklim değişikliğinin biyolojik çeşitliliğe etkileri” olarak belirlenmiş ve ülkemizden bu etkinliği düzenlemek üzere derneğimizin başvurusu kabul edilmiştir. Derneğimizin buradan hareketle düzenlediği etkinlikte, küresel ısınmanın Toros Dağları biyolojik çeşitliliğine etkileri çeşitli boyutları ile irdelenecek olup, konularla ilgili grup çalışmaları yapılacak ve eylem önerileri belirlenerek tartışılacaktır” deniyor.

Etkinliği destekleyen Akdeniz Üniversitesi’nin web sitesinde de çalıştayın duyurusu var. Çalıştayın ardından etkinliği haber yapan internet gazetelerinin haberlerine göre başarılı geçen etkinlikte bir de sonuç bildirgesi açıklanmış durumda.

Alakır Nehri Kardeşliği’nden ağır suçlamalar

Alakır nehri

Ne var ki Alakır’daki HES inşaatına karşı Antalya yerelinde mücadele yürüten Alakır Nehri Kardeşliği’nin on gün önce yaptığı açıklama ortalığı karıştırdı. Alakır Nehri Kardeşliği Platformu, “ilk bakışta çevreye duyarlı standart bir sempozyum gibi görünen bu olayın ibret ve dehşet verici niteliğini katılımcıları ve sponsoru belirledi” diyerek etkinliği düzenleyenlere ağır suçlamalarda bulundu.

Platform, açıklamada bir çevre örgütü olan TTKD’nin HES inşaatı yapan ADO Enerji’nin sponsorluğunda bir etkinlik yapması eleştirildi. Açıklamada ADO Enerji’nin “Antalya Kumluca’daki Alakır vadisinde, vadideki tüm canlıların tek yaşam kaynağı nehri, kaynağından sahile kadar borulara hapsederek, vadinin hem doğasını hem de yerel halkıyla var olan kültürel değerlerini yok edecek olan 8 adet Hidroelektrik Santrali’nden (HES) 6’sının sahibi” olduğu belirtildi.

Alakır nehrindeki HES'lerin haritası

Açıklamada Alakır vadisinin çalıştayın konu ettiği biyolojik çeşitliliğin canlı bir örneği olduğu ve Tahtalı Dağı Milli Parkı, Dibek Tabiatı Koruma Alanı ve Bakırlı Dağı Önemli Bitki Alanı üçgeninin ortasında, Bey Dağları’ndan şelalelerle fışkıran karaağaç kaynaklarının beslediği sayısız bitki ve hayvan çeşitliliğine ev sahipliği yapan nadir sayıda doğası bozulmadan  kalmış bakir vadilerden biri olduğu söyleniyor. ADO Enerji’nin bu vadideki canlı yaşamı yok edecek HES’lerin sahibi olduğunu hatırlatan Platform, şirketin yöre sakinlerinin vadilerinin doğal sit alanı ilan edilerek korunması konusunda yaptıkları başvurularının reddine karşı Kültür Bakanlığı’na açtıkları davada bakanlığın yanında davaya müdahil olduğu da belirtiliyor.

Platform yaptığı açıklamada imaj düzeltme çalışması yapmakla suçladığı ADO Enerji kadar çalıştayın düzenlenmesinde yer alan TTKD’yi de eleştirdi. Olayı “çevreciliğin Susurluk kazası” olarak tanımlayan Platform, çalıştayın destekçileri arasında yer alan Akdeniz Üniversitesi’nin geçen yıl Çevre Bakanı Veysel Eroğlu’na tüm tepkilere rağmen çevre ödülü vermiş olduğunu ve etkinliğin ana düzenleyicisi olan TTKD’nin Antalya temsilcisinin de bölgedeki HES’lere karşı verdiği mücadeleyle tanındığını hatırlatarak şu yorumu yaptı:

TTKD'nin yayını olan Tabiat ve İnsan dergisi

“HES’lere karşı bir STK, HES’çi bir şirketin sponsorluğunda, HES delisi bir bakanlığın ve HES delisi bir bakana çevre ödülü vererek tarihe geçen bir üniversitenin destekçiliği ve HES’lere karşı vadideki tüm canlıları korumak adına açılmış bir davanın bilirkişisinin katılımıyla  “İklim Değişikliğinin Toros Dağlarının Biyolojik Çeşitliliğine Etkileri” adı altında bir sempozyum düzenler.”

Alakır Nehri Kardeşliği Platformu 10 gün önce yaptığı bu açıklamadan sonra da eleştirilerini sürdürdü. Dün yapılan bir başka açıklamada TTKD’nin dergisi olan Tabiat ve İnsan’ın arka kapağında Ado Enerji’nin tam sayfa ilanı olduğunu açıklayan Platform bu durumu çevre derneğiyle HES inşaatı yapan şirket arasındaki işbirliğinin kanıtı olarak sundu.

Hediye Gündüz: “Doğaya saldıranlara değil mücadele verenlere saldırılıyor”

Hediye Gündüz

TTKD Genel Merkezi bugüne dek eleştirilere yanıt vermezken, Alakır Nehri Kardeşliği tarafından yapılan açıklamada ismi geçen TTKD Anlalya Şube Başkanı Hediye Gündüz aynı gün cevabi bir açıklama yaptı. Yaptığı açıklamada çalıştayın sorumuluğunun genel merkezlerine ait olduğunu belirten Gündüz “toplantıya dernek Genel Merkez ve şube dayanışması duygusuyla katılım sağlanmış olup hazırlanan bilimsel sunu programı ve diğer çalışmalar ile ilgili herhangi bir etkimiz ve çalışmamız bulunmamaktadır” dedi. TTKD Antalya Şubesi açıklamayı “şube olarak biz de TTKD Genel Merkezi’nden kamuoyunu ve bizleri aydınlatmasını bekliyoruz” diye sürdürdü.

Hediye Gündüz, Alakır ve diğer HES’lere karşı verdikleri mücadelenin süreceğine de açıklamada yer verdi.

Öte yandan konuyla ilgili görüşlerini almak için aradığımız Hediye Gündüz sorularımıza yanıt vermekten kaçınarak iddiaları “haksız ve maksatlı bir saldırı” olarak niteledi. “İftira” olarak değerlendirdiği iddiaların bir tuzak olduğunu kaydeden ve sorulara yanıt vermeyeceğini söyleyen Gündüz “Doğaya saldıranlara değil mücadele verenlere saldırılıyor” diye konuştu.

ADO Enerji Genel Müdürü Çakmak: “Umarım greenwash olarak algılamazsınız.”

Çalıştay katılımcılarının çektirdiği toplu fotoğraf

Konuyla ilgili sorularımızı çalıştayı düzenleyen TTKD’nin dergisine reklam veren ve etkinliğe sponsor olan ADO Enerji’ye de yönelttik. Sorularımızı yazılı olarak yanıtlayan ADO Enerji Genel Müdürü Ender Çakmak, yaptıkları sosyal sorumluluk projelerinde çevre konusu olunca ayırt etme gibi bir düşünceleri olmadığını, birçok rüzgar ve solar projelerine de destek verdiklerini, ancak HES konusu olunca dikkat çektiğini söyledi. Konferansı kendilerinin düzenlemediğini söyleyen Çakmak, yaptıkları çevre yıkımlarını çevreye duyarlı görünerek gizlemeye çalıştıkları ve yeşil badana (greenwash) yaptıkları iddialarına ne cevap verdikleri sorumuza ise şu yanıtı verdi:

“Çevre yıkımları yaptığımızı beyan etmek ayrı kanıtlamak ayrı. Alakır HES’de 8 orman ağacı kestim, 2500 tane dikiyorum. Aynı bölgede başka bir HES’de 1258 adet kesilmiş, 14000 adet dikiyorum. Yenilenebilire yatırım yapıyoruz ve bu sektörün içindeyiz diye RES, solar ve HES konusunda bu kapsamdaki faaliyetlerimizin greenwash  olarak adlandırılması makul bir yaklaşım değildir, iddiayı kesinlikle kabul etmiyoruz.”

ADO Genel Müdürü Çakmak çalıştayı TTKD ile birlikte mi örgütledikleri sorusuna ise “öncelikle muhatabına sorunuz, 1950 yıllarında kurulmuş en eski çevre örgütü. Mümkün olabilir mi?” yanıtını verdi.

Çakmak Alakır’daki HES projelerine ise ne yöre insanının ne de gerçek çevrecilerin bugüne kadar tepki göstermediklerini iddia etti. Devam eden iki projede zorunlu olmamasına rağmen Greenpeace ve WWF başta olmak üzere birçok yerel ve ulusal çevre örgütünü ve resmi kurumları çağırarak 2007 yılında halk toplantıları düzenlediğini iddia eden Çakmak, inşaatlara toplantılardan sonra başladıklarını söyledi. Antalya’da yaptıkları HES’lerin Karadeniz’deki kötü örneklere benzemediğini ileri süren Çakmak Antalyalı olarak Antalya’da yatırım yaptıklarını söyledi.

Bütün bu açıklamalar tartışmayı bitirmekten çok alevlendirecek gibi görünüyor. Sorular çeşitli:

Aralık ayında yapılan bu çalıştay, doğaya zarar veren HES’ler inşa eden bir şirketin yaptığı bir yeşil badana örneği mi? Türkiye’nin en eski çevre derneklerinden biri olan TTKD’nin HES’çi şirketleri çevreci gibi göstererek akladığı bir etkinlik mi? Çevre Bakanlığı ve Akdeniz Üniversitesi’nin HES’lere karşı mücadele eden çevrecileri birbirine düşürerek zayıflatma girişimi mi? HES’lere karşı mücadele eden TTKD Antalya şubesinin aslında onaylamadığı, ama genel merkezi yaptığı için ayıp olmasın diye katıldığı bir etkinlik mi? Bir yandan Antalya’da çevrecilerin tepkisini çeken HES’ler yaparken, bir yandan da iklim değişikliğiyle ilgili Antalya’da yapılan bir çalıştayı destekleyen, ama yeşil badana yapmadığını iddia eden ADO Enerji’nin, dergisine tam sayfa ilanlar vererek desteklediği TTKD ile yaptığı uzun süreli bir işbirliğinin bir parçası mı?

Yoksa bütün bu olanlar gerçekten bir tür Susurluk kazası mı? Bu tartışma daha çok su kaldıracak.

(Yeşil Gazete)

DurDe! ve İHD, ayrımcılığa karşı ajandayı savunuyor

Metis Yayınları’nın yayınladığı “Irkçılık, Ayrımcılık ve Nefret Suçları” temalı ajanda tam da karşı çıktığı zihniyet tarafından saldırılara uğruyor. Kitapçılar basılıyor, ajandayı sattıkları için tehdit ediliyor.

Bu baskıcı ve yasakçı zihniyete karşı, Irkçılığa ve Milliyetçiliğe DurDe! Girişimi ve İnsan Hakları Derneği İstanbul Şubesi tarafından, nefret ve düşmanlık kışkırtıcılığına, şiddet tehdidine karşı 19 Şubat 2011, Cumartesi günü saat 15.00’da, Galatasaray Meydanı’nda ortak bir basın açıklaması yapılacak. Irkçılığa, ayrımcılığa, nefret suçlarına karşı olan tüm kişiler ortak basın açıklamasına davetli.

Irkçılığa ve Milliyetçiliğe DurDe! Girişimi

İnsan Hakları Derneği İstanbul Şubesi

Tarih: 19 Şubat 2011, Cumartesi

Saat: 15.00

Yer: Galatasaray Meydanı, İstanbul

(www.durde.org)

Yeşiller İzmir buluşması gerçekleşiyor

Yeşiller Partisi, örgütlü olduğu şehirlerden İzmir’de herkese açık bir buluşma gerçekleştiriyor. 19 Şubat’ta saat 17.30’da gerçekleşecek buluşmanın adresi ise Doğa Cafe (Kıbrıs Şehitleri Caddesi-Alsancak).
İzmirli Yeşiller tüm üyelerini ve dostlarını buluşmaya bekliyor.
İletişim:
Efe Gökdoğan
0539 390 02 99

Yesiller Partisi