Cumartesi günü Beyoğlu Yeşil Ev’de ekoloji hareketinin içinden farklı kuruluşlardan, konuyla ilgili entelektüeller ve akademisyenlerden ve Yeşiller Partisi üyelerinden toplam iki düzine kadar insan bir araya geldiler. Türkiye’de yeni bir anayasa yapılacağı ümidi bu biraraya gelenlerin hepsinin müşterek kanısı, dileği ve biraz da kaygısı. Yapılacak anayasanın ekolojik bir ruhla yazılması, doğanın haklarını güvence altına alması gerektiği konusunda ise hemfikirler. Bir araya gelmelerinin sebebi bu çizgiyi berraklaştırmak, bir girişime çevirmekti. Atölye başarılı oldu.
Atölye’nin çağrısını Yeşiller Partisi Eş Sözcüleri Ümit Şahin ve Yüksel Selek yaptılar; ancak çoğulculuk, katılımcılık ilkeleri dahilinde Yeşiller’in rolü ev sahipliğinden öte olmasın dediler. Toplantıya ekoloji hareketinin kendi içinde geniş yelpazesinin tüm renklerinden kişiler davet edildi, ve atölye davet edilenler kadar renkli bir katılımcı kadrosuyla geçti. Toplantının ardından bulguların daha geniş katılıma açılacak şekilde yaygınlaştırılması, olgunlaşan görüşün bir ekolojik anayasa konferansında tartışılmasına karar verildi. Girişimin sekreteryasını Yeşiller Partisi üstlendi.
Atölyenin öncesinde niçin biraraya gelindiği ve ne yöntem izleneceğine dair öneri ve çerçeve sunumları yapıldı. Yeşiller Partisi Eş Sözcüsü Ümit Şahin hoşgeldiniz konuşmasında çok sayıda anayasa tartışması olduğunu, ama bunların ekoljiyi gündeme getirmediklerini söyledi, bu atölyenin amacının ise genel çerçeveyi ve ilkeleri belirlemek olması gerektiğini teklif etti.
AB-Türkiye Karma Parlemento Komisyonu toplantısı için Türkiye’de bulunan AB Parlamentosu Yeşiller Gurubu üyesi Ska Keller atölyenin açılış konuşmalarına katıldı ve Avrupa’da anayasa yapım deneyimlerini paylaştı. Keller, anayasaların devrimsel veya şavaş-sonrası süreçlerin eseri olduğuna işaret etti ve anayasaların detaylı metinler değil çerçeve çizen metinler olduğunu söyledi. Değişik Avrupa ülkelerinde çevre konusunun zamanla bunun gündemde olmadığı onyıllarda yazılmış anayasalara nasıl dahil edildiğini anlatan Keller, çevrenin bir mesuliyet ve odak olarak anayasaya dahil edilmesini tavsiye ettiğini söyledi.
Çok aydınlatıcı bir konuşma yapan Ömer Madra, Franziska Keller’ın da işaret ettiği savaş ve devrim şartlarına dikkat çekti ve dünyanın şu günlerde nasıl devrimsel bir enerjiyle çalkalanıyor olduğunu hatırlattı. Madra, savaş konusunda ise katılımcıların dikkatini insanın doğaya açmış olduğu, medeniyetin çöküşüne bile yol açabilecek ciddi savaşa çekti. Madra’nın ifadesince, yeni bir çerçeveye geçiş için tüm koşullar ortada ve anayasayı da bu çerçevede düşünmeliyiz.
Madra konuşmasında temel mesele olarak nesiller arasında adaletsizliği işaret etti, ve sürdürülebilirlik kavramını içselleştirmiş kültürlerden referanslar verdi. Buradan doğanın ve canlı varlıkların haklarına geçen Ömer Madra, hak öznesi olarak insan dışı canlıların tartışmasının daha 1970’lerde beri Christopher D. Stone gibi yazarlarla literatüre girmiş olduğunu anlattı. Madra, bu hakkı reddeden zihniyetin ise nasıl tüzel kişilikleri hak öznesi olarak görmeyi sorgulamadıklarına işaret etti ve Chomsky’den referansla mevcut dünya düzeninin esas sebebinin Amerikan anayasa mahkemesi ictihatlarının kâr amaçlı, piramitsel, hatta faşizan yapılar olan şirketleri tüzel kişilik sayıp hak öznesi hâline getirmiş olması olduğunu anlattı. Bu düzene karşı kendilerinin de parçası olduğu doğayı korumak için yerel mücadeleler, samimi ve hakiki insanlardan örnek veren yazar, Maude Barlow’un nasıl bir devrimin eşiğinde, kolektif adım noktasında olduğumuzu anlattığını naklederek ve Ekvator Anayasası, Bolivya ve Arjantin anayasaları, Toprak Ana’nın Hakları Beyannamesi, BM Genel Kurulu’nun suya erişimi temel bir insan hakkı kabul etmesi gibi şevk verici, yön gösterici, hatta uygulamada çığır açıcı etkileri şimdiden görülen örnekler olduuna dikkat çekerek konuşmasını bağladı.
Açılış konuşmalarından birini yapan Yeşiller Partisi Eş Sözcüsü Yüksel Selek ise konuşmasında iki temel noktaya değindi. Sözkonusu savaşsa, Türkiye’nin 30 senelik bir düşük yoğunluklu savaşın ardından bu anayasayı yapma ihtiyacını duyduğunu anlatan Selek, ülkenin ulus devlet yaratma sürecinde yaşadığı acıları anayasa yapım sürecinde yeni değerlendirmesi gerektiğini, tarihiyle yüzleşmesi gerektiğini söyledi. Anayasaları aslında toplumların yapacağını ifade eden Selek, Türkiye’de de ilk defa yukarıdan dayatmalara karşı soluk alan toplumun bir sivil anayasa yapıyor olduğunu, gerçekleştirilebilirse bunun devrimsel bir başarı olacağını dile getirdi.
Ekolojik anayasa atölyesinde kırmızı hatlarımızı çizmeliyiz diyen Selek, Türkiye’nin her yanında süren ekoloji mücadelelerine işaret etti ve toplumda bir sahip çıkma ve isyan hâlinin var olduğunun tespitini yaptı. Bu yerel mücadelenin doğanın haklarının korunması için yapılacak anayasada ademimerkeziyetçi bir anlayışın, yerinden yönetimin ve vatandaş katılımının öne çıkarılmasının ne kadar önemli olduğuna işaret eden Selek, eğer toplumda varolan isyanı ve sahip çıkmayı bir coşkuya dönüştürebilirsek doğayı hak öznesi olarak kabul eden bir anayasaya doğru yol alabiliriz dedi.
Öğleden sonra atölye çalışmalarına geçildi. Ekolojik Anayasa Girişimi sekreteryası, sonuçlar çerçevesinde çevre hareketi başta olmak üzere daha geniş kesimlerle paylaşımların devam edeceğini, ekolojik bir anayasa elde etmeye doğru olgunlaşan teklifler geliştiriliyor olduğunu açıkladı.
(Yeşil Gazete)